9 Ocak 2011 Pazar

Mutlu Aile Olmak İçin

MUTLU BİR AİLENİN TEMEL PRENSİPLERİ

Hayatta mutlu olmak özellikle aile hayatında Allah’ın istediği şekilde yaşamak istiyorsak bazı şifreler diyelim isterseniz buna onlara riayet etmemiz gerekiyor. Günümüzde özellikle Müslüman ailelerde birtakım sıkıntılar oluyor. İşte bu sıkıntıların nasıl giderileceğini aşağıdaki küçük şifreleri uygulayarak inşallah çözebiliriz... *Aile her işe istişare(fikir alışverişi) ile karar verir. “Onların işleri aralarında şura(fikir alışverişi) iledir. (Şura suresi ayet: 38) *Aile, birbirlerini razı ederek, kararları uygulamaya koyarlar. “İşler karşılıklı rıza ile yapılır.” (Nisa suresi ayet 29) Karar ve uygulama esnasında Aile bireyleri asla birbirlerine niyetle, sözle ve hareketle zarar vermemeye dikkat ederler. “Ne siz zulmedersiniz ne de size zulmedilir.”(Bakara suresi ayet: 233) Bu prensiplerin sağlıklı uygulanması durumunda ortaya sadece Peygamberin yaşantısına uygun bir aile meydana gelir. Hem dünyada hem de ahrette mutlu ve huzurlu bir yuva oluşur. Böyle bir ailedeki çocuklar da sağlıklı birer Müslüman şahsiyetiyle yetişirler ve sağlıklı aileler oluşturabilirler. İstişare yapılırken, bazen çevremizden, aile büyüklerimizden ve sevip saydığımız kimselerden de fikir alışverişi yapabiliriz. O şahısların fikirleri bizlere bazı açılımlar kazandırabilir. Ancak son karar ailede eşler ve çocuklar arasında alınırsa, uygulama daha sağlıklı yürütülür. İstişare demek,eşlerin kendi düşüncelerini karşısındakine kabul ettirmek değildir. Aileye en uygun olabilecek uygulamayı ortaya çıkartma çalışmasıdır. Taraflar istişare ederken peşin hükümlü olmadan Allah’ın razı olacağı en güzel uygulamayı bulmaya fikirleriyle katkıda bulunurlar. Asıl sözü geçen Allah’tır. İslam’da aile reisliği eşlerin ortaklaşa yürüttükleri bir sorumluluktur. Eşler istişare ile düşüncelerini sağlıklı bir şekilde ortaya koymuş olurlar. İslami bir ailede gerçek reis Allah’tır. İstişare esnasında eşler birbirlerini sabırla, sonuna kadar dinlemeyi sürdürebilmelidirler. Benim görüşüm en güzeldir. Olursa bu, olmazsa başka kabul etmiyorum gibi davranışlar istişare değil, fikri baskıdır. Her bir eş, kendinin görüşünün daha sağlıklı ve uygun olduğuna ikna edebilmelidir. Eşler birbirlerini razı edecek ve zararsızlığını koruyarak istişare merhalesinde karar aşamasını sağlıklı alabilmelidirler. Evet dostlar kısa yazıyoruz inşaallah akılda kalır, inşaallah mutlu ve huzurlu aile yuvalarımız olur...

Aile içi iletişim ailenin ve sağlıklı, akılcı ilişkilerin devamlılığı açısından önemli bir konudur. Aile içi iletişimde yapılan yanlışlar ve iletişimin önemi gibi konularda Psikiyatri Uzmanı Dr. Ali Ayas'ın görüşlerine yer veriyoruz.
Aile kavramına bakış
Aileyi dünyanın küçültülmüş bir örneği olarak düşünmek mümkündür. Dünyayı anlamak için aileye yakından bakmak yeterlidir. Güç, yakınlık, özerklik, güven duygusu ve iletişim becerileri gibi konular aynı zamanda dünyadaki yaşam biçimimizin de temelidir.
Aile hayatı buzdağına benzer. Çoğu kişi, aile içinde yaşanan olayların sadece küçük bir kısmının farkındadır. Görüp duyabildiklerinden daha fazlasının yaşandığından şüphelenirler fakat tam olarak ne olduğunu bilemezler. Bu bilinmezlik, aileyi tehlikeli bir yola sokabilir. Nasıl ki denizcinin kaderi buzdağının görünmeyen kısmını bilmesine bağlıysa ailenin kaderi de günlük aile olaylarının altında yatan duyguları ve ihtiyaçları anlamaya dayanır.
Sorunlu ailelerin ortak özelliklerinden bazıları
• Kişilerin özgüvenlerinin düşük,
• İletişimlerinin dolaylı, belirsiz aynı zamanda samimiyetsiz,
• Kurallarının katı, zalim, tartışmasız ve değişime kapalı,
• Toplumla ilişkilerininse suçlayıcı ve korkutucu olmasıdır.
Sağlıklı ailelerin ortak özellikleriniyse şöyle sıralayabiliriz
• Kişilerin özgüveni yüksek,
• İletişim doğrudan, açık, net, belirgin ve dürüst,
• Kurallar esnek, insanca, uygun ve şartlara göre değişken,
• Toplumsal bağ açık, ümit verici ve seçme hakkına dayalı.

Aile hayatında iletişimin önemi
İletişim, insanlar arasında olup bitenleri örten dev bir şemsiyeye benzetilebilir. İnsan dünyaya geldiğinde, başkalarıyla ne tür ilişkiler kuracağını ve yaşamında neler olacağını belirleyen etkenlerden belki de en önemlisidir iletişim. Bütün iletişim becerileri öğrenilebilir ve zamanla istenilen şekle dönüştürülebilir. İletişimin iki ana unsuruysa sözel ve bedensel iletişimdir.
Sözel iletişimi oluşturan, konuşma yeteneğimizdir. Bedensel iletişimse yüz ifadesi, duruş, kasılma oranları, nefes temposu, ses tonu ve el kol hareketlerinden oluşur. Sözel ve sözel olmayan iletişimin birbiriyle uyumlu olması halinde, sağlıklı bir iletişimden söz edilebilir. İki iletişim biçimi arasındaki uyumsuzluk ve tutarsızlık, iki farklı mesajın birden karşı tarafa aktarılmasına neden olur. Aile içinde ortaya çıkan bu tip bir mesaj kargaşası bireyi, özgüveni konusunda şüpheye düşürebilir.
İkili mesaj veren kişinin kafasında beliren düşünceler şunlardır
• Onu incitmekten korkuyorum.
• Bana kızıp acısını benden çıkartacağından korkuyorum.
• İlişkimizin bitmesinden korkuyorum.
• Ona herhangi bir şeyi zorla kabul ettirmek istemiyorum.
• Kendim dışımda hiçbir şeyin farkında değilim karşımdakine önem vermiyorum.
Bu durumların hiçbirinde kişi, çifte mesaj verdiğinin farkında değildir. Dinleyiciyse bu çifte mesajı alır ve iletişimini ona göre devam ettirir ve yanıtını genelde şu düşüncelerin ekseninde verir:
• Kelimeleri dinle ve gerisine aldırma.
• Sadece beden diline bak, kelimeleri yok say.
• Konuyu değiştir.
• Oradan ayrıl ya da uykuya dal.

İletişimde hata nerede?
Aile içi iletişim hatalarından bir diğeri de iletişim kalıplarıdır. Tüm insanların benzer iletişim kalıplarına sahip olduğu düşünülebilir. Gerilimli bir olayla karşılaşan kişiler yalvarıcı, suçlayıcı, hesapçı ya da dağınık olmak üzere belli başlı dört kalıpla hareket eder. Bu tavırlar, özgüven zayıflığında kişilerin hissettiklerinin dışa vurumudur.
Bir tehdit hisseden kişi, kendi zayıflığını açığa çıkarmamak için ilk olarak yalvarır. Böylece karşı tarafın öfkelenmesini engelleyeceğini düşünür. Suçlayıcı davranan kişiyse, bu sayede karşı tarafa “kimin güçlü olduğunu anlasın” mesajını vermeye çalışır. Hesapçı tavır sergileyen birey tehdide zararsız gözle yaklaşabileceğini ve özgüvenini büyük kelimelerin arkasına gizleyebileceğini düşünür.
Bir başka davranış kalıbı olan dağınık tavır konuyla ilgisi olmayan şeylerden bahsederek ortada tehdit edici bir unsur yokmuş gibi davranmaktır.
Kişinin zorlandığı zamanlarda bu kalıpları kullanmasının çeşitli nedenleri olabilir. Hata yapma endişesi, birinin kendisinden hoşlanmayacağı ve eleştireceği kaygısı, karşısındakini zorluyor olması, yeterince iyi olmadığını düşünmesi ve terk edilme korkusu bunlardan birkaçıdır.
Aile içi iletişime küçük bir örnek
Odası dağınık bir çocuk ve ebeveyni arasındaki diyaloglar birkaç farklı şekilde gelişebilir. Örneğin, “yalvaran” bir ebeveyn isteğini “Çok yorgunum. Aslında yorgun olmasaydım ben toplardım odanı biliyorsun. Ama hadi bugün de sen toplayıver ne olur” diye ifade eder. Çocuğuna “suçlayıcı” tavırla yaklaşan ebeveyn, “Hep böyle dağınık ve pasaklısın. Zaten odanı toplamayı da bir türlü beceremiyorsun. Bırak ben toplarım” şeklinde yaklaşır. Kimi zamanlardaysa ebeveynler, “hesapçı” bir tutum izler ve “Hadi annen/baban görmeden odanı topla. Sonra o istediğin oyuncağı sana alacağım söz.” cümleleriyle kendilerini ifade eder. “Dağınık” olarak değerlendirilen tavırdaysa ebeveyn cep telefonuyla ilgilenirken bir taraftan da çocukla konuşur: “Senin odan da kardeşininki gibi mi? Tamam sonra bir ara bakarsın. Ödevlerini yapmayı unutma” şeklinde çocuğuyla iletişime geçer. Akılcı ebeveynin yapması gerekense, “Odan dağınık. Bu sabah yatağını yapmamışsın. Odanı topladıktan sonra yanıma gel ve neyin yanlış gittiğini konuşalım. Kurallara tekrar bir göz atalım” demelidir.
Özgüveni zedelenmeden özür dileyebilen, öfkesini kırıp dökmeden dile getirebilen ve yeri geldiğinde kendisini karşısındakinin yerine koyabilen bireyler, sağlıklı bir iletişimde yol almış demektir. Sağlıklı bir iletişim sağlıklı bir aile demektir.
Nasıl ki denizcinin kaderi buzdağının görünmeyen kısmını bilmesine bağlıysa ailenin kaderi de günlük aile olaylarının altında yatan duyguları ve ihtiyaçları anlamaya dayanır.

Mutlu bir aile olmanın formülü 
Halihazırda bir yuva sahibi olanlar ya da yakın gelecekte kuracağı yuvanın hayaliyle yaşayanlar, mutlu ailelerin hemen hepsinin ortak özelliği olarak gösterilen bazı hususlara dikkat ederek huzurlu bir ev ortamına kavuşabilirler. Yeter ki emek ve sabır göstermekten kaçınmasınlar.
        Her aileye uygun bir mutluluk reçetesi sunmak mümkün değil elbette; ama insan ve insani ilişkiler üzerine kafa yoran insanların araştırmaları, uygulanması halinde neredeyse dünyanın her yerindeki karı-koca, ebeveyn-çocuk ilişkilerini olumlu etkileyecek bazı formüller ortaya koyuyor. Üzerinde durup tartışıldığı zaman, bu gerçeklerin hemen hepsinin insanın fıtratına uygun olduğu ve bilim adamları dile getirmezden önce büyük annelerimizin, dedelerimizin hayat tecrübeleriyle de sabit olduğu görülecektir.
Ve işte hemen hayata geçirilmesi gereken   'mutlu aile formülü' ise şöyle;
       1- Ortak görüşleriniz olsun
      Yetiştirilme tarzlarınız ve kişiliğinizden kaynaklanan farklılıklar sizi bazı konularda farklı düşünmeye itebilir tabii ki; ama aile saadetinizi korumak adına birlikte oturup konuşarak hangi durumda nasıl tavır alacağınızı önceden belirlemelisiniz.
         2- İnisiyatif sahibi olun
        Evde ya da dışarıda üretken olan, kendini işe yarar hisseden kadınlar kendine daha çok güveniyor ve inisiyatif kullanmakta daha başarılı oluyor. Bir hayır işinde çalışmak, bir el sanatıyla igilenmek hatta reçeli, salçayı dışarıdan satın almak yerine evde üretmek bile kadına kendisini iyi hissettiriyor.
         3- Çatışmayı engelleyin
         Evdeki herkesin kendi rolünü benimsemesi, aile içindeki konumunu kabullenmesi gerekiyor. Çocuğun, kadının, erkeğin, kayınvalide ya da kayınpederin merkezi etrafında oluşan ailelerde huzursuzluk yaşanması kaçınılmaz oluyor. Evdeki her birey önemli ve değerli olduğunu, adil bir paylaşım yaşandığını hissetmeli.
          4- Sorunlardan kaçmayın
        Problemler inkar edilmek yerine kabul edilmeli ve çözüm yolları araştırılmalı.
         5- Akrabaya önem verin
         Ailenin ziyaret edilen ve evde ağırlanan arkadaş, dost, akraba sayısını geniş tutması da stresi azaltarak ha-yatı daha yaşanılır kılıyor. Akrabalarla iç içe, hala, teyze, dayı, amca kavramlarını öğrenerek ve onlardan sevgi gö-rerek büyüyen çocukların daha sosyal ve daha cana yakın oldukları önemli bir gerçektir. utlu bir ailenin formülünü verdikten sonra aileler için bir diğer mutluluk kaynağı çocuklarımızdan bahsetmek istiyoruz. Yeni bebek sahibi olanların gördüklerinde mutlu olacaklarını tahmin ettiğim bilgileri sizlerle paylaşmak istedim. İnsan yeni bebek sahibi olunca herşeyi merak ediyor ve herşeyin en güzelini istiyor. Bu doğrultuda biz de bebeklerin kısaca beslenmelerinden, banyolarından, ağlamalarından ve ilk 3 ayında neler yapabileceklerinden bahsedelim dedik.

            Mutlu Bir Aile İçin

1-      Müslüman bir toplum kendi aralarında aşağıda isimleri belli olan konulan konuşmalı ve gereğini yerine getirmelidir.
a) Aile fertlerinin yetişeceği "Aile Mektebi" adında hizmet bina edilmelidir.
b) Yaşlan gelmiş akıl baliğ olmuş kız ve erkek gençlerin evliliklerine zemin hazırlayacak "Evlendirme Birimi" adında kurum oluşturulmalı.
c) Evli ailelere fikren yardıma olacak "Aile Danışma Müessesesi" kurulmalıdır. (Nisa 34-35)
d) Evlendiği halde geçinemeyen problemli aileleri ıslah edecek hayatlarını düzene sokacak veya ayıracak olan "Hakem Heyeti" kurulmalıdır.
2- Evlenmiş olan tüm ailelerin bu evliliklerini sürdürmeye sebep olan dört tane sebep vardır. İslamiyet bu sebeplerin birincisi üzerinde durur o ailenin varlığını devam ettirmesi için her türlü tedbiri alır ikazını yapar.
a) Hakiki ve samimi sevgi üzerine kurulmuş olan bir aile (Kan-Koca).
b) Maddi ve cinsi sevgiye dayalı bir evlilik.
c) İslami kaygılarla yürütülmeye çalışılan bir evlilik.
d) Çeşitli hesaplardan ötürü sürdürülmeye çalışılan bir evlilik.
3- Müslüman bir aile binası kurmak ancak müslüman kız ve kadınları yetiştirmekle mümkündür. Evlenecek olan gençlere
"Dini güzel Olanı tercih et" (Buhari Nikah 15; Ebu Davud Nikah 2; Nesai Nikah 13) buyruğunun hikmeti budur.
4- Şu aa gerçeği kabul etmeliyiz ki bugün yaşanan hayat ca-hiliye hayatadır.
* Birlikte yaşadığımız toplum şartlarıyla gelenekleriyle adetleriyle terbiye ve kültürüyle tamamen bir cahiliye toplumudur.
* Kadın ister istemez cahiliyenin hayat tarzına itiliyor.
* İslam'ın emirlerini yerine getirmek istediği zaman cahili cemiyetin ezici baskısı ve ağırlığı ile karşılaşıyor
* İşte burada erkeğe ciddi ciddi vazifeler düşüyor.
* İslamiyet müslüman erkek ile müslüman kadının evlilik yaptığı eve "Hısn" yani kale ismi veriyor.
* Bunun için İslam ölçümlerine uygun olarak bir aile yuvası kurmak isteyen kişi her şeyden önce kaleyi içten koruyacak olan bir kadın bekçi bulmak mecburiyetindedir.
* Bu kadın bekçi (Evin Hanımı) kocasının beslediği düşünce kaynağından beslenmelidir. Bunun için erkek kadının dış cazibesini güzelliğini malıru değil kalede bekçilik yapacak kapasiteli bir kadın bulmalıdır.
* İslam'ın varlığının hissedilmesi böyle müslüman kadınların yaşadığı kalelerin bulunmasına bağlıdır.
* Bu sebeple müslüman erkek müslüman bir kalede ortaklaşa mücadele edecekleri adeta savaş verecekleri bir eş bulmalı dır.
* Böyle kalelerin birleşmesi ile İslam teşekkül edebilir.
* Ve böyle kalelerin ihyası sünnet değil farzdır.
* Gerek cahiliyenin hayat tarzı ve gerekse zalim ve bozguncu elebaşlar İslam Aile Kaleleri'ni dışardan münafık da içerden hücuma geçerek zabt-u rapt altına alabilirler.
5- Sürekli ve hızlı bir değişim yaşanmaktadır ve bu yaşanan hayatın içerisinde bizler yaşamaktayız.
* Adı geçen bu değişim ister istemez karı ile koca (anne ile baba) arasında bir takım hizmet rollerinin farklılaşmasına değişmesine sebep olmaktadır.
* Değişen roller ve değişmeyen roller vardır. Önce sabit olanlara bakalım:
* Ailede kadının değişmeyen temel rolleri- vazifeleri belirtilmiştir:
a) Hamile olmak
b) Doğum yapmak
c) Çocuk emzirmek
d) Çocukları terbiye etmek.
* Aile denince ilk akla gelen erkek değil kadındır. Hadis-i şerif'lerde öncelik hakkı hep kadınlara verilmiştir.
* İyilik ve hizmette üç defa anne ve sonra babanın zikredilmesi
* İki kız çocuğunu terbiye eden annenin cennette peygamberimizle birlikte olması
* Efendimizin vefatına az bir zaman kala kadınlar hakkında erkekleri uyarması
* Kadına bu kadar önem verilmesinin hikmeti şu olabilir:
a) Kadın cahiliye döneminde devamlı aşağılandığı içindir. Veya
b) Kadının problemleri halledilmeden istenilen İslam Ailesinin kurulamaması.
* İslamiyet kadına yani anne olarak kadına adeta şöyle bakar ve mesaj verir:
a) Sen evinin işlerini çok güzel bir şekilde idare edeceksin
b) Kocana ve çocuklarına huzurlu bir aile ortamı hazırlayacaksın
c) Çocuklarını en güzel bir şekilde eğiteceksin.
* Tüm bu açıklamalar bize gösteriyor ki anne kendisine düşen asli görevleri yerine getirdiği zaman binanın sütunları ve alt yapısı oluşmaya başlamıştır.
6- Bu kalede babanın (kocanın) değişmeyen sabit görevleri ise şunlardır:
a) Ailesine yediğinden yedirmek
b) Giydiğinden giydirmek
c) Yaptığı işleri kötülememek
d) Yüzüne vurmamak (Dövmemek)
e) Kızınca evi terketmemek.
7- Ailede değişmeyen temel rollerden bir diğeri ise anne sevginin baba ise otoritenin temsilcisidir.
* Bu roller değişirse çocuğun otorite duygusu zedelenir.
* Sevgi zulmü ve kötülüğü eritir.
* Güneşin ışığı sebze ve meyveleri olgunlaştırdığı gibi annenin sevgi ve nefesi çocuğu geliştirir.
8- Karı ile koca arasındaki bu temel roller çocuğun tanınmasına sebep olacaktır. Çünkü çocuğu tanımak ve anlamak onu yan yarıya terbiye etmek demektir.
9- Çocuğun nafakası bakımı terbiyesi tahsili maddi yönleriyle babaya manevi yönleriyle anneye ait bir borçtur. Baba burada terbiye hususunda bir takviyedir.
10- Peygamber (s.a.v.) Efendimiz "Kadının da bir çoban olduğu üzerinde durmuş ve kadın çocuklarının (Buhari Cuma 11 cenaiz 32 Nikah 8191) evinin çobanıdır" buyurmuşlardır. Hem de onurlu bir çoban.
Zira kadın çoban olmakla çocuğunu dolayısıyla toplumu yetiştirip onurlandırmıştır.
11- Baba evin reisi olup patronu değildir. Anne ve baba arasındaki ilişki bir ortaklıktır. Her ortak birbirinin iyiliği için çalışmalıdır.
12- Erkek ve kadının yüklendiği roller günün şartlarına göre gözden geçirilir ihtiyaç duyulduğunda birbirinin sahalarına girilebilir.
13- Özet olarak şunu söyleyebiliriz; Çocukların yetişmesinde sorumluluk eşit fakat roller farklıdır.
Bu eğitimde kadın hanım (zevce) ve ana rolünü erkek ise koca ve baba rolünü almışlardır.
14- Bugün sokak çocukları ciddi bir boyut kazanmıştır. Anası ve babası olduğu halde eğitim ve terbiye açısından sokak çocuğundan farksız olan çocuklar sokak çocuklarından daha fazladır kat kat fazladır.
15- Yetim ve öksüz çocukların bulunduğu kimliğine üzülenler acaba çocuğu ile ilgilenmeyen bir annenin ve çocuğu ile alakalı meşguliyeti bulunmayan bir babanın çocuğu İslam adına yetim değil de nedir?

* İBRET DOLU HADİDİSELER
Hz.Adem ve oğlu Kabil (Maide 27-31).
Hz.Nuh ve nikahlı hanımı (Tahrim10).
Hz.İbrahim'in babası (Amcası Azer) (En'am 74; Meryem 41-50; Şuara 69-89).
Hz.Lut ve nikahlı hanımı (Tahrim10).
Hz.Eyyub ve nikahlı hanımı (Sad44).
Hz Asiye ve kocası Firavun (Tahrim 11).
HzMuhammed (s.a.v.) ve amcaları (Tebbet Suresi).
Günümüz dünyasında baba ve oğul ilişkilerindeki sıkıntılar.
Kan-Koca arasındaki beklenmeyen olaylar-düşmanlıklar (Teğabün 14).
Ana-baba bir kardeşler arasındaki gerginlikler kopukluklar. Yakın akrabalar arasında oluşan uçurumlar boşluklar.
Bu ibret dolu hadiselerde iki önemli husus vardır
1- Neseb bağı kan bağının ölçü olarak ele alınmasını esas alanlar.
2- Din-iman bağının ölçü olarak ele alınmasını esas alanlar. TÜM KAVGALAR problemler ikinci esaslar sebebiyle oluşur
ki din bağının iman bağının üzerinde hiçbir bağ ölçü ve kriter olamaz.
Yukarıda isimleri verilen Allah (cc.)'ın salih kulları olan peygamberler ve salih kulların mücadelesi neseb ölçüleriyle değil din ölçüleri ile olmuştur.
Günümüz dünyasında din ve imanı değil de neseb ve kan bağını ölçü kabul edenler arasında görünürde hiçbir problem olmasa bile perde arkası ve ahirete bakan yönü geçerli bir ölçüyü kabul etmemektedir.
Her konuda Kur'an ve sünneti ölçü ve delil kabul eden müslüman insan bu konuda da Allah ve Resül ölçülerini kabul etmek durumundadır.
İşte çevresine örnek-nümune olacak müslüman koca ve karıyı bekleyen çevresi.

AİLE DE ALT YAPININ OLUŞMASI
Ailenin oluşmasında temel unsur insandır. İnsan ele alınmadan insan anlaşılmadan onu öğrenmeden alt yapıyı sağlam temellere dayamak çok zordur.
Çünkü karı-kocanın ilişkilerinin temeli insani ilişkilerdir. Bu sebeple bir ailede insani ilişkiler kurulmaz ise evlilik ilişkilerini kurmak hayli zordur.
Öyle ise işe insandan başlamak gerekir. Erkek de insandır kadın da insandır. Cinsiyet insani ilişkinin üzerinde çok küçük bir yer tutar.
İnsanın yaratılışında Yüce Allah onu insan yaratmakla şereflendirdi. Hayvan taş ağaç olarak da yaratabilirdi.
Böylece Allah (c.c.) varlıklar arasında insanı seçti. Canlılar arasına katı. Bu durumda da insana ikinci şeref verilmiş oldu. Can taşımak şerefi hayat şerefi.
Canlılar arasında seçilen insana şuur ve irade verildi. İrade verilince insan olduk. Ve son noktayı iman şerefi ile koydu.
Böylece insan hayata erkek ve bir kadın ile başladı. Ve hayatın başlangıcı çift olarak başladı.
Bazı hadislerde arap toplumuna ait deyimler sözler kullanılmıştır ki bu da çok normaldir. Mesela; "Kadın kaburga kemiği gibidir. Zorlarsanız kırılır." (Buhari Enbiyal Nikah 80; Müslim Rada 62) gibi.
Bir erkek ile bir kadından yaratılan tüm insanlar şubelere ayrılmıştır. Tanışmak için kaynaşmak için. Cinsiyet de bir şu-bedir.Tanışmaya matuftur. (Hucurat 13) Çünkü Allah'ı tanımak insandan geçer.
Muhabbet Allah'ın kendi sıfatından bahşettiği bir parçadır. (Meryem 96) Ruh var olduğu müddetçe muhabbet de var olur. Bu muhabbetin teşekkürü ibadettir. İnsan ölünce ibadeti biter muhabbetle birlikte toprağa gider. Bunun için insan seven ve sevilen bir varlıktır.
Allah insanı ve evreni yaratmadan önce muhabbeti yaratmıştır. Böylece yaratılışın hikmeti muhabbet olmuştur. Ve muhabbet Peygamberimiz (s.a.v.)'in adeta mayasıdır.
Cinsler arasında muhabbetin yaratılmış olması ilahi bir vergidir. Bu vergiyi insan meşru yoldan kullanırsa Allah'ı razı eder ve mesud olur. Gayr-i meşru yolda kullanırsa Allah'ın gazabım çeker ve mel'un olur. İşte hayatın yaratılışının gayesi bu sebeplerle muhabbettir.
Hayatın gayesi ise kulluktur. İnsan ve cin O'nu tanımak ve O'na ibadet etmek için yaratılmışlardır. (Zariyat 56) İnsana verilen tüm imkanlar kulluk borcunun ifa edilmesinde kullanılmalıdır.
Bunun için kadın erkeğin kulluğunu tamamlayan bir parça erkek kadının kulluğunu tamamlayan bir parçadır.
Kadın ve erkek kulluk yürüyüşünde birbirlerine destek veren Allah yolunun iki yardımcılarıdır.
İşte evlilik bu desteğin bu yardımın meşru zeminde gerçekleşmesidir.
Evlilik bu gaye ile yapılırsa namaz kılmak gibi ibadet olur. Yüce Allah eşleri kullukta birbirlerini tamamlayan unsur olarak görmek ister. Meğer ki hayat ibadet olsun.
Bunun yanında evlilikte bir takım beşeri ihtiyaçlar da giderebilir. Ama o durum Allah'ın kuluna bahşettiği ekstradan bir ödüldür.
Eğer evliliği bu sağlam temele oturtmaz isek hayat ibadet olmaktan çıkar adeta cinayet olur berbat olur zindan olur. Neticede cehennem olur.
İnsana mutluluk ve saadet getirmesi için yaratılan şeyler bu sefer insana felaket getirir. Niçin?
Ey insan yine sen tabiat ve hayata karşı da kendine yeterlilik ayaklarına yatma kadınsız erkek olmaz erkeksiz de kadın olmaz.
Görülüyor ki "Karı-koca bir bütünün iki parçası gibidir." (Tirmizi Taharet 82) İnsanlar ağaçlar gibi üremezler. Bu konunun hikmetini düşünen insan kul olarak derki:
"Yarabbi. Anladım ki ben kendi kendime yetemem. Bırak Sensiz olmayı yani Sana muhtaç olmayı ben bir kadına muhtaç iken Sana nasıl muhtaç olmam?
Bu durum kadın için de aynıdır. Bu sebeple cinsiyet farklılığı fazilet değildir Irk üstünlüğü bir fazilet olmadığı gibi cinsiyet farklılığı da bir fazilet üstünlüğü olamaz.
Ancak her iki cinsin kendisine göre fazilet ve zaafları olabilir. Ortak üstünlüğü ve ortak zaafları vardır. Farklı üstünlükleri farklı zaafları vardır.
İşte kadın ve erkeğin iki yönünü iki yüzünü tanıyan bir insan Allah'ın yardımıyla ve izniyle aile modelini ideale ulaştıracak hayatı kurabilirler
Çünkü evliliğin gayesi tesbit edilmemiş hedefi bulunamamıştır. Veya evlilik müessesesi Allah'ın koyduğu yere konulmamıştır. Uygun yere konulmamıştır.
Unsurlar işlevini görevini yapamayınca görevi zulüm olur artık. Hayatımızda hem kendimize ve hem de ailemize veya ailemiz de kendi nefsine ve ailesine zulmetmeye başlar.
Onun için kadın erkeğin kulluğunu erkek de kadının kulluğunu tamamlayan bir araç olmalıdır.
Bu konular tesbitler yerli yerince oturtulmadığı müddetçe evlilikten bereket keramet fayda beklemek sadece hayaldir. Evliliğe bu çerçeveden bakanlar için evlilik hakkındaki bilgi ve belgeler faydalı olur yoksa diğerlerinin canını sıkar.
Yüce Mevla erkek ve kadının birbirine ihtiyaç duyması için birine vermediği bir hasleti iyiliği niteliliği diğerine; diğerine koymadığı bir hasleti o birine koyması bu iki yanmı bir bütün halinde değerlendirdiği içindir.
Bu ikisini belli bir zaman ve zeminde meşru ölçülerle bir araya getirmez isek insan neslinin devam etmesi mümkün değildir. Bu ne demektir?
Ey insan sen kendine yeterlilik iddiası yaparsan bu şirk olur.
Kur'an-ı Kerim karı-kocaya zevc demektedir. Yani eş. Tıpkı ayağa giyilen iki nalin manasına. Biri erkek diğeri ise kadın. Birisi sağ ayakkabı diğeri ise sol ayakkabı. Bir insan sağa giyeceği ayakkabıyı sol ayağına giyemez. Birbirine çok benzediği halde birbirine ait ayakkabıları değiştirip giyemezler.
İkisi birbirinin yerini tutamayan benzerlerdir bunlar. Kadını erkekleştirmeye yeltendiğiniz zaman dengeyi bozarsınız. Erkeği de kadına benzetmeye çalışırsanız tabiatı bozarsınız. Ve bu durum böyle ele alınırsa Allah'ın yarattığına hakaret olur.
Cinsiyetten gelen asli iki görev kadına anneliği erkeğe ise babalığı vermiştir. Fizyolojik olarak bu taksimat çok adil ve insaflıdır. Görülüyor ki iş yani her iki insanın vazife bölümü yaratılışlarında verilmiştir.
Kur'an-ı kerim karı-koca veya kadın-erkek olarak her iki cins arasında yarış konularını müşterek konuları çok açık bir şekilde beyan etmiştir.
"Müslüman erkekler Mü'min erkekler Taata devam eden erkekler Doğru erkekler Sabreden erkekler Mütevazi erkekler Sadaka veren erkekler Oruç tutan erkekler Irzlarını koruyan erkekler Allah'ı çok zikreden erkekler
Müslüman kadınlar Mü'min kadınlar Taata devam eden kadınlar Doğru kadınlar Sabreden kadınlar Mütevazi kadınlar Sadaka veren kadınlar Oruç tutan kadınlar Irzlarını koruyan kadınlar Allah'ı çok zikreden kadınlar
var ya; İŞTE ALLAH BUNLAR İÇİN BİR MAĞFİRET VE BÜYÜK BİR MÜKAFAT HAZIRLAMIŞTIR." (Ahzab: 35)
Görülüyor ki üstünlük iman amel ve takva ile olmaktadır. Yine görülüyor ki yaratırken ölçülerle donatmış olan Allah yaşatırken ölçü koymaz mı?
Üstünlüğü bu ölçülerde görmeyen ve anlamayan insanların farklı ölçüleri itibara alınmaz.

a) Ailenin Taşıdığı Hüviyet
1. Başta Nisa Ahzab Nur Mücadele Talak Tahrim olmak üzere Kur'an-ı Kerim 70 surede ve 241 ayette aileyi fertlerini değişik yönleri ile ele almaktadır.
2. Kıyamet gününe kadar tüm alemlere takdim edilen kadınlar ise; Hz.Asiye Hz.Meryem Hz.Hatice Hz.Fatıma ve Hz.Ai-şe'dir.
3. Ne yazık ki Hz.Havva ve Hz.Meryem tahrife uğramış olan Tevrat ve İncil nüshalarında haksızlığa uğratılmış bir takım noksan ve yanlış bilgiler ile takdim edilmiştir.
4. İngiltere'ye altın çağını yaşatmaya sebep olmuş Kraliçe Vik-torya Hindistan'ın İndira Gandisi İsrail'in Golde Moyer'ini görmemezlikten gelmek yanlış bir tavırdır.
5. Bu kadınların başarısı ile idarecisi kadın olan milletlerin iflah olmayacağına dair rivayet edilen hadis-i şerifi yan yana getirecek olursak hadis-i şerif sebep ve illet yönü ile ele alındığında yadırganacak hiçbir yönünün olmadığını görürüz.
6. Hilafet ve kadın konusu gündeme geldiğinde kadın hiçbir zaman hilafete rakip olmamış sadece hilafetlik için tamamlayıcı rolü üstlenmiştir.
7. Neml suresinde (22-44) anlatılan Sebe Kraliçesi ile Cemel savaşını idare eden Hz.Aişe orijinal iki isim ve vesikadır. Ve her ikisi de İslam ümmetine aittir.
8. Kadın erkek arasındaki üstünlük hiçbir zaman mutlak olarak ele alınmamış sadece izafi olarak değerlendirilmiştir. Yani geçici bir fazilet üstünlüğü.
9. Bu sebeple sabit ve değişen vazifeleri ile kadını anlamak sosyal siyasal ve aile ortamına ait olan bir takım problemlerin çözülmesine sebep olacaktır.
10. Kadın her şeyden evvel dinde kardeşimizdir. Evin reisi olan erkeğin de kardeşidir.
11. Hak'tan halka doğru yolculukta bir fark ile kadın kenarda tutulurken halktan Hakk'a doğru yolculukta ise erkeğin bir numaralı destekçisi olarak ele alınmıştır.
12. Kur'an-ı Kerim salih erkeğe karşı saliha kadını her zaman gündemde tutmuştur.
13. Bu iki varlığı birbirine bağlayan iki bağ vardır: Din bağı ve nikah bağı.
14. Nikahın iki temel ayağı vardır bunlarsız nikah olmaz:
a) Akit Müşterek haklar ve vazifeler tarefeynce esas alınır.
b) Ahit: Kadının hukukunun haklarının teminatı erkeğin söz vermesidir.
15. Bu sebeple kadın kocasına boyun eğerek değil itaat ederek onu tamamlar.
16. İtaat ise boyun eğmek değil severek isteyerek arzularını yerine getirmektir. Çünkü aile ülfet sevgi ve merhamet üzerine kurulmuştur. (Rum 21)
17. Ekmeğin hanımına karşı kavvam olması (Nisa 34) ona hizmet etmesinden ötürüdür.
18. Kadın ise ev işleri çocuk terbiyesi ve kocası ile birlikte yaşayacağı hayatı itibari ile sürekli hizmet içindedir ve sürekli efendilik makamındadır.
19. Peygamberimize "Dünyadan üç şey sevdirilmesi ve bunların güzel koku kadın ve namaz Olması" (Nesai İşretün Nisa 1; Ahmed Müsned 3/128199285) hayli düşündürücüdür. Kadının güzel koku ile namazın arasına konması sıradan birşey değildir.
20. Tüm ayet ve hadisler ve uygulanmış olan tarihi belgeler erkeğin hanımı için buyurgan bir koca değil paylaşan bir koca olduğunda ittifak halindedir.
21. Çünkü nikah kadını hizmetleme akdi değildir. Erkek üzerine düşen vazifeleri yaparsa kadm fıtratına uygun olan işleri yapmada adeta otomatik bir yapıya geçer. Yaptığı her türlü işi aşkla ve zevkle yapar.
22. Bunun için İslam Hukuku'nda kadının ev işlerini yapması bir zorunluluk veya hukuki bir mükellefiyet değil sadakadır.
23. Dinini öğrenmek mecburiyetinde olan kadının öğrenimini engellemek kocası için caiz değil üstelik vazifedir.
24. Evliliğin saadeti bereketi işte bu unsurlar ve prensiplere dayanırsa o evde o ailede ve o evlilikte huzur vardır. Yoksa evlilik cehennemden bir köşe olur.

b) Evliliğin Çocuklara Yansıyan Yönü
25. Karı-koca merhalesinden ana-baba merhalesine geçen eşlerin çocukları ile müşterek kimliği onları aile olmaya itmiştir. İşte bu merhalede karı-koca arasında sorumluluk eşit ancak vazifeler görevler farklıdır.
26. Her anne ve babadan dünyaya gözünü açmış olan çocuklar anne ve babalarına karşı borçlu olarak doğarlar.
27. Bu borcunu kendi çocuklarına bakarak ve eğiterek eda ederler.
28. Bu eda edişte anne sevginin baba ise otoritenin temsilcisidir. Bu roller değişirse çocuğun otorite dünyası zedelenmiş olur.
29. Anne ve babalar ayetlerin ve hadislerin gölgesinde bir evlilik hayatını yaşarlarsa çocuklarını eylemleriyle her alanda yetiştirmiş olurlar. Cinsiyet eğitimi dahi bölümün içinde gerçekleşmiş olur. (Nur 58)


İYİ VE MUTLU AİLENİN 10 SIRRI

Bir arada mutlu ve iyi bir yaşam sürmek için birkaç küçük kural var. O kuralları Uzman Psikolog Aslı Akkan aktardı...

1- İş planı yapın zamanınız olsun Yapacaklarınızı önceden planlayın ve buzdolabınızın üzerine asın. Yemek zamanı, oyun zamanı, kendinize ve eşinize ayıracağınız zamanı planlayın. Programa zaman zaman bağlı kalamadığınız olabilir ancak kendinizi fazla sıkmayın. Unutmayın, etrafta bağıran ve emirler yağdıran bir anneyi çocuklar sevmez.

2- Bırakın isteği gibi çizsin, boyasın Çoğu ailenin boyalarla sorunu vardır. Dağınıklık sinir bozucu olabilir. Çocuğunuz elleriyle boyamayı seviyorsa ve siz kirlenmesinden korkuyorsanız bunları boş verin. Nasıl temiz boya yapması gerektiğini ve ellerini temizlemesini gösterin.

3- Kendinize fırsat yaratmayı bilin Günün sonunda mutfak temiz, çocuklar mutlu ve tok ise anneler de huzurlu olur. Çocuğunuz büyükse babası onunla vakit geçirebilir. İşte bu an sizin için harika bir fırsat olabilir. Yapmak istediğiniz şeylere zaman ayırabilirsiniz.

4- Çocuk görür, çocuk yapar, siz aynasınız Çocuğunuza ne kadar iyi davranırsanız o da size o şekilde iyi davranır.

5- Sevginizi gösterin, öpün, koklayın, birlikte oyun oynayın Bazı çocuklarda yemek yeme, konuşma, tuvalet ya da gece uyumama sorunu görülebilir. Böyle bir durumda sevgi, şefkat ve sabırla bunları öğrenmesi için çalışın. Onu sevdiğinizi, düşündüğünüzü anlaması için onu kucaklayın, sevin, öpün ve onunla oynayın.

6- Ara sıra arkadaşı gibi davranmaya çalışın Her zaman onlarla keyifli zaman geçirin. Şarkılar söyleyin, oyunlar oynayın. Yemekten sonra masada oynanabilecek oyunlar oynayın. Böylece çocuğunuz yemeğe de seve seve gelecektir.

7- Ödüllendirmeyi ihmal etmeyin, gönlünü alın Fast food restorana gitmek yerine evinizde onun ilgisini çekebilecek menüler ve ufak hediyeler hazırlayın. Her zaman yapmayın ancak haftada bir pahalı olmayan ancak manevi değeri olan şeylerle onu ödüllendirin.

8- Kardeşler arasında ayrım yapmayın Tüm çocuklarınıza aynı davranın. Büyük veya küçük onlar çocuk. Küçükler ona söylediklerinizi sadece büyüklerin yapması gerektiğini düşünmemeli.

9- Sosyal ilişkileri unutmayın Ailelerin bir araya geldiği eğlenceler organize edin. Çocuğunuzun hayatta başarılı ve mutlu olmasına etkisi olacak insanlarla görüşün.

10- Kaliteli vakit geçirin Çocuklarınızla gün boyu vakit geçirdikten sonra eşinizle film izleyebilir, müzik dinleyebilir ya da birlikte yemek yapabilirsiniz. Unutmayın çocuklar kadar yetişkin olarak ebevenylerin de eğlenmeye ihtiyacı var.
Mutlu bir ülke olmanın yolu,mutlu bir aile olmakla mümkündür.

Mutlu bir ülke olmanın yolu,mutlu bir aile olmakla mümkündür.
Geçmişten bu güne kadar süre gelen bir problemdir aile kavgaları.
Çeşitli sebeplerle ortaya çıkar,sürer gider,tıpkı geçmişten bu güne
kadar süre geldiği gibi.
Bir ülkenin başarıları,gelişmişliği,refahı,huzuru bir ailenin refahıyla
huzurlu olmasıyla başlar.
Kaynana,görümce ilişkileri,kültür farklılığı, eğitim seviyesi ve
vs’ire sebeplerle başlayan geçimsizlik,maddiyatla ilgili problemlerle devam eder.

Bir ailedeki geçimsizliklerin belli başlı sebepleri:

-Kültür farkı.
-Eğitim farkı.
-Maddi sebepler.
-Nişanlılık döneminde tarafların birbirini iyice tanımadan evlenmeye karar vermeleri.
-Tanışma ve nişanlılık döneminde birbirine karşı dürüst davranmamaları.
-Evliliğin sorumluluğunu ve evlilikten ne beklediklerini bilmemeleri.
-Erken yaşta birbirini yeterince tanımadan sevgi ve aşk evliliği yapmaları.
-Tanışma ve nişanlılık döneminde tarafların karşıdakinde gördüğü bir yanlışın
veya zararlı alışkanlığın evlenince düzeleceğine inanması.
-Geçimsizlik ve anlaşmazlık sebebiyle boşanmaya karar veren eşlerin
boşanmanın ne gibi sonuçlar doğuracağını, ne zorluklar getireceğini bilmeden
ve hesaplamadan boşanmayı bir kurtuluş olarak hayal etmeleri.

Aile içi şiddet nedenlerinden bazıları:

-Anne- baba geçimsizliği
- Aile de ekonomik sorunlar
- Ciddi kişilik problemleri
(Psikopat, bordurlayn kişilikler, bağımlı-pasif vs.)
- Değişik psikiyatrik rahatsızlıklar ( Aile bireylerinden birinin veya bir çoğunun)
- Depresyon
- Kaygı ve stres bozuklukları
- Kişilik bozuklukları
- Fiziksel ciddi rahatsızlıklar
- Bunama
- Fiziksel rahatsızlıklara bağlı davranış ve uyum bozuklukları
- Aldatılma yada aldatmalar
- Alkol- uyuşturucu- uyarıcı- kumar bağımlılıkları
- Erkeğin eve hep geç gelmesi
- Aile yakınları ve diğer çevrenin aileye müdahele etmeleri
- Bireylerin kültürlerinde ve model aldıkları insanlarda şiddetin bir yol-
yöntem olarak var olması...
- Üvey anne- babanın çocuklarına baskısı
- Kızını dövmeyen dizini döver"
- Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin" anlayışı
buna bir örnektir.
21. Yüzyıl'ın en büyük sosyal problemi kişisel mutsuzluk ve bunun aile
hayatına getirdiği sorunlardır. Çevremize baktığımızda boşanmış çiftler,
parçalanmış aileler ve sorunlu çocuklar görmekteyiz.Mutlu ve sağlıklı bir
aile olabilmek için temel şartın düzgün bir ruh sağlığına sahip olmaktan
geçtiğini hepimiz bilmekteyiz.

Mutlu bir eş ve mutlu bir aile olmanın şartları:

-Eğitim
-Saygı
-Sevgi
-Hoş görü
-Fedakarlık
-Empati

-Eğitim olduğunda her şey daha anlaşılır olur.
-Saygı mutlaka gerekli olan ve olmazsa olmazlardan biridir.
-Sevgi mutlaka olmalı,tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır ata sözümüz
bunun en güzel örneğidir.
-Hoş görülü olmak yine öyle,affedici olmak yine öyle.Zira her kesin
hataları olabilir,her şeye sevgiyle bakmak,pozitif yaklaşmak gerekir.
-Fedakarlık bir ailede en önemli şeylerden biridir.Fedakar olmak,kişileri
bir birine daha yaklaştırır.
-Empati kurmak zira yine en önemli şeylerden biridir.Empati kurmak,
karşısındaki kişinin yerine kendisini koymaktır.Ben onun yerinde olsam
ve acaba bana böyle davranılsa ben nasıl tepki veririm diyebilmek ve ona
göre davranmak.
Eşler birbirini hayat arkadaşı,sırdaşı,dert ortağı,hayat ortağı olarak görmeliler.
Birbirine karşı görevlerini yerine getirmeli ve evliliğin ne kadar ciddi bir kurum
olduğunu bilmeleri gerekir.
Birbirine hitap şekillerine dikkat etmeleri gerekir.
Toplumumuzda halk arasında eşlerinden bahsederken bazıları,benim
karım yada avradım diye bahsederler.Ama bunun yerine eşim diye
bahsetmesi daha güzel ve saygın olur.
Bu gün medyada bile mevzu olduğunda bazı sözde program yapanlar,
konuğuna karın nasıl,yada karının fikirleri nedir diye konuşurlar.Oysaki
eşiniz diye hitap etmeleri daha saygın daha şık olur.
Ailelerde çocuk terbiyeside bir ailenin mutluluk veya mutsuzluklarının
nedenlerindendir.
Çocuk bir hata işlediği zaman,baba çocuğuna kızar veya bundan dolayı cezalandırır.
O zaman babanın kızdığı zaman,çocuk ağlar,hemen anne devreye girer
ve çocuğu sahiplenir.
Çocuk bu durumda yaptığının hata olduğunu anlayamaz.Çocuk derki eğer
yaptığım hataysa, neden annem benden yana çıktı,beni sahiplendi?
Yok eğer hata değilse neden babam bana kızdı ve beni cezalandırdı?
Böyle bir durumda o çocuk kavram kargaşası yaşayarak ikilem arasında
kalır ve bu çocuğu çok kötü etkiler ve kişilik bozukluklarına neden olur.
Doğruyu yanlışı ayırt edemez hale gelir.
Bu da aile içinde olumsuzluklara neden olur.Böyle yetişen çocuk haliyle
ileriki yaşlarında evlendiği zaman aynı problemlerini kendi ailesine yansıtır
ve aile içi problemler sürer gider.
Eşler evlilik hayatları boyu birbirinden asla sevgi sözcüklerini saklamamalılar
ve bunu her fırsatta dile getirmeliler.Eşine seni seviyorum demek
o kadar zor bir şey değil.
Ancak bir çoğu şu yanlış düşünceye kapılır,eğer ona sevdiğimi
söylersem pasif düşmüş olurum veya ona yüz vermiş olurum.
Oysaki ne kadar yanlış ve zavallı bir düşüncedir bu.
Erkeklerin çoğu akşam işten eve geldiğinde,eşini biraz yorgun
görse ve nedenini sorduğunda eşi ona,yorgunum dediğinde gördüğü
tepki ne kadar talihsiz bir tepkidir.
Akşama kadar ne yapıyorsun evde ? yan gelip yatıyorsun.
İşte evindeki kadın için bittiği andır o an.Düşünün bir kere,sabah
kalkmış erkenden,eşinin kahvaltısını hazırlamış yedirmiş ve işe
göndermiş.Sonra çocuklarının kahvaltısını yaptırmış okula göndermiş.
Sofrayı kaldırıp bulaşıkları yıkamış.Sonra çamaşırları makineye atmış v
e bir kenardan da evin dibini köşesini silmeye başlamış.Bir kenardan da
yemeğini ocağa koymuş ve ertesi günün planını yaparken,bir taraftan da
evin camlarını silemeye koyulmuş.Çamaşırları makineden alıp,kuruması
için asmış ve daha sonra kuruyan çamaşırları katlamaya başlamış.Ütü olacak olan çamaşırların ütüsüne başlamış ve gün böylece bitip akşam olmuş.Eşi akşam işten
eve gelmiş ve yorgun olan eşine hesap sormuş neden böyle rahatsız gibi duruyorsun.
Eşi de akşama kadar iş yaptığından dolayı olduğunu söylediğinde adam ona
alaylı bir şekilde akşama kadar yan gelip yatıyorsunuz ve birde akşam yorgunum diyorsunuz der.
Peki böyle bir yuvada mutluluk olur mu? Olmaz tabi…
Mutsuz bir aile mutsuz bir ülke demektir vesselam.
Bir ülke ve nüfusu, bireyden ve çekirdek aileden başlar.
Aile ve mutlu refah,huzurlu bir ülke ve geleceğimiz için,aile içi görevlerimizin
bilincinde olmamız gerekir.Hepimiz üzerimize düşen görevlerimizi eksiksiz yerine getirmemiz gerekir.
Eğer bilmiyorsak,bununla ilgili kitaplar okuyarak bilgiler elde edelim.
Bu bizim insan haklarını uygulamamız ve kendi geleceğimiz için şarttır.
Bir ailede erkeğin ve kadının görevleri vardır.Her kes görevini yerine getirdiği
takdirde ortada bir problem kalmaz.Bil hassa erkekler kahvede geçirdiği zamanı,
eşine ve çocuklarına ayırmalıdır.Mutluluğu kahvede değil de evinde aramalıdır.
Bir kadında evine yorgun gelen eşini güler yüzle karşılamalıdır.Her ikisi de
birbirine gününün nasıl geçtiğini sormalı ve paylaşımda bulunmalıdır.
Bir birleri ile tartıştıklarında,karşı taraf mutlaka eşininde kendine göre
haklı olduğunu düşünmeli ve olaylara ön yargı ile bakmamalıdır.
Olaylara iyi gözle bakmalı ve her şeyin iyi olabilecek taraflarını
gözetmeleri gerekmektedir.Şu üç günlük Dünya dediğimiz Dünya’da
nasıl olsa ölüp gideceğiz bir gün.
Madem böyle,neden mutlu yaşamayalım ki?Mutluluk hepimizin hakkıdır.
Bu hakdan birbirimizi mahrum etmeyelim. Saygı,sevgi,hoş görü,fedakarlık.
İşte mutluluğun anahtarı…

Mutlu bir aile ve mutlu bir ülke dileklerimle.

Selam ve Dua ile…
Mutlu bir aile olmak için iletişimin gücünden yararlanın
Çocukla iletişim kurmanın yolları aslında bize başkaları ile de iletişim kurmanın kapılarını açıyor. Nasıl mı iletişim kuracağız?
İletişim kurabilmek yaşamın en temel taşlarından biri. Artık biliyoruz ki iletişim bebeklik döneminde başlıyor ve yaşamın sonuna kadar devam ediyor. İletişim bebekken başladığı için çocuklara doğru iletişimi öğretmek biz anne - babalara düşüyor. Peki biz bunu ne ölçüde yapabiliyoruz? Bunun yanıtı herkese göre değişiyor. Huyumuz, karakterimiz kısacası kişiliğimiz aslına bizim başkaları ile olan iletişim şeklimizi de belirliyor. Ancak çocuğumuzla iletişim kurarken "ben böyleyim" deyip geçmemek gerek. O halde ne yapmalı? İletişim Danışmanı ve Eğitmen Yasemin Sungur öncelikle iletişimin ne olduğunun bilinmesi gerektiğini belirterek iletişimi şöyle tarif ediyor: "İletişim, düşünce ve duygularımızı her yolla aktarabilmektir. İletişim; ne söyleyeceğimizi bilmek, bunu ne zaman söylemenin daha uygun olacağına, nerede söylemenin doğru olduğuna karar vermek, en iyi nasıl söyleneceğini düşünmek, olayları basitçe anlatabilmek, akıcı bir dille ve karşımızdaki kişiyle göz ilişkisi kurarak konuşabilmek, dikkati yoğunlaştırmak ve verilen tepkiyi fark edebilmektir. Seçimler bakış açımızı ve iletişim tarzımızı belirliyor. Değer yaratan iletişim için öncelikle iletişim amacımızı bilmeliyiz, karşımızdakini anlamalıyız, gözlemlemeli ve dinlemeliyiz. İletişim tarzımızı seçmeli ve bunu büyüklere farklı, çocuklarımıza farklı değil, tek bir tarzda, tutarlı bir davranış ve dille sürdürmeliyiz."
Çocuklarla nasıl iletişim kurmalı?
Çocuklarımız ile iletişimde tarzımız ne? Birçok anne baba gibi sizinde biri büyükler ve biri çocuklar için iki ayrı diliniz mi var? Kendinize veya çevremizdeki diğer yetişkinlere söylense çok bozulacağımız, gururumuzun kırılacağı sözleri çocuklarımız küçük, nasıl olsa kaldırır diyenlerden misiniz?
Yasemin Sungur bu soruları kendimize sormamız gerektiğini belirtiyor ve şöyle diyor: "Çocuğumla bir türlü iletişim kuramıyorum diyorsanız, bir gözlemleyin lütfen, iletişim kurmaya çalıştığınızda, konuşan mısınız, dinleyen mi? Anlaşılmak için mi, anlaşmak için mi konuşuyorsunuz? Anlamak için mi, anlatmak için mi iletişim kuruyorsunuz? Öğrenmek için soru mu soruyorsunuz, sorguluyor musunuz? Anlamak için dinlemiyorsak, sorgularız, ders veririz ve engel yaratırız. Çocuklarımız birkaç denemeden sonra bizimle konuşmaktan vazgeçerler."
İletişim sırasında ortaya çıkan tavrınızı, iletişim dilinizi gözden geçirerek etkili iletişim için bugün bir adım atabilirsiniz. Birçok iletişim biçimi var: Uyaran, öğüt veren, emir veren, yönlendiren, nutuk çeken, sınayan, sorgulayan, kapatan, tehdit eden, alay eden, öven, öğreten, yorumlayan, analiz eden, güven veren, duygularını paylaşan... bu iletişim biçimlerinden sadece birkaçı.. Yanlış biçim tercih edildiğinde iletişim hataları ile karşı karşıya kalınıyor. Bunun sonucunda neler olduğunu Yasemin Sungur şöyle sıralıyor:
Çocuğumuzu anlamadan geliştirdiğimiz iletişim dilimiz, bazı sonuçlara sebep olur:
·                                 Bizimle konuşmalarını engeller,
·                                 Savunmaya geçirir,
·                                 Kavgacı yapar, karşı saldırıya geçirir,
·                                 Yetersiz olduklarını düşündürür,
·                                 Küstürür, kızdırır,
·                                 Kendilerine güvenilmediğini hissettirir,
·                                 Anlaşılmadığını hissettirir,
·                                 Kendisine değer verilmediğini hissettirir.

İletişimde doğru mesajı verin

İletişim engelleri yaratmamak için etkin dinlemek ve anlamak gerekiyor. Soruların dili ve seçilen kelimeler de önemli bir rol taşıyor. İşte bir örnek:
ÇOCUK gelir ve annesine; "Ayşe'ye küstüm, onunla oyun oynamak istemiyorum, hep ağlıyor, eve gitmek istiyor" der.
ANNE; "Onu ağlatacak ne yapıyorsun?"
ÇOCUK; "Hiçbir şey yapmıyorum" der, içini çeker, susar ve uzaklaşır.
Annenin sorusunda bir yargı ve yönlendirme var. Anlamak ve dinlemek için iletişim kurmak için ne yapabilir?
ANNE;
·                                 "Bu konuda konuşmak ister misin?" (seni dinlemeye hazırım mesajı)
·                                 "Bu konuda ne hissediyorsun?" (seni anlamaya hazırım mesajı)
·                                 "Ayşe'nin de senin gibi eğlenerek oynaması için bir yol olmalı?" (senin düşüncelerin ve çözümlerin benim için önemli, düşüncelerini merak ediyorum)
Günümüzde birçok çocuk için televizyon seyretmek neredeyse hayatin en önemli kısmıdır. Televizyon için ortalama ayrılan süre uyku ve okula gitmek dışında herhangi başka bir aktiviteye ayırdıkları zamandan daha fazladır. Çocuklar televizyon seyretmedikleri zamanları da bilgisayar yada video oyunları oynamak için iyi bir şans olarak görmektedir.
Melekler Mekanı - mutlu bir aile olabilmek için
Ailelerin televizyon ve bilgisayar ile ilgili hakli endişeleri vardır. Yapılan bazı araştırma sonuçları bu kadar hareketli uyarıcılara fazla maruz kalan çocukların kitap, resim, yazı gibi hareketsiz uyarıcılara dikkat göstermekte zorlanabildiği yönündedir.Dolayısıyla okul ve okuldaki performans düşüklüğünde nedenlerden biri olarak da televizyon ve bilgisayar oyunları düşünülebilir.

Televizyon programlarının yada bilgisayar oyunlarının, özellikle tekrarlanan şiddet öğeleri nedeniyle, çocuğun davranış ve tutumları üzerinde zarar verici etkisi olabilmesi, Televizyon, bilgisayar ve şiddet arasındaki ilişki tartışmalı olsa da, birçok araştırmacının birleştiği konu; bazı çocukların kişilik ve yaşadığı şartlar nedeniyle şiddet öğelerinden diğer kişilere göre daha fazla etkilenebileceğidir.Yine televizyon ve şiddet arasındaki bağ kızlara oranla erkeklerde daha güçlüdür. Bu nedenle şiddete eğilimi gösteren erkek çocuk annelerinin bu konuda daha da dikkatli olması gerekir. Özellikle ‘sempatiklestirilmis şiddet’ çocukların şiddeti içselleştirmesini hızlandırabilir. Çizgi filmlerdeki bu temel öğenin bazen çok etkili olabileceği unutulmamalıdır.
Çocukların televizyon ve bilgisayarla çok vakit geçirmeleri sebebiyle, fiziksel egzersiz yada sosyal aktiviteler gibi onlar için daha yararlı olabilecek aktiviteleri yapmamaları ve düzensiz beslenmeleri,
Televizyon ye da bilgisayar oyunu içerik olarak nasıl olursa olsun, çocuklar bunlara çok vakit ayırdıklarında onlar için daha yararlı olabilecek aktiviteleri yapamazlar. Çocuklar televizyon yada bilgisayar başında herhangi bir fiziksel efor göstermezler. Bu nedenle bazı kilo problemleri yasayabilirler. Çünkü araştırmalar televizyon karsısında daha fazla vakit geçiren çocukların televizyon karsısında daha az vakit geçiren çocuklara oranla daha çok kilo problemi olduğunu göstermiştir. Televizyonun çocuğun beslenmesi üstünde önemli bir etkisi vardır. Çok fazla televizyon seyreden bir çocuk reklamlarda gördüğü yiyecekleri seçme eğiliminde olur ve bu yiyecek ve içecekler genellikle yüksek miktarda yağ ve şeker içerir.
Televizyon seyretmek yada bilgisayarda oyun oynamak için gece geçe kadar oturduklarından yeterli uykuyu alamamaları.
Televizyon seyretmek yada bilgisayar oynamak için geç saatlere kadar uyanık olmak çocuğun uyku düzenini etkiler ve bu durum çocuğun ruhsal ve fiziksel sağlığı açısından zararlı sonuçlar doğurabilir. Birçok çocuğun odasında televizyon vardır, oysa çocukların odasında televizyon olmasına gerek yoktur, çünkü yatak odası uyumak içindir.
Belki de bu endişelerin içinde en endişe verici olanı televizyon ve bilgisayarla okul performansı arasındaki ilişkidir. Yapılan çalışmalarda; iki saatten fazla televizyon basında olan çocuğun muhtemelen yorgunluk nedeniyle okul performansında düşüş yaşadığı görülmüştür. Bu düşüşte okuma en kötü etkilenen alan olmaktadır, çünkü çok televizyon seyreden çocuk evde daha az ödev yapıp daha az okur.
Peki çocuklar televizyon seyretmemeli yada bilgisayar oynamalı mı?
Kesinlikle hayır. Televizyonun geniş anlamda uyarıcı ve eğitsel bir yönü varken, bilgisayarda oyun oynamak da el-göz koordinasyonunu ve uzaysal yetenekleri geliştirir. Hepimizin rahatlamaya ihtiyacı varda. Önemli olan bu aktiviteler için ne kadar zaman ayrılacağı ve çocukların sosyal, duygusal ve fiziksel gelişimleri için gerekli diğer fırsatları engellememesidir. Başka bir deyişle anahtar dengeyi tutturmaktadır.

Ne yapabilirsiniz?

Ne izleyeceğinizi planlayın
Çocuğunuzu televizyon programları ile ilgili pozitif seçimler yapması için teşvik edin. Seçtiğiniz program bittiğinde televizyonu kapatın, arka fonda bile açık kalmasına izin vermeyin.
Çocuğunuzun odasına televizyon yada bilgisayar koymadan önce dikkatlice düşünün
Çocuğunuzun odasında nasıl ve ne zaman televizyon yada bilgisayar koyabileceğinize karar vermek kolay olmayabilir. Hatırlanması gereken nokta yatak odasındaki televizyon yada bilgisayarın uykuyla rekabet edeceğidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, televizyonun düğmesine basıp açmak çok kolay iken, kapatmak bazen yetişkinler için bile zordur ve ciddi bir uğrası ister.
Yatma zamanı hakkında kesin kurallar koyun
Çocuğunuzun televizyon yada bilgisayar nedeniyle geç saatlere kadar oturmasına izin vermeyin, çünkü ertesi gün bundan etkilenecektir.
Yemeklerinizi televizyon önünde izlemekten kaçının
Bazı zamanlar hepimiz televizyon önünde yemek yeriz ancak bu alışkanlık haline gelmemelidir. Herselden öte, böyle bir tutum ebeveyn ve çocukların birbirleriyle konuşacakları önemli bir zamanı ortadan kaldırır.
Bazen beraber televizyon izleyin
Beraber televizyon izlemek çocuğunuzla program hakkında konuşmak için size fırsat yaratır ve size gerçek ile televizyon arasındaki farkı anlatma sansı verir.
Televizyon rehberinin kölesi olmayın
Favori programlarınızı kaydedin ve diğer aktivitelerinizin önüne gedmeyecek şekilde onları belirli zamanlarda izleyin. Programları kayır etmek çocuğunuzun ne izlediği ile ilgili size kontrol de sağlayacaktır.
Bebek bakicisinin yedeği olarak televizyonu kullanmayın
Kendinize bir mola vermek için bazen bunu yapabilirsiniz ama alışkanlık haline getirmeyin.
Kendiniz iyi bir örnek oluşturun
Televizyon karsısında her gece saatlerce oturup sonra çocuğunuz aynisini yaptığında şikayet etmeyin. Yapılan çalışmalar, ebeveynlerinin televizyon izleme davranışının çocuklarını etkilediğini ortaya koymuştur.
Tatil için plan yapın
Okul tatillerinde bazı kurallar koyabilirsiniz. Örneğin, akşamüstü 4’ten önce televizyon seyredemezsin gibi. Bu tip bir yaklaşım çocuğunuzun başka aktivitelere yönelmesini sağlar. Onu arkadaşlarını çağırması için yada yapacak başka aktiviteler bulması için teşvik edebilirsiniz.
Çocuğunuzu başka hobiler için teşvik edin
Spor veya balca fiziksel aktivitelere düzenli olarak katılması için çocuğunuzu teşvik edip onu destekleyin. Çocuklara televizyona alternatif çekici teklifler sunulursa, genelde kabul ederler.
1-Aile Hayatınızın Mezarını Kazmak İstemiyorsanız…
Kıskançlığın zehirli dumanları bu evliliği de boğmuştu. Kadın dırdırı ile imparatoru bile evinden kaçırtmıştı.
Kocaların evlerini terk etmelerinin en önemli sebebinin karılarının dırdırı olduğunu gördüm.
2-Sev ve Yaşat
Karşısında kendisinde kusur arayan, kusurlarını büyüten bir kadın değil, sadece yorgun başını dinlendirmeye çalışan bir kadın bulmuştur.
Karısının kendisine güvendiği bir erkek dik durur, güçlü olur. Bu konuda verilebilecek en çarpıcı örnek Hz. Muhammed ile Hz. Hatice’nin bir konuşmasıdır. Günlerce süren ruhi gerginlikten sonra Hz. Muhammed eşi Hz. Hatice’ye Peygamberlikle görevlendirildiğini açıkladığında tereddütsüz aldığı cevap şudur: ‘Eğer hakikaten bir Peygamber gelecekse, bu ancak sen olabilirsin’.
Evlilikte başarı yalnızca aranan eşi bulmak değildir. Aynı zamanda aranılan eş olmalıdır.
Eşinizi ‘Aradığım bu değildi’ diye suçlamayın. Acaba onun da aradığı siz miydiniz?
Hayat arkadaşınıza önem veriniz. Onu olduğu gibi kabul ediniz.
3-Soluğu Mahkemede Almamak İçin
İmparatoriçe Katerina da evinde aynı diplomasiyi uyguluyordu. Güçlü bir imparatorluğun bütün tebaasını avucunun içinde tutan, düşmanlarına işkence yapmaktan çekinmeyen, hasımlarını kurşuna dizdiren gereksiz savaşlar ilan eden bu kadar evinde kimseyi incitmezdi. Aşçısının önüne koyduğu yanmış eti bile hiç bir şey söylemeden yerdi. Hatta aşçısına gülümserdi. Catherine dışarıda ne kadar zalimse, evinde de o kadar sabırlı, kibar ve hoşgörülüydü.
Evlilik gemisinin sert kayalara çarpıp parçalanmasına sebep olan dev dalgalar yıkıcı tenkitlerden başka bir şey değildir.
Kırıcı, aşırı, lüzumsuz, yıkıcı tenkitten kaçının. Aksi halde soluğu mahkemede alırsınız.
4-Herkesi Mutlu Etmenin Kestirme Yolu
Kadının mutlu ve evine bağlı olması için kocası tarafından takdir edilmesi gerekir. Katını mutlu eden erkek kendisinin de mutluluğunu sağlamış olur.
5-Kadın İçin Küçük Bir Dikkatin Büyük Değeri Vardır
Lütfen bir demet çiçek götürmek için karınızın hasta olmasını beklemeyin.
Kadınlar doğum, nişan, nikah günlerine büyük önem verirler. Bunların unutulmasını kendilerinin sevilmediği şeklinde yorumlarlar. İçlerinde hakaret kabul edenler de vardır. Erkeklerin eşlerinin doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini, benzeri önemli günleri mutlaka ezberlemelidirler. Bunların hatırlanmaması halinde üzülebilecek erkekler varsa, kadınlar bu günleri unutmadıklarını göstermelidirler…
Birçok insan küçük dikkatlerinin değerini takdir etmez. Küçük ihmaller birikir, ortaya koskocaman bir boşanma davası çıkar. Küçük bir dikkatsizliğin orman yangınına sebep olduğunu unutmamalıyız.
6-Bunu İhmal etmemelisiniz
Hollanda’da bir eve girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmak zorundasınızdır. Bu, günün sıkıntılarını kapının önünde bırakmak anlamına gelir. Hepimiz ayakkabılarımızı çıkarıp, eve öyle girmeliyiz. Bu çok önemli bir derstir.
Müşterisine kötü söz söylemeyi aklından bile geçirmeyen adam, karısına ağzına geleni söyler. Ne budalalıktır. Mutlu olması için karısı ona daha çok lazımdır. Bir kadın, yüz bin müşterinin veremeyeceği mutluluğu verebilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder