9 Ocak 2011 Pazar

Bulut

BULUTLAR HAKKINDA
BULUT NEDİR?
Bulutlar, havadaki su buharının birleşerek oluşturduğu yoğun kütlelerdir. Bulutlar yeryüzünden metrelerce ya da kilometrelerce yukarıda gezinirler. Fakat farklı bulut tipleri vardır. Atmosferin bu muhteşem süsleri bulutlar sayesinde hava durumu hakkında tahminler de yapabiliriz. Bulutların oluşması için su gereklidir. Zaten dünyamızın yüzde 75'lik bir kısmı sulardan oluşmakta olduğu için bulutlar bu sulardan beslenirler.
BULUTLAR NASIL OLUŞUR?


Okyanuslar, denizler, göller ve akarsulardan buharlaşan sular, su buharı yani nem yüklü tanecikler halinde yukarı doğru yükselirler. Atmosferde yükselirken her 100 metrede 1 derece havanın sıcaklığı azalır. Ayrıca her 10 metrede bir de hava basıncı 1 milibar azalır. Nem taşıyan taneciklerin çevresindeki atmosfer basıncı ve sıcaklığı azalınca, genleşerek ve yoğunlaşarak bu nemin soğumasına sebep olur. Oluşan bu tanecikler ne kadar fazla soğuşurlarsa o kadar büyük ve bir o kadar da yoğun bulutlar oluşur. Koyu bulutlar daha yoğun olan bulutlardır.

BULUTLAR NEDEN BEYAZDIR?
Bulutlar oluşmaya başladığında içindeki su damlacıkları o kadar küçüktür ki, üzerine gelen ışıkları doğrudan yansıtırlar ve bu tip bulutlar pamuk gibi bembeyaz gözükürler. Ama zamanla bu su damlacıkları birleşip büyüdükçe yani kalınlaştıkça gelen ışığı daha az yansıtırlar ve koyu bir renk alırlar. Her bulutun belli bir taşıma kapasitesi vardır ve demek ki koyu renkli bulutlar bu kapasiteye yaklaşmışlardır ve bu tür bulutlar yağmur bulutu olarak bilinirler. Ayrıca yağmur bulutlarında giderek ağırlaşan su damlacıkları bulutun altına toplandığından, bu tip bulutların tabanları üst tarafına nazaran daha koyu renkte görünür.

YÜKSEK SEVİYE BULUTLARI 
Cirrus Bulutu:
 
Beyaz renkte, çok ince iplikler halinde veya dar şeritler şeklinde bağımsız bulutlardır. Görünümleri lif veya ipek parlaklığındadır. Bu bulutlar genellikle Cirrocumulus ve Altocumulus bulutları ile Cumulonimbus bulutlarının üst kısımlarından meydana gelir. Cirrus bulutları, çok ufak buz kristallerinden meydana gelmiştir.
Cirrocumulus:
 
Kum taneleri veya küçük dalgacıklar halinde, oldukça küçük kümeciklerden meydana gelmiş ince, beyaz ve gölgesiz bulut örtüsüdür. Bulutlar toplu halde oldukları gibi, ayrı ayrı parçacıklar halinde de görülebilirler. Cirrocumulusler, Cirrus veya Cirrostratus bulutlarının şekil değiştirmesinden veya parçalar halindeki Altocumuluslerin küçülmesinden meydana gelirler. Bu bulutlar tamamen buz kristallerinden ibaret olup, bazen aşırı soğumuş su damlacıkları da görülür. 
Cirrostratus:
 
Cirrostratuslar gökyüzünü tamamen veya kısmen kaplar ve genellikle hale olayını meydana getirirler. Bunlar şeffaf, saça benzer, beyazımsı lifler halinde düzgün görünümlü bulutlardır. Cirrostratuslar küçük buz kristallerinden oluşurlar. Bu bulutlar fazla kalın olmadıklarından şeffaf görünürler. Güneş ve ay ışığını geçirirler 
ORTA SEVİYE BULUTLARI
Altocumulus:
 
Altocumulus bulutları, genellikle gölgeli, beyaz renge sahiptir. Bu bulutlar kısmen lif halinde yayılmış olduğu gibi ayrı ayrı durumda olan ince tabakalar, yuvarlak kütlelerden ve tomurcuklardan meydana gelir. Düzgün şekildeki parçacıkların gökyüzünün ancak yarısını kaplayacak kadar genişliğe sahip olduğu görülür.
Altostratus:
 
Gökyüzünün büyük bir kısmını veya tamamını kapatan, çizgili, lif veya düzgün görünüşteki grimsi veya mavimsi renkteki bulut tabakasıdır. Bazı kısımları çok ince olduğundan, Güneş, sanki buzlu cam arkasındaymış gibi bir görünüm alır. Bu bulut hale durumunu göstermez. 
ALT SEVİYE BULUTLARI
Stratus:
 
Genellikle gri renkte, düzgün görünüme sahip bulutlardır. Stratus’lerden çisenti, buz prizmaları ve kar grenleri yağışı meydana gelir. Güneş bu bulutlardan görüldüğü zaman, bulutun sınırları kolayca teşhis edilebilir. Çok düşük sıcaklıklar dışında Stratus, hale durumunu meydana getirmez. Bu bulutlar bazen düzensiz sıralar halinde de meydana gelebilir. Stratus’lerin karakteristik yağışı çisenti olup, rüzgarın sakin veya hafif olduğu dönemlerde görüşü kısıtlayacak şekilde yere yakın seviyelerde görülebilmektedirler.
Stratocumulus:
 
Stratocumulus’ler gri veya beyazımtrak renkte, ya da her iki renge birden sahip olan bulutlardır. Bu bulutlar toplu halde veya ayrı ayrı olabilen mozaik görünümünde yuvarlak kütleler ve tomarlardan meydana gelirler. Stratocumulusu meydana getiren elemanlar, genellikle sıralar halinde ve tepeleri düz şekildedir. Sadece 1.8 kilometre yukarıda bulunurlar.
GÖKYÜZÜNDE DOLAŞAN SU TANKLARI 
Siz günlük hayatınıza devam ederken başınızın üstünde yüzlerce ton ağırlığında su tanklarının asılı durduğunu biliyor musunuz?

Hicr Suresi 22. ayette, yağmur oluşumundaki ilk aşamanın rüzgarlar olduğuna dikkat çekilmektedir. Oysa bu yüzyılın başlarına kadar, rüzgarla yağmurun yağması arasındaki tek ilişki rüzgarın bulutları sürüklemesi olarak biliniyordu. Modern meteorolojik bulgular ise rüzgarların yağmurun oluşumunda "aşılayıcı" rol oynadıklarını gösterdi. Bilim adamlarına göre, Dünya atmosferinin 10 trilyon ton su içerdiği hesaplanmaktadır. Bulutlardan meydana gelen bu hava nehrindeki suyun yer yüzeyine indirilmesi için bulutların aşılanması gerekmektedir.

"Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, böylece gökten su indirdik de sizleri suladık…" (Hicr Suresi, 22)

Bulut aşılama ilk olarak 1946 ' da Vincent Schaefer isimli bir uzmanın buzdolabı geliştirme laboratuvarındaki çalışmaları sırasında ortaya çıktı. Schaefer soğuk ve sisli bir hava ile dolu olan buzdolabının içine kuru buz atınca su buharının buza dönüştüğünü tesadüfen gördü. Eğer bu olay buzdolabında olabiliyorsa, bulutta da olabilir ve yağmur yağdırılabilirdi.

Bulutların Tohumlaması İçin Sayısız Kompleks İşlem Gerekir
Bulut aşılanması için birçok koşulun oluşması gereklidir. Yağmur yağdırmak için yapılan herhangi bir bulut aşılama işleminde birinci problem aşılamaya uygun bulutun bulunmasıdır (aşılama işlemi bulut oluşturamaz). Bulut aşılama işlemindeki ikinci problem ise, yoğunlaşma çekirdeği olarak hizmet edecek olan maddelerin bulut içindeki en uygun yere zamanında ve doğru miktarda ulaştırılmasıdır. Ayrıca, iyi bir sonuç almak için, bulut soğuk olmalıdır. Yani bulut aşılamasında bulut partiküllerinin büyümesine neden olan buz kristali yöntemi kullanıldığı için, en azından bulutun bir parçası çok soğumuş olmalıdır. Bulut aşılamasındaki ilk uygulamalarda, Vincent Schaefer ve Irving Langmuir 1940'lı yılların sonuna kadar uçaktan, ezilmiş kuru buz parçacıkları attılar. Bu uygulamada bulutun içine atılan küçük parçacıklar, havayı yeni sıvı damlacıkların oluşabileceği sıcaklığa düşürür ve damlacıklar -400C nin altında donar. Sonra yeni oluşan bu buz kristalleri sıvı damlacıkların kaybında birikme ile yağış olarak düşecek kadar büyür.   www.Allahakillabilinir.com


Yeryüzüne Kontrollü İnen Hayat Kaynağı
-500C derecenin üzerinde olan bulutlar yağmur üretmek için aşılandığında, küçük su damlaları ve higroskopik tuz parçacıkları bulut tabanına enjekte edilir. Bu partiküller düşey hareketle bulut içine taşındığında, çarpma ve yapışma işlemi ile de büyüyen büyük bulut damlacıkları meydana gelebilir.

Dünyada yaşamın devamı için su hayati bir öneme sahiptir. Bilindiği gibi vücudumuzun %70 ' i sudan oluşmuştur. Kupkuru bir toprağa yağmur yağdığında toprak canlanır ve türlü ürünler verir. Kısacası suyun olduğu yerde yaşam vardır. İnsanlar yağmur yağdırmak için 1940 ' lı yılların sonlarından beri çaba içerisinde olmuşlardır. Gelişen bilim ve teknik imkanlar sayesinde artık insanoğlu yağmur yağdırabilecek teknolojiye ulaşmıştır. Ancak burada şaşırtıcı olan gerçek, yağmurun daha dünya varolduğu andan itibaren yeryüzüne dışardan hiçbir müdahale ve teknik destek olmaksızın inebilmesidir. Bu rüzgarların aşılama özelliği ile gerçekleşir.

Rüzgarların Aşılama Özelliği
Okyanusların ve denizlerin yüzeyinde, köpüklenme nedeniyle her an sayısız hava kabarcığı oluşmaktadır. Bu kabarcıklar patladıkları anda, milimetrenin 100'de biri çapındaki binlerce parçacığı havaya fırlatırlar. "Aerosol" adı verilen bu parçacıklar, rüzgarlar sayesinde karalardan gelen tozlarla karışarak atmosferin üst katmanlarına taşınır. Rüzgarların bu şekilde yükseklere taşıdığı parçacıklar, burada su buharı ile temas eder. Su buharı da bu parçacıkların etrafına toplanarak yoğunlaşır ve su damlacıklarına dönüşür. Bu su damlacıkları bir süre sonra da yağmur olarak yeryüzüne iner.

Görüldüğü gibi rüzgarlar, havada serbest halde bulunan su buharını denizlerden taşıdıkları parçacıklarla "aşılamakta" ve böylece yağmur oluşumunu sağlamaktadırlar. Eğer rüzgarların bu özelliği olmasa, yüksek atmosferdeki su damlacıkları hiçbir zaman oluşamayacak ve yağmur diye bir şey de olmayacaktı.
Burada önemli olan nokta ise, rüzgarların yağmur oluşumundaki bu kritik görevinin asırlar önce Kuran ayetinde bildirilmiş olmasıdır.

Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratan Yüce Rabbimiz Allah, bulutları da belli bir ölçüyle takdir etmiştir. Bu bulutların içinden yeryüzüne inen yağmur sularıyla yeryüzündeki yaşamın devam etmesini sağlamaktadır. Bu konuda sonraki bölümlerde daha detaylı bilgi verilecektir.

Allah bir Kuran ayetinde şöyle buyurmuştur:

"Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır." (Bakara Suresi, 164)
MUHTEŞEM SU DÖNGÜSÜ 
Hayatımızın en önemli ihtiyaçlarından biri olan suyun oluşabilmesi için hidrojen ve oksijen atomlarının çarpışmaları gerekmektedir.

Yeryüzü, bu çarpışmaya olanak verecek ısı ve enerji seviyesine sahip değildir. Ancak su, Dünya'nın oluşumu sırasında bir defaya mahsus olarak meydana gelmiştir ve aynı su, arınmış hali ile bize sürekli olarak sunulmaktadır.

Allah insana birçok konuda bilgi ve imkan vermiştir. Örneğin günümüzdeki teknoloji sayesinde, pek çok şeyin oluşumu laboratuvar ortamında izlenebilir. Ancak öyle temel olaylar vardır ki, bunların oluşumunu insanlar ne laboratuvarlarda izleyebilir, ne de bunu sağlayabilirler. Bu büyük nimet, dünyanın büyük bir kısmını kaplayan ve en temel ihtiyaçlarımızdan biri olan "su"dur. Su, Dünya'nın oluşumu sırasında bir defaya mahsus olarak oluşmuş, ardından oluşum devresi son bulmuştur. www.evrenmucizesi.com

Havada serbest halde dolaşan iki molekül olan Hidrojen ve Oksijen gazının bir araya gelerek suyu oluşturabilmeleri için atomlarının çarpışmaları gerekmektedir. Çarpışma sırasında hidrojen ve oksijen moleküllerini oluşturan bağlar zayıflar ve bu molekülleri oluşturan atomlar yeni bir molekül olan suyu (H2O) meydana getirmek üzere birleşirler. Söz konusu çarpışma ancak çok yüksek bir sıcaklıkta ve yüksek bir enerji seviyesinde meydana gelmektedir. Şu anda yeryüzünde suyun oluşumuna olanak sağlayacak kadar yüksek bir ısı yoktur. Bu nedenle suyun oluşumu imkansızdır. Dünya'da var olan su, Dünya'nın oluşumu sırasındaki yüksek sıcaklık sonucunda oluşan sudur.  


Bu suyun miktarında hiçbir zaman bir değişme olmaz. İçtiğimiz, kullandığımız, yaşamımızın bir parçası olan su her zaman aynı sudur. Yeryüzündeki su döngüsü sebebiyle buharlaşan sular, yepyeni tazelenmiş olarak bulutlardan bize geri dönerler. Allah bu gerçeği ayetleriyle haber vermiştir:

"Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz?" (Vakıa Suresi, 68-69)

Eğer Allah yeryüzünde hazır olarak var ettiği suyu kurutup giderse, onu geri getirmeye güç yetirebilecek hiçbir varlık yoktur. Eğer Allah bulutlara çektiği suyu bir daha indirmese, onu yeryüzüne geri indirebilecek bir güç yoktur. Nimetlerin tümü Allah'tandır. İnsana sürekli olarak ikram edip sunan, yoktan var eden, üstün güç sahibi olan Yüce Allah'tır.

"Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz Biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz." (Müminun Suresi, 18)
AĞIRCA BULUTLAR 
Bulutların ağırlığı çok şaşırtıcı rakamlara ulaşmaktadır. Örneğin, kümülonimbüs türü fırtına bulutunda, 300.000 ton ağırlığa ulaşan miktarlarda su toplanmaktadır. Gökyüzünde 300.000 tonluk bir kütlenin durabileceği bir düzenin "kurulmuş" olması kuşkusuz hayranlık uyandıran bir durumdur. Kuran'daki bazı ayetlerde bulutların ağırlığına şu şekilde dikkat çekilmektedir:

Rahmetinin önünde rüzgarları bir müjde olarak gönderen O'dur. Bunlar ağırca bulutları kaldırıp yüklendiğinde, onları (kuraklıktan) ölmüş bir şehre sürükleyiveririz ve bununla oraya su indiririz de böylelikle bütün ürünlerden çıkarırız… (Araf Suresi, 57)

O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır. (Rad Suresi, 12)

Elbette Kuran'ın indirildiği dönemde insanların bulutların ağırlıkları ile ilgili bu bilgiye sahip olmaları mümkün değildir. Kuran ayetlerinde dikkat çekilen ve yakın geçmişte keşfedilen bu bilgi, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun delillerinden biridir.
BULUTLAR VE YAĞMUR 
Her yıl gökyüzüne buharlaşan ve tekrar yeryüzüne yağmur olarak düşen su miktarı “sabit”tir: 16 milyon ton. Bu sabit miktar, Kuran’da “belli bir miktar su”yun gökten indirilmesi olarak haber verilmektedir.

"O Allah ki gökten bir ölçü ile su indirir." (Zuhruf Suresi, 11)

Her an milyonlarca metre küp su, okyanuslardan atmosfere, oradan da karalara taşınır. İnsan yaşamı, ancak bu dev su dolaşımı sayesinde sürebilmektedir. Eğer bu dolaşımı biz organize etmeye kalksaydık, kuşkusuz Dünya'nın tüm teknolojisini biraraya getirsek dahi başaramazdık. Ancak buharlaşma yoluyla, hayatımızın birinci şartı olan su, bize masrafsız ve zahmetsiz bir biçimde verilmektedir. Her yıl okyanuslardan 45 milyon metre küp su buharlaşır. Buharlaşan su, bulutlar haline sokulup rüzgarlar vasıtasıyla karalara taşınır. Böylece her yıl 3-4 milyon kilometre küp su, okyanuslardan karalara, yani bize ulaşmış olur.

Kısacası, bizim hiçbir şekilde dolaşımını kontrol edemediğimiz ve onsuz birkaç günden fazla yaşayamayacağımız su, bizlere özel olarak gönderilmektedir. Kuran'da, bunun insanın "şükretmesi" için en açık işaretlerden biri olduğunu Allah şöyle haber vermektedir:

"Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?" (Vakıa Suresi, 68-70)

Yağmurun Bir Ölçüye Göre İndirilmesi
Kuran'da, Zuhruf Suresi'nin 11. ayetinde yağmur, "ölçü" ile inen bir su olarak şöyle tarif edilmektedir:

"O Allah ki gökten bir ölçü ile su indirir." (Zuhruf Suresi, 11)

Gerçekten de yağmur yeryüzüne şaşmaz bir ölçü içinde inmektedir. Yağmurun sahip olduğu ölçülerden birincisi düşüş hızıyla ilgilidir. Yağmur damlasıyla aynı ağırlık ve büyüklükteki bir cisim 1200 metreden bırakıldığında giderek hızlanacak ve yere yaklaşık 558 km/saatlik bir hızla düşecektir. Eğer yağmur damlası da bu yükseklikten aynı şekilde düşecek olsaydı, bu durumda tüm ekinler tahrip olacak, yerleşim alanları, evler ve arabalar hasar görecek, insanlar gerekli tedbirleri almadan yürüyemeyeceklerdi.
Fakat böyle bir olay hiçbir zaman yaşanmaz; yağmur damlaları ne kadar yüksekten düşerlerse düşsünler, yeryüzüne ulaştıklarında ortalama hızları sadece saatte 8-10 km'dir. Bunun sebebi ise, yağmur damlasının atmosferin sürtünme etkisini artıran ve yere daha yavaş düşmesini sağlayan bir biçime sahip olmasıdır. Eğer yağmur damlası farklı bir şekilde olsaydı veya atmosferin sürtünme özelliği bulunmasaydı, her yağmur yağışında yeryüzünün nasıl bir felaketle karşı karşıya geleceğini anlamak için şu rakamlara bakmak yeterli olacaktır:

"Yağmur bulutlarının minumum yüksekliği 1200 metredir. Bu seviyeden düşen tek bir damlanın yaptığı etki, 1 kilogramlık bir ağırlığın 15 cm yükseklikten aşağı bırakılmasına eşittir. Ancak 10.000 metre yükseklikte de yağmur bulutları bulunabilmektedir ki, bu kez tek bir damla, 1 kilogramlık ağırlığın 110 cm yükseklikten aşağı bırakılmasına eşit bir etki gösterecektir."

Diğer taraftan yeryüzünde bir saniyede 16 milyon ton su buharlaştığı hesaplanmıştır. Bu aynı zamanda, bir saniyede Dünya'ya yağan yağmur miktarıdır. Bir yıl içinde bu miktar 505 x 1012 tona ulaşmaktadır. Yani su sürekli bir çevirim dengesiyle, "bir ölçüye göre" dönüp dolaşmaktadır. www.belgeseller.net

Yağmurun içerdiği ölçüler bu kadarla kalmamaktadır. Örneğin, yağmurun indiği atmosfer katmalarında ısı, sıfırın altında 40°C'ye kadar düşmektedir. Ancak su burada asla buz kalıplarına dönüşmez. Bunun sebebi atmosferdeki suyun "saf su" niteliğinde olmasıdır. Bilindiği gibi saf suyun bir özelliği çok düşük ısılarda bile donmamasıdır.

Yağmurun Oluşumu
Yağmurların oluşması için gerekli evrelerin neler olduğu ancak hava radarlarının keşfiyle ortaya çıkarıldı. Buna göre yağmur 3 evreden geçerek oluşuyordu: Birincisi rüzgarın oluşması, ikincisi bulutların meydana gelmesi, üçüncüsü yağmur damlacıklarının ortaya çıkışı. Kuran'da yağmurun oluşması ile ilgili olarak aktarılanlar da, söz konusu bulgularla büyük bir paralellik göstermektedir:

"Allah rüzgarları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda Kendi kullarından dilediğine verince hemen sevince kapılıverirler." (Rum Suresi,48)

Birinci Evre: "Allah rüzgarları gönderir..."



Okyanuslardaki köpüklenme ile oluşan sayısız hava kabarcığı sürekli patlamakta ve su damlacıkları sürekli gökyüzüne fırlamaktadır. Tuzca zengin bu damlacıklar daha sonra rüzgarlarla taşınır ve atmosferde yukarı doğru yol alırlar. Aerosol adı verilen bu küçük parçacıklar, su tuzağı işlevi görür ve yine denizlerden yükselen su buharını kendi çevrelerinde minik damlalar halinde toplayarak bulut damlalarını oluştururlar.

İkinci Evre: "...böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp dağıtır ve onu parça parça kılar..."

Tuz kristallerinin ya da havadaki toz zerreciklerinin etrafında yoğunlaşan su buharı sayesinde bulutlar oluşur. Bu bulutlar içerisindeki su damlacıkları çok küçük olduklarından (0.01 ila 0.02 mm çapında) havada asılı kalırlar ve göğe yayılırlar. Böylece gök bulutlarla kaplanır.

Üçüncü Evren: "...nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün."

Tuz kristallerinin veya toz zerreciklerinin etrafında biraraya gelen su parçacıkları iyice yoğunlaşır yağmur damlalarını oluştururlar. Böylece havadan daha ağır bir konuma gelen damlalar buluttan ayrılır ve yağmur şeklinde düşmeye başlarlar. www.yaratilisvebilimsiteleri.com  

Yağmur Suyunun Tatlı Olması
Bilindiği gibi, yağmur suyunun kaynağı buharlaşmadır ve buharlaşmanın %97'si "tuzlu" okyanuslardan olmaktadır. Oysa yağmur suyu tatlıdır. Yağmurun tatlı olmasının sebebi Allah'ın koyduğu başka bir kanundur. Bu kanuna göre, su, ister tuzlu denizlerden, ister mineralli göllerden, ya da çamurların içinden buharlaşsın yanında başka hiçbir yabancı madde taşımaz. "Biz, gökten tertemiz su indirdik..."(Furkan Suresi, 48) hükmü gereği, duru ve tertemiz bir biçimde yere iner.

Kuran'da, yağmurun "tatlı" oluşuna da Allah şöyle dikkat çekmektedir:

"Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?" (Vakıa Suresi, 68-70)

"...Size tatlı bir su içirmedik mi?" (Mürselat Suresi, 27)

"Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız." (Nahl Suresi, 10)

Yağmurun Ölü Bir Beldeyi Canlandırması
Kuran'da Allah, yağmurun "ölü bir beldeyi diriltme" işlevine birçok ayette dikkat çeker:

"...Biz gökten tertemiz bir su indirmekteyiz. Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için." (Furkan Suresi, 48-49)

Yağmurun, canlılar için kaçınılmaz bir ihtiyaç olan suyu yeryüzüne bırakmasının yanında bir de gübreleme özelliği vardır.
Denizlerden buharlaşarak bulutlara ulaşan yağmur damlaları, ölü toprağı "canlandıracak" bazı maddeler içerirler. Bu "canlandırıcı" özellikli yağmur damlalarına 'yüzey gerilim damlaları' adı verilir. Yüzey gerilim damlaları, biyologların deniz yüzeyinin mikro katmanı dedikleri üst kısımda oluşurlar; milimetrenin onda birinden daha ince olan bu yüzeysel zarda, mikroskobik alglerin ve zooplanktonun bozulmasından gelen pek çok organik artık vardır. Bu artıkların bazıları, deniz suyunda çok az bulunan fosfor, magnezyum, potasyum gibi elementleri ve ayrıca bakır çinko, kobalt, ve kurşun gibi ağır metalleri seçip ayırarak, kendi içlerinde toplanırlar. Yeryüzündeki tohum ve bitkiler, yetişmeleri için gereksinim duydukları çok sayıdaki madensel tuzları ve elementleri işte bu yağmur damlalarında bulurlar.

Kuran'da, bir başka ayette Allah bu olayı bize şöyle bildiriyor:

"Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik." (Kaf Suresi, 9)

Yağışlarla toprağa inen bu tuzlar, verimi artırmak için kullanılan geleneksel gübrelerin bazılarının (kalsiyum, magnezyum, potasyum v.b.) küçük örnekleridir. Bu tür aerosollerde bulunan ağır metaller ise, bitkilerin gelişiminde ve üretiminde verimlilik artırıcı elementleri oluştururlar.

Kısacası, yağmur önemli bir gübredir. Fakir bir toprak, yalnızca yağmur aracılığıyla gelen bu gübrelerle bile, yüzyıllık bir süre içinde bitkiler için gereken tüm elementleri kazanabilir. Ormanlar da, yine bu deniz kökenli aerosoller yardımıyla gelişir ve beslenirler. Bu yolla, her yıl kara parçalarının toplam yüzeyi üzerine 150 milyon ton gübre düşmektedir. Bu doğal gübreleme işleyişi olmasaydı, Dünya üzerinde çok daha az bitki olacak, hayat dengesi bozulacaktı. www.kuranmucizeleri.com

Yüce Rabbimiz’in belli bir miktar suyu gökten indirmesi, bu suyun içilebilecek tadda olması, ölü bir beldeyi canlandırması şüphesiz O’nun bize verdiği büyük bir nimettir.

"Görmüyor musun; gerçekten Allah, gökyüzünden su indirdi de onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp-geçirdi. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra kurumaya başlar, böylece onu sararmış görürsün. Sonra da onu kurumuş kırıntılar kılıyor. Şüphesiz bunda, temiz akıl sahipleri için gerçekten öğüt alınacak bir ders (zikr) vardır." (Zümer Suresi, 21)
ALGLER, BULUTLAR VE İKLİM
Gözle görülmeyecek boyutlara sahip olan bir canlının atmosferin ısısını etkileyebilecek güçte, özel bir gazı üretmesi ve bununla dünyayı, tüm canlıların yaşamasına olanak verecek ortalama bir ısıda tutabilmesi özel bir dizayn ve planlamanın var olduğunun açık kanıtlarındandır.

Algler gözle görülemeyecek kadar küçük fakat dünyanın iklimini sabit tutacak kadar büyük işler başaran canlılardır. Mikron boyutlarındaki bu canlı türü her an dünyanın dengesini korumak ve diğer canlıların rahat koşullarda yaşamasını sağlamak için var gücüyle çalışmaktadır. Atmosferdeki ısının oranını kontrol etmenin ve bu ısıya müdahale etmenin 21. yüzyıl teknolojisiyle dahi mümkün olmadığı düşünülürse alglerin yaptığı işlemin ne kadar karmaşık ve zor olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Yüce Allah ' ın ilhamıyla hareket eden bu canlılar görevlerini hiç zorlanmadan, düşünmeden ve eksiksiz olarak yerine getirirler. Peki ama mikron büyüklüğündeki algler bunu nasıl yaparlar?
Alglerin büyük bir bölümü dimetilsülfit (DMS) adı verilen bir gaz üretir. Bu gaz, denizin hemen üstündeki havada oksijenle reaksiyona girerek katı taneciklere dönüşür. Böylelikle bulutlar meydana gelir. Başka bir deyişle algler kendi bulundukları bölgelerde bulutların oluşumundan da sorumludurlar. Bu bulutlar da güneşten gelen radyasyonu geri yansıtarak gezegenimizi olması gerekenden daha soğuk, yani şimdiki ısısında tutar. Algler, Dünya'nın ısısını dengeleyecek kadar etkili ve önemli bir özelliğe sahiptirler.

Atmosfer ısınmaya başladığında alglerin aktivitesi artar ve DMS yani dimetilsülfit gazı üretmeye başlarlar. Alglerin bu maddeyi nasıl ve neden ürettikleri henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Bir görüşe göre DMS hücrenin salgıladığı bir atık maddedir. Diğer bir iddiaya göre de hücreler zarar gördüklerinde düşmanlarına karşı korunmak için toksik yani zehirli bir asit salgılamaktadırlar. Virüs veya planktonların saldırılarına uğrayan bir alg işte bu nedenle büyük miktarda DMS salgılar. Bu hipotez doğrulansa da bir algin bu maddeyi neden bazı zamanlarda fazla miktarda bazı zamanlarda da az miktarda salgıladığı henüz anlaşılamamıştır. Bu canlının söz konusu maddeyi salgılaması, daha çok ihtiyaca yönelik olmaktadır. Algler sıcaklığa göre üretim miktarını değiştirmektedirler. Hedef yeryüzünün soğutulması olduğundan algler, DMS üretimini tropik bölgelerde daha fazla, daha soğuk bölgelerde daha az yapmaktadırlar.

Bu organizmalar olmasaydı Dünya çok daha sıcak bir yer olacaktı. Nitekim söz konusu üretim sonucunda gezegenimizde 400oC ' ye varan bir soğuma meydana gelmektedir. Bu soğuma alglerin de işine yarar. Eğer soğuma olmazsa, iyice ısınan okyanusun üst katmanları soğuk olan alt katmandan ayrılacak ve böylece yüzeyde bulunan alglerin derinlerdeki besinlere ulaşması imkansız olacaktır. İşte bu nedenle algler antifiriz etkisi gösteren bu maddeyi salgılarlar. İlginç olan, tropik okyanuslarda yaşayan bu canlıların neden antifiriz üretmeye ihtiyaç duyduklarıdır. Bu sorunun cevabı, organizmanın bu işlemden başka faydalar da edindiğini gösterir.

Bulutları Oluşturan Algler
Algler antifiriz üretmeye ihtiyaç duyarlar çünkü ürettikleri bu madde ile suyun buharlaşmasını sağlayarak havaya geçebilirler. Alglerin havaya geçip atmosferin üst bölgelerine çıkabilmesi ise uzak bölgelere yayılmalarına yardımcı olmaktadır. Hava akımları, bu küçük canlıların tüm gezegeni dolaşabilmeleri için oldukça etkili bir yoldur. Gökyüzünün bu canlılarla dolu olması işte bu yüzden hiç de şaşırtıcı değildir. Yeryüzünün hemen üzerindeki hava katmanında metreküpte 10,000 canlı tespit edilmiştir. Atmosferde 50 km. yüksekliğe kadar alglerle aynı yöntemi kullanan canlı bakteri ve mantar ise alglerin fotosentez işlemini hızlandırır. Fotosentez sonucu su yüzeyi ısınır ve bu durum kabarcıkların oluşmasını sağlar. Algler ise, adeta bir sonraki aşamada baloncuğun patlayacağını ve böylelikle havaya ulaşabileceğini bilircesine baloncuğun üzerindeki yerlerini alırlar. Patlayan baloncuk artık sudan ayrılmış ve rahatça hareket edebileceği havanın içine geçebilmiştir.

DMS oluşurken çevresine ısı şeklinde enerji yayar. Bu enerji çevredeki havayı ısıtır ve ısınan hava da yükselir. Alttaki hava, oluşan akımla birlikte yukarı çekilir ve bulutları oluşturur. Böylelikle su yüzeyindeki algler hava akımı ile yukarı çıkar ve yayılmak için yükselen hava hareketlerinin meydana getirdiği rüzgarı kullanırlar. Havaya yayılan alglerin büyük çoğunluğunun kırmızı olması başka bir önemli noktadır. Kırmızı renk, atmosferin üst katmanlarına çıktıklarında onları morötesi ışınlara karşı korumaktadır.

Planlanmış Düzen
Anlattığımız bütün bu sistem, böylesine küçük bir canlının gezegenimizin etrafına yayılabilmek için her türlü gereksinime ve mekanizmaya sahip olduğunu açıkça göstermektedir. Bir canlının atmosferin ısısını etkileyebilecek güçteki özel bir gazı üretmesi ve bununla dünyayı, tüm canlıların yaşamasına olanak verecek ortalama bir ısıda tutabilmesi özel bir dizayn ve planlamanın var olduğunun açık bir kanıtıdır. Üstelik hayret verici olan, herşeyin gazın üretiminden ibaret olmaması, bu gazın özel şekillerde üst katmanlara çıkabilmesi, bulutun oluşumuna sebep olması ve daha da önemlisi bu işlemlerin bir mikro canlının işine yarıyor olmasıdır. Evrimciler meydana gelen bu olaylar karşısında şaşkındırlar. Bu doğaldır, çünkü bir mikro canlının mükemmel bir şekilde tüm dünyanın ekosistemini etkisi altına alması evrimin basit ve hayali mekanizmalarını tümüyle saf dışı bırakacak çok önemli bir delildir. www.mikrodunyamucizesi.com  
BULUTLARDAKİ DOĞA OLAYLARI
ŞİMŞEK VE YILDIRIM
Şimşek, sağanak yağmurda, atmosferdeki elektriğin boşalması esnasında oluşan parlak ışıktır. Peki bu parlak ışık ne zaman oluşur? Şimşek, atmosferin iki ayrı noktasında, yani bulut ve yer ya da iki bulut arasında oluşabileceği gibi, tek bulut içindeki elektrik geriliminin yüksek bir değere ulaştığı zaman da meydana gelebilmektedir.

Güneş ışıkları ile yeryüzünde ısınan hava, içinde buharlaşan suyu da taşıyarak yükselir. Bu yükselen hava yaklaşık 2-3 kilometreye ulaşınca havanın soğuk katmanlarıyla karşılaşır. Bulutların bu yükselişleri sırasında içlerinde oluşan buz kristalleri birbirlerine sürtünerek bir statik elektrik enerjisi açığa çıkarırlar. Bu elektrik enerjisi bulutların üst katmanlarında pozitif (+), alt katmanlarında ise negatif (-) yüklü olarak birikir. Bulutun içindeki yük havayı iyonize edecek güce ulaştığında şimşek oluşur.

Yıldırım en az iki çakma şeklinde gerçekleşir. İlk boşalmada, buluttan yere eksi yük (-) akar. Bu çok parlak bir çakma değildir. Ve genellikle ana kanaldan dışarı doğru saçılan birçok dal görülür. Bu ilk çakma yere yaklaştıkça, çarpacağı noktada oluşan zıt bir yük ve aynı kanalın içinde yerden buluta doğru artı yük taşıyan ikinci bir akım oluşturur. İki çakma genellikle yerden 50 m yükseklikte karşılaşır. Birleşme noktasında bulut ile yer arasında kısa devre oluşur ve bunun sonucunda kanalın içinden buluta doğru yönelen çok parlak yüksek bir elektrik akımı gerçekleşir. Bu elektrik akımında, bulut ile yer arasındaki potansiyel farkı birkaç milyon voltun üzerindedir.

Binlerce Santralden Daha Fazla Elektrik Üretimi
Tek bir şimşeğin yaydığı enerji dahi Amerika’daki tüm elektrik santrallerinin ürettiği enerjiden daha fazladır. Şimşeğin oluştuğu kanaldaki sıcaklık 10.000 oC kadardır. Demiri eriten yüksek fırınlarda oluşan sıcaklık 1050-1100 oC arasındadır. En küçük şimşeğin ürettiği sıcaklık ise bunun 10 katıdır. Bu kavurucu sıcaklık şimşeğin dünyada bulunan elementleri kolaylıkla kavurup yok edebilmesi demektir. Bir başka karşılaştırma yapmamız gerekirse, güneşin yüzeyindeki sıcaklık 700.000 oC kadardır. Yani, şimşeğin sıcaklığı, güneşin yüzeyindeki sıcaklığının 1/70’idir. Şimşeğin yaydığı ışık ise 10 milyon tane 100 wattlık ampülün yaydığı ışıktan daha fazla aydınlık verir. Örneklendirmek gerekirse; İstanbul’daki her evde bir ampul yansa, çakan tek bir şimşek etrafı bunlardan daha fazla aydınlatır. Allah, Kuran’da şimşeğin bu harika parıltısına şöyle dikkat çeker:

"... şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir." (Nur Suresi, 43)
Oluşan yıldırım ise yere son derece hızlı düşer. Bir yıldırım, saatte 96.000 km hızla iner. İlk çakma birleşme noktasına ya da yüzeye 20 milisaniyede, dönüş çakması ise buluta 70 mikrosaniyede ulaşır. Şimşek toplam yarım saniye kadar sürer. Şimşek sırasında oluşan gök gürültüsünün nedeni ise, şimşek kanalının çevresindeki havanın bir anda ısınmasından kaynaklanır. Bunun sonucunda hava ses üstü hızla genleşir ama birkaç metre sonra şok dalgası normal bir ses dalgasına dönüşür. Ses dalgaları daha sonra ortamdaki hava ve yüzey şekillerince biçimlenir. Birbirini izleyen patlama ve çatırdamaların sebebi de budur.

Şimşeğin tüm özelliklerini göz önünde bulundurduğumuzda bu olayın mucizevi bir oluşumdan ibaret olduğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü gözle görülemeyen (+) ve (–) yüklü parçacıkların arasından böylesine büyük bir gücün çıkması şimşeğin bilinçli olarak yaratıldığını göstermektedir. Ayrıca bu güçten bitkiler için faydalı olan azot moleküllerinin ortaya çıkması, şimşeğin belli bir hikmetle yaratıldığını da ispatlar. (Harun Yahya, Düşünen İnsanlar İçin)

Allah şimşeğe Kuran’da özel olarak dikkat çekmiştir. Kuran’daki surelerden biri olan Ra’d Suresi’nin anlamı "gök gürültüsü"dür. Allah, şimşek ile ilgili ayetlerde şimşeği bir korku ve umut olarak insanlara gösterdiğini bildirmiştir. Gerçekten de şimşeğin çakması yağmurların yağacağına işarettir ve yağmurlar ya ekinlere bereket olarak umut verecektir ya da sel, taşkın, toprak kayması gibi felakete sebep olarak insanları korkutacaktır. Allah, Rum Suresi’nde şöyle bildirmiştir:

"Size bir korku ve umut (unsuru) olarak şimşeği göstermesi ile gökten su indirmek suretiyle ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi de, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilecek bir kavim için gerçekten ayetler vardır." (Rum Suresi, 24)

Allah şimşeklerde bizler için birçok hikmetler var etmiştir. Şimdiye kadar belki birçok insanın hiç bu kadar detaylı düşünmediği, insana korku ve umut duyguları hissettiren gök gürlemesinin Allah korkusunun artmasına vesile olduğunu, Allah’ın dilemesi ile insanlara belli amaçlar için gönderildiğini düşünmeli ve şükretmeliyiz.
ÖZETLE:
  • Yılda 3 milyar yıldırım…
  • Saatte 96.000 km hızla hareket eden ve 30.000 oC ısı açığa çıkaran muazzam birer enerji kaynağı…
  • Allah’ın var ettiği en görkemli atmosfer olaylarından biri olan yıldırımın nasıl oluştuğunu ve nasıl bu kadar yüksek miktarda enerjiyi açığa çıkardığını hiç düşündünüz mü?

Sağanak yağmurda, atmosferdeki elektriğin boşalması esnasında oluşan parlak ışıklardan meydana gelen şimşekler ve yıldırımlar, birer iklim olayı olmanın yanı sıra aynı zamanda binlerce santralden daha fazla elektrik üreten enerji kaynaklarıdır. Bu doğal enerji kaynaklarının nasıl oluştuğu ve ne kuvvette ısı ve ışık yaydıkları sorularının yanıtları, Yüce Rabbimiz’in sonsuz gücünü ve ihtişamlı yaratma sanatını gözler önüne seren birer yaratılış harikasıdır.
  • Tek bir şimşeğin yaydığı enerji, Amerika’daki tüm elektrik santrallerinin ürettiği enerjiden daha fazladır.
  • Bir şimşek çakışı 3 aydan daha fazla bir zaman için 100 watt’lık bir ampulü yakabilir.
  • Bir şimşeğin yere temas noktasında hava 25.000 oC’ye kadar ısınır. Şimşeğin hızı saniyede 150.000 km’dir, ortalama kalınlığı 2.5-5 cm’dir.
  • Şimşek yeryüzünü kaplayan bitki örtüsünün yaşamını devam ettirebilmesi için önemli olan nitrojen moleküllerini üretir.
  • Ortalama şimşek çakması 20.000 amper elektriksel güç içerir. Bir kaynakçı çeliği kaynakla birleştirmek için yalnızca 250-400 amper kullanır.
  • Şimşek saniyede 150.000 km yani neredeyse yarı ışık hızıyla hareket eder ve sesten 100.000 defa daha hızlıdır.
  • Şimşeğin yaydığı ışık 10 milyon tane 100 wattlık ampulün yaydığı ışıktan daha fazla aydınlık verir. Örneklendirmek gerekirse; İstanbul’daki her evde bir ampul yansa, çakan tek bir şimşek etrafı bunlardan daha fazla aydınlatır. Allah, Kuran’da şimşeğin bu harika parıltısını şöyle bildirir: “... şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir.” (Nur Suresi, 43)



GÖK NEDEN GÜRLER?
Şimşek veya yıldırım etraflarındaki havayı saniyenin milyonda biri kadar bir sürede 30.000 dereceye kadar ısıtırlar. Isınan bu hava aniden genleşir. Normal atmosfer basıncının neredeyse 100 katı bir basınçla, ses hızından çok hızlı ses dalgaları yayar. Bu aynen ses hızını geçen uçaklarda olduğu gibi kulağımıza bir tür patlama sesi olarak ulaşır. Bu patlama sesi gök gürlemesi olarak adlandırılır.


Gök Gürültüsünün Sesi ile Yıldırımın Işığı Neden Yeryüzüne Aynı Anda Ulaşmaz?

Çünkü gök gürültüsünün sesi bize ses hızı (havada 340 m/ saniye) ile ulaşırken, şimşek ve yıldırımın görüntüsü gözümüze ışık hızıyla (299.793 km/saniye) ulaşır. Bu da iki olay arasında belli bir sürenin geçmesine ve yıldırımın ışığının gök gürültüsünden önce yeryüzüne ulaşmasına neden olur.
GÖK GÜRÜLTÜSÜ ALLAH’I HAMD İLE TESBİH EDER
Kuran’da bulunan surelerden biri olan Ra’d Suresi’nin anlamı “gök gürültüsü”dür. Allah bu surede, şimşeğin çakmasıyla oluşan gök gürültüsünün Kendisi’ni tesbih ettiğini şöyle bildirmiştir:

”Gök gürültüsü O’nu hamd ile, melekler de O’na olan korkularından tesbih ederler…” (Rad Suresi, 13)



YILDIRIM NEDİR?
Bulutla yer arasındaki elektrik yükü farkı arttıkça aradaki havanın da delinmesi kolaylaşır ve belli bir değerden sonra havanın delinmesiyle oluşan iletken kanal boyunca buluttan toprağa veya topraktan buluta elektriksel boşalma başlar. Bulutla bulut arasında olan elektriksel boşalmaya şimşek ve bulutla toprak arasındaki elektriksel boşalmaya ise yıldırım denir.



Yıldırım Çarpması Ölümü Düşündürüyor
Her yıl yüzlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan yıldırım çarpmasından sağ kalan insanların deneyimleri, ölümü hatırlatırken insanın Allah’ın karşısındaki acizliğini de gözler önüne seriyor.

Bir kişiye yıldırım çarpması olasılığı 700.000’de birdir ancak bu olasılığı ve yıldırımın etkilerini azımsamamak gerekir. Yıldırım çarpan insanların kendi ifadelerine göre; elektrik akımı giysilerin fermuarlarını veya düğmelerini patlatabilmekte, oluşan akımla insanlar yere düşerek baygınlık geçirebilmektedirler. Yıldırım çarpması sonucunda hastanelerin yoğun bakımlarında 1-2 ay süreyle tedavi gören bu kimseler, beyinde meydana gelen hasarlar nedeniyle yürümeyi, yutmayı daha genel bir ifade ile yeniden yaşamayı öğrenmektedirler. Bu kişiler “ölümü yaşamış ve dirilmiş gibi” hissettiklerini ifade etmektedirler.

Kuran’da Yüce Allah’ın Hz. Musa’nın kavmine yaşattığı bir yıldırım çarpmasında bu yaşananlara çok benzer bir durum haber verilmiştir. Çirkin bir cesarette bulunarak, iman etmek için Hz. Musa’dan Allah’ı apaçık görmeyi talep eden İsrailoğulları’nı Allah yıldırımın buna benzer etkisine maruz bırakmıştır. Ayette geçen “yıldırım sizi kendinizden almıştı“, “ölümünüzden sonra dirilttik“ ifadeleriyle, yıldırım kurbanlarının kalplerinin durarak ölümlerinden sonra dirilmiş gibi olmalarına, yaşadıkları şoka, bilinç ve hafıza kayıplarına işaret ediliyor olabilir. (Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.) Kuran’daki ilgili ayetler şöyledir:

“Ve demiştiniz ki: "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine yıldırım sizi (kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz. Sonra şükredesiniz diye, sizi ölümünüzden sonra dirilttik.” (Bakara Suresi, 55-56)
BULUTLAR VE DÜNYA'NIN DÖNÜŞ YÖNÜ
Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların  sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Herşeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır. (Neml Suresi, 88)

Neml Suresi'ndeki ayette Dünya'nın sadece döndüğü değil, dönüş yönü de vurgulanmaktadır. 3.500-4.000 metre yükseklikteki ana bulut kümelerinin hareket yönü daima batıdan doğuya doğrudur. Hava durumu tahminleri için çoğunlukla batıdaki duruma bakılmasının sebebi de budur.

Bulut kümelerinin batıdan doğuya doğru sürüklenmesinin asıl sebebi Dünya'nın dönüş yönüdür. Günümüzde bilindiği gibi, Dünyamız da batıdan doğuya doğru dönmektedir. Bilimin yakın tarihlerde tespit ettiği bu bilimsel gerçek, Kuran'da yüzyıllar öncesinden -Dünya'nın bir düzlem olduğu, bir öküzün başının üstünde sabit durduğu sanılan 14. yüzyılda- haber verilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder