9 Ocak 2011 Pazar

Öfkelenmenin Sağlığa Zararları


Öfkeden kaynaklanan stres hormonu artışları da ciddi sağlık problemlerine neden olabilir
Öfkelenmenin Sağlığa Zararları Bir yaz geldi ve yavaş yavaş geçiyor.
Ramazan nedeniyle tatil yerlerinden dönüş de bu sene daha erken başladı.
Evet şehirler dolmaya ve yazın hareketliliği de bitmeye başladı tabii. Yazın ne de olsa daha hareketli bir yaşam sürülüyor. K
ış aylarının rehavetine kapılmadan belki bir geçiş dönemi yapıp kışı biraz daha hareketli geçirmeye bugünden başlanabilir oysa.
Yani hazır yazın sıcak günleri yavaş yavaş geçerken yaşamımıza biraz egzersiz katabiliriz; mesela günde yarım saat 40 dakika kadar tempolu yürüyebiliriz. Üstelik eskiden zannedildiği gibi bunu bir seferde yapmanın şart olmadığı beşer 10’ar dakikalık sürelere bölünmüş de olsa atılan her adımın yapılan her hareketin bize katlanarak sağlık olarak döndüğü ispatlandı.
Evet bu alışkanlığa sonbaharın ilk günlerinden başlarsak bunu kışın da devam ettirebiliriz ve gelecek yaza daha fit daha sağlıklı bir şekilde girebiliriz. Hem yazın güzel günlerinde aldığımız moralle bu daha da kolay yapılır sanırım.
İnsanlar ‘pardon’ diyebilse
Moral derken bir yandan da ne çabuk strese ve gereksiz sinirlenebil-diğimiz dikkatimi çekti. Tatilden dönüş erken başladığında İstanbul’da trafik de keşmekeş olmaya zamanından önce başladı. Ben de İntermed’deki penceremden Nişantaşı köşesinde karşı tarafın yolunu gaddarca tıkayan ve inanılmaz bir şekilde kendilerini haklı gören sürücülerin yollarını tıkadıkları kişilerle kavgalarını seyretmeye başladım zamanından önce.
Halbuki dövecekmiş gibi elleriyle acayip hareketler yapacaklarına gülümseyip “pardon” diyebilse insanlar haksız olduklarında. Ne hoş olurdu. Niye bu öfke yazık değil mi hem kendimize hem de karşımızdakilere?
Yaşamın bir parçası
Hayatımızda öfkelenmek için binlerce neden bulabiliriz. Trafik kurallarına uymayan sürücülerden ayakkabınızın altına yapışan sakıza yemek siparişinin gecikmesinden bilgisayarın bozulmasına birçok olay karşısında öfkelenmek çoğumuz için yaşamın doğal bir parçası gibidir. Kuşkusuz herkesin öfkelenme eşiği farklıdır. Kimimiz bir kıvılcımla patlarken kimimiz için de bardağı taşıran son bir damla vardır. Ama sonuçta öfke herkesin zaman zaman dışa vurduğu bir insanlık durumu. Öfke belki sosyal yaşamda bir evliliğin bitmesine bir iş kaybına veya ciddi yasal sorunlara neden olabilir ama kesin olan bir şey var ki uzun süreli ve tekrarlayan öfke hali sağlığa ciddi zararlar verebilir.
Ya savaş ya kaç
Bunların genel anlamı vücudunuzun yoğun bir fiziksel aktiviteye hazırlanmak için “vites değiştirmesidir”; yani “ya savaş ya da kaç” yanıtının “savaş” bölümüdür.
Stresli bir duruma maruz kaldığımızda vücudumuz savaşmaya ya da kaçmaya hazırlanır. Hastalık ve öfke arasında bağlantı kuran birçok çalışma var. 13 bini aşkın kişide yapılan büyük bir çalışmada öfke düzeyleri yüksek ama kan basıncı normal olan insanlarda kalp krizi riskinin daha fazla olduğu bulunmuş.
En öfkeli kişilerde kalp krizi olasılığı öfke düzeyi en düşük olanlara göre üç kat daha fazla. Normalde vücudumuzun öfkeye karşı fiziksel reaksiyonu kısa süreli olması amaçlanan bir reaksiyondur bu reaksiyon kişinin bir çatışma olasılığı karşısında yukarıda dediğimiz gibi savaşma ya da kaçma gibi bir eylemi gerçekleştirmesine yarar.
Öfkenin getirdikleriÖfke acaba sadece bir duygu mudur? “Evet” diyorsanız yanılıyorsunuz. Öfke aslında hem psikolojik hem de fizyolojik yönleri olan bir durum.
Trafikte veya futbol maçı izlerken öfkeye kapıldığınızda sinir sisteminiz bir dizi biyolojik reaksiyonu tetikler:
-Kortizol gibi hormonların düzeyi artar.
- Solunumunuz hızlanır.
- Nabzınız hızlanır.
- Tansiyonunuz yükselir.
- Terlemeye başlarsınız.
- Gözbebekleriniz genişler.
Sağlığa da çevreye de zarar
Oysa öfkenin tetiklediği bu hormonal patlama hali çok sık veya devamlı olarak tekrarlanırsa bunun uzun dönemli etkileri olabilir.
Öfkeden kaynaklanan stres hormonu artışları ciddi sağlık problemlerine neden olabilir.
Bu hormonlar iltihaba neden olan ve kalp damar hastalığı riskini artıran C-reaktif protein düzeylerini de artırabilir.
Öfke kalp ritminde elektriksel bozukluklara da yol açabilmektedir.
Yerine göre sudan sebeplerle oluşan öfke sağlığımıza da çevremize de zarar.
Bu nedenle eğer öfkeniz çevrenizdekileri ve en önemlisi sizi de rahatsız ediyorsa bu konuyu doktorunuzla görüşün onun önerdiği bir psikiyatr doktordan profesyonel yardım almanız inanın sağlığınıza yıllar kazandırabilir.


“Öfkelenmekten sakın”



Bir adam, çölden Medine'ye geldi ve Resulullah (sav)ıin huzuruna çıktı. Resulullah (sav)'dan bir öğüt ve nasihatte bulunmasını istedi. Allah Resulü (sav) ona: "öfkelenme" buyurdu ve bundan fazla bir şey söylemedi.

    * “Öfkelenmekten sakın” -

Adam kabilesine döndü. Kabilesine vardığı zaman kendisinin yokluğunda mühim bir hadisenin çıktığını haber aldı. Öyle ki kendi kavminin gençleri, diğer kabilenin malını çalmış ve onlarda mislini ona yapmışlar; işler yavaş yavaş nazikleşmiş, birbirlerinin karşısında saf tutmuşlar ve savaş meydanlarında savaşa hazırlanmışlar. Bu heyecanlandırıcı haberi işitmek, onun öfkesini tahrik etti; hemen silahını isteyerek kuşandı ve kavminin safına katılarak savaşa hazırlandı.

Bu sırada aklına geçmiş olaylar geldi. Medine'ye gittiğini, neler gördüğünü ve işittiğini, Allah'ın elçisinden bir öğüt istemiş olduğunu ve öğüt olarak da Peygamber'in "öfkelenmekten sakın" sözünü hatırladı.

"Niçin heyecanlandım, ne sebeple silah kuşandım ve niçin şimdi kendimi ölmeye ve başkasını öldürmeye hazırladım, niçin sebepsiz yere parlayıp, öfkelendim?" diye düşünceye daldı. "Şimdi o kısa cümleyi kullanmanın tam zamanı" diye kendi kendine düşündü.

Öne çıktı ve muhalif safın reisini çağırdı. Dedi ki : "Bu kavga ne içindir? Bizim cahil gençlerimizin tecavüzünün ziyanına bakılırsa, ben kendi malımdan zararı ödemeye hazırım. Küçük bir şey için birbirimizin canına düşmemizin ve kanımızı dökmenin bir faydası yoktur."
Karşı tarafın, bu adamın affa yönelik akıllıca sözlerini işittikten sonra, gayret ve mertlikleri tahrik oldu ve "Biz senden az değiliz mademki durum böyledir, biz de kendi iddiamızdan vazgeçeriz." dediler.

Her iki saf da kendi kabilelerine döndü. Savaş olmadı, kan dökülmedi.

Hz. Ömer'in fazileti
Hz. Ömer bir gün: "Ey insanlar! Ben Hak'tan, adaletten ayrılırsam ne yaparsınız?" diye sormuştu. Ahaliden biri:

"Ya Ömer! Sen eğrilir, Hak'tan inhiraf edersen, seni kılıcımızla doğrulturuz!" cevabını verince Hz. Ömer (ra): "Elhamdülillah! Eğrilirsem beni kılıçları ile doğrultacak arkadaşlarım varmış!" diyerek şükretti ve sevindi.

Yine Hz. Ömer, bilindiği üzere hilafeti esnasında maddi sıkıntı içinde idi. Zor geçiniyordu. Hâlbuki hazine ganimetlerle dolmuş durumdaydı.

Ashabdan bazı ileri gelenler, Hz. Ömer'in kızı Hz. Hafsa'ya, babasının hazineden geçinecek kadar bir tahsisat almasını teklif etmesini söylediler. Hz. Peygamber'in zevcesi olan Hz. Hafsa da babasına bu teklifi yapınca, Halife Hz. Ömer (ra) kızına: "Kızım sen Hz. Peygamber'in zevcesiydin. Bana söyler misin, Hz. Resulullah'ın yemede içmede hali nasıldı?" Diye sordu.

Hz. Hafsa'dan, "Kifayet miktarı idi." cevabını alınca Hz. Ömer (ra) sözüne devam etti.

"İki arkadaşım (Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir) ve ben, üçümüzün hali, aynı yolda giden üç yolcuya benzer. Biri (Hz. Peygamber) makamına vardı. Diğeri (Hz. Ebubekir), aynı yolda giderek birinciye erişti. Üçüncüsü (ben) de arkalarından onlara ulaşmak isterim. Fazla yükle gidersem, onlara erişemem." buyurdu.

O, fetihlerin çokluğuna, hazinenin zenginliğine bakmayarak; yaşadığı müddetçe, yeter dereceden fazla hiç bir şey kabul etmemişti. Ve hiç bir zaman dünya servetine tenezzül etmedi. Vefat ederken de borçlu idi.
Hz. Ali'nin fazileti

Bir gün Ashab, Peygamberimiz (sav)'dan Hz. Ali'yi niçin çok sevdiğini sordu. Hz. Peygamber o anda mecliste bulunmayan Hz. Ali'yi çağırmaya adam gönderdi ve orada bulananlara sordu:
- Birisine iyilik etseniz, o da size kötülük etse ne yapardınız?

Cevap verdiler: Yine iyilik ederiz.
- Yine kötülük yapsa?
- Biz yine iyilik ederiz?
- Yine kötülük yapsa?

Ashab cevap vermedi, başlarını öne eğdiler. Bunun anlamı kötülüğe kötülükle mukabele etmesek bile iyilik yapmaya devam etmeyiz, demekti.

Bu sırada Hz. Ali o meclise geldi. Resulullah Hz. Ali'ye sordu:
- Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın?
- İyilik ederdim.
- Yine kötülük yapsa?
- Yine iyilik yapardım.

Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da "yine iyilik ederdim" diye cevap verdi. Ashab,

- Ya Resulullah, Ali'yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık, dediler.
Ne istersen O'ndan iste

Çok önceleri, Horasan ilinin çok âdil bir valisi vardı. Adı, Abdullah bin Tahir. Bu valinin jandarmaları Bir yerden bir kaç hırsız yakalamış ve valiye bildirmişlerdi... Getirilirken hırsızlardan birisi kaçtı. Hadisenin olduğu sırada Hidratlı bir demirci de Nişabur'a gitmişti.

Demirci, bir zaman sonra evine dönerken, yolu Horasan'dan geçiyordu... Onu kaçan hırsız zannettiler ve yakaladılar. Diğer hırsızlarla valinin huzuruna çıkardılar...

Vali:

- Hepsini hapsedin! Dedi.

Bu suçu olmayan demirci, hapishanede, abdest alıp, namaz kıldı. Ellerini uzatıp:

"Ya Rabbi! Bir suçum olmadığını ancak sen biliyorsun. Beni bu zindandan ancak sen kurtarırsın!" diye dua etti.

Bu mazlum demirci böyle yalvarırken, vali evinde uyuyordu. Rüyasında dört kuvvetli kimsenin gelip tahtını ters çevireceklerini gördü. Hemen uyandı uykudan. Bu rüyadan çok korktu. Hemen kalkıp, abdest aldı. Namaz kıldı ve tevbe istiğfar edip, tekrar uyudu. Tekrar o dört kimsenin tahtını yıkmak üzere olduğunu gördü ve uyandı. Kendisinde bir mazlumun ahı olduğunu anladı. Gündüz ki hırsızlar hatırına geldi. Acaba içlerinde suçsuz olanlar mı var?

Vali hemen hapishane müdürünü çağırtıp sordu:

- Acaba bu gece hapishanede mazlum birisi kalmış mı?

Müdür dedi ki:

- Bunu bilemem efendim. Yalnız biri namaz kılıyor, çok dua ediyor. Gözyaşları döküyor.

- Hemen o adamı buraya getiriniz!

Demirciyi valinin huzuruna getirdiler. Vali hâlini sorup, durumu anladı. Ve dedi ki:

- Sizden özür diliyorum. Hakkını helâl et ve şu bin gümüş hediyemi kabul et. Ayrıca herhangi bir arzun olunca bana gel.

Demirci cevaben ne dedi biliyor musunuz?

- Ben hakkımı helâl ettim... Verdiğiniz hediyeyi de kabul ettim. Fakat işimi dileğimi senden istemeğe gelemem.

- Niçin gelemezsiniz?

Çünkü benim gibi  bir fakir için senin gibi bir valinin tahtını birkaç defa tersine çeviren sahibimi bırakıp da, dileklerimi başkasına söylemek kulluğa yakışır mı hiç? Namazlardan sonra ettiğim dualarla beni nice sıkıntılardan kurtardı. Nice muradıma kavuşturdu. Nasıl olur da başkasına sığınırım.

Rabbim, nihayeti olmayan rahmet hazinesinin kapısını açmış, sonsuz ihsan sofrasını herkese açmış iken, başkasına nasıl giderim? Kim istedi de vermedi? Kim geldi de boş döndü? İstemesini bilmezsen, alamazsın. Huzuruna edeple çıkmazsan rahmetine kavuşamazsın...

Tabii ki, namazın insanı sıkıntıdan kurtarması için şartlarına uygun ve cenab-ı Hakka tam bir tevekkül içinde kılınması şarttır. Allaha tam bir teslimiyet sığınma şeklinde kılınmalıdır. Gerçekten, insan sıkıntıya düştüğünde hemen abdest almalı, namaz kılmalı. Kur'an-ı Kerim okumalıdır. Tecrübeyle sabittir, böyle yapanların çok kere, sıkıntılarının hafiflediği görülmüştür. Fakat kılınan namazın şartlarına uygun olması lâzım.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder