9 Ocak 2011 Pazar

Ufo Gerçeği

UFO Gerçeği

UFO (Unidentified Flying Objects); yâni Türkçe adıyla, "Tanımlanamayan Uçan Cisimler". Yarım asırdan fazla bir süredir insanların en büyük merak konularından biri UFO'lar ve yeni bin yılda da en fazla ilgi odağı olacak gibi gözüküyorlar. Gerçek ya da değil; bir tek şey var ki o da UFO'ların güncelliğini hala ilk günkü gibi korumasıdır. Ve bu güncellik hiç bitmeyecek bir sürecin içinde varlığını sürdürecektir.

UFO Nedir

Bir çok fenomenlerde anlatıldığı üzere, bu tanımlanamayan uçan cisimler kimi zaman bir daire şeklinde, kimi zaman çok büyük boyutlarda bir elips ya da bir puro şeklinde görülmektedirler. Bir zamanlar hayal gücünün ve bilinçaltının insanlara bir oyunu olarak yorumlanan bu olgu, bugün inkar edilememektedir. Televizyon kameraları karşısında bilimselliği ve somut gerçekleri savunan ve bir adım geri basmayan, UFO olayını görmezlikten gelen bilim adamları, profesörler vb. kişiler, televizyon kameraları stop düğmesine bastıkları andan itibaren de bu olguyu onaylayıcı bir tavır sergilemektedirler.
UFOAma son yıllarda kamuya açılan resmi dosyalar, hükümet bazındaki sözcülerin konuşmalarında UFO'larla alay ettiği dönemlerde bile konunun ne kadar ciddiye alınmış olduğunu göstermektedir. O dosyalar çok şey anlatmakta ve hem görgü tanıklarının, hem de bilinmeyen gök cisimlerinin radarda izleme olaylarının kayıtlarını içermektedir. Bu kayıtlarda askeri jetlerin UFO'ları kovalarken nasıl başarısız olduklarından tutunda, köylerdeki saman yığınlarının üstüne inenlere kadar bir dolu kanıt bulunmaktadır. Bu belgeler çeşitli tanımları içermektedir ve bu tanımlamalar da yanlış olmadığı gibi, hayal ürünü de değildir ve o cisimler dünyadaki hiçbir şeye de benzememektedir.
Bir de son zamanlarda en çok UFO'lar tarafından kaçırılma olaylarının öne çıktığı görülmekte, kişiler yaşadıkları bu olayları anlatabilmek için olmadık yollara başvurmakta ve inandırabilecek birilerini bulabilmek için amansız bir mücadele vermektedirler. Kaçırılma konusu, daha az somut kanıt sunan bir konudur ve araştırmacılara göre, gerçek fiziksel anomalilere dayalı psikolojik olgulardır.

UFO ZİYARETLERİ

İlk Ziyaretler

Birçok yorumcu modern UFO çağının 1947'ler de başladığını iddia etmektedirler ama, asıl çağın başlama tarihi 1880'de, sanayi devriminin doruğuna ulaşılırken başlamıştır.
UFO
Aslında olayın özüne inecek olursak, UFO'lar çok daha uzun süredir etrafımızda dönüp durmaktadırlar. Günümüzde bazı Kutsal Kitap alıntıları, kimi satırlar doğaüstü varlıkların uçurduğu cisimlere atıflarla doludur. 1880'den Birinci Dünya Savaşına kadar olan bölüm ise, bu olgunun en açık seçik örneklerini gözler önüne sermektedir.
Ufo Trees16 Mart 1880 akşamı, çok büyük bir pervaneye sahip, puro biçiminde bir hava taşıtı New Mexico'da üç kişi tarafından gözlemlenir. Bu üç tanık, hava taşıtındaki insanların bilmedikleri bir dili konuştuklarını, gülerek kendilerine seslendiklerini ve on kişi olduklarını belirtmişlerdir. Hatta bu kişiler gemideki kişilerin davranışlarını sarhoş davranışlarına benzetmişler ve gemiden aşağı onlara, birinin üzerinde uzak doğu yazısına benzer bir yazı olan ipek ya da saten benzeri bir kağıt, birine güzel bir çiçek ve diğerine de acayip bir işçilik ürünü olan fincan atmışlar. Hava taşıtından atılan bu nesneler hemen o üç kişi tarafından alınmış ve bir depoda diğer insanlara teşhir edilmiş. Aradan birkaç saat geçmeden depoya gelen bir yabancı eşyaları incelemiş ve onların Asya kökenli mallar olduğunu, kendisinin de bu tip şeylerin koleksiyoncusu olduğunu belirterek bayağı yüksek sayılabilecek bir meblağı depo görevlisine vererek eşyaları satın almış ve ortadan kaybolmuştur. Bu tip yaklaşımlar yaşanan cisimli UFO olaylarından sonra hep olagelmiştir. Günümüzde bu tip insanlara giyim şekillerinden dolayı “Siyahlı Adam” denilmektedir.
Daha sonraları buna benzer olaylar muhtelif tarihlerde gelişmiştir.
ein Bild

İkinci Ziyaret Döneminin Başlaması

1880'den 1947'ye kadar olan sürede yaşananlar, 47 ve sonrasında adeta istila halini almıştır. Kayıtlara geçen ve geçmeyen binlerce yaşandığı iddia edilen olaylar, çok kabarık bir arşivi de beraberinde getirmiştir.
1947'nin 24 Haziran günü ABD'nin Washington Eyaleti pırıl pırıl bir gün yaşamaktaydı. Bu havanın temizliği ve berraklığı Cascade Dağlarını daha bir güzel hale getiriyordu.
Otuz iki yaşında bir iş adamı olan Kenneth Arnold, aynı zamanda da dört bin saati aşkın bir uçuş tecrübesine sahip olan bir pilottu. Arnold, aynı zamanda tek motorlu bir Callier marka uçağa da sahipti. Bulana 5000 $ ödül vaat edilen  deniz piyadelerine ait bir uçağı aramak için o gün gökyüzündeydi. Arnold' un uçağı dağ uçuşları için tasarlandığından, bu tip uçuşlar için de ideal bir araçtı. Arnold, düşen Curtiss C-46 komando nakliye uçağını aramaya başladı. Uçak  dağlarda bir yerlerde kaybolmuştu ve o güne kadar da bulunamamıştı. Arnold da o uçağı bulamadı ama; başka bir şey buldu, daha doğrusu, o şey gelip onu buldu!
Arnold dağın üzerinde dönüş yaparken, son derece parlak bir ışık, uçağının yüzeyini aydınlatınca şaşırır kalır. Önce yaklaşmakta olan başka bir uçağa çarpmakta olduğunu düşündü ve telaşla o uçağı yaklaşık otuz saniye boyunca aradı, kendini çarpışmadan korumaya çalıştı. Gerçekten de bir uçak gördü! Bu, bir DC-4'tü ve Arnold, onun San Francisco Seattle tarifeli seferini yapan uçak olduğuna karar verdi. Ama iskele tarafında ve gerideydi ve de o ışık oyununu onun yaptığı düşünülemezdi.
Bunları düşünürken, bir ışık daha çaktı, bu sefer Arnold ışığın tam nereden geldiğini saptayabildi. O tarafa, o çizgiye doğru yöneldiğinde, şaşkınlıktan ağzı bir karış açık kalmıştı. Doruğun üzerinde inanılmaz hızla formasyon uçuşu yapan bir grup çok parlak cisimler görüyordu.
Aralarındaki mesafe yaklaşık yüz mil civarındaydı ama, onları tam olarak göremiyordu ancak cisimler kendisine doğru yaklaşmaktaydılar. Arnold, son saniyeye kadar onları formasyon uçuşu yapmakta olan jetler olduğunu zannediyordu. Ve dokuz adet olduklarını görebildi. Çapraz bir dizilişle yaklaşıyorlardı ve formasyonlarında ilk dördünün arasındaki uzaklıklar eşit, sonraki beşli grup ise daha seyrekti. Fakat Arnold'un fark ettiği yalnızca bu değildi, daha tatsız bir durum daha fark etmişti bu da yaklaşan uçakların hiç birinin kuyruğu yoktu ve çok değişik bir formasyonda uçuyorlardı. En öndeki diğerlerinden daha üstte ve sanki rüzgarda savrulan uçurtmalar gibi ya da su üstündeki hız tekneleri gibi daha doğru bir ifade ile bir kaz sürüsünün uçuşu gibi bir formasyon almışlardı.
UfoBu uçakların etkileyici bir başka özellikleri de, ikide bir kanatlarını eğmeleri ve yüzeylerinden o mavimsi beyaz ışığı fışkırtarak uçmalarıydı, Arnold'a göre! Arnold, ilk başlarda o ışığın onlardan geldiğini düşünememiş, kanatların pırıl pırıl cilalı yüzünde güneşin yansıması olarak yorumlamıştı. Arnold'a göre uçuşun yönü hiç değişmiyor, ama cisimler tek tek dağ doruklarının arkasına girip girip çıkıyor, bazılarının önünde, bazılarının ise arkasında uçuyorlardı. Dokuzu birden gözden kaybolduğunda, Arnold'un kafası iyice karışmış, Hava Kuvvetlerinin bir teknolojik mucize yarattığını düşünmüştü. Bundan sonra ne yaptığı işe ne de 5000$'a konsantre olamıyordu, bir an evvel aşağıya inip gördüklerini arkadaşlarına anlatmalıydı.

Arnold, Tarihe Geçiyor

Arnold iniş yaptıktan sonra, bu garip olayı arkadaşlarına anlattı ve aralarında saatler süren bir durum muhakemesi yaptılar. Fakat herhangi bir sonuca varmaları imkansızdı ve olay daha yüksek makamlara intikal etti ve iş gazetelere kadar yansıdı. Ve bir ajans haberinde olayı ABD'nin her yerindeki insanlar öğrenmişti. Arnold'un inanılır ve güvenilir bir insan olması, olayı daha cazip bir hale getirmiş ve herkes tarafından konuşulur olmuştu.
Arnold'un yaptığı tariflerde, gördüğü cisimlerden ”Suyun üzerinden ileriye doğru fırlattığınız bir tabak nasıl uçarsa öyle uçuyorlardı...” şeklindeki ifadesinden “uçan daire” tabiri da doğmuş oluyordu.
Olay tüm dünyadaki basının hayal gücünü bir anda esir almış, normal olmayan olaylarının hazırlıksız kurbanlarından pek çoğu gibi, Arnold da istemeyerek bir basın gösterisi başlatmıştır. Böylelikle de bu olayın kahramanı olarak tarih sayfalarındaki yerini de alır.

FBI, Etkilenmiyor

Bu olayın yankıları sürerken FBI ajanlarından birisi Arnold'un görmüş olduklarının gerçek olduğu tezini savunur ve bu kişinin yalan söyleyerek kazanacaklarının kaybedeceklerinden daha az olacağına ve böyle bir yalan konuşmaya ihtiyacı olmadığını savunmuştu.
Daha sonra, 22 Mart 1950' de FBI'dan Guy Hottel, patronu J. Edgar Hoover'a, “Uçan Daireler” başlıklı yolladığı  garip bir yazıda şunlardan bahseder :
“Bir Hava Kuvvetleri araştırmacısı, uçan daireler diye bilinen şeylerden üçünün New Mexico'da ele geçtiğini söylemiştir. Bunların yuvarlak biçimde olduğu, ortalarının biraz yüksek olduğu, ortalarının biraz yüksek olduğu, çaplarının yaklaşık 50 feet civarında olduğu belirtilmiştir. Her birinin içinde, insan biçiminde, ama boyları yalnızca 1 metre olan, çok ince metalik giysiler giymiş üçer ceset bulunmuştur. Bu cisimlerin New Mexico'da bulunmasının, hükümetin o yörede çok güçlü bir radar tesisine sahip olmasından, bu radarın uçan dairelerin kontrol mekanizmasını etkilemesinden ötürü olduğu sanılmaktadır.”
Bu kadar olağanüstü bir haberin nedense FBI hiyerarşisi tarafından pek de ciddiye alınmadığı söylenebilir.
Garip olan; böyle bir olayın o tarihlerde ki kurgubilim film yapımlarının henüz o düzeyde olmadığı, dolayısıyla da UFO'ların düşmesi konularına atıfta bulunulamayacağı savı kuvvetlidir. Ama ondan sonra, Amerika'da insan kaçıran UFO raporlarında bu yaratıklar bir standart oluşturdu. Söz konusu yazı gizlice yollandığı sıralarda, dünyanın ilk UFO kitabı olan Uçan Daireler Gerçektir adlı kitap piyasaya sürüleli henüz bir iki hafta olmuştu. Bu kitabın yazarı olan eski bir deniz piyade subayı Donald Keyhoe, kitabında olayın örtbas edilmekte olduğuna dair suçlamalarda bulunmuş ve büyük sansasyon yaratmıştı.

Roswell Olayı

Olay New Mexico'nun Roswell bölgesinde 1947 yılının 4 Temmuz saat 23:30 sıralarında cereyan eder. Bu tarihte William Mc. Brazel adlı bir çiftçinin arazisinde bir UFO yere çakılır. Brazel, UFO'dan etrafa dağılan parçaları görünce olayı yetkililer haber verme ihtiyacı hissediyor ve 5 Temmuz 1947 günü askeri yetkililer inceleme için bölgeye geliyorlar, bölgeyi de ziyaretçilere kapatarak uzay cismine ve içinde bulunduğu iddia edilen cesetlere el koyuyorlar.
UFO
UFOÇiftçi Brazel, aynı gün arazisinde aynı cisme ait bir iki kalıntının daha olduğunu tespit eder. Brazel, bulduğu o kalıntıları da alarak ertesi gün, Roswell kentine gider ve yetkililer, kendisinden o parçaları da teslim alırlar. Brazel'in bulduğu parçalarla ilgili yerel bir gazete de çıkan haber üzerine yetkililer olayı yalanlayarak, kalıntıların düşen bir meteoroloji balonuna ait olduğunu açıklarlar. Amerikan hükümeti olayı basından ve halktan gizlemeye kararlıydı. Ve cesetlerle birlikte UFO'dan geriye kalanları bir üsse taşıdılar. Yıllar sonra o zamanlar orduda görevli olan kameraman Jack Barnett, tüm çevreleri ayağa kaldıran açıklamasında, cesetlere otopsi yapıldığını ve kendisinin de bu olayı kare kare kamerayla tespit ettiğini açıkladı. Bu kayıt yaklaşık 90 dakikalık olup, belki de dünyanın en büyük sırlarını gizliyordu. Tabi ki bu film, hükümet politikası gereği yıllar boyu açığa çıkarılmadı, gizli tutuldu. Hatta bazı iddialara göre dönemin başkanı Truman da otopside hazır bulunmuştur.
Fakat kameraman Barnett o kadar da saf biri değildi ve filmin bir kopyasını da kendine çıkarmayı bilmişti. Daha sonra İngiliz gazeteci ve televizyon yapımcısı Ray Santilli yüklüce bir miktar karşılığında filmi satın aldı. Bundan sonra da dünya basınını ayağa kaldıran uzaylı varlık otopsisi yavaş yavaş dış dünyaya açılmaya başladı.

Diğer UFO Ziyaretleri

Yıl: 1994
Yer: Meksika/Tepetzlan
Carlos Diaz, 1977'den beri dünya dışı canlılarla ilişki kurduğunu iddia ediyor, ama onların nereden geldikleri hakkında bir açıklama da yapmıyordu, ya da yapamıyordu. Ancak bir konuşması sırasında, onların araçlarına bindirildiğini ve dünyanın içine doğru götürüldüğünü, orada muhteşem çiçek bahçelerinin bulunduğunu, ilahi bir müziğin çalındığını ve dünyanın her tarafından getirilen yaşam türlerinin dolaştığını belirtti. Dünyadışı canlılar, dünya yüzündeki yaşam türlerini korumaya çalışarak, azalan türleri yeniliyorlar ve en büyük korkuları insanların gezegenin yüzeyini yok etmesi. Diaz, belki de UFO literatürünün en ilginç örneklerinden çünkü reklamını yapmıyor ve doğru ya da yanlış bildiklerini açıklamaktan kaçınıyordu.
UfoUFO'lar tarafından kaçırıldığını iddia edenlerin en ünlüsü, hiç şüphe yok ki Yazar Whitley Strieber'dir. Strieber, aynı zamanda Comunion'un ve Breakthrouhg'un yazarıdır. Strieber, gördüğü en otantik dünya dışı canlı görüntüsünün kendisine yollanan bir fotoğraf  olduğunu iddia etmekte ve şunları söylemektedir: “Anatomik yapıları mükemmel. Büyük siyah gözler onların yüz yüze etki gücünün yüksekliğini ve düşünce yansıtma yetilerini gösteriyor. Bu fotoğraf bana İngiltere'den yollandı, yollayan Andy isimli birisi, ama maalesef açık kimliğini bilmediğimiz için bir telif hakkı uygulayamadık. Doğru veya yanlış ya da sahte ama son derece otantik ve inanıyorum ki griler gecenin bir yarısında karşımıza çıktıklarında korkmayalım diye kendilerini bize alıştırıyorlar.”

Şimdi okuyacaklarınız, Disney UFO Gerçeğini Açıkladı başlığı altında Fenomen'in 15 Eylül 1997 tarihli 19. sayısından aynen aktarılmıştır.

Ufo Photo18-19 Mart 1995' te, Disney Şirketi hiçbir ön duyuruda bulunmadan kendi TV kanalında, bir UFO belgeseli yayınladı, alışılmış ön anonslar yapılmadan yayın beş eyalete (Connecticut, Tennessee, Alabama, Florida ve California) yapıldı. Belgesel inanılmazdı; Yayının hemen öncesinde Disney' in en üst düzeyinden Michael Eisner, ekrana gelerek şaşırtıcı bir açıklamada bulundu ; “İnsanoğlu, tarihinin en önemli olayının tam ortasındadır; diğer gezegenlerdeki zeki yaşamla kurulan gerçek bir ilişkiden söz ediyorum... Uzak galaksilerdeki zeki yaşamın temsilcileri şimdi insan ırkı ile açık bir ilişki kurmanın gayreti içindeler ve biz bu akşam sizlere bu olayı göstereceğiz... Bizim algılarımızın çok ötesindeki sınırsızlıklarda varolan zeki varlıklar, insanlığın Galaktik birliğe katılması için işaret veriyorlar, bu harika bir çağrı ama aynı zamanda da korkutucu... Uzaylıların araçları dalgalar halinde geliyor ve son birkaç yıl gösterge olarak kabul edilirse, Dünya planeti gözlem deneyinin zirvesine ulaşacak. 1947 yılının başlarında canlı yaratıklar tarafından yönetilen dev uzay gemileri dünyaya ulaştılar; onların fizik düzeyi Galaktik yolculuklara izin veriyor ve dünyanın atmosferinde inanılmaz bir hızla uçabiliyorlar. Bir ve birden fazla uzay aracı dünyada kaza yapmıştır ve bu olaylar ABD Askeri Araştırmaları nedeniyle örtbas edilmektedir... Roswell olayı gerçektir ve üç dünya dışı canlı orada kazadan kurtulamamıştır. Enkaz ve ölü uzaylılar özel bir soruşturma komitesinin çalışması sonucunda gizli bir yere taşındılar; operasyona ‘Majestik 12' adı verilmiş ve organizasyon bizzat Başkan Truman'ın emriyle gerçekleşmişti ve bundan sonra hükümet kesin bir bilgi vermeme kampanyasını başlattı.
Tüm hükümetler kendi otorite anlayışları içersinde hareket ediyorlar ama dünya dışı canlılarla ilişki saf dinamitle oynamak anlamına gelmektedir. Başkan Jimmy Carter, ofisinin ABD Başkanlığı olduğunu sanıyordu, ekibi ise uzaylılarla ilişkinin resmen açıklanmasının yararlı olduğuna inanıyor ve gayret gösteriyordu. Bir iç Hükümet belgesinde betimlendiği gibi, bazı güvenlik sırları  Beyaz Saray' ın hukuki varlığının dışındadır. 1975 yılı Kasım ayında, hemen her Stratejik Hava Komutanlığı üssü UFO'lar tarafından ziyaret edildi. Hükümet kaynaklı eğilimler, askeri ve bilimsel yöneticilerin yarım yüzyıldır süren dünyalılarla uzaylıların ilişkisini açıklayan resmi belgelerin artık açıklanmasının istendiğini gösteriyor. İstatistikler gösteriyor ki, önümüzdeki beş yıl içinde çok büyük bir olasılıkla dünya dışı ilişkilerle karşılaşacaksınız. Bir çok Amerikalı dünya dışı uzay araçlarına binerek, yenilikleri keşfetmekten büyük mutluluk duyacaktır...
Eisner' in inanılmaz açıklaması tüm uygar ülkelerde büyük şok yarattı çünkü Disney bugüne kadar saygınlığını hiç azaltmadan koruyabilmiş nadir kuruluşlardan biriydi ve çizgi-filmlerin ötesinde dünyanın en ciddi ekonomi tröstleri listesinin ilk satırlarındaydı. Bazı UFO araştırmacıları Disney Belgeseli'nin gizli bir deney olduğunu düşünüyorlar, bu şekilde toplumun tepkisi ölçülüyor ve UFO Gerçeğinin resmen açıklanmasıyla patlayacak devrime kitlelerin uyum yeteneği araştırılıyor.

Ve Aldatmacalar

Bugüne kadar dünya basınında ve halk arasında UFO'larla ilgili bir çok fenomen ortaya atılmıştır. Bunların bir kısmı doğru olsa da bir kısmı gerçek değildir. UFO olayında da, gerçek anlamda bilinemeyen her olayda olduğu gibi, aldatmacalar düzenlenilmesi mümkün olabilmektedir.




Ata Nirun ve Bülent Kısa'nın Ufo hikayeleri
Ata Nirun´un gördüğü UFO´lar
"Ağaçların Arasından Çıktı.."
1985´de, akşamüstü saatlerinde Adana Osmaniye´den tuttuğum taksi ile dönüş yolundaydım. Hava loştu, çevre tamamen boş ve yer yer ağaçlıktı. Günbatımını görüntülemek için arabayı durdurdum makinemi alarak indim ve yol kenarındaki küçük bir tepenin ardından gözüken yakındaki ağaçlığa doğru birkaç yüz metre yürüdüm. Birden garip bir ses sanki bir vızıltı duydum. Rahatsız ediciydi, arabaya dönüp baktım ama aracımı göremiyordum, tepenin ardındaydı. Arkamda bir hareket hissedip döndüğümde, ağaçların arasından sarı, yeşil ve turuncu ışıklar saçan dairesel bir kütlenin göğe doğru ağır ağır yükseldiğini gördüm. Bu kütle asla normal birşey değildi, öylesine şaşırmıştım ki boynumda asılı olan fotoğraf makinemi dahi unutmuştum. Birden aklım başıma geldi, makineyi kaldırdım, doğru dürüst ayarlayamadan peşpeşe birkaç kare resim çektim ama ben makineyi cisme doğrulttuğum anda cisim birden hızlandı ve yukarıya doğru bir ışık çizgisi halinde uçarak yokoldu. Makinemdeki filmi banyo ettirdiğimde, sadece ışıklı bir çizgi görülüyordu. Gözümle yaşadığım olayı görüntüleyememiştim. Ama bu salt benim başıma gelen bir olay değildi. Birçok kişinin de başına gelmişti. Kısacası, UFO´ları görüntülemek o kadar kolay değildi.

Safranbolu´daki UFO´lar
Safranbolu Amerika´dan, Japonya´ya kadar tanınan şirin bir ilçemiz. Bu ilçenin tanınmasının nedeni ise buradaki değişmeden kalabilen meşhur Safranbolu evleri. Safranbolu´daki evler çok uzun zamandan beri değişmeden kalabilmiş olan eski Türk evleri. Bütün ilçe kendiliğinden bir müze haline gelmiş. Burada sizlere Safranbolu evleri hakkında fazla birşey söyleyemiyoruz. Zaten buna gerek de yok. Onlar bu yazının ilgi alanının dışında kalıyorlar. Yaklaşık olarak onbeş yıldan bu yana Karabük çevresinde bir çok kimse UFO gözlemi yapmış fakat gökteki ışıklı cisimlerden başka herhangibir tezahür olmadığı için olaylar zamanla ya unutulmuş veya alışılmış ve güncelliğini kaybetmiş. Bu bölgedeki UFO aktivitesinden, konuyla yakından ilgilenen birçok kimse gibi bizim de haberimiz vardı ve bölge bizim gözümüzde dikkat altında tutulması gereken bölgelerden biriydi fakat şimdiye kadar burayla özel olarak ilgilenmeyi gerektiren bir olay da oluşmamıştı. Bülent Kısa ve Ata Nirun Safranbolu´daydılar...

Astrolog Bülent Kısa´nın bir ufo hikayesi
1998 yılının Temmuz başlarında Karabük´ten aldığımız bazı haberler gerçekten de ilgilenmeye değer bazı şeyler olduğunu düşünmemize sebep oldu. Bizi arayan Halit Eroğlu´nun ifadesine göre UFO tezahürlerinin görüldüğü bölgelerde arazi garip değişiklikler gösteriyormuş. Yoğun telefon görüşmelerinden sonra da FENOMEN ekibi olarak buraya geldik. Şimdi bu bölgede gördüklerimizi ve konunun gözlemcisi Halit Eroğlu´nun anlattıklarını mümkün olduğu kadar tarafsız bir şekilde sizlere aktararak, burada neler olmuş olabileceği kararını size bırakıyoruz. Bu bölgedeki UFO olayları bilindiği kadarı ile onbeşyıl kadar önce başlıyor. Belki daha önceki yıllarda çok daha yoğun olarak bazı şeyler olmuştur fakat onbeşyıl öncesine ait bir bilgi ya da kayda sahip değiliz. UFO´lar ya da ne olduğu bilinmeyen ışıklı gök cisimleri yıllar önce Karabükte´ki bir genel elektrik kesilmesi sırasında, şehir ışıkları göğe yansıyarak görüşü bulandırmadığı için farkedilmiş.
UFO´lar gelince elektrikler kesilmiş olabilir mi?
Söz konusu elektrik kesintisi de aslında biraz düşünülmesi gereken bir durum. Dünya´nın değişik yerlerindeki UFO tezahürlerinde arabaların akülerinin boşaldığı, pillerin bittiği, elektriklerin kesildiği bilinen bir durumdur. Daha önceleri benzeri olayların içinde yaşamış olan kimselerle de görüşmüştük. Mesela 1982 yılında kısa dönem askerlik yapan bir tanıdığımız, askerliği sırasında yaşadığı bir UFO olayını anlatmıştı. Onun naklettiklerine göre de askeri bölge üzerinde görülen ne olduğu bilinmeyen gök cisimlerinin aktivitesi sırasında hem sabaha kadar elekirikler kesilmiş, hem arabaların aküleri bitmişti. Arkadaşımız askere gitmeden hemen önce, askerliği sırasında biterek kendisini saatsiz bırakmasın diye kolundaki saatinin pilini değiştirtmiş. Söz konusu gecede saatindeki yeni pil de bir an içinde bitmiş. Kısaca benzeri durumlar UFO tezahürlerinde sık rastlanan birşey. Karabük´teki kesintinin sebebi olarak daha sonra bir trafonun patladığı söylenmiş. Belki kesinti UFO´lar yüzünden oldu da sebepsiz kesintiye bir bahane bulmak için trafo patladı dediler, belki UFO´ların varlığı ve yaydıkları belirsiz bir enerji trafoyu patlattı, belki o bölgede devamlı olarak UFO tezahürü vardı da o gece trafo patlayınca görüldüler ve belki de trafonun patlaması ile cisimlerin ortaya çıkışı tesadüfen çakıştı. Sebep her ne olursa olsun o gece Karabük ve çevresi karanlıkta kaldı, telefonlar çalışmadı ve Halit Eroğlu aşağıda kendi ifadesi ile de okuyacağınız gibi ilk defa UFO´larla karşılaştı, daha doğrusu gözlemledi. Geçen yıllar boyunca kendi ifadesine göre yüzlerce defa UFO gören Eroğlu yıllar sonra Safranbolu çevresindeki bir Ormanda kayalarda oluşan garip değişimleri de farketti. Bunları kendi imkanları elverdiğince inatla araştırıp, inceledi ve sonunda olay bize kadar ulaştı.

Astrolog Bülent Kısa´nın bir ufo hikayesi (devam1)
Denizin üzerinde yürümek...
UFO ya da bilinmeyen ışıklı cisimlerin Karabük çevresindeki her yerden görülmesine rağmen arazideki gariplikler Daha doğrusu Eroğlu´nun farkettikleri Safranbolu çevresindeki alanda bulunuyor. Burası Safranbolu´nun onbeş, yirmi kilometre kadar güney doğusunda bir nokta. Araziye girdiğimiz andan itibaren garip hisler içindeyiz. Bu garip hislerimiz de mistik bir şekilde UFO beklemek, gaipten haber almaya çalışmaktan kaynaklanmıyor. Sadece aslında denizin altında olması gereken bir yerde bulunduğumuzu düşünmekten geliyor. Yeryer sık, yeryer de oldukça seyrek ağaçlardan oluşan bir çam ormanındayız. Ormanın içinde büyük açıklıklar da var. Buraya gelmek için kara yolundan, stabilize yola saptağımız andan itibaren hiç bir motorlu ya da motorsuz araçla ve ormandaki üç saate yakın dolaşmamız sırasında da hiç bir canlıyla karşılaşmadık. Safranbolu gibi bir yerleşim merkezine oldukça yakın olmasına rağmen burası son derece ıssız. Hava son derece sakin. Ne fazla sıcak ne de soğuk. Yürürken karşılaştığımız bir çok kaya parçasında olağanüstü sıklıkta deniz fosilleri görüyoruz. Bu da bu bölgenin bir zamanlar deniz olduğunu ispatlıyor. Aslında deniz seviyesinden yüzelli, ikiyüzmetre kadar yüksekteyiz. Göz alabildiğine uzanan arazinin ve içinde yürüdüğümüz ormanın bir zamanlar deniz tabanı olduğunu bilmek ve çevredeki statik atmosfer insanda garip hisler uyandırıyor. Aslında bu yolculuğu bir, iki aydan beri planladığımız halde çeşitli yolculuklarımızdan dolayı bir türlü Halit Eroğlu ile detaylı bir görüşme yapamamıştık ve bizi arayan Halit Eroğlu´nun ne anlatmak istediğini tam olarak bilmiyoruz. Buraya gelirken arazinin herhangi bir yerindeki çukur veya kazı gibi bir şeyle karşılaşacağımızı zannediyorduk. Ana yoldan sapıp, bir süre gittikten sonra karşılaştığımız ve araştırılması gereken alanın kilometrekareler ile ifade edilenbilecek kadar büyük bir alan olduıunu gördük.Ağaçların arasına girdikten sonra ilk karşılaştııımız açıklıkta Halit Eroğlu bize kayalarda oluşmuş olan bir yarığı gösteriyor.
Kayalardaki gariplik
Normal olarak buradan geçerken fazla dikkati çekmeyecek bir şey bu. Ancak anormal bir durum arayan gözler tarafından farkedilebilir. On, onbir metre uzunluğunda, dört parmak genişliğinde dümdüz giden bir yarık. Bütün bir kaya yırtılmış değil. Yerdeki yanyana duran irili ufaklı bir sürü kaya pasta gibi kesilmiş. Kayaların bazıları kabaca elli santim, bazıları on santim, bazılarıysa bir metre çapında. Bu ilk gördüğümüz yarıkta daha büyük bir kaya yok. İşin en garip tarafı kayalardaki kesiğin, sanki, mesela bir tepsideki böreği keser gibi yukardan aşağıya bastırılarak yapılmayıp, aşağıdan yukarıya gelen bir güçle yapılmış olması. Kesiğin kenarları bunu açıkça belli ediyor. Sanki ufak büyük demeden sırayla bütün kayalar üstten iki yandan bastırılmış ve alttan gelen üçüncü bir güç kesmiş gibi. Böyle düşünmemizin sebebi de buradaki herhangi bir kayayı kesebilecek kadar büyük olan bir güç, bu kayalara alttan basınç uyguladığı zaman kayayı kesemez yerinden kaldırıp savurur çünkü kayalar o derece büyük ve ağır değil. Peşin hükümlü davranmak istemiyoruz fakat kesikler sanki fiziksel bir araçla değil, mesela laser gibi bir şeyle, aşağıdan, konserve açar gibi kesilmiş izlenimi veriyorlar. Kesiğin düzlüğü de hayret verici. Kesiği yakından incelediğimiz zaman bunun toprağın altına doğru yer yer 40, 50 santim kadar indiğini, yeryer de derinliğinin belli olmadığını düşünüyoruz.
Ağaçlara dokunmadan bu iş nasıl olmuş?
Bizden çok daha heyecanlı ve sabırsız olan Halit Eroğlu bu kesiği kamera ile belirlememize itiraz ediyor, hatta resim çekmemizi bile istemiyor. Ona göre burada uzunluk, derinlik ölçmemiz zaman kaybı, ilerde çok görkemli kesikler olduğunu söyleyerek bizi adeta sürüklemek istiyor. İlerledikçe gördüğümüz yarıklar Eroğlu´nun haksız olmadığını ortaya koyuyor. Ormanın derinliklerine girip, yoldan uzaklaştıkça yarıkların daha derinleştiğini, daha büyük kayaların kesildiğini ve bazı yarıkların bitim yerlerinde kalan çok büyük kayaların yerlerinden çıkartılıp, iki, üç metre uzağa savrulduklarını görüyoruz fakat bu olguya daha az rastlanıyor. Daha çok, yarık büyük bir kayaya kadar yirmi, otuz metre sürüyor ve kayanın dibinde duruyor. Bazı yarıklar da direk olarak, bir ağaca nişan alınmış gibi açılmış. Ağaca kadar gidiyor ve bir tek dala bile zarar vermeden ağacın dibinde bitiyor. Bazı ağaçların altında bulunan çok büyük kayalar çıkartılıp, alınmış ve bir metre kadar yana koyulmuş. Bunun ağaçların dikiminden önce de yapılmış olabileceğini düşünüyoruz. Burada rastladığımız en şaşırtıcı olgulardan biri de bazı çok büyük taşların yerden kaldırılıp, dikilmiş olmaları ve bu taşların üzerlerinin sanki bir taş ustası özenle çalışmış gibi köşeli ve düm dümdüz kesilmiş olmaları. Bir dikkate değer kaya oluşumuysa, genç bir çamın dibindeki kesilmiş kaya. Büyük bir yassı kaya tabii olmadığı açıkça belli olacak şekilde kare şeklinde köşeli olarak kesilmiş. Kaya altmış santim kadar kalınlığa sahip. Ortadaki boşluğa bir aıaç dikilmiş. Kayanın içinden çıkan köşeli parça bir metre kadar açıkta dikine duruyor. Gerek yerdeki büyük parça, gerekse yanda dikili olan taş birbirlerinin parçaları olduklarını açıkça belli ediyorlar ve çelik bir bıçakla kesilen pasta kadar düzgün kesilmişler. Arazi birkaç gün taranması gerekecek kadar büyük. Bu kesiklerin tam olarak anlaşılabilmesi için havadan helikopterle taranmaları gerektiğini düşünüyoruz. Şayet bunları yapan dünya dışı bir güçse kesiklerin havadan görülebilecek anlamlı bir şekil oluşturmaları da mümkün. Kesikler hakkında olabilecek her mantıklı açıklamayı tartıyoruz.
Düşünüyor ve dinliyoruz..
Bu kesiklerin insanlar tarafından yapıldıklarını düşünürsek bunun burada yapılan fidanlama çalışmaları sırasında olduğu aklımıza geliyor. Ağaçlar dikilip, geliştikten sonra buraya herhangi bir iş makinası girmiş olamaz. Ayrıca bu bize fazla akılcı görünmüyor. Herşeyden önce burada gördüğümüz yarıkları oluşturabilecek türde, bizim bilebildiğimiz bir ziraat makinası yok. Tabii ki bu şekilde, kayaları kesip, kırabilecek makinalar var fakat buradaki gibi kayaları aşağıdan yukarıya doğru yerinden savurmadan kesebilecek bir makina olmadığı gibi böyle birşeyi yapmak için mantıklı bir sebep de yok. Ayrıca çok büyük olan bazı taşlardaki düzgün kesikler de ağaçlandırma Fçalışmaları için çok gereksiz bir çalışma. Buradaki alışılmadık görünümleri ve kesiklerin düzgünlüğünü becerebildiğimiz kadar fotoğraflamaya çalıştık fakat zannımızca, buradaki oluşumlar önemli de olsa önemsiz de olsa fotografla tam olarak yansıtılabilmeleri çok zor. İnsanın bunları kendi gözü ile görmesi gerekiyor. Özet olarak Doğrudan doğruya "Bu kesikler bilinmedik bir sebepten dolayı UFO´lar tarafından yapılmıştır" diyemiyoruz fakat bunların insan eliyle yapıldığını söyleyebilmek de oldukça güç. Konuyla ilgili olarak Eroğlu ile yaptığımız konuşmanın metni ektedir.

Halit Eroğlu 1958 Karabük, Ovacık doğumlu. Karabük´te bir kamu kuruluşunda memur olarak çalışıyor.
Eroğlu - O yıllarda, Nisan ayında Karabükte bir toplu elektrik kesintisi oldu ve bu sırada gökte, toplu halde dolaşan garip ışıklı cisimleri farkettik. Bu cisimler hakkında sonradan görüştüğüm insanlardan bazıları 13, bazıları 9 cisim saydıklarını söylediler. Tam olarak bir sayı belirleyebilmek çok zordu. Söz konusu cisimler hem çok hızlı, hem karışık yönlerde haraket ediyor ve oldukça alçaktan uçuyorlardı.
Bülent Kısa- Bize cisimleri ilk gördüğün geceyi anlatırmısın. H - Ben bu cisimleri söz konusu geceden önce de görmüştüm fakat o gece çok yoğundular. Daha sonraki yıllarda da dönem dönem dörtlü, beşli guruplar halinde Karabük ve Safranbolu çevresinde ve zaman zaman da yanımda başka kimseler olduğu halde onları gördüm. Yoğun olarak dört yıl kadar gözlemlendiler.
B - Şekil olarak nasıllardı.
H - Şekil olarak tam görebilmiş değilim. Sadece yanıp sönen, renk ve şiddet olarak değişen ışıklar halinde görüldüler. Bir hat üzerinde karşılıklı olarak gidip geliyorlar. Bir anda çok keskin dönüşler yapıyorlar. Benden başka görenlerin de asıl dikkatlerini çeken bu ani dönüşleri. Neden ısrarla dört yıl boyunca Safranbolu çevresindeki belli bir hat üzerinde dolaştıklarını hep merak ettim. Kafama en fazla takılan soru da neden düz bir hat üzerinde gidip geldikleriydi. O zamanki notlarına düşündüklerimi yazmıştım. Bunların bir inceleme yaptıklarını ya da birşeyler aldıklarını düşünmüşüm. Bunların aradıkları şey bizimle ilgili olsaydı bir insanla iletişim kurarlardı halbuki kimseyle iltişim kurmadan sadece dolaşıyorlardı. Daha sonraki dönemlerde, sanırım bir piknik sırasındaydı, Safranbolu çevresindeki bölgede, toprak altındaki kayaların belli bir çizgi şeklinde kesilmiş olduklarını farkettim. Kayalar, çok iyi pişmiş bir baklavanın keskin bir bıçakla altta yukarıya doğru kırılarak kesilmesi gibi kesilmişler. Sonra bunların doğal olamayacak şekilde yaklaşık ikişer metre aralılıkla olduğunu gördüm. Daha sonra, daha geniş bir alanı araştırdığımda bu olgunun fidanlıkla sınırlı olmadığını gördüm. Çok daha geniş bir alana yayılmıştı. Yeryer, altmış, yetmiş santim kalınlığında olan bazı kayalar da yerlerinden sökülüp, iki, üç metre öteye savrulmuşlardı. Bu hem kayaların önceden toprağa temas eden yüzlerindeki belirtilerden, hem çıkartıldıkları yerlerdeki izlerinden açıkça belli oluyordu. Bundan da doğal bir jeolojik olguyla karşı karşıya olmadığım sonucunu çıkarttım. İnsanların kullandıkları iş makinalarının böyle birşeyi yapamayacakları ve yapmalarına da gerek olmadığı kanaatine vardım ve UFO gözlemlerinin bu olayla ilişkisi olduğunu düşündüm.
B - Galiba bir jeoloğa inceletmiştiniz?
H - O daha sonraki bir şey. Bunlar benim kendimce gözlemlediğim şeyler. Sizin de gördüğünüz gibi bu işleme uğrayan kayalar kendiliklerinden dağılıyorlar, çatlıyorlar. Çok çabuk, belki de 20 yıl sonra topraklaşacaklar. Sanki içlerinden birşey alınmış ya da onlara kaya vasfını veren birşeyler eksiilmiş gibi. Yanlarındaki aynı kaya yapısındaki diğer kayalarsa daha sağlam ve nitelikleri kaybolmamış. Daha sonra, şu sıralarda kendi branşında çalışmayan, üç yıl önce mezun olmuş bir jeolog, mühendis arkadaşıma inceleme yaptırttım. Kendisi benim de dikkat etmediğim bazı faktörleri de farketti. Doğal olarak böyle birşeyin olamayacağını söyledi. Hatta bana bir rapor yazmasını istedim Bunun olamayacağını, bir rapor yazılabilmesi için teknik bir çalışma gerektiğini söyledi fakat olguların doğal olmadığını, kesiklerin en fazla sekiz, on yıllık olduğunu belirtti.
B - Jeolog arkadaşınız kayaların yapıları hakkında farklı birşey söyledi mi?
H - Kayalar, kalkerli kireçtaşı kayaları. İçleri incelendiğinde irili ufaklı bir sürü deniz fosili olduğu görülüyor. UFO´ların bu kayalarda bulunan fosillerle ilgilendiklerini, bizim anlayamadığımız birşeyler aradıklarını ya da aldıklarını düşündüm. Kesilen kayalarda yapılabilecek detaylı bir analiz sonucunda çevredeki kayalarla kesilenler arasında bazı önemli farklılıklar çıkacağına inanıyorum. Kısaca bu bizim bildiıimiz doğal olaylardan değil.
B - Gözlemlediğiniz UFO olaylarının, bu bölge üzerinde olduğundan emin misiniz?
H - Eminim. Buradaki gözlemlerden sonra, uzun zaman buralarda dolaştıktan sonra daha ilerdeki bölgelerde de aynı çalışmayı yaptıklarını gözlemledim. Uzaklarda belli bir hat üzerinde gidip geliyorlar.
B - Bize gösterdiğiniz bölgede, böyle bir kaya kesme olayının bizzat UFOlar tarafından yapıldığını görmüş değilsiniz. Bu olay on yıl önceydi değil mi?
H - Yedi ile on yıl arası. 89´dan, 95´e kadar bu bölge üzerinde sürdü. Daha sonra ilerdeki bölgelere kaydı.
B - Fakat siz ilerdeki yerlerin kaya yapılarını görmediniz?
H - Hayır. Oraları araştırma imkanım olmadı. İnanıyorum ki, araştırıldığı takdirde altı aylık, bir yıllık yarıklar çıkacaktır. Bu arazi üzerinde geniş bir araştırma yapmak lazım. Belki de yirmi kilometrekarelik bir alanda sıkı bir araştırma yapmak gerekiyor.
B - Bu olaylara halkın tepkisi nedir?
H - Halkın Herhangibir tepkisi yok. Sadece 1989 yılındaki yoğun tezahürler sırasında benimle aynı mahallede oturan ve o zamanlar sigorta hastahanesinde ambulans şöförlüğü yapan İhsan Oran adındaki şahsın evine karşıdan ışık tuttular. Bu o zamanlar mahalli basında da yazılmıştı. Bir cisim karşıda uzak bir yere kondu ve İhsan Oran´ın evine, şimdi piyasada satılan laser kalemlere benzeyen bir ışık tuttu. Bu olay sabaha karşı dörde kadar sürdü. O zamanki emniyet amiri de bizzat gelerek olayla ilgilenmişti.
B - Bu olay o, ani elektirik kesintisinin olduğu gece mi olmuştu?
H - Evet. Arıza çok uzun sürdü. Belki de o gece hiç elektrik gelmedi. Telefonlar da çalışmadı.
B - Evine ışık tutulan İhsan Oran ne yapmış?
H - Işıklı cismin iki kilometre kadar uzakta yere indiğini ve eve bir ışık hüzmesi tuttuğunu söylüyor. Gece 12 civarında başlayıp, sabah 4´e kadar sürüyor. İhsan Oran´ın eşi çok korkuyor. Telefonlar çalışmadığı halde bir şekilde emniyete haber veriyorlar ve o zamanki emniyet amiri geliyor. Oraya gittiklerinde de birşey bulamıyorlar.
B - Son olarak, bize bir tür düşünsel iletişimden bahsetmiştiniz. Onu açar mısınız?
H - İletişim dediğim, ben veya bir başka kimse bunlara yönelik olarak birşeyler düşününce, bir haraket yapmaları gibi, algıladıklarını belli etmeleri istenince tepki gösteriyorlar. Ya salınım haraketi yapıyorlar, ya ışıkları gidip geliyor veya S çiziyorlar.
B - Benimle görüşün demediniz mi?
H - Bunu yapınca zihnimde şimdilik şartların uygun olmadığı gibi bir düşünce belirdi fakat bunun onlardan geldiğinden emin değilim.
B - Sonuç olarak söz konusu elektiriksiz gecede bunları herkes gördü diyorsunuz?
H - O akşam en az bin kişinin gördüğünde iddialıyım.
Peki nerede bu bin kişi? Birilerine sorduk, dudak büktüler, daha öncelerde Niğde Aksaray´da da olduğu gibi insanlarımız gökte garip birşey görseler de, hatta bunun bir UFO yani Tanımlanamayan uçan bir cisim olduğunu bilseler dahi fazla heyecanlanmıyorlar. Öylesine bakıp geçiyorlar ve hatta unutuyorlar. Halit Eroğlu´nun anlattıkları gerçek mi? Olayın en gerçek tarafı Safranbolu ve Karabük yöresinde geçmiş yıllarda UFO gözlemlerinin yapılmış olduğu, bunların ne oldukları araştırılmamış, belki de askeri bir olay ama bu fikir pek de geçerli değil çünkü cisimlerin normaldışı hareket etmeleri bu ihtimali zedeliyor. Sonuç olarak biliyoruz ki, UFO´lar orada görülmüşler... Dünyadışı canlı olup olmamaları ayrı bir yön...
Ve cevapsız sonuç! Kayalardaki gariplik normal mi? Bunu zamanla anlayacağız, ziraat, jeoloji, biyoloji ve hatta antropoloji konularda birkaç uzman biraraya geldiklerinde gerekli yorumları yapacaklar. Noktayı koymadan evvel şunu söyleyebiliriz; En iyi ihtimalle bu garip kaya yarıkları veya patlamaları tarımsal bir olaydır ve ağaçlar dikilmeden önce yapılmışlardır. En kötü ihtimal ise orada, o ormanda gerçekten UFO´lar ya da onlarla ilgili birileri bizim anlayamadığımız birşeyler yapmışlardır. Çok az bir ihtimalle eger gerçek ikincisinde saklıysa, çok yazık... Çünkü o zaman Türkiye olası bir UFO turizmini elinden kaçırmış demektir...
BUFORA  UFO´ların varlığı konusunda artık tartışacak bir şey kalmadı, diyor. Yanılgı ve sahtekarlıklar bir yana, gerçekten gözlemlenen UFO´lar kesinlikle dünyadışı zekaların ürünüydüler. Kısacası uzayın derinliklerinden gelen bir başka uygarlığın temsilcileri gezegenimizi ziyaret ediyorlardı. İkinci önemli olay, İnsanlık en üst düzeyde dünyadışı bir uygarlıkla ilişkiye geçmişti ve bu ilişki yaklaşık 20 yıldan beri sürüyordu. Üçüncüsü ve en önemlisi, önümüzdeki beş yıl içinde, uzaylılarla olan ilişki tüm dünyaya açıklanacaktı. Bütün bunları dinledikten sonra, sorulması gereken can alıcı soruları sormanın zamanı gelmişti. Eğer gezegenimizi dışardan bir yerlerden ziyaret edenler gerçekse, o zaman sormak gerekiyor. Gizemli ziyaretçiler kimdir, tek bir uygarlık mı bize ulaştı yoksa birkaç tane mi? Daha da önemlisi, neden geliyorlar? Ne istiyorlar veya amaçları nedir? Tehlike var mı? Bizden çok ötede bir teknolojiye sahip olduklarına göre, kötü birşey olursa ne yapacağız? Spencer, bu soruları sorduğumda gülümsedi, böyle bir olasılık her zaman düşünülmelidir, dedi. Evrende her türlü uygarlık varolabilir, bunlar bize göre iyi veya kötü olabilirler. Hatta, bizlerin iyilik veya kötülük anlayışımız onlar için geçerli olmayabilir. Örneğin, üremek veya doğum bir başka zeka boyutunda kötü ya da yanlış olarak kabul edilebilir. O uygarlık, üremeyi çok farklı olarak yorumlayabilir ve bizim hayvanların üremesini kontrol etmemizde olduğu gibi, bizim çoğalmamızı kontrol etmek isteyebilir. Bu durumda, işler karışabilir tabii ki. Bir başka örnek, endüstriyel anlayışımız ve düzenimiz için geçerlidir, doğanın materyalist madde önceliği karşısında yok edilmesine karşı çıkabilirler. Elbette ki, doğanın korunmasını misyonunu taşıyan bir işin içindeyseler.

Bilim ufolar için ne diyor?
Astronot Albay Gordon Cooper, Avustralya üzerinde büyük bir UFO ile karşılaşmış, dünya diline benzemeyen konuşmalar kaydetmişti ama kendisi bunu sonradan reddetti. Bir yol sonra Kasım 1978´de ondan bir mektup aldım ve nihayet kendisiyle konuştuğumda uzay uçuşlarında birçok kez UFO´larla karşılaştığını, başka astronotların da böyle şeyler yaşadıklarını ama konuşmamaları için uyarıldıklarını söyledi..." Yazar Sidney Sheldon
"Atmosferimizde ve hatta yeryüzünde insan yapısı nesneler veya bilimin tanıdığı fizik güçlerin dışında nesneler bulunduğu kanıtları çok artmıştır. Sözlerine inanılması gereken insanlar böyle nesneleri gördüklerini söylüyorlar..." 1971-73 arasında Britanya Genelkurmay Başkanı Lord Hill-Norton
" Bazı raporlar bize gizli askeri üslerimizin üstünde yaşadışı uçan araç trafiğinin bulunduğunu gösteriyorlar. Güvenilir insanlar bu aracı yakından gördüler... Araçlarda bir işaret veya tanıtıcı bir amblem yoktur. Bunlar kim ve nedir? Neden hava sahamızı ihlal ediyorlar?" Tümgeneral Erik Reuterswaerd-İsveç
" Bunların roket olmadıklarını anladık, ancak daha fazla bir araştırmaya giremeden yabancı yetkililerle konuşan askeri yetkililer araştırmayı durdurdular..." Prof. Paul Santorini, bilim adamı- Yunanistan
" Garip şeyler görüldüğü artık kesindir. Aklı başında olup ta birşey gördüğünü iddia eden inanılır insanların sayısı gittikçe artmaktadır." General Lionel Max Hassin, NATO Savunma Koordinatörü ve Fransa Hava Kuvvetleri Komutanı 
Bilim ufoları sevmiyor
Bilim dünyası tarafından 2000 yılında Michigan´da düzenlene panelde , ufo olaylarının üzerine odaklanırken fiziksel kanıtların bazıları kalite veya yeterlilik yönünden sorgulanıyordu. Özellikle fotoğraflar, radar kayıtları, taşıtların karıştırılması, uçuş teknolojilerinde görülen veya yaşanan sorunlar, görünür çekimsel veya atıl enerjiler, topraküstü izleri, bitkilerin zarar görmeleri, tanıklardaki psikolojik etkiler ve kalıntılar üzerinde duruluyordu. UFO ilişkilerini anlatan raporların bir kısmı toplumsal sağlık bakımından tehlikeli bulundular. Bazı tanıklar radyasyon benzeri yanıklardan zarar gördüklerini anlatıyorlardı. Bu tür iddialar panelistleri olası sağlık riskleri üzerinde durmak için tıbbi araştırmaların gerekliliğine yöneltti. Bilimsel görüşün temeli rapor edilen olayların çoğunluğunun nadir raslanan doğal olaylar olduğu yönündeydi, yüksek düzeydeki elektriksel ortamlarda (Şimşeklerin yoğunlaştığı anlar) veya radar yanılgılarında (radar dalgalarının atmosferik etkiler tarafından etkilenmesi gibi) benzer olaylar yaşanıyordu. Buna karşın, panelde UFO´ların veya UFO´larla ilgili bazı fenomenlerin bir inanç veya moda olarak yorumlanması doğru bulunmamış ve üzerinde durulmamıştı. Oysa böyle bir konuda bilimin desteği şarttı.
Kanıtlarla ilgili daha gelişmiş analizler konusunda ise panel pek istekli değildi, bazı raporların veya tanıklıkların daha iyi aydınlatılması gerekiyordu. Birçok tanınmış UFO soruşturmacısı bilimsel komite tarafından yetersizlikle suçlandılar, öncelik tanınmadı ve gereken bilimsel önceliğe hak kazanamadılar yani yeterince dikkate alınmadılar. Bunun bir nedeni de, bu tür UFO araştırmacılarının daha ziyade, çok bilinen klasik UFO olaylarından sürekli söz etmeleriydi. Komite yeni verileri istiyor ve onlarla ilgili bilimsel analizleri soruşturuyordu, olasılıkla yeni ortaya çıkan yani taze kullanılabilir bilgilerle yola çıkılarak UFO sorunu çözümlenebilir veya anlaşılabilirdi. Komite böyle düşünüyordu. Buna karşın tüm negatifliklere, eksikliklere ve katı görüşlere rağmen sonuçta şöyle bir yorum yapılmıştı;
1. UFO sorunu basit değildir çünkü benzersiz ve evrenseldir.
2. Ne olursa olsun açıklanamayan gözlemler yine de vardır, bu da bilimin yeni çalışmalara girip bilgisini arttırması gereğini getirir.
3. Çalışmalar olaylara yönelmeli, bağımsız bir çizgide sürdürülmelidir.
4. UFO toplumu yani UFO´lara inananlar ile fizik bilimciler arasında sağlıklı bir ilişki kurulmalıdır.
5. Bu alanda enstitüsel desteğin sağlanması yararlı olacaktır.
Altı yıl içinde UFO olaylarında ölenler rastlantımı?
Altı yıl içinde Yıldız Savaşları ve UFO araştırmalarını içeren elektronik savaş dallarında çalışıp ölen bilim adamları.
o Prof. Keith Bowden- Otomobil kazası
o Jack Wolfenden-Planör kazası
o Ernest Brockway-İntihar
o Stephen Drinkwater-İntihar
o Yarbay Anthony Godley-Kayıp
o George Franks-İntihar
o Stephen Oke-İntihar
o Jonathan Wash-İntihar
o Dr. John Brittan-İntihar
o Arshad Sharif-İntihar
o Vimal Dajibhai-İntihar
o Avtar Singh Gida-Kayıp
o Peter Peapell-İntihar
o David Sands-İntihar
o Mark Wisner-İntihar
o Stuart Gooding-Cinayet
o David Greenhalgh-Kaza
o Shani Warren-İntihar
o Michael Baker-Kaza
o Trevor Knight-İntihar
o Alistair Beckham-İntihar
o Tümgeneral Peter Ferry-İntihar
o Victor Moore-İntihar  
UFO´lar ve bilimsel korku
50 yıldan beri dünyanın birçok yerinde birbirlerine benzer UFO raporları yayınlanmaktadır. Bu raporların veya gözlemlerin içersinde çoğunlukta sahtekarlıklar, halüsinasyonlar, gezegenler, yıldızlar, meteorlar, bulutsu oluşumlar, ışık topları, gizli tutulan yeni uçak deneyleri ya da dünyadışı canlılara ait uzay araçları yer alırlar. Dünyada böylesine zengin ve çeşitli bir kaynak yoktur ve de çok az konu böylesine yoğun toplumsal bir ilgi görmektedir, buna karşın bilimsel çevrelerin ilgisi tam aksine, yok denecek kadar azdır. Bilimsel desteğin yoksunluğu sonuçta gerekli araştırma fonlarının bu konuya yönlendirilmesini engellerken aynı düzlemde de elde edilen bazı ciddi ipuçları ve veriler değerlendirilmemekte ve yitirilmektedir. UFO´ların bir inanç olduğu yaklaşımı ilk kez 1969´da Condon Raporu´nda belirtilmiş ve bundan sonra da bilimsel temas yok denecek kadar azalmıştır. Bilim çevrelerine yerleşen soğukluğun ve konudan kaçınmanın içinde, saygınlık yitirme endişesi de vardır. Aslında nedenler veya bilimin gerekçeleri göreceli bir önem çizgisinde ve alacakaranlıktadır yani belirgin değildir fakat etki güçlüdür ve bilimin UFO´lara olan ilgisi her geçen gün daha çok azalmakta ve konu gittikçe yükselen bir çizgide UFO tarikatlarının veya mezheplerinin ya da fanatiklerinin eline geçmektedir.
Bilime göre UFO olaylarındaki eksiklikler
Bilimin genel algısı ve tavrı içersinde, eğer UFO gözlemleri bilimsel bir problemse daha çok psikolojinin ve bilimsel fizik-algının araştırılması yaklaşımı dikkat çeker. Gerçekten de bazı gözlem raporları çok basit söylentileri kapsarlar, bir insan gökte birşey görmüş veya gördüğünü sanmıştır. Bazen raporlarda birden fazla tanık vardır veya bazen olayın birden fazla tanığı farklı yerlerdedirler. Bu basitlik düzeyinde olsa bile sonuçta yine de ortada bir fiziksel olay vardır ama bilimciler UFO olaylarına fiziksel yaklaşımlarda bulunmak istemezler. Amaç ne olursa olsun sanki fiziksel kanıtlardan kaçınılmaktadır. Böylece peşinen "hayır" denmekte veya çözüm için bilimsel katkının yolu kapatılmaktadır. Oysa, bilimin katkısı UFO sorununu çözebilir. Belirtilen bilimsel politika belki de panele katılan bilim adamlarını da etkilemiş, topu topu birkaç gün süren tartışmalarda daha çok kategorize edilmiş kısıtlı olaylara ancak hazırlayıcı bir çizgide yönelinmiş, konunun kompleksliği ve de uzun tartışmalara gerek olduğu göz önüne alınmıştır. Doğal olarak böyle bir panelden çözümsel sonuçlar beklenmişti ama elli yıllık bir gizem birkaç günde çözümlenemezdi. Bilimsel gelişmeler çizgisinde, cevaplandırılamayan olaylarda ortak bir görüşe varılmış olsa da, bilimciler yeterince bilgilendirilmemişler, araştırmalar yeterince yapılmamış ve bilimsel çevrelerde değerlendirilmemişti. UFO sorunu henüz bu iki basamakta sıkışıp kalmıştır. 

UFO´lar hakkında bilimin göremedikleri

SETI (Dünyadışı Yaşamı Araştırma Projesi) ve UFO fenomeni farklı yaklaşımlar gerektirirler. Bilim SETI projesini izleyebilir ve bu şekilde de birbirine benzer koşullar içersinde kısıtlı kalabilir, ilgili teknolojik alanlar ise iyi tanımlanmalı, önceden belirlenmiş stratejilerle araştırma alanı ve türleri genişletilmelidir. SETI için çok daha hassas ve gelişmiş alıcıların kullanılması bir başka gerektir. Öte yandan UFO fenomenini araştırmak bütünleşmiş ama karmaşık bir disiplin gerektirir, olayların ne zaman ve nerede olacağının önceden tahmin edilememesi gerçeğine öncelik verilmelidir. Temelde insanlığın bu konuya hazır olmadığına dikkat edilerek, analizler çok geniş tutulmalı, psikoloji, astronomi, imaj oluşumları, fizik, kimya ve fiziksel algı gibi çok farklı alanlarda çalışmalar gerekmektedir. Ama tüm bu çalışmalar için öncelikle açık bir bilinçle, geniş görüşlülükle ön yargısız yapılmalıdır. Her ne kadar UFO fenomeni ve SETI projesi topluma kapalı tutuluyor deniyorsa da, bilimin geçmişte yaptığı gibi kesin ve ciddi tavrı bu engeli aşabilir. Soruların yapısı farklı ve değişik amaçlara yöneliktir. SETI projesi basit bir evet/hayır üzerine kuruludur yani dünyadışı bir ilişki veya oluşumun varlığı üzerinedir. UFO fenomeni ise çok daha geniş bir dünya görüşünün elzem olduğu bir araştırma alanıdır. Kısacası dünyadışı yaşamın varlığı ve ilişki SETI ile yetinilerek kısıtlanamaz çünkü olay çok daha büyük ve çok daha önemlidir. Zira SETI milyarlarca ışık yılı ötelerden bir cevap ararken, burnumuzun dibinde dünyadışı canlılar cirit atıyorsa milyarlarca dolar, ön yargılar kompleksler yüzünden boşa gitmektedir...
Bir uzaylı kaçırdığında ne olur?
UFO olayları çoğu zaman tanıkların üzerinde psikolojik etkiler bırakırlar. Bu etkiler, hafif şoklardan başlayarak uzun dönem yaşanan ağır hastalıklara kadar uzanırlar. Belirlenen bazı olaylarda tanıkların karmaşık duygular yaşadıkları görülür; el hareketlerini kontrol edememek, göz bebeklerlerinde aşırı hareketlilik, solunum zorlukları, ağızda acılık, saçlarda elektriksel oluşumlar, bazen bir kolda uyuşma, bilinç kayıpları, görme zorlukları (bazıları kalıcı), ellerde bazı lekeler, deride kırmızı kabuklu yaralar, yüzde hassasiyet ve aşırı sıcaklık duygusu gibi... Uzun süreli etkiler ise yanıklar, hafif sağırlık, saç dökülmeleri, şişler, bulantı ve kusma, kilo kaybı, görme bozukluğu veya çift görme, kaşıntı, bellek kaybı, burun kanamaları şeklindedir. Bunların bazılarının yılarca sürdüğü belirtilmektedir. Bilimsel çevrelerin toplumsal sağlığın UFO tutkusu yüzünden tehlikede olduğu yaklaşımı bu örneklere dayanmaktadır. Bu olayların çoğunun nedeni, mikro-dalgalara, kızıl ötesi ışınlara, ultraviyole radyasyon dalgalarına, yüksek dozda X ışınları veya gamma dalgaları gibi ionize radyasyon etkilerinden olabilir. Bazı göz sorunları, güçlü UV radyasyon dalgalarından ortaya çıkabilir, aynı dalgalar yüzeysel deri yanıklarına da neden olabilirler. Genel olarak, bu tür olaylar veya iddialar ya da anlatılar ne yazık ki yeterince belgelenmemiştir, yaraların veya etkilerin tanımları geçmişe yönelik olarak tam yapılmamış, çoğunda belirme yapılıp yetinilmiştir. Bazılarında ise, kurbanların anlattıklarına doktorlar tarafından inanılmamış, kanıtlara boş verilmiştir. Bir kısmı ise UFO araştırmacıları tarafından uzun yıllar sonra duyulmuştur. Zamanla bir tür UFO tıbbının oluşmakta olduğu söylenebilir. Panelde bunun üzerinde de durulmuş, radyoaktif etkiler soruşturulmuş ve olası kromozom değişiklikleri araştırılmıştır. Sonuçta verilerin Uluslararası Radyolojik Korunma Komisyonu´na aktarılması kararlaştırılmış ve ionize radyosyon etkilerinin üzerinde durulmasını tavsiye edilmiştir. İyi bilinen ve tanınan kurbanlar için önemli olan araştırmadaki amaçlar ve kurbanların çabuk ortaya çıkarılarak muayeneleri kabul etmeleridir. Bir diğer gereklilik, doktorların alışılmadık yaralar karşısında eğitilmiş olmaları ve resmi kuruluşlara bağlı bulunmalarıdır. Daha da ötede, bu konuda uluslararası bir protokolun hazırlanması uygun olabilir.
Değişik UFO Olayları
Polis Schirmer Olayı
"Yine geleceğiz ve evreni göreceksin"
Tarih 3 Aralık 1967. Yer, ABD Nebraska Ashland. Polis memuru Herbert Schirmer rutin gece görevini tamamlamak üzere, anayoldan kente doğru gidiyor. Saat 02:30 civarında yolun kenarında ışıklar görüyor ve bir romörk olduğunu düşünüyor. Bakmak için arabasını o yana doğru sürüyor ama ışıkların birden göğe yükselerek kaybolduklarını görüyor. Saat 03:00´de polis istasyonuna dönüyor ve görev defterine; "6 ile 63 no´lu yolların birleştiği kavşakta bir uçan daire gördüm, ister inanın, isten inanmayın" diye yazıyor. Sonra evine gidiyor ve yatıyor ama sabahleyin şiddetli bir ağrısı ve boynunun yanında nedenini bilmediği kırmızı bir lekeyle uyanıyor. Schirmer önceleri pek telaşlanmıyor, olayı unutuyor ve birkaç gün içinde de leke kayboluyor ve başağrısı azalıp yok oluyor. Schirmer kısa bir zaman sonra Polis Şefi oluyor, daha önce Deniz Kuvvetleri´nde görev yaptığı ve önemli bir Hava Kuvvetleri subayının oğlu olduğu için kimse onun bir UFO´cu veya bir fanatik olduğu düşünmüyor. Şef olduktan iki ay sonra görevinden istifa ediyor. UFO gördüğünü hatırlamıyor buna karşın çok şiddetli baş ağrılarını hatırlıyor ve işine konsantre olmakta zorlandığı için görevini yapamadığını söylüyor.
Gerçek hipnoz altında ortaya çıkıyor
UFO´ları araştıran Condon Komitesi Schirmer Olayı´nı duyunca bir hazırlık soruşturması başlatıyor. Yazdığı yazıyı hatırlayamadığı için kendisine hipnotik regresyon yani uyutarak geriye döndürme seansı teklif ediliyor, Schirmer, kabul ediyor ve seans esnasında olay ortaya çıkıyor; Schirmer yol kenarında ışıklara bakmak için durduğunda ışıklı cisim ona doğru gelmiş ve otomobilinin yanına inmiş. Schirmer, olayı kıpırdamadan izlerken cismin içinden insanımsılar çıkmış ve yaklaşmışlar. Bir tanesinin gözlerinden fışkıran bir ışık arabaya vurunca, arabanın içi yeşilimsi bir gazla dolmuş. Schirmer, silahını çekmeyi düşünmüş ama nedense bunu yapmamış ve aksine yanındaki pencereyi iyice açmış. Sonra yaratıklardan birisi elini uzatıp, Schirmer´i boynundan tutmuş ve sonra kendisini arabanın dışında bulmuş. O anda kafasının içinde "Sen bu yerin gözetleyici misin?" diye soran bir ses duymuş ama Schirmer cevap verememiş. Ses devam etmiş; "Bir uzay aracına hiç ateş ettin mi?" demiş, o zaman Schirmer, "Hayır efendim" demiş. Sonra Schirmer´i bırakmış ve aracına geri dönmüş.
Düşman değildiler...
Schirmer, hipnoz altında yaratıkların boyunu 120-130 cm olarak tanımladı, başlarının insanlara göre daha uzun ve dar olduğunu söylerken, derilerinin gri-beyaz, burunlarının çok düz, ağızlarının bir yarık gibi olduğunu ve ağzın hiç hareket etmediğini belirtiyordu. Yaratıkların gözleri oval ama çok büyük değildi, gözlerini kırpmıyorlardı. Giysileri gümüş grisiydi ve vücutlarına yapışıktı, başlarının sağ tarafında antene benzer bir çıkıntı vardı. Göğüslerinin sağ tarafında ise kanatlı bir yılana benzer bir amblem görmüştü. Hipnoz altında yaptığı çizimlerde Schirmer´in çizdiği yaratıkların insana çok benzediği ve çok bilinen "Griler" denen uzaylı tipine pek benzemediği görüldü. Griler, genelde kaçırma olaylarında görülüyorlardı. Olayın devamı da vardı; sonraki 15 dakika içinde Schirmer, telepatik sesler duymuştu. Çevresinde daha küçük bir aracın uçtuğunu sannmıştı, yaratıklar uzun zamandan beri insan ırkını izlediklerini ve adına "Üreme Analiz Programı" dedikleri bir proje ile meşguldular. Dediklerine göre, rasgele insanlar seçiyorlar ve örnekler alıyorlardı. Güvencede kalmak istiyorlardı, Schirmer onların bizleri kendi varlıklarına karşı tehlike olarak gördüklerini söylüyordu. Düşmanca davranmamışlardı ama olanları hatırlamayacağını ve onu yine ziyaret edeceklerini söylemişlerdi. Schirmer´e "Unutma Gözetleyici, yine geleceğiz ve birgün evreni göreceksin." demişlerdi.
Herbert Schirmer aracına döndükten sonra uzay cismi uçup gitti. Boynundaki leke, yaratığın ona dokunduğu yerdi. Hipnoz altında herşeyi hatırladıktan sonra bir daha polislik yapmadı. Kuşkusuz 3 Aralık 1967´den sonra Schirmer´in yaşamı tümüyle değişmişti ve o artık eski Schirmer değildi. Şimdi özel bir işte çalışıyor ve bekliyor. Neyi mi? Evreni göreceği günü...
Demiryolunda dev UFO
Aralık 1997´de çok büyük bir UFO´nun Kuzey Avustralya´daki bir demiryolu yük istasyonunun yakınına indiği bildirildi. UFO´yu, istasyonda yükleme yapan tüm işçiler gördüler. Olayın geçtiği yer, Queensland Eyaleti, Kajabbi Bölgesi, istasyon Brisbane ile Isa Dağı arasındaki tren hattının üzerinde ve Brisbane´in 1936 km. kuzeybatısında. Yük trenine yükleme yapan işçiler gök cismini "Dev bir bina" ya benzettiler. Bir tanık; "Şeffaf bir şeydi, pas renginde kahverengiydi, büyüklüğü bana göre bir tren dizisi kadar vardı." diyordu. Ortalama bir trenin uzunluğu 300 metredir. UFO yere inmiş gibiydi ama temas gerçekleşmemişti. İşçiler olay sırasında çıngıraklı yılan takırdamasına benzettikleri bir ses duymuşlardı ve bazıları; "Böyle birşeyi yaşam boyu görmedik." diyorlardı. Kuzey Queensland´da yaşayan ilkel yerli kabileler yani Aborginler, efsanelerinde de yer alan "Min Min Işıkları" dedikleri garip gök cisimlerinden sürekli söz etmektedirler.
Kaynak: Ross Dowe/Avustralya/Yeni Zelanda Ulusal UFO Haber Merkezi)
Zaman Kaybı ve UFO akrobasisi
İki grup tanık 19 Şubat 1998´de, New Jersey, Toms Irmağı´nda UFO gördüklerini söylediler. Grubun birisi. zaman kaybına uğradıklarını belirtiyordu. Olay yeri New York´un 160 km. güneyi idi. O gün, saat 10:00´da etfaiyeci Bob Moorie ve arkadaşı George Pazzinski, 37 no´lu yolda arabaları ile gidiyorlardı, bölge çam ormanlarından oluşmaktadır, daha kısa olan bir yan yola sapmaya karar verdiler, tam yola girdiklerinde araba sallanmaya ve savrulmaya başladı, birden önlerinde koca bir cisim belirince, zorlukla frenlere asılan George arabayı durdurdu, çarpmaktan son anda kurtulmuşlardı. Yolun ortasında tabak şeklinde, üç bacaklı bir araç duruyordu. Kayarak durdukları yerle cisim arasında en fazla on metre vardı. Sabit bakışlarla ikisi de cismi bir dakika kadar ses çıkarmadan izlediler ve Bob sordu; "Gördüğümü görüyor musun?", George cevap verdi; "Eğer bir uçan daire görüyorsan, ben de görüyorum." Birden paniğe giren George haykırarak; "Bu cehennem olası yerden gidelim" diyerek arabayı geri vitese taktı, gazı sonuna kadar kökledi, arabayı çevirerek geri dönmeye çalışırken, birden durdu ve arabayı da durdurdu. Sabit bakışlarla bakarken, Bob gitmeleri için ısrar ediyordu. Sonra George arabayı çevirdi ve hiç durmadan ve konuşmadan araba sürerek doğrudan eve gittiler ama Bob´un evine yaklaştıklarında inanamadıkları bir şeyi fark ettiler. Gün batıyordu ve saat altıyı çeyrek geçiyordu oysa en fazla bir saat araba sürmüşlerdi. Aradaki saatlere ne olmuştu? Daha sonraki günlerde, UFO´nun ayaklarının arasında yere inik bir merdiven bulunduğunu, üzerinde hiçbir işaret olmadığını ve cismin mat aleminyum renginde olduğunu anımsadılar. Bob ve George´un saat 11:00 ile akşamüstü 05:00 arasındaki anıları yok oldu. Bu altı saati hiç anımsamıyorlar.
Aynı gün öğleden sonra 04:30 sıralarında Ellis Smith, yanındaki dokuz yaşındaki oğlu ve beş yaşındaki kızıyla beraber Toms Irmağı üzerindeki bir UFO´nun akrobatik hareketlerini izledi. Smith şöyle anlatıyor; "Sinemadan çıkmıştık ve arabamı Toms Irmağı´na doğru sürüyordum, güneybatıya doğru, 40-45 derece ufuk doğrultusunda çok parlak beyaz bir ışık gördüm. Gök çok berraktı ama ben ışığın nereden geldiğini görememiştim. Önce özel bir hava aracı sandım ama benzemiyordu, bir ara üzerimize bir kıtalararası roket atılmış olabileceğini düşündüm ama cisim birden yavaşladı, neredeyse gökte asılı gibiydi, çok yavaş olarak yükseliyordu. Üç dakika kadar böyle devam ederek, bir J harfi hareketi oluşturdu, parlaklığı gittikçe artıyor, sanki boyutu değişiyordu, sisli veya dumanlı bir ışığın içinde katı bir cismin bulunduğunu fark edebileceğim kadar büyümüştu." Tanık UFO´nun aynı hareketi altı kez yaptığını ama her hareketin süresinin değiştiğini ve sonuncusunun en fazla 30 saniye sürdüğünü belirtiyor. UFO, bu hareketlerin ardından yine yavaşlamış ve tabaksı şekli daha belirginleşirken parlaklığı daha da artmış sonra bir top şekline dönüşürken, çevresinde yoğunlaşan sisin içinde birden yok olmuş.
Kaynak: MUFON
Köpek UFO´ları haber veriyor
21 Şubat 1988´de sabah saat 09:00 civarında Adam Tanner ve köpeği Kala Colorado, Longment kentindeki evlerinin yakınında caddede yürüyorlardı. Adam anlatıyor; "Köpeğimi gezdiriyordum, Kala çimenliğe doğru koştu ve çağırmama rağmen geri gelmedi. Yere oturdu ve göğe doğru bakarak ağlar gibi inlemeye başladı. Nereye baktığını merak ettim, çimenliğin üzerinde ve hemen ardındaki evimin tepesinde alev gibi titreşen beş veya altı tane portakal renkli ışıklar gördüm. Sonra birden ikiye ayrıldılar ve V şeklinde açılarak yükseli; kayboldular. Heyecanla eve gidip karıma anlattım dışarı çıkıp beraber yine baktık ama gitmişlerdi, yanıma kameramı alıp birkaç gün bekledim ama gelmediler. Herhalde en fazla 30 saniye görebilmiştim, portakal renkli ışıklar göz kırpıyorlardı, ne gördügümü bilmiyorum ama bu ışıkların bildiğimiz uçan araçlarla hiç ilgisi olmadığına eminim. Eğer bu bütün bir araçsa, herhalde 7000 metre yükseklikteydi ama dedim ya ne gördüğümü bilmiyorum ve böyle bir şeyi ömrümde hiç görmedim."
Kaynak: MUFON
Gece ziyaretçisinin amacı neydi?
Yine Avustralya´dayız. Yer, Batı Avustralya, Fremantle kenti. Tarih 1 Şubat 1998, saat geceyarısı 02:30. Rowena Judd evinde uyuyor. Olayı kendisinden dinleyelim; "Birden uyandım, yatak odamın kapısının önünde birisi vardı, insanımsı bir şekildi, karanlıktı ama içinden yayılan çok hafif bir ışık görüyordum ve yüzü belirsizdi. Sonra birden kayboldu. Korkuyla yataktan fırladım, yandaki odadaki kardeşimi uyandırdım, tüm evi aradık, hiç kimse yoktu ve her yer sıkı sıkı kapalıydı." İki hafta sonra 15 Şubat´ta bu kez Judd´un evinin üzerinde parlak bir ışık belirdi, bir vızıltı sesi çıkarıyordu, tüm ev aydınlandı. 22 Şubat´ta gece 12:25 sıralarında Perth yakınındaki Karangi´de, üç adet parlak portakal renkli ışığın güneybatıya doğru gittikleri rapor edildi. Işıklar yavaş ve üçgen şeklinde uçuyorlardı sonra yükselerek dikey bir form oluşturdular, derken birisinin ışığı beyaza dönüştü ve doğrudan yere yöneldiğinde üçü birden kayboldular. Yaklaşık olarak gözlem yerinden bir km. uzaklıktaydılar.
Kaynak: Ross Dowe/Avustralya/Yeni Zelanda Ulusal UFO Haber Merkezi)
Helikopteri kim düşürdü?
18 Şubat 1998, Perşembe günü, ABD Deniz Kuvvetleri´ne ait bir helikopter, deney amacıyla uçuşa çıktı ve bir kaza sonucunda California, Sequoia Ulusal Ormanı´na düştü. Beş kişilik mürettebat kurtulamadı. Kazadan hemen sonra, Şerif Mike Gutsch ve ekibi Kern Irmağı yanındaki kaza yerine ulaştılar; Şerif Gutsh anlatıyor; "Kaza yeri ile Mojave Çölü´nün 100 km. doğusudur. Oraya ulaştığımda kurbanlara dokunmamam, askeri yetkilileri beklemem emredildi, ölenlerin kimlikleri belirtilmiyordu." Aynı gün, güneydeki Fresno Bee´de birçok kişi saat 11:00 civarında Kern Irmağı üzerinde uçan parlak bir cismi rapor etmişlerdi ve haberlerin gelmesinden birkaç saat sonra helikopter kazası gerçekleşti. Bölge Haber Bürosu´ndan Ernest Cowan, ışıklı cismin kaza ile ilgili olduğu düşüncesinde, cismin alevli olmadğını ama bir meteor veya Vandenberg Üssü´nden atılmış olası bir uydu olduğunu ileri sürüyor. Ama tanıklara göre cisim garip dairesel hareketler yapıyordu yani yere doğru düşmüyordu.
Kaynak: Sun-Chronicle Gazetesi, Fresno, California ve Kenneth Young, Halkı Bilgilendirme Direktörü Tri-States Advocates for Scientific Knowledge
Videoya yakalanan UFO´lar
İngiltere´de Leeds kenti üzerinde saatte 224 km. hızla uçan iki UFO,George Hickinson adlı bir kentli tarafından videoya kaydedildi. Olay 2 Şubat 1998´de yaşandı; Hickinson şöyle anlatıyor; "Saat akşamüstü 05:35 dolaylarındaydı. Birden gökte bir çift parlak ışığı fark ettim, batıya doğru beraberce saat 10 ve 4 yönünde uçuyorlardı. Dikkatle izliyordum, uçağa benzemiyorlardı ama yanlarında birer çıkıntı vardı fakat oralardan ışıklar yayılıyordu. Üç dakika izledikten sonra gidip kameramı aldım ve beş dakikalık bir kayıt yaptım sonra York yönünde kayboldular." Hickinson´un video bandı, 12 Şubat´ta BBC´de yayınlandı. 15 Şubat´ta saat 19:10´da Doncaster´dan Yeovil´e giden bir ailenin A37 no´lu karayolunda arkalarından ve gökten gelen çok parlak bir ışıkla arabaları aydınlandı. Durduklarında UFO sola doğru dönerek, yükseldi ve kayboldu. tanıklar cismin yeşil-kırmızı renklerde olduğunu ve arkasında da kuyruğu benzer bir şeyin olduğunu söylediler. İki olay arasındaki uzaklık 48 km´idi.
Kaynak: John Thompson ve George A. Filer Gazeteler: Yorkshire Evening Post London Daily Telegraph
RECURRING WEDNESDAY UFO HAS THE ITALIANS TALKING
Şubat ayı 1998´de sanki UFO´ların gösteri ayı. Bu kez İtalya´da, Lombardia bölgesindeyiz. 11 Şubat 1998´de saat 18:30´da, yeşil-sarı ışıklar saçan ve uzun parlak mavi bir kuyruğu olan top şeklinde bir uçan bir cisim görüldü. Gök cismi Bergamo, Brescia, Asola, Parma ve Mantova kentlerinden görüldükten sonra Lazio üzerinde kayboldu. İtalyan bilim adamlarına göre cisim, alışılmadık bir atmosfer olayı idi. Ama bir hafta sonra 18 Şubat´ta olay yinelendi. Aynı renkleri taşıyan cisim tekrar ortaya çıktı, gün yine Perşembe günüydü ve yüzlerce kişi tarafından gözlendi; gökte bir yay çiziyordu. İtalyanlar cisme, "Perşembe Günü Meteoru" adını taktılar.
Kaynak: Il Messagero, Gazzeta di Parma, Gazzeta di Mantova
1957´den kalan bir olay açıklandı
8 Mart 1957´de şimdiki Kennedy Hava Limanı´ndan saat 11:30´da kalkan DC-6 tipi dört motorlu yolcu uçağı kalkışın ardından güneydoğuya dönerek, Porto Riko, San Juan´a doğru yönlendi. Yolculuk normal geçiyorken, Bermuda üzerine ulaştıklarında Kaptan Matthew Van Winkle telsizden bir fırtına uyarısı alınca rotasını değiştirdi ve daha batıya dönerek Florida üzerine yaklaştı. Saat 15:30 olmuştu ve 257 sefer sayılı uçak şimdi Florida Jacksonville üzerinde 9000 km yükseklikte uçuyordu. Kaptan Winkle anlatıyor; "Aniden uçağın altında, sağ tarafından patlayan bir ışıkla irkildim, sanki gök yarılmıştı şeklini iyice gördüğüm ışıklı bir cismi bir an için gördüm, çok büyük bir ateş topu gibiydi, inanılmaz bir hızı vardı ve kükrer gibi bir ses çıkarıyordu. Önümüzdeydi, oluşturduğu hava akımı uçağımı sarsmaya başlayınca ve de çarpışma korkusuyla yükselmeye başladım." Ani yükseliş sonucunda uçağın işi karmakarışık oldu, yolculara haber verecek zaman yoktu, bagaj kapakları açılmış, eşyalar dökülmüş, insanlar yerlere yuvarlanmıştı, o esnada pilot kabininde bulunmayan yardımcı pilot düşe kalka yerine döndüğünde, Kaptan´ı kontrollarla boğuşurken buldu. Bir hostes ve bir yolcu yaralanmışlar, üç yolcu ise şok geçirmişlerdi. Uçak sağ salim San Juan´a indikten sonra soruşturma yapılırken Kaptan Winkle şok geçirdi; aynı yörede aynı saatte uçan dört uçak daha benzer bir uçan cisim görmüşlerdi; cisim çok parlaktı, önünde beyazımsı fosforik bir ışık, arkasında ise egsoza benzer kırmızı bir ışık vardı. Soruşturmanın sonucunda yapılan resmi açıklamada; cismin bir meteor olduğu belirtildi. Oysa Kaptan Winkle, bugün dahi aynı fikirde değil.
Evrende yolculuk mümkün olacak mı?
Eğer dünyadışında bir yerlerde bir yaşam varsa, orada yaşayan canlılar büyük bir olasılıkla bize benzemektedirler. Egzobiyoloji yani biyolojik yaşam uzmanları olarak tanınan Prof. Carl Sagan, Frank Drake gibileri galaksimizde bizim dışımızda yaşamın olması gerektiği düşüncesindeler. Bu uygarlıklar bizden eski ve bizden ileri bir teknolojiye sahip olabilirler, hatta olmalıdırlar. Michigan Üniversitesi´nden Michael Swords, literatüre geçen yazısında şunu diyordu: " .. evrenin bir yerlerinde, uygarlıklar vardır, bunu tartışmaya pek gerek yok asıl zor olan uzayda yolculuktur.. yaşam formları çeşitli olabilir çünkü yaşamsal koşullar fiziksel ve kimyasal olarak değişkendir.. insanımsı olmak kaydıyla her tür yaşam olabilir.. fakat dedim ya önemli olan uzayda yolculuğun zorluğudur.." Öte yandan, bilim kamuoyu dünyanın dünyadışı canlılar tarafından ziyaret edildiği düşüncesine pek katılmak niyetinde değil. Oysa, bu ziyaretlerin olduğu göstergesi ise çok yüksek, karşıt tezlerin temelinde bizim çok yoğun ve popüler bir galakside yaşıyor olmamız düşüncesi yatıyor. Bir diğer gerçek ise, saklanan sırların varlığının kesin olduğu. Eğer UFO olayları, ön yargısız ve açık bir bilinçle izlenirse tek bir gerçek vardır. 1947´den bu yana gezegenimize dünyadışı uzay araçları düşmüştür ve parçaları saklanmaktadır. Biz yalnız değiliz..
NASA´nın UFO sırları
CIA paralelinde bir diğer gizem, NASA´da dikkat çeker. ABD´nin ulusal uzay örgütü olan bu kuruluş, elbette ki uzayla ilgili olaylarda öncelikle söz sahibi. Tanımlanamayan uçan cisimlerle ilgili olarak NASA 1978 yılında şöyle diyordu; "Gerek askeri, gerekse de bürokratik olarak NASA son sözü söyleyecek tek kuruluştur. Fakat biz, Hava Kuvvetleri´nin ötesinde fazla bilgiye sahip değiliz.." Buna rağmen, 17 Kasım 1980´de Hava Kuvvetleri Özel Araştırmalar Başkanlığı şu açıklamayı yaptı; "Bu konudaki tüm araştırmalar NASA tarafından sürdürülmektedir, NASA askeri yetkililerin görüşü doğrultusunda olayları yorumluyor." 1976´da seçildikten sonra Başkan Jimmy Carter,
UFO araştırmalarının geliştirilmesini emretti. Çünkü Carter, 1969 yılında, Georgia´da bir UFO olayının tanığı olmuştu. Carter aynı yıl Lions Kulüp´de şöyle konuşuyordu: "Gördüğüm en inanılmaz şeydi.. çok büyük, çok parlaktı, Ay kadar büyüktü ve sürekli renk değiştiriyordu.. on dakika kadar izledik.. şeklini pek anlayamadım.. ama artık UFO gördüğünü söyleyen insanlara inanmamazlık etmeyeceğim.."
"Yolumuzda bir UFO var.." NASA´nın açıklamalarını ve neyi saklayıp saklamadığını bir yana bırakıp, şimdi sizlere astronotların yaşadıklarıolayları iletmek istiyorum; Kasım 1972´de Gemini 7 uçuşunda görevli astronotlardan James Lowell, yer kontrol merkeziyle şöyle konuşuyordu;

Gemini 7 - Saat 10 rotasında bir cisim var.
Yer kontrol - Burası Houston, tekrarla Gemini 7.
Gemini 7 - Saat on rotasında bir cisim dedim.
Yer kontrol - Gemini 7, bu bir yanılgı mı yoksa aktüel görüş mü?
Gemini 7 - Hayır, çeşitli açılardan görüyoruz, aktüel.
Yer kontrol - Uzaklık ve boyutu söyleyin.
Gemini 7 - Görüş alanımız daralıyor.
Aslında Gemini 7 olayı, ilk değildi, astronotların UFO gözlemleri çok öncelerden başlamıştı ve Apollo Projesi´ne gelindiğinde birçok astronotun emin olduğu görülüyordu. Astronot Gordon Cooper´ın hiç kuşkusu yoktu; "İnanıyorum ki, dünyadışı canlılar ve onların araçları gezegenimizi ziyaret ediyorlar,

ben birçok kez onları gözlemledim." Cooper yanlız değildi, en ünlü astronot ve en ünlü uçuşolan Apollo 11´de benzer bir olayı yaşadı; 21 Temmuz 1969 günü, Ay´a ilk defa inen Neil Armstrong ve Buzz Aldrin, Houston Merkez´e Ay yüzeyine inmelerini az kala, bir kraterin kenarında duran ışıklı cisimden söz ettiler. Aynı yolculukta, astronotların yer kontrol ile yaptığı bir diğer konuşma daha var, NASA yetkilisi Otto Binder´in de doğru olarak onayladığı konuşmayı VHF bandından binlerce kişi dinledi.

Yer kontrol - Nedir o? Apollo 11´i arıyoruz.
Gemini 7 - Bu bebekler buradalar.. inanılmaz.. Tanrım, buna inanamazsınız.. dışarda bir başka uzay aracı var.. kraterin öte kenarında duruyor.. onlar Ay´dalar ve bizi gözlüyorlar.
Yer kontrol - Anlatmayı durdur Apollo 11.
İletişimin bu anda NASA tarafından kesildiği biliniyor. Bu konuşmanın duyulmasından çok sonra NASA´da çözülmeler oldu, yıllar geçti ve emekli NASA şeflerinden Maurice Chatelain Apollo 11 konuşmasını açıkça doğruladı; "Buluşma gerçektir ve NASA´da herkes tarafından bilinir fakat hiç kimse bu konuda konuşmaz." 70´li yılların ortalarında Moskova Üniversitesi´den Fizik Profesörü Vladimir Azhazha kesin tavırla konuşuyordu;
"Neil Armstrong´un Yer Kontrol ile yaptığı konuşma doğrudur, biz tamamını dinledik, iki büyük esrarlı cisim onları gözlüyorlardı ve bu cisimler Ay Modülü´nün hemen yakınındaydılar." Bir diğer Sovyet bilim adamı olan Dr.Aleksandr Kazantsev ise, astronot Buzz Aldrin´in modülün içinden çektiği renkli filmde iki UFO´nun açıkça görüldüklerini belirtirken, filmin devamının Armstrong tarafından Ay yüzeyinden çekildiğini ve UFO´ların Ay Modülü iniş yapmadan birkaç dakika önce geldiklerini söylüyordu.
Neil Armstrong´un UFO macerası
Ay´a ilk ayak basan adam, dünyadışı canlıların yönettikleri araçları görmüş ve hayran olmuştu fakat o tek tanık astronot değildi.. Yaşamları UFO´larla çatışanlar.. Şans mı? 1974 yılında, adı saklı tutulan ve gerektiğinde açıklanacağı söylenen ünlü bir Amerikalı Fizik Profesörü, Ay´a ilk inen insan olan Neil Armstrong ile bir sempozyum çerçevesinde özel bir konuşma yaptı, astronot bu konuşmayı doğruluyor ve bunlar artık konuşulmalı diyordu.

Profesör - Apollo 11 yolculuğunda gerçekten ne oldu?
Armstrong - İnanılmazdı, tabii ki biz bu olasılığın var olduğunu daima biliyorduk ve her zaman susmamız için uyarıldık. Bir Ay kenti ve uzay üssü olasılığını hep bekledik ve hazırlandık.
Profesör - Uyarıldık, ne anlamda?
Armstrong - Çok fazla detaya giremem, o uzay araçları vardı ve bize göre çok farklılar, gerek büyüklükleri, gerekse de özgün teknolojileri erişilmez. Çok büyüktüler ve çok ustaca yönetiliyorlardı. Başka bir soruya gerek yok.
Profesör - Fakat NASA, Apollo 11´den sonra uçuşlar sürdürdü?
Armstrong - Doğal, NASA kararlıydı ve dünyada bir paniğe neden olmak istemedik, fakat hızla karar alıp, geri dönecek ve gerekeni yapacağız. Bu tür örnekler öylesine fazla ki ve öylesine çok ciddi kanıt ve tanık var ki, söylenecek fazla söz kalmıyor. Bu yazı dizisini hazırlarken, bir an durup önümdeki belgelerin kopyalarına veya fotokopilerine baktım, herşey o kadar gerçek ki, birçoğunda Amerikan Hükümeti/Çok Gizli/Savunma Bakanlığı/Ulusal Güvenlik Örgütü/NASA/CIA türünden damgalar var. Tüm gizlilik çabalarına rağmen, insanın özgün tabiatına uygun olarak biryerlerden birşeyler sızıyor veya kaçıyor. Şu ana kadar, sizlere çuvallar dolusu tanıklık ve dökümandan ancak birkaç örnek verebildim, amacım sizleri etkilemekti çünkü aklı başında olan ve belli bir kültür düzeyine ulaşmış herhangi bir mantık, bunları kolayca algılayabilir ve gerçeklerden söz edildiğini kavrayabilir veya en azından kuşku duymaya başlar. UFO olaylarının ve etkilerinin daha önce ancak küresel düşünebilen beyinlerde yer aldığını söylemiştim. Belki de beklenen birşey vardır, bu tür düşünenlerin çoğalması gibi. Birkaç çok önemli örneği gözden geçirerek. tekrar sizleri yaşanan olayların içine sokmak istiyorum ama özellikle yeni, az duyulan ve araştırılmış olaylardan yola çıkacağız.
Norfolk Taburu'nun yokoluşu
Çanakkale´de 267 asker yokoldu
Böyle birşey olabilir mi? Savaş denen o cehennemin içinde, bu askerler bir yerlerde ölüp gitmişler ve kimlikleri belirlenemeden unutulup olamazlar mı? Ya da başka birşey mi? Yoksa her savaşta raslanan mistik öykülerden biri mi? Ama değil. Çünkü ortada belgeler var. Norfolk Taburu´nu gönderen İngiliz Ordu Komutanı Sir Ian Hamilton,´dur. Ve Sir Ian Hamilton İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener´e gönderdiği günlük raporunda şöyle yazıyor; "..Türk direnişi yok gibiydi, bu arada Norfolk Taburu´nun Komutanı Albay Beauchamp´un 16 subayı ve 250 kadar askeriyle birlikte ilerlediği haberini aldım. Ama sonra hiçbir haber alamadım, kayboldular, hiçbir haber gelmedi ve hiçbiri geri dönmedi.." Bu askeri rapor, İngiltere Savaş Tarihi belgeleri arasında.
Bir diğer belge ise İngiliz Savaş Tarihi Arşivi olan "Official History"nin Çanakkale bölümünden; Belgede Norfolk Taburu´nun adı geçiyor ve sonra devam ediliyor; " ..mevsimsiz ortaya çıkan bir sis tarafından birliğin hepsi yutuldu, bu sis, güneş ışınlarını güçlü bir biçimde yansıtıyordu hatta topçulara hedef gösteren gözcülerin gözleri kamaştı ve top ateşi kesildi. Bu 250 askeri bir daha ne gören, ne de duyan oldu.."
Ne olmuştu?
Bir albaya, 16 subaya ve 250 kadar askere ne olmuştu?
Şimdi bir başka belgeye daha bakalım ama savaştan sonra yayınlanan bir belgeye. Biraz önce Norfolk Taburu´nun o garip buluta girip kaybolmasını gören Yeni Zelandalı askerlerden söz etmiştim, işte o bölüğe mensup üç askerin imzaladığı bir tutanak 1965´de askeri sansür kalktığı için açıklandı, tutanağın altında üç imza ve adresler vardı;
Felix Reichardt: Künye no: 4165, Adres: Matata, Plenty körfezi.
Robert Nevnes: Künye no: 13416, Adres: 157 King Street, Cambridge.
Joseph Newman: Adres: 75 Freyberg Street, Octumoctai, Tauranga.

Ata Nirun Norfolk
taburunun kaybolduğu
60. tepede, tanıkların
olayı gözledikleri yeri
gösteriyor
Acaba Yeni Zelanda´ lı bu üç istihkam askeri acaba ne yazmışlardı ? "12 ağustos 1915´de meydana gelmiş garip olayların bir dökümüdür. Bu olay, savaşın en şiddetli anlarında, gün ışığında Anzak Suvla koyu, 60.tepe´de meydana geldi. Gün ağarırken, gök berraktı, görünürde 7 veya 8 tane birbirinin tıpkısı, ekmek somunu biçiminde bulut vardı ve 60.tepe´nin üzerinde duruyorlardı. O sırada, 6 veya 8 kilometre hızda esen bir meltem olmasına rağmen, bulutların ne şekli, ne de yerleri değişiyordu. Tepenin 150 metre kadar üzerinde duruyorlardı. Bu bulut kümesinin tam altına gelen yerde, aynı biçimde bir bulut daha vardı, yaklaşık 250 m. uzunluğundaydı ve çok yoğundu, yapısı sanki katı madde gibiydi ve İngilizler´in bulunduğu savaş yerine 1 km kadar uzaklıkdaydı. Biz, 60.tepe´ye göre 90 metre daha yüksekte olduğumuzdan olayı üstten görebiliyorduk, bulutun rengi diğerleri gibi açık griydi, dere yatağına doğru ilerledikten sonra yere kadar indi, bu arada Norfolk askerlerinin 60.tepe´ye doğru yürüyüşe geçtiklerini ve duraksamadan alçalmış olan bulutun içine girdiklerini gördük. Ama bulutun içinden çıkan hiç kimse olmadı. Bu taraftan buluta girmeye devam eden askerleri görüyorduk ama öte yandan kimse çıkmıyordu, askerlerin sonuncusu da görünmez olunca, bulut yükünü alınca yerden yükselerek yukarda duran diğerlerine ulaştı. O ana kadar yukardaki bulutlar ilk andaki gibi yerlerinde duruyorlardı, yerden kalkan bulut, onların hizasına geldiğinde hepsi birden kuzeye doğru gitmeye başladılar ve üç çeyrek saat sonra gözden kayboldular... aşağıda imzası ve adresleri bulunan bizler, anlattığımız bu olayın kelimesi kelimesine doğru olduğunu beyan ederiz.."
Çanakkale´de bulunan İngiliz şehitliklerinde Norfolk olayı ile ilgili sadece tek bir mezar bulunabildi. Ata Nirun ve ekibi yaptıkları araştırmalar sınucunda kaybolan alayın askerleri adına konulmuş sembolik bir mezar taşı buldular çünkü kaybolan askerlerin cesetleri asla bulunamamıştı.


Çanakkale´de bulunan İngiliz şehitliklerinde
Norfolk olayı ile ilgili sadece tek bir mezar
bulunabildi. Ata Nirun ve ekibi yaptıkları
araştırmalar sınucunda kaybolan alayın
askerleri adına konulmuş sembolik bir
mezar taşı buldular çünkü kaybolan
askerlerin cesetleri asla bulunamamıştı.
Kaybolan Norfolk taburu nereye gitti?
Savaştan sonra, 1918´de İngilizler İstanbul´u işgal ettiklerinde, Türk Hükümeti´ne Norfolk Birliği´ni sordular ama Türkler ne böyle bir taburu esir almışlar, ne de onlarla bir çatışmaya girmişlerdi, hiç duymamışlar ve o birlikten hiçbir esir almamışlardı. Peki; Yeni Zelandalı üç asker doğru mu söylüyorlardı? Bu kez İngiltere´de arşivlerde bulunan bir başka askeri belge "Çanakkale Savaş Günlüğü" incelendi, günlüğün 3. Bölüm´ünde Yeni Zelanda birliğinin o bölgeye yollandığı ve birlikte bulunan askerlerin adları yazıyordu yani üç tanık orada gerçekten bulunmuşlardı. Ve ortada hiçbir iz yoktu, ne bir ceset, ne bir çatışma izi, ne de kalmış teçhizat. Görülüyordu ki, yaklaşık 267 kişilik bir askeri birlik iz bırakmadan yokolmuştu. O dönemin savaşlarında, savaşa muhakkak ara verilir, çarpışan tarafların sıhhıyecileri ölü ve yaralıları toplarlardı. Neredeydi Norfolk Taburu? Olayın bizi ilgilendiren bir yönü daha var. Acaba, bizim tarafta olaydan haberi olan kimse yokmuydu? Türk cephesinin başında 19.Tümen Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal bulunuyordu. Gazeteci yazar Ruşen Eşref Ünaydın´ın 1930 yılında yazdığı "Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat" adlı kitabına bakıyoruz, bu kitapta Çanakkale Savaşı günbegün anlatılmıştır. Mustafa Kemal diyor ki; " ..8 Ağustos´da düşmanın yaptığı taarruzdaki kaybı büyük oldu.. şimdi gelelim 13 Ağustos savaşına.. 14 Ağustos´a kadar olan günlerde olan hadiselerden bahse lüzum görmüyorum.." Ünaydın´ın kitabında tüm Anafartalar Savaşı´nı gün gün anlatan Mustafa Kemal, Norfolk Taburu´nun kaybolduğu 12 Ağustos tarihinde kayde değer bir olay olmadığını söylüyor ve o gün koca bir İngiliz Taburu´nun yokedildiğinden veya çatışmaya girildiğinden söz etmiyor. Öyleyse, 12 Ağustos günü bizzat Mustafa Kemal´in anlatımıyla Kayacık Deresi´nde bir çatışma olmamıştır yani Norfolk Taburu´nun kaybolmasından Türk tarafı sorumlu değildir. Öyleyse, 4. Norfolk Taburu´nun yaklaşık 270 subay ve askeri nerede? Ama en önemlisi o garip ışıklı bulut neydi? İşte ilginç bir olay; Birçok araştırmacıya göre Çanakkale olayı bir UFO olayıdır. Eğer, UFO´ların kaçırma olaylarının gerçekliğine inanırsak, acaba olabilir mi? Daha eski olaylardan söz edilse de, Türkiye UFO olaylarının çıkış noktası Çanakkale olabilir.
Tüm zamanların en çok konuşulan UFO kazası; Roswell dosyası

TÜM ZAMANLARIN EN ÇOK KONUŞULAN UFO KAZASI
Roswell´e bir UFO düştü ve içinde biri canlı üç dünyadışı yaratık vardı.. Başkan gerçeğe tanık oldu mu? Üst düzeyden bir itiraf.. Birşeylerin gizlendiği kuşkusu 8 Temmuz1947´de öğle saatlerinde başladı. ABD, New Mexico, Roswell´de yayınlanan "Daily Record" gazetesi inanılması güç bir haber yayınladı. Habere göre, Roswell´in kuzeyinde Lincoln Bölgesi´ndeki Corona´ya bir UFO düşmüştü fakat bölgedeki askeri hava üssü olayı örtbas etmiş ve gerçekleri saklamıştı. Askeri yetkililerin açıklamasına göre, ortada UFO falan yoktu, tüm gürültünün nedeni sadece yere düşen bir hava balonuydu. Daha sonra anlaşıldı ki, olay çok daha fazla kapsamlıydı. Hasar görmüş UFO´nun dışında, içindekilerin cesetleri de bulunmuştu, daha da ötesi halen yaşayan bir UFO gezgini dahi vardı. İlginçtir olay o dönemde fazla ses getirmedi veya duyulmadı.
Asıl bomba sonraki yıllarda ve özellikle de 1993-94´de patlayacaktı. 1949 yılında Variety Dergisi yazarı Frank Scully, sert bir yazı yazarak Roswell´de yaşanan gerçeğin devlet tarafından kasıtlı olarak yok edildiğini ileri sürdü. Ertesi yıl, Scully konuyu tekrar gündeme getirdi ve ayrıntıların olaya tanık olan Teksaslıbir petrolcü tarafından uzun uzun anlatıldığını belirtti, hattadünyadışı ölü canlıların üzerinde 1890 stili giysiler vardı. Aynı yıl ortaya çıkan Silas Newton ve Leo GeBauer adlı iki tanık iddiayı onayladılar ve GeBauer manyetik alan fizikçisiydi. Hükümet hala susuyor ve hiçbir açıklama yapılmıyordu.
1947´den gelen gizem
1952´de Los Angeles´li araştırmacı Ed Sullivan, devletin suskunluğunun ve gizlilik çabalarının sadece çıkara dayandığını açıkladı, Sullivan´a göre devlet askeri ve siyasi güç adına olayları saklıyor ve aldırmazlık havasına giriyordu. Sullivan iki yıl sonra bir açıklama daha yaparak,1954´de Başkan Eisenhover´ın o yılda California´ya gizli bir yolculuk yaparak, uzay aracını ve cesetlerini gördüğünü, hatta canlı olan dünyadışı canlı ile bizzat konuştuğunu anlattı. Tanık olarak da, 1947´de görevli olan bir grup asskeri gösteriyordu. Bu tanıklar, uzay aracını ve içindekileri uzun uzun aralarında çelişkiye düşmeden anlatıyorlarlardı. Roswell olayı sonraki yullardan günümüze kadar, zaman zaman anımsandı, iddialar sürdü, yetkililer ses çıkarmadı fakat 1993´de salt Roswell olayını konu eden bir özel bir sinema filmi yapılınca o döneme kadar oluşmayan bir kamuoyu oluştu. Artık, 1990´ların Amerikan toplumu önceki yıllara göre daha sert ve etkindi. Dallas´da bir başkanı öldürmüşler, Watergate´de bir başka başkanı Oval Ofis´den atmışlardı. Vietnam´ın bir aptallık olduğunu yetkililere itiraf ettirdikten sonra, İrangate ve Nicaragua skandallarını izlemişlerdi. Demek ki, yöneticiler öyle pek doğru, ulaşılmaz ve de dokunulmaz değildiler. Yaptıkları bal gibi hata olabiliyordu. Öyleyse, ne sakladılarsa hesap vermeliydiler, üstüne üslük bir de Bilgi Özgürlüğü Yasası çıkarılmıştı. İşte kamuoyunun tepkisi bu yöndeydi, amaç hesap sormaktı, konu ister UFO´lar olsun, ister senatör bilmem kimin kirli çamaşırları olsun, farketmezdi. Ve ABD hükümeti bu kez farklı bir açıklama yaparak, araştırma yapıldığını ve sonuçların açıklanacağını belirtti. Bu arada, olabilir iması da yapıldı. Zaten gerek ABD toplumu, gerekse de dünya Star Wars´ı, E.T.´yi ve Uzay Yolu´nu seyrede seyrede dünyadışı canlıları akraba sanmaya başlamıştı. Acaba, Roswell tek miydi? Hayır, bir başka UFO kalıntısı 1980´lerde Norveç´de Spitsbergen kıyılarında Norveç askerleri tarafından bulunmuştu. Benzeri bir kalıntıyı Alman ordusu Heligoland´da ele geçirmişti. 23 Mayıs 1955´de Amerikalı gazeteci Dorothy Kilgallen şöyle diyordu: "İngiliz bilimciler ve havacılar menşei bilinmeyen hava araçlarını yıllardır incelemekteler ve ellerinde bir sürü örnek var. Bunların Sovyetler´le de ilişkisi olmadığı kesin olarak anlaşıldı. Uçan Daireler kökeni dünyadışı olan araçlardır."
Tüm zamanların en büyük sırrı
1952 yılı 14 Temmuz akşamında ABD´nin doğu kıyısındaki Chesapeake Körfezi üzerinde bir DC-3 uçuyordu, pilot ve yardımcısı aniden ortaya çıkan sekiz yüzlü bir UFO ile karşılaştılar. Olayı rapor etmek için ertesi gün askeri yetkililere gittiler, konuşma sırasında bir subay önceki gece garip bir cismin enkazından söz etti. Yardımcı pilot William Fortenberry bir başka subaya gerçek olup, olmadığını sorunca, "Evet, doğru." cevabını aldı. O anda odaya giren Binbaşı John Sharpe, sinirli görünüyordu, pilot William Nash aynı soruyu sorunca, çok sert bir hayır cevabı aldı. İki pilot daha sonra bu olayı Life Dergisi´ne anlatacaklardı. 1974 yılında, CIA Özel Operasyonlar Daire Yöneticilerinden Victor Marchetti, "CİA ve Bilgi Kültürü" adlı bir kitap yayınladı. Marchetti ABD Hükümetinin dünya dışı canlılarla olan ilişkisini gizlediğini iddia ediyordu. Kesin kanıtları yoktu ama CIA´in en üst düzey yetkilileri arasında bu konunun sık sık konuşulduğuna birçok kez tanık olmuştu. En çarpıcısı ise, Ulusal Güvenlik Örgütü´nin çok uzun zamandan beri dünya dışından gelen elektronik zeki sinyalleri değerlendirdiği ve ilişki kurulduğu iddiasıydı. Ama tüm bu bilgiler "SÜPERSIR" olarak saklanmaktaydı, hatta ABD tarihinde böylesine kesin saklanan hiçbir sır mevcut değildi. Marchetti´nin iddialarını birçok UFO araştırmacısı sürdürdüyse de bir çözüme ulaşmayı başaramadılar. CIA ise yine gerekeni yaptı, hiç ses çıkarmadı. Daha önce sözü edilen Roswell Olayı öncelikli olmak üzere, yaşanan özellikle askeri kökenli olayların sayısal yüksekliği ve içerdiği tartışılmaz kanıtlar öylesine ortada durmaktadır. Hele Roswell´de olanlar, düşen bir UFO´nun parçalarının Roswell Kasabası halkının yarısı ve biri canlı üçü ölü dünyadışı canlının en azından 50 tanık tarafından görülmesi öylesine kesindir ki, diğer olaylara göz atmaya dahi gerek kalmayabilir. Roswell olayı, aşırı derecede fantastik ve inanılmazdır ama aynı düzeyde de belgelendirilmesi çok güçtür. Hava Kuvvetleri büyük bir sabırla, açıklamaları kitlemiş ve neredeyse birkaç yılda bir müphem açıklamalar yaparak zamana oynamıştır. Gizlilik ve örtbas etme en üst düzeydedir. Oysa, sayısı iki düzineyi bulan ciddi bir tanık ordusu, dünyadışı canlıları tarif etmektedirler.
Koca gözlülerdi
Ortak tariflere göre, dünyadışı canlıların boyu bir metre civarında, insana benziyorlar fakat başları büyük ve gözleri çok iri ve gözbebeksiz siyah. Bu da yaşadıkları özgün ortamda ışığın az olduğunu gösteriyor. Dudakları yok gibi, ince uzun kolları ve dört parmaklı elleri var. Otopside bulunan bir hemşire, kemiklerinin tahtaya benzediğini anlatıyordu. Kısacası dünyadışı canlılar insanımsı olarak tanımlandılar. Sessizlik yıllardır sürüyor, 1980´den bu yana Roswell olayı gündeme daha sık geliyor. Ve en önemlisi, olayın içinde artık ölüm olayları da yer almakta, acaba sorusu kanlı bir giysi içinde gittikçe büyüyor. Yüzbaşı Oliver Henderson, UFO kalıntısını yakından gördüğünü ve uzaylıları tarif ediyordu, ailesine de anlatmıştı, 1980´lerin başında herkes Henderson´un anlattıklarını konuşuyordu. Henderson, aynı yıl nedeni bilinmeyen bir uçak kazasında öldü. Roswell UFO´sunun saklandığı hangarın nöbetçilerinden olan Çavuş Melvin Brown, kimliği bilinmeyen bir kamyonun çarpmasıyla yaşamını yitirdi. O da çok konuşuyordu.

John Spencer´in açıklaması: "İnsanlık uzaylılara alıştırılıyor"
John Spencer, dünyadışı ziyaretçilerin amaçlarıyla ve geldikleri yerle pek fazla ilgilenmiyordu. Bu aşamada, ziyaretlerin daha önemli olduğu düşüncesindeydi çünkü geldikleri yer bizim astronomi bilgimizin dışında olduğu gibi amaçları da henüz anlamadığımız bir düzeyde olabilir. Aslında Spencer, haksız sayılmazdı İnsanlık dünyadışı bir yaşam olasılığına tam anlamıyla hazır görünmüyor, şu anda bir hazırlık dönemini yaşadığımız düşünülebilir. Bunun kanıtını ise, son yirmi yıldan beri sinema ve tv´lerde empoze edilen uzay filmlerinde bulabiliriz. Özellikle de, çocuklarımız dünyadışı canlıların varlığı gerçeğine bizden çok daha fazla alışmış gibiler. Spencer, ilişkinin Roswell ve benzeri UFO kazaları olaylarından bu yana ilişkinin başladığını belirtirken, günümüzdeki teknolojiye de bu ilişki sayesinde ulaştığımızı söylüyordu. Bu cümle biran tüylerimi ürpertti. Kötü giden herşeye rağmen, tek avuntumuz olan teknolojimizi bu noktaya biz getirmedik mi? Aklımız, zekamız yetmedi mi? Bugün ulaştığımız noktaya bizi başkaları mı getirdi? Eğer, biz bunu başaramadıysak, demektir ki bir başka uygarlığın elindeyiz. Tüm bu endişelerimiz, acaba kompleks mi? Yoksa, tek çıkar yolumuz bu mu? Belki de galaksimizde böyle bir yöntem vardır, ileri uygarlıklar az gelişmiş uygarlıklara destek olmaktalar. Ya da?

Sonuç:

1995 sonlarında başta Amerikan CBS ve İtalyan RAI 2 Tv Kanalı olmak üzere daha birçok tv kanalı daha önce sözünü edilen Roswell UFO kazası ve ele geçen dünyadışı canlılar konusunda elli yıldır saklanan özel bir filmi yayınladılar. Yurdumuzda yine magazin boyutunda kalması bir yana bırakılırsa, daha öte ülkelerde bu film yankılar uyandırdı. Çünkü filmde, dünyadışı canlılar çok yakından gösteriliyor ve ölülerine yapılan otopsi görüntüleri çok ayrıntılı olarak yer alıyordu. Gerek sinema filmi uzmanları gerekse de özel efekt ustaları filmde bir hilenin bulunmadığı ve 1947´de bu tür bir sinema hilesinin hayal bile edilemeyeceğini belirttiler. Günümüzün inanılmaz sinema bilgisayar efektlerini yaratan uzmanlar ise, şu anda bile bu tür bir efektin yapılamayacağını belirttiler. Değil elli yıl önce on yıl önce bile bu tür film hileleri düşünülemezdi. Öyleyse, film gerçekti ve üstelik şu anda emekli olan ve elli yıl evvel orduda görevli olarak Roswell olayını yaşayan insanlar da konuşmaya başladılar. Roswell olayını doğruluyorlar, dünyadışı canlıları gördüklerini uzun uzun anlatıyorlardı. Üzerinde hiyeroglife benzeyen yazıların bulunduğu enkaz parçalarını, çekik kocaman siyah gözlü, küçücük ağızlı, saçsız kubbe kafalı 1.20 boyundaki iki erkek, bir dişi dünyadışı canlıyı aynen filmde olduğu gibi anlatıyorlardı. Ön yargısız bir mantıkla bakıldığında, 2 Temmuz 1947 gecesinde, New Mexico, Corona bölgesinde, Roswell kentinin yakınında, William Brezel adlı çiftçinin arazisine büyük bir patlamayla düşen cisim dünyada yapılmamış uçan bir araçtır. Olaya önce yerel sonra da askeri yetkililer karıştıktan sonra, basın ve radyolar duyuruya başlamış ama 8 Temmuz günü herşey durdurulmuştur. Yasaklamanın kaynağı doğrudan ABD hükümetidir. Bugün ise, birşeyler su yüzüne çıkmakta Roswell UFO kazası galiba aydınlanıyor, acaba bunu neler izleyecek? Bekleyecek ve göreceğiz.
Türkiye'de UFO olayları arşivi
Marmara Denizi´nde ne var?

Bilinmiyor, garip ama gerçek bazı kaynaklarda benzeri başka olaylar da var ve belki de hiç duymadıklarımız. Örneğin, Çanakkale Savaşı´nda kaybolan Norfolk Taburu belki zamansız bir boyutta hala savaşta olduklarını zannederek yaşıyorlardır, eğer UFO´lar tarafından kaçırılmadılarsa tabii ki, aynen Bermuda Şeytan Üçgeni´nde anlatıldığı gibi.. Zamanı yitiren ve aradan saatler geçtiği halde, kollarındaki saatlerin sadece 15 dakika ilerlediğini farkeden insanlarda olduğu gibi.. Bir deniz albayı anlatmıştı, kaptanı olduğu savaş gemisiyle Marmara´dan Çanakkale´ye doğru yaklaşırlarken gemi birden aşağıdan dev bir yumruk yemiş gibi havaya kalkıp yine suya düşmüştü. Hiçbir aygıt hiç bir şey kaydetmemişti, deniz ise çarşaf gibiydi. Ne olmuştu? Birçok araştırmacıya göre Çanakkale olayı bir UFO olayıdır. Eğer, UFO´ların kaçırma olaylarının gerçekliğine inanırsak, acaba olabilir mi? Daha eski olaylardan söz edilse de, Türkiye UFO olaylarının çıkış noktası Çanakkale olabilir.
1981 yılında, İzmirli iş adamı ve mercan avcısı Refik Tanergün´ün gazetelerde bir açıklaması çıktı. (Kaynak:Türkiye UFO Raporu/Haluk. E. Sarıkaya-Bilim Araştırma Merkezi-1985/İst) Tanergün, Ege Denizi´nde garip olayların oluştuğundan söz ediyordu. Midilli, Sakız adaları ile Karaburun arasında yer alan üçgen şeklindeki alanın Bermuda Şeytan Üçgeni´ne benzer özellikler taşıdığı görüşündeydi ve bu bölgede yoğun UFO olayları yaşanıyordu.1980 yılının Temmuz ayında Karaburun açıklarında avlanan balıkçılar Midilli yönünde parlak bir cismin suları 40 metreye kadar fışkırtarak sulara gömüldüğünü gördmüşlerdi. Tanergün´e göre, bu olaylar 1981 başına kadar sürmüş ve Tahsin Kalkavan şilebiyle, Tenya 2 adlı Yunan gemisi benzeri olaylara hedef olarak batmışlardı. Gerçekten de, aynı bölgede kaybolan şileplerin sayısı az değildi. Yine aynı kaynakta anlatıldığına göre, Ege Üniversitesi´nden bir grup uzman, bölgedeki yoğun UFO olaylarını veya niteliği açıklanamayan manyetik bir alanı onaylamışlardı. Mayıs 1979 ve Nisan 1980´de İzmir üzerinde iki yoğun UFO olayı yaşandı. 1981 yılı başında ise, Karşıyaka üzerinde ortaya çıkan iki ışıklı cisim, Yamanlar Dağı üzerinde kayboldular, birçok kişi olayı gözlemlemişti. Belli bir açıklama yapılmadı veya yapılamadı.
Kanal D tarafından yayınlanan İzmir UFO görüntüsü

Gölcük´teki UFO fotoğrafı
28 Ekim 1981´de Gölcük´de emekli bir deniz yüzbaşısı olan Doğan Sum, Gölcük üstünde uçan bir uçan daireyi çok net olarak fotoğrafladı ve resim Hürriyet Gazetesi´nde tüm manşet olarak yayınlandı. Gazeteye göre yayından önce fotoğraf, laboratuar testlerinden geçirilerek sahtekarlık veya imalat hatası olmadığına karar verilmişti. Bu arada, meteoroloji ile de temasa geçilerek, atmosferik durum da incelenmiş ve koşulların normal olduğu anlaşılmıştı. Ve sonunda on kadar uzman biraraya gelerek fotoğrafı incelediler ve tartıştılar, yanısıra da UFO görgü tanıklarını dinlediler. Sonuçta pek net bir yorum yapılamadı ama Doğan Sum, bilinmeyen bir gök cisminin fotoğrafını çekmişti.

Aksaray´da görülen çılgın UFO´lar
1981 yılı Türkiye tarihinde en yoğun UFO olaylarının yaşandığı yıldır yani Niğde Aksaray olaylarından söz ediyoruz. Aksaray olayları o kadar çok yazılıp çizildi ki, bir kez daha tekrarlamaktan kaçınıyor ve daha az duyulmuş olayları belirtmek istiyoruz. Fakat, Niğde Aksaray olayları gerek tanık sayısının yüksekliği, gerekse de gök cisimlerinin netliği yönünden dikkat çekicidir ama kabul etmek gerekir ki her kitlesel UFO olayında olduğu gibi anlatılan olayların yarısından fazlası da yalan ve yanılgıdır. Aksaray olayları 1982 yılının Şubat ayı´nda da tekrarlandı ve İzmir, Tire, Eceabat, Edirne, Trabzon, Yalova, İstanbul ve Balıkesir´de de UFO gözlemleri yapıldı. Ama kaçı gerçekti? Bu bilinmiyor çünkü o dönemde tam bir UFO çılgınlığı ve modası vardı. Buna rağmen, yaşanan bazı gerçek daha da uygunu açıklanamayan dürüst olayları şarlatanlık ve yanılgı ile karıştırmamak da mümkün değildi.
1982 Aksaray UFO olayları ile ilgili gazete küpürlerini aşağıdanki linklere tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Ufolar İstanbul´da
Bizans UFO´ları
1984 yılının 15 Haziran´ında İstanbul´da Çekmece´den Bostancı´ya kadar uzanan alanın üzerinde saat 22:00 civarında yüzlerce insan, önce yıldız kayması sandıkları parlak ışıklar saçan üç cismi gözlemlediler. Cisimler denizin üzerine inecek kadar alçalınca, gazetelere ve yetkili kurumlara sayısız telefon edildi. Yeşilköy Hava Meydanı yetkilileri, yaptıkları açıklamada cisimleri gördüklerini, dürbünle izledikleri belirttiler. Cisimler bilinen uçuş araçlarından değildiler. Yine aynı yılda, İstanbul Kandilli´de oturan ve dostlarıyla yalısının bahçesinde yemek yiyen Nilgün Sapmaz, tepelerin üzerindeki ağaçların arasından çıkan disk biçiminde, rengarenk ışıklar saçan bir cismi gördü. Dürbünle baktıklarında normal olmayan bir cisimle karşılaştılar.

Ufolar ve THY

THY uçaklarının önüne çıkan UFO´lar...
En garip olaylardan birisini yine 1984´ün Nisan ayında, THY pilotları yaşadılar. İstanbul-Ankara arasında uçan DC-9 tipi uçak İnegöl üzerinde 9000 m. yükseklikte uçarken bir UFO ile karşılaştı. Pilot, yardımcısı ve uçuş mühendisi olayı şöyle anlatıyorlardı; "Çok yukardan ışıklı bir cismin yere doğru çok hızlı bir pike yaptığını farkettik, bir uçağın düştüğünü sanarak üzüldük fakat cisim o inanılmaz hızına karşın bizim çok ilerimizde, aynı hizada birden durdu ve havada asılı kaldı. Yeşilköy´le haberleşerek, o bölgede uçan bir araç olup olmadığını sorduk, cevap negatifti. Öyleyse, bu bir UFO´ydu. Farlarımızı yakarak sinyal verdik, işte tam o anda cisimden öyle bir ışık parlamasıyla cevap verildi ki, dünyada bu tür bir ışık kaynağının olabileceğini sanmıyorum, Güneş kadar parlaktı. Daha sonra bulutların arasına yükselip kayboldu. Birçok pilot arkadaşlarımız UFO´ları gördüklerini söylerlerdi, pek inanmıyorduk ama o gece karşımızdaki cisim gerçekti. Ama en önemlisi, bildiğimiz tüm fizik kurallarına aykırı olarak uçuyordu. Böyle bir uçuş aracını kıskançlıkla izledik.." "Yumurta biçimindeydi.." Benzeri bir olay bir başka THY uçağının da başından geçti. 27 Ekim 1989 günü Boeing 727 ile Zürih-Antalya seferini yapan Kaptan Pilot Selahattin Sivri anlatıyor: "Gece saat 23:00 civarıydı, Yugoslavya üzerinden uçuyorduk, birden sol üstümüzde çok ışıklı bir cisim gördük ve uçak zannettik. On dakika sonra cisim önümüze geçti, bu arada Belgrad ve Sofya alanlarıyla yapılan telsiz konuşmalarını dinliyorduk ama uçuş bölgemizde bulunan böyle bir gök cismi ile yapılan konuşmaya tanık olmadık. Uçuş mühendisim Pertev Arıkan beni uyararak, bu cisim konuşma yapmıyor, sürekli kırmızı, yeşil ve çok parlak beyaz ışıklar yayıyor, dedi. Artık önümüzde uçuyordu, şekli tam bir yumurta biçimindeydi, inanılmaz bir renk cümbüşü içinde yol alıyorduk. Bulgaristan üzerinden Türkiye´ye yaklaşırken, Yeşilköy´ü aradık ama radarlarında hiçbir hava trafiği görmediklerini söylediler. Hava sınırımıza yaklaştığımızda cisim beyaza dönüştü ve yükselmeye başladık artık sadece beyaz bir ışık topu görüyorduk, derken kayboldu.." Kaptan Pilot Sivri ve arkadaşları dünyadışı bir cisim ile karşılaşmışlardı ve onların da yaşamları artık değişmişti.
Gerçekten de, ünlü astronotlarda da olduğu gibi, UFO´larla cidden karşılaşan insanların yaşamlarında değişimler oluyor, dünyayı ve yaşamı bir başka yorumlamaya başlarken, karekteristik değişimler görülüyor. Neil Armstrong, Ay´a ayak basan ilk dünyalıydı ve bu kolay taşınacak bir ünvan değildi fakat Armstrong´u toplumdan koparan, mistik bir yaşama yönlendiren temel nedenlerin ilk ikisi evrenin sonsuzluğunun içinde varolduğunu fark etmesi ve tanık olduğu UFO gözlemleriydi. Artık dünyada olanlar, yaşam kavgaları ve hatta İnsanlık ona çok anlamsız ve daha da ötede aptalca geliyordu. Bu psiko-şok daha birçok insanda ortaya çıkmış ve çıkmaktadır, öte yandan UFO deneyi yaşamadıkları halde çok fazla bu konuya giren insanlarda da benzer sendromlar görülmektedir. Aslında bu olayın ardında, makrodan mikroya bakıldığında, yaptıklarımızın anlamsızlaştığı ve bir noktada da gereksizliği gerçeği saklıdır.

Ankara Ufo´su
"Bu Bir UFO Olabilir!"
Türkiye UFO olaylarında, 1983´den sonra bir azalma görülür, buna karşın toplumumuz dünya medyasının da etkisiyle dünyadışı yaşam gerçeğine çok daha yakın ve hazırlıklıdır artık. En son 1993´de Ankara´da Ulus Meydanı üzerinde çok renkli bir cisim görüldü. Yetkililer önce uydu veya göktaşı olabilir dediler ama sonra Meteoroloji´den Aydıner Sarıkaya; "Bu bir UFO olabilir çünkü uydular bir iki dakika içinde kaybolmazlar, göktaşı ise belki ama renkler anlamsız..." dedi. Temmuz 2´de ise, İstanbul Emirgan´da bir ana oğul, bir saat süreyle yine çok renkli, garip hareketler yapan bir cismi gökte izlediler. Sonra sıkılıp yattılar ama cismi gören başkaları da vardı, yetkililer ise yorum yapmadılar. Sonra bir ara Kandilli Rasathanesi yetkilileri, gök cisimlerini yakından izlemek için yeterli cihaza sahip olmadıklarını açıkladılar.
Belki benzeri bir kaç olayı daha anlatabiliriz ama dökümantasyon çok yetersiz, doğru dürüst tek bir fotoğraf bile yok, tanıklar ise çoğu zaman çelişkili ve unutkan. Yeni olayları bekliyoruz ama daha da önemlisi bu alanda konuşmaktan çekinmeyecek uzmanların ortaya çıkması; taraftar veya değil hiç fark etmez, önemli olan bu konuda konuşulması. Türkiye UFO olaylarının düzenli bir mantığı olduğu pek söylenemez fakat 1981-1982 yılında çok yoğun bir UFO trafiği yaşandığı yadsınamaz gerçekten de o dönemde ilginç örneklere raslanmıştır. Tüm anlatılanların % 75´ini yalan ve yanılgı olarak kabul etsek dahi, kalan bölüm ciddi ve hatta tartışılmazdır. Astronomlar, meteoroloji uzmanları, havacılık yetkilileri artık samimiyetle atmosferde veya uzayda oluşan her olayı tanımlayamadıklarını ve çözümleyemedikleri açıkça söylemekteler. Doğa gizemini sürdürmektedir ve biz tüm ileri teknolojimize ve bilgi düzeyimize rağmen doğa karşısında yetersiz ve bigisiziz hatta aciziz. 1983´de ve 1985de benzer iki UFO olayını bizzat yaşamıştım, ilkinde diğer olaylarda olduğu gibi ailece, birkaç dostumuzla beraber Bostancı´daki evimizin balkonunda akşam yemeğindeydik. Birden karşıdaki apartmanların üzerinde bir ışık patlaması oldu ve hayal edemeyeceğim kadar büyük rengarenk bir kütlenin bulutların arasından süzüldüğünü hepimiz gördük. Öylesine büyüktü ki, sanki Star Wars´daki dev uzay araçlarını seyrediyorduk ama o yıllarda Star Wars yoktu. O garip renklerin arasında, pencere veya benzeri şekiller vardı. Işıklar sürekli yanıp sönüyor ve kütle ağır ağır ilerliyordu. Sanki çok daha büyük bir cismin çok küçük bir bölümünü izliyorduk. Olayı, sadece biz değil o yöne bakan tüm evlerin balkonlarında oturan herkes görmüştü. Ve sonra birden flulaşarak eridi gitti. Neydi? Hala bilmiyoruz, acaba ne zamana kadar?
UFO fotoğrafları ile ilgili tartışmalar
Fotoğraflar, UFO olaylarını daha iyi anlamamızı sağlayabilirler ama eğer yeterince incelenirlerse yani bir hile olup olmadığı kesin olarak belirlendiği takdirde... Fotoğrafik kanıtlarda güçlü ve kesin kanıtlar gerekmektedir ama bunu sağlamak zordur (En azından uzaktan kontrollu bilimsel gözlem istasyonları gerekir). Öte yandan UFO olaylarının doğal yapısında zamansızlık, belirsizlik yani önceden tahminde bulunamamak vardır. Olayın özgünlüğü çizgisinde kalmak şartıyla gerekli fotoğrafik malzeme eksikliği de unutulmadan bilinmelidir ki, gözlem programlarını oluşturmak ve uygulamak çok güçtür. Yani yeterli ve tatmin edici fotoğrafların elde edilmesi için bilimsel düzeyde araçlar ve uzmanlar gerekmektedir. Tanıkların elde ettikleri birçok fotoğraf, otomatik modlarda çekilmekte ve tanıkların fotoğraf tekniği konusundaki bilgisizlikleri de eklenince, sonuçlar yetersiz olmaktadır. Fotoğrafik kanıtların hemen hemen tamamı, umulmadık koşullarda elde edilmiş anlaşılmaz görüntülerden oluşmaktadırlar. Veya tanıkların gözlemine güvenilse dahi, gözlemle fotoğraf arasındaki bağın yetersizliği görülmektedir yani görülen şey, fotoğrafa yansımamaktadır. Bu durumlarda, ortaya otantik yaklaşımlar çıkmakta (UFO´lar resimlerinin çekilmesine izin vermiyorlar gibi) ve bilimsellikten iyice uzaklaşılmaktadır. Yani sonuç olarak fotoğrafların uzmanlar tarafından çekilmemesi nedeniyle, kesin kanıtlara ulaşılmamakta ve çoğu sahtekar olan amatörlerin çektikleri resimlerle yetinilmektedir.
UFO´ların ışık oyunları yanılgı mı?
Tanıklar tanımlayamadıkları gök cisimlerini anlatırken çoğu zaman, sıçrayan veya alışılmadık hareketler yapan parlak ışıklardan söz etmektedirler. UFO araştırmacısı Jacques Vallee´ye göre bunlar yanılgıdırlar. "Bütün çevre aydınlandı" gibisinden yaklaşımlara çok raslanmaktadır. Ve daha da önemlisi, gözlemlerin sonrası yoktur yani bir ışık olayı yaşanmakta ve sonra ne olduğu hakkında yeterli bir süreklilik yaşanmamaktadır. Dünyadaki tüm yetkililerin veya güvenlik kuruluşlarının tek bir elden yönetildikleri ya da kontrol edildikleri düşünülemez. Birçok çok büyük ışıklı cisim tanıklıklarında olaya karışan güvenlik görevlileri bir iz bulamamaktadırlar. Jacques Vallee geçen yirmi yıl içersinde gerçek anlamda çözümlenemeyen altı adet gerçek göksel fenomen yakalanabildiğini ve güçlü optik araçlarla gözlemlenebildiğini belirtmektedir. Örnek bir olay 27 Ağustos 1956´da Kanada, Alberta´da yaşanmıştır. Kanada Hava Kuvvetleri´ne mensup iki pilot, F86 jet uçaklarıyla gün batımının bir saat öncesinde 36.000 feet´de uçarlarken parlak bir ışık gördüler. Pilotların bir tanesi; "Disk şeklinde parlak bir ışıktı, yatay duran gümüş bir dolara benziyordu" . Parıltı uçağın altında ince bir bulut tabakasının üstündeydi. Anlaşılacağı gibi, güneş ışınları buluttan yansıyordu. Parıltı, 30 saniye ile üç dakika arasında devam etti ve bu arada başpilot görüntüyü Kodachrome renkli slide filmle yakaladı.
Film görüntü uzmanı Dr. Bruce Maccabee tarafından incelendi ve sonuç yukardaki gibi açıklandı. Bu olay, önemli bir yanılgıydı. Yanılanlar ise iki deneyimli pilottu ama yanılmışlardı. Kısacası göğe bakarken yanılmak çok kolaydı... Bu tür olaylarda, benzer oluşumlar çok fazladır, görsel karışmalar çeşitli etkiler yaratabilirler, ancak çok deneyimli uzmanlar doğru sonuçlara ulaşabilirler ama eğer fotoğraflar çok ileri bir teknolojiye sahip bir savaş uçağındaki ekipmanla çekilmişlerse...
UFO'LAR NE OLABİLİRLER?
Artık daha net yaklaşımların yapıldığı dönemdeyiz.. 2012 yılına doğru bizi önemli sürprizler bekliyor.. UFO´lar torunlarımızın torunları olabilirler mi? Roswell Kazası filmini yakın bir dostumla tartışıyorduk. Bana, bunların gerçekten doğru olup olmadığını sordu. Entellektüel düzeyi yüksek olan dostumun dahi endişeleri vardı ve pek de inanmak istemiyordu. Elbette ki, haksız sayılmazdı fakat olayın perde arkası görebilecek kadar bilgiye ulaşması da mümkün değildi. Öyleyse, ortaya belli bir konuyu yeterince araştırma ve bilgilenme gereği çıkıyordu. Aslında, Türk toplumunun yeterince her konuda bilgilenmesine hala belli kafaların karar verdiği gerçeğini kabullenmemiz de artık şart. Kim neyi seyretmeli, neyi seyretmemeli, şu dergi veya bu gazete böyle olmalı veya olmamalı, program böyle yapılır, yazı şöyle yazılır türünden ahkamların artık çağdışı kaldığı ve daha da önemlisi yarar yerine zarar getirdiği yeni bir çağın içine girdik ve gidiyoruz. Dünya insanı artık kuralların, alışkanlıkların her an değiştiği ve hatta kabul etmek güç ama deneyimin yerine yenilenme ve yaratma yeteneğinin geçerli olduğu bir çağı yaşıyor. Ve artık, kitlelerin yerine konuşmak geçerli değil, birileri bizim ülkemizde bu böyle değil diyebilirler ama hiç önemli değil çünkü sonuçları ortada. Sistem gittikçe yıpranıyor ve hatta daha da ciddisi yıpratıyor.

İşte UFO olaylarını ve UFO bilgilenmesini hakkını da böyle kabul etmek gerek. Yurdumuzda salt eğlencelik magazin boyutunda kalan UFO haberciliğinin kamuoyu ilgisini toplaması beklenemez. Bir de, sayısız sorunlarımız varken acaba, UFO´larla ilgilenmenin sırası mı? Bu da bir kültür sorunu tabii ki, bilim-kurgu yazınının varolmadığı bir toplumda yaşıyoruz fakat buna karşın bilim-kurgu filmlerinin de neredeyse kapalı gişe oynadıkları bir ülke de yaşıyoruz.
UFO´lar hakkında kuşkular ve nedenler
Kısacası, UFO´ların ardında yatan sırra ulaşmak şöyle dursun, elle tutulur düşündürücü olaylarla ilgili haberlere pek ulaşamıyoruz. Bir de uygulanan gizlilik planlarını da gerçek olarak varsayarsak, sonuç ortadadır. UFO´larla ilgili kamuoyunun bildiklerinin dışında, UFOLOG´ların yani UFO araştırmacılarının beklentileri hala sürmektedir. Roswell Olayı dışında, tartışmasız biçimde filme alınmış bir uzaylı veya dünyadışı canlının görüntüleri hala elde edilememiştir. Billy Meier´in İsviçre´de çektiği Pleidas UFO´larının filmleri ikna edicidir ama her nedense Meier´ın dünyadışı bir kadın olarak görüştüğü ve anlattığı Samjase´nin flu bir fotoğraf dışında filmi yoktur. Ve tabii, diğer tanıklıkların da.. Günümüzdeki üstün görüntü tekniği ile artık bir UFO´nun en iyi düzeyde filme alınması çok kolaydır. Yeter ki uygun objelerle karşılaşalım. Ama bunun için UFO´ların tümünün dünyadışı canlıların araçları olduğuna gerçekten emin olmamız gerekiyor. Genelde UFOLOJİ, doğal açıklamalarla çözüm getirilen olayların hemen hemen tamamiyle ilgilenmemektedir. Dünyada bilinen tanım ve yöntemlerle açıklanamayan olaylar UFOLOJİ´yi ilgilendiriyor. 1980´lerden bu yana ayyuka çıkan, hükümetlerin bilgi sakladıkları kuşkusunun temelinde yapılan açıklamaların anlamsız ve yavan olduğu gerçeği vardır yani yetkililer yeterince ikna edici değildir. Son otuz yıldan beri, İngiliz Hava Kuvvetleri´ne bağlı savaş uçaklarına gördükleri gümüş rengi diskleri izlemeleri ve yere inmeye zorlamaları özellikle emredilmiştir. Yani ortada izlenecek birşey vardır. Medya ve fanatik tarikatvari inançlılar için İnsanlığa yardıma gelen veya çeşitli uygarlıklardan canlı örneği toplayan uzaylılar düşüncesi cazip ve çekicidir. Fakat bu noktada ortada garip ya da saçma bir yaklaşım görülüyor; Nedense bu uzaylılar, olmadık sıradan veya bilim dışı insanlarla görüşmekte, yıldız haritaları göstermekte, kendi yaşadıkları yerleri ve kültürlerini anlatmaktalar ve de bize olan benzerlikleri neredeyse saçmalık düzeyindedir. Psiko-UFO´loglara göre, bu yaklaşım antropomorfizedir yani bizler kendi kültürümüzü onlara mal etmekteyiz.

UFO´lar hakkındaki açıklamalar
Mantık ve sağduyu ile bakıldığında elde olan bazı UFO olayları  büyük yara almaktalar. Bir başka gariplik daha var; Uzaylıları gören tanıkların çoğu onların duvarlardan geçtiklerini, birden ortaya çıkıp, yok olduklarını anlatmaktalar sanki bir başka boyuttan gelir gibiler. O zaman da ortaya uzayda yolculuk değil, boyutlar arası ilişki alternatifi çıkmaktadır. Şimdi bu noktadan yola çıkarak olasılıkları sıralayalım; a) Uzaylılar dediğimiz başka tür canlılar, bizim dışımızdaki bir boyuttan gelmekteler. Belki de aynı gezegenin üzerinde yaşıyoruz. Ama farklı zaman ve mekanlardayız. O zaman bizlerin dünyayı mahvediyor olmamız onları da ilgilendirmektedir. Kendilerini saklamaları ise, bizim boyutlararası geçiş tekniğini öğrenmememiz için olabilir. Bu bağlamda, Isaac Asimov´un "The Gods Themselves/İşte Tanrılar-Altın Kitaplar" adlı eseri etkin olduğu kadar da yol göstericidir. b) İkinci bir olasılık UFO´ların ve içindekilerin çok uzak bir gelecekteki bizler olduğumuzdur. Yani zaman yolculuğunu çözümleyen geleceğin insanlarıdırlar. Önemli olmayan ve kırsal kesimde yaşayan içimizden birilerini özellikle kaçırmaktalar ve belli deneylerde bulunduktan sonra yeniden doğal ortama salmaktalar. Belki de bizim yunus ve balinalara yaptığımız gibi işaretleyerek dönem dönem kontrol ediyorlar. Resmen ortaya çıkmamaları ise, tarihi değiştirmemek yani geleceği etkilememek için olabilir. Çünkü biz onların geçmişiyiz. c) Aynı varsayım, dünyadışı canlılar yani bir başka yıldız sisteminden gelenler için de geçerli olabilir. Fakat o zaman da ortaya çözümlendiğine inanılması mümkün olmayan bir sorun geliyor, o da evrende yolculuk yapabilmenin imkansızlığıdır. Öylesine büyük ve sınırsız bir evrende bulunuyoruz ki, bilinen teorik veya pratik tüm hız teknikleri ve olasılıkları dahi uzayda bir yerden bir yere gitmeye yeterli değildir. Işık hızı dahi evrende yol almak için yeterli değildir. En yakın yıldız Vega´ya ışık hızıyla gidip gelmek bize göre 8 yılın üzerinde bir zaman gerektirir ve bu arada da dünyada zaman çok daha hızlı ilerleyecektir. Işık hızı ötesi hız yöntemleri yani düşünce hızı, transportasyon yani ışınlama veya hiperuzay yani uzay altı yaklaşımları veya teorik olarak varlıkları bilinen kara deliklerin kullanılması henüz spekülatif bile değildir. Ve geriye tek bir hayal kalır, o da bizim hayal ufkumuzda dahi olmayan hiç düşünülmedik bir tekniğin varolmasıdır. Ama bu da spekülasyon bile değildir. UFOLOG´ların buna cevabı daha cesurcadır; Neden olmasın? Nasıl emin olabiliriz ki? d) Psikolojinin temel isimlerinden Carl G.Jung´un yaklaşımı bir başka yöndedir. UFO´lar bizim olmasını istediğimiz bilinçdışı veya altı zihinsel ürünlerdir, işte bu yüzden insansı özellikler taşırlar. Yani yaşanan olaylar insanların yarattıkları düşünce formlarıdırlar. David Alexandre adlı Fransız gezgin 14 yıllık Tibet anılarında, düşünce geliştirme formlarıyla somuta dönüşen bir rahip görüntüsünü (Tulpa) ve tanıklarını uzun uzun anlatmaktadır. Bir diğer anlamda ise, UFO´lar insanların sosyal baskılara ve sürekli kötüye giden dünyaya karşı psikolojik olarak üretilen kurtarıcı düşüncelerdir. Burada bireylerin korku ve umutları birarada bulunur. Fakat buna iki şekilde karşı çıkılmaktadır, ilkinde tüm kaçırılma olaylarındaki ortak özelliklerdir yani bölgesel ve kültürel farkların olmasıdır, ikincisi ise UFO´ların insandışı araçlarda yani radarlarda görülmesidir. belki de bu yaklaşım bir sentez olabilir ama aslında bir karmaşayı yansıtmaktadır. e) Son ihtimal ise, doğanın bize oyun oynadığıdır, yani UFO´lar atmosferin veya iç uzayın henüz tanımlayamadığımız özellikleridir. Örneğin deprem kuşaklarında yoğun ışık plazmalarının oluştuğu bilinmektedir ve bunlar gerçekten yanıltabilir.

Eğer UFO´lar varsa
UFO´lar tüm varsayımlara rağmen vardırlar ve varolacaklar. Geçmişte, cin, peri, dev veya mitolojik kavramlar olarak varolmuş olabilirler ve hatta birçok dinsel mucizenin veya inancın temelinde onlar vardırlar. Günümüzde ise, değişen kültüre ayak uydurulmakta ve UFO´lar artık bilim-kurgu ile bütünleşmektedirler çünkü 1940´ların sonunda başlayan UFO showları, bilim kurgu edebiyatının patlamasıyla da eş zamanlıdır. Bilinen bir diğer gerçek ise UFO´ların görsel medyada yani tv ve sinemada çok etkili olmasının getirdiği maddi boyutlardır. Bu ilginin temelinde yine psikolojik bir yön vardır hem yaşamsal baskıdan kaçılmakta, hem de sonsuz evren karşısında aczimiz ve korkumuz sergilenmektedir. Çok üstün bir dünyadışı uygarlık, şu anlarda bizi ziyaret ediyor olabilir. UFO olayların çözümsel karmaşası içinde kendilerini kolayca gizleyebilirler ve daha da ötesi bu üstün zeka, çok elit bir grupla temasa geçmiş de olabilir. John Spencer´in söylediği gibi, seçkin insanlar onlarla ilişkiyi sürdürüyorlar ve iki tarafın uygun gördüğü bir zamanda veya mekanda bir gün tarihi açıklama yapılacak ve bizler o gün gerçekten yeni bir çağa, yeni bir dönüm noktasına geçmiş olacağız.
Kısacası onlar varlar ama gizem bildiğimiz gibi değil, çok farklı birşeyler saklanıyor ve kullanılıyor gibi. Dahi film yönetmeni Steven Spielberg tüm zamanların en iyi UFO filmi olan "Üçüncü Türden Buluşma"yı çektikten sonra, yoğun biçimde nasıl bu kadar gerçekçi olduğu sorusuyla karşılaşmıştı. Ama en önemli soru, nasıl olup da ABD Hükümeti´nin desteğini bu boyutta, nasıl aldığıydı. Spielberg, gülümsemiş ve MTV´de yayınlanan söyleşide ".. filmde ayrıntılar dışında herşey gerçek olabilir, herşey danışılarak yapıldı ve eğer varsalar ancak böyledirler.." şeklinde gizem dolu bir konuşma yapmıştı. Ben kişisel olarak UFO´lara hazırım ama daha önemlisi şu an içinde bulunduğumuz anlamsız ve mantıksız yaşamımızı hatta kötü de olmaları kaydıyla ancak dünyadışı bir olgunundeğiştirebileceğine inanıyorum. İyi iseler, bize doğru yolu sert bir baba görünümünde gösterebilirler yok kötüyseler o zaman da aklımızı başımıza toplar, kesinlikle mantıksız ve aptalca savaşları bırakır, etnik, dinsel ve ekonomik tüm düşünce ayrılıklarının saçmalığını anlar, ekonomi ve ticari sistemizin kökten sakat ve çarpık olduğunu farkeder,

tüm dünyanın tek bir ülke, millet ve yurt olduğu bilincine varır, adalet ve hukuk düzenimizin Hz.Süleyman´dan bu yana değişmediği hatırlar ve korkuyla titreyip belki kendimize geliriz. İşte o gün, tüm İnsanlık birlik ve bütünlük içinde kendi dışındaki bir güçle başetme gereğinin bilincine varabilir. Aksi halde, kendimizi yok etmek için emin olun herşeyi yapmaktayız ve Fransa örneğinde olduğu gibi nükleer deneylerle dünyanın iskeletini parçalayan geri zekalıları demokrasi balonu yoluyla başımıza getirmekteyiz.
UFO'lar Tevrat'ta var mıydı?
En büyük UFO kitabı:Tevrat
Din tarihi uzaylılarla, kaçırılmalarla ve ilişkilerle doludur. Temelde ayrılıklar ve kültürel farklılıklar görülür. İki bin yıl geriye gidin ve kendinizi Musa´nın yerine koyun; çölde çok sıcak bir gün, çölde yürürken güneş sırtınızı kavuruyor. Derken parlak ışık sütunları birkaç yüz metre üstünüzden sizi izliyor. Vızıltılar arasında bir ışık parlıyor ve tüm göksel bilginiz allak bullak oluyor. Nedir bu? Bir UFO´mu? Elbette değil, bu tanrının bir işareti. İncil, o anda olanları anlatıyor ve biz kişiden kişiye değişerek geçen öyküleri dinliyoruz. Hatta şimdi eğer insanlara gökteki bir ışığı gösterir ve ne olduğunu sorarsanız size bağlı oldukları kültüre, geçmişlerine ve inançlarına göre cevap verirler. 2000 yıl önce bir dünyadışı canlının varlığı hayal bile edilemezdi. Neye isterseniz inanabilirsiniz ama dünya görüşümüze uymasa bile inançlara saygısızlık edemeyiz. Düşüncelerimizi kapatır ve yaratıcı ve de bireysel düşünceyi sansür edip, yok edersek hata yapmış oluruz. Eğer İncil´i okuyup, geleneksel düşüncenizi asgariye indirip kendinizi açarsanız gerçeği daha iyi görebilirsiniz. Şimdi bir de Tevrat´a daha yakından göz atalım...

* Tekvin 5:1: "Tanrı Adam´ı yaratırken onu Tanrı benzeyişinde yarattı;"
* Tekvin 5:2: "Onları erkek ve dişi yarattı ve onları kutsadı ve yaratıldıkları günde onların adını Adam koydu;"
* Tekvin 5:5: "Ve Adem´in yaşadığı bütün günler 930 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:8: "Ve Şit´in (Seth) bütün günleri 912 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:11: "Ve Enoş´un bütün günleri 905 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:14: "Ve Kenan´ın bütün günleri 910 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:17: "Ve Mahalaleel´in bütün günleri 895 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:20: "Ve Jared´in bütün günleri 962 yıl oldu ve öldü."
* Tekvin 5:21: "Ve Hanok 65 yaşında Methuselah´ın babası oldu."
* Tekvin 5:22: "Ve Methuselah´ın babası olduktan sonra, Hanok 300 yıl Tanrı ile yürüdü ve oğullar ve kızlar babası oldu;"
* Tekvin 5:23: "Ve Hanok´un bütün günleri 365 yıl oldu;"
* Tekvin 5:24: "Ve Hanok Tanrı ile yürüdü ve gözden kayboldu çünkü onu Tanrı aldı. "
* Tekvin 6:1: "Ve vaki oldu ki, toprağın yüzü üzerinde adamlar çoğalmaya başladı ve onların kızları doğduğu zaman."
* Tekvin 6:2: "Allah oğulları adam kızlarının güzel olduklarını gördüler ve bütün seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar."
* Eyüb 1:6: "Ve Tanrı oğulları Rabbin önünde kendilerini takdim etmeğe geldikleri gün vaki oldu ki, onların arasına Şeytan da geldi.."
* Yahuda´nın Mektubu 1:5: "Şimdi bir kere her şeyi bildiğiniz halde, size hatırlatmak istiyorum ki Rab kavmı Mısır diyarından kurtarmışken iman etmeyenleri sonra helak etti."
* Yahuda´nın Mektubu 1:6: "Ve kendilerinin reisliğini hıfsetmemiş fakat kendi meskenlerini terketmiş olan melekleri büyük günün hükmü için ebedi bağlarla karanlık altına sakladı."
* Çıkış 13:21: "Ve gündüzün ve geceleyin yürüsünler diye Rab onlara yol göstermek için gündüzün bulut direğinde ve geceleyin onlara ışık vermek için ateş direğinde önlerinde gidiyordu."
* Çıkış 13:22: ".. gündüzün bulut direği ve geceleyin ateş direği kavmin önünden ayrılmadı."
* Hezekiel 1:1: "Ve otuzuncu yılda, dördüncü ayda ayın beşinci güünde ben Kebar ırmağı yanında sürgünler arasında iken, vaki oldu ki, gökler açıldı ve Allah´ın vizyonlarını gördüm."

* Hezekiel 1:2
: .. "Hezekiel´e Rabbin sözü açıkça geldi ve orada Rabbin eli onun üzerindeydi."
* Hezekiel 1:4: "Ve baktım ve işte kuzeyden buran yeli, durmadan ateş saçan büyük bir bulut geliyordu, çevresinde parıltı ve ortasında sanki ateş ortasında ışıldayan maden."
* Hezekiel 1:5: "Ve onun ortasından dört canlı mahluk benzeri çıktı. Ve onların görünüşü şöyleydi onlarda insan benzeyişi vardı."
* Hezekiel 1:6: ".. ve her birinin dört yüzü vardı ve onlardan her birinin dört kanadı vardı."
* Hezekiel 1:7: "Ve ayakları doğru ayaklardı; ve ayaklarının tabanı buzağı ayağının tabanı gibiydi ve cilalı tunç gibi parıldamaktaydı."
* Hezekiel 1:8: "Ve dört yanlarında, kanatları altında insan elleri vardı; dördünün de yüzleri ve kanatları şöyleydi;"
* Hezekiel 1:9: "..kanatları birbirine bitişmişti; yürüdükleri zaman dönmüyorlardı; her biri dosdoğru olarak ileri yürüyorlardı ."
* Hezekiel 1:10: "Yüzlerinin benzeyişi ise, onlarda insan yüzü, sağda dördünün aslan yüzü, solda dördünün öküz yüzü, dördünün de kartal yüzü vardı."
* Hezekiel 1:11: "Ve yüzleri ve kanatları yukarıdan ayrılmıştılar; her birinin iki kanadı birbirine bitişmişti, iki kanat da bedenlerini örtüyordu."
* Hezekiel 1:12: "Ve her biri dosdoğru olarak ileri yürüyorlardı; ruh nereye gitmek istediyse oraya gittiler; onlar dönmeyerek yürüyorlardı."
* Hezekiel 1:13: "Canlı mahlukların benzeyişine gelince, onların görünüşü yanan ateş közleri gibi, meşalelerin görünüşü gibi idi; canlı mahlukların arasında o ateş inip çıkıyordu; ve ateş parlaktı ve ateşten şimşek çakıyordu."
* Hezekiel 1:15: "Ben canlı mahluklara bakarken işte canlı mahlukların yanında onların her dört yüzü için yerde bir tekerlek vardı."
* Hezekiel 1:16: "Tekerleklerin ve yapılarının görünüşü gök zümrüt gibi idi; ve dördünün benzeyişi birdi; ve görünüşleri ve yapıları sanki tekerlek içinde tekerlek."
* Hezekiel 1:17: "Yürüdükleri zaman dört yanlarına da gidiyorlardı; dönmeyerek yürüyorlardı."
* Hezekiel 1:18: "Tekerlek çemberleri ise yüksekti ve korkunçtu ve dördünün çemberleri çepçevre gözlerle doluydu ."
* Hezekiel 1:19: "Ve canlı mahluklar yürüdükçe tekerlekler onların yanında yürüyorlardı ve canlı mahluklar yerden yükseldikçe tekerlekler yükseliyordu."
* Hezekiel 1:20: "Ruh nereye gitmek istedi ise oraya, ruhun gitmek istediği yere gidiyorlardı ve tekerlekler onların yanında yükseliyordu; çünkü canlı mahlukun ruhu tekerleklerde idi."
* Hezekiel 1:22: "Ve canlı mahlukların başları üzerinde gök kubbesi benzeyişi, korkunç billur gibi, yukarıdan başları üzerine yayılmıştı."
* Hezekiel 1:23: "Ve kubbe altında kanatları birbirine göre dümdüzdü; ve her birinin bedenlerini bu yandan örten iki kanadı ve öbür yandan örten iki kanadı vardı."
* Hezekiel 1:24: "Ve yürüdükleri zaman kanatlarının gürültüsünü işittim, sanki çok suların sesi, sanki Kadirin sesi, bir kargaşalık sesi, sanki bir ordu velvelesi, durdukları zaman kanatlarını indiriyorlardı."
* Hezekiel 1:25: "Ve başları üzerindeki kubbenin üzerindeki gök yakutun görünüşü gibi bir taht benzeyişi vardı."
* Hezekiel 1:27: "Ve belinden yukarı görünüşünü ışıldayan bir maden gibi gördüm, sank içi çepeçevre ateş görünüşü ve belinden aşağı görünüşünü gördüm, sanki ateş görünüşü ve çevresinde parıltı."
* Hezekiel 1:28: ".. parıltının görünüşü böyle idi. Rabbin izzetinin benzeyişinin görünüşü bu idi. Ve gördüğüm zaman yüzüstü düştüm ve söz söyleyen birinin sesini işittim."
Hezekiel´in anlattıkları burada bitmiyor, Tevratta Hezekiel´in göksel ilişkisinin tamamını bulabilirsiniz. Yorum sizlere ait...
UFO´lar radarları yanıltıyor mu?
İlginç bir olay bir UFO araştırma kuruluşu olan GEPAN/SEPRA dosyalarında yer almaktadır. Aslında bu olay benzeri 489 olayın daha bulunduğu "Weinstein" adlı katalogda yer almaktadır. 489 olayın 101´i yani % 21´i radar olaylarıdır ve bu örnekler ABD Hava Kuvvetleri´nin "Blue Book" adlı araştırma projesinde de yer alırlar. "Blue Book" projesinde yer alan 363 olayın 76´sı da radar olaylarına aittir. Fransız Hava Kuvvetleri´nin 1945´den beri derlediği aeronautic gök olayları dosyaları benzer olaylarla doludur. 1977´den beri sivil ve askeri gözlemler derlenmiş ve birçok örnek de GEPAN/SEPRA´ya verilmiştir. Sivil ve askeri radarlar farklıdırlar, askeri radarlar iki metre kare büyüklüğündeki bir cismi farkedebilirler. 1982´den sonra hazırlanan gözlem raporlarında 12 radar olayı vardır ve bunların üç tanesi UFO tipindedir. Radar uzmanı von Ludwiger´e göre, bütün bu olayların içinde yukarda sözü edilen olay düşündürücü ve dikkat çekicidir. Yer İsviçre, tarih 5 Haziran 1996, saat öğleden sonra 2:30. Dubendorf askeri hava üssünde aralarında radar operatörlerinin de bulunduğu altı görevli, 1700 metre uzaklıkta çok büyük gümüş renkli bir cismi görürler, cisim karşıdaki büyük binanın ardından ortaya çıkar, sallanarak 1300-2000 metre arasında inip çıkarak ilerlemektedir. Üç radar cihazı birden harekete geçirilir. Von Ludwiger normadışı hareketler yapan radar hedeflerinin, çok net olarak belirlenebildiğini ve kayıtlara geçirilebildiğini söylemekte ve bu tür kayıtların sonradan en iyi şekilde analiz edilebildiğini belirtmektedir. Ama bu kez, radarlarda hiçbir görüntü yoktur, sadece bir hareketin eğim çizgileri belli belirsizdir. Von Ludwiger, normaldışı atmosferik ışın kırılmalarının açıklanabildiğini ama bazı zamanlarda da radar kayıtlarında uzun eğim izlerine raslandığını anlatmakta ama bu olayda farklılık olduğunu da eklemektedir. Peki o cisim neydi ve radar ne görüyordu? Yukardaki olayda askeri yetkililerle, sivil gözlemciler arasındaki işbirliği mükemmeldir ama her ülkede ve olayda bu mümkün olmaz. Her ne kadar radarlardaki açıklanamayan cisimler otoritelerce uyumsuz ve normal değilse de hatta çoğu zaman radar arızası olarak tanımlanıyorlarsa da, sonuçta resmi UFO araştırma kuruluşlarının en önemli malzemeleri olarak sınıflandırılırlar. Buna karşın Radar olayları UFO kanıtlarının en gizli tutulan ve gözardı edilen türüdürler, ayrıca uzmanlık gerektirdikleri için de kullanışlı sayılmazlar ve ham veri olarak kabul edilirler. Von Ludwiger ise, dürüstçe radar konusunda daha da doğrusu radarlarda gördüklerimizi yorumlama alanında yeterince deneyim kazanmadığımızı itiraf etmektedir.
UFO´ların yer izleri
Bazı GEPAN/SEPRA kaynaklı UFO raporları, "yer izleri" denen toprak üstü izlerden söz ederler. Bu tür belirlenmiş olay sayısı 561´dir. Olayların rapor edilebilmesi için gerekli koşullar, yerel güvenlik yetkililerinin görmüş olmaları, olayın en fazla bir aylık olması, olayın geçtiği alanın koruma altına alınmış olması, olayın hemen sonrasında örneklerin alınması ve ölçümlerin yapılması ve meteorolojik koşulların izler üzerindeki etkisinin belirlenmesi şeklindedir. Güvenilir ve çeşitli tanıkların olması ise tercih nedenidir. Yer izlerinin araştırılmasında örnekler alınması ve laboratuarlarda incelenmesi çok önemlidir, toprağın bileşiminde mekanik, termal, manyetik, radyoaktif, fiziksel ve kimyasal etkiler, değişimler oluşabilir ve belirlenebilir. Mekanik izler toprağa yapılan bir basınçla veya ağırlıkla oluşurlar, bu ölçülmelidir. Termal etki topraktaki su bileşiminin ölçümü ve değişkenliğinin saptanmasıdır. Manyetik etki, bazı toprak bileşimlerinde bulunan yüksek manyetik kalıntılardan oluşur ve çevredeki yakın örneklerle karşılaştırılarak bilgi edinilir. Radyoaktivitenin değişimi bir diğer önemli etkendir. Fiziksel ve kimyasal ölçümler ise moleküler, atomik ve isotopik kompozisyonları gösterir. Ocak 1981´de Fransa, Trans-en-Provence´da belirlenen yer izleri tüm bunların yapılabildiği ve en iyi kanıtların bulunduğu örneklerdirler. Sonuçta buraya uçan bir araç inmiş ve alışılmışın dışında izler bırakmıştır ama bu nedir? İşte bunu anlayabilmiş değiliz. Olay bir meyve bahçesinde ortaya çıkmıştır, izlerin ziraat aletleri tarafından yapıldığı ileri sürülmüş, örneğin madeni varil izlerinden söz edilmiştir. Sahtekarlık akla gelebilir çünkü bazı yaprakların üzerinde tekerlek izlerine benzer izler vardır. Ama bunlara karşın açıklanamayan izler de vardır. Deneyler kısmen iyi sonuçlar vermişse de asıl önemli olan yer izlerinde örneklerin yani örnek olayların artmasıdır. Fransa´daki olayın benzerlerinin sayısı arttıkça sonuçlara daha kolay ulaşılacaktır.
Ufolar hakkında klasikleşmiş hikayeler
Uzaylılar niçin dünyaya geliyorlar? Onlara uzaylı dostlarımız mı yoksa düşmanlarımız mı demeliyiz. Eğer geliyorlarsa neden ortaya çıkmıyorlar? Gerçekten bir gün kapımızı çalıp "Merhaba ben uzaylıyım" diyen bir yaratığı görmeyi kaldırabilirmiyiz? Yoksa dünya birbirine mi girer? Bu soruları cevaplandırmak zor. Bildiğimiz tek şey gökyüzünde bazı zamanlar gerçekten hiç bir açıklamaya sığmayan cisimler gördüğümüz. Bekleyip göreceğiz. Dileğimiz dostça olmaları ve dünyamızda süregelen gelişim evrimine katkıda bulunmaları.

Ufo´ların görülmesiyle yeni bir çağ başladı
Işıklı cisimlerin hareketleri normal değildi, arada bir olmadık iniş ve çıkışlar yapıyorlar, fizik ve aerodinamik yasalarına aykırı davranıyorlardı, aniden durup, birden hızlanmak gibi. Öte yandan Arnold cisimleri artık yakından görebiliyordu, güneş ışığının yansımaları nedeniyle cisimlerin metalik yüzeylere sahip olduklarını farketti. Daha sonra; "..yana eğik dev bir tepsi veya tabak gibiydiler, öndeki dördü, arkadaki beşliye göre daha geniş dizilmişlerdi." diyecekti. En önde uçan cisim koyu renkli ve ay biçimindeydi, diğer sekizi daha düz disk biçimindeydiler. Arnold tüm cisimlerin beş millik bir alanı kapsadıklarını tahmin etti. Ve birkaç dakika sonra, tüm cisimler Adams Dağı´na doğru büyük bir hızla giderek kayboldular. Tanımlanamayan Uçan Cisimler "UFO : Unidentified Flying Objects" çağı o andan sonra başlamıştı. Ertesi gün Arnold, hikayesini "East Oregonian" gazetesine anlattı. Gazeteci Bill Bequette, öyküyü Associated Press´e geçti. Aynı gün ülkenin başka yerlerinden de benzer haberler geldi ve bilinmeyen bir yazar "Flying Saucers: Uçan Tabaklar" başlığını attı, bu iki kelime daha sonra Türkiye´de "Uçan Daire" olarak literatüre geçecekti. Arnold ve diğerlerinin gözlemlerine karşı, ABD Hava Kuvvetleri ve Meteoroloji yetkilileri 40´lı yıllarda, tanımlanamayan uçan gök cisimleri ifadesine karşı çıkmadılar ama sonraki 40 yıl içersinde bu politika değişecek ve yerine redler veya atmosferik açıklamalar gelecekti. Kısacası şöyle veya böyle UFO yüzyılı medya boyutunda başlamıştı ama acaba tanımlanamayan uçan gök cisimleri ilk kez 1947´de mi görüldüler?

Ufo´ların ilk görülmesi
İşte size tarihi belgelerden alınan bir dizi tarihi olay, nelerden bahsediyorlar.
* Yıl MS 793: İngiltere, Devonshire, Anglo Saxon yazmaları: "Gökte garip gülüş cisimler, ışıklar, gürültülü patlamalar ve yılana benzer ışık yolları görüldü."
* 9.Yüzyıl: Fransa, Lyon Başpiskoposluğu el yazmaları: "Magonia bölgesinde gökte gemiye benzer cisimler görüldü ve yere indiler. Meyve ağaçlarının ve mısır tarlalarının yanındaydılar, sonra meyvelerin ağaçlardan yokoldukları ve mısırların yanmış oldukları görüldü. Herkes evlerine kaçıştı, ertesi gün aynı yerde bir kadının ve üç adamın ölüleri bulundu."
* Yıl 1211: İngiltere Tilbury kilise kayıtları: "Bir pazar günü, halk pazar ayininden çıkarken, gökte dev bir cisim görüldü, yuvarlaktı ve üstünde asa gibi çıkıntı vardı, altından ipe benzer parlak birşey sarkıyordu ve üzerinde bir adam vardı. İp yere kadar indi ve adam kilisenin karşısındaki gölün yanında yere atladı, halk panik içindeydi, kadınlar kiliseye kaçarlarken, erkekler taş ve sopalarla saldırdılar ama gökten inen adam hızla yine parlak ipe gitti ve bir anda cisme doğru yükselerek içinde kayboldu sonra cisim bir anda yokoldu."
* Yıl 1877: İngiltere, Everton: "Yüzden fazla insan siyah botları olan ve evlerin üzerinden sıçrayan bir insan gördüler. Ayın olay sonraki yıllarda başka yerlerde de yaşandı."
* 13 Nisan 1897: ABD, Minnesota, Elmo Gölü, Hudson yolu: "Frederick Chamberlain ve O.L.Jones evlerin arasında elinde yeşil bir ışıkla koşan birini gördüler. Karaltı birden ağaçların arasına girdi ve aynı anda yeşil ışık silüet kişiyle beraber göğe yükseldi. O anda büyük bir gürültü işitildi ve güçlü bir rüzgar esti. Bir dakika sonra iki adam, gökte uzun, gri-beyaz renkli dev bir cisim belirdi. Cismin önünde yanyana sıralanmış kırmızı, yeşil ve beyaz ışıklar görülüyordu. Sonra cisim sert bir açıyla birden döndü ve ağaçların üzerinde kayboldu."
* Haziran 1914: Hamburg, Almanya: "Yüzlerce insan akşamüstü saatlerinde kentin üstünde püro şeklinde, ışıklı pencereleri olan ve pencerelerinden insana benzer şekillerin görüldüğü dev bir cisim gördüler."
* Ağustos 1944: Yeni Zelanda: "Bir grup hemşire, tren yolunun üzerine inmiş ters dönmüş tabak biçiminde tahminen 20 m. uzunluğunda bir cisim gördüler. Dik açılı bir pencereden iki insanımsı figür görülüyordu. Üçüncüsü ise, açık bir kapıda duruyordu. Hemşireleri farkeden cisim ve insanımsılar, derhal içeri girerek hızla yükselip, kayboldular."
* İkinci Dünya Savaşı tanıklıkları o kadar çoktur ki, en ilginçlerinden birisini 1942 Aralığında Fransa üzerinde uçan bir İngiliz RAF Hurricane pilotu yaşadı. 1000 m. yükseklik civarında uçarken peşinden bir ışığın geldiğini farketti. Hemen yükselerek cismi önüne almaya çalışırken aynı anda da ateş etmeye hazırlanıyordu. Işık artık tam altındaydı, parlaklık arasında disk şeklinde bir cisim farketti ve yaklaşmaya çalıştı fakat cismin bilinçli yönetildiği belliydi, uzaklaşarak arayı açtı. Sonra birden hızlanarak görüş dışına çıktı.

Ufo Raporları ve Bilim
Araştırmalar yetersiz,
Bilim kuşkulu ve korku içinde ve ötesi...
UFO´lar ve Bilim
1970 yılında yapılmış bağımsız bir UFO Araştırması ilk kez yayınlandı. Aslında bilim adamlarının katıldığı ve birçok UFO tanıklığından derlenen bilgilerin sergilendiği bir panel 1970 yılında yapılmış, yanısıra da bilimsel çizgide kanıtların inandırıcılığı tartışılmıştı. Panel, Stanford´dan Elektrik Mühendisi Prof. Von R. Eshleman tarafından yönetildi. Ama panelde tartışılan kanıtlar inandırıcı değildi, yani bilinen doğal yasaların dışına çıkılmadığı gibi, dünyadışı yaşamın üzerinde hiç durulmamıştı. Panelle ilgili yayın, Stanford Üniversitesi Fizik Profesörü Peter Sturrock tarafından hazırlandı ve organize edildi. Tüm çalışma, "Society for Scientific Exploration" adlı kuruluş tarafından desteklendi ve aynı kurum çalışmayı "Açıklanamayan Fenomenleri Araştırma" başlığı altında tanımladı. Raporda, 9 fizik bilimcisi yer alıyor ve 8 UFO raporundan yola çıkıyorlardı. Bu raporlar en iyi veya en güçlü kanıtları içeriyorlardı.
KAYNAKLAR: Stanford Üniversitesi-California/29 Haziran 1998 David Salisbury, Bilim Yazarı, Society For Scientific Exploration Marsha Sims, Yayın Yönetmeni, Journal of Scientific Exploration,
Bilimsel araştırmalarda kullanılan UFO raporları veya tanıklıklarının geçmişi 50 yıllıktır ve daima derlenen bilgilerde bilinmeyen fiziksel oluşumlara ya da dünyadışı canlıların varlığına ilişkin yaklaşımlara yer verilmemiştir. Bazı görüşlere göre ise, açıklanabilir bazı gözlemler raporlara özellikle sokulmuş ve bu yöndeki sonuçlandırmalar raporda özellikle; "Dikkatle araştırılmış ve değerlendirilmiş bilgiler, UFO raporlarında öncelikle bilinmeyen veya bilimin tanımadığı fenomenlerle ilgilidir..." cümlesiyle tanımlanmaktadır. Ayrıca da, değerlendirmelerde objektivizme ve karşıt tezlere de yer verildiği eklenmektedir. Ulaşılan sonuçlar, 1968 yılında Colorado Projesi başlığı altında Dr. Edward U. Condon´un ulaştığı sonuçlardan farklıdır. Condon; "UFO´ların olası varlığı, gelecekte daha gelişmiş veya umulduğu gibi çok ilerlemiş bir bilimin danışmanlığı ile de çözülemez. Çünkü bilgiler yetersizdir." diyordu. Benzer bir yaklaşım yine 70´lerin başında American Institute of Aeronautics tarafından Astronautics´ Kuettner Raporu´nda yapıldı; üst düzeyde bilimsel analizlerin objektif anlamda yapılabilmesi için eldeki bilgilerin düzeltilmesi veya islah edilmesinin yanısıra süreklilik ve devamlı araştırma vurgulanıyordu.

Yüzlerce tanığın gördüğü Ufo´lar
1968'de Pasifik´de Solomon Adaları´nda bulunan Amerikan deniz piyadeleri günün ortasında, 150 tane gümüş renkli uçan cisim görüp saydılar. Askerler cisimleri parlatılmış gümüş renginde ve yalpalayarak uçuş halinde tarif ettiler. Bu rapor yetkililer tarafından 1944 yılı Aralığına kadar saklı tutuldu, o tarihte açıklandı ve açıklamanın ardından yüzlerce savaş pilotu ve asker tanık oldukları benzeri olaylardan söz ettiler. Yukardaki örnek olaylar öylesine seçildi, o kadar çok kayıtlı, belgelenmiş tanıklık vardır ki, birkaç ansiklopedi cildi kadar yer tutabilirler. Burada anlatılmak istenen olayların doğallığı ve de tanıkların birden çok olmasıdır. Öyleyse acaba UFO´ların varlığını sadece 1947´deki Kenneth Arnold olayına kadar olan tanıklıklara güvenerek kesinlikle kabullenebilirmiyiz? Bence evet, hatta açıkça söylenebilir ki, bu tanıklıklar günümüzdeki tanıklıklardan çok daha fazla güvenilir ve inanılır olabilirler. Zira, sansasyonellikten, ün ve çıkar arayışlarından uzak oldukları açıkça ortadadır.
Günümüzde yaşanan olaylar ve tanıklıklar her ne kadar teknolojinin avantajlarından yararlanıp, sahtekarlıklar kolayca ortaya çıkarılıyor ise de, iletişim gücü yani haberlerin dünyanın her yerine çok hızlı ulaştırılması nedeniyle yeterince test edilemiyor. Buna biraz da medyanın UFO olaylarını dönemsel olarak temcit pilavı misali kullanması da katılabilir. Ama yanısıra da medyanın sahtekarlıkları olayın ardından vermekten hoşlanmamasını da akla getirirsek yeterince bilgilendiğimiz asla söylenemez.

1947´de yaşanan gizemli bir UFO olayı
1952´de Los Angeles´li araştırmacı Ed Sullivan, devletin suskunluğunun ve gizlilik çabalarının sadece çıkara dayandığını açıkladı, Sullivan´a göre devlet askeri ve siyasi güç adına olayları saklıyor ve aldırmazlık havasına giriyordu. Sullivan iki yıl sonra bir açıklama daha yaparak,1954´de Başkan Eisenhover´ın o yılda California´ya gizli bir yolculuk yaparak, uzay aracını ve cesetlerini gördüğünü, hatta canlı olan dünyadışı canlı ile bizzat konuştuğunu anlattı. Tanık olarak da, 1947´de görevli olan bir grup asskeri gösteriyordu. Bu tanıklar, uzay aracını ve içindekileri uzun uzun aralarında çelişkiye düşmeden anlatıyorlarlardı. Roswell olayı sonraki yullardan günümüze kadar, zaman zaman anımsandı, iddialar sürdü, yetkililer ses çıkarmadı fakat 1993´de salt Roswell olayını konu eden bir özel bir sinema filmi yapılınca o döneme kadar oluşmayan bir kamuoyu oluştu. Artık, 1990´ların Amerikan toplumu önceki yıllara göre daha sert ve etkindi. Dallas´da bir başkanı öldürmüşler, Watergate´de bir başka başkanı Oval Ofis´den atmışlardı. Vietnam´ın bir aptallık olduğunu yetkililere itiraf ettirdikten sonra, İrangate ve Nicaragua skandallarını izlemişlerdi. Demek ki, yöneticiler öyle pek doğru, ulaşılmaz ve de dokunulmaz değildiler. Yaptıkları bal gibi hata olabiliyordu. Öyleyse, ne sakladılarsa hesap vermeliydiler, üstüne üslük bir de Bilgi Özgürlüğü Yasası çıkarılmıştı. İşte kamuoyunun tepkisi bu yöndeydi, amaç hesap sormaktı, konu ister UFO´lar olsun, ister senatör bilmem kimin kirli çamaşırları olsun, farketmezdi. Ve ABD hükümeti bu kez farklı bir açıklama yaparak, araştırma yapıldığını ve sonuçların açıklanacağını belirtti. Bu arada, olabilir iması da yapıldı. Zaten gerek ABD toplumu, gerekse de dünya Star Wars´ı, E.T.´yi ve Uzay Yolu´nu seyrede seyrede dünyadışı canlıları akraba sanmaya başlamıştı. Acaba, Roswell tek miydi? Hayır, bir başka UFO kalıntısı 1980´lerde Norveç´de Spitsbergen kıyılarında Norveç askerleri tarafından bulunmuştu. Benzeri bir kalıntıyı Alman ordusu Heligoland´da ele geçirmişti. 23 Mayıs 1955´de Amerikalı gazeteci Dorothy Kilgallen şöyle diyordu: "İngiliz bilimciler ve havacılar menşei bilinmeyen hava araçlarını yıllardır incelemekteler ve ellerinde bir sürü örnek var. Bunların Sovyetler´le de ilişkisi olmadığı kesin olarak anlaşıldı. Uçan Daireler kökeni dünyadışı olan araçlardır."

Ufolar dünya yapımı malzemeden değil
1950´de, 15 Eylül´de başkent Washington´da inanılması zor bir olay yaşanmıştı fakat kamuoyu bu olayı ancak 1980´lerde öğrendi. Olay, bir radyo sohbetinde geçiyordu. Radyo programcısı Arthur Bray, Kanada Ulaştırma Bakanlığı´nda görevli bir mühendis olan Wilbert B. Smith´in anı defterini ele geçirmişti, defterin içinde Robert Sarbacher tarafından Smith´e yazılmış özel bir belgenin kopyası bulunuyordu ve o geceki radyo sohbetinin konuğu ise, ABD Savunma ve Araştırma Masası Danışmanı fizikçi Robert Sarbacher´di. Sarbacher, söz konusu mektupta Sarbacher, Kanadalı mühendise çok açık olarak UFO´larla ilgili bilgilerin saklandığını belirtiyor ve ele geçirilen araçların dünyada bulunmayan çok hafif ama çok dayanıklı bir maddeden yapıldıklarını anlatırken, dünyadışı canlıların böceğimsi olduklarını da ekliyordu. Bray, söz konusu belgenin doğruluğunu Sarbacher´e sordu. Sarbacher´in cevabı inanılmazdı: "Kesinlikle doğru fakat ben onların niteliklerini açıklamaya yetkili değilim ama bu araçları bizler yapmadık veya dünyada yapılmadıklarını kesin olarak biliyoruz. Daha fazla konuşmak istemiyorum." Ve Sarbacher´e göre Başkan Truman´ın bilimsel baş danışmanı Vannevar Bush´un asıl görevi, UFO kalıntılarının araştırmalarını koordine etmekti. 1984´de bu olay yeniden gündeme getirilmesine rağmen Sarbacher, 1986´daki ölümüne kadar bu konuda bir daha konuşmadı.
Ufo´lar hakkındaki gizli dosyalar

Proje Dosyaları Açılıyor..
1947 yazında, ABD Hava Materyal Kumandanlığı bir çalışma yaptı ve sonuçta General Nathan Twining bir açıklama yaptı;".. gerçekten doğru gözlemler var ve bunlar hayal değil." İşte bu rapor üst kademeleri harekete geçirdi. Temmuz 1948´de Hava Kuvvetleri inanılmaz bir açıklama yaptı;"Uzaydan gelen ziyaretçiler gerçektir." Ardından dev bir şüphe bulutu yayıldı. Açıklama inanılır mıydı? İşte tam o anda, bir olay oldu; 24 Temmuz 1948´de geceyarısı 2:45´de Alabama, Montgomery´nin güneyinde uçan Eastern Havayolları´na ait DC-3 tipi uçağı Clarence Chiles ve John B. Whiitted yönetiyorlardı. Birden sağ yanlarında bir cisim ortaya çıktı, uçaktan biraz hızlı gidiyordu. Cisme dikkatle bakan Whitted, sonra ".. o anda sanki çizgi roman kahramanı Gordon´un uzay aracına baktığımı düşündüm.. bizden çok büyüktü, tüp şeklindeydi ve gövdesinin çapı bizim B-29 bombardıman uçaklarının üç katıydı.. beyaz ışıkların görüldüğü bir sıra pencere görülüyordu.. " diyecekti. Chiles ise " Arkasında yaklaşık 15 m. uzunluğunda aleve benzer bir aydınlanma vardı. Yaklaşık 9 km yükseklikteydik, bana göre 50 ile 100 m arası uzaklıktaydı, birden hızlandı ve bulutların arasına dalarak kayboldu." Her iki pilotun da o anda bilmedikleri iki şey vardı. Bir saat önce, Georgia´daki Robins Hava Üssü yer görevlileri UFO´yu aynı şekilde görmüş ve tanımlamışlardı.
Dört gün önce ise Hollanda´da, Hague´de tıpatıp aynı tanımla bir UFO rasathane görevlileri tarafından görülmüş ve basında yer almıştı. Olaylar kısa bir zaman sonra birleştirilince, bir bomba patladı. O hafta sonunda yetkililer anibir karar aldılar ve tüm bilgi ve belgelere "TOP SECRET: Çok gizli" damgası vuruldu ve "Project Sign" adlı bir dosya açıldı. Bu arada daha önce yapılan uzaylılar geliyor, açıklaması reddedildi ve açıklamayı yapan General Twining birden emekliliğini isteyiverdi.
Garip bir UFO olayı
Project Sign" dosyası sonraki yıllarda açılan "Project Grudge ve Project Blue Book" dosyalarının temeli oldu. Project Blue Book yani Mavi Kitap Dosyası, 1969 Aralık ayına kadar sürdürüldü ve o tarihte ortadan kalktı, kimse dosyayı göremedi, yaklaşık 30 yıllık dökümanları ve sonuçları toplu olarak inceleyemedi, Hava Kuvvetleri dosyayı gömmüşlerdi. 1956 yılında, Mavi Kitap´ta bir süre çalışan Yüzbaşı Ruppelt anılarını yazdı, Ruppelt New Mexico´da yaşanmış gerçek bir olaydan söz ederken, yukardaki Chiles/Whitted olayının tartışmasız doğruluğunu belirtiyordu, pilotlar dünyada bulunmayan bir gök cismiyle karşılaşmışlardı. New Mexico olayına daha sonra geleceğiz çünkü o olay tüm UFO tarihinin en önemli üç olayından birisidir. Bu arada Mavi Kitap´la ilgili önemli bir şey daha var.
Ünlü Astronom Prof. J.Allen Hynek Mavi Kitap Projesi´ne bilim danışmanı olarak atanmıştı. Bir kaç yıl sonra görevinden ayrıldı, resmen Hava Kuvvetleri´ne tavır almıştı; sonra bir açıklama yaptı "..hiçbir diyaloğa önem verilmeden, bilim dünyası dışlanarak çalışıldı.. çok önemli açıklamalar örtbas edildi." Kısacası önceleri UFO´lara karşı tavrıyla bilenen ve bu yüzden projede görevlendirilen Prof. Hynek, sonraki yıllarda uzman bir UFOLOG olarak dünyada bir numara olacak 1977 yılında

Steven Spielberg tarafından sinemaya çekilen "Close Encounters of the Third Kind : Üçüncü Türle Buluşma" adlı filmin danışmanlığını yapacaktı. Şimdi yine geriye dönelim. Tekrar 1948´e döneceğiz, çünkü o yılın 7 Ocağında önemli ama dramatik bir olay yaşandı. Askeri bir üs olan Kentucky Ulusal Hava Üssü´den havalanan F-51 savaş uçağının pilotu Yüzbaşı Thomas Mantell´dı. Ve Mantell havalandıktan 15 dakika sonra düşerek, yaşamını yitirdi ve telsizdeki son sözleri hiç bir zaman unutulmayacak ve UFO literatüründe ölümsüzleşecekti; ".. çok büyük metalik bir cisim bu.." Ertesi gün yetkililer Mantell´in Venüs gezegenini gördüğünü ve dengesini yitirerek düştüğünü açıkladılar. Deniz Kuvvetleri´nin açıklaması farklıydı, Skyhook adlı gizli bir balon deneyi yapılıyordu, amaç atmosferin üst tabakalarındaki radyasyon seviyesini ölçmekti ve Mantell yanlışlıkla balonun peşine takılarak, 25.000 feete yükselince tehlike sınırını aşmış ve oksijen sarhoşluğuna girince, uçağın kontrolunü kaybedince düşmüştü. Açıklama buydu ama gerçek miydi?

Pilot Mantell´in esrarlı ölümü
ABD ORDUSU UFO´LARI İNKAR ETMİYOR AMA..
Pilot Mantell´in esrarlı ölümü.. Artık gökte pilotlar için bilinmeyen bir tehlike var.. CIA devrede..
Başlangıçtan bugüne kadar, sözsahibi saygın bilimciler, devlet yetkilileri, askeri görevliler, gazeteciler ve hatta sıradan halkın çoğunluğu çok belirgin olaylara rağmen garip uçan cisimleri ne kabul edebildiler, ne de inandılar. Uçan daireler ve küçük yeşil adamlar yüzyılın ikinci yarısından beri medyanın mizah kaynağı olmaktan kurtulamadılar. 1951 yılında Cosmopolitan Dergisi, ABD Hava Kuvvetleri´nin yardımıyla cesur bir adım atarak, uçuklardan ve gerçek inananların uzak tutulduğu bir araştırmayı gündeme getirdi ve yayınladı. Ortaya ilk kez çıkan yaklaşımların başında, bu tür iddiaların sosyal bir suç olduğu ve ruhsal bozukluklar geliyordu. Ve sonuçta küçük bir tanık grubunun dışında, görüşülen çoğunluk tanık grubunun gerçeği söylemedikleri ve biraz da pişman oldukları anlaşıldı. 1977´de entellektüel büyük bir grup New York Times Gazetesi´ne bir deklarasyon yollayarak, UFO tanıklarının tehlikeli ve uygarlık düşmanı olduklarını bildirdiler.
Yapılan incelemeler gösteriyor ki, elbette ki her UFO tanığı gerçek tanık değildir, sempati ve inanç çok önemli bir faktör olarak ortaya çıkar ve "olmayanı görmek" gerçekleşebilir. Ayrıca, psikoloji bize gösterir ki, yaşamsal stresler ve toplumsal baskı, UFO görme arzusunu ve sonuçta imajını sağlayabilir, bu bir kaçış yoludur, belki de dünyadışı canlılar bize mutlu bir refah toplumunu sağlayacak ve haksızlıkları yok edeceklerdir. Ayrıca gazetelerde veya tv´de görünmek, elle tutulur bir sonuç getirmese de belli bir ün peşinde koşmak, yalancıları tahrik etmektedir. Ve son yirmi yılda ise ortaya UFO dernek ve komünlerinin çıktığı görülür ve anlaşılır ki dünyadışı canlılarla görüşme (!) ayrıcalığına sahip şarlatanlara kazanç yolu açılmıştır. Peki acaba bizleri aydınlatmak ve korumakla görevli olanlar neler yapabildiler ve de yapmaktalar?

Bir uçak daha yokoluyor..
Çok sonraları kulaktan kulağa yayılan haberlerde, Mantell´in UFO´ya karşı saldırıya geçtiği ve UFO tarafından düşürüldüğü söylenmeye başlayınca tüm uçucu çevreleri bir UFO korkusu sardı. Fakat dram daha bitmemişti çünkü beş yıl sonra 23 Kasım 1953´de olay tekrarlandı. O gece, Hava Savunma Komutanlığı Superior Gölü üzerinde saatte 500 mil hızla uçan kimliği bilinmeyen bir cismin uçtuğunu saptadı. Hemen yakında F-89C tipi bir avcı uçağı bulunuyordu, hemen komutanlıktan yakın takip emri verildi. Radar operatörleri ekrandan avcı uçağının, UFO ile buluştuğunu izlerlerken, inanılmaz birşey oldu ve ekrandaki iki sinyal peşpeşe yokolurken yerle tüm ilişki kesildi. Tüm bölge aranmaya başlandı fakat ne uçağın, ne de pilot Teğmen Felix Moncla ile radarcı Teğmen R.R.Wilson´un izlerine bir daha raslanmadı. Yapılan açıklamalar yine benzerdi ama yeterince tatminden uzaktı. İki yıl sonra havacılık uzmanı Donald E. Keyhoe "Ufolar Gerçektir" adlı bir kitap yayınladı, Kitapta çok sert bir dille gerçeğin yetkililer tarafından kesinlikle saklandığını anlatıyordu. Keyhoe, 1957´de Gök Cisimlerini Ulusal Araştırma Komitesi´ne başkan seçildi ve 1969´daki ölümüne kadar UFO sırlarını ele geçirmek için başta CIA olmak üzere tüm devlet kurumlarına karşı unutulmayacak bir savaş verdi.
Ellilerin sonunda, Mavi Kitap Projesi´nin bir başka görevlisi olan Çavuş O. D. Hill yaptığı açıklama ile yeni bir sarsıntı yarattı. Hill, kaybolan F-89C uçağı olayının tek olmadığını ve birçok benzerlerinin saklandığını açıkladı. Birçok kişi, dünyadışı bir uygarlığın o yıllarda birçok Amerikan savaş uçağını düşürdüğüne inanıyordu, bir anlamda yeni bir Pearl Harbor uzay boyutunda yaşanmıştı. 1950´li yıllar ABD ile SSCB arasında soğuk savaşın dorukta yaşandığı yıllardır. Bu nedenle o dönemde UFO olaylarına Amerikan kamuoyu gizli bir Sovyet savaş aracı olarak bakıyordu ve yönetime duyulan güven grafiği düştüğü anlaşılınca, yetkililer tüm UFO olaylarına bütünüyle düşman olmuşlardı. Bu arada, gerek Pentagon, gerekse de Beyaz Saray Sovyetlerin gizli bir silahı ile karşılaştıklarını düşünmeye başlamışlardı. Hele 19 Temmuz 1952´de başkent Washington üzerinde de Ufolar görülünce endişeler ayyuka çıktı. Ne oluyordu?

CIA´in güvenlik yasağı
CIA bir kez daha ciddi bir araştırmaya başladı ve örgütte görevli fizikçi H.P. Robertson bir panel sonucunda Amerikan vatandaşlarına endişelenmemelerini açıkladı. Herşey yanılgı ve spekülasyondu. Fakat, panelin diğer sonuçları yine açıklanmıyor ve bir sürü soru yine cevapsız kalıyordu. 1966´ya gelindiğinde Hava Kuvvetleri Colorado Üniversitesi´nden fizikçi Edward Condon yeni bir projeye direktör olarak atandı. Condon´un bağımsız çalıştığı açıklandı ama pek inandırıcı olmadı. Aslında Condon Komitesi, Mavi Kitap Projesi´ni sil baştan soruşturuyordu. Ocak 1969´da Condon, sonuçları açıkladı. Soruşturulan olayların üçte biri açıklanamaz nitelikteydi, kalanına bilimsel açıklamalar getirilebiliyordu. Sonra, tüm projeler Hava Kuvvetleri tarafından tamamiyle kapatıldı. Yıllar sonra, Bilgi ve Bilgilenme Özgürlüğü Yasası çıkarılınca, Mavi Kitap ve Condon Projelerinde nelerin saklandığı soruşturuldu. Ve 1969 Ekim ayında General Bolender bir açıklama yaptı; "UFO raporları ile ilgili bilgiler hala ulusal güvenlik sınırları içindedir ve Standart Hava Kuvvetleri düzenine bağlıdır.." Ama hiç kimse, o Standart Hava Kuvvetleri tanımının ne olduğunu anlamadı. Bolender´in açıklaması asla tatmin etmedi, aksine olayların üstünü çok daha kalın bir bulutla örttü.Peki, saklanan başka şeyler de varmıydı?

İnsanlık uzaylıları görmeye hazır mı?
Daha önce adı geçen CIA´den Victor Marchetti, CIA´in UFO olaylarını saklama psikozunun nedenlerini şöyle açıklıyordu; "CIA´ın UFO´larla ilgili gizlilik çabası belki de hükümetin istediği dozdan çok ötededir sanki bir inanç gibidir. CIA, 1947´den bu yana sadece ABD´de değil, dünyanın her yerinde UFO olaylarını örtbas etme çabasında. UFO tanıklarını korkutan, tehdit eden ve kanıtları yok eden ünlü Kara Adamlar efsanesinin temelinde CIA´den başkası olamaz. CIA´in ´Yabancı Dokümanlar Servisi´ adı altında bir bölümü vardır ve bu bölümün en önemli işi dünyanın her yerinden gelen UFO belgelerini incelemek ve örgütü yönlendirmektir. Aynı anda da Bilim ve Teknoloji Başkanlığı´na da bilgi verirler. Çok az sayıda olayın duyulmasına izin verirler, buradaki amaç sansasyon ve yanılgı imajını güçlendirmektir." Marchetti´ye göre eğer dünyadışı bir zekanın temsilcileri tarafından ziyaret ediliyorsak, ABD Hükümeti, diğer ülkelerin yöneticileri ile tam bir işbirliği içinde olayların halktan saklanmasını sağlamaktalar. Söz konusu işbirliği öylesine derin ve kesindir ki, ne rejimler, ne ideolojiler, ne de ülkelerin değişen yöneticileri bu kararı değiştiremez. Çünkü bu olay bir İnsanlık sorunudur ve toplumların bu yönde kontrol edilmeleri şarttır. Aksi halde, gezegensel bir kaos ve panik çıkacaktır. Tüm ülkeler tarafından kabul edilmiştir ki, bizden çok farklı olan, düşünce ve yaşam biçimleri ayrı, bizden çok ötede bir teknolojiye sahip bir gücün, bir zekanın varlığı orta ve taban düzeydeki toplumlar veya kitleler tarafından kabul edilemez.
Socorro olayının gizemi
Polis memuru bir UFO ve içindekilerle karşılaşıyor. 24 Nisan 1964´de öğleden önce New Mexico´nun Socorro bölgesinde, polis memuru Lonnie Zamora arabasıyla güneye doğru yol alıyordu. Ani bir gürleme sesiyle şaşırdı ve o anda güneybatı göğünde bir parlama gördü. Zamora önce yakın bir yerlerde dinamitleme yapıldığını düşündü. Bu arada bir tepeyi aşmıştı ve karşısında yolun üzerinde araba büyüklüğünde bir cismin bulunduğunu ve yanında da beyaz tuluma benzer giysileri olan iki ufacık insanımsı duruyordu. Zamora önce bir araba kazası ile karşılaştığını sanarak, aracını durdurarak indi ama birden cismin arabaya hiç benzemediğini, yumurta biçiminde olduğunu ve dört ayak üzerinde durduğunu anladı. Cismin üzerinde taca benzer bir şekilin üzerinde eğik bir ok şeklinde bir simge gördü. İki insanımsı şekil kaybolmuştu, derken cisimden büyük bir gürültü duyuldu. Zamora korkmuştu, arabasına geri kaçtı, arkasına bir göz attığında UFO´nun havalanarak yakındaki kanyona doğru gittiğini gördü. Mavi Kitap soruşturmacıları memur Zamora´yı ün peşinde koşmakla suçladılar ama öte yandan araştırmacılar olay yerinde cismin durduğu yerde dört oyuk izi bulunduğunu ve çevredeki yanık otların varlığını da inkar etmediler. Kısacası Zamora alışılmadık birşeyle karşılaşmıştı ama karşısındaki acaba neydi?
Ufo´ları gören tanıklar saklanıyor
1950´lerden sonra iki süper ülkede UFO´larla ilgili haberlere sansür konurken, tanıklar susturuldular.. Gizleme İnsanlığın korunması amacıyla mı yapılıyor?
Bir gerçek var; uzun yıllardan bu yana ABD dışında, Sovyetler´de, Çin´de ve özellikle doğu ülkelerinde UFO´larla ilgili sırların saklanması planlı, programlı bir şekilde yürüyor. Örneğin, bir UFO olayı yaşanıyor, doğru, yanlış olduğu tam olarak anlaşılmadan bir olay birden yokoluyor. Oysa, diğer hiçbir konuda böyle olmuyor, paprazziden tutun da, spora kadar her konuda ortaya atılan yalan dolanlar dahi günlerce manşetlerde, gündemde kalabiliyor. Peki, neden? Kültürle ilişkisi nerede ve nasıl? Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde UFO raporları, basit etki ve tepki yaratırlar. Toplumun az eğitilmiş tabanı, yaşadıkları veya tanık oldukları olayları algılamaktan yoksun oldukları için, dokümante etme ya da raporlama beklenemez. İronik olabilir ama ABD´de, ilk UFO gözlemleri rapor edildiğinde toplum bu olayların ardında SSCB´nin bulunduğu kanısındaydı. Çünkü dönem Soğuk Savaş dönemiydi. Ama kısa bir zaman sonra ABD toplumuna, dünyadışı canlılar iddiası daha cazip ve inanılır geldi. Çünkü SSCB´nin böyle bir gücü olmadığını, ABD Hükümeti açılıyordu ve inanıyorlardı. Halk, hükümete güveniyordu. Bu, öylesine bir psikolojidir ki, aynı güven duygusunun içinde hükümetin olayları sakladığı inancı da saklıdır. Çünkü devlet büyük ve kudretlidir. Sovyet toplumu da benzer çizgiden geçti, bir dönem UFO olaylarını spekülasyon olarak tanımladılar, yetkililerin açıklamaları vardı ama boş alternatifler üretiyorlardı. 1953´de Moskova Radyosu, UFO´ların bir fantazi olduğunu, batılı askeri güçlerin vergi ödeyen vatandaşlarını bu yolla korkutarak, yüksek askeri bütçeleri ele geçirmeyi amaçladıklarını söylüyordu. Ama bu, biraz aşırı bir Komünizm propogandasıydı.

Demir perde ufoları
Ama 1970´lerde durum değişti, Romanyalı bir yazar olan Ion Hobana "Demir Perdenin Ardındaki UFO´lar" adlı kitabında, UFO´ların kapitalist düzenin propogandasının çok ötesinde birşey olduğunu yazıyordu. Ve arkası geldi, Sovyet halkının, UFO tanıklıkları batıdan az değildi ve SSCB toplumu UFO´ları tanıyor ve biliyorlardı. Sonrası çorap söküğü gibi geldi, dünya literatüründe çok enemli yerlere konulan birçok UFO olayı SSCB´de gerçekleşti. Çin, daha büyük bir bulmacadır, UFO aktivitesi çok yoğun olsa da, toplumun pek duyarlı olduğu söylenemez. 1980´lerde, Beijing Wambao gazetesi gökte görülen şekilsiz ışıkların fotoğraflarını yayınladı. Fotoğraflar, Çin Seddi´nde kamp kuran iki öğrenci tarafından çekilmişti. Gazetedeki fotoğraflar, Çin´de yayınlanan ilk UFO fotoğraflarıydı. Sonra sanki bur moda akımı gibi, Çin medyasında peşpeşe UFO haberleri yer almaya başladı. Mao´nun katı batı düşmanlığı sistemine rağmen, hiçbir sınırlama yoktu. Garip ama gerçek Komünist Çin, SSCB´nin yaptığı gibi UFO´lara batı propogandası gözüyle de bakmadı. Ve sonunda, gazeteci Shi Bo "UFO Keşifleri" adında bir dergi yayınladı ve 3000´in üzerinde olaydan söz etti. Sahtekarlık ve yanılgı tanımlamaları çok azdı ve tanıkların çoğunluğunun doğru söyledikleri kabul ediliyordu. Shi Bo´nun UFO derlemeleri daha sonraki yıllarda, Fransa ve ABD´de de yayınlandı.

Gizli KGB Dosyalarından alınan bu görüntülere göre Roswell benzeri bir olayda 1950´lerde SSCB´de yaşandı. Şu günlere gelindiğinde görüntüler kamuoyuna açıklandı.

Bizi yokedecek şey din mi?
Bu kitleler için böyle bir gücün varlığı, dünyanın kaynaklarının tehlikeye düşmesi ve geleneksel güç yapısının yetersizliği anlamındadır. Politik ve hukuksal sistemler, bu durumda aciz, çaresiz ve hatta anlamsız kalabilirler. Din sistemi, hiçbir din istisna olmamak kaydıyla, hayal bile edemediği çok ötelerde bir ilahi sistemle karşılaşıp, binlerce yıllık dinsel müessesenin çökmesi ile karşıkarşıya kalabilir. Evrensel diye tanımlanan dinler ve peygamberlerin bir başka dünyadışı uygarlık tarafından bilinmemesi kadar şok olay olamaz. Ekonomik ve sosyal düzenin çökmesi Marchetti´ye göre bir diğer tehlike, fütürolog yani gelecekci Alvin Toffler´da benzer düşüncede, gelecekle ilgili varsayım senaryoları içersinde Toffler düşük bir olasılık tanısa da, dünyadışı müdahale olasılığı uygarlığın çökmesine neden olabilir. Üstün bir dünyadışı teknolojiye sahip olacak olan bir dünya devleti tüm diğer devletleri ezip yok edebilir, aynı şey ekonomik düzen içinde geçerlidir. Tüm oligarşik sistemler ve bizim anladığımız anlamdaki uygarlık anarşiye girip yokolabilir. İşte Marchetti´ye göre büyük devletlerin gizlilik çabasının altında bu gibi nedenler bulunmakta. Kısacası CIA, bir anlamda UFO´lar konusunda dünya bekçiliğini yapmaktadır.
Uzaylılar tarafından en ünlü kaçırılanlar

En Ünlü Kaçırılanlar; Biyolojik Deney mi?
Üçüncü Tür İlişkiler´in en ünlü olayı Betty ve Barney Hill çiftinin başına gelenlerdir. Hill çifti, 1961 yılının 19 Eylül´ünde akşam saatlerinde, ABD´de New Hampshire, Portsmouth yaklaşıyorlardu. İki geniş penceresi olan silindir biçimli bir UFO tarafından yolları kesildiUFO yolun tam ortasına inmişti, Hill çifti korkularına rağmen dışarı çikarak, ne olduğunu anlamak istediler ve karşılarında 6 insan benzeri canlının durduğunu gördüler. Korkuyla kaçmak istedilerse, garip bir ses ve titreşim sonrasında kendilerini kaybettiler. . Ayıldıklarında iki saat geçmişti ve UFO kaybolmuştu. Hill çifti iki saatlerini yitirmişlerdi. Sonraki yıllarda yapılan soruşturmalar ve hatta hipnoz deneyleri Hill çiftinin yalancı olduklarını kanıtlamadı. 1964 yılının Ocak-Haziran döneminde hipnoz altındayken, UFO´nun içine alındıklarını ve bazı tıbbi deneylerde kullanıldıklarını anlattılar. Ve olay orada kalarak UFO literatüründe liste başı olarak yerini aldı. Kaçırılma olayları, UFO tarihçesinde çok geniş ve etkili bir yer tutmaktadır. Yüzlerce olay vardır ve UFO´lar tarafından kaçırılan insanlar inanılmaz öyküler anlatmaktadırlar. En çok raslanan tür ise, insanımsı canlılar tarafından kaçırılanların muhakkak birkaç dakika ile birkaç saat arasında değişen Amnesia yani bir çeşit bellek kaybı yaşamalarıdır. Hatta seksüel deneyler yaşayan ve hamile kalan kadın tanıklar da vardır ama hiçbirisi doğum yapamamış ve hamilelikler hep düşüklerle sonuçlanmıştır.

Ufo olaylarında zehirlenenler ve yaralananlar
Yananlar ve radyasyondan zehirlenenler..
1957´de Kasım ayının dördünde, saat iki civarında ABD´de Atlantik kıyısındaki Itaipu Askeri üssünde, iki muhafız denizin üstünden portakal renginde bir diskin alçalarak geldiğini görünce hemen alarm verdiler. Bu arada hızla gelen cisim askerlerin üstünden geçerek, bir an durakladı. İki asker ani bir ısı dalgası hissettiler, sanki yanıyorlardı. Çığlıkları diğer askerlerin gelmesine kadar sürdü, o sırada UFO uzaklaşmıştı. Olay sürerken üssün tüm elektrik enerjisinin kesildiği anlaşıldı. İki asker hastaneye kaldırıldılar ve ikinci derece yanık tedavisine alınarak haftalarca bakım gördüler.
Ama olay bu kadar değildi, aynı gün İtaipu kentinde, yüzlerce araba yollarda kaldı, aküler aniden boşalıyor, motorlar çalışmıyordu. Birçok insanda güneş yanığı benzeri izler ortaya çıktı. İki gün sonra, 6 Kasım´da Indiana Merom´da Rene Gilham yolda yürürken, gökten gelen bir ışıkla adeta yıkandı, yüzünde ciddi yanıklar oluştu. 10 Kasım´da Madison Ohio´da, garajina doğru yürüyen Denise Bishop adlı kadın, garajın damının üstünde beliren cisimden yayılan ışıkların içinde kaldı, sonraki günlerde şiddetli ağrılar ve görme bozukluğu çekmeye başladı. Teşhis yoğun radyasyon zehirlenmesiydi. Beş yıl sonra da öldü.

Uzaylı çiftçinin hikayesi
Valensole küçük bir Fransız köyüydü. 1965 yılının 1 Temmuz´unda sabah 5:45´de çiftçi Maurice Masse günün ilk sigarasını yakarak çalışmaya hazırlanırken, garip bir cisim gökden süzülerek tarlanın ortasına indi. Masse, cismi helikopter sanarak, izinsiz tarlasına inilmesine çok kızdı ve o öfkeyle cisme doğru gitti. Derken cismin helikopter olmadığını farketti, dört ayaklı oval bir cisimdi. Önünde iki kişi duruyordu, boyları yaklaşık bir metreydi, gri-yeşil renginde, bedenlerine sımsıkı oturmuş giysileri vardı. Başları büyük, saçsız ve köşeliydi, iri, simsiyah gözleri vardı ve gözbebekleri yoktu. Parazite benzeyen bir ses çikarıyorlardı. Masse tutulup kalmıştı, parmağını dahi oynatamadığını farketti. Bu sırada iki yaratık UFO´ya dönüp, girdiler. Ve biraz sonra cisim havalanıp yokoldu. Masse ancak 20 dakika kadar sonra hareket edebildi. Cismin durduğu yere gidip baktı. Yerde derin oyuklar vardı ve çevredeki bitkiler yanmıştı. Sonra yapılan deneylerde yerde çok yüksek dozda kalsiyum bulundu. Valensole olayı, klasik UFO olaylarının en belirginlerindendir. Yapılan soruşturmada, Masse´nin kişiliği olumlu ve güvenilir bulundu. Laboratuar deneyleri bitkilerin alışılmadık nedenlerden yandığını ortaya çıkardı. Kısacası Valensole olayı gerçekti. 

Uzaylıların çiftçiye yolladığı gerçek dökümanlar
Spencer´la konuştuğumuz can alıcı noktalardan birisi buydu, bu arada Meier-Pleidas ilişkisi tartışılabilirdi çünkü üstün bir uygarlık ilişki kurmak için neden sıradan bir çiftçiyi tercih ediyordu? Verilen cevap inandırıcı değildi; "Seni hep izledik, güvenilir ve dürüstsün, bizi dinle ve söylediklerimizi yayınla." Neden Meier, örneğin New York Tımes´ın başyazarı veya BBC haber müdürü ile görüşseler çok daha etkin bir sonuç almazlar mıydı? Neyse, Spencer bunun üzerinde pek durmadı çünkü Meier, bir yılın sonunda 3000 sayfa not tutmuş, yüzlerce fotoğraf ve birkaç saatlik film çekmişti. Ve bunların testlerden geçirildi, özellikle de 1990´da bir grup Japon fotoğraf, film, elektronik ve optik uzmanı tüm dokümantasyonu aylarca laboratuarlarında incelediler.
Bir kısmı yorumsuzdu ama çoğunluğu için sahtekarlık yoktur, bu malzeme gerçektir sonucuna ulaştılar. Spencer, atalarımızın bir olduğu düşüncesine sıcak bakıyordu, en azından benim gibi geçmişimizi çok az bildiğimiz konusunda hemfikirdik. Daniken´cılık oynamamak kaydıyla, bu konuda fazla söze gerek yok, arkeolojinin bizzat anlatımıyla daha henüz dünya yüzeyini tırmalıyorduk. Bilinmeyenler, bilinenlerin birkaç yüz kat üzerindeydi.

Uzaylı sarışının hikayesi
1975 yılının Ocak ayında İsviçreli bir çiftçi olan Eduard Billy Meier´ın başından garip bir olay geçti. Ve bu olay yaklaşık bir yıl sürecek olan bir öykünün ilk adımıydı. Bir sabah evinde otururken, kafasının içinde çınlayan bir ses, çevredeki belli bir yere gitmesini istedi, rahatsız olan Meier aldımamaya çalıştıysa da, olay tekrarlanınca denilen yere gitme arzusunu yenemedi. Belli yere geldikten sonra bir saat kadar bekledi, tam dönmeye hazırlanırken, gökten gelen garip sesle duydu, başını kaldırıp baktığında tipik disk biçiminde bir UFO´nun yere doğru indiğini gördü. Yanında aracından hiç ayırmadığı kamerası vardı, ilk olarak cismin inişini görüntüledi, sonra yanına doğru gitmeye çalıştı ama yapamadı, engelleyen bir güç vardı. Sonra aracın ardında bir kadın belirdi, sarışın, uzun boylu, güzel bir kadındı, kulak memelerinin uzunluğu dikkat çekiyordu. Garip aksanlı bir Almanca ile konuşan kadın İsminin Sam Jase olduğunu ve Erra adlı bir gezegenden geldiğini söylüyordu. Erra gezegeni Boğa Burcu´ndaki Pleidas Takımyıldızı´nda bulunuyordu. Sam Jase´nin söylediğine göre Erra uygarlığı, bizden 13.000 yıl ilerdeydi, Erralılar anlaşmazlıkları saf düşünceye ulaşma yöntemiyle ortadan kaldırmışlardı. Teknolojileri çok ileriydi, 430 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunan Pleiades Takımyıldızı´ndan dünyaya 7 saat gibi akılalmaz bir sürede geliyorlardı. Sam Jase, beş tip uzay araçları olduğunu anlatıyordu, üç tipi yıldızlar arası yolculuklar için, birisi gezegenler arasında, beşincisi ise zaman yolculuğu amacıyla kullanılıyordu. Sam Jase, Pleidas ilişkisinin ilk adımıydı, daha sonra ziyaretler sürdü.
Ptaah ve Asket adlarında iki Pleidaslı daha geldiler, anlattıklarına bakılırsa asıl anavatanları Erra değildi, daha önce Lyra Takımyıldızı´nda yaşıyorlardı. Toplum yoldan çıkmış ve sonunda nükleer bir yıkım herşeyi yok etmişti. Kıyımdan kurtulan bir grup, Erra´ya yerleşerek yeni bir uygarlık kurmuşlar, binlerce yıl sonra da uzaya açılarak Güneş Sistemimize ve bize ulaşmışlardı. Meier, neden sorusunu sorduğunda en çarpıcı cevabı aldı; "Biz sizlere karşı sorumluluk duyuyoruz çünkü sizin atalarınız bizim atalarımızdır."
Uzaylılarla Dünyalılar Savaştı mı?
Sanskritçe’de “maha” büyük ve herşeyin toplamı anlamına gelir; “bharata” ise komünyel bir isimdir veya bir bilgeliğin tanımıdır. Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün “insan” anlamında olduğu da söylenir; bu bağlamda “İnsanlığın Öyküsü” yazılmıştır. Destanda anlatılan dev savaş öncelikle klanlar arası bir çatışma gibi görünse de, aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal (ok, balta, kılıç, mızrak gibi) hem de tanrısaldır (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi) Bir bakışa göre, Mahabharata en eski bilim kurgu örneğidir ve zeki canlılar arasındaki bir anlaşmazlığı, bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır. Örneğin bir bölümde içinde destanın kahramanlarından Krisnha’nın da bulunduğu Vrishni’ler, Salva adlı lideri bir güçle kuşatırlar. Bunun üzerine zalim Salva, heryere gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek “yükselir” ve sayısız cesur Vrishni genciyle beraber tüm bir kenti harabeye çevirir. Saubha adlı araç daha önceki bölümlerde anlatıldığına göre savaşın yönetildiği bayrak gemisidir ve Salva’nın kentinde bulunmaktadır yani oradan kalkıp, savaş alanına getirilmiştir. Buna karşın Vrishni savaşçılarının da benzer silahları vardır; Pradyumna adlı kahraman özel bir silah kullanır, bu silah en yüksekteki tanrıları dahi durdurmaktadır; silah için “savaş alanındaki hiçbir insan onun oklarından kurtulamaz” tanımı yapılır ve Salva Krisnha’ya doğru düşer, Krisnha gökte Salva’yı izlemeye başlar fakat Saubha adlı araç göklere özgün tanımla adeta yapışmıştır. Krisnha tüm silahlarını durmaksızın fırlatır; roketler, misiller, mızraklar, çiviler, savaş baltaları, üç yüzlü oklar, alev püskürtücüler vb... Gökte yüzlerce güneş ve ay belirir, yüzlerce yıldız doğar. Ne gece ne de gündüz vardır, zaman anlaşılamaz.         

Radyoaktif ölümün reddedilmez tarifi
Krishna’nın Salva’nın saldırılarını savuşturmak için kullandığı silahların seslerinin anlatımı, aynen günümüzdeki anti-balistik roketlere benzemektedir;

“Onları savuşturdum, bir hayal gibiydiler. Hızla vuran sütünları yolladığımda, gökler parladı ve parçalara ayrıldılar. gökte büyük gürültüler oldu.”

 Ve sonra Saubha’nın görünmez olduğu anlatılır sanki Krisnha hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar kullanmaktadır. Bu arada atılan bir okun “roketin” sesiyle savaşçılar ölürler, Salva’nın askerleri “Danavalar” acı çığlıklar atarak yerlere düşerler, onları güneşe benzer parlaklığı olan okların sesi öldürür. Sauba kaçmak için saldırıya kalkışır, o zaman Krisnha “özel ateş silahı”nı kullanır bu silah güneş şeklinde halesi olan bir disk şeklindedir. Ve disk Saubha’yı ikiye böler, “kent” gökten yere düşer ve Salva ölür. Bu olay, Mahabharata’nın sonudur. En garip silahlardan birisi Pradyumna’nın kullandığı özel oktur, bu okun öldürücü gücünden hiç kimse tanrılar dahi kurtulamaz. Agneya’nın kullandığı silah ise, alevli ama dumansız ateş okudur “Yoksa artık ok yerine, ışın mı demeliyiz?” Derken savaş alanına birden bir karanlık yayılır, kimse çevreyi göremez ama gece olmamıştır, vahşi bir rüzgar başlar, bulutlar kükrer, toz ve çakıl taşları yağmaktadır, doğa dengesini yitirir, güneş gökte sallanmakta, dünya titremekte, korkunç silahtan yayılan kavurucu sıcaklık, herşeyi yakmaktadır. Filler alevler içinde, çılgın gibi oradan oraya koşuştururken, diğer canlılar buruşarak yere düşmektedir, vahşi ışınlar gökten yağmur gibi yağmaktadır. Ve ateş fırtınasının yanısıra Gurkha’nın silahının sesini duyanlar da ölürler. Bütün bunlar sanki nükleer bir patlamanın yanısıra radyoaktif çöküntünün bire bir tarifi gibidirler. Gurkha’nın çok hızlı ve güçlü bir Vimana’sı vardır; Vrishni’lerin ve Andhaka’ların üç kentine uçar ve saldırır, evrenin tüm gücünü taşımaktadır. Duman ve ateş sütunları fışkırtır, on binlerce güneş parlaklığında ışınlar yayarak yükselir. Vimana’nın “demir şimşek” diye tanımlanan süper bir silahı vardır, her iki aşiretten sayısız insanı ve kentlerini küle dönüştürür. Cesetler tanınmayacak kadar yanarlar, ölmeyenlerin saçları ve tırnakları dökülür, çanaklar, çömlekler kendi kendilerine kırılırlar, yiyecekler zehirlenir. Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları küllerle yıkanmaktadırlar. Nedir bu silahlar? Başka hiçbir mitolojide böyle bir tanım yoktur, yıldırımlar, şimşekler vardır ama ötesi yoktur. Bunu anlamak şu anda mümkün değil; umudumuz zamanla öğrenmek. Destan’da anlatılan olaylar gerçek midir yani fiziksel midir? Yoksa metafizikçilerin yaklaşımıyla simgesel midir? 1944 yılında Paris Üniversitesi Hint Uygarlığı Enstitüsü’den Emil Senart’ın özgün çevirisi olan “La Bhagavad-Gita” böyledir (Ruh ve Madde Yayınları-1995). Türkçe çevirinin önsözünde Ergün Arıkdal şöyle der;

“... o halde insan kendisiyle, maddenin hakimiyeti ile savaşa hep devam etmelidir.”

Galiba ikisi de doğrudur yani Mahabharata hem çok uzak geçmişte kaybolmuş bir uygarlığı ve belki de yaşanmış en büyük savaşı anlatmakta, hem de dev bir ruhsal öğretiyi içermektedir; bu öğreti Senart’ın tanımıyla “Rabb’in Ezgisi”dir.

İskoçya’daki Adam - Philippe Mantell
Mantell´la geçen yıl konuşmuştuk ve o zaman 1995 ve ötesinde dinsel bağnazlığın daha öte ve tehlikeli boyutlara ulaşacağını söylemişti. Nitekim öyle oldu, şu anda Fransa İslami terörle sarsılıyor, Mısır´da kan gövdeyi götürüyor ve Türkiye´nin geleceği için de uyarı ışıkları yanıp sönüyor. Mantell, ünlü kahin Nostradamus´un 2000 yılı civarındaki İslam tehlikesiyle ilgili kehanetini de anımsatıyor ve gerçekleşebileceğini söylüyordu. Bunun yanısıra, ekonomik düzenin gittikçe çarpılması, tüm ekonomik ve içeriksel olarak ideolojik düşünce biçimlerinin iflas ettiği bir dönemi yaşıyorduk, çözümler yok ve alternatifler üretilemiyor. Gezegenin nüfusu bilinçsiz olarak artıyor ve İnsanlık bu tehlikenin farkında değil. Siyasal ve politik düzenin yetersizliği ise bir diğer negatif etken, çünkü çözüm üretemiyorlar, nükleer silahların iyice kontroldan çıkarak, dünya bilincinden yoksun ülkelerin eline düşmesi ve kullanılma ihtimalinin artması da işin cabası. Saddam örneğinde olduğu gibi.. Ve Mantell, kendinden çok emin olarak bize tek çıkar yolun ancak dünyadışı bir müdahale olduğunu belirtiyordu, ancak bu şekilde kendimize gelebilir, yanlışları düzeltmeyi dünya halkı olarak ister ve dünyadışı bir tehlike bizi Kollektif İnsanlık Bilinci´ne ulaştırabilirdi. Çünkü o zaman, tüm inançlarımızın, alışılmış düzenimizin yanlış, yetersiz ve en önemlisi haksız olduğunu anlayabiliriz.
Mantell´ın ikinci açıklaması duyunca ekip olarak hepimiz şoka girdik, benzerini daha önce Spencer yapmıştı ama Mantell´ınki daha inanılmazdı. Philip Mantell, son on yıldan bu yana ABD´de, Beyaz Saray´a bağlı özel bir yerde ve Pentagon´da (ABD Genelkurmay Başkanlığı), iki dünyadışı canlının yaşadığını açık açık iddia ediyordu. Ve önümüzdeki beş yıl içinde dünyadışı canlıların gezegenimizde bulundukları ve bu ilişkinin yıllardır sürdüğü resmen açıklanacaktı. İki nedenle bekleniyordu, öncelikle dünyadışı canlıların dünyada yaşamlarını sürdürmeleri için gereken çalışmalar bitirilecekti. Ve İnsanlık için bir dönüm noktası olarak varsayılan 2000 yılı hedeflenmişti. Özetle, 2000 yılına bizler, dünyadışı bir uygarlıkla ilişkiye girmiş olarak başlayacaktık. Philip Mantell bu inanılmaz iddianın ne kadar gerçek olabileceğini sormama dahi izin vermedi. Tartışmaya dahi girmiyor ve hatta bunu bilen o kadar çok kişi var ki, diyordu. O anda, sözünü keserek İnsanlığın buna hazır olup olmadığını sordum ve bilinen sosyal, dinsel, politik, ekonomik ve psikolojik endişeleri hatırlattım fakat Mantell artık o noktanın aşıldığını, bu tür endişelere kapılıp beklemenin öneminin kalmadığını belirtti. Açıklamasının içinde, bizleri çok ilgilendiren bir bölüm vardı. Bunu özellikle belirtmek gerek; Dinsel bağnazlık ve terör açısından İnsanlığın durumu çok kötüye gidiyordu ve özellikle de İslami terör batının artık en önemli problemi haline gelmişti. Dünyanın her yerinde, tutucu İslamcılar herşeyi göze alarak, batının zenginliğine ve gücüne göz dikmişlerdi. Yöresel veya dönemsel istekleri yerine gelse bile, yine de uzak amaçlarının dünya egemenliği olduğu anlaşılmakta. Kısacası, batı dünyası kendini İslam tehlikesine karşı korumak amacında görünüyor ama bu koruma bir savaş şeklinde düşünülmemekte. İşin ucunda nükleer bir savaş olasılığı her an için mümkün.

Mantell haklı mı? Bunun cevabını vermek kolay değil. Bir an için olsa dahi, biz eğer Mantell´a inanırsak acaba sonuç dediği gibi olabilir mi? Mantell belki hayal kuruyor veya inancıyla yanılgısı bütünleşmiş ama söyledikleri hiç de yabana atılır şeyler değiller. İnsanlığın içinde bulunduğu dram, açıkça ortada. Söylediği herşey doğru görünüyor. Acaba, biz de mi çözümü dünyadışı bir müdahale ya da UFO´ların gerçekliği yolunda mı düşleyelim. Konunun bundan sonrası çok düşündürücü, eğer Mantell´in söyledikleri gerçekleşirse, gelecek ilginç olacak demektir fakat ben eminim ki, dünyadışı canlıların varlığının resmen kabul ve ilan edilmesi tüm yanlışların bir anda ortadan kalkmasına ve herşeyin süt liman olmasına yeterli olmayacaktır. Hatta, ortalık çok daha fazla karışabilir, milyarlarca fanatik dünyadışı canlıları şeytan veya kötü güçler olarak ilan edecekler ve din uğruna, cennete gitmek adına ölüme atılacaklardır. Bilinen birşey var, geçmişte olduğu gibi, kör bağnazlık ve bilgisizlik karşısında mantığın ve sağduyunun hele hoşgörünün asla geçerli olmadığı.. Eğer insan adına layık, gerçekten uygar ve mutlu bir gezegeni hakikaten istiyorsak birşeyler yapmamız şart gibi, bunun karşı tezini savunabilecek birilerini işitmek kolay değil. UFO´lar kurtarıcımız olabilirler mi? Bir anlamda evet ama bir bakıma da çok tehlikeli olabilir, uzaydan gelen canlıların kurtarıcı olabileceklerine ne kadar emin olabiliriz? ABD´de UFO karşıtı gruplar var, bu gruplar çizgi ötesi davranışlarıyla ve çıkışlarıyla dikkat çekmekteler. İçlerinde, şu anda ABD yönetimi içinde dünyadışı canlıların bulunduğunu iddia edenler var ve de daha önemlisi İnsanlığın satıldığını öne sürüyorlar. Akla bir zamanlar tv için yapılan "Ziyaretçiler" adlı bilim kurgu dizisi geliyor. Acaba gerçek olabilir mi?
UFOLAR BAŞKA BİR BOYUTTANMI GELİYORLAR ?
Ufolara açıklama getirmek isteyen bir çok teorinin gösterdiğine göre bu cisimler sanki bizim boyutumuzun dışından başka bir boyuttan geliyor gibiler.UFO NET sizler için araştırdı.
Havada hiç bir şey yokken ,birden kübik bir cisim havada beliriyor.Cisim gittikçe büyüyor,yavaşça çevresinde dönüyor ve yine arkasında hiç bir iz bırakmadan birden kayboluyor.Bir kaç saniye önce bir dört boyutlu cisim bizim üç boyutlu dünyamızda belirdi.Evet, gerçekte hayal edemeyeceğimiz bir olayı bir anlık gördük.Eğer böyle bir anlatım inandırıcı geliyorsa sebebi son 50 yıldan beri gelen ufo raporlarıdır.Bir çok görgü tanığına göre cisimler hiç yoktan birden beliriyorlar ve birden yok oluyorlar.Bu görgü tanıklarının yaşadıklarından dünya üstü bir araç gördükleri kanısı ortaya çıkıyor.
Peki ama bu olayların açıklaması bu mu?
Ufologlar arasında bir fikir önemini arttırıyor.'' Başka boyutlar ''.
Bu teori belkide sadece ufolerı değil bir çok paranormal fenomenleri en iyi şekilde açıklayan alternatif bir fikir olabilir.
BAŞKA BİR DÜNYANIN GÖRÜNTÜSÜ
Günümüz bilim adamları 4 boyutu kabul ediyorlar.(3'ü boşluktan 1'i zamandan oluşuyor)
3 boyutlu bir evrende yaşadığımızı eski yunan matemetikçisi Euclides o ünlü geometri kitabında ( Element - MÖ 300) yazdığından beri biliyoruz.Bilim adamları ancak 20. yüzyılda 4 boyutlu yer zaman konusunu anlamaya başlamışlardır.
20. yüzyılın başında Albert Einstein 'ın çalışması ve sonre Alman matematikçisi Herman Weyl bir 4 boyutlu yer - zaman sürekliliğini daha anlaşılır bir dille açıklamaya çalışmışlardır.Bu düşünceler bir devrim niteliğinde olup diğer bilimadamlarınıbu konuda araştırmaya itmiştir.Hatta yakında 5. boyutu algılayacağımızın sinyalleri var bazılarına göre.
Bazı ufologlar ufolar hakkında başka bir boyut açıklamasını çok garip buluyorlar.Gerçekten eğer boyutumuz ve yer -zamanımız dışında böyle bir cisim varsa ve bu boyutumuza gelse çok büyük dünya dışı bir izlenim yapardı.
İKİ BOYUTLU ÜLKE
1884 yılında Edwin A. Abbott bu olaylara benzeyen şeyler yaşanan romanını okuyuculara sundu.( Flatland - Düz Ülke)
Düz ülkede yaşayanlar çok incedir.Onlar 2. boyutta yaşıyorlar ve yanı başlarında bulunan 3. boyuttan haberleri ve fikirleri yok.Kitabın konusu kısaca ; eğer 3. boyuttan bir cisim bu insanların yaşadığı düz ülkeden geçerse ne olur ? Örneğin eğer kurşun şeklinde bir cisim düz ülkede haraket ederse önce kendisini o ülkeye (2. boyuta) değdiği yerde bir nokta şeklinde gösterir.Yoluna devam ederken düz ülkede yaşayanlar bir daire görüyorlar.Daire büyümeye devam ederken birden küçülüyor ve kayboluyor.Bu olay onları 2. boyutta görülen bir 3.boyuttan gelen cisim olayını yani UFO fenomenini araştırmaya itecektir.
1947 'den beri inanılmaz manevralar yapan, birden ortaya çıkan ve birden ortadan kaybolan , şekil değiştiren ,çok yükseklerde uçabilen garip ufolar rapor edilmektedir.
Bu esrarengiz cisimler genelde teknolojik bakımdan gelişmiş , dünya dışı yapısı olarak görülüyor.Peki ama başka bir boyuttaki esrarengiz cisimler dünyamızda beliriyor olamaz mı ? Bir çok ufolog bu hipotezi başka bir gezegenden gelenler hipotezinden daha inandırıcı buluyor.
Güneş sisteminde yapılan araştırmalar komşu dünyalardan birinin akıllı hayat barındıramayacağını gösteriyor.Ve eğer başka dünyalarda yaşayanlar varsa bile çok büyük bir olasılıkla bize ulaşamazlardı.Çünkü bize ulaşmak için uzayda yüzlerce,binlerce ışık yılı yolculuk etmeleri gerekecekti.
ALGILANAMAYAN VARLIK
Eğer ufolar başka bir boyutun eserleri ise ,bize gelmeleri için güneş sisteminde başka bir gezegende yaşamaları gerekmez.Sadece zaman - mekan aşmalarıda gerekmez.Sadece tepemizde yaşayıp bu dünyayı bizimle paylaşabilirler.Tabiki bizim algılayamadığımız bir boyutta.Cismin (bizim boyutumuzda)belirmesi, sadece bir geçiş , kayboluş ise diğer boyutta belirmesi olarak gerçekleşecektir.
Başka bir çekici fikir , belkide birçok diğer boyutlar olduğudur.
DAHA ÇOK BOYUTLAR
Kablo teorisine göre 15 milyar yıl önce kainat yaratıldığında 4 değil 10,11 boyutluydu.O günden bu güne kadar geçen süre içinde kainat kendisini 4 boyuta kadar açmıştır.4. boyuttan 3'ü boşluk 1'i zaman olarak kalmıştır.Diğer boyutlar katlanmış durumda kalmışlar ve bildiğimiz evren üzerinde neredeyse hiç etkileri olmamıştır.Bu yüzden kablo teorisinin katlanmış durumdaki bu boyutları , ufo ve diğer paranormal fenomenleri açıklamada çok az bir yer almaktadır.Prensip olarak bizim boyutumuz dışındaki boyutlar, dünyamıza etki ettiği sürece algılanabilir.Yapılan bir çok deneye göre bu söz konusu değil.Bilim adamlarına göre eğer bu boyutlar gerçekten varsa bile dünyamıza etkileri olmadığı için yokmuş gibi algılanacaktır.
BOŞLUK - DOLULUK
Ancak yinede bu bir çok ufoloğun cesaretini kıramamaktadır.Onlar bu teorilere biraz hak verirken farkında olmadığımız diğer önemli rol oynayabilecek faktörleri aramaya devam etmektedirler.
Bilim adamları şunuda ekliyorlar: Başka bir cismin veya varlığın bizim boyutta belirmesinin imkansız olduğunu kanıtlamak olanaksızdır.Bu yüzden bir çok ufolog ufoların başka bir boyuttan 4 boyutlu ( 3 yer 1 zaman) dünyamıza geldiği fikrini bir kenara koymuyorlar.Veya o cisimlerin içinde gri küçük adamlar oturuyorlar mı? Bu başka bir tartışma konusudur.
KAÇIRILMA DOSYASI

Dünya dışı varlıklar yıldızlar arası uzaydan dünyaya gelerek , hümanoid (insansı) ekipleriyle dünya madenlerini , bitki , hayvan ve hatta insanlarını, bunlardan örnekler alarak incelemektedir."
Prof. Dr. Allen Hynek
“ Uzaydan gelen varlıklar tarafından gözlenmekte ve kontrol edilmekteyiz”
General Albert. M. Chop
Amerikan Hava Kuvvetleri Haber Alma Dairesi Başkanı

" İnsanlık , dünya-dışı galaktik güçlerin devamlı kontrolü altındadır. "
Colman Von Keviczky
Emekli Binbaşı

İNSAN KAÇIRMALAR - GEMİLERİN İÇİNDE

UFO’lar tarafından kaçırılanlar , kendilerini ilk olarak antreye benzeyen küçük , karanlık bir odada bulurlar. Fakat kısa bir süre sonra kendilerine çeşitli yöntemlerin uygulanacağı daha büyük odalara alınırlar. Bu odalar , duvarlardaki gizli aydınlatmalar ile biraz sisli fakat oldukça aydınlık bir görünümdedirler. Bazen ortam karanlık , serin ve nadiren de kötü kokulu olabilir. Duvarlar ve tavan kavisli , genellikle beyazdır. Zemin ise koyu renkli , bazen siyah renklidir. Çeşitli katlar ve girintilerden oluşan yapının duvarları bilgisayara benzeyen aletlerle çevrilidir. Eşyalar oldukça azdır ve tamamen vücudu destekleyen tarzdadır.

İçerisi genellikle steril , serin , mekanik ve hastane görünümlüdür. Kaçırılan kişiler geminin içinde çeşitli işlerle meşgul haldeki uzaylı yaratıklarla karşılaşabilirler.
Uzaylılar , çeşitli şekillerdedir. Uzun yada kısa olabilseler de genellikle parlak , saydam varlıklardır. Çoğunun vücudunda tamamen olmasa da saydamlıklar vardır. Sürüngene benzeyenlerin genellikle mekanik işlerle ilgilendiği görülmüştür. En çok karşılaşılan yaratık tipi , 3-4 feet uzunluğunda küçük insansılar olan “ GRİLER “dir.

Bu yaratıkların armuda benzeyen büyük kafaları , 3-4 adet uzun parmaklı uzun kolları , ince gövdeleri ve uzun ince bacakları vardır. Bazı istisnalar dışında cinsel organları görülmemiştir. Vücutlarında herhangi bir tüy ve kulakları yoktur.

Basit görünümlü burun delikleri vardır. Her hangi bir duygu yansıtmayan ağızları ince bir çizgi halindedir ve açıldığı nadiren görülür. En belirgin özellikleri kocaman yuvarlak ve siyah gözleridir. Bu gözlerin içinde göz akı yada göz bebeği bulunmaz. Gözlerinin insanı etkileyen bir gücü vardır. Kaçırılan kişiler bu gözlere baktıklarında, sanki içlerini görüyorlarmış gibi gelir ve de kendini kaybetme hissi yaşadıklarının belirtiyorlar.
Yaratıklar birbirleriyle telepati yoluyla haberleşiyorlar. Genellikle tek parça , oldukça sade benzeri bir giysi giyiyorlar. Giysilerinin üzerine başlarını örten bir başlık oldukça yaygın.

YAPILAN İŞLEMLER

Gemilerde , kaçırılan kişilere uygulanan işlemler iki guruba ayrılabilir. Fiziksel işlemler ve gözleme dayalı işlemler.


Kaçırılanlar genellikle çıplak bir halde saatlerce süren incelemelere maruz kalırlar. Uzaylılar öncelikle büyük siyah gözleriyle dikkatlice bakarak uzun süre insan vücudunu incelerler. Bu inceleme sırasında kişiler sanki beyinlerindeki her bir düşüncenin ayrı ayrı incelendiğini hissettiklerini söylerler. Daha sonra çeşitli aletler yardımıyla vücutlarından saç, deri ve benzer örnekler alınarak incelenir.

Kullanılan aletler vücudun her parçasını incelemek için özel olarak tasarlanmıştır ve bunlarla burun , sinüsler , gözler , kulaklar , kollar , bacaklar , ayaklar , karın , jenital organlar ve bazen de göğüs bölgesi incelenir. Bazı durumlarda kaçırılan kişinin beynine ameliyat yapıldığı ve sinir sistemine müdahale edildiği belirtilir. Bunların yanında uzaylıların en çok önem verdikleri kısım insanların üreme organlarıdır.


Sonuç olarak , kaçırılan kişiler üzerinde uygulanan bu fiziksel ve biyolojik çalışmaların , uzaylıların genetik mühendislik yöntemleriyle insan-uzaylı karışımı melez bir ırk yaratma amaçlarıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.

BİLGİLENDİRME VE BİLİNÇ KAYBI

Kaçırılma olayları ile ilgili diğer bir önemli teori de , uzaylıların , kaçırdıkları insanların bilinçlerini geliştirdikleridir. Uzaylılar , uyguladıkları yöntemlerle bu insanların duygusal ve ruhani yapılarını geliştirerek onların hayata bakış açılarını , düzen ve barış hakkındaki görüşlerini olumlu yönde değiştirmişler , bu insanlara , yaşadıkları dünyadaki şiddet ve yok etmeye dayalı bilinci engelleme amaçlı sorumluluklar aşılamışlardır.



Bu prosedür, uzaylılarla insanların zihinsel bir bağ kurarak bilgi aktarımı ve bu görüntülerin gemideki monitör benzeri cihazlardan diğer kişilere de gösterilmesi şeklinde gerçekleştirilmiştir. Bu görüntüler arasında yer alan , dünyanın nükleer bir felaket sonucu yok olması , uçsuz bucaksız , kurak ve üzerinde yaşanılamayacak haldeki yer yüzü görüntüleri ve dev depremler , ateş fırtınaları , sel baskınları sonucu dünyanın kıyamete benzer bir durum yaşaması , hatta dünya yüzeyinin kırılarak dünyanın yarılması , İzleyen insanları , barışı sağlamazsak gelecekte karşılaşabileceğimiz tehlikeler hakkında bilinçlendirmiştir.
Uzaylıların söylediğine göre insan ırkı , onların varoluşunu kabullenmeye henüz hazır değil .Eğer toplu bir temas yaşanacak olsa , normal hayatımızda tanımadığımız , anlamadığımız , bizden farklı olan herkese davrandığımız gibi onlara da düşmanca davranacak , evrensel barış için yapılan bütün çabalar sonuçsuz kalacaktır ..

Uzaylı varlıkların istedikleri yaşam biçimimizi değiştirmek değil , insanlara evrensel bir bilinç hakkında bilgiler vererek onların doğru olan yaşama biçimini seçmelerine yardımcı olmaktır.

Bazı kişilere dünyanın kaderi , insan zihninin kontrolü hakkında ve benzer şekilde evrimleşerek ‘iyi’ yada ‘kötü’ hallere gelmiş başka ırklar hakkında bilgiler verilmiştir.


FİZİKSEL ETKİLER Kaçırılanların maruz kaldığı fiziksel müdahaleler önemlidir. Bu insanlar , vücutlarında ortaya çıkan kesik , çürük ve yara izlerinin gemide yaşadıkları işlemler sonucu ortaya çıktığından şüpheleri olmadığını söylüyorlar. Ayrıca bir çok kadın tanık , kaçırılmadan önce hamile olduklarını , gemide uygulanan işlemlerden sonra hamileliklerinin sona erdiğini belirtiyor. Bu deneyimleri yaşayan bir çok kişi , sonraki yaşamlarında elektrikli aletlere dokunduklarında bu aletlerin düzgün çalışmamaya başladığını görmüş.
Kaçırılma olaylarında sıkça rastlanan bir durum da , uzaylıların bir takım izleme aygıtlarını bu insanların vücuduna yerleştirmeleri. Bu aygıtlar özellikle kafatasının içine yada burun gibi bölgelere yerleştiriliyor. Böylece temas kurdukları bu insanları 24 saat izleyebiliyorlar. Bu aygıtlar deri altına yerleştirilen küçük nodüllere benziyorlar .Bazı vakalarda bu türden izleme aygıtları bulunmuş ve elektromisroskobik ortamda analizleri yapılmıştır.

KAÇIRMALARIN DEVAMI VE YERLEŞTİRİLEN CİSİMLER

Kesin olan bir şey var ki , kaçırılma olayları bunu yaşayan insanların hayatlarını tamamen değiştiriyor. Bu tür karakter değişiklikleri dört şekilde gerçekleşiyor:

İlk olarak , kaçırılan kişilerin maruz kaldıkları işlemler , kendi rızaları dışında kaçırılmaları , paralize edilmeleri ve tanımadıkları varlıklar tarafından kobay olarak kullanılmaları bu insanların ruhsal yapılarını sarsmaktadır.

İkinci ; kaçırılan kişiler , hayatları boyunca yalnızlık ve çevresine yabancılık hissediyor. Çevrelerindeki insanlarla uyum sağlayamıyor ve onlardan dışlanmış , farklı hissediyorlar.

Üçüncü olarak , bu insanlar daha önceden inandıkları bilgilerin ve fizik kurallarının inanılmaz derecelerde alt edildiğini görünce bir çeşit şok yaşıyorlar. Hayatları boyunca evrende yalnız oldukları düşüncesi ile yetişmiş olan bu kişiler , bizden daha ileri teknolojilere ve zekaya sahip uygarlıkların varlığını kabullenmekte güçlük çekiyorlar.

Son olarak , Kaçırılmaları sırasında maruz kaldıkları incelemeler , yaşamları boyunca karşılaşacakları rahatsızlıklar yaratabilmekte. Bu rahatsızlıklar , vücutlarında ameliyat edilen bölgelerde oluşan ağrılar , baş ağrıları , ürolojik, jenital sorunlar , sinüslerde rahatsızlıklar , cinsel işlev bozukluklarının yanı sıra hastanelerden , iğneden korkma , kapalı yerde kalamama gibi psikolojik rahatsızlıklar olarak ta ortaya çıkabiliyorlar.

ZİHİNSEL DEĞİŞİMLER

İnsanlar ve uzaylılar arasında gelişen ilişkiler akıllara uzaylıların düşüncelerinin ne olduğu sorusunu getiriyor. Bu yaratıklardan insanlarla temas kuranların iyi ve barış amaçlı oldukları gibi buraya gelmeseler de savaşçı , kötü niyetli yaratıkların varlığından da bahsediliyor. Özellikle ‘griler ‘ denilen yaratıklar insana fizik ve davranış olarak benziyorlar.

Sonuç olarak kaçırılan kişiler zorluklarla karşılaşsalar da edindikleri deneyimlerle , evrendeki kozmik dizayn içerisindeki yerleri ve yaşadıkları gezegenin sistemi ile barış ve uyum içerisinde yaşamak konusunda bilgiler sahibi kişiler oluyorlar. Yaşamın kendisine duyulan saygı ve doğanın gizemli yapısının bir parçası olma bilinci , dünyanın içinde bulunduğu çevresel kriz ve duyarsızlık ortamında bizlere bir umut ışığı olabilir.


UFO BİLMECESİ: Fiziksel Kanıtlar Üzerine Yeni Bir İnceleme (A New Review of Physical Evidence) Stanford üniversitesiden Profesör Peter A. Sturrock’ ın bilim dünyasını ve halkı şaşırtmaya devam eden UFO gözlemlerinin arka planında yatan olası fiziksel kanıtlar konusunda ortaya koyduğu bilimsel ve bir o kadar da ilginç olan bakış açısını yansıtıyor.
Sturrock ve dokuz fizik uzmanından oluşan bilim grubu , sekiz deneyimli araştırmacı tarafından sunulan, içinde dünya dışı ziyaretçilerin araçlarına ait görüntülerin de bulunduğu şaşırtıcı ve açıklanamayan olaylarla ilgili verileri incelediler. Sturrock’ın fiziksel deliller üzerinde yoğunlaşan bulguları yıllardır tartışmalı olan bu konuya ilişkin ilk bağımsız ve bilimsel niteliği olan araştırma ve analiz sürecini kapsıyor.
UFO Enigma; Stanford Üniversitesi Uzay Bilimleri ve Astrofizik anabilimdalından profesör Peter A. Sturrock’ ın önderlik ettiği bir çalışmanın ürünü. Hakkında basında çıkan etkileyici haberlerin yanısıra; M.I.T., Cornell, Princeton, Arizona, Virginia Üniversiteleriyle beraber İngiltere, Fransa ve Almanya’ daki ensitüler tarafından ilgi ve saygıyla karşılanan çalışma, Laurance S. Rockefeller’ ın yetkisinde Bilimsel Araştırmalar Topluluğu tarafından tamamlandı.
 
STURROCK PANELİ
 
Çeşitli bilimadamlarının katıldığı uluslararası panelde bazılarının UFO gözlemlerinin beraberinde getirdiği tanımlanamayan fiziksel kanıtların ciddi bir bilimsel çalışma gerektirdiği görüşü konusunda anlaşmaya varıldı. Stanford Üniversitesi’nden Peter Sturrock’ ın yürüttüğü çalışma , son 30 yıldır tartışmalı olan bu konu üzerinde yapılmış ilk bağımsız, bilimsel inceleme niteliğinde. Panelde; UFO tanıkların vücutlarında oluşan yanıklar, radarlar tarafından tespit edilen gizemli objeler, belirli bölgelerde gökyüzünde tekrarlanan aralıklarla beliren ve yanıp sönen ışıklar, otomobillerin çalışma düzeninde sapmalar, bitki örtüsü üzerinde bulunan radyasyon kalıntıları ve diğer hasarlar, taşıtlar üzerinde yapılan oynamalar, yerin yüzeyine bırakılan izler ve enkazlar gibi şaşırtıcı ve açıklanamayan olaylar gündeme getirildi. Yayınlanan 50 sayfalık inceleme, bilimsel çevrenin eğer konu hakkında takındığı alaycı tavrı bir yana bırakıp, bu olayları açıklayabilmek için hedeflenen çalışmaya fon sağlayabilirse ve bu olaylarda UFOların gerçekten bulunup bulunmadığına ilişkin fiziksel kanıtları incelerse; bu konuda kayda değer bir şeyler öğrenebileceğini ve bu olayları doğrulayan birçok fiziksel kanıtların olduğunu söylüyor.
 
Rapor, bilim dünyasının alışkın olmadığı bu fenomenler hakkında bilgi elde etmek için UFO’lar hakkında tutulan kayıtların dikkatlice ve önyargısız değerlendirilmesi gerektiği söylerken bu tarz bir incelemenin , bazı durumlarda düzmece olan bazı UFO olaylarına da bir açıklık getireceğini ekliyor.
 
Prof. Peter Sturrock: “ Amerikan Astronomi Derneği’ nde üyelerin konu ile ilgili merak düzeylerini, bunun bilimsel takibe değecek bir şey olarak görüp görmediklerini ve bazılarının klasik UFO raporlarında bulunan benzeri gözlemleri rapor edip edemeyeceklerini araştırmak üzere bir çalışma ve anket yaptık Ve bu araştırmanın ve anketin sonucu öğrendik ki birçok astronom aslında diğer vatandaşlar kadar konuyla ilgililer; çoğu da konunun aslında derin bir araştırma gerektiğini düşünüyor ve içlerinden çok sayıda kişide UFO literatüründe bulunan bazı olaylara şahit olmuşlar. Ve bu ankette enteresandır ki, gizli olarak veya isimlerini gizli tutarak fikirlerini beyan eden Astronomların yüzde 80’i , ya kesinlikle ya da büyük bir olasılıkla UFO fenomeninin doğruluğuna ve araştırılması gerektiğine inandıklarını belirtmişlerdir. Oysa, topluluk içinde bilimsel çevrelerde konuşurken UFO sorusunu konudışı bırakma eğilimindeler.” dedi.
 
Sturrock, en azından bazı bilimadamlarının bu önemli konuyla ilgili araştırma raporunu okuyup, konuyla ciddi bir şekilde ilgilenmeye başladıklarını ve bunun, konu üzerinde yapılan bilimsel çalışmaları kamçıladığını söylemekte. Gerçekten de artık UFOLOJİ konusu, başta USA, Rusya, Hollanda, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya olmak üzere birçok ülkenin akademik çevrelerinde ve üniversitelerinde araştırma kurulları oluşturularak incelenmekte. Umarız bu gelişmeler, Türkiye’deki bazı önyargılı çevrelere de örnek olur...
( Peter A. Sturrock: Uygulamalı Fizik Bölümü’nden emekli profesör ve Stanford Üniversitesi Uzay Bilimleri ve Astrofizik Merkezi’nin emekli yöneticisi. İçlerinde Amerikan Astronomi Topluluğu; Amerikan Havacılık ve Uzay Bilimleri Enstitüsü, Yerçekimi Vakfı ve Ulusal Bilimler Akademisi tarafından verilenlerin de bulunduğu bir çok ödüle layık görüldü. Diğer yayınları beş ciltten oluşan derlemeleri, iki adet monograf ve ikiyüzden fazla makaleden oluşuyor.)

“ Uçan daireler fizik kanunu tanımıyor. Görünüşe göre insana benzer pilotlarca yönetiliyor. Bu makinelerin yapımı , bilgilerimizi kat be kat aşan bir tekniğin örneğidir.”
Prof. Alexei Kazantsev Sovyet Bilimler Akademisi Üyesi

AKADEMİK KURUMLAR
Dünyada UFOLOJİ İle İlgili Araştırma Yapan ve Eğitim Veren Bazı Akademik Kurumlar
Stanford Üniversitesi /USA
Alabama Üniversitesi / MONTGOMERY - USA
Mississippi Üniversitesi , OXFORD / MİSSİSSİPPİ - USA
Edison Community College , Fort Myers / PHİLEDELPHİA - USA
Victor Halley College , Moorpark / CALİFORNİA - USA
Göttingen Üniversitesi / ALMANYA
Maiunz Üiversitesi / ALMANYA
Hamburg Üniversitesi / ALMANYA
Utrecht Üniversitesi / HOLLANDA
Glamorgan Üniversitesi / İNGİLTERE
Ayrıca
Rusya’da, Fransa ve İngiltere'de, Çin’de, Meksika’da, Şili, Peru , Brezilya'da, İtalya'da, Avustralya'da ve daha birçok ülkelerde bulunan Üniversite ve Akademik kurumlarda bilimadamları tarafından Araştırma Birimleri kurulmuş ve UFO konusu çok ciddi bir şekilde araştırılmaktadır...
Stanford Üniversitesi'nde Prof. Peter Sturrock başkanlığında kurulan UFO Fenomeni Araştırma Birimi, araştırmalarının sonucunda Sturrock'un yazdığı "UFO Enigma" adlı kitapta UFO olgusunun kesinlikle gözardı edilmemesi gerektiği ve bu anlamda birçok fiziki kanıtın olduğu neticesine varılmıştır.
ÖZELLİKLERİ
Dünya dışı varlıklar, gezegen ve sistemlerarası gezi ve araştırma uçuşlarında değişik tip ve ebatlarda uzay gemileri kullanmaktadırlar. Yıldız sistemlerindeki her gezegenin yapısına uygun olarak dizayn edilmiş uzay araçları vardır. Atmosfer-içi, yakın-uzak gezegenler arası, yakın-uzay ve galaksiler arası uçuşlar için tasarlanmış bu araçların çoğu bizim uymak zorunda olduğumuz aero-dinamik yasalara göre biçimlendirilmemişlerdir.
UFO’lar Dünya yapısı olmayan, havada normal bir uçak ya da helikopterin yapamayacağı hareketleri ve manevraları yapan, dış görünüşleriyle de tanıdığımız göksel taşıt araçlarına hiç benzemeyen uçan cisimlerdir. UFO’lar evrensel yolculukların gerçekleştirildiği uzay taşıt araçlarıdır.
UFO’ların dış görünüşlerini belirli modellerle sınırlandırmak hatalı olur .Gerçekten de sadece disk biçiminde değil, çok değişik şekillerde UFO’lar gözlemlenmiştir. Çünkü bu değişik tipteki UFO'lar değişik galaksilerden ve sistemlerden gelmektedir ve kendi aralarında da farklı teknolojik seviyelerde olan uygarlıklar tarafından yönetilmektedirler.
Çoğu kez dairesel biçimde görülen UFO’ların arasında tıpkı bir piramit özelliklerini taşıyanlar da vardır. En sık rastlanan tip elbette ki disk şeklindeki UFO’lardır. Bu diskler düz, kubbeli, çan biçimli, Satürn modeli olarak tanımlanırlar. Genelde Gümüş rengi, parlak metalik, altın sarısı veya siyah renktedirler. Gece görülen UFO’lar çevrelerine parlak renkli ışıklar yayarlar. Işıkların rengi ve tonu UFO’nun hızına göre azalıp çoğalabilir. Renkler gökkuşağının bütün nüanslarını taşırlar.
Normal bir UFO’dan çok daha büyük boyutlardaki Ana Gemiler ise, puro biçimi olarak bilinirler. Ana Gemiler yeryüzüne araştırma yapmak amacıyla gönderilen küçük diskleri ve UFO’ları taşıyan devasa araçlardır. Bu dev boyutlardaki araçlar, kimi zaman bir şehri, hatta bir ülkeyi içine sığdırabilecek kadar genişliktedirler. Ana gemiler de metalik dış yüzeye sahiptirler. Puro biçimli Ana Gemiler de, kendi aralarında farklı tiplere ayrılmışlardır. Yerden bakıldığında ince, uzun bir çubuğa veya üzerinde herhangi bir çıkıntısı olmayan, her iki ucu da oval biçimde olan bir tükenmez kaleme benzetilebilirler.
Hem UFO’lar, hem de Ana Gemiler normalde insan zihninin alamayacağı uzaklıktaki mesafeleri yine inanılmaz hızlarla ve büyük bir kolaylıkla, kısa zaman içinde kat edebilirler. Gözlemciler çoğu kez bir saniye önce gördükleri UFO’nun gözden kayboluşunu fark bile edemediklerini bildirirler.
UFO’lar hemen her ülkede değişik yaş gruplarındaki insanlar tarafından rapor edilirler. Öğrenciler, kırsal kesimde ve şehirlerde yaşayanlar, ev kadınları, pilotlar, astronomlar, senatörler ve hatta devlet başkanları ( Carter, Reagan, ) UFO’ları gözlemlemişlerdir.
UFO gözlemleri çoğunlukla 1 ile 5 kişilik gruplar tarafından yapılır. Bununla beraber UFO’yu binlerce insanın aynı anda gördüğü toplum gözlem olaylarıda defalarca olmuştur. UFO gözleminde sürekli gözlem süresi birkaç saniyeden birkaç saate kadar değişir. Bazı olaylarda UFO’ların aralıklarla birkaç saat süreyle gözlemlendiklerine rastlanmıştır. UFO gözlemleri günün ve gecenin her saatinde olabilir. Ancak istatisliklere göre yoğunluk gece 21.00 ve sabaha karşı 04.00 saatleri arasındadır.
UFO’lar çevrelerine ışık yayarlar dedik. Bu şiddetli ışık bazen gözleri rahatsız edecek kadar fazladır. Gece tezahürlerinde bile ağaçlık alanları, çiftlikleri tıpkı bir projektör ışığı gibi aydınlatır. Dünyaya gözle görülür şekilde yaklaşan bir UFO’nun belirli bir bölgeye yönelttiği veya yaydığı ışık genellikle beyaz renktedir.
Uçan dairelerin insanları gerçekten şaşkın bırakan en önemli özelliklerinden biri de hareket yetenekleridir. UFO hareketleri, dönen bir topacın yalpalama hareketi, düşen bir yaprak ya da sarkaç hareketi, top gibi aşağı yukarı sıçrama hareketi, uçuş yörüngesi boyunca aşağı ve yukarı salınım hareketi, 90 derecelik ani açılar yapması ve zig zag hareketi olarak tanımlanmıştır. Çoğu kez UFO’lar uçarken bir hizada, kademeli, yan yana, eşkenar dörtgen, dikdörtgen, üçgen, ‘V’ ve ‘Y’ uçuş düzeninde görülürler.
Gözlemlenen diğer bazı şaşırtıcı hareket biçimleri de şunlardır: Yüksek hızlarda giderken dik açı yaparak dönme; gemi , otomobil ve uçakların çevresinde dönme, onlarla birlikte seyretme ve üzerlerine ani dalışlar ; iki veya daha fazla UFO’nun buluşması; bir veya daha fazla UFO’nun daha büyük olan bir diğerinin içine girmeleri; büyük hızlarda uzaklaşarak ya da gözden kaybolarak jet avcı uçaklarından kaçmaları; hızla uzaklaşarak projektör ışıklarından kaçmaları ve enerji hatlarını çok yakından izlemeleri.
Görüldüğü gibi uçan dairelerin Dünya insanı tarafından pek de kolay algılanamayan, son derece değişik fizik özellikleri vardır. Bunlar sadece ve sadece D.Dışı taşıt araçlarına ait şeylerdir. İnsan kulağının duyma frekansının menzili içinde UFO’lar çoğu kez sessizdirler. Sesler duyulduğundaysa, bu genellikle, yüksek bir vızıltı, dönen bir topaçtan çıkan vınlama sesi, hışırdama, parlama ya da rüzgar sesi biçiminde tanımlanırlar. Geçtikleri yerlerde bazen kuvvetli bir ozon kokusu duyulur. Olası dahilinde elektro manyetik radyasyona karşı duyarlılığın ya da dokunma duyusunun frekans menzilleri içinde, UFO’larla yakın karşılaşmalarda bulunanlar, şu tarz raporları vermişlerdir: Otomobil yolcuları şok geçirmiş ve uyuşma hissetmişler; sürücüler geçici yarı felç durumu yaşamışlar; yolcular bir tür elektrik şokuna maruz kalmışlar; karıncalanma hissi duymuşlar; gözler tahriş olup şişmiştir.
Müşahitlerin hepsi uçan dairelerin fevkalade hareket kabiliyeti ve hızına işarette bulunmuşlardır. Görünürde ses üstü hareketlerine karşılık ne bir ‘patlama’ ne de bir ‘şok dalgası’ vardır. Bu durum klasik akışkan mekaniği kanunlarına zıttır. Genellikle uçan daireler, helikopterler gibi öne meyillenerek ilerliyorlar. Bu uçuş durumu hızları arttıkça daha belirgin hale gelmektedir. Hızla birlikte ışık durumu da artmakta ve renkleri değişmektedir.
Silindir biçimliler pek büyük boyutlara sahiptirler. Sabit durumda dikey şekilde bulunurlar. Bazı gözlemlerde etraflarında uçan daireler görülmüştür, sanki onlardan çıkmaktadırlar. Bu nedenle onlara ‘ana gemi ‘ demek adet olmuştur. Hareket esnasında, bu ana gemiler yatay duruma geçiyorlar ve bu sırada, düz olan arka kısımlarında ışıklı serpintiler görülmektedir. Uzaylıların ana gemileri çok büyük ve geniş oldukları için genellikle atmosferimize girmemektedir. Bu yüzden dünyamıza genellikle keşif gemileri gönderilmektedir. Ayrıca mürettebat taşımayan ve uzay gemilerinden idare edilen gözlem disklerine de atmosferimizde sık sık rastlanmaktadır.
Bütün bunlardan başka bir de UFO’ların EM ( elektro manyetik ) etkileri vardır. Otomobillerin durmaları, tüm elektrik sistemlerinin işlemez hale gelmesi, geniş bir çevrede elektriklerin kesilmesi, radyo, televizyon, telefonların çalışmaması, pille çalışan kameraların çalışmaz hale gelmesine neden olmak gibi etkilerdir. EM etki, mekanik sistemlerin işleyişinde de ortaya çıkar. Örneğin, manyetik olmayan alaşımlardan yapılmış mekanik saatlerin durması, bazı cihazların çarklarının dönmemesi, mekanik düzenli kameraların işlememesi gibi. UFO fenomeni sanki enerji çekme ve özellikle de elektrik enerjisini çekme yeteneği göstermekte ve tüm kinetik gücü felce uğratmaktadır.
BİR UFO, yani kimliği belirsiz uçan obje, ciddi araştırmacılar tarafından, kolaylıkla tanımlanamayan bir hava olayı olarak tarif edilir. Bir hayli çabayla birçok UFO raporları , uçaklar , parlak gezegenler, yıldızlar, meteorlar, balonlar, uydular, acayip bulut biçimleri vs. olarak teşhis edilebilirler. Çeşitli doneler veya kişilerin karakterlerinden dolayı, diğer UFO raporları maalesef şarlatanlık olarak tebarüz ederler ya da şarlatanlık olduklarından kuşkulanılır. Bununla beraber , kolaylıkla tanımlanan ya da kuşku uyandıran bu vakalar bir kez çıkarıldı mı, geriye, geniş bilimsel çalışma değeri olan yüzbinlerce açıklanamamış vaka kalır.
UFO TİPLERİ
Dünyamızda gözlemlenen UFOlar geleneksel uçaklardan çok daha farklı geometrik modellere sahiptir. İşte en sık rapor edilen UFO biçimlerinden bazıları:
- Diskler ve Kubbeli Diskler: Uçan daire adı verilen cisimler bunlardır. Bunların pencereler, iniş takımları, halkalar, kapılar gibi yapısal özellikleri bulunmaktadır.
- Koni: Koni biçimli UFOların pek çok çeşidi vardır. Bazıları tersyüz edilmiş koni şeklindedirler. Tabandan birleşmiş iki koni biçiminde UFOlar da gözlemlenmiştir.
- Küre: Dairesel ve küre biçiminde UFOlara dair pek çok gözlem raporu bulunmaktadır. Bunlardan çoğu gece gözlemleridir. Aynı zamanda yarım küre biçiminde UFOlar da gözlemlenmektedir.
- Boomerang: Boomerang biçimindeki UFOlar 1980’lerde gözlemlenmeye başlamıştır. Bu UFOlar genelde asimetrik bir şekle sahiptir; alçaktan ve yavaş uçarlar. Bunlardan bazıları yaklaşık üç futbol sahası büyüklüğündedir.
- Puro: 1940-1960 yılları arasında puro biçiminde büyük UFOlar nadirende olsa gözlemlenmekteydi. Bunlar bazen içlerinden disk biçiminde cisimler de çıkarmaktaydılar. 1949 yılında gözlemlenen yaklaşık bir mil uzunluğundaki puro biçimli UFO izleyenleri şaşkına çevirmişti. Günümüzde puro biçimindeki UFOlara nadir rastlanmaktadır.
08 Temmuz 1967'de ABD Cumberland'te fotograflanan Puro biçimli UFO
- Silindir: Bunlar, silindir görünümündedirler ve puro biçimli UFOlara göre daha ufaktırlar.
- Halter: Halter biçiminde UFOlar ortadan bir çubukla tutturulmuş iki küreden oluşmaktadır.
- Mantar: Bu UFOlar bir kubbe ve sapa benzer bir gövdeden oluşmaktadır.
- Piramit: Uçan, piramit şeklinde cisimlerdir.
- Dikdörtgen: Bazı UFO’lar biçim olarak aynı bir dikdörtgene benzemektedirler.
- Üçgenler: 1989 yılından itibaren yakın zamanlarda sık sık görülen bir UFO biçimidir. Üçgen UFO gözlemlerinin sayısı disk şeklinde UFO gözlemlerini aşmaktadır.

İlk defa Belçika'da görülen Üçgen UFO, 1989

25 Ocak 1997 Pine Bush, ABD
- Satürnler: Geniş bir küre ve onu çevreleyen bir halkadan oluşmaktadırlar.
TANIMLANAMAYAN YÜZEN CİSİMLERİ (U S O ’lar)
Çoğu kişi gezegenimizi ziyaret eden UFO’lar hakkında birşeyler duymuştur. Peki esrarengiz cisimler sadece gökyüzünde mi görülmektedirler? Bildiğimiz gibi, dünyanın büyük bir bölümü sular altındadır ve kanıtlar, UFO’ların gezegenimizdeki bir çok yere kimseye görünmeden gidebilmek için suları da kullandıklarını göstermektedir. UFO’ların deniz altında seyahat edenlerine U S O -Tanımlanamayan Yüzen Cisimler- adını vermekteyiz. Pek çoğumuz bunu bilmese de, bu esrarengiz denizaltı araçları hakkında pek çok gözlem raporu bulunmaktadır.
Özellikle Bermuda Şeytan Üçgeni’ndeki Bimini bölgesi, tanımlanamayan gizemli yüzen cisimler ve denizaltından gelen esrarengiz ışıkların sıklıkla gözlemlendiği bir bölgedir. Bermuda Şeytan Üçgeni’ndeki esrarengiz olayları araştıran zoolog, arkeolog ve oşenograf Dr. Manson Valentine, Bermuda’ daki USO gözlemlerinden şöyle bahsetmektedir: “Bu bölgede başka herhangi bir yerde yapılanlardan çok daha fazla gözlem yapılmaktadır. Yakın zamanlarda bölgede, uçak olmadıkları tespit edilen hava araçları ve denizaltı olmadıkları tespit edilen denizaltı araçları ile ilgili pek çok gözlem yapılmıştır.”
USO gözlemlerinin geçmişi 1800’lere kadar uzanmaktadır. 1800’lü yılların ortalarında sıklıkla görülmeye başlayan USO’lar, 1845’teTürkiye’de Antalya açıklarında, 1875’te Meksika açıklarında, 1879-1890’da Basra Körfezi’nde, 1891’de Çin Denizi’nde ortaya çıkmışlardır.
20. yüzyılda UFO gözlemlerine ilişkin raporlarının artmasıyla birlikte, denizlerdeki esrarengiz cisimlere dair gözlemler de artmıştır.
30 Haziran 1967’de bir Arjantin gemisi olan Naviero’da bulunan bir grup insan, denizde silindir biçimli bir cismin yüzdüğünü fark ettiler. Yaklaşık 33 metre uzunluğundaki bu cisim mavi-beyaz bir ışık saçıyordu. Cismin hiçbir ses çıkarmaması ve suda hızla yol almasına rağmen dalga yaratmaması gözlemcileri şaşkına çevirmişti. İnsanlar bu esrarengiz deniz aracını seyrederken, araç birdenbire rotasını Naviero’ya doğru çevirdi, hızlandı ve gemiyle çarpışmasına ramak kala suya dalarak gözden kayboldu.
1972 yılının Ağustos, Eylül ve Ekim ayları süresince Karayib Denizi’ndeki adalardan yoğun UFO ve USO gözlemleri rapor edilmiştir. 1974 yılında tekrar yoğunluk kazanan bu gözlemler, bize Venezuella açıklarında bir sualtı UFO üssünün var olduğunu düşündürmektedir.
26 Temmuz 1980’de, Brezilya gemisi “Caioba-Seahorse”la yolculuk yapan denizciler, suda yüzen, yaklaşık 10 metre çapında yuvarlak, gri bir cisim gördüler. O sırada ufukta parlak bir ışık belirdi ve gemiye doğru yaklaşmaya başladı. Işık, geminin yanındaki gri cisme doğru yaklaşırken gemideki tüm teknik ekipmanlar birdenbire arızalandı. Gri cisim yeşil, kırmızı, mavi ve sarı ışıklarla aydınlanıyordu. Yaklaştıkça çok parlak, disk biçiminde bir cisim olduğu anlaşılan bu ışık, deniz altına dalarak metalik USO’ ya doğru yöneldi ve onunla birleşti. Daha sonra bu iki cisim birlikte su yüzüne çıktılar, bir süre burada durdular, ardından da büyük bir hızla gökyüzüne yükselerek gözden kayboldular.
Peki USO’lar sadece okyanusta mı görülmektedir? Hayır, nehirlerde hatta göllerde gözlemlenen bu tür esrarengiz cisimlere dair pek çok rapor bulunmaktadır. 30 Nisan 1976’da tanımlanamayan bir cisim, İsveç’deki donmuş Siljan nehrinin buzlarını büyük bir güçle kırarak su üstüne çıkmıştır. Buzun kalınlığı 20 cm olmasına rağmen, tanıklar cismin ancak 9 metre uzunluğunda olduğunu bildirmişlerdir. Söz konusu USO, suyun dibinden gelmiş; buz tutmuş yüzeye doğru ortalama 100 km/s hızla yaklaşarak buzu kırmış ve buz üzerinde yaklaşık 800 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğinde bir kanal açmıştır. Bu cisim, daha sonra hiçbir hasara uğramadan su yüzüne çıkmış ve gökyüzüne doğru hızla havalanmıştır.
UFO'ların YAPILARI
YAPISAL ÖZELLİKLER
UFO’ların yapısal özellikleri birbirinden farklı olmasına rağmen, yakın karşılaşma raporlarında bazı ortak özelliklerden de bahsedilmektedir. Bağlantı yerleri bulunmayan dış omurgalı UFOlara dair raporlar, bu araçların ileri bir teknolojiyle inşa edildikleri izlenimini vermektedir. Gözlemlenen ve fotoğraflanan UFO’lar arasında, alt bölümlerinde üç ya da dört küre bulunan kubbeli diskler dikkat çekicidir. Bu kürelerin döndükleri görülmüştür.
Disklerin üstündeki kubbelerden anten benzeri cisimler çıkmaktadır. Disk biçimli UFOlarda pencere ve kapılar da gözlemlenmiştir. Bunun yanında, alt kısımlarında dikdörtgen paneller bulunan üçgen biçiminde UFOlar da bulunmaktadır.
Işıklar, pencereler, paneller, yükseltilmiş yüzeyler hemen her tür UFO’da görülmektedir. Bu özelliklere sahip cisimler gözlemleyen tanıklar bunların başka dünyalardan geldiğine ikna olmuşlardır. UFOlar hem gündüz hem de gece gözlemlenebilmekte ve bazı atmosferik efektler yaratmaktadırlar. Parlayan ışık geçirmez gövdeler, parlayan yarısaydam gövdeler, kıvılcımlar ve dumanlar bu efektler arasındadır. Gündüz gözlemlenen UFOların belirli bir renkte ışık yaydığı görülmemiştir. Genel olarak gümüşi ve beyaz renkte oldukları söylenmektedir. Gece ise, UFOlar parlak ışık kaynakları olarak belirirler. Gövde ışıklarının rengi değişiklik göstermektedir; bazen birden fazla renge girerler ya da gözlem sırasında renk değiştirirler. Kimi görgü tanıkları, bu araçların hızlandıkça gözlemlenmesi güçleşen değişiklere uğradıklarını bildirmişlerdir.
Bu özelliklerin UFOların sahip olduğu itici gücün bir ürünü olduğu tahmin edilmektedir. Bu, aynı zamanda, gözlemlenen cismin bir araç olduğunu da göstermektedir. Eğer bazılarının belirttiği gibi UFO’lar elektrogravitik ya da manyetogravitik bir teknolojiyle çalıştırılıyorsa, bahsettiğimiz özellikler bu teknolojinin ürünüdür. UFOlar saçtıkları ışıklarla kendilerini çevreleyen atmosferi iyonize edebilmektedirler. Bu iyon katmanları, bulunulan yere ve havanın durumuna göre farklı renklere sahip bir plazma haline gelmektedirler. Uzaylı varlıklar ayrıca, ivmenin ve hızlı manevraların negatif etkilerini sıfırlayan aletler de geliştirmişlerdir, dolayısıyla uçan daireleriyle havada akıl almaz manevralar yapabilmektedirler. Bildirilen yüzlerce UFO raporu üzerinde yapılan çalışmalar, UFOların belli başlı ve yinelenen bir manevra paternleri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bunlar arasında, UFO’ların önce havada asılı kalması ardından aniden hızla yükselmesi o kadar sık rastlanan bir olaydır ki, bu bir UFO’nun tipik özelliği olarak kabul edilmektedir, çünkü hiçbir doğal ya da insan yapımı cisim bu şekilde hareket edememektedir. Daire biçimini alma, havadaki araçları süratle geride bırakma ve bir araya gelerek birlikte hareket etme de sık sık gözlemlenen UFO manevralarındandır.
YER ve TOPRAKTAKİ İZLERİN ANALİZİ
Yer ve topraktaki izlerin analizi ; UFO inme olayının hemen sonrasında örneklerin alınması ve ölçümlerin yapılması ve meteorolojik koşulların izler üzerindeki etkisinin belirlenmesidir.
Yer izlerinin araştırılmasında örnekler alınması ve laboratuarlarda incelenmesi çok önemlidir Toprağın bileşiminde mekanik , termal , manyetik , radyoaktif , fiziksel ve kimyasal etkiler , değişimler oluşabilir ve belirlenebilir.
Mekanik İzler ; Toprağa yapılan bir basınçla oluşurlar, bu ölçülür.
Termal Etki ; Topraktaki su bileşiminin ölçümü ve değişkenliğinin saptanmasıdır.
Manyetik Etki ; Bazı toprak bileşimlerinde bulunan yüksek manyetik kalıntılardan oluşur ve çevredeki yakın örneklerle karşılaştırılarak bilgi edinilir. Radyoaktivitenin değişimi bir diğer önemli etkidir. Fiziksel ve kimyasal ölçümler ise ; moleküler , atomik , isotopik kompozisyonları gösterir.
GÖZLEM TÜRLERİ
YAKIN KARŞILAŞMALAR
Yakın karşılaşma, bir ya da birden fazla UFO’nun veya dünya dışı zeki varlığın bir insanın bulunduğu yeri ziyaret etmesi olarak tanımlanır. Bu ziyaretler nadirde olsa bazen insanlarla iletişim kurma, onları eğitme ya da onları uçan daireye götürerek bazı özel prosedürler ve bilgiler uygulama amacıyla yapılmaktadır. Yakın karşılaşmalar, günün ya da gecenin her saati, yeryüzünün hemen her yerinde, havada, yeraltında ya da deniz altında meydana gelebilmektedir. Dış dünyadan gelen ziyaretçiler her türden insanla temasa geçerler. Her yaştan insanı, zengin, fakir, orta halli ayırdetmeksizin ziyaret edebilirler. Bu bir bilimadamıda olabilir, sade bir çiftçide (Dr. Daniel Fry ve Billy Meier örneğindeki gibi..Yakın Temas menüsüne bakınız..) karşılaşmaların çoğu bireysel düzeyde gerçekleşmektedir, yani bir insan bir ya da birden fazla dünya dışı varlıkla karşılaşmaktadır.
Yakın karşılaşmalardan önce sıklıkla ön belirtiler yaşanır. Bu belirtiler, uzaktan görülen bir UFO’nun giderek yanınıza yaklaşması ya da gece birdenbire yoğun bir ışık demeti veya havada süzülen yanar döner ışık küreleri görmeniz şeklinde olabilir. Bazı vakalarda, bu belirti kişinin kulaklarının tuhaf bir biçimde çınlaması ya da ürpertici bir hisse kapılma şeklindedir. Ancak bazı olaylarda hiçbir belirti olmayabilir.
Dünya dışı varlıklarla temas hakkında yapılan araştırmalara göre, sadece ABD’de yılda yaklaşık 3,000 yakın karşılaşma olayı meydana gelmektedir. Dünyanın en nitelikli UFO araştırmacılarından biri olan ve artık aramızda olmayan Dr. J. Allen Hynek, 1972 yılında yakın karşılaşmaları sınıfladıran bir tablo oluşturmuştur. Bu sınıflandırma günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Hynek UFO gözlemlerini genel bir çerçevede, uzak gözlemler ve daha yakın gözlemler olarak ikiye ayırmaktadır:
GÖZLEM TÜRLERİ
1- UZAK GÖZLEMLER (200 m.’den uzak)
Gece Işıkları: Hareketleri bildiğimiz ışık kaynaklarıyla açıklanamayan ve alışılmadık manevralar yapan ışıklar. Bunlar alışılmamış biçimlere, renklere ve yoğunluğa sahiptirler ve bu özellikleriye uçak ya da benzeri bir cisim olmadıkları anlaşılmaktadır. Genellikle kırmızı, turuncu ya da beyaz renktedirler. Gece ışıkları, UFO gözlemlerinin büyük bir bölümünü oluşturur.
Gündüz Diskleri: Gündüz gözlemlenen alışılmadık uçan cisimler. Bu cisimler genelde oval disk, puro, küre, üçgen ya da boomerang biçimindedirler. Hem yer seviyesinde hem de yükseklerde ortaya çıkabilirler. Sıkça, havada asılı kaldıkları, ardından da inanılmaz bir hızla bulundukları yerden ayrıldıkları ve olağanüstü manevralar yaptıkları gözlemlenmiştir.
Radar Görüntüleri: Nadir görülen bir durumdur, çünkü normal uçakların çoğu da radarda belirlenmelerini sağlayan bir donanıma sahiptirler. UFO’ların radar görüntüleri tanımlanamayan bip seslerinden oluşur ve “kaynağı bilinmeyen görüntüler” olarak isimlendirilir. UFO’lar ancak isterlerse bizim radarlarımızda tespit edilirler. Bugün artık Dünya teknolojisi bile radara yakalanmayan hayalet uçaklar geliştirmiştir. Yine de radarların tespit ettiği binlerce UFO vakası birçok ülkede yaşanmış ve resmi yetkililerce de rapor edilmiştir.
2- YAKIN GÖZLEMLER (200 m. ve daha yakını)
Birinci Türden Yakın Karşılaşmalar: UFO yakından görülmesine rağmen, tanıkla herhangi bir etkileşim içine girmemekte ve çevrede herhangi etki ya da iz bırakmamaktadır.
İkinci Türden Yakın Karşılaşmalar: UFO bulunduğu çevrede fiziksel kanıtlar bırakır. Bu kanıtlar, bozulan ya da zarar gören elektromanyetik sistemlerden, topraktaki izlere, ve bitkiler, hayvanlar ve insanlar üzerinde bırakılan fiziksel etkilere kadar pek çok biçimde olabilir.
Üçüncü Türden Yakın Karşılaşmalar: UFO’nun mürettebatı ya da içindeki varlıklar gözlemlenir fakat genelde bu varlıklarla bir iletişim içine girilmez.
Dördüncü Türden Yakın Karşılaşmalar: Uzaylı varlıklarla birebir iletişime ve temasa geçme olaylarını içerir
EN ÇOK SORULAN  SORULARA DÜNYA  DIŞI VARLIKLARIN VERDİKLERİ CEVAPLAR
1-     NEDEN GELİYORLAR?
2-     NEDEN AÇIKÇA ORTAYA ÇIKMIYORLAR?
3-     İNSANLIKLA TEMAS KURUYORLAR MI? KİMLERLE?
4-     NASIL GELİYORLAR?
5-     TANRI İNANÇLARI VAR MI?
6-     YÖNETİMLERİN ELİNDE EVRENDE ZEKİ HAYATA DAİR KANITLAR VAR MI?
7-     MADEM GELİŞMİŞ TEKNOLOJİLERİ VAR, NEDEN DÜNYADAKİ SORUNLARI ÇÖZMÜYORLAR..
NEDEN GELİYORLAR
Evrende, sayısız gezegende yaşam var. Sizden daha az gelişmiş uygarlıklar olduğu gibi sizden çok daha fazla gelişmiş uygarlıklar da var.
Siz hızla gelişmekte olan bir uygarlıksınız. Diğer gezegenlerle ve orada yaşayan varlıklarla ilişki kurmaya hazırlanan bir uygarlıksınız. 
Bizler, buraya birçok nedenle geliyoruz. Birincisi, sizin gelişmenizi izleyerek, araştırarak bilgi toplamak ve bu bilgileri kendi uygarlığımız ve tüm evrenin yararına kullanmak için.
Ayrıca, kısa süre içinde yaratacağınız gelişme sizi, evrendeki zeki hayatla tanışacağınız bir seviyeye getirecek. İşte biz sizi bu karşılaşmaya hazırlamak  için burdayız.
Bu hızlı gelişme döneminde, çok zorlu dönemler yaşayacaksınız. Bu süreçte, size elimizden geldiği kadar yardım etmek, ve zorlukları elden geldiğince azaltmak için çaba göstereceğiz
Özetlersek, buraya geldik, çünkü,
Evrende gelişen yaşamlar hakkında bilgi topluyoruz,
Sizi evrende zeki hayatla karşılaşmaya hazırlıyoruz.
Bu geçiş döneminde yaşanacak zorluklarda size yardımcı olacağız.
NEDEN AÇIKÇA ORTAYA ÇIKMIYORLAR?
Çünkü insanlık henüz bilinç olarak kitlesel karşılaşmalara hazır değil. Saldırgan iç güdülere sahipsiniz  Bizi hemen düşman ilan edebiliyorsunuz. Alıştırma için sıklıkla yapılan  temaslarda buna çoğunlukla şahit oluyoruz.
Ama güzel olan şu ki bu hızla değişiyor..
Evrendeki yaşayış çok çeşitlidir. Sizse, kendi türünüzü, bilgisizlik nedeniyle bu sonsuz evrende tek sanıyorsunuz. İnsana benzemeyen zeki varlığı kabul etmeye isteksiz görünüyorsunuz. Halbuki evrende insana benzediği gibi, hiç benzemeyen de,  zeki, gelişmiş, barış içinde yaşayan varlıklar var.
Ve siz onların görüntüsünü, sırf insana benzemediği için ürkünç bulabilir ve korkabilirsiniz. Yani siz henüz dış görünüşe bakarak hüküm verecek kadar az gelişmiş durumdasınız.
Dünya gezegeni olarak, birbirinizi yemekten vazgeçip hepinizin aynı Tanrı’nın yarattığı insan olduğunu anlayıp,  tüm dünyanın ve insanlığın iyiliği için çalışacak kadar gelişmeden, dünya dışı zeki yaşamla karşılaşmanız her şeyi daha da kötü yapacaktır. Devletleriniz, bu görüşmeleri hızla kendi çıkarı için kullanmaya çalışacaktır. Yani aranızda birlik ve bütünlüğü sağlamadan açıkça ortaya çıkmamız mümkün görünmüyor.
Ve bir adım daha ileri giderek,  Tanrı’nın tüm evreni sadece insan için yaratmış olmasının ne kadar cahilce bir kibir olduğunu fark edip,  evrende birçok yaşamın olabileceğini ve hepimizin de Tanrısı’nın aynı Tanrı olduğunu anlamaya başlamadan, dünya dışı zeki yaşamla karşılaşmak çok zorlaşmaktadır. İnsanoğlu dünyasal düşünceden evrensel düşünceye geçmelidir.
Belki de en önemli konu şu ki;  birçok dünya dışı zeki yaşamın, hayata, evrene temel bakışı sizden  o kadar farklıdır ki, sizin bunu kavrayabilmeniz, bugünkü haliyle imkansızdır. Sizler sadece kendinize ve kendi düşüncelerinize, anlayış kalıplarınıza uygun olanı algılayabilir ve kabul edebilirsiniz. Bunların tümüyle dışında çok çarpıcı evren ve varlık anlayışları vardır. Kendinizi en inanılmaz, en şaşırtıcı gizemlere hazır kılacak kadar esnek olmalısınız. Bu esnekliği kazandığınızda biz ortaya çıkacağız.
Evrensel sevgi, huzur ve barışı  kazanmak için yapacağınız çalışmalardaki başarınıza göre en uygun zamanda açıkça ortaya çıkacağız. Daha önce açıkça ortaya çıkarsak, bu karşılaşmaya henüz hazır olmadığınızdan, doğal evriminize ve özgür iradenize müdahale etmiş oluruz.
Siz hazır olduğunuzda evrende yalnız olmadığınızı tüm insanlığa göstereceğiz.      O zaman evrensel bir paylaşma ve dayanışma dönemi başlayacak.
İNSANLIKLA TEMAS KURUYORLAR MI? KİMLERLE?
İnsanlıkla temaslarımız tarih boyunca sürdü. Bugün de sürüyor.
Bu temasları, insanlık tarihi boyunca, bizimle ilişki kurabilecek özellikteki az sayıda insanla gerçekleştirdik ve gerçekleştiriyoruz.
Bu temasları birkaç yolla yapıyoruz. Bunlardan biri, telepatik iletişimdir. Bu iletişimi kurduğumuz binlerce insanla görüşmelerimiz sürüyor. 
Diğer bir yöntem doğrudan temastır. Dünya gezegenindeki birçok varlıkla bu yolla görüşüyoruz. Onlarla dünya gezegeninde birebir görüştüğümüz gibi, uzay gemilerimize alıp seyahatler yapıyor ve bazı bilgiler aktarıyoruz.
Bir başka yöntem de, sizin rüya diye algıladığınız, astral (enerji) bedeninizle yaptığımız görüşmelerdir.O yüzden binlerce insan rüyalarında bizi ve gemilerimizi görüyor, gemilerimizde seyahat ediyor ve bilgi paylaşıyor.
Amacımız, dünya insanlığını dünya dışı zeki yaşam gerçeğine giderek yakınlaştırmaktır. Bu yüzden birçok insan kardeşimizle yaptığımız görüşmelerde, kendimizi size tanıtmaya çalışıyoruz. Onlar da size deneyimlerini ve aldıkları bilgileri aktarıyorlar. Bu yolla giderek insanlığın bilinci yükseliyor.
Her dil, din ve etnik gruptan insanlarla temas kurabiliyoruz. Biz sadece insanlığı görüyoruz. Bize göre siz de, biz de Tanrı’nın kullarıyız. Hiçbirinizi ayırmıyoruz.
İnsanlığın ve evrenin en yüksek hayrı için çalışma yapan herkesle çalışmaya hazırız.
Hemen her ülkede, telepatik yolla, rüyalar yoluyla ve doğrudan görüşme yoluyla temasta olduğumuz binlerce insan var. Tüm insanlık bizi tanıyıncaya kadar ve evrensel bir tanışma ve anlaşma  dönemi gelinceye kadar, bu temaslarımız sürecek.  
NASIL GELİYORLAR
Evrenin çeşitli yerlerinden dünyaya gelen varlıklar birçoktur. Bu varlıkların bilgi ve teknoloji düzeyleri çok zengin ve çeşitlidir.
Dünyaya, farklı uygarlıklar, kendi farklı bilgi ve teknolojik imkanları ile geliyorlar. Evrendeki zeki hayat o kadar şaşırtıcı örnekler gösterir ki, bunları hemen kavramak kolay değildir.
Bazı varlıklar ışık hızından çok daha hızlı gidebilen uzay araçları ile buraya kadar gelirler.
Bazıları, kendi uzay-zamanlarından sıçrama  yaparak sizin uzay-zaman parçanıza giriş yaparlar ve sizin uzay-zamanınızda birden ortaya çıkarlar.
Bazı varlıklar sizinle aynı boyutta yaşamazlar. Onlar titreşimsel yapısı çok farklı bir başka boyutun içindedir. Ama gelişmiş varlıklar oldukları için bizim boyutumuza titreşimlerini düşürerek odaklanabilirler ve bu boyutta ortaya çıkabilirler.
Bazı varlıkların Dünyaya gelebilmek için uzay araçlarına ihtiyacı varken bazı türlerin buna ihtiyacı yoktur.
Bazı türler, Dünyaya hiç gelmeden kendi gezegenlerinden ya da boyutlarından iletişimi kurup sürdürürler.
Bazı varlıklar, sadece bilimsel olarak değil, ruhsal olarak da o kadar gelişmiştir ki, onlar maddeye tamamen hakim olmuş gibidirler. Dünyaya gelmek onlar için bir an’da gerçekleşebilir.
Özetle evrendeki diğer uygarlıklar, dünyaya, bilimsel ve ruhsal gelişmişliklerine bağlı olarak, birçok değişik yolla gelmektedir.
TANRI İNANÇLARI VAR MI?
Elbette Tanrı inancımız var. Tüm evreni yaratan o kudret hepimizin içinde ve onun gücü tüm evreni kaplıyor.
Evrendeki sayısız uygarlık, o kudretin varlığını açıkça anladıktan ve yüreğinde hissettikten sonra gelişmeye başladı.
Sizler de Tanrıyı yüreğinizde hissetmelisiniz. Uzun zamandır tek yönlü olarak gelişiyorsunuz. Sadece bilimsel gelişme yetmez. Ruhsal olarak da gelişmelisiniz.
Bizim sizlerle temaslarımızda anlatmaya çalıştığımız en büyük gerçek budur. Tanrı bir gruba ya da bir gezegene ait değildir. O, tüm evrenin ve evrendeki tüm varlıkların yaratıcısıdır.
O hepimizin içindedir. Bizim bir parçamızdır. Ve o evrenin sonsuzluğunu kaplar. Onu hissettikçe, anladıkça daha da gelişiriz, büyürüz. Tanrının evreninde sonsuzluk yolcuları oluruz.
Tanrı bilincinizin artması gerekiyor. Çünkü biz tanrı bilinciyle yaşıyoruz.
Tanrı hakkındaki anlayışınızı geliştirin. Bir üstadınızın dediği gibi, insanın gelişmişliği tanrı hakkındaki anlayışıyla ölçülür.
Tanrı bildiğimiz ve bilemediğimiz ve asla bilemeyeceğimiz her şeydir. Tanrı içimizdedir. Biz onun bir parçasıyız. Tüm evren ve sonsuzluk onun bir parçasıdır. Ama yine de o tüm bunlardan sonsuzca daha fazladır.
Tanrı hakkındaki anlayışınız genişletin. O zaman bizi daha çabuk kabul edeceksiniz ve buluşmamız hızlanacak.
HÜKÜMETLERİN ELİNDE EVRENDE ZEKİ HAYATA DAİR KANITLAR VAR MI?
Evet. Birçok devletin ilgili birimlerinde, dünya dışı zeki yaşamın kanıtı  bilgi ve bulgu vardır. Bu kanıtlar sadece bugüne ait değil, tarihiniz boyunca var olan bilgi ve bulgulardan oluşmaktadır.
İnsanlık, dünya dışı zeki yaşamla ilgili kesin kanıtların olduğunu hükümetlerinden duymak istiyor. İnsanlık bunu kaldıracak kadar gelişmiştir.
Yönetimleriniz, bu bilginin tüm sosyal düzeni sarsacağını ve hakim anlayışların etkisinin ortadan kalkacağını ve bir kaos döneminin olabileceğini düşünüyorlar.
Fakat böyle evrensel bir gerçek ilelebet saklanamaz. Biz varız ve hep var olacağız. Sizlerle temasımız artan derinlikle sürecek. Yönetimlerinizin elindeki bilgi ve bulguları halklarıyla paylaşmaları, evrende zeki hayat konusunda büyük bir ilgi ve heyecan patlaması yaratacak. Bu doğrudur. Fakat bu kaosu değil, insanlık ortak değerlerinin hızla bir araya getirileceği, yerel değerlerin hızla yerini evrensel değerlere bırakacağı bir dönemi hızlandıracaktır.
Bu dönem öyle ya da böyle zaten sürmektedir. Yönetimleriniz, ellerindeki bilgi ve bulguyu paylaşarak bu sürece büyük hız kazandırabilirler.
Bunu hep söyledik, yine söylüyoruz. Elinizdeki bilgi ve bulguları halkınızla paylaşın. Korkmayın. O bilgi ve bulguları sizin için ulaşılır hale biz koyduk. İnsanlıkla paylaşın diye, burada olduğumuzu, yakında buluşmanın gerçekleşeceğini bilsinler diye.
Bu sorumluluğu tekrar hatırlatıyoruz. Bilgi paylaşılmak içindir. Biz evrensel bilgileri paylaşmaya geliyoruz. Siz de elinizdeki tüm bilgiyi halkınızla paylaşın ve emin olun ki insanlık hazırdır.
MADEM GELİŞMİŞ TEKNOLOJİLERİ VAR, NEDEN DÜNYADAKİ SORUNLARI ÇÖZMÜYORLAR..
  Çünkü Evrende “özgür irade yasası” var.
Evrendeki tüm yaşamlar bu yasaya uymak zorundadır. Biz, gezegeninizin ve insanlığın doğal gelişimine müdahale edemeyiz. Sizler evriminizi kendi seçimlerinizle yaratacaksınız.  
Eğer insanlık olarak, dünyadışı zeki yaşamla tanışmayı, yardımlaşma ve dayanışma içinde olmayı isterseniz ve buna çaba gösterirseniz, biz yanınızda olacağız..         Ve aslında tarih boyunca birçok kez bunu yaptık. Halen de, sizin farkedemediğiniz düzeyde  bu kısmi yardımlarımız sürüyor.
Tüm varlıklar seçtiğini yaşar, niyetine aldığını yaratır. Sizlerde insanlık olarak kendi seçimlerinizin sonuçlarını yaşıyorsunuz. Bunu değiştirmekte sadece sizin elinizde.
Seçimlerinizi, tüm dünyayı, tüm insanlığı, tüm evreni dikkate alacak kadar genişlettiğinizde, biz size yardım etmek için, paylaşma ve dayanışma için orada olacağız.
F O  Fotografı veya Video Filmi Çekiminde Dikkat Edilecek Hususlar:
Sizlere güzel UFO fotoğrafı ve video çekimi yapabilmeniz için bazı teknikleri aşağıda belirttik.  Her ne kadar ana prensipleri aynı olsa da fotoğraf ve video çekimlerini ayrı ayrı incelemekte fayda var
 Fotoğraf Çekimi:
Yaşadığınız çevrede  UFO ihbarları varsa makinenizde her zaman  film bulundurun. Şayet varsa tele objektifiniz makinenizde takılı olsun.
Makinenin ayarları her ne kadar modele, özelliklere ve film hızına (ASA/ISO) bağlı olsa da konvansiyonel reflex bir fotoğraf makinasında ; gece, uzakta parlak bir cisim olarak görülen nesne için,  objektif netlik ayarı sonsuzda, sürat 1/60 s., diyafram ise 4  olabilir,  gündüz ise sürat 1/125 s., diyafram 8 olmalıdır. (Bu değerler 100-125 ASA bir film için yaklaşık değerlerdir. Esas diyafram/enstantane kombinasyonları kameraların pozometresi vasıtasıyla ölçülür.) Manuel diyafram/enstantane ayarları olmayan basit kameralarla gece çekimleri yapmak olanaksızdır. Ama yine de bir UFO görürseniz yine de şansınızı deneyerek güneşsiz hava konumunda çekim yapın.
Makinenizde AutoFocus (otomatik netleme) var ise bunu Manuel  (elle netleme) konumuna alınız. Şimdi bu bahsettiklerimizi biraz açalım, ve detaylara girelim.
Filminizi idareli kullanın. Aynı kareyi defalarca aynı konumda çekerek filminizi boşa harcamayın. Şayet UFO’nun konumunda, şeklinde, renginde bir değişiklik olursa onları çekiniz. UFO gözlemleri çok ani başlar ve biter. Çekim için makineyi yukarı kaldırdığınızda yukarıda bahsedilen ayarlar yerinde ise altın değerinde bir-iki saniye kazanmış olursunuz.
Otomatik netlemeyi (AUTOFOCUS) kesinlikle kullanmayınız. Bu sistem objektife giren görüntünün  belli yerlerinden gelen sinyallere göre netlik yapar. Bu sırada UFO ölçüm noktalarının dışında kalırsa makine netlik yapmaz veya zorlanır. Gece çekimlerinde otomatik netleme konumunda tam profesyonel makineler bile yetersiz kalmaktadır. Bu konumda makine kendine en yakın noktayı algılar ve o noktaya netlik yapar. Biraz zamanınız varsa yakın plan çekimlerden sonra geniş acıya geçip UFO’nun bulunduğu bölgeyi de  gösterebilecek bir kompozisyon hazırlayın. Yine imkan varsa UFO ile aranıza insan, bina, arazi vs, gibi cisimlerin girmesini sağlayın. Bu şekilde fotoğrafın gerçekliliği daha anlaşılabilir olur. Hem de  UFO’nun boyutları  ve size olan mesafesinin hesaplanabilmesi için gerekli bilgiler elde edilebilir. Eğer görebiliyorsanız  ve varsa UFO’nun gölgesini de kareye almayı unutmayın, bu görüntüden UFO’nun boyutları tespit edilebilir. Gündüz veya gece çekim sırasında makinenizi sallamamaya dikkat ediniz.
Kazara devasa bir UFO tam tepenizde ise ve sizde resim çekiyorsanız, ve de UFO’nun büyük bir kısmı karenizin dışında kalırsa hemen panoramik resim çekiniz. Bunun için UFO’nun bir kenarından başlayarak diğer yöne doğru biraz kareleri üst üste bindirerek kare kare resmi çekiniz. Baskı sonrası bu resimler yan yana konulduğunda tam bir resim elde edilir.
 Filmlerin ASA ile belirtilen hassasiyet değerleri vardır. Genelde kullanılan 125 ASA’lı filmlerdir. Bu sayının büyük olması o filmin ışığa karşı daha hassas olduğunu gösterir. Ancak artan hassasiyete karşın görüntü üzerinde fotoğrafçılıktaki deyişle GREN denilen kimyasal partiküller oluşur. Bu bilinen normal bir olaydır. Ve bu parçacıklar görüntü kalitesini olumsuz yönde etkiler. Amacımız kaliteli bir fotoğraf ise fazla hassas film (yüksek ASA lı) kullanmayın.
  Digital Fotoğraf Çekimi

Son yıllarda digital fotoğraf makinelerinin kullanımı hızla yayılmaktadır. Çekim teknikleri ve prensipleri hemen hemen aynı olmakla beraber, en büyük farklılık ve kolaylık ışık hassasiyeti konumlarındadır (ASA-ISO). Digital makinelerde bu ayar kolayca ayarlanabilmektedir. Işığın düşük olduğu ortamlarda bu özellik kolayca uygulanabilir. Klasik filmli fotoğraf makinelerinde ise diyafram ve enstantane ayarlarının yetmediği durumlarda filmi değiştirmek gerekli idi, tabii bu durumda yanımızda farklı hassasiyetli filmler taşımamız gerekiyordu. 100-200 ASA-ISO ayarı genelde kullanılan ışık hassasiyeti ayarıdır. İstendiğinde bu ayar yükseltilerek daha az ışıklı ortamlarda çekim imkanı sağlanır. Ancak bu değer arttıkça görüntü üzerinde grenleşme başlar ve kalitenin düşmesine sebep olur.Bu nedenle mümkün olduğu kadar fazla hassas seviyeler yerine yeterli bir ASA-ISO değerinde çekim yapmakta fayda vardır. Şüphesiz UFO çekimlerinde zaman çok önemlidir. Digital kameralarda bulunan monitörden bakarak resim çekmek isterseniz hele zoom yapmışsanız UFO yu yakalamak oldukça zordur, bu nedenle vizör den bakıp daha kolay ve seri bir şekilde çekim yapılabilir.

Digital çekimlerde fotoğrafın büyüklüğü ve çözünürlü çok önemlidir. Şayet hafıza kartınız yeterli ise çözünürlüğü ve ebadı yüksek tutmak yerinde olur.

Elde edilen fotoğrafları en kısa sürede CD ye aktarıp emniyetli bir şekilde saklamakta fayda vardır.
 Video Çekimi:  
Her zaman Video kameranızı yakında bir yerlerde pilleri dolu bir şekilde bulundurun. Bu gibi çekimler için daima yeni bir video kasetiniz hazır olsun.
Video kaseti kesinlikle kameranın içinde bırakmayın zamanla bant kameranın mekanik aksamına yapışıp zarar verebilir. Genelde UFO çekimleri için olabildiği kadar zoom (yaklaştırma ) yapma gerekebilir. Yapılan zoom’un  seviyesi arttıkça objektifin sallantıyı alma hassasiyeti artar ve en küçük bir sallantı görüntünün ekranda çok sallanır görünmesine sebep olur. Bu nedenle kesinlikle sehpa kullanınız. Eğer sehpanız yoksa kollarınızı, dirseklerinizi Ağaç, Direk, Araba vs. gibi yerlere dayayıp sallantıyı en aza indirin. Gerekirse yere oturup dizlerinize veya bir arkadaşınızın omzuna dayanınız. Fotoğraf çekiminde saniyenin küçük dilimlerinde objektife  giren görüntü belli bir limitler içinde çekim sırasındaki sallantıyı belli etmez, ancak videoda sürekli kayıt olduğundan sallantı daimi bir şekilde kayıt edilir ve seyir sırasında belli olur ve seyri zorlaştırır. Sallantıyı önlemenin en iyi yolu tripot yani 3 ayak kullanmaktır..
  Genelde halk tipi video kameralarda sürat ve diyafram ayarını kamera kendisi otomatik olarak kendisi yapar.  Bu durumda bu ayarlara müdahale edemeyiz. Ancak gece çekimlerinde biraz ışık hassasiyetini arttırmak için GAIN  (kazanç) ayarını ON (açık) durumuna alabiliriz. Gündüzleri bu ayarı kapalı tutunuz gelen fazla ışık görüntünüzü bozar.
  Şimdi genelde bütün video çekimlerinde yapılan en büyük hatadan bahsedeceğiz. Aman siz siz olun bu hatayı yapmayın. Günümüz video kameralarına Digital zoom ( sayısal yaklaştırma) özelliği ilave edildi. Her kamerada Optik zoom (mercekle yaklaştırma) sistemi vardır. Mercekler vasıtasıyla görüntüyü yaklaştırabilirsiniz. Bu optik zoom’un bittiği yerden digital zoom başlar. Optik zoom yaparak yaklaştırdığımız en son görüntü bu noktadan sonra elektronik sayesinde büyütülür, bu anda çektiğimiz cismi yaklaştırmadık ancak var olanı büyütmüş olduk. Bu büyüme sırasında video görüntüyü oluşturan piksel denen küçük kareleri  daha da büyütmüş oluruz. Sonunda görüntü kalitesi, netlik, ve detaylar bozulmaya başlar. Bu olayı bilgisayarınızda herhangi bir fotoğrafı  aşırı büyütürseniz  rahatlıkla görebilirsiniz. Sonuç olarak genelde çekimlerinizde digital zoom’u çok kullanmayın. Seyredeceğiniz bir çok UFO videosunda digital zoom dan kaynaklanan resim bozulmalarını, görüntünün birçok iri karelere nasıl  bölündüğünü dikkatle izleyin ve bu hatayı lütfen yapmayın.
Size yine en çok yapılan bir video çekim hatasından bahsetmeliyiz. Bu da havada değişik şekiller çizerek hareket eden  bir UFO’nun  görüntüsünü çok zoom yapıp ekranın tam ortasında tutarak yapılan çekimlerdir. Bu görüntüleri seyredildiğinde, ekranın ortasında duran sabit bir UFO görülür. Bunun yerine  biraz zoom dan çıkın, kamerayı sabit tutun UFO sizin seçtiğiniz karenin içinde gezinsin dursun. Şüphesiz UFO’nun görüntüsü biraz ufak alacak ama hangi hareketleri yaptığı videoda seyir sırasında açıkça görülecektir. Fotoğraf bölümünde bahsettiğim gibi bazı bilgiler elde etmek için zaman zaman zoom dan çıkarak UFO’yu yeryüzü cisimleri ile beraber kayıt edin, çünkü referans noktaları analizler için çok önemlidir.
Fotoğraf filmleri çekildikten sonra en kısa sürede banyo edilmelidir. Zamanla banyo edilmeyen filmlerde görüntü kaybı başlar. Banyo edilen filmin yüzeylerine çıplak elle temas etmeyin, tozdan ve filmi çizebilecek dış etkenlerden koruyunuz. Video kasetinizin üzerindeki  emniyet tırnağını çekimden sonra, yanlışlıkla kayıt silinmesin diye kırınız.
Fotograf veya video kayıt cihazınızın teknik özelliklerini iyi öğrenmeye çalışın ve piyasada kolaylıkla bulabileceğiniz bu tür teknik kitaplarla bilgilerinizi arttırmaya çalışın.
Sevgili arkadaşlar, yukarıda size bazı fotoğraf ve video çekimlerinin başlıklarından bahsettik. Bu başlıklar kendi içinde çekim şartlarına, elinizdeki malzemeye ve bilginize göre değişebilir. Zaman zaman fotoğraf ve video çeken arkadaşlar yukarıdaki hususlara dikkat ederlerse sanırım daha sağlıklı görüntülere sahip olabiliriz.
Evrende zeki hayatın izlerini , uzayın derinliklerinden önce , Dünyada aramak daha akıllıca bir tutum olacaktır."
Prof. Carl Sagan

ÇİN VE TİBET
UFO Fenomeninin tarihsel boyutunu araştırırken karşımıza çıkan bir diğer büyük ve gizemli uygarlık da Tibet’tir. Uzakdoğu’da çok eski bir geçmişe sahip olan Tibet, UFO fenomeninin önemli bir parçasıdır. Okültizmin (gizemcilik) doğduğu yer olarak kabul edilen Tibet, UFO fenomeni ve okültizm arasındaki güçlü bağ dolayısıyla UFO bilgisini çağrıştırmaktadır.
Eski Tibetliler, başka bir gezegenden kozmik kültür taşıyıcıların ilkel insanın gelişimini hızlandırmak amacıyla dünyamıza geldiğine inanmaktaydılar. Güney Tibet’in ezoterik kitabı Dzyan Kitabı’nda şu satırlara rastlanır: “Dünya dedi ki: parlak yüzün kralı, evim boş, oğullarını bu dünyaya gönder…Ve küreler arası uzayı karanlık bürüdü, iki dünya parlaklaştı…Gözeticiler yanıp sönen bir alev gibi uzaklıkları geçerek işlerine başladılar…Ve yılanlar yeniden yeryüzüne inerek eğittiler ve öğrettiler…”
Asya ve Güney Asya kaynaklı çeşitli metinlerde de uçan araçlar ve göksel cihazlardan söz edilmektedir. Tibetliler iki büyük kutsal kitabı Tantjua ve Kantjua, tarih öncesi uçan araçlardan bahseden bir çok metin içermektedir; Tibetliler bunları “göğün incileri” diye adlandırırlar. 225 ciltlik Tantjua’da, Tanrılara ait uçan gemilerin bin kadar yolcu aldığından söz edilmektedir. Diğer kutsal kitap olan Kantjua’da ise Tanrıların içi görünen kürelerde oturduklarından bahsedilir.
Tibet’le aynı bölgede bulunan Çin’in Taoist efsanelerinde de sık sık göklerde uçan ölümsüzlerden bahsederler. Xian adlı araçları yöneten ölümsüzlerin ilahi güçleri vardır. “Fei tian” yani “uçan ölümsüzler”e Çin mitolojisinin sayısız yerinde rastlanır. Ayrıca ikinci yüzyılda yazılmış pek çok şiirde uçan dragonların yönettiği gök arabalarından açıkça söz edilmektedir
HİNT VE TİBET - Mahabharata
Hindistan’ın ulusal destanı Mahabharata “İinsanlığın Öyküsü” anlamına gelir ve hem çok uzak geçmişte kaybolmuş olan bu uygarlığı anlatmakta hem de çok büyük bir savaştan bahsetmektedir. Destanda anlatılan dev savaş, öncelikle klanlar arası bir çatışma gibi görünse de aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır, ama sonunda öyle bir savaş başlar ki tüm evren yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal (ok, balta, kılıç, mızrak gibi) hem de Tanrısaldır (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi). Mahabharata zeki canlılar arasında bir anlaşmazlığı, bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır.
RAMAYANA
Mahabharata’nın bölümlerinden biri olan Ramayana’da, dünyalı kız Sita’nın güçlü prens Ravan tarafından kaçırılışı anlatılır. Olayın anlatımı oldukça dikkat çekicidir: “…Güçlü silahlara sahip Raksha zavallı ve çaresiz kadını kaldırdı. Onu göklere ait, hızla kanatlanan, altın parlaklığındaki arabasına oturttu…Araba tepelerin ve ormanlık vadinin üstünden gökyüzüne doğru havalandı.”
Bu olayın ardından Ravan’la savaşmaya hazırlanan Rama, İndra’dan Tanrısal bir araba ödünç alır. “Güneşe benzeyen Puspaka arabası Tanrı Ravan tarafından getirilmişti ve istenen her yere gidiyordu. Gökte parlayan bir yıldıza benzeyen bu araba Lanka şehrinde bulunuyordu. Çok büyüktü, iki katlıydı ve birçok odası vardı. Havada uçarken kulağa hoş gelen bir ses çıkarıyordu.” Savaşın sonunda Ravan yenilgiye uğrar, Sita kurtulur ve destanın kahramanı onu havalanan bir araba ile evine götürür: “Bulutsuz gökyüzüne yelken açan Rama’nın Puspaka arabası geldi ve yeryüzüne indi.”
VİMANALAR
Bilinen en eski Hindu metinleri olan antik Hindu şiirleri Veda’lar, Vimana olarak tanımlanan uçan araçlarla ilgili tasvirlerle doludur. Destanlara göre vimanalar iki katlıdır, daire biçimindedirler ve kubbelerinde bir giriş tüneli vardır; yani tam anlamıyla bir uçan daireye benzerler. İnanılmaz süratte ve manevralarla uçarlar ve uçarken melodik bir ses çıkarırlar. Çeşitli tiplerde vimanalar vardır; bazıları tabak şeklinde bazıları ise uzun silindir şeklindedir. “Alışılmadık şekilleri olan ve insanlar tarafından yapılmamış olan araçlar” olarak tasvir edilirler.
Mahabharata’nın bir bölümü olan Dronaparva’da ve Ramayana’da küre şeklinde bir vimanadan söz edilir. Bu vimana inanılmaz bir hıza ulaşmakta ve ardında büyük bir hava akımı bırakmaktadır. Hareketleri bir UFO gibidir; her yöne gidebilir, yön değiştirmesi ani ve çok hızlıdır, son hızla giderken aniden durup yine aynı hızla ters yöne gidebilir.
Vimanaların yapısı akla UFO’ların sürekli değişen günlük doğasını getirmektedir. Yetenekleri geleneksel fizik yasalarının ötesindedir. Uçan daire araştırmalarını derinleştiren uzmanlar, çağımızın jet uçaklarından bile üstün olan vimananın gelişmiş bir uzay gemisi, bir uçan daire olabileceğinden hiçbir şüphe yoktur.
Bu Tasvirler Neyin Tasviridir? :
“Salva’nın uçan aracı çok gizemliydi; gökte bazen görünüyor, bazen kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı. Yadu Hanedanı’nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar; bazen yerde bazen gökte beliriyor, sonra birden bir tepeye veya bir ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırıldağı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu.”
Bhaktivedanta, Swami Prabhupada, Krsna
“Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu. Gök bu harika uçan araçlarla doluydu, gece karanlığında yaydıkları sarımtırak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu.” –
Mahavira, Bhavabhuti
(8.yüzyıldan kalma bir Jain yazması)
MAYA Mühendislik Çizimleri
1974’te Dr.Hugh Harleston Jr., rölyefteki aygıtın çok canlı bir açıklamalı çizimini ve ayrıntılı bir analizini yapmıştır. Özetlenmiş analiz sonuçlarını aşağıda bulabilirsiniz:
Resmedilen kişinin öne doğru eğilmiş pozisyonu, bugün bildiğimiz gibi, yüksek hızda yolculuk eden birini temsil eder. Bu hareketten yola çıkarak, heykeli mekanik ve mühendislik görüş açısından analiz edebiliriz. Bunun için de çizimi parçalarına ayırarak her bir parçanın olası hareketini düşünmeliyiz. Bu şekilde 1300 yıldan daha eski olması muhtemel bu taş parçasının,aslında Dünyada hatta belki de Evrende mümkün olmasını düşündüğümüzden çok daha uzun bir süre önce bir uzay yolculuğu olayını ne şekilde kaydetmiş olabileceğini inceleyebiliriz.
Uzay Gemisinin Parçaları
Oymadaki hareket kavramını sistematik bir biçimde gözümüzde canlandırmak için görüntüyü farklı parçalarına bölelim. İşe, uzay gemisini oluşturan parçaları inceleyerek başlayalım :
  1. Uzay gemisi veya uzay modülünün haçlı kısmı veya tepe bölümü;
  2. Uzay gemisinin motor bölümünü çevreleyen kısmı veya tabanı;
  3. Uzay gemisinin motor bölümü;
  4. Tüm figürün üzerinde oturan, genel olarak “kuş” diye söz edilen bölüm
Yukardaki resmedilmiş örneklerde de gösterildiği gibi, uzay gemisi bölümlerine ayrılarak incelendiğinde, her bir kısım kendi dizaynının mantığını yansıtıyor, her öğe belirli bir amaca hizmet ediyor görünüyor.
Uzay gemisinin ayrıntılı bölümleri ve parçaları incelendiğinde pek çok şey açıklığa kavuşuyor: yapının içinde eksen noktaları ve bağlantıları olduğunu görüyoruz; özellikle de motor bölümünü çevreleyen kısımda. Bu da gösterilen farklı parçaların beli başlı baltalarla birlikte döndürülebileceğini belirtir.
Bu bölüm, diğer yazarların da belirttiği gibi, astronotun kontrol panelinin önünde oturarak kokpitin penceresinden derin uzaya doğru bakıyor olduğu uzay gemisinin kumanda modülüdür. Burada görüyoruz ki; yapının yan bölümleri, kollar veya duvarlar, aşağıdaki çizimde de gösterildiği gibi, eksen kolları üzerinde dışa doğru açılabilmektedirler.
AZTEKLER
XVI . Yüzyıl başlarında Orta Meksika’da ileri bir uygarlıkla karşılaşıldı. Aztek'lerin muhteşem bir mimarisi , titiz kayıt tutma yöntemleri ve Avrupalılardan çok daha üstün astronomi takvimleri vardı. Azteklerin sanat eseriyle karşılaşan Albert Düver Ağustos 1520’de şunları yazıyordu : “ şimdiye dek böyle bir şey görmedim “ bu Azteklerin astronomi takvimiydi. Azteklerin kitaplarıyla karşılaşan aydınlar bu kitaplardan biri için “ neredeyse Mısırlıların kitaplarını andırıyor” diyerek hayranlıklarını ifade ettiler. Başkentleri Tenochtitlan’ı dünyanın en güzel kentlerinden biri olarak nitelediler. Bir düzenin egemen olduğu ve iyi örgütlenmiş oldukları belliydi. Azteklilerin gelişimiyle ilgili yorumlarda dünya-dışı varlıkların rol oynadığı yaygın bir şekilde belirtilmektedir.
Toltekler ve Aztekler de yazıtlarında Tanrı KUTZALKOALTL’ın (Quetzalcoatl) parlak gezegen Venüs’ten geldiğini söylüyorlar ve ondan yazıtlarında şöyle bahsediyorlardı:
“ Sonraları o, Tulla şehrinin boğucu zehrinden kaçarak eski şehir Tlapallan’a yerleşti. Arkadaşları ile birlikte geldiği yere dönmek üzere kuş kılığında batı denizine doğru uçarak uzaklaştı. Çok sevdiği halkından ayrılıp gitti.”
Güney Amerika halklarının ısrarlı bir şekilde kendilerini eğitmek üzere , çoğu kez Venüs’ten uçan araçlarla gelen , farklı , üstün niteliklere sahip, beyaz tenli bir ırktan söz etmeleri dünya UFO tarihçesine önemli bilgiler katıyor.
Sadece geçmişte değil, her zaman , günümüzde bile Güney Amerika ve D.D dışı varlıklar arasında sıkı bir bağ var. Venezuela’da Peru’da, Arjantin ya da Brezilya da yaşayan 20. yüzyıl insanları, toplumun hangi tabakasından gelirlerse gelsinler, D.D uygarlıklar ve UFO’ların gerçekliği fikrini normal karşılıyorlar, karşı çıkmıyorlar. Bu gerçeğe karşı çıkmanın ne kadar anlamsız olduğunu biliyorlar. Belki genlerinde bu bilgiyi taşıdıklarından, belki de kültürlerinin yapısında D.D bağlantı unsurları sıkı bir şekilde yerleşmiş olduğundan...
Aztek Uygarlığı Meksika Vadisi’nde kuzey ve güneydoğuya doğru 800 millik bir arazi içinde yayılmışlardı. Ada şehirleri Tenochtitlan’ı anakaralara bağlamak için geçitler yapmadaki, su kemerleri oluşturmadaki, kanalizasyon sistemi, sulama kanalları ve barajlar kurmadaki mühendislikleri mükemmeldi. Eğitim de toplumlarının önemli bir parçasıydı. Diğer pek çok kadim uygarlıkta gördüğümüz benzer hikayeleri ve aynı yıldız ve gezegenlerin isminden bahsedildiğini Aztek Uygarlığı’nda da görmekteyiz.
Yine O "Göklerden Gelen Varlıklar"..
Aztek mitolojisine göre, Tanrı Quetzalcoatl parlak gezegen Venüs’ten gelmişti ve ondan şöyle bahsediliyordu;
“Sonraları o, Tulla şehrinin boğucu zehrinden kaçarak eski şehir Tlapallan’a yerleşti. Arkadaşları ile birlikte geldiği yere dönmek üzere kuş kılığında batı denizine doğru uzaklaştı, çok sevdiği halkından ayrılıp gitti"
ESKİ MISIR - PİRAMİTLER
PİRAMİTLER'in sayısı 80'e yakındır. Hepsi Nil’in sol kıyısına kurulmuş ve vadide 40 kilometrelik bir uzunluk içine yayılmışlardır. Bazıları ayrı olmakla birlikte çoğu grup halindedir.
Piramitler içinde en çok ilgi çekenleri üç büyük piramit olarak bilinen Giza şehri civarında bulunan abidelerdir. Bunlar varsayılan kurucularının adlarına göre ayrılmaktadır: Keops (Kufu), Kefren ve Mikerinos. Bu üç Giza Piramidinin geometrik ve gözlemsel ilkelere dayalı bir plana göre inşa edildiği ve bu planın da doğrudan astronomik gözlemlere dayandığı ileri sürülmektedir.
Kufu ya da Keops diye de adlandırılan Büyük Piramit, üç büyük piramidin ilki ve en kuzeydekidir. 137 metre yüksekliğindeki ve yaklaşık 6.5 milyon ton ağırlığındaki Büyük Piramit, şimdiki Kahire şehri yakınlarında tam olarak Nil Deltası’nın tabanına yerleştirilmiştir. Mısır astronomi bilgini Mahmut Bey, Keops’un binlerce yıl önce dolanımının en yüksek noktasına varmış Sirius yıldızı ışınlarının piramidin güney tarafı üzerine diklemesine düştüğü bir devrede inşa edilmiş olduğunu söyler.
Piramidin yapım planında sık sık karşımıza çıkan 286,1022 sayısı anahtar sayı olarak kabul edilir, çünkü bu sayı güneş ve yıldız yılının değerini, güneş ile yeryüzü arasındaki uzaklığı, yeryüzü ile yörüngesi arasındaki ilişkiye göre yerçekimi kanununu ve yeryüzü yörüngesinin merkezkaç değişimlerinin sınırlarını belirlemeye olanak sağlamaktadır. Görüleceği üzere Piramit gerçek bir geometri ve ölçü harikasıdır. Birçok bilim adamı ve yazar Giza’daki Keops Piramidi’nin bugünkü bilim bilgileri ve makinelerle bile yapılamayacağını ısrarla söylemektedirler. Büyük Piramit, hiçbir zaman anlaşılmamış olan bir tekniğin ve dehanın gözle görülür tanıklığını yapmaktadır.
Peki Keops Piramidi’nin yüksekliğinin bir milyara çarpımının yaklaşık olarak güneşle dünyamız arasındaki uzaklığı vermesi bir rastlantı mıdır? Piramidin üstünden geçen meridyenin karaları ve denizleri tam eşit iki parçaya bölmesi bir rastlantı mıdır? Taban çevresinin, yüksekliğin iki katına bölünmesinin Pi sayısını vermesi bir rastlantı mıdır? Piramitte dünya ağırlığını gösteren hesapların bulunması bir rastlantı mıdır? Piramidin kurulduğu kayalık alanın büyük bir özen ve doğrulukla düzeltilmiş olması bir rastlantı mıdır? Bugünkü teknoloji ile yapılamayacak bir şeyi, eski Mısırlılar basit teknoloji ve sade aletleriyle nasıl yaptılar? Mısırlılara dünya-dışı zeka, ‘dışardan yardım’ mı geldi? Yoksa bu yapılar Dünya dışı Ziyaretçiler tarafından mı yapıldı.
Büyük Piramit ( Khufu, Keops ) dünya karalarının tam ortasında bulunmaktadır. İnşası sırasında böyle dev bir yapının dünya karalar topluluğunun tam merkezine oturtulması için , yörenin , hatta dünyanın uzaydan görülmüş olması gerekirdi. Bu bakımdan ya uzaylılar ya da uzaylıların yetiştirdiği kimseler tarafından inşa edilmiştir. Araplar, Büyük Piramidin “Uzaydan Gelen Ruhlar “ tarafından inşa edildiğine inanırlar.
Her ne kadar okullarımızda okutulan tarih kitaplarında hala mezar anıt olarak yazılıysa da , Büyük Piramidin Firavun mezarı olarak yapıldığıyla ilgili bilgi , geçerliliğini gün geçtikçe yitirmektedir. Onun yerine onun bir inisiyasyon merkezi hatta güç elde etmekte kullanılan bir enerji üretici olarak yapıldığı konusundaki bilgiler gün geçtikçe güç kazanmaktadır. Çok değişik alşimik çalışmaların yapıldığı ve bu çalışma ve denemeler için gerekli enerjinin üretildiği bir jeneratör olarak yapıldığı daha kuvvetli olasılık halinde karşımızda bulunmaktadır. Gerek bilinen ölçüleri, gerekse biçimiyle büyük Piramit ve ötekiler , mezardan çok bir güç üretici olarak yapılmış olabileceklerini düşündürmektedir. Böyle olunca da böyle bir yapının inşa bilgisinin kaynağı Raymond Drake’in belirttiği gibi ya uzaylılardır ya da onların öğretisinden yararlanmış seçkin kişilerdir.
Ruhsal yetenekleri gelişmiş kişilerin ifade ettiklerine göre , Büyük Piramit manyetik güç yayımını hala devam ettirmektedir. C.H. Williamson ‘un “Other Tongues , OtherFlesh “ ( Başka Diller , Başka Bedenler ) isimli eserinde belirttiğine göre , dünya dışı kökenli insanlar yapıyı meydana getiren çok iri taşları antigravitasyon ya da sonik yöntemlerle ilgili bilgileri uygulayarak yerleştirmişlerdi. Belki de bu insanlar aynı güçleri kendi uzay araçlarını hareket ettirmede de kullanıyorlardı.

Yakın zamanda Mısır'daki Büyük Piramitin hemen üstünde fotograflanmış disk biçiminde bir UFO
Keops Piramidi ya da Büyük Piramit , Kahirenin 16.km. kadar batısındadır. Taban yüzeyi yaklaşık 53.000 m2’lik bir alanı kaplar. Orijinal yüksekliğinin 146 ile 148 m. arasında olduğu tahmin edilir. İnşa edildiği dönemde üzerinde bulunması gereken Kapak Taşı’nın artık olmaması nedeniyle şimdiki yüksekliği 137 metre kadardır. Yapılan hesaplara göre Büyük Piramit İngiltere’de Hz. İsa’dan bu yana inşa edilmiş olan tüm katedral , kilise ve şapellerden daha fazla taş kütlesine sahiptir.
Keops Piramidinin yapımında 2.600.000 adedi aşkın granit ve kireçtaşı blok kullanılmıştır. Blokların ağırlığı 2 tondan 70 tona kadar değişir. Santimetrenin 40’da birine kadar bir hassasiyetle kesilen bloklar o kadar hassas bir şekilde birleştirilmiştir ki , aralarındaki derzlerin açıklığı hiç bir zaman santimetrenin 20 de birini aşmaz.
Arap tarihçisi Abu Zeyd el Balkhy. Eski bir yazılı kaynağa dayanarak Büyük Piramidin “ Çalgı Takımyıldızı (Lyra ) Yengeç burcundayken , yani hicretten 2 kere 36.000 yıl önce “ inşa edildiğini yazar. Bu da yaklaşık olarak günümüzden 73.000 yıl öncesine denk gelir. Ayrıca piramit üzerinde yapılan Karbon-14 tarih belirleme çalışmaları da yine M.Ö 71.000 yılını göstermektedir.
Kefren Piramidi de Büyük Piramidin hemen yanında yükselir. Yüksekliği ilkinden biraz daha azdır. Ancak daha yüksek bir taban üzerinde inşa edildiğinden Büyük Piramitten daha yüksekmiş gibi görünür. Taban kenarı 216 metredir.
Mikerinos Piramidi ise , 70 metrelik yüksekliği ve 108 metreyi bulan taban kenarı ile diğerlerinin yanında çok küçük kalmaktadır. Giza düzlüğünde yer alan bu üç piramidin önemli ortak özellikleri vardır Şöyle sıralayalım :
Yapıların yüzleri yere 52 derecelik açı yapar.
Giriş yerleri kuzey yüzlerinde açılmıştır ve giriş geçitleri yerle 26 derecelik bir açı yapar. Bu doğrultudan gök kutbuna bakarlar.
Bu gün için astronomi ve matematik sayesinde çözülebilen karmaşık bir mimari yapıya sahip piramitler hakkında şöyle bir örnek fikir verebilir:
52 derecelik açı , piramitlerin inşaatçıları için “dairenin kare haline getirilmesine ilişkin Kutsal Geometri probleminin çözümünü sağlayan bir unsur olmuştur. Bu eğimde , yani 51 derece 52 dakikalık bir açıda yapılmış bir piramidin yüksekliği ile tabandaki çevre uzunluğu arasındaki oran , bir dairenin yarıçapı ile çevresi arasındaki orana eşittir. Bu oran ½ değerindedir. Sonuçta Gize piramitlerinin inşasında pi = 3.1415 değerinin kullanılmış olması günümüz bilim adamlarının şaşırtıcı bulduğu bir gerçektir.
Eski Mısır’ın D.D uygarlıklarla kurdukları bilimsel, sanatsal ve kültürel bağları örneklerken üzerinde durmak istediğimiz konu Piramitlerin mimari, arkeolojik ve matematiksel yönlerinden çok , kozmik anlamları. Bu nedenle şimdi birazda Giza Piramitlerini okült açıdan inceleyelim.
Teozofist A.P. Sinnett, Büyük piramidin yapımıyla ilgili şunları söylüyordu:
“ Keops Piramidinin yapımında kullanılan taşların manipülasyonu, ancak ve ancak , daha sonraları insanların yitirdikleri belirli bir doğa bilgisinin bu işte kullanılmış olmasıyla açıklanabilir. Doğanın gizemiyle ilgili o bilginin Veli bekçileri , ağır cisimlerin fiili ağırlığını istedikleri gibi değiştirebilecek şekilde maddenin çekimini kontrol edebilirler ve daima da edebilmişlerdir."
"Dev yapılar mimarisinin harikaları işte böyle açıklanır. Piramitlerin yapımını yöneten üstatlar , kullanılan taşları kısmen levite etmek şekliyle bu işlemi kolaylaştırmışlardı. Majik asalar... Üstatlara eski çağlarda , doğanın kudretini açığa çıkaran anahtarlar teslim edilirdi. Gizli kelimeler ve vibrasyonel motor... Dalga boyları ve dev granit blokların levitasyonu.”
Okültist Annie Besant ise şöyle diyordu:
“ Mısır’daki taşlar ne sırf kas kuvvetiyle, ne de modern teknolojiyi aşan hünerli cihazlar kullanılarak dikilmişti. Bu taşlar , dünyasal manyetizmin güçlerini anlayan ve kontrol edebilen kişilerce dikilmişti. Neticede , taşlar ağırlığını kaybediyor ve tek bir parmağın temasıyla yönetilmek suretiyle havada yüzerek, belirlenen yerlerine oturuyorlardı.”
Annie Besant “ Dünyasal manyetizmanın güçlerini anlayan ve kontrol edebilen “ kişilerden söz ederken acaba kimleri kastediyordu?...
Çağlar boyunca sırlarını hiçbir uygarlığa açmadan , günümüze kadar gelen piramitler , dünya bilim ve teknolojisini aşan bir teknik, mimari bilginin ürünüdürler. Bu bilgi D.D kaynaktan gelmiş ve hala dünya bilim adamları tarafından çözülememiş olabilir mi ?
Çok eski efsanelerde piramit inşasında kullanılan “majik çubuklar”dan söz edilir. Bu çubuklarla belirli bir dalga boyunda olmak üzere , önceden tespit edilmiş bir vibrasyonel ses tonu oluşturulabiliyordu. Walter Owen 1947 yılında sesin ezoterik kullanımı hakkında şunları yazmıştı: “ Ses herkesin düşünemeyeceği türden imkanlar taşıyan bir kudrettir. Ve bu kudretin kullanımı , kadim ermişlerin bildikleri , fakat günümüzün emekleyen biliminin yitirdiği ve ya karşısına geçip dudak büktüğü bir bilimdir. Kozmosun çevresi ve dokusu ses kudreti sayesinde ayakta durmaktadır ve yine ses kudreti sayesinde çözülerek yok edilebilir. Mısırlı rahipler bu bilgiye sahiptiler.”
İster istemez akla şu soru geliyor ; Mısırlı rahipler bu bilgiyi nereden almışlardı?,
Mühendis Rudolph Gantenbrink’in 1993 yılında Büyük Piramitte gerçekleştirdiği buluş da aynı ölçüde ilgi çekicidir. Gantenbrink ve ekibi “UPUAUT 2” ismini verdikleri küçük bir robot aracı Kraliçe Odası’ndaki hava kanalının içine yollamış ve bugüne kadar hiç bilinmeyen 60 metrelik bir tünel bulmuştu (Altta). Gantenbrink, iki haftalık bir çalışmadan sonra 4500 yıllık metal bir kapıya ulaştığını söylüyor ve bu kapının bilinmeyen bir alana açıldığını iddia ediyordu. Fakat ne yazık ki kapının keşfinden sonra geçitlerdeki tüm araştırmalar Mısırlı yetkililer tarafından durdurulmuş ve yeniden başlatılmasına izin verilmemiştir. Yani yine bişeyler örtbas edilmeye çalışılmaktadır...


PIRAMITLER'IN ESRARI



Keops piramitinin 12 ton ağırlığında iki buçuk milyon kat
bloktan oluşmuştur. Günde on blok yerleştirilmesi halinde yapımının 664 yıl sürer.. Ve bu taslarin  temin edilibilecegi en yakin mesafe yüzlerce km. uzakliktadir. Bu  taslarin nasil  getirildigi bilinmemektedir.

Piramitin üstünden geçen meridyen karaları ve denizleri tam eşit iki
parçaya böler ve piramitin dünyanın ağırlık merkezinin tam ortasında
bulunur.

yüksekliğinin (164 m.) bir milyarla çarpımının güneşle dünyamız arasındaki
uzaklığı verir.

Taban alanının, yüksekliğinin iki katına bölünmesinin pi sayısını
verdiğini,

Piramit kimin adina yapildiysa, onun bulundugu odaya, yilda
sadece 2 kez günes girmektedir.(dogdugu ve tahta çiktigi günler)

Mumyalarda radyoaktif madde bulundugundan; mumyalari ilk kez
bulan 12 bilim adami kanserden ölmüstür.

Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar
çalismamaktadir.

Kirletilmis suyu, bir kaç gün Piramit'in içine birakirsaniz;
suyu aritilmis olarak bulursunuz.

Piramit'in içerisinde süt, bir kaç gün süreyle taze kalir ve
sonunda bozulmadan yogurt haline gelir.

Bitkiler Piramit'in içinde daha hizli büyürler.

Piramit'in içine birakilmis su, 5 hafta süreyle bekletildikten
sonra yüz losyonu olarak kullanilabilir.

Çöp bidonu içindeki yemek artiklari hiç koku nesretmeden Piramit
içinde mumyalasir.

Kesik, yanik, siyrik gibi yaralar büyükçe bir Piramit'in içinde
daha çabuk iyilesme egilimi gösterir.

Piramitlerin bazi odalarinin içinde ne oldugu hakkinda bir bilgi
yoktur. Arastirmacilarin çogu ya içinde kayboldu yada ayni yerde bir kaç
tur attilar, fakat içlerini göremediler.

Piramitlerin yazin içi soguk, kisin içi sicak olur...
HOPİ KIZILDERİLİLERİ
Kelime anlamı iyi, barışçı ya da akıllı anlamına gelen Hopi Kızılderilileri, güneybatılı Pueblo adındaki gruptan gelmektedirler.
Black Mesa’nın güneyindeki Arizona bölgesinin kuzeydoğusunda yaşamaktadırlar. 1050 yılından beri Üçüncü Mesa’da yaşayan Oriabi Puebloları, Kuzey Amerika’nın en eskileridir. Ataları olan Anasaziler, Meksika Azteklileri’yle akrabadırlar ve bugün, onların bundan 5-10 bin yıl önce yaşadıkları yerde yaşıyorlar.
Hopi Kızılderililerinin inançlarında, adları Pokanghoya ve Palongauhoya olan ikiz Tanrı sembolü vardır. Efsaneye göre, yeryüzünün kuzey ve güney eksenlerinin koruyucuları olan bu Tanrılara hükmeden yaratıcının yeğeni Sotuknang, onlara halkı kötü hale gelen “ikinci dünyanın” yıkılması için yerlerini terk etmelerini emretmiştir. Böylece kendini denetleyen kimse kalmayınca dünya delice dönmeye başlar ve iki kez tepe taklak olur. Dağlar büyük bir gürültüyle denize devrilir, deniz ve göller toprağı kaplar; dünya da soğuk uzayda bir buza dönüşür.
Hopiler, “ilk dünyanın” ateş, “üçüncü dünyanın” da su tarafından yokedildiğini iddia ederler.. Hopi Kızılderililerin de eski Mısırlar gibi Sirius’u tanıdıkları ve ona “Mavi Kaçina Yıldızı” adını verdikleri bilinir. Kabilede yaşayan asırlık bir inanç, kabilenin 250 bin yıl önce Sirius sisteminden geldiklerini ve yerleştikleri zaman kapsüllerinin de ya gelecek bin yıldan önce ya da hemen sonra açılacağını söyler.
İkiz Tanrı sembolü, kesin bir şekilde Sirius yıldızıyla ilgilidir; kutupsallık ilkesi, tüm Sirius uygulamalarını içermektedir. Aslan kudreti, kristal kudreti ve zaman faktörüyle birlikte, Siriusyen konsantrasyon pratiğinin dörtlü temellerini oluşturur.
Hopiler, Kaçinaların evinin, üzerinde büyük bulut oluşumları bulunan dağların tepesinde olduğuna inanırlardı. Bugün, bazı UFO’ların Lenticular Bulutları olarak adlandırdığımız, göze görünmemek için yapılan bulut formlarının içinde saklandığını biliyoruz.

Bulutları zaman zaman kamuflaj olarak kullanan UFO'lar

Buluta gizlenmiş birbaşka UFO, yer Vilborg- Danimarka, 17 Kasım 1974
Kendilerinin Pleiadianslılar’ın soyundan geldiğini kabul eden Hopiler, Pleidianlar’a, birbirine sıkı sıkıya bağlı ya da yapışık anlamına gelen ‘Chuhukon’ derler. Siyah Tanrının evi olan Pleiades’e mutluluk için dua ederler. Onlar, kendilerinin dünyaya önce ruh olarak geldiklerini ve sonra canlı kanlı varlık haline dönüştüklerine inanırlar.
Efsaneye göre Hopiler’in bağlılığı, gelecekte bir gün diğer gezegendekilerce görülecek ve onlar da oraya alınacak. Bu nedenden dolayı da onlar şimdi gökyüzünü izleyip UFO’ların gelip onlarla temas kuracakları zamanı bekliyorlar.
Hopilerin inandıkları takımyıldızları hakkındaki bilgileri, dünyanın diğer tarafındaki batılı uygarlıklarının, bizlerin bilgileriyle hemen aynıdır. Farklı adlarla isimlendirilmiş olsalar da düzenekleri birbirine çok benzemektedir.
Dünyayı onurlandıran Achive’ler adında kutsal yerlerin varlığına inanırlar. Bu yerler Şamanların dini işler için dünyaya indiği yerlerdir. Efsaneye göre, çağlar boyunca insan nesilleri yok olma tehlikesinde iken, temiz kalpli insanlar yer altına inip orada korundular. Onlara göre; kendileri dünyanın ortasında Karınca İnsanlar dedikleri bir grup varlıkla beraber oturuyorlar.
Karınca İnsanların resimleri günümüzde Sürüngenimsi ya da Griler varlıklar olarak adlandırılan geniş kafalı, kısa ve kalın vücutlu, 4,5 ya da 6 ince uzun parmaklı uzaylılara benzemektedir. Resimlerin bazılarında, bu varlıklardan onlara telepatik olarak düşüncelerin geldiğini gösteren işaretler vardır.
Günümüzde sayıları 8 bini bulan Hopiler, çok sayıda eski dönemlerden kalmış resimli kayaları muhafaza etmektedirler. Grubun şefi olan Beyaz Ayı, hala onların çoğunun tercümesini yapabilmektedir. Benzer resimler dünyanın her yanında bulunabilir, Beyaz Ayı’nın bilgisi şimdiye dek anlaşılamayan bu tür resimlerin açıklanmasında çok yardımcı olabilecek olmasına rağmen onun sırrını açıklamamaktadır.
Hopi efsaneleri, atalarının sonsuz uzaydan geldiğini ve dünyaya varmadan önce birçok gezegeni ziyaret ettiğini söyler.
Hopiler, bugün bile Tanrılara olan bağlılıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. Efsaneye göre bu bağlılıkları yakın bir gelecekte Tanrıları tarafından ödüllendirilecek ve Dünya yıkıcı bir değişim sürecinden geçerken, Hopiler Tanrılarının oturdukları yıldızlara alınacaktır. Onlara göre gerçekleşmekte olan gezegensel değişimler bu günün yaklaşmakta olduğunun habercisidir. Ve onlar şimdi gökyüzünü izleyip UFO’ların gelip onları yıldızlardaki yuvalarına götüreceği günü beklemekteler…
NAZKA DÜZLÜKLERİ
Dünya tarih ve bilim verilerini altüst eden yerler arasında Peru’daki Nazka düzlüğünün çok önemli bir yeri vardır.
1928 yılında Perulu harita uzmanı Toribio Mexta Xesspe , Nazka bölgesinin üstünde , ekibiyle birlikte keşif uçuşu yapıyordu. Birden gözlerine inanamadı. Çünkü uçtukları bölgenin altında özenle çizildiği belli olan ve dev boyutlu örümcekleri, sinekkuşlarını , fok balıklarını , balinaları ve maymunları canlandıran şekiller vardı. Bunlardan başka, bölge sanki gökbilimin çalışma alanıydı. Xesspe’nin buluşundan sonra birçok araştırmacı Nazka’ya üşüştü. Herkes şu 3 sorunun yanıtını aramaktaydı:
a.      Bu düzlükteki şekil ve resimleri kimler çizdi?
b.     Ne zaman çizildi?
c.      Neden çizildi?
Lima’nın 300 km. güneyindeki Peru çölünde, İnka ve Nazka Vadileri arasında bir ova uzanır. Bu ovanın karşısında 60 km. uzunluğunda ve 1,6 km. genişliğinde, kimileri paralel kimileri de kesişmiş halde olan mükemmel düzlükte uzanan büyük geometrik formlar bulunur. Bu hatların içinde ve çevresinde sadece gökyüzünden algılanabilen ikizkenar yamuk şeklindeki bölgeler, garip semboller ve madenler üzerine oyulmuş kuş ve hayvan resimleri bulunmaktadır.
Şekillerin yerden görülebilmeleri çok zordur, bu yüzden ancak 1930’da gerçekleşen bir uçak kazasının incelemeleri esnasında keşfedilebilmişlerdir.
Ovadaki figürler hayvan ve bitki şekilleri (biyomorf) ile geometrik şekiller (geoglif) olmak üzere iki formda bulunmaktadır. Biyomorflar; örümcek, sinekkuşu, maymun ve 300 m. uzunluğundaki pelikan benzeri 70 kadar hayvan ve bitki figüründen oluşur. Bu türdeki şekiller ovada grup halinde bulunmaktadır. Bazı arkeologlar bunların M.Ö. 200 yılında, hayvan ve bitki figürlerinden 500 yıl önce yapıldığına inanır.
Ovada geometrik desenli yaklaşık 900 şekil vardır. Bunlar düz, üçgen, spiral, dairesel ve ikizkenar yamuklardan oluşan geometrik formları içerir. Devasa ölçülerde olan bu çizgilerin en büyüğü 9 mil uzunluğundadır.
Dünyanın En Büyük Astronomi Kitabı!
Nazca’ya ilk ziyaretini 1940’da gerçekleştiren Amerikalı araştırmacı Paul Kosok, bu çizgilerin astronomik açıdan önemi olduğunu ve ovanın dev bir gözlemevi görevi üstlendiğini kaydetti. Güney yarım kürede kışın başladığı tarih olan 22 Haziran günü güneş Nazca’daki çizgilerden birinin tam ucunda batıyordu. Bu nedenle Kosok burayı “Dünyanın En Büyük Astronomi Kitabı” olarak isimlendirmiştir.
İkinci Dünya Savaşında sonra Kosok ve Reiche tekrar Nazka’ya dönerek yerdeki çizimlerin üstünü örten kum tabakasını temizlemeye başladılar. Nazka artık yeryüzünden de görülür duruma gelmekteydi. Ortaya çıkan çizgilerin büyük bölümü birbirine paraleldi. Uzun çizgiler , resimlerin üstünden geçip gidiyordu. Çünkü çizgilerle anlatılmak istenenle resimlerin anlamı birbirinden tamamen farklıydı.
Çölün sade görünümüyle hayvan resimleri arasında tam bir çelişki vardı. 27 m. uzunluğundaki balina resminin neden çizildiği tam bir bilmece. Açıklanamayan bir başka tuhaflık ise Peru’da ne geçmişte ne de bu gün maymun yaşamazken , özenle çizilmiş maymun resmidir.
Nazka’da resimlerinin bir bölümü çöllerin dışında , tepelere de çizilmişti. Yalnız bir farkla . Tepelerde hayvan resimleri yerine insan resimlerinin olması. Aynı bölgede bulunan bazı seramiklerin üstünde de tepelere çizilmiş resimlerin kopyaları vardı. Başlarıda taç bulunan insan motifleriyle süslü bu seramiklerin İ.Ö 1000 yıllarından kaldıkları anlaşıldı. Bunları inceleyen Kaliforniya Üniversitesi arkeologları , Nazka uygarlığının İ.Ö. 400 ile İ.S. 600 yılları arasında , gelişmiş bir dönem yaşadığını ileri sürdüler.
Bu dönemden kalan çanak, çömleklerin çok önemli bir özellikleri daha vardı. Aynı dönemde başka bölgelerde bulunan benzerlerinden çok daha sağlam yapılmışlardı. Bu da , Nazka’lıların gelecek kuşaklara mesaj aktarmak isteklerinin bir başka kanıtı olarak kabul edildi.
Reiche, Nazka düzlüğünü çizenlerin burayı parselleyerek çalıştıklarını keşfetti. Değişmeyen bir ölçü birimi kullandıklarını anladı. 1976 yılında İngiltere’ye giderek , çok uzun süren bir kütüphane çalışması yaptı. Bulgular onu “ megalitik yard “ adı verilen 83 cm.lik bir ölçü birimine götürüyordu. Bu birim, İngiltere ve Fransa ‘da insanlığın yazılı tarihinden çok önce yapılmış olan yapılarda kullanılmıştı. İngiltere’de ne zaman ve niçin yapıldıkları bilinmeyen Stonehenge anıtlarındaki gibi...
Reiche çizgileri ölçtükçe şaşkınlık verici sonuçlar elde etmeye başladı. Bulduğu sayılar günümüz uzay bilimcilerinin elde ettiklerine son derece yakındı. Böylece , eski Nazkalıların yıldızların uzaklıkları ve hareketleriyle ilgili bilgilerinin çok yüksek düzeyde olduğunu kesin olarak ortaya koydu.
ABD’li gök bilimci Gerard S.Hawkins de Nazkayla ilgilendi. 1968 yılında işaretlerin anlamı üzerine yoğun çalışmalar yaptı. Ama sonunda , zaten daha önce ortaya atılmış bir kuramı yineledi: Çizgiler gökbilimle ilgili bir takvimdi.
İsviçreli araştırmacı-yazar Erich Von Daniken gibi diğer araştırmacılar ise bu çizgilerin eski çağlarda uzaydan gelen ziyaretçilerce gemilerini indirmek için uygun bir zemin olarak inşa edildiğini belirtirler. Yani bu düzlükler bir çeşit havaalanıdır.
Aynı bölgede bulunan bazı seramiklerin üstünde de tepelere çizilmiş resimlerin kopyaları bulunmuştur. Bunları inceleyen Kaliforniya Üniversitesi arkeologlarına göre, başlarında taç bulunan insan motifleriyle süslü bu seramiklerin M.Ö. 1000 yıllarından kaldıkları anlaşılmıştır
Gerçekten de, bu insanlara tepeleri inanılmaz uzunluklarda tıraşlatan ve o devasal resimleri yaptırtan nasıl bir nedendir? Neden ne olursa olsun şurası açıktır ki Nazka’daki şekiller havadan görülebilmeleri amacıyla yapılmıştır. O halde bunların görülebilmesi için bir hava teknolojisine gerek olduğu bu iddianın temelidir.
500 metre karelik Nazka düzlüğünün verdiği mesajlar hala çözülemedi. Düzlükteki şekiller araştırmacıları ısrarla bulundukları yere çağırıyor ve onlara “Beni kuşbakışı izleyin” diyorlar.

NAZKA'daki semboller ve şekillerin bölgedeki dağılımı
KUTSAL METİNLER - HEZEKİEL'İN TEKERLEĞİ
Bu konuda en eski ve en bilinen kayıtlardan biri, İncil’de yer alan ve “Hezekiel’in Tekerleği” diye anılan hikayedir. 1611 King James İncil’inde, Peygamber 30’lu yaşlarında (M.Ö. 593) -kendi deyimiyle-Tanrının suretini gördüğü anı şöyle anlatır:
"
Baktığımda gördüm ki kuzeyden gelen şiddetli bir rüzgar vardı, kocaman bir bulut ve onu çevreleyen bir ateş, ateşin kenarlarında da bir parlaklık vardı. Tam ortasından insana benzer dört canlı varlık çıktı. Ve görünüşleri şöyle idi: Onlarda insana benzerlik vardı. Ve her birinin dört yüzü vardı, ve her birinin dört kanadı vardı. Ayakları düzdü; tabanları bir buzağının tabanları gibiydi ve cilalı tunç gibi parıldamaktaydılar…"
Bu canlı yaratıkların görünüşü tıpkı meşaleler gibi yanan kömür ateşlerine benziyordu: canlı yaratıkların üstünde bir aşağı bir yukarı gidiyordu, ateş parlaktı ve şimşekler saçıyordu… "
Canlı yaratıklara baktığımda hemen yanlarında, yerin üstünde tam dört yüzü olan bir tekerlek gördüm. Tekerleklerin ve yapılarının görünüşü zümrüt rengindeydi; ve dördü de birbirinin aynıydı; tıpkı tekerlek içinde tekerleğe benziyorlardı. İlerlediklerinde dört bir yana birden gidiyorlardı. Dönmeyerek yürüyorlardı. Tekerleklerin çemberleri o kadar yüksekti ki korkunç görünüyorlardı; ve dört çember de çepeçevre gözlerle kaplıydı. Canlı yaratıklar ilerlediklerinde tekerlekler de onlarla birlikte gidiyordu; canlı yaratıklar yerden yükseldiklerinde tekerlekler de yükseliyordu. "
Eski Ahit’in başlangıç bölümünde Hezekiel’in ismiyle anılan bölümdeki tasvirler böylece sürüp gidiyor. Peygamberin anlattığına göre, canlı yaratıklar birlikte hareket ediyorlardı ve tam ortalarından “tıpkı bir aşağı bir yukarı hareket eden meşaleler gibi, yanan kömür ateşlerine benzeyen” bir şey çıkıyordu. Hezekiel bu manzarayı “Tanrının görkemine benzer bir şey” olarak yorumlamıştı. Ancak tasvirindeki ayrıntılar başka bir yaşama ait bilgilerin ipuçlarını açıkça veriyordu…
Bu resmin adı "Meryem ve Aziz Giovannino", 15 y.yıla ait bu tablonun ressamı Domenico Ghirlondaio. Palazzo Vecchio'da asılı olan tablo "Loeser Koleksiyonu" nun bir parçasıdır. Resimde Meryem'in sağ omuzunun üstünde disk şeklinde bir nesne görülüyor. (Yakın planı altta)
 KUTSAL METİNLER - Kutsal Metinler
TEVRAT- İNCİL- KURAN
Eski Ahit’in ilk kitabı Yaratılıştaki Tufan hikayesi şöyle başlar: “Ve Elohim’in oğulları insanın kız çocuklarını eş olarak aldılar ve onlara çocuklar verdiler. O zamanlar dünyada devler yaşıyordu.” İncil bu ilahi varlıklara, gökyüzünden dünyaya inen anlamına gelen Nefilim adını vermiştir; bunların insan ırkını yarattıklarına inanılır.
Çıkış” bölümünde ise Peygamber Musa’nın İsrail oğullarını Mısır’dan çıkararak Sina Dağı ve Vaadedilen Topraklara götürüş hikayesi şöyle anlatılır: “…Tanrı onlara yolu göstermek için bir bulut içinde gündüzden yola çıktı; hem gece hem gündüz yolculuk edebilmeleri için gece de ateş şeklini alıp onlara ışık veriyordu.” Araştırmacılar Brinsley ve Poer Trench bu ifadeleri muhteşem bir uçan daire tasviri olarak yorumlamaktadır.
Yine İncil’de M.Ö. 900’lerde yaşamış olan İlyas Peygamberin oğluyla birlikte Ürdün Nehri’ni geçişi anlatılır: “Onlar konuşarak giderlerken oldu; birdenbire ateşten bir araba ve ateşten atlar belirdi ve onları ikiye ayırdı. Ve bir kasırga İlyas’ı göklerdeki cennete çıkardı.” Bu bize göre çok net bir uçan daireye alınma hikayesidir.
Eyüp ve Davud Peygamberin kutsal kayıtlarında yer alan Tanrı tanımları ise şöyledir: “O bir ateştir!…Ve Tanrı parladı. Önünde ateş var ve çevresi kasırgalı. Tanrımız geliyor!” İncil’de yer alan diğer bir UFO tanımı ise şöyledir: “Ve baktım. Şimalden durmadan ışık saçan büyük bir bulut geliyordu; çevresinde pırıltı ve ortasında sanki ateş ortasında ışıldayan maden.”
Mistik Yahudi öğretisi Kabala' da da göksel yolculuklar ve gökyüzünden gelen üstün varlıklardan bahsedilmektedir. Chaeroneia’lı Plutark tarafından kaleme alınan “Aridaeus’un Vizyonu”nda bir gemiye yapılmış uzay yolculuğundan açıkça bahsedilir.
İncil’in saklanan bölümlerinden biri olan İdris’in Kitabı’nda da uzayda yolculukla ilgili anlatımlar bulunmaktadır. İdris Peygamber, dünyadaki hizmeti bittikten sonra ateşten bir arabaya bindiler ve çok yükseklere çıkarılır: “ Ve beni yıldızların yöneticilerinin önüne çıkardılar…bunların koydukları kanunlar yıldızların gelişiminin öğretimini içeriyordu.” 72. - 82. bölümlerde güneş ve ayın yörüngeleri, yıldızlar ve gökyüzünün işlevleri hakkında şaşırtıcı derecede doğru ayrıntılar verilmektedir.
Kuran’da ise Allah’ın İbrahim Peygambere Burak isimli özel bir hava taşıtı tahsis ettiği yazar: “Allah, Muhammed’in Burak’ını o zamanlar İbrahim peygambere de vermişti. İbrahim Peygamber Burak’a biner ve bulunduğu yerden 35 günlük mesafedeki Mekke’ye bir gecede giderdi.” (96:1/166). Muhammed, Burak’tan şöyle bahseder: “Burak güneş gibi bir ışıkla parlıyordu. İki yanında iki kanadı vardı, dileyince havada kanatları ile uçup gidiyordu; bir rüzgar gibiydi.” Diğer bir ayette Muhammed, Burak ile Mekke’den Kudüs’e gelişinden ve dünya dışı bir seyahatten söz eder: “Ta Kudüs’e geldik. Orada gökten meleklerin indiğini gördüm. Beni karşıladılar! Ansızın bir merdiven gördüm. Bir ucu bir büyük taşta idi, bir ucu da gökyüzüne uzanıyordu. İki tarafında direkleri ve ortasında basamakları vardı. O merdiven meleklerin yolu idi.” Muhammed’in Tanrının bulunduğu arşa çıkarken gördükleri ise oldukça anlamlıdır: “Sonra İsrafil ile birlikte büyük ve karanlık bir denize vardık. İçerisinde sayılamayacak kadar çok melek vardı. Bunlar hiç hareket etmeden bekliyorlardı. ‘Ey İsrafil, bu deniz ve melekler kim’, diye sordum. Bana Cebrail cevap verdi: ‘Onlar yer ve gök mahlukatının çoğunu oluşturan meleklerdir’…Birbirinden ayrı bu meleklerin genişliği 70.000 senelik mesafedeydi.” Buradaki deniz tabirinin uzay için kullanıldığı, meleklerin ise yıldızlar olduğu düşünülmektedir.
Günümüzde İdris Peygamberin kitabı olarak tanınan yazılı belgelerin bir bölümünde ise şu ifadeler yer almaktadır: “Sonra dünyanın sınırına götürüldüm ve orada harikalar gördüm…Ve beni ta göklere kaldırdılar. Ateş gibi sımsıcak ve buz gibi soğuktu. Işık saçan cisimlerin yerlerini gördüm. Ve büyük bir karanlığa vardım. Derin bir uçurum gibiydi.” İdris Peygamber burada açıkça atmosferin katmanlarından, yıldızlardan ve uzaydan bahsetmektedir.
KUR’ANDAN AYETLER:
o       “Gökleri, yeryüzünü ve bunlar içinde üretip yaydığı canlıları yaratması da Onun varlığının ve yüceliğinin delillerindendir.” (Şûra Suresi, 42/29)
o       “Göklerde ve yeryüzünde olan canlılar ve melekler, onlar hepsi de büyüklük göstermeden Allah’a secde ederler.” (Nahl Suresi, 16/49)
o       “Göklerde ve yeryüzünde kimler varsa hepsi Ona aittir.” (Enbiya Suresi, 21/19)
o       “ Görmedin mi ; göklerde olan herkes ve her şey ve yeryüzünde bulunan herkes ve her şey ; güneş, ay, yıldızlar , dağlar, bitkiler , hayvanlar ve pek çok insan gerçekten Allah’a secde ediyorlar . İnsanlardan çoğu da vardır ki onlara azap hak olmuştur ..” ( Hacc, 22/18 )
o       "Göklerde ve yeryüzünde bulunanlarla, kanatlarını açıp çırparak uçan kuşların hep Allah’ı tesbih ettiklerini görmez misin? Onların hepsi kendi dua ve tesbihini bilmektedir. Allah da hepsinin yaptıklarını bilir.”" ( Nur, 24/41 )
o       “ Göklerde ve yeryüzünde kimler varsa hepsi Ona aittir. Onun yanında bulunanlar ise Ona ibadetten büyüklük taslayıp geri durmazlar ve yorulmazlar da.” ( Enbiya ,21/19 )
o       “ Göklerde ve yeryüzünde kimler varsa onlar da gölgeleri de sabah, akşam ister istemez Allah’a secde ederler” ( Ra’d, 13/15 )
o       “ Sura üfürüleceği gün, Allah’ın diledikleri müstesna , göklerde kimler var , yer yüzünde kimler varsa dehşetle korkarlar ve hepsi de boynu bükük ve zelil olarak Ona gelirler” ( Neml ,27/87 )
o       “ Göklerde ve yeryüzünde kimler varsa hepsi Ondan ister . O ( Allah ) her gün ( her an ) bir yaratma işindedir” ( Rahman, 55/29 )
o       “ Göklerde ve yeryüzünde olan canlılar ve melekler , onlar hepsi de büyüklük göstermeden Allah’a secde ederler” ( Nahl, 16/49 )
o       “ Gökleri, yeryüzünü ve bunlar içine üretip yaydığı canlıları yaratması da Onun ( varlığının ve yüceliğinin ) delillerindendir. O , dilediği zaman bunların hepsini bir araya toplamaya da güç yetirir.” ( Şura, 42/29 )
o       “Allah yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratmış olandır. Onun emri bütün bunlar arasında durmadan iner durur. Allah’ın bunları yaratıp emirler indirmesi Onun gerçekten her şeye gücü yettiğini ve bilgisiyle her şeyi kuşatmış olduğunu, bilmeniz içindir.” ( Talak, 65/12 )

RESMEDİLMİŞ UFOLAR

1-Bu illüstrasyon 12.yy. Yunan el yazması ”Evangelistlerin Kitabı”ndandır ve “İsa’nın Doğumu” adını taşır. Eğer resmin sağına bakarsanız içinde bir takım figürlerin görüldüğü yarım daire şeklindeki bir cisme bakan iki figür göreceksiniz. Cismin doğumun üzerine parlayan bir ışık demeti olduğu görünüyor. Gözlemi yapanlardan biri gözlerini koruyor; sanatçı muhtemelen objenin parlaklığını ifade etmeye çalışıyordu.


2-Yukardaki görüntü Prajnâpârâmita-Suna isimli eski bir Doğu metninden alınmıştır. Resmin büyütülmüş detayında şapkaya benzer 2 nesne olduğunu görebilirsiniz, ancak bu şapkalar havada uçmakta! Aynı zamanda bir tanesinin üzerinde pencereler varmış gibi görünüyor.

3- Bu resim, Romalı tarihçi Julio Obsequens‘ın “Prodigiorum Liber” adlı kitabında ayrıntıları verilmiş olan Roma’daki bir UFO gözleminin rönesans dönemindeki çizimidir.

4- Bu bir 17.yy. freskidir ve Mtskheta, Gürcistan’da bulunan Svetishoveli Katedrali’nde yer almaktadır. İsa’nın iki yanında çay tabağı şeklindeki uçan gemilere dikkat edin.

5-Bu iki duvar halısı 14.yy.’da yapılmıştır. Her ikisi de Meryem’in hayatından kesitlerdir. Şapka şeklindeki objeler her iki duvar halısında da net olarak görülebilir. Soldaki 1330’da yapılmıştır. Sağdakinin ismi “The Magnificant /Muhteşem”dir. Her ikisi de Burgandy, Beaune’daki Fransız Kilisesi Notre-Dame’da bulunmaktadır.

6-Bu iki obje 1350’de yapılmış ,“İsa’nın Çarmıha Gerilişi” adındaki freskten detaylardır. Yugoslavya, Kosova’daki Visoki Decani Manastırı’ndaki mihrabın üzerinde yer almaktadırlar.

8-Yukardaki resim Paolo Uccello (1396-1475)’ya aittir ve “La Tebaide” (1460-1465’te yapılmış) adındadır. Sağdaki büyütülmüş resimde İsa’nın yanında kırmızı çay tabağı şeklindeki bir UFO görülüyor. Bu resim Floransa Akademisi’nde bulunmaktadır.

9-Yukarıdaki resim Conrad Lycosthenes (1518-1561)’in “Prodigiorum Ac Ostentorum Chronicon” adlı kitabındandır. 1480’de Arabistan’daki bir UFO gözlemini betimler. Kitap Avustralya Müzesi Araştırma Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.

10-“Saint Emidius’un Vahiyi” (1486) isimli üstteki tablo Carlo Crivelli (1430-1495) tarafından yapılmıştır ve Londra’daki Ulusal Galeri’de asılıdır. Tabloda, disk şeklindeki bir obje Meryem’in başındaki tacının üzerini bir ışık demetiyle aydınlatıyor. Resmin hemen yanında objenin büyütülmüş şekli görülmekte.

11-Bu resim 1566’da İsviçre’de Basel semalarındaki bir UFO gözlemini tasvir ediyor. ( Zürih Merkez Kütüphanesi, Wickiana Koleksiyonu )

12-Yukarıda görülen tarihi ve sanatçısı bilinmeyen resim, Belçika, Conti Dotremond Kalesi yakınlarında bulunmuş ahşap üzerine bir çizimdir. Musa’ya gönderilen tabletlerin hemen yanında gökyüzünde birkaç nesne görülüyor.

13- Bu, 1680 yılında tekerleğe benzeyen bir cismin gözlendiği UFO gözleminin anısına yapılmış bir Fransız madalyasıdır. Sanatçı ve yer bilinmiyor.

14-“İsa’nın Vaftizi” adındaki bu resim Flaman ressam Aert De Gelder’a aittir. 1710’da yapılmıştır ve Cambridge’deki Fitzwilliam Müzesi’nde bulunmaktadır. Disk şeklinde bir cisim vaftizi yapan Yahya’yı ve İsa’yı bir ışık demetiyle aydınlatıyor.

15- Yukardaki resim Anon’un “Bakirenin Göğe Yükselişi”adlı eseridir. 1490’da yapılmıştır. Bir kez daha disk şeklindeki bulutlara dikkatinizi çekeriz.

18- Yine tekerlekler! Bu resim 4 Kasım 1697’de Almanya, Hamburg üzerinde yapılmış bir UFO gözlemini gösteriyor. Cisimler “ışık saçan iki tekerlek” olarak tanımlanmıştır.

19-Yukarıdaki illüstrasyon 18 Ağustos 1783 akşamı saat 21:45’te Windsor Kalesinin terasındaki 4 kişinin İngiltere’nin Home Counties semalarında ışık saçan bir cismi gözlemlediği olayı tasvir ediyor. Bu olay ertesi yıl “Kraliyet Ailesi Felsefi İşleri”ne kaydedilmiştir. Bu rapora göre şahitler “ufka hemen hemen paralel olarak hareket eden dikdörtgen şeklinde bir bulut” gözlemlemişlerdir. “Bulutun altında parlak bir cisim görülüyordu, bu cisim küre biçimini alarak ışıl ışıl parlamaya başladı ve durdu. Bu garip küre önce soluk mavi bir renkteyken derken ışıltısı arttı ve batıya yönelerek tekrar harekete geçti. Ardından yönünü değiştirerek ufka doğru yönelip güney-batı istikametinde gözden kayboldu. Saçtığı ışık muazzamdı; yerdeki herşeyi aydınlatıyordu”. Bu olaya Thomas Sandby (Kraliyet Akademisi’nin kurucularından biri) ve kardeşi Paul de şahit olmuşlardır.

Bu resmin adı "Meryem ve Aziz Giovannino", 15 y.yıla ait bu tablonun ressamı Domenico Ghirlondaio. Palazzo Vecchio'da asılı olan tablo "Loeser Koleksiyonu" nun bir parçasıdır. Resimde Meryem'in sağ omuzunun üstünde disk şeklinde bir nesne görülüyor. (Yakın planı altta)

Bu tablonun gazete haberi (altta)

Bu resim 4 Kasım 1697'de Almanya Hamburg üzerinde yapılmış bir UFO gözlemini gösteriyor.

Bu resimse, Hz. İsa ile Meryem'i disk şeklindeki bulutların üzerinde tasvir ediyor. Masoline de Panicale (1383-1440) tarafından yapılmış olan bu resim halen İtalya Floransa'daki Santa Maria Maggiore kilisesinde bulunmaktadır.
GİRİŞ
"Son 7 yıl içinde 3 obje görmüş bulunuyorum. Bunlar ne Venüs , ne atmosferle ilgili optik bir fenomen , ne meteor ne de herhangi bir uçaktır. Uzay gözlemleri üzerine bir uzman sayılırım. Bildiğimiz yeşil ateş toplarından çok farklı olan 8 yeşil ateş-topa benzer obje de gördüm. Dünya dışında da beşeri varlıkların bulunabileceği ihtimalini görmezlikten gelmek bilimsel olmayan bir bilim adamının yapacağı işten başka bir şey değildir."
Dr. Glyde W. Tombough
Pluto Gezegeni Kaşifi
Mexico-City, 06 Ağustos 1997
"UFO gözlemlerinin gerçekliğine inanıyorum. Bizden ileri kültürlerin neler başarabileceklerini hiç kimse bilemez. Bu nesneler zeki varlıklar tarafından kullanılmakta , bana kalırsa ; bizim güneş sistemimizin hatta samanyolunun bile dışından gelmektedirler. Bizzat incelediğim bir olayda , Uçan dairelerle ilişki kurduğunu ileri süren Nürnberg’li bir hanımın yüzde yüz doğru konuştuğu hususunda ikna olduğumu belirtmek isterim.”
TARİH ÖNCESİ
30.000 M.Ö : Fransa'nın Güneyinde mağara resimlerinde ilk resimli UFO tasvirleri
1462 M.Ö : Firavun Thutmosis III. hükümdarlığı döneminde UFO gözlemleri
586 M.Ö : Peygamber Ezekiel'in UFO karşılaşması
332 M.Ö : " Uçan Kalkanlar " Tyros kenti üzerinde gözlemlendi
776 M.S : " Uçan Kalkanlar " Saksonya , Erensburg üzerinde
1561 : UFO'lar Nuremberg üzerinde
8/12/1883 : Meksika, Zacatecas gözlemevinden Prof. Bonilla UFO oluşumlarının fotoğrafını çekti.
8/5/1926 : Nicholas Roerich'in Himalayalar, Kukunor bölgesindeki UFO gözlemleri
10/30/1938 : Orson Welles'in radyo yayını " Dünyalar Savaşı " toplu paniğe yol açtı
1944/45 : 2. Dünya Savaşı sırasında Avrupa üzerinde " Foo Fighters ( o dönemde UFO'lara verilen isim ) askeri pilotlarca görüldü
Nisan 1945 : General Mac Arthur UFO gözlemleri ardından gezegenler arası " Sıradışı Olaylar Birimi"ni kurdu.
6/24/47 : Kenneth Arnold'un Rainier dağında özel uçağıyla UFO'larla karşılaşması
7/2/47 : Roswell , New Mexico yakınlarında UFO düştü
7/7/47 : İlk modern UFO fotoğrafı W. Rhodes tarafından Phoenix, Arizona'da çekildi.
7/8/47 : New Mexico, Roswell yakınlarında bir "uçan daire " ele geçirildiği resmen açıklandı.
9/23/47 : AMC komutanı General Nathan F. Twining " Uçan Daireler " hakkında bir memorandum hazırladı
9/24/47 : Başkan Truman UFO olaylarını araştırması için " Majestik 12 " operasyonunu yürürlüğe koydu
Eylül 1947 : İlk UFO tespit projesi Alaska'da başlatıldı
1/7/48 : Yüzbaşı Mantell , Godman bölgesinde bir UFO'yu takip ederken uçağıyla yere çakıldı.
1/22/1948 : SIGN projesi başlatıldı
3/25/48 : New Mexico , Aztek bölgesinde UFO düştü
7/24/48 : Pilotlar , Montgomery üzerlerinde UFO gördüler ( pilotlar: Chiles / Whitted )
9/5/48 : SIGN projesi- durum raporu Bölüm Başkanı General Vandenberg'e sunuldu. Sonuç : UFO'lar Dünya-dışı kaynaklılar.
2/8/49 : SIGN projesi sona erdirildi
2/11/49 : GRUDGE projesi başlatıldı
2/16/49 : New Mexico , Los Alamos'ta gizli bir konferans yapıldı
Kasım 1949 : Mexico'da UFO düştü
12/30/49 : GRUDGE projesi kapatıldı. Yerini TWINKLE projesi aldı
5/11/50 : McMinnville, Oregon'da ünlü Trent UFO fotoğrafları
7/4/50 : New Mexico, White Sands'de Uzaylılarla ilk temas, Roket müh. Dr. Daniel Fry
8/15/50 : Nick Montana , Büyük Şelale üzerindeki iki UFO'yu görüntülemeyi başardı
12/2/50 : Kanada'da MAGNET projesi başlatıldı
12/6/50 : Teksas , Laredo yakınlarında UFO düştü
2/9/51 : Kuzey Atlantik üzerinde UFO'ya rastlandı ( Komutan Graham Bethune )
8/25/51 : Teksas Lubbock'ta 4 profesör UFO oluşumları gözlemlediler
10/27/51 : GRUDGE projesi yeniden başlatıldı
3/16/52 : GRUDGE projesinin ismi " BLUE BOOK " projesi olarak değiştirildi
Nisan 1952 : Savunma Bakanlığı Sekreteri Kimbal UFO gözlemledi
Haziran 52 : Norveç , Spitzbergen'de UFO düştü
7/2/52 : Tremonton semalarında UFO filosu Utah'ta filme çekildi.
7/14/52 : Pilotlar Virginia , Norfolk bölgesinde UFO'larla karşılaştılar ( Pilotlar Nash / Fortenberry )
7/19/52 : UFO'lar Washington D.C semalarında dolaştılar
7/24/52 : Başkan Truman UFO'ların vurulmasını emretti
7/26/52 : Washington D.C üzerlerinde ikinci UFO dalgası
7/29/52 : General Samford Pentagonda UFO larla ilgili basın açıklaması yaptı
9/20/52 : Kuzey denizindeki NATO tatbikatı ( Operation Mainbrace ) UFO karşılaşmaları nedeniyle durduruldu.
11/20/52 : George Adamski Kaliforniya çölünde ilk defa dünya-dışı bir varlıkla bağlantı kurdu.
12/6/52 : Pilotlar Florida üzerlerinde UFO gördüler ( Pilotlar : Harter / Coleman )
12/13/52 : Adamski'nin fotoğraflarına Kaliforniya , Palomar Gardens'da el konuldu
1/18/53 : CIA 'nin Robertson Panelinin UFO Eğitim Programı
5/20/53 : Kingman AZ. Yakınlarında UFO düştü
11/23/53 : Teğmen Moncla , Michigan, Kinross Field üzerinde bir UFO'yu takip ederken ortadan kayboldu
2/15/54 : Stephen Darbishire , İngiltere Coniston yakınlarında UFO fotoğrafları çekti
2/10/54 : Kaliforniya Edwards AFB' de Başkan Eisenhover ile Uzaylıların yakın teması.
Temmuz 1954 : SKYSWEEP projesi çerçevesinde , Dünya yörüngesinde iki ANA GEMİ tespit edildi..
8/12/54 : MOON DUST Projesi başlatıldı
16/1/1958 : Donanma fotoğrafçısı Barauna , ilk resmi UFO fotoğrafları serisini Trinidad Adası'nda çekti
Şubat 1961 : Almanya Timmendorfer Strand'da UFO düştü
2/14/61 : Batı Avrupa üzerinde UFO filosu tespit edilmesi üzerine NATO alarma geçti. - NATO "UFO-ASSESSMENT " çalışmaları başladı
9/19/61 : Betty ve Barney Hill Uzaylılarca kaçırıldı
Ocak 1962 : Norbert Haase kaçırıldı. Soruşturmayı Doğu Almanya İstihbarat Teşkilatı yürüttü.
2/24/64 : NM. Socorro yakınlarında bir UFO iniş yaptı ve Polis Zamaro olaya tanık oldu.
5/24/64 : Jim Templeton , İngiltere Cumbriadaki Burgh bataklığında bir " uzaylı " fotoğrafı çekti. Aynı insansı yaratık ertesi gün Avustralya'da bir roket fırlatımı sırasında görüldü.
2/26/65 : Madeleine Rodeffer , Maryland ,Silver Springs de UFO'ları filme çekti
7/1/65 : Fransa , Valensole'de bir UFO iniş yaptı
Ağustos 1965 : Amerika'nın Orta Batısında UFO gözlemleri dalgası yaşandı
11/9/65 : UFO'lar NEW York City'de güç kesintisine neden oldu
12/9/65 : Pennysylvania yakınlarında UFO düştü
9/7/66 : Fred Steckling , Almanya , Mannheim yakınlarında UFO formasyonları görüntüledi.
10/6/66 : Colorado Üniversitesi Condon çalışmalarını başlattı
5/17/67 : SSCB'de ilk bilimsel UFO araştırmalarına başlandı
8/23/67 : Test pilotu Teğmen Col. Lev Vyatkin UFO'larla karşılaştı
11/10/67 : UFO'lar hakkındaki ilk TV programı SSCB'de yayınlandı
12/3/68 : Devriye polisi Schirmer , Nebraska , Ashland'de kaçırıldı.
9/5/68 : İspanya , Madrid'de binlerce kişi UFO gözlemledi
Aralık 1968 : Colorado Araştırmacıları " son rapor"u yayınladı
7/19/69 : Ay'a ilk iniş sırasında UFO'lar gözlemlendi
10/20/69 : BLUE BOOK projesi iptal edildi
10/11/73 : Charles Hickson ve Calvin Parker Miss. Pascagoula yakınlarında kaçırıldı
10/17/73 : Polis şefi Greenhaw uzaylıların fotoğrafını çekti
10/18/73 : Ordu helikopteri puro-şeklinde bir UFO ile karşılaştı
11/6/73 : Meksika körfezi üzerinde UFO görüldü
2/21/74 : Fransa Savunma Bakanı Galley UFO'lar hakkında halka açık bir konuşma yaptı
1/2/75 : İspanya , Navarre yakınlarındaki askeri bölgeye UFO indi
8/13/75 : Çavuş Moody kaçırıldı
Temmuz-Kasım 75 : A.B.D nükleer cephanelikler çevresinde UFO'lar görüldü
11/5/75 : Travis Walton , Arizona , Snowflake yakınlarında 6 kişinin gözleri önünde bir UFO tarafından 5 gün süreyle alıkonuldu.
6/22/76 : Kanarya adalarından Gran Canary'e UFO indi
7/19/76 : Savaş jetleri İran-Tahran üzerlerinde UFO kovaladı
1/20/76 : Jimmy Carter A.B.D Başkanı oldu. UFO'lar hakkında bir şeffaflık dönemi başladı
5/1/77 : Fransa'da GEPAN kuruldu
9/20/77 : SSCB Petrosavodsk üzerinde UFO görüldü. Araçtan saçılan ışınlar pencere camlarında delikler açtı. Olay UFO fenomeninin ilk defa halktan gizlenmeden tartışılmasına sebep oldu.
1/18/78 : McGuire/Fort Dix AFB ' de uzaylı vuruldu
3/12/78 : Brezilya üzerinden UFO filosu geçti
5/16/78 : Bolivia , El Taire yakınlarında UFO düştü
7/17/78 : Havayolu pilotları Tahran üzerlerinde UFO gördü
9/14/78 : İtalya üzerlerinde UFO uçtu
10/21/78 : Pilot Frederick Valentich UFO'larla karşılaştıktan sonra ortadan kayboldu
11/9/78 : UFO'lar Kuwait'in petrol pompalarında arızalara yol açtı
Aralık 1978 : İtalya'da UFO dalgası
12/7/78 : Fortunato Zanfretta , Genoa'da kaçırıldı
12/12/78 : Polisler , Yorkshire, Cononley-Moor yakınlarında UFO ile karşılaştı. Aynı şekil iki saat sonra Almanya Bavaria, Burghausen de bir kadın tarafından görüldü
12/18/78 : UFO'lar Birleşmiş Milletler Genel Toplantısı gündeminde ele alındı..
12/31/78 : Televizyon ekibi Yeni Zelanda üzerinde UFOlar görüntüledi
1/18/79 : UFO'lar İngiltere Lordlar Kamarasında tartışıldı
3/3/79 : İspanyol İçişleri Bakanı tüm UFO dosyalarını çok gizli belge ilan etti
11/11/79 : İspanya Valenciada yolcu uçağı UFO'lar yüzünden iniş yapmak zorunda kaldı
1/14/80 : Almanya , Garlstedt üzerinde UFO NATO'yu alarma geçirdi
Ağustos 1980 : UFO'lar Amerika'nın New Mexico'daki atom cephaneliklerine iniş yaptı
12/27/80 : İngiltere Suffolk'taki Rendlesham Ormanına UFO'lar indi ; olay daha sonra resmi yetkililerce de onaylandı
1/8/81 : Fransa , Trans-en-Provence 'e UFO'lar indi
5/15/81 : Sovyet uzay istasyonu "Saljut 6 " Dünya yörüngesinde UFO'lar gözlemledi
8/23/81 : UFO'lar Moskova üzerinde
3/12/82 : Eski Batı Almayanın Messel bölgesine UFO'lar indi
3/27/83 : Puro-şekilli UFO SSCB / Gorki üzerinde
10/4/83 : UFO'lar Sovyet Atom cephanelikleri üzerinde görüldü
Şubat. 1984 : Moskova'da "Para-normal Fenomenleri İzleme Komisyonu " kuruldu
9/7/84 : 8352 sefer sayılı Minsk-Tallin uçağını UFO'lar takip etti
3/11/85 : Michail Gorbachev CPSU Genel-Sekreteri Seçildi. UFO'ların deşifre edilmesi dönemi başladı
3/26/85 : UFO'lar İspanyol Parlamentosunca tartışıldı
1/29/86 : SSCB , Dalnegorsk yakınlarına UFO düştü
11/17/86 : JAL 1628 sefer sayılı uçak iki UFO ve dev boyutlarda bir Ana Gemi gözlemledi
9/15/87 : Başkan Reagan Birleşmiş Milletlerdeki konuşmasında Uzaylı tehlikesine karşı uyardı
11/28/87 : SSCB , Dalnegorsk üzerlerinde UFO hareketleri gözlendi
10/14/88 : Amerikan televizyonlarında yayınlanan " UFO sırları canlı" adlı program karışıklığa yol açtı
12/28/88 : Üçgen biçimindeki UFO Puerto Rico üzerlerinde iki savaş jetiyle karşılaştı
3/25/89 : Mars araştırma aracı PHOBOS II. UFO'larla karşılaştıktan sonra ortadan kayboldu
5/7/89 : Güney Afrika üzerinde UFO vuruldu ve enkazı ele geçti
6/28/89 : Rusya ,Kapustin Yar da Füze rampaları üzerinde UFO görüldü
9/27/89 : Rusya Voronesh e UFO indi . Sovyetler Birliğindeki UFO gözlemleri dalgası dünya çapında ilgi uyandırdı.
9/28/89 : New York / Long Island'da UFO gözlemlendi..
11/6/89 : 51. Bölge'de çalışmış olan Bilimadamı Robert Lazar , KLAS-TV kanalında Amerikan Hükümeti'nin gizli UFO projelerini ilk defa açıkladı
10/26/89 : " Evrenle İletişim " isimli UFO kongresi Almanya'da yapıldı. Rus ve Batılı UFO uzmanlarının ilk buluşması oldu
11/29/89 : Polisler , Belçika , Eupen yakınlarında , üçgen şekilli bir UFO'yu takip etti
11/30/89 : Birleşmiş Milletler Sekreteri General Perez De Cuellar UFO'lar tarafından yapılan bir kaçırılma olayını tanık oldu
3/21/90 : MIG 29 savaş jetleri SSCB , Sagorsk üzerinde bir UFO'yu takip etti. Olay Sovyet Hava Kuvvetlerinin UFO'ları resmen tanımasına sebep oldu
3/30/90 : F-16'lar Belçika , Wavre yakınlarında bir UFO'yu takip etti. Olay Belçika Hava kuvvetlerinin UFO'ları resmen tanımasına sebep oldu
8/24/90 : Almanya , Greifswald yakınlarında UFO formasyonları görüntülendi
9/13/90 : SSCB , Samara yakınlarındaki bir radar üssü UFO'lar tarafından arızalandı...
v 9/21/90 : SSCB , Frunse yakınlarında bir UFO polis tarafında takip edildi
9/28/90 : Uzay istasyonu MIR Dünya yörüngesinde bir UFO rapor etti
11/5/90 : Batı Avrupa'nın her yerinde UFO'lar gözlendi
11/26/90 : Di Rupo delegesi UFO araştırmaları merkezi kurulması için Avrupa Parlamentosuna dilekçe verdi
7/11/91 : Meksika'da güneş tutulması sırasında Mexico City şehrinde binlerce kişi gökyüzündeki disk şeklindeki UFO'ları gördü. Olay tarihteki en büyük UFO gözlemleri dalgasını başlattı
9/15/91 : NASA'nın ;üzerine ateş açıldığından dünya yörüngesinden kaçmaya çalışan bir UFO'nun görüntülerini içeren STS -48 filmleri ortaya çıkarıldı
12/6/91 : Polis ve ordu, bumerang şeklindeki bir UFO'yu İsrail , Beth Shean dan Ürdün sınırına kadar takip etti
1/27/92 : Bush ve Yeltskin David Kampındaki konferans zirvesi sırasında küresel bir "Uzay Kalkanı" kurulması konusunda fikir birliğine vardı
4/14/92 : İspanya UFO dosyalarının açıklanmasını yasaklayan sıkı kanunları yürürlükten kaldırdı
6/13/92 : Cambridge MA , MIT de kaçırılma olaylarını araştırma konferansı yapıldı
10/12/92 : SETI projesi başlatıldı
11/24/92 : Long Island üzerinde UFO gözlemlendi.
3/10/93 : İsrail Kadima da UFO iniş yaptı-bir serinin ilki oldu
3/30/93 : Büyük Britanya da UFO gözlemleri dalgası. Üçgen şeklindeki araç Kraliyet Hava Kuvvetleri Shawbury Üssüne bir ışık demeti ateşledi
Ekim 1993 : Amerikan Kongresi Üyesi Schiff , 47'de Roswell'e düşen UFO olayının Kongre'de soruşturulması için dilekçe verdi
10/20/93 : Prof. Toullo Regge hazırladığı bildiri taslağını Avrupa Parlamentosuna sundu
1/14/94 : Regge , Avrupa Parlamentosundaki Sosyalist kesimden gelen baskılar üzerine sunduğu tasarıyı geri çekti
Mart 1994 : İsviçre " Birleşik Ordu Departmanı (CAD ) UFO dosyalarını bir gazeteciye açtı
7/11/94 : İspanyol Hava Kuvvetleri İstihbaratı UFO belgelerinin toplanması emrini verdi
Temmuz-Ağustos 94 : Mexico City de ard arda pek çok yolcu uçağı UFO'larla çarpışma tehlikesi atlattı
9/14/94 : Güney Afrika'da binlerce kişi gökyüzünde ışıklar saçan cisimler gördü
9/15/94 : Meksika, Metepec'de binlerce kişi UFO gördü
9/16/94 : Zimbabwe , Ruba da Ariel Okulu yakınlarında neredeyse yüzlerce öğrencinin gözleri önünde bir UFO iniş yaptı
1/3/95 : İsrail , Yatzitz bölgesinde yürüyen dev boyutlarda bir uzaylı ayak izleri bıraktı
1/6/95 : İngiliz Havayollarına ait bir Boeing 747 uçağı kama-şekilli bir UFO ile karşılaştı. Olay daha sonra CAA tarafından soruşturuldu
9/27/95 : GAO Roswell olayı hakkında bulduklarını yayınladı : Konu ile ilgili belgeler ortadan kaybolmuş
10/21/95 : Uzay Mekiği Astronotu Cathrin Coleman "Tanımlanamayan Uçan Cisim " rapor etti
Kasım 1995 : İngiltere Savunma Bakanlığı, yeni UFO dosyalarının yayınlanacağını duyurdu
1/20/96 : Brezilya , Varginha da UFO düştü. Ordu 2 yaratık ele geçirdi
7/24/96 : İngiliz Halk Meclisi UFO konusunu Parlamentoda inceledi
9/17/96 : İsrail , Tel Aviv'de binlerce kişi UFO gözlemledi
10/16/96 : Brezilya , Paraiba'da binlerce kişi UFO gözlemledi
12/1/96 : Uzay Mekiği STS-80 dünya yörüngesinde UFO hareketleri görüntüledi
2/19/97 : Rusya St. Petersburg da Lagoda gölü yakınlarında 900 feet genişliğinde havada asılı duran bir UFO binlerce kişi tarafından görüldü
Mart 1997 : İspanyol Hava Kuvvetlerinin UFO dosyalarının tamamı halkın incelemesine açıldı
3/13/97 : Arizona Phoenix de ışık topları yayan devasa bir UFO binlerce kişi tarafından görüldü
4/7/97 : Starlight Projesinin Washington görüşmeleri Astronot Edgar Mitchell başkanlığında yapılacak
6/24/97 : Pentagon sözcüsü Albay John Haynes Roswell raporunu Amerikan Hava Kuvvetlerine sundu
20-21 Şubat 1999: Dünyanın en büyük UFO Kongresi İstanbul'da yapıldı..
Ağustos-Eylül 1999: 17 Ağustos Depreminden 3 hafta önce ve 2 hafta sonrasına kadar Türkiye'de özellikle Depremin olduğu bölgelerde gündüz ve gece çok yoğun UFO gözlemleri yaşandı ve bazıları videoya çekilip anahaberlerde yayınlandı...
23 Ekim 2000 : İzmir, Çiğli-Karşıyaka'da iki amatör dağcı gündüz 2 farklı UFO'yu fotografladılar..
2001 Yazı : Türkiye'de Haziran-Temmuz-Ağustos ayları boyunca yoğun UFO Gözlemleri yaşandı ve UFO'lar onbinlerce sivil ve polisler tarafından gözlemlendi ve bazıları filme alındı...
02 Temmuz 2001: "Dünya UFO Günü" tüm Dünyada çeşitli etkinliklerle kutlanmaya başlandı
02 Ağustos 2001: Türkiye'de, Ege Denizi Çandarlı Körfezi üstünde 2 askeri pilot T:37 jet uçağıyla bir UFO'yla it dalaşına girdi..
5/ 09/ 2001 : Washington DC'de "DISCLOSURE PROJECT" - " UFO İFŞA PROJESİ" nin Basın Toplantısıyla Açıklanması
26 Mayıs 2002 : İstanbul Anadolu Hisarı'nda bir UFO gündüz filme alındı..
02 Temmuz 2002: "Dünya UFO Günü" nün 2. cisi tüm Dünyada çeşitli etkinliklerle kutlandı
02 Temmuz 2002: Türkiye genelinde "UFO Gerçeği Açıklansın" İmza Kampanyası başlatıldı...
26 Temmuz 2002: Washington DC semalarında F:16'lar UFO kovaladı
07 Ağustos 2002 : Yunanistan'nın Trikala iline bağlı Kozyaka beldesinde bir tarlaya UFO indi ve yerde izler bıraktı. Daha sonra UFO'lar Bulgaristan'da da gözlemlendi..
BASIN HABERLERİ

RADİKAL 29.07.2002

AKŞAM 29.07.2002

GÜNEŞ 29.07.2002

06 Haziran 2000, SABAH

SABAH, 09-08-2002

RADİKAL, 09-08-2002

HÜRRİYET, 11.08.2002

CUMHURİYET, 11.08.2002

SABAH, 11.08.2002

STAR, 11.08.2002

23 Ekim 2000 Karşıyaka-İzmir
TÜRKİYE U F O RAPORU

TÜRKİYE U F O GÖZLEMLERİ
Türkiye, diğer bir deyişle Anadolu, çok eski çağlara dayanan bir tarihe sahiptir ve zaman içinde Lidyalılardan Perslere, Hititlerden Urartulara, Bizanslılardan Osmanlı İmparatorluğuna kadar sayısız medeniyete ev sahipliği yapmıştır.
Bu kadar eski bir medeniyet tarihine sahip olan Anadolu toprakları geçmişten günümüze kadar sayısız UFO gözlemine sahne olmuştur. Ülkemizde UFO gözlemi yapmış kişilerin sayısı oldukça yüksektir.
Türkiye’de Ufoloji, tarihle, arkeolojiyle ve kültürle yakın bir ilişki içindedir. Destanlarımızda dünya dışı varlıklar simgesel bir dille tasvir edilmektedir. Orta Asya Türklerinin efsanelerinde bu varlıklar “Uçan Tanrılar” veya “Uçan Cisimler” olarak nitelendirilmiştir.
Eski Türk inançlarına göre, Gökyüzü Tanrısı’nın tahtı, hem Ay’dan hem de Güneş’ten çok uzaktaki yıldızlarda bulunmaktaydı. Atalarımız aynaya benzer cisimlerin gökyüzünde dolaştığına ve yaydıkları ışıkların her yeri aydınlattığına inanıyorlardı.
Altay Türklerine ait bir efsane şöyle diyor: “Önceleri sadece su vardı. Yer, gök ve güneş yoktu. Tanrı Kutay ile bir adam vardı. Bunlar kara kaz biçimine girip su üzerinde uçuyorlardı.
Türklere ait bir diğer yaratılış efsanesinde yine benzer bir tasvir yapılmaktadır:
O zamanlarda Gökyüzü ve Yeryüzü yoktu. Yalnızca uçsuz bucaksız bir deniz vardı. Tanrı Ülgen denizin üzerinde uçuyor ve konacak bir yer arıyordu.
Atalarımızın yaradılış efsanelerinde sürekli aynı motiflerin yer aldığını görmekteyiz: Uçan tanrılar, uçsuz bucaksız deniz, Dünyalı ve dünya dışı varlıkların birleşmesinden doğan çocuklar. Eski Türk hükümdarı Oğuz Kaan’ın Destanı’nda, gökyüzünden gelerek Oğuz Kaan’ın çadırına inen “ışık kız” ve “kurt”tan bahsedilmektedir. Burada açıkça gökten inen bir kızın tasviri yapılmakta ve bu “ışık kız”ın dünyalı Oğuz Kaan ile evlendiği anlatılmaktadır:
Bir gün Oğuz Kaan Tanrıya dua ederken, birdenbire gece çöktü ve gökyüzünden Gün kadar aydınlık, Ay’dan daha parlak bir ışık düştü. Oğuz Kaan ışığa doğru yürüdü ve ışığın içinden güzeller güzeli bir kızın çktığını gördü. Kızın başında Kutup Yıldızı gibi parıldayan, ışıklı, parlak bir ben vardı. Oğuz Kaan bu “ışık kız”a aşık oldu ve onunla evlendi. Kız, çocuklarının annesi oldu...
Oğuz Kaan Destanı’nda yalnız Oğuz Kaan’ın eşi değil, destanın kahramanlarından biri olan kurt da Gökyüzünden gelmiştir:
Ertesi gün Oğuz Kaan’ın çadırına parlak bir ışık düştü; ve ışığın arasından kocaman, erkek bir kurt çıktı...
Peki efsanede sembolik dille anlatılan bu olaylar ne anlama gelmektedir?
Efsaneyi başından sonuna inceleyecek olursak, efsanenin UFO bilimi de yakından ilgilendiren bir takım özellikler taşıdığını görürüz. Efsanede sözü edilen “gökten inen ışık”, parlak ışıklarıyla yeryüzüne inen UFO’ları akla getirmektedir. Aynı şekilde “ışığın arasındaki kız”ın uzay aracından çıkan dünya-dışı bir dişi varlığı, kızın başında kutup yıldızı gibi parlayan ışığın da bu uzaylı varlığın kullandığı başlığı sembolize ettiği düşünülmektedir. “Oğuz Kaan’ın çadırına ışıkla birlikte inen Kurt” ise dünya-dışı varlıkların belirli bir amaç doğrultusunda ışınlama yoluyla dünyaya gönderdikleri bir varlık olarak yorumlanmaktadır.
Uygur Türklerinin destanı “Varoluş”ta yine "Gökyüzünden gelen ve dünyalı kızları kendilerine eş olarak alan Tanrılardan söz edilmektedir". Destanda, bu ilişki sonucu toplam 19 Türk kaviminin doğduğu anlatılmaktadır.
Son araştırmalar, ünlü Gılgamış Destanı’nın orjinal metninin Türklerin eski atalarından Sümerler tarafından yazıldığını ve destanın Dünyanın oluşumunu tam bir jeolojik doğrulukla anlatan Tevrat’ın “Yaratılış” bölümüne oldukça benzediğini ortaya koymuştur.
Destanın kahramanı, “Gökyüzü Tanrısı” Gılgamış hem tanrısal hem de insani özelliklere sahip bir varlıktır. Destanda, Gılgamış’ın Tanrıların parlayan kulesini ziyareti, Gılgamış’ın arkadaşı Enkidu’nun yaptığı uzay seyahati gibi ilginç ve ileri düzeyde bilgi gerektiren olaylar anlatılmaktadır. Tüm bunlar uzak geçmişte Dünyamıza yapılan uzaylı ziyaretlerinin yazılı birer kaydı olarak kabul edilmektedir.

TÜRKİYE U F O OLAYLARI KRONOLOJİK SIRALAMASI
( 422- 1998 arası )
Türkiye’de meydana gelen belli başlı UFO olaylarının kronolojik sıralaması aşağıda sunulmaktadır:
-Eski Çağlar: Çanakkale Bölgesinin gizemi herkes tarafından bilinir. Eski Troya kentinin bulunduğu Çanakkale ili, Gelibolu yarımadası ve Antik Misya bölgesi ülkemizin en esrarlı bölgelerindendir. Bazı araştırmacılara göre, Yunan Mitolojisinde de sıkça adı geçen bu bölgede, Yeraltı Işık Ülkesi Agarta’nın girişlerinden biri bulunmaktadır. Bazı Ufologlar, UFO’ların yeraltı kenti Agarta’da bulunan uçan daire üslerinden çıkarak dünyayı ziyaret ettiklerini ileri sürmektedirler. Agarta-Troya savaşında insanlarla bir arada bulunduğu söylenen üstün varlıkların Agarta’dan gelen dünya dışı varlıklar olmaları ihtimali üzerinde durulmaktadır.
-422 yılının Şubat ayında Batı Anadolu semalarında kimliği belirlenemeyen uçan cisimler görüldü. Belirtilenlere göre, uzunca bir süre gözlemlenmeye devam eden bu cisimler, özellikle İstanbul’da sıklıkls gözlemlendiler
-467 yılının Ocak ayında yine aynı bölgede bir başka uçan cisim ortaya çıktı. Bu yıldıza benzeyen ve sürekli ışıklar saçan gizemli cisim tam 40 gece boyunca gökyüzünde kaldı.
-566 yılının Kasım ayında gökyüzünde doğudan batıya doğru mızrak şeklinde yol alan büyük, yıldıza benzer bir cisim gözlemlendi.
-764 yılının Nisan ayında bir ay boyunca süren gizemli ve ürkütücü bir yıldız yağmuru meydana geldi.
-1402: Mart ayında İstanbul göklerinde beliren 4 metre uzunluğundaki ve mızrak şeklindeki cisim, 6 ay boyunca sürekli olarak doğudan batıya doğru hareket etti.
-1453: İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından kuşatıldığı 26 Mayıs 1453 tarihinde, kent gün boyu kalın bir sis tabakasına bürünmüştü. Gece sis kalktığında, hem Bizanslılar hem de Türkler Ayasofya’nın üzerinde garip bir ışık gözlemlediler. Bu ışıkların kaynağı belirlenemedi.
-1885: Fransız Ufolog Dr.Jacques Valee’nin araştırmalarına göre, 2 Kasım 1885 günü şafak sökerken, önce mavimsi ve sonra yeşilimsi bir renk alan ve 5-6 metrelik bir yükseklikte seyreden son derece parlak bir alev, Üsküdar vapur iskelesi çevresinde bir dizi dönüş yaptı. Bir buçuk dakika süreyle izlenen UFO daha sonra denize daldı.
-1890: 1967 yılında ölen Atifet Tamer Mayıs 1890’da tanık olduğu bir olayı şöyle anlatmaktadır: “İstanbul Göztepe çayırına gökyüzünden alevler saçan, parlak bir cismin indiğini, bir zaman burada kaldığını, Erenköy’den ve diğer semtlerden pek çok kişinin olayı izlemek için oraya gittiğini hatırlıyorum.”
-1915: Çanakkale Savaşı sırasında meydana gelen ve esrarı hala çözülemeyen bir başka olay da şöyle gerçekleşmiştir: 28 Ağustos 1915 sabahı bir İngiliz alayı, Anafartalar’daki Suvia Koyunda, 60 nolu Kayacıkağlı Tepesi yakınlarında, yerdeki garip bir bulutun içine girdi ve bir daha asla görülemedi. Ardından bu alayın kaybolduğu raporu verildi. Raporu imzalayan Sappers F. Reichart, R. Newness ve J.L. Newman tanık oldukları olayı şöyle rapor etmişlerdi:
“Güneş doğduğunda hava gayet açıktı, görünürde tek bir bulut yoktu. Ancak 60 nolu tepe üzerinde ekmek biçimindeki bulutlar, 6 ya da 8 km.lik bir hızla güneyden esen rüzgara rağmen pozisyonlarını hiçbir şekilde değiştirmedikleri gibi, rüzgarın etkisi altında da sürüklenmediler. Yerden 150 m. yukarıda yer alan gözlem noktalarımızdan görüldüğü kadarıyla, yaklaşık 60 derecelik bir yükseklikte öylece asılı duruyorlardı. Bu bulut grubunun tam altına rastlayan yerde, arazi üzerinde aynı biçimde olan ve sabit duran, yaklaşık 250 m. uzunluğunda, 60 m. yüksekliğinde ve 60 m. genişliğinde bir bulut bulunuyordu. Bu bulut tamamen yoğundu ve hemen hemen katı bir madde yapısında görünüyordu. Tüm bunlar yerdeki bulutun 2500 m. kadar güney batısında, Rododendron Dağı Burnu üzerindeki siperlerimizde yerleşmiş bulunan NZE 1’inci Sahra Bölüğünün 3’üncü Takımının 22 askeri tarafından gözlemlenmişti. Gözlem noktamız 60 nolu tepeye 90 metre kadar yukarıdan bakıyordu. Sonradan anlaşıldığına göre, bu tuhaf bulut kuru bir dere yatağının ya da çökmüş bir yolun üzerinde bulunuyordu ve arazi üzerinde böylece dururken, yanları ile uçlarını mükemmel bir şekilde görebiliyorduk. Öteki bulutlar gibi açık gri renkteydi.
Daha sonra birkaç yüz kişiden oluşan bir İngiliz alayının bu tepeye doğru ilerlediğini fark ettik. Erler oradaki tepenin üstündeki bulutun içinde kayboldular. Daha sonra bu bulut yükselerek Trakya’ya doğru ilerlemeye başladı.”
Söz konusu alay kayıp olarak bildirildi. İngiltere Türkiye’den bu alayı geri istediğinde, Türkiye böyle bir alaydan haberi olmadığını, esir almadığını bildirdi.
-2 Ekim 1954: İzmir’den İstanbul’a giden bir yolcu vapurundaki yolcular topluluk halinde bir UFO gözlemi yaptılar. UFO Midilli adası üzerinden geçmekteydi. Yolcular arasında bulunan Prof. Kazım İsmail Gürkan olay hakkında şunları söyledi: “Gök bulutsuz ve pırıl pırıldı. Ben de tesadüfen Midilli’yi seyrediyordum. Oldukça parlak bir cisim gördüm. Cisim daire değil, kenarları yuvarlak bir dikdörtgen şeklindeydi ve yıldızlara benzer ışıklar saçıyordu. 15-20 dakika sonra hızlanarak kayboldu.”
-9 Kasım 1954: Saat 14.20 civarında İstanbul semalarında uzun, parlak, gümüş renginde bir obje belirdi. Kuzey yönünden şehre yaklaştığı görülen cismin bir Ana gemi olduğu söyleniyordu. Ertesi gün Marmara üzerinden geçerek bir eğri çizen, gümüş renginde iki parlak cisim gözlemlendi. Cisimler yaklaşık 10,000m. yükseklikte uçuyor ve arkalarında koyu bir iz bırakıyorlardı.
-20 Nisan 1959: Saat 19.57’de İstanbul göklerinde, kuzeydoğu-batı yönünde giden ve kentin sokaklarını kör edici mavi-yeşil bir ışıkla aydınlatan çok büyük bir nesne gözlemlendi. Yeşilköy meteoroloji istasyonundaki uzmanlar gözlemlerini şöyle açıkladılar. “İki arkadaş grup incelemesi yapıyorduk. Birden gökyüzünde kuzeyden batıya giden parlak mavi bir cisim belirdi. 10 sn. süreyle kuvvetli bir ışık saçan bu cismin ne olduğunu bilemiyoruz.”
İstanbul Üniversitesi Profesörlerinden Hamit Nafiz Pamir “Bu bir göktaşı olayı değildir. Çünkü anlatıldığına göre nesne gökyüzünde yatay bir yörünge izlemiştir. Bilimsel olarak, bir göktaşının havada düz bir çizgi çizmesi imkansızdır. Eğer bir göktaşı olmuş olsaydı o zaman dikey düşmesi gerekirdi.” Aynı akşam Beyazıt Kulesi bekçisi de olaya tanık olmuştu ve gördüklerini şöyle anlattı. “Saat 20.00’ye geliyordu. Her yana dikkatle bakıyordum. Bir anda bütün şehir aydınlanıverdi. İstanbul gündüz gibi oldu.”
-14 Mayıs 1959: Muğla Yerkesik’te çok sayıda kişinin gözlemleme fırsatı bulduğu bir başka olay yaşandı. Saat 15.05 sularında parlak bir cismin yaklaşık 2000-3000 m. yükseklikte seyretmekte olduğu görüldü. Halk bu uçan gizemli cismi hayretler içinde izlerken, birdenbire bir patlama sesi duyuldu ve cisim 3 parçaya ayrıldı. Bu 3 parça bir süre ayrı yönlerde uçtuktan sonra tekrar birleşip küre biçimini aldı ve uzaklaşarak kayboldu.
-23 Ağustos 1965: Ankara’dan yapılan bir gözlem sivil ve askeri havaalanlarında görevli yetkililer tarafından da doğrulanmıştır. Kuzeydoğu yönünde ve ufuk çizgisinin hemen üzerinde hareket etmeden duran UFO, bir saniye içinde sırayla mavi, beyaz, yeşil, sarı ve kırmızı renklere bürünmüş ve biçimsel değişikliklere uğramıştı.
-23 Ağustos 1966: İstanbul Kandilli Gözlemevi’nden bir UFO’nun fotoğrafı çekildi. Gözlemevi astronomlarından biri 6 inçlik aynalı bir teleskopla her zamanki güneş gözlemlerini yaparken, uzun bir cismin güneşin önünden geçtiğini gördü. Olay beklenmedik bir anda gerçekleştiğinden cisim fotoğraflanamadı.
Birinci gözlemden tam 17 dakika sonra, gökyüzünde ilkinden daha küçük ve yuvarlak bir nesne görüldü. Bu bir tür öncü UFO görünümündeydi. Astronomlar cismin fotoğrafını çekmeyi başardılar ve incelenmek üzere Amerika’daki Harvard Gözlemevi’ne gönderdiler. Cisim ilk başta insan yapımı bir uydu olarak nitelendirildi, fakat daha sonra Case Teknolojisi Enstitüsü bilim adamlarından Victor Slabinski, fotoğraftaki cismin insan yapımı bir uydu olmadığını açıkladı. Sonunda bu tartışmaya NASA da karıştı ve cismin dünya yapımı bir uydu olmadığını onayladı. Sonuçta fotoğraflanan cismin bir UFO’dan başka bir şey olamayacağı ortaya çıktı.
-Eylül 1969: Ankara göklerinde ısrarlı bir şekilde dolaşan UFO’nun kimliğini belirlemek üzere Eskişehir ve Ankara’dan jetler havalandı. Ancak pilotlar 12km. ye kadar tırmanmalarına rağmen bir sonuç elde edemeden geri döndüler. Gözlemciler UFO’yu huni biçiminde parlak bir nesne olarak tanımlıyorlardı. 1 Ekim 1969 tarihli gazeteler şöyle yazıyordu: “Ankara semalarının davetsiz misafiri heyecan uyandırdı. Meçhul cismi yakalamak için jetler uçuruldu. Şehrimiz semalarına dadanan meçhul cisim, Ankara’daki meteoroloji ilgililerini, Hava Kuvvetleri mensuplarını ve bir kısım halkı geçen Cumartesi gününden beri meraktan meraka sürüklemiştir."
Meteoroloji Genel Müdürü Ümran Çölaşan bu cismin ‘Başka dünyalardan gelmiş olabileceğini ve içinde, örneğin, Marslıların bulunabileceğini’ ifade etmiştir.”
ASKERİ PİLOT UFO’YLA 25 DAKİKA UÇTU, 05 Eylül 1975
5 Eylül 1975 saat 22.30’da Kayseri’den havalanan C-47 tipi askeri nakliye uçağının Kaptan Pilotu Yüzbaşı Mehmet Öksüm , yıldızlarla dolu bulutsuz bir havada uçarken karşılaştıkları devasa cismi anlatıyor :
Uçuşumuz devam ederken , bir anda bizden daha arçak irtifada , ay parlaklığında bir cisim ortaya çıktı . 6-7 katlı bir apartman büyüklüğündeydi ve bize doğru yaklaşıyordu . Kabindeki zile basarak diğer uçuş ekibini de çağırdım ve 7 kişi heyecan içerisinde cismi izledik. Uçağın tüm ışıklarını kapatarak rotamızı Adıyaman’a çevirdik. O sırada cisim , elips şeklini almış ve ortasından açılmaya başlamıştı. Gümüş rengiydi. A 25 dakika sonunda ve cisim bir bisiklet tekerleğine benzemişti. 3-4 kilometre yarıçapındaydı. Bizden uzaklaşmıyordu. 3-4 metre açığından karşılıklı geçtik. Sol tarafımızdan geçiyordu. İçine baktım , karaltılar görülüyordu fakat bir şey seçemiyorduk .
Öksüm , ne radar ne de meteorolojinin bir şey tespit edemediğini belirterek
Malatya’ya geldiğimizde kule ‘ Erzurum , Elazığ’dan kaymakamlar ve valilertelefon ediyor, halk ışıklar saçan bir gök cismi görmüş. Siz de gördünüz mü? ‘ diye sordu. Yarım saat yan yana uçtuğumuzu söyledim “ diye konuşuyor. “Olayı rapor edecektim ama albayımız olayı kapattı. O albay , daha sonra general oldu ; ama adını veremem . Olayı gören Yavuz Afacan adlı arkadaşım da şu anda benim gibi THY Kaptan Pilotu olarak çalışıyor.
39 yılda 20.000 saatin üzerinde uçuş gerçekleştirdiğini , böyle bir olaya bir daha hiç rastlamadığını belirten Öksüm , “ Bilim adamları yalanladığı için UFO gören pek çok insan alay konusu olurlar diye olayı anlatmıyorlar “ diyor. Öksüm, bilim adamlarının UFO vakalarını “ enerjinin açığa çıkması “ olarak nitelendirdiklerini de hatırlatarak , “ Biz iyi yetişmiş , kültürlü insanlarız. Deprem ışığı 3-5 saniye sürer . 25 Dakika devam eder mi ? diye konuştu.
-Eylül 1975: Ankara semalarında dört gece üst üste, son derece parlak, sabit duran bir cisim gözlemlendi. Meteoroloji yetkilileri, zaman zaman renk değiştiren bu cismin bir gözlem balonu olamayacağını belirttiler.
-15 Nisan 1977: Bu defa DC-10 tipi bir jet uçağının yolcuları seyahatleri esnasında bir UFO ile karşılaştılar. Görgü tanıklarından 29 yaşındaki Gökalp Çelikiz, saat 08.00 sularında, Ankara’dan İstanbul’a doğru uçmakta olan Türk Hava Yolları’nın 905 sefer sayılı DC-10 Jet yolcu uçağının penceresinden 4 dakika süreyle bir UFO’yu gözlemlediğini ve cismi kendisiyle birlikte üç yolcunun daha gördüğünü açıkladı. Söz konusu gözlem sırasında uçak, Marmara’nın güney kıyıları üzerinde, Bandırma ile Yalova arasında uçmaktaydı. Çelikiz’in ifadesine göre UFO disk biçimindeydi; tam ortasında bir kubbe yer alıyor ve bu kubbenin tepesinden parlak ışıklar çıkıyordu. Çelikiz, uçan dairenin önce sabit durduğunu, daha sonra da uçakla beraber hareket ettiğini belirtti.
-5 Ocak 1981, Safranbolu, Zonguldak: Safranbolu Kız Meslek Lisesi 3/A sınıfı öğretmen ve öğrencileri bir tepeye konan ve sonra havalanan parlak, oval biçimli bir UFO gördüler. "Oval biçimli cisim çok parlaktı. Ormanlıktepe’ye kondu. 15 saniye sonra havalandı ve ışık şeklinde uzayarak gözden kayboldu.” dediler..
-25 Ekim 1981, Andırın, Maraş: Ayşepınar İlkokul Öğretmeni İlhami Mithat gözlemini şöyle anlatmaktadır: “Tanımlanamayan uçan nesneyi saat 19.15 sıralarında dışarıda otururken gördük. Çok parlaktı ve 10 dk. süreyle havada asılı kaldı. Daha sonra küçüldü ve dağların arkasında kayboldu. Gördüğümüz kesinlikle bir yıldız değildi. Enine yaydığı ışık boyuna yaydığı ışıktan daha fazlaydı. Olaya bir çok öğretmen tanık oldu.”
GÖLCÜK’TE UÇAN DAİRE - 28 Ekim 1981
28 Ekim 1981 günü Gölcük’te oturan Emekli Yüzbaşı Doğan Sum , UFO olduğunu söylediği uçan bir cismin fotoğrafını çekti. Doğan Sum’un çektiği renkli diapozif film , Viyana’da banyo ettirildikten sonra filmi imal eden firmaların Londra , Frankfurt ve New York’taki laboratuarlarında incelendi. Laboratuar analizleri sonucunda filmde malzeme hatası olmadığı , resim üzerinde herhangi bir montaj yapılmadığı ve filme el değmediği ortaya çıktı.
Fotoğraf , 400 defa büyütüldüğünde resimde ışık halesi şeklinde görülen cismin bir uçan daire olduğu açıkça görülüyor. Daha sonra Türkiye'de de bir grup bilimadamı tarafından incelenen ve gerçekliliği kabul edilen cisim Hürriyet'in ilk sayfasından manşet haber olarak verildi..
1981-1982 Niğde-Aksaray UFO Olayları
Türkiye, özellikle Niğde-Aksaray bölgesi, Aralık 1981- Ocak 1982 tarihleri arasında yoğun bir UFO akınına uğramıştır. Yüzlerce kişi, gökyüzünde tanımlanamayan uçan cisimler gördüklerini söyleyerek yetkililere başvurmuş; fakat yetkili makamlar da olaylara bir açıklık getirememişlerdir. Bu süre boyunca UFOlar Aksaray, İstanbul, İzmir, Adana, Havsa, Ecabat gibi pek çok farklı yerde ortaya çıkmışlar; bireysel olduğu kadar toplu gözlemler de yapılmıştır.
Niğde-Aksaray Olayları
25.12.1981, Aksaray: Pazartesi akşamı, Tümesan inşaatı yakınında bulunan Aksaraylılar, 800-1000 m. yükseklikte havada asılı duran ve çevreye yeşil bir ışık saçan, elips şeklinde, göz kamaştırıcı parlaklıkta bir cisim gördüler. Olaydan derhal haberdar edilen İlçe Jandarma Komutanı Yzb. Orhan Çelen, hemen olay yerine geldi. Yzb. Çelen, büyükçe bir oda büyüklüğünde olduğunu tahmin ettiği parlak cismi hayretle izlerken, bir yandan da kaymakama bilgi vermek için telsizine davrandı. Fakat telsiz çalışmıyordu. Cisim bir süre sonra hızla uzaklaşarak gözden kayboldu. Görgü tanıkları, 150 m. çapında olduğunu sandıkları bir ışık kümesinin yere dikey olarak ışık saçtığını ve o anda yol üzerinde bulunan arabaların motorlarının durduğunu ifade ettiler.
2.1.1982-3.1.1982, Aksaray ve Adana: Akşam saat 19.05 sıralarında, Kurtuluş ve Dağılgan mahallelerinin üzerinden geçen parlak cisim, yine Tümesan üzerinden ilerleyerek orada bir süre asılı kaldı ve 20.05 civarında hızla Konya’ya doğru uçarak gözden kayboldu. Kurtuluş mahallesinde oturan Zekeriya Baş ve eşi, cismin geçişi sırasında TV ekranlarının önce beyazladığını ve sonra da görüntünün kaybolduğunu söylediler. Gizemli objenin, 2 gece önce de ilçeye 15 km. uzaklıktaki Tokariş köyü üzerinde görüldüğü bildirildi. Köylüler, geceleyin ortalığın birden aydınlandığını ve cismin geçişi sırasında TV ve radyoların arıza yaptığını ifade ettiler. Aksaraylılar yumurta biçimindeki cismin parlak bir yıldızdan en az 10 kat daha büyük olduğunu söylediler.
Adanalı Akil Şendağ ise, 1 Ocak akşamı Adana Havalimanı çevresinde gördüğü parlak gök cismiyle ilgili olarak şunları söylemekteydi: “Saat 18.30 civarında havalimanının üzerinde büyük bir objenin parladığını gördük. Basık bir tabak biçimindeki obje, sarı ve yeşil ışıklar saçıyordu. Bir an için Emek Sitesi binalarına çarpacakmış gibi oldu, ama çarpmadı. Bir süre havada asılı kaldıktan sonra büyük bir hızla gözden kayboldu.”
11.1.1982, Aksaray Gözlemi: Aksaray’ın güneybatısında, tahminen 1000m. yükseklikte yanıp sönen esrarengiz cisim, saat 21,00 sıralarında Ankara-Adana yolunda trafiğin aksamasına sebep olmuştur. Yolda bulunan araçların sürücüleri, araçlarını durdurarak E5 Karayolu aydınlatan bu cismi izlemişlerdir.
Artarak devam eden bu UFO gözlemleri yetkilileri de harekete geçirmiş, Aksaray Kaymakamı Güney Orbay 14 Ocak 1982’de televizyonda yaptığı konuşmada konu hakkında şu açıklamayı yapmıştır:
“15 Aralık 1981 tarihinden bu yana ilçemiz semalarında meçhul bir cisim dolaşmaktadır. Bu meçhul cisim bazen 800-1000 m. ye kadar inmekte ve halk tarafından ilgi ve merakla izlenmektedir. Meçhul cisim zaman zaman mavi, kırmızı, sarı ve beyaz ışıklar saçmak suretiyle gökte bir müddet asılı kalmakta ve daha sonra nokta halini alarak kaybolmaktadır. Meçhul cismin ne olduğu hakkında bir şey söylemek benim için mümkün değildir. Olayın bilim adamları tarafından aydınlatılmasının uygun olacağı kanısındayım. Aksaray halkı uzun zamandan beri bu meçhul cismi devamlı olarak ve merakla izlemektedir.”
17.1.1982, Niğde, Havsa ve İzmir Gözlemleri: Uçan esrarengiz cisim, aynı günde 3 yerde birden görüldü. Cisim ilk olarak 16 Ocak akşamı Niğdeliler tarafından gözlemlendi. Akşam saat 19.05 sıralarında Gümüşler kasabası üzerinde ortaya çıkan ve çevreye göz kamaştırıcı bir ışık saçan gök cismini gören Niğdeliler, heyecanla sokaklara döküldü. Bir tepsiyi andıran esrarengiz cisim, Niğde’nin kuzeydoğu kesiminde 7-10 dk. süreyle hareketsiz kaldıktan sonra etrafa beyaz ve açık yeşil renkli ışıklar saçarak Konya yönünde gözden kayboldu. Cismi görenler bunun bir uçan daireye benzediğini, ancak çok parlak bir ışık saçması yüzünden şeklini tam olarak belirleyemediklerini söylediler.
Aynı cisim saat 21.35’te Havsa’dan da izlendi. Yaklaşık 600-1000m. yükseklikte uçan yumurta biçimindeki cisim, 5 dk. süreyle havada asılı kaldıktan sonra korkunç bir hızla hareket ederek gözden kayboldu. Görgü tanıklarından emekli Başkomiser Osman Yalçın olayı şöyle anlatmaktadır: “Gece saat 21.35’te TV’de ses ve görüntü birden bozuldu. Görüntü daha sonra tamamen kesilince balkona çıktım. Yerden 1000m. yükseklikte uçan bir cisim mavi ve pembemsi ışıklar saçarak İstanbul yönüne doğru gidiyordu. Küre biçimindeki bu cismi 15 dk. kadar izledik. Daha sonra birden ortadan kayboldu.”
Cismi dürbünle izleyen Havsa Gazeteler Başbayii İsmet Baş ise TV alıcısının bozulması üzerine dışarı çıktığını bildirdi ve şunları söyledi: “Gökyüzünde çok büyük bir hızla giden iki cisim gördüm. Kırmızı mavi ışıklar saçıyorlardı. Bir tanesi aniden korkunç bir hızla ortadan kayboldu. Öbürü ise bir süre etrafa ışık saçtıktan sonra Uzunköprü yönünde uzaklaştı.”
Yunanistan’dan Türkiye’ye mal getiren nakliyeci Hayrettin Engin de kendisini hayret ve korkuya sevk eden olay hakkında şöyle konuşmuştur: “Saat 21.30 sularında Havsa’ya 2km. kala gökyüzünde aniden iki cisim belirdi. Bir tanesi mermi gibi geçerek gözden kayboldu. 1000 m. yükseklikte bulunan diğer cisim ağır ağır hareket ediyordu. Yumurtaya benzeyen bu cisim de 5 dk. sonra aniden gözden kayboluverdi.”
25.1.1982, Aksaray: TRT kameramanı Halil Komanova ve TRT Haber Merkezi muhabirlerinden Güntaç Aktan, görevli olarak gittikleri Aksaray’da gökyüzünde birdenbire ortaya çıkan, uçan, parlak bir cisim gördüler. Komanova, hazır bekleyen kamerasıyla, cismi saçtığı ışık huzmeleriyle birlikte görüntülemeyi başardı.
Halil Komanova’nın saptadığı görüntüleri ekranda izleyen ve şaşkına dönen gökbilimciler ve astronomi uzmanları, bu olaya bir anlam veremediklerini belirtmişlerdir. MTA Laboratuarı Daire Başkanı Yardımcısı Dr. Gültekin Ergin, “Bunun bilimsel bir izahı yok, köy sakinlerinin kendileri yapmıştır” demekle yetinirken, Ankara Fen Fakültesi Astronomi Bölümü Profesörü Cemal Aydın ise önce cismin Venüs gezegeni olabileceğini söylemiş, Komanova’nın tespit ettiği görüntüyü izledikten sonra ise bu iddiasından vazgeçmiştir.
Sonuç olarak kameraman Komanova tarafından çekilen bu görüntüler, astronomi dalında uzmanlaşmış kişileri bile çelişkiye düşürmüş ve UFOların varlığını bir kez daha kanıtlamıştır.
Diğer Gözlemler
5.1.1982, İstanbul: Saat 23.30’da, Ankara asfaltında seyreden taşıtlardaki insanlar, oldukça parlak, yeşil renkte bir cismin Maltepe-Küçükyalı yönünde, yerden yaklaşık 100 m. yükseklikte, tahminen saatte 1000 km. hızla yol aldığını gördüler. Sürücüler, gök cismini izlemek için arabalarını yol kenarına çektiler. Görgü tanıkları arasında bulunan bir mimar, “Gök cismi, üstümüzden geçerek hızla Küçükyalı’ya doğru uçtu. Bu konudaki yayınları önemsemezdik, cismi görünce şaşırdık diyebilirim” açıklamasını yapmıştır. O sırada Yalova istikametine gitmekte olan Şehir Hatları vapurundaki yolcular da aynı cismi gözlemlemişlerdir.
8.1.1982, Ecabat: Ecabat’a 17km. mesafede, iki saat arayla 2 defa ortaya çıkan parlak cisim, balıkçıları şaşkına çevirdi. Bu parlak cismin uçan daire olabileceğini düşünen Ecabatlı balıkçılar, korkudan balık avlamaktan vazgeçip kıyıya döndüklerini söylediler.
13.1.1982, Havsa: Pazar gecesi saat 21.00 civarında, Edirne’nin Havsa ilçesinde gökte uçan esrarengiz bir cisim görüldü. Havsa’ya bağlı Arpaç köyünün muhtarı İsa Kuzu, gözlemini şöyle anlatmaktadır: “Önceki gece kahvede otururken, birden televizyon bozuldu ve aynı anda dışarıdan bağırtılar geldi. Dışarıya fırlamamızla birlikte, yaklaşık 500-600 m. yukarıdan, yumurta biçiminde, sarı ve yeşil ışıklar saçan bir cismin geçtiğini gördük. Cisim az sonra gözden kayboldu.” Aynı cismi Arpaç Köyü’nden Havsa’ya kadar arabasıyla izleyen Mahir Avcı ise şunları söylemiştir: “Gök cismini 17km. kadar takip ettim. Tahminen 120 km. hızla gidiyordu. Bazen arkasından sarımsı bir duman çıkartarak, dümdüz uçuyordu. Havsa’ya 1 km. kala, un fabrikasının önünde aniden gözden kayboldu.”
16.1.1982 Havsa: Gök cismi bu kez Havsa’ya bağlı Taptık Köyü’nde gözlemlendi. Perşembe gecesi saat 22.00 civarında iyice alçaktan geçerek radyoların tamamen susmasına neden olan cismi gören köy ilkokul öğretmeni Şevket Ayaz ve köylülerden Recep Varol, şunları söylemişlerdir: “100 m. üzerimizden, yaklaşık 40-50 m. hızla geçen cisim, bir kaplumbağaya benziyor, sarı ve kırmızı ışıklar saçıyordu. Cisim, köyün 10km. ötesindeki Kurapa Köyü yamaçlarına kadar uçtu ve birden daire biçimi alarak gözden kayboldu. İlk gördüğümüz anda 5m. çapında bir küre büyüklüğündeydi.”
-14 Ocak 1983: Akşam saat 19:00 sularında Adana’da, İskenderun Körfezi üzerinde kimliği belirlenemeyen bircisim gözlemlendi. Gökyüzünde yaklaşık 10 dakika kadar asılı duran cisim, daha sonra Akdeniz’e doğru uçarak gözden kayboldu. Olaya şahit olan vatandaşlar, UFO’nun çevresinde onu takip eden bir jet uçağı da gözlemlediklerini bildirdiler.
-Nisan 1984: İstanbul’dan Ankara’ya, 20.000 fit yükseklikte seyahat etmekte olan bir THY uçağının pilotları, etrafa güçlü ışıklar saçan, tanımlanamayan bir uçan aracın birdenbire büyük bir hızla aşağı dalış yaptığını gözlemlediler. Pilotlar başlangıçta bir uçağın düştüğünü sandılar; fakat araç birdenbire yeniden ortaya çıktı ve bir süre gökyüzünde asılı kaldı. Cismi büyük bir şaşkınlık içinde izlemeyen pilotlar uçağın farlarını yakarak cisimle iletişim kurmaya çalıştılar. Cisim bu harekete oldukça güçlü bir sinyal göndererek yanıt verdi. Pilotlar, daha sonra verdikleri ifadede hiçbir insan yapımı aracın etrafa bu tür ışıklar saçamayacağını belirteceklerdi. Bir süre sonra, ışıklı cisim alçaldı ve bulutların arasında gözden kayboldu.
MARMARA'DA YÜZLERCE YATÇI UFO GÖRDÜ: 18 Eylül 1985
Ünlü işadamı yatçılar ,18 Eylül 1985 gece 03.30 da yatlarıyla Tekirdağ açıklarında ilerlerken tepelerinde uçan , ışıklar saçan kilometreler çapındaki bir dairenin dehşetini yaşadılar. İşadamları , yaşadıkları korku dolu dakikaları şöyle anlatıyorlar :
Esrarengiz uçan fanus , İstanbul Boğazı’ndan kayan bir ışık kümesi olarak yaklaştı. Tekirdağ açıklarındaydık . Işık kümesi büyüyerek yaklaştı , yaklaştı ve tepemizde asılı kaldı. Etrafımız gündüz gibi olmuştu. Tepemizdeki esrarengiz fanus nedeniyle anormal bir sıcaklık hissettik. Ne yapacağımızı şaşırdık. Adeta hipnotize olmuştuk. Hiçbirimiz fotoğraf çekemedik , videoya alamadık.
Telsizle 16. kanaldan birbirimizle konuşmayı denedik. Ancak telsiz çalışmıyordu. Uçan ışıklı fanus , 5 dakika sonra kayıp Kapıdağ Yarımadası üzerinde uzaklaştı . Tekirdağ Sahil Radyosu ile temas kurduk. Orası da görmüştü. Cismi , bir Karadeniz kosteri ve bir Bulgar gemisi de izledi. “
Osman Özdemiroğlu ( VanessaYatı ) Antimua madencilik A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı:
Işık saçan bir Fanus gibi üzerimize geldi. İçimizden bazıları korkup kaçmayı düşündüler.
Numan Nasuhioğlu ( Blue Wind Yatı ) MET Mühendislik Yöneticisi :
Rengini tarif edemeyeceğim ışık kümesi üzerimize geldi ve bir müddet sonra kayboldu.
Halil Bezmen ( Deli Dumrul Yatı ) Santral Mensucat Yönetim Kurulu Başkanı :
Yıldız gibi parlak cisim ilk önce ay , sonra tepsi büyüklüğünde geldi. Işık bütün ufku kapladı.
Baha Tünkoğan ( Gümrük Komisyoncusu )
Işık saçan bir fanus biçiminde ve tepemizdeydi. Hatırladığım tek şey güçlü ışık ve geride bıraktığı sıcaklık . Hala olayın şaşkınlığı içindeyim.
“ UFO “ ALARMI 02 Şubat 1989
2 Şubat 1989 gece saat 2.00 sularında önce Esenboğa , sonra Mürted Havaalanları üzerinde sarı , kırmızı ve yeşil renkli ışıklar saçan 10 adet esrarengiz gök cismi görüldü. “ Uçan Daire” heyecanıyla bir anda tüm Ankara ayağa kalkarken , Hava Kuvvetleri alarma geçirildi.
Çıplak gözle izlenebilen ve radarda da görülen esrarengiz cisimlerden biri , Esenboğa Havaalanının 2 numaralı pistine inecek kadar yaklaştı. Bu arada Mürted’den bir F-16 ve Eskişehir’den bir F-4 Fantom filosu havalanıp “UFO”ları kovaladı.
Ulaştırma Bakanı Ekrem Pakdemirli’nin emri üzerine Esenboğa’ya giden Devlet Hava Meydanları Genel Müdürü Mustafa Özatamer , sabaha kadar uçuş kulesinde nöbet tuttu. Özatamer , radardan da izlenen uçan daire benzeri cisimlerle ilgili bilgi alırken , dürbünle gökyüzünü tarayan kontrol görevlisi
Görüyorum , UFO’ları görüyorum, işte hareket ediyorlar” diye bağırdı.
O sırada Esenboğa Havalimanında İstanbul'a gitmek için bulunan dönemin Başbakanı Turgut Özal ve Bakanlar ve Milletvekilleri büyük bir şaşkınlıkla ışıklı cisimlerin manevralarını izlediler ve Özal'ın uçağı ancak 1 saat sonra kalkabildi..
“ UÇAN DAİRELER BENİ KAÇIRACAKTI “ 06 Mart 1989
6 Mart 1989 Pazartesi günü Ankara-Polatlı karayolunda “ Uçan Daire “ gördüğünü iddia eden Saide Gökçe , ilginç olayı büyük bir korku içinde anlattı :
“Akşam, otomobilimle eve dönüyordum. Hava oldukça kararmıştı. Yol tenhaydı. Farlarımı yaktım ve eve erken varmak için biraz hızlandım. Tam yarı yola gelmiştim ki , aniden gökyüzünde ışık saçan cisimler belirdi. Korkuyla frene bastım .İki ışık yumağı yere doğru süzülüyordu. Onların uçan daire olduğunu anladım ve yavaşça otomobilimden çıkıp sürünerek yol kenarındaki kayaların arkasına gizlendim.“
“ Saklandığım kayaların arkasında korkudan tir tir titriyordum.Vücudumd ter basmıştı. Birden uçan dairelerin yanında garip yaratıklar belirdi. Üzerime doğru geliyorlardı. Beni kaçıracaklardı. Onlardan kurtulmak için çığlık atmak istiyordum fakat sanki dilim tutulmuştu. Yola doğru oşmaya başlamıştım. Bu sırada uzakta bir kaç aracın ışıklarını gördüm. Bizim bulunduğumuz yöne doğru geliyorlardı. Can havliyle onlara doğru koştum. Bir ara arkama baktığımda garip yaratıkların uçan dairelerine döndüklerini gördüm. Herhalde yaklaşan araçların farlarından ürkmüşlerdi. Bir kaç saniye içindede havalanıp kayboldular.”
Saide Gökçe’nin iddiası üzerine harekete geçen yetkililer , uçan dairelerin görüldüğü ileri sürülen yer olan Ankara-Polatlı karayolu üzerinde araştırmalarda bulundular.
THY PİLOTU : “UÇAN DAİRE GÖRDÜM” 27 Ekim 1989
27 Ekim 1989 tarihinde THY Kaptan Pilotu Selahattin Sivri , Zürih-Antalya seferinde akılları durduracak bir olaya tanık oldu. THY’da 35 senelik tecrübesi olan Selahattin Sivri , sıradışı gözlemiyle ilgili şunları anlatıyor :
11.000 metre yükseklikte uçuyorduk . Birden yanımdaki İkinci Kaptan Pilot Hüseyin Kargı ve Uçuş Mühendisi Pertev Arıkan ile birlikte sol tarafımızda , kırmızı , mavi , yeşil ve keskin beyaz renkli ışıklar saçan , apartman büyüklüğünde ve yumurta şeklinde dev bir cisim gördük.. Şaşkınlık içerisindeydik. Dev cisim , bizden 2.000 metre uzaklıkta uçuyordu. İzledikçe merakımız artıyordu. Cismin uçtuğu doğrultuda bir uçak trafiği olmadığını İstanbul'dan öğrendik. Dev yumurta , harika ışıklar saçarak sürekli dönüyordu. Nefesimiz kesilmişti. 15 Dakika önümüzde uçtuktan sonra aniden akıl almaz bir hızla yükselerek kayboldu.“
4 Temmuz 1992, İstanbul: Akşam saat 21:00 sularında, İstanbul’daki Boğaziçi Köprüsü üzerinde, etrafa kırmızımsı mavi ışıklar saçan bir cisim belirdi. Kentte yaşayanların çoğu söz konusu cismi çok net olarak gözlemlediklerini rapor ettiler. Buna karşılık, radar ekranlarında cisme rastlanamadı ve cisim saat 11:00 sıralarında birdenbire gözden kayboldu.
30 Haziran 1993, Ankara: Ankara semalarında dolaşan ışıklı cisim heyecan uyandırdı. Gökyüzünde büyük bir hızla uçan ve çevreye oldukça güçlü sarı, kırmızı, mavi ışıklar saçan cisim pek çok kişi tarafından gözlemlendi. Cisim bir dakika kadar havada manevralar yaptıktan sonra birdenbire gözden kayboldu.
Olay hakkında bilgi veren Meteoroloji Genel Müdür Yardımcısı Aydıner Sarıkaya şunları söyledi: “Gözlemlenen cisim büyük ihtimalle bir UFO. Uydular da zaman zaman çıplak gözle görülebilmektedir, fakat en az 15-20 dakika görüş alanı içinde kalmaktadırlar. Oysa ki söz konusu cismin bir anda gözden kaybolduğu rapor edilmiştir.”
EGE’DE GARİP CİSİMLER - 04 Mart 1996
Ege semalarında son günlerde ışıklı , garip cisimler görülüyor. Bozcaada , Kuş Cenneti , ve son olarak İzmirde görülen ışıklı cisimler , Ateş Gazetesi muhabirleri tarafından görüntülendi. Egeli vatandaşların sürekli ihbarları sonucu kameraları ile UFO görüntüleri çekmek üzere hazır bekleyen muhabirler , saat 21.30’da Şemikler ilçesinden gelen bir ihbar üzerine olay yerine gittiler ve Sasalı yakınlarında ışıklı cismi görüntülemeyi başardılar. 135 mm. Tele objektiflere konvektör eklenerek çekilen görüntüler Sasalı yakınlarında ve Kuş Cenneti kıyısında olmak üzere toplam 25 dakika sürüyor. Konunun haberi ve uçan dairenin fotoğrafları , 5 Mart 1996 tarihli gazetelerde yayınlandı . Muhabirler UFO’nun görüntülenme anını şöyle anlatıyorlar :
“Gördüğümüz elips şeklindeki sarı ışıklı nesneden bir parça ayrıldı. Biraz dolaştıktan sonra yeniden o büyük cismin yanına geldi. Belirli aralıklarla büyük cismin içine girip çıkıyordu. Ayrılma sırasında büyük cismin ışık gücü oldukça parlaklaşıyordu. Daha sonra bu ışık zayıflıyordu . Elips şeklindeki cisim , bir görünüp bir kayboluyodu. Çok hızlı hareket ediyodu. Altta daha büyük bir elips, üstte daha küçük bir elips , ikisinin arasında da sanki bir bağlantı tüneli vardı. Küçük ışık hüzmeside sanki kayıyor gibi büyük kütleden ayrılıyor , döndüğünde o kütlenin içinde kayboluyordu. Bu görüntüleri , o saatte uyumayan bütün izmirliler izledi.“
SİVASTAN BİR UFO GEÇTİ 05 Temmuz 98
Sivas’ın Çırçır köyünde köylüler UFO olduğunu düşündükleri ışıklı cisimler gördüler. Olayın resmi tanığı olan Çırçır Köyü Karakol Komutanı Astsubay Levent Heper , gördüğü cismin UFO olduğunu vurgulayarak şunları anlatıyor :
Kapıda oturuyordum , birden ortalık aydınlandı. PKK’nın aydınlatma fişeği atıp karakolu bastığını düşünerek askerleri alarma geçirdim. Herkes pusuya yattı. “PKK bizi bastı “ Diye komutanlarıma bildirdim. Fakat ateş eden yoktu. Işık , 10 saniye sonra büyük bir patlamayla uzaklaştı.
Olayın tanığı olan köylülerden Ali Koşar ise camiye giderken bir ışık hüzmesinin köylerini aydınlattığını belirterek yaşadıklarını , “ Çok korktum. Çocuklarımı alıp eve saklandım.” Şeklinde anlatıyor.
TÜRKİYE U F O RAPORU
1999-2000-2001-2002 ÖNEMLİ UFO OLAYLARI

İZMİR’DE UFO HEYECANI 29 Temmuz 1999
İzmir halkı , bir aydır gökyüzünde görülen garip ışıklı cisimleri konuşuyor. Önce Çeşme ve Karaburun’dan gelen “ Uçan Daire “ İhbarlarına, Kordonyolu ile ilgili bir haber hazırlarken tesadüfen bir UFO fotoğrafı çeken Sabah Gazetesi muhabiri Mustafa Hepikiz’in çektiği görüntülerin de eklenmesi herkesi heyecanlandırdı. Hepikiz , 29 Temmuz 1999 saat 17.00’da İzmir Cumhuriyet Meydanı’nda çektiği fotoğrafların banyosunu yaparken resimlerden birinde daha önce hiç görmediği bir cisimle karşılaştı. Hepikiz , fotoğrafları çekerken cismin orada olduğunu fark etmediğini söylüyor. Resimde , çok net bir biçimde üzerinde kubbe biçiminde bir bölüm olan metalik renkli , disk şeklinde bir cisim , uçarken görülüyor.
25 Temmuz- 05 Eylül 1999 DEPREM öncesi ve sonrası yoğun UFO GÖZLEMLERİ
Temmuz 99 sonu itibariyle 17 Ağustos Depremi öncesi ve daha sonrada Deprem sonrası, Araştırma Merkezimize, İzmit, Adapazarı, Marmara, Avcılar ve İstanbul'un muhtelif yerlerinden sürekli UFO ihbarları gelmekte ve bu gözlemler zaman zaman amatör video kameraları tarafından filme alınmaktaydı. Merkezimiz tarafından incelenen ve analizleri yapılan bu görüntülerin bazıları kesinlikle UFO sınıflandırmasına girmekteydi ve bizlerde gündüz ve gece çekilmiş bu görüntülerin bazılarını yazılı ve görsel medya yoluyla halkın bilgisine sunduk.
Kimi muhafazakar çevreler hemen gözlemlenen bu ışıklı cisimlerin Deprem Işığı olduğu yönünde halkı yanlış bilgilendirmeye çalıştılar. Oysa ki analizlerden varılan sonuca göre, bu cisimler ateş topu, deprem ışığı gibi iyonize olmuş elektrik yüklü birtakım partiküllerin yarattığı bir plazma oluşumu kesinlikle değildir. Çünkü eğer böyle olsaydı, söz konusu cisimlerin havada kimi zaman birkaç saat boyunca kalıp, manevralar yaparak hareket etmesi mümkün olmazdı; dünyanın manyetik alanına hızla çekilip kaybolurlardı. Deprem uzmanlarının da çok iyi bildiği gibi literatürde böyle bir olay yoktur. Bu cisimler bazen iki, hatta üç tane olarak ortaya çıkmış, saatler boyunca yüzlerce sivil ve resmi tanık tarafından gözlemlenmiştir. Kimi zamanda bu cisimler gündüz gözlemlenmiş, hatta bir defasında gündüz gözlenlenen bir UFO videoya çekilmiş ve bu görüntü görsel medyada yer almıştır. Görüntüde, cismin maddesel formu ve yapısı çok net görülmekte, olağanüstü manevraları tespit edilmiştir..Oysa deprem ışığı gündüz görülmez ve maddesel bir formu olmaz...

23 EKİM 2000 – İZMİR , KARŞIYAKA
23 Ekim 2000 tarihinde İzmir , Karşıyaka’dan iki amatör dağcı , bütün gazetelerde yayınlanan ve ülke çapında ilgi uyandıran inanılmaz bir olay yaşadılar. Dağcılar , Cem Arat (22) ve Mehmet Şafak (19) , Yamanlar dağındaki Karagöl yakınlarında yürüyüş yaparlarken uçan , garip bir cisim gördüler. “ Gördüğümüz şey inanılmazdı. UFO , kendini bilerek bize gösteriyor , daha sonra kayboluyordu.” Sonraki günlerde UFO ile karşılaştıkları bölgeye gitmeye devam ettiler ve tekrar tekrar aynı görüntüyle karşılaştılar. Bir seferinde gençler , UFO’nun birkaç fotoğrafını çekmeyi başardılar.
Gördüklerine kimsenin inanmayacağından emin olan Arat ve Şafak , konu hakkında kimseyle konuşmayarak sırlarını sakladılar. Uzun sessizlik dönemlerinden sonra fotoğrafları Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Fotoğraf Editörlerinden Dr.Ahmet İmancer’e göstererek resimleri laboratuar da incelemesini istediler. Negatifleri inceleyen İmancer , fotoğrafların orijinal olduklarını ve yaklaşık 500 metre mesafeden çekildiklerini açıklayarak dağcıların hikayesini doğruladı.
Daha sonra Kodak'a ait "ON Fotograf Stdyolarında" da incelemeye alınan negatifler, görüntülerin gerçek ve montaj olmadığını birkez daha kanıtlıyordu (altta)
UŞAK - EŞME OLAYI 1 HAZİRAN 2001
Uşak ilinin Eşme ilçesinde Haziran ayı başında yaşanan ve Narlı Köyü’nde ikamet eden 3 köylü tarafından tarlalarında dünyadışı bir varlık gördüklerine dair yapılan ihbar üzerine Merkezimiz yetkilileri olay yerine gitmiş ve gereken incelemeleri yapmıştır. Görgü tanıklarının verdiği ifadeye göre; varlık ilk görüldüğünde yerden 40-50 cm. kadar yükseklikte hiç ses çıkarmadan havada asılı durmakta ve toprakla temas etmemekteydi. Araştırma ekibimizin bölgede yaptığı incelemelerde, görülen cismin yerle temas etmediği için toprak üzerinde hiçbir yanık izi, is veya benzeri bir ize neden olmadığı görülmüş, ancak her türlü olasılık dikkate alınarak analizi yapılmak üzere toprak örnekleri alınmıştır. Örnekler 3 ayrı ülkede analizden geçmiş ve sonuçlar toprağın atomik ve moleküler yapısında herhangi bir anormal bulguya ve ayrıca hiçbir radyoaktif ve manyetik kalıntıya rastlanılmadığını göstermiştir.
Görülen cismin yerle teması olmadığı için bu sonuçlar Merkezimizce beklenen sonuçlardır ve konunun gerçekliğiyle ilgili hiçbir şüphe yaratmamaktadır. Tarafımızca ifadesi alınan görgü tanıklarının anlattıkları Merkezimiz yetkililerini tatmin etmiş, 3 kişinin aynı anda aynı hallüsinasyonu görmesi gibi bir durumun imkansız olduğu gerçeği de bu görüşümüzü desteklemiştir. Merkezimiz ayrıca görgü tanıklarını Yalan Makinesi testinden geçirmeyi istemiş, görgü tanıkları da bu teklifi hiç tereddüt etmeden kabul etmiş, ancak İçişleri Bakanlığı’na tarafımızca yapılan yalan makinesi tahsisi başvurusu maalesef geri çevrilmiştir. Oysa “Yalan Makinesi Testi” bu olayın gerçekliğini ortaya çıkaracak en önemli ve en güvenilir yöntemdi.
Ayrıca Eşme’deki bu olaydan hemen sonra , benzer bir gözlem Foça'da gündüz vakti, öğlen sularında Enka Elektrik Santralinde çalışan iki güvenlik görevlisi tarafından da çok net bir biçimde görülmüş ve tespit edilmiştir..(altta)
Bu olaydan da hemen sonra, Adıyaman, Gaziantep, Sivas, İzmir, Foça, Kayseri gibi illerimizde yaşanan uçan daire gözlemleri sadece sivil halk tarafından değil, askeri yetkililerimiz, polislerimiz ve son olarak ta Hava Kuvvetleri pilotlarımız tarafından da yapılmıştır ve bu gözlemlerin raporları resmi kayıtlara geçmiştir. Bu olaylar ve raporlar Eşme’de yaşananların gerçek olduğunu ve dünyadışı varlıkların gezegenimizi ziyaret ettikleri gerçeğini resmi olarak da desteklemektedir.
Uşak’ın Eşme ilçesine bağlı Narlı köyünde 3 çiftçi tarafından gözlemlenen ve bir haftadır Türkiye’nin gündeminde yer alan uzaylı görüldüğü iddiası Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi’mizce detaylı bir şekilde bizzat yerinde araştırma ve incelemeye alınmıştır. Bazı kişilerin olay yerinde hiçbir bilimsel araştırma yapmadan, hiçbir fiziki kanıtı yerinde inceleme gereği duymadan ve görgü tanıklarıyla görüşmeden görülen cismin bir balon olduğunu iddia etmeleri tamamıyla önyargılı bir yaklaşımdır. Halbuki olay incelendiğinde bunun bir balon olamayacağı çok açıktır ve bunu iddia etmek bilimsellikten uzak komik bir iddiadır, çünkü:
Yetişkin, aklı başında ve il sağlık müdürlüğü tarafından da belirtildiği gibi hiçbir patalojik rahatsızlığı olmayan bu 3 kişinin aynı anda 1,5-2 metre mesafeden bir balonu uzaylıya benzetmesi imkansızdır.
Yine, balon rüzgar yönünde uçar, halbuki görgü tanıklarının ifadelerine göre bu varlık önce 1,5 metre kadar havaya dikey olarak yükselmiş, daha sonra ters yönde ve yatay olarak hareket ederek görgü tanıklarının 2 metre kadar yakınına gelip yerçekimine ters gelecek bir şekilde manyetik bir etki yaratarak bir süre havada asılı kalmıştır. Bir balonun böyle hareket edemeyeceği son derece açık bir fizik kuralıdır.
Görgü tanıkları 2 metre yakınlarına gelen bu cismin oval biçimli iki gözü olduğunu ve başının üzerinden ve ayaklarının etrafından kırmızı bir ışın yaydığını çok net bir şekilde gördüklerini ifade etmişlerdir. Yine, aynı varlığın karın bölgesinden sarı bir ışın yayıldığını ve bunun varlığın üzerindeki metalik gümüş rengindeki giysiye turuncu renkte bir yansıma yaptığını açıkça belirtmişlerdir. Oysa bir balonun aynı anda tepesinden ve altından kırmızı, önünden de sarı ışıklar saçması imkansızdır.
Görüldüğü gibi varlıkla ilgili tasvirler oldukça ayrıntılı bir biçimde yapılmış, üç görgü tanığı da aynı tasviri ve ifadeleri kullanmıştır. Görgü tanıkları, varlığın genel yapısı ile ilgili verdikleri tanımları varlığı gözlemledikleri süre boyunca, varlık yerdeyken de, havadayken de, kendilerine yaklaşırken de aynı biçimde gözlemlemişler, hareketinden kaynaklanan bir değişime rastlamamışlardır. Eğer bu bir balon olsaydı, balonun tanıklara yansıyan görüntüsü yaptığı hareketlere ve arkasındaki güneşin konumuna göre değişirdi. Kaldıki Güneş cismin arkasında değil, tam tersi konumda bulunmaktadır...

Eşme olayına yabancı basında geniş yer ayırdı
Ayrıca 1 Haziran günü üç çiftçi tarafından sabah 7 sularında yaşanan bu olaydan bir gece önce olay mahallinden arabasıyla geçmekte olan benzin istasyonu sahibi Şükrü Eroğlu da yine aynı tarla içinde kırmızı ve sarı lazer ışınları gibi ışınlar yayan bir cisim görmüştür.
5 HAZİRAN 2001– SİVAS
Eşme ve Uşakta meydana gelen UFO gözlemleri ve uzaylı karşılaşmaları iddialarından sonra , UFO’ların sonraki durağı Sivas oldu. Hakan Selek adındaki bir muhasebeci , üç adet UFO gördüğünü ve bunları kamerasıyla kaydettiğini bildirdi.
5 Haziran , saat 22.00’de Selek , büyük bir gürültü duydu. “ İlk önce sesin bir uçaktan geldiğini sanarak bakmak için pencereye koştum. Fakat görünürde uçak yoktu. O esnada komşumuzun kızı “ Anne !! UFO !! “ diye bağırmaya başladı. Ayrıca eşim de pencerenin kenarındaydı. Beni çağırarak Atatürk Spor Merkezi üzerinde uçan üç ayrı ışık gördüğünü söyledi. Kameramı alarak balkona koştum ve onları görüntülemeye başladım. Kayıt sırasında hiçbir ses çıkarmamaları çok şaşırtıcıydı. Sanki bizi izliyor gibiydiler.
Selek , iki kez polis merkezini aradı fakat her seferinde aldığı cevap “gerekli araştırmaları yaptık fakat bir şey bulamadık ..” oldu. “ Bence olayı ciddiye almadılar” diyor Selek. Söylediğine göre , UFO’lar saat 10.15- 10.45 arasında 30 dakika boyunca görülmüşler. “ Gördüğüm her şeyi kaydettim. Uzay araçlarının görüntüleri şu anda kameramda ve onları bilim adamlarına vermeye hazırım.”
7 HAZİRAN 2001 – ADIYAMAN
7 Haziranda saat 22.00 da , Adıyaman’ın Dandırmaz köyü yakınlarında devriye gezen bir gurup geçici korucu “ Yerden yükselen , yuvarlak , parıldayan “ bir cisim gördüklerini açıkladılar. Korucular , Hakan Ünal , Fevzi Cebe ile İbrahim ve Yusuf Yılmaz hemen telsizleriyle üslerine haber verdiler. Ayrıca aynı gece bölgede devriye gezen jandarma ekibi de gökyüzünde parlak bir cisim gördüklerini bildirmişti. Gördükleri cismi gece görüş dürbünleriyle izlemişlerdi ve UFO olduğundan şüpheleri yoktu. 3 korucu ve 7 jandarmadan oluşan grup , gördüklerini şöyle anlatıyor : “ Gördüğümüz cisim gökyüzünde ışıklar saçarak ilerleyen büyük bir kül tablasına benziyordu . Neredeyse bir ev büyüklüğündeydi. Üzerindeki pencereye benzer açıklıklardan sarı ve kırmızı ışıklar saçıyordu. Alt kısmı aynı bir çay tabağını andırıyordu. Alt kısmı hızla dönerken üst kısmı hareketsiz , sabit duruyordu. Bir süre sonra Ulubat Dağına doğru uçarak gözden kayboldu.”
Adıyaman Valisi , Halil Işık , İçişleri Bakanlığıyla 11 Haziran olayı ile ilgili resmi bir toplantı düzenledi ve 10 görgü tanığıyla şahsen konuştuğunu söyledi. Farklı odalarda çapraz sorgulamalardan geçen 10 kişi, gördükleri şekli çizmeleri istendiğinde hep aynı şekli çizdiler ve benzer ifadeler verdiler. “ İddialar oldukça önemli olduğu için İçişleri Bakanlığını olaydan haberdar ettik” diyor Vali Işık.

Ve Vali Işık'ın hazırladığı 18 sayfalık resmi raporun birer örneği İçişleri Bakanlığına, TÜBİTAK'a ve Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezine gönderilmiştir.(üstte)

Vali Halil Işık tarafından gözlemi yapanlardan alınan yeminli ifade örneği (üstte)

Gözlemi yapan Jandarma mensuplarından Murat Bilgi'nin çizimi (üstte)
12 HAZİRAN 2001 – ADANA
Adana’nın Kuzeyindeki Güzelyalı ilçesinde oturan bir kadın , saat 15.30’da polisi arayarak “ çok alçaktan uçarak üzerlerinden geçen garip bir araç “ gördüğünü bildirdi. Şehrin Batı kısmındaki Şakirpaşa ilçesinden de benzer bir cisim gördüklerini söyleyen telefonlar gelmeye başlayınca şehirdeki tansiyon yükseldi. Olaya el koyan polis birimler bir yandan cismi görebilmek için gökyüzünü tararlarken , bir yandan da inmiş olabileceğini düşünerek şehrin her yerini araştırdılar. Adana’nın Batısında görülen parlak ışık kısa bir süre sonra kaybolmuştu. Oysa diğer ışıklı cisim, İncirlik Amerikan Hava Üssünün üzerinde dolaşırken yaklaşık iki saat kadar gözlemlenmişti. Daha sonra gittikçe küçüklen obje , gözden kayboldu.
15 HAZİRAN 2001 – KÜTAHYA
Kütahya’nın Sofular İlçesi sakinleri , jandarmaya başvurarak gökyüzünde renk değiştirerek uçan garip bir cisim gördüklerini söylediler. Garip gök cismi , saat 02.00 ile 04.00 arasında görüldü. Cismi dürbünleriyle daha yakından izleyen görgü tanığı Halil Özerk , şöyle anlatıyor : “ Cisim , bir televizyon büyüklüğünde ve iki gündür görünüyor. Beni oldukça korkuttu. Ayrıca belediye Başkanımızda objeyi gördü.” Jandarma yetkilileri olayı kayıtlarına geçirirlerken , Sofular ilçesi Belediye Başkanı Ünal Can , olayla ilgili incelemelerin süreceğini söyledi.
24 HAZİRAN 2001 – MARDİN
Mardin’in Yalım ilçesi sakinleri saat 04.37’de gökyüzünde parlak bir ışık gördüler. Görgü tanıklarının anlattığına göre , cisim renk değiştiren bir yüzük şeklinde ve çok parlaktı. Olay yerine gelen polisler , cismi 15 dakika boyunca izlediler ve filme çektiler. Cisim daha sonra üçgen şekline geçti ve aniden ortadan kayboldu. Konu hakkında açıklama yapan Mardin Valisi Temel Koçaklar , filmi gördüğünü söyledi fakat filmle ilgili görüş beyan etmedi.
26 HAZİRAN 2001 – İZMİR , NİF DAĞI
Uşak , Sivas , Adıyaman , Adana , Kütahya ve Mardin’den sonra UFO’lar İzmir sınırları içerisindeki Nif Dağı’nda da görüldüler. 26 Haziran günü sabah erken saatlerde bölgede bulunan bir amatör kameraman , onun varlığının farkındaymış gibi şekil ve renk değiştiren uçan bir cismin görüntülerini kaydetti. 35 yaşındaki kameraman Erol Yıldırım , sabah erken saatte arkadaşlarıyla buluşacağı noktaya geldiğinde Nif Dağı üzerinde uçan cismi gördüğünü söylüyor.
Hemen kameramı alarak kaydetmeye başladım. Işıkları sırayla yeşil ve kırmızı parlıyordu. Sonra hızla yan dönerek aniden ortadan kayboldu. Çok korkmuştum , beni kaçıracaklarını sandım
9 TEMMUZ 2001 – İZMİR , GAZİEMİR
İzmir , Gaziemir’de yaşayan Emekli Hava Kuvvetleri Albayı Hidayet Mamak , Sabah yaklaşık 04.30’da evinin balkonunda parıldayarak uçan bir cisim gördü ve kamerasıyla kaydetti. Konu hakkında konuşan Mamak : “ Cumartesi gecesi ben uyurken balkona çıkan eşim , uçan parlak cismi fark etti ve beni uyandırdı. Böyle bir şeyi ilk defa görüyordum. Çok parlak ışıklar yayıyor ve çok hızlı hareket ediyordu. Hemen kameramı alarak cismi kaydetmeye başladım. İlk başta , bunun yakındaki bir havaalanına iniş yapmaya hazırlanan bir uçak olduğunu sanmıştım ama değildi. Çok güçlü ışıklar yayıyordu.”
Gördükleri cismin , İzmir üzerinde iki saate yakın dolaştığını söyleyen Mamak şöyle devam ediyor “ Cismi yaklaşık 06.30’a kadar izledik. Güneş doğmasına rağmen aynı güçte ışıklar saçması çok ilginçti. 06.30’dan sonra yavaşça uzaklaştı ve gözden kayboldu. Cisim hakkındaki en belirgin özellik dairesel hareketleriydi. Geçmiş deneyimlerime dayanarak , bunun kesinlikle bir yıldız yada uçak olmadığını söyleyebilirim.
31 yıl boyunca Türk Hava Kuvvetlerinde görev aldığını hatırlatan Mamak , “ bu Cismi , diğer uçan araçlarla karıştırabilmem mümkün değil. Sanki ateşten bir topa benziyordu. Sonra aniden kayboluşu .. Uşak’ta olan olayları duymuştum ama ciddiye almamıştım ve UFO’lara inanmazdım. Fakat yaşadığım olay tüm görüşlerimi değiştirdi.” Mamak’ın karısı Saadet Mamak , cismi kaydederken kocasının yanında olduğunu belirterek “ Evimiz Adnan Menderes Havaalanına yakın olduğu için evimizden , inip kalkan uçakları izleyebiliyoruz. Ayrıca ikimizde yıldızların ve diğer gök cisimlerinin yerlerini oldukça iyi biliyoruz. Cisim , çok değişikti ve çok garip hareket ediyordu. Onun bir UFO olduğundan eminim “ diyor.
16 – 17 TEMMUZ 2001 – KASTAMONU
Kastamonu’nun Uzunkavak köyü sakinlerinin iki gece üst üste UFO gözlemlemesi ilgi uyandırdı. 16 Temmuzda Uzunkavak , Haliloğlu’nda oturan , İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencilerinden Mehmet Adsay , gökyüzünde elips şeklinde uçan bir cisim gördü. Bir süre uçan cisim , daha sonra arkasında uçakların bıraktığına benzer bir iz bırakarak ortadan kayboldu. Adsay , ertesi gece yanına kuzenlerini de alarak aynı yere gitti. Bu defa iki uçan cisimle karşılaştılar. Üstelik bu kez sadece o ve kuzenleri değil çevreden köylüler de UFO’ları görmüşlerdi. Cisimler , daha sonra aynı biçimde ortadan kayboldular.
22 TEMMUZ 2001 – UŞAK , SALİHLİ
36 yaşındaki Uşaklı avukat Hüseyin Vadi Dalkılıç , Salihli ilçesi üzerlerinde uçan ışıklı bir cisim gördüğünü bildirdi. Dalkılıç , aynı zamanda kamerasıyla 3 dakika süreyle cismi görüntülemeyi başardı. Konu hakkında konuşan Dalkılıç , ışıklı cismi önce kendisinin gördüğünü , daha sonra karısını uyandırarak ona da gösterdiğini söyledi. Kocası gibi oda avukat olan Günnur Dalkılıç , cismin sarı ve elips şeklinde olduğunu , ışıklarını yayarak düz bir hat üzerinde ilerlediğini anlatıyor.
Eşme’deki köylülerin UFO görmesi olayını çoğu kişinin ciddiye almadığını hatırlattığımızda , kendisinin de böyle yorumlardan çekindiği için başta kimseye anlatmadığını , fakat daha sonra yaşadıklarını açıklamaya karar verdiğini söylüyor.
28 TEMMUZ 2001–ANKARA ,İSTANBUL ,DENİZLİ ,KÜTAHYA ,KARABÜK
Ankara , İstanbul , Kütahya , Denizli ve Karabük’te yaşayanlar , aynı saatlerde , gökyüzünde uçarak yeşil ışıklar saçan cisimler gördüler. Panik içinde televizyonları ve gazeteleri arayan tanıklar , yeşil ışığın gökyüzünde yaklaşık 10 dakika uçtuğunu , sonra alçalarak bir yerlere iniş yaptığını söylediler.
Aynı zamanlarda , Kütahya’nın Emet ilçesi Polis Departmanı üzerinde parlak beyaz bir cisim gözlendiği bildirildi. Tanıkların bildirdiğine göre , cisim 10 saniye boyunca görülmüş , daha sonra ardında 4-5 metre uzunluğunda bir iz bırakarak ortadan kaybolmuştu.
6 AĞUSTOS 2001 – İZMİR , ÇANDARLI
6 Ağustos öğleden sonra , iki Türk Hava Kuvvetleri pilotu , Türk havacılık tarihinde ilk defa yaşanan , eşine az rastlanır bir olaya şahit oldular : Kullandıkları T-37 tipi eğitim uçağı ile , Çandarlı Körfezi üzerinde 3 dakika süreyle bir UFO ile it dalaşı yaptılar.
6 Ağustosta saat 12.30 civarı Asteğmen İlker Dinçer ve öğrencisi , T-37 tipi bir eğitim uçağıyla Çiğli Hava Üssünden kalktılar. Çandarlı Körfezi bölgesine geldiklerinde uçağın motorları düzgün çalışmamaya ve uçak garip yalpalamalar yapmaya başladı. O sırada , Asteğmen Dinçer ve öğrencisi , önlerinde uçan “ tanımlanamayan , parlak , disk-piramit şeklinde gök cismi”’ni gördüler.
Kısa sürede yaşadığı şokun üstesinden gelen Asteğmen Dinçer , hemen yer kontrol birimleri ve Kütahya’daki Savaş Operasyonları Merkezi ile bağlantı kurarak onları durumdan haberdar etti. Operasyon Merkezinden UFO’yu radarlarında tespit etmelerini isteyen Dinçer’in aldığı yanıt şaşırtıcıydı. Merkez yetkilileri , Dinçer’in uçağı etrafında yoğun bir aktivite olduğunu görüyorlardı. Fakat radarda görünen ikinci bir araç yoktu. Cismi tanımlamaya çalışan Dinçer yönünü UFO’ya doğru çevirdi. Aynı sırada UFO’da T-37’ye doğru döndü ve uçağın sol kanadına yaklaşarak yan yana uçmaya başladı.
Daha sonra UFO , T-37’nin etrafında manevralar yapmaya başladı. Tecrübeli bir pilot olan Dinçer , UFO’nun hareketlerinden sıyrılarak manevralarına cevap vermeye başladı. Bu tehlikeli ‘ it dalaşı ‘ yaklaşık 30 dakika sürdü ve UFO’nun aniden inanılmaz bir hızla ortadan kaybolmasıyla son buldu. Asteğmen Dinçer ile kontrol kulesi arasında geçen ve UFO gözlemini ile it dalaşını doğrulayan telsiz kayıtları şöyledir:
T-37 : Konum : Çandarlı bölgesi . Sıradışı bir durumla karşılaştık.
Operasyon Merkezi : Sorununuz nedir?
T-37 : Sat 12 yönünde yarı-huni , yarı-disk şeklinde aşırı parlak bir cisim var ve çok hızlı uçuyor.
Operasyon Merkezi : Devam edin , konumu nedir?
T-37 : Hızla bana yaklaşıyor. Cismi acilen radarda tespit edin. Daha önce hiç böyle bir cisim görmemiştim. Bir UFO olduğundan şüpheleniyorum.
Operasyon Merkezi : Uçağınızın etrafında yoğun bir hareket var. Fakat radarda ikinci bir cisim görünmüyor.
T-37 : Cisme doğru yöneliyorum.
Operasyon Merkezi : İkinci bir cismi tespit edemiyoruz.
T-37 : Cisim bize doğru gelmeye başladı.
Operasyon Merkezi: Radar tespiti : negatif.
T-37 : Cisim , Kanat yönünden bize yaklaşıyor. Arkamıza geçti. Tekrar ön tarafıma almaya çalışacağım.
Operasyon Merkezi : Tekrar ediyorum , radar tespiti : negatif.
T-37 : Cisim şu anda önümüzde. Görünüşe göre bu şey bizimle bir it dalaşı yapıyor.
Operasyon merkezi : Devam edin.
T-37 : Cisim aniden ortadan kayboldu.
Olaydan sonra Çiğli Hava Üssüne iniş yapan pilotlar , gördüklerini üstlerine rapor ettiler. Yetkililer , araştırmaların süreceğini ve olayın NASA başta olmak üzere uluslararası kuruluşlara bildirileceğini söylediler. Ayrıca , konuyla ilgili tüm fotografik görüntü ve video kayıtlarının , Türkiye’nin diğer kesimlerinden gelen benzer belgelerle birlikte generallere ve diğer üst rütbeli yetkililere ulaştırıldığını eklediler.
Konu hakkında bir açıklama yapan Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Derneği Başkanı Haktan Akdoğan , kendilerinin olayı araştırdıklarını söyleyerek , pilotların ikisinin de UFO’yu gördüklerini , iki kişinin aynı anda aynı halüsinasyonu görmelerinin mümkün olmadığını ekledi. Ayrıca Milli İstihbarat Teşkilatı ‘MİT’ bünyesinde bir UFO masası bulunduğunu ve onlarında UFO olaylarındaki artışı takip ettiklerini söyledi.
10 AĞUSTOS 2001 – İZMİT , DERİNCE
10 Ağustos gecesi İzmit , Derince sakinleri , gökyüzünde silindir şeklinde , beyaz , parlak ışıklar yayan bir cisim gördüklerini söylediler. Tanıklar , o gece hava kapalı olduğu için yıldızların görünmediğini ve parlak cismin bulutların arasında uçtuğunu bildirdiler. Balkonlarında otururken cismi gören Nevin ve Ahmet Helvacıoğlu , “ 10 kişilik bir guruptuk ve hepimiz cismi gördük “ şeklinde konuştular.
16 EYLÜL 2001 – KAYSERİ YÜZLERCE ASKERİ GÖREVLİNİN GÖZLERİ ÖNÜNDE KAYSERİ HAVA ÜSSÜ’NDE SORTİ YAPAN U F O’ LAR!
2 uçandaire 16 Eylül Pazar gecesi saat 23:30–24:30 arasında Kayseri-Erkilek 12. Hava Ulaştırma ve Üs Komutanlığı’nda görüldü. Üs’ten merkezimizi arayan askeri bir görevlinin verdiği bilgiye göre 2 uçandairenin Üs Havaalanı üzerinde 100 feet kadar alçalarak yaptığı olağanüstü manevralar ve sortiler yüzlerce askeri görevli ve yetkili tarafından şaşkınlıkla izlenmiş ve bunun sonucunda Üs Komutanı Tuğgeneral Mehmet Erten teftişte bulunmak ve olay hakkındaki bilgileri almak için gece yarısı 01:00 sularında üsse gelmiştir. Üssün radar operatörleri tarafından radarlarda da tespit edilen cisimler, bir saat boyunca yüzlerce üs personeli tarafından izlenmiş ve daha sonra bir anda gözden kaybolmuşlardır.
UFOların sorti yapmasıyla gelişen bu önemli hadise, olay gecesi 222. Filo Nöbetçi Amirliğini yapan Hava Pilot Yüzbaşı Halit Gündüz tarafından tutanaklara geçirilmiş ve derhal Ankara Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na rapor edilmiştir.
Merkezimiz Başkanı Haktan Akdoğan, 17 Eylül Pazartesi günü üssü arayarak Yüzbaşı Ender Özdengil’le konunun detaylarını öğrenmek üzere bir görüşmede bulunmuş ve Yüzbaşı Özdengil, olayın gerçekliğini doğrulayarak bu önemli olayla ilgili bilgilerin Ankara Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bir resmi raporla bildirildiğini teyit etmiştir.
16 Eylül 2001 saat 11.30 ile 12.30 arasında , Kayseri , Erkilet 12’nci Hava Komuta Üssü üzerinde iki uçan daire görüldü ve ayrıca radar ekranlarında da tespit edildiler. İsminin gizli tutulmasını isteyen askeri bir yetkiliden öğrendiklerini açıklayan Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Haktan Akdoğan şunları söyledi : “ İki UFO’nun yaptığı manevralar , yüzlerce askeri yetkili tarafından şaşkınlıkla izlendi. Üs Tugay Komutanı , General Mehmet Ersen , üsse bizzat gelerek konu hakkında bilgi aldı.” Olay , 222’nci Filo nöbetçi pilotu Halit Gündüz tarafından kayıtlara geçirildi ve Türk Hava Kuvvetleri Kumandanlığına iletildi.
14 KASIM 2001 – DENİZLİ
2001 yılının son UFO vakası Denizlide yaşandı. Denizli , Söğüt Dağı bölgesinden bir dişçinin çektiği bir fotoğraf , UFO tartışmalarını alevlendirdi. Denizlinin Horoz isimli haftalık dergisinde de bir sayfa hazırlayan Diş Hekimi Okan İlhan , Kasım ayının ilk haftasında , yanında Pamukkale Doğa Sporları Araştırma ve Kurtarma Ekibinden (PAKDOS)16 kişiyle birlikte Söğüt Dağına tırmanmaya başladı. Tırmanış sırasında , Acıgöl yakınlarında PAKDOS ekibinin fotoğraflarını çeken İlhan daha sonra şunları anlatıyor: “ Fotoğrafçıdan resimleri aldığımda onları bilgisayarıma aktarmak için tarayıcıdan geçirdim. O sırada PAKDOS ekibinin arkasında , gökyüzünde siyah bir nokta fark ettim. Resmi 1/500 saniye ayarında çekmiştim. Sanırım bu , Türkiye’de çekilen en yakın UFO fotoğrafı. Resimdeki siyah noktayı arkadaşlarıma gösterdiğimde onlarda gözlerine inanamadılar. Gerçek bir UFO’yu görüntülemeyi başarmıştım!“
Bu konuyu uzaman fizikçilerle de tartıştığını söyleyen İlhan ,şöyle devam ediyor : “ Uzmanların söylediğine göre insan gözü evrendeki diğer yaratıklar arasında en zayıf optik özelliklere sahip gözlerden biri. Bu yüzden, evrenin yapısı ve içerdiği gizemler hakkında bilgiler taşıyan elektro manyetik dalgaları çıplak gözle göremiyoruz. “
U F O’ LAR TEKRAR ADIYAMAN’DA ! BU DEFA EMNİYET TARAFINDAN FİLME ALINDI!
VALİ HALİL IŞIK EMNİYET KAMERALARIYLA ALINAN GÖRÜNTÜLERİN İÇİŞLERİ BAKANLIĞI, TÜBİTAK VE METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ GİBİ RESMİ BİRİMLERİN YANINDA, İNCELENMEK ÜZERE SİVİL BİR ARAŞTIRMA MERKEZİ OLAN SİRİUS U F O UZAY BİLİMLERİ ARAŞTIRMA MERKEZİ’NE DE GÖNDERİLECEĞİNİ SÖYLEDİ
Adıyaman Valisi Halil Işık tarafından verilen bilgiye göre, 26 Ocak gecesi, saat 23.00 sıralarında Emniyet Müdürlüğü 155 Polis İmdat telefonuna, kentin doğusunda gökyüzünde parlayan bir cisim olduğuna yönelik ihbar geldi. Bunun üzerine, kentin doğusundaki Adıyaman-Kahta yolunda görev yapan bölge trafik ekibinden telsizle bilgi alındı. Ekibin de gökyüzünde parlak bir cisim görüldüğünü teyit etmesi üzerine, bu olağanüstü durum saat 23.15 sıralarında Nöbetçi Emniyet Müdürü'ne iletildi. Bunun üzerine kentin doğusuna gönderilen Güvenlik Şube Müdürlüğü ekibi, gece çekimi de yapabilen kamera ile doğu istikametinde renkli ışıklar saçan, yakın çekim görüntülerde kendi ekseni etrafında hareket ettiği görülen parlak bir cismin varlığını tespit ettiler ve bu kimliği belirsiz uçan cismi tam 5 saat boyunca kameralarıyla görüntülemeyi başardılar.
27 Ocak 2002 günü saat 02.15 sularında ise, bu sefer kentin batı istikametinde önceki günküne benzer 2 ayrı uçan cisim daha görüldü. Cisimler Güvenlik Şube Müdürlüğü izleme görevlisi tarafından Emniyet Müdürlüğü binası çatısından, 02.29-03.00 saatleri arasında, kamera ile de tespit edildi. Vali Işık’tan alınan bilgiye göre, 23.00-05.20 saatleri arası, Kahta ve Samsat semalarında 2, Besni ve Gölbaşı ilçeleri semalarında ise 3 olmak üzere, toplam 5 tanımlanamayan cisim gözlendi. Işık, bu tanımlanamayan nesnelerin, yaklaşık 20 emniyet personeli tarafından gözle görüldüğünü önemle vurgulayarak, söz konusu cisimlerin tespit edilen görüntülerinin yetkili makamlara gönderildiğini bildirdi. Işık, görüntülenen cisimlerin yedi ay önce Adıyaman’ın Tut ilçesi semalarında korucular ve jandarma erleri tarafından gözlemlenen ve tarif edilen kimliği belirsiz cisimlerle aynı özelliklere sahip olduğunu da sözlerine ekledi.
Vali Işık, görüntülerin İçişleri Bakanlığı, TÜBİTAK, Antalya Ulusal Gözlemevi ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü gibi resmi birimler ile ayrıca incelenmek üzere Sirius UFO Uzay Bilimleri Araştırma Merkezine'de gönderildiğini belirtti..
ADIYAMAN’DA POLİS KAMERASIYLA GÖRÜNTÜLENEN KİMLİĞİ BELİRSİZ UÇAN CİSİMLERİN ANALİZ SONUÇLARI
26-27 Ocak geceleri Adıyaman’a bağlı Kahta, Samsat, Besni ve Gölbaşı ilçeleri semalarında gözlemlenen ve olay yerine gelen emniyet ekipleri tarafından kameraya alınan kimliği belirsiz uçan cisimlerin görüntüleri Sirius U F O Uzay Bilimleri Merkezi’mizce incelemeye alınmıştır. Merkezimizce yapılan analiz ve tetkikler sonrası varılan sonuç söyledir:
-Başlangıç olarak, görüntülerde net olarak gözlemlenen ışıklı cisimlerin görüldüğü 26-27 Ocak geceleri 23.00-05.20 saatleri arası gökyüzünün bulunduğu konum incelenmiş ve gökyüzü konfigürasyonunda, belirtilen yer ve açılarda Venüs gibi herhangi bir parlak gezegen veya yıldızın bulunmadığı tespit edilmiştir.
-Kaldı ki gözlemlenen cisimler bir tek değil 5 tane olup, bir yıldızdan çok daha parlaktırlar; ışıklar saçmakta ve hareket etmektedirler. Cisimlerin yakın plan görüntülerinde kendi eksenleri etrafında dönmekte oldukları göze çarpmaktadır.
-Görüntüleri özel montaj setlerinde ve bilgisayar programlarında büyüterek yaptığımız incelemelerde cisimlerin çok değişik renkte ışıklar saçtığı tespit edilmiştir.
-Cisimlerin parlaklığı ve yakınlığı, bu cisimlerin atmosferimiz içinde ve hareket halinde olduklarını göstermektedir. Yapılan analizde de UFO’ların yaydığı ışık huzmesi , cisimlerin bazen yaklaşıp bazen uzaklaştıkları ve hareket ettikleri tespit edilmiştir.
-Yapılan analizlerde cisimlerin yerçekimine ters gelecek bir şekilde, zaman zaman sabit kalarak havada asılı durdukları ve daha sonra hareket ettikleri tespit edilmiştir. Uçak ve benzeri gök araçlarının aksine ses çıkartmayan bu ışıklı cisimler bu özellikleriyle dünyada olmayan bir teknoloji sergilemektedirler.
-Yukarıda saydığımız karakteristik özellikler uydu, meteor, uçak, helikopter, meteoroloji balonu gibi kategorilere kesinlikle uymamaktadır.
-Bu cisimlerin gösterdiği karakteristik özellikler, cisimlerin atmosferik bir fenomen ya da doğa olayı olmadığını, aynı zamanda optik bir hava olayı veya İridyum uydusu yansıması da olmadığını açıkça göstermektedir.
-Yine analizlerden varılan sonuca göre, bu cisimler ateş topu, deprem ışığı gibi iyonize olmuş elektrik yüklü birtakım partiküllerin yarattığı bir plazma oluşumu kesinlikle değildir. Çünkü eğer böyle olsaydı, söz konusu cisimlerin havada 5-6 saat boyunca kalıp, manevralar yaparak hareket etmesi mümkün olmazdı; dünyanın manyetik alanına hızla çekilip kaybolurlardı. Deprem uzmanlarının da çok iyi bildiği gibi literatürde böyle bir olay yoktur.
-Cisimler bazen iki, hatta üç tane olarak ortaya çıkmış, 5-6 saat boyunca yüzlerce sivil ve resmi tanık tarafından gözlemlenmiş ve 20 emniyet görevlisi tarafından gece-görüşlü kameralarla filme alınmıştır.
-Bilindiği üzere, 7 Haziran 2001 tarihinde yine Adıyaman’a bağlı Tut ilçesinde benzer bir olay yaşanmış ve Dandırmaz köyü civarında görev yapan bir grup korucu ve jandarma eri verdikleri yeminli ifadelerde, “yuvarlak, ışıklar saçan bir cismin yerden kalkarak havalandığını; geniş bir tepsiye benzeyen ve bir ev büyüklüğünde olan bu parlak cismin etrafa kırmızı ve sarı ışıklar saçtığını ve bir süre sonra da Ulubat Dağı yönüne doğru uçarak gözden kaybolduğunu bildirmişlerdi. Bu, dünya literatüründe de sıkça geçen çok net bir UFO (Tanımlanamayan Uçan Cisim) tanımıdır. Nitekim, Adıyaman Valisi Sn. Halil Işık, 26-27 Ocak geceleri meydana gelen olaylar üzerine yaptığı açıklamada, görüntülenen cisimlerin yedi ay önce Tut ilçesi semalarında gözlemlenen ve tarif edilen kimliği belirsiz cisimlerle aynı özelliklere sahip olduğunu belirtmiştir. İlden sorumlu en yüksek makama sahip, bölgeyi çok iyi tanıyan ve olayın detaylarına herkesten daha vakıf olan Sn. Vali tarafından yapılan bu açıklama da olayın doğruluğunu ve ciddiyetini ortaya koymakta ve söz konusu cisimlerin birer UFO, yani kimliği belirlenemeyen uçan cisimler olduğu düşüncesini desteklemektedir.
Sonuç: Yukarıda belirttiğimiz özellikleri taşıyan ve yerçekimine karşı durarak ve dünya fizik kurallarını altüst ederek gökyüzünde manevralar yapan bu cisimler, zeki varlıklar tarafından yönetilen ve UFO diye tabir edilen cisimlerdir.
UFO METEOR OLAYI

(01 KASIM’DA BİRÇOK PİLOTUN HAVADA ÖZLEMLEDİKLERİ VE RAPOR ETTİKLERİ “TANIMLANAMAYAN IŞIKLI CiSİMLER” OLAYINDA OLAĞANÜSTÜ GELİŞME!)

ATMOSFERİ GEÇEN VE DÜNYADA BÜYÜK BİR FELAKETE YOL AÇABİLECEK DEVASA BİR METEOR, YERYÜZÜNE ÇARPMADAN, BİR U F O TARAFINDAN HAVADA PARÇALANARAK ETKİSİZ HALE GETİRİLDİ!

BELKİ DE İNSANLIK TARİHİNİN EN ÖNEMLİ OLAYLARINDAN BİRİ OLARAK SAYILACAK OLAN BU OLAY, HAVADA 4, YERDEN DE 2 OLMAK ÜZERE TOPLAM 6 UÇAĞIN UÇUŞ EKİBİ TARAFINDAN ve YERDEN DE, BİRÇOK DEĞİŞİK BÖLGELERDEN HALK TARAFINDAN GÖZLEMLENDİ ve AMATÖR BİR KAMERAYLA DA GÖRÜNTÜLENDİ!

EVRENDE YALNIZ OLMADIĞIMIZ GERÇEĞİNİ OLAĞANÜSTÜ BİR OLAYLA TÜM DÜNYA KAMUOYUNUN GÖZLERİ ÖNÜNE SEREN BU TARİHİ OLAY, ARAŞTIRMA MERKEZİMİZCE 15 GÜNDÜR ÇOK DETAYLI VE HASSAS BİR İNCELEMEYE TABİ TUTULMUŞTUR.

OLAYA HAVADA TANIK OLAN UÇAKLAR ve UÇUŞ EKİBİ:

1. UÇAK ( UFO Filosuna En yakın Uçak):
Sun Express Air- Uçuş No: 590, Boeing 737
Kapt. Pilot: Ercan Eken
Yrd. Pilot: Sinan Yılmaz

2. UÇAK (1.Uçağın arkasından gelen)
Sun Express Air- TC- SUA B737-800
Kapt. Pilot: Yılmaz Atlı
Yrd. Pilot: Bülent Demirtürk

3. UÇAK
İnter Air- Yolcu Uçağı
Kapt. Pilot: Salim Gönüç
Yrd. Pilot: Fatih Aksoy

4. UÇAK
Hapag Loyd Yolcu Uçağı
Bu Uçakta, Radar Kuleye Havada Uçan bir Grup Tanımlayamadıkları Uçan Nesneleri rapor etmiş ve bilgi istemişlerdir..
OLAYI YERDEN GÖZLEMLEYEN UÇAKLAR ve EKİBİ:

5. UÇAK
Bu önemli olayı Antalya Havalimanında, Antalya-Sturtgart uçuşunu gerçekleştirmek için Uçak içerisinde hazırlıklarını yaparken tüm uçuş ve kabin ekibiyle izleyen Kapt. Pilot Muhsin Aktar'ın detaylı raporuna yan bölümden ulaşabilirsiniz..

6. UÇAK
Olayı İzmir Adnan Menderes Havalimanında yerde izleyen bir başka Uçuş Ekibi, Kapt. Pilot Vedat Gürbüz, Kabin Amiri Bilge Yılmaztürk ve Hostes Hatice İnceler'in yazılı ifadelerine yan bölümden ulaşabilirsiniz..
GOZLEMLER

Kaptan Ercan EKEN 'in Raporu

01.11.2002 günü Afyon – Yalova arasında
26.000 feet yükseklikte Afyon’dan yaklaşık 10 nm. Yalova istikametinde uçtuktan sonra saat11 istikametinde parlak bir ışık gördüm. İniş farlarını yakmış bir uçak ( zaman zamanuçaklar birbirlerine yaklaşırken iniş farlarını yakarlar) görüntüsüne benziyordu. Hatta 1996 yılında görülen Halley-Bob kuyruklu yıldızının görünüsünü hatırladım. Çünkü arkasında küçük bir iz bırakıyordu . First Officer Sinan Yılmaz’a bu ışığın ne olabileceğini sordum. İniş farlarını yakmış bir uçak olabileceğini söyledi. İrtifasının bu istikamette 41.000 feet olabileceğini fakat bunun daha yüksek olduğunu söyledim. Görülen ışıklı nesnenin yaklaşık uçuş istikameti 060 derece idi.

Nesne bize yaklaştığında arkasında düzenli aralıklarla yanıp sönen bir ışık gördüm. Bunun ne olabileceğini düşünürken bir kaç devamlı yanan ışık gördüm. Bu arada iniş farı olarak düşündüğüm ışık yavaş yavaş değişmeye , küçülmeye başladı. Bunun neden olabileceğini düşünürken nesne saat 12 istikametimize yaklaştı . 10-15 kadar küçük , fakat mesafeye göre hesaplayınca yaklaşık Boeing 747 uçağı büyüklüğüne yakın nesneler birbirlerine1-2 nm. Mesafede uçuyorlardı . olay yaklaşık 1.5 dakika sürdü. Nesneler gözden kaybolurken radara yerel saatle 5.44’de tanımlanamayan uçan nesneler rapor ettik.

Ercan Eken
Kapt.Pilot
SUN EXPRESS AİR

Kaptan Ercan EKEN ve Pilot Sinan YILMAZ'ın Raporlarına Dayanarak Çizilen Temsili Resimler
18.11.2002











Pilot Fatih AKSOY'un Raporu
18.11.2002

Haktan Bey,

01.11.2002 tarihinde münich hava alanı için antalya hava alanından 05.30'da kalkış yaptıktan 14 dakika sonra afyona yaklaşık 30 nm mesafede
30.000 feet kat edilirken birden batıdan yaklaşan bir ışık dikkatimizi çekti.

Öncelikle bize dogru yaklaşan bir uçak olarak olayı değerlendirdik ve pür dikkat dışarıya herhangi bir kazaya meyil vermemek için bakmaya başladık.Ancak ışık yaklaştıkça büyümeye ve çok büyük bir kütlenin ortaya çıktığını görmeye başladık.Hayret içinde bu ne ya ! diyerek birbirimize baktıktan sonra dışarıda geçmekte olan kütleyi donmuş bir vaziyette izlemeye başladık. bu kütle bize göre 15.000 -
20.000 feet daha yukarıda ve sürati bizimkinin 2-2.5 katı hızında idi.

İlk bakışta nekadar tekparça gibi görülsede hizalarımıza geldiğinde cismin ortada büyük bir kütle ( diğerlerine göre ışığı daha büyük) ve kenarlarında kolunda uçan sanki onlarca uçaktan oluşmuş gibiydi. ilk aklıma tanker uçagından yakıt ikmalimi yapılıyor diye bir düşünce geçti. ama okadar uçakla olması imkansız diye düşündüm.Olaya her iki pilotta anlam verememiştik. ve Ankara yaklaşma radarına önümüzde herhangi bir trafik veya cismi takip edip etmediklerini sorduk kendileri hiçbir trafigin olmadıgını söylediler.Bunun üzerine Sunexpres de uçan arkadaşlarda aynı cismi gördüklerini ve tanımlanamayan yabancı bir cisim oldugunu belirttiler.. Askeri radarla da temasa geçilmesine ragmen herhangi bir eko da radarlarda görünmedi.

İşin ilginç yanı ise sanki bütün konuşmalarımızı duyarcasına ışık kütlesinin bir anda yok olmasıydı. cismi tarif edecek olursam. öntarafı daha parlak ve büyük bir ışık.yanlara dogru yarın daire biçiminde birsürü ışık kütlesi ve arka tarafa dogru konik şekilde uzamaktaydı..

Umarım bu anlattıklarım sizlere bir ışık tutmuştur ...kendinize iyi bakın..

Fatih Aksoy- Pilot İNTER-AİR

Hava Alanında Bulunan Personellerin Raporu

RAPORDUR

1 Kasım 2002 günü İzmir Adnan Menderes Havaalanında uçağa giderken terde Afyon istikametinde havada uçan 4-5 madde ve arkasında iz bırakan cisimler gördük. Bilahare bu cisimler giderek kayboldu.

Görülme zamanı : 05.40 ile 05.50 arası.

Vedat Gürbüz,Kaptan

Bilge Yılmaztürk,Kabin Amiri

Hatice İnceler,Kabin Memuru

Kaptan Muhsin Aktar'ın Raporu
18.11.2002

KONU : TANIMLANAMAYAN UÇAN NESNELER

Ben Antalya’da konuşlu bir havayolu şirketinde kaptan pilot olarak görev yapmaktayım. 01.11.2002 günü Antalya-Stutgart-Antalya uçuşunu gerçekleştirmek için uçak içerisinde hazırlıklarımızı yaparken yaklaşık olarak 05.35 / 05.40 sıralarında gökyüzünde ne olduğunu tanımlayamadığımız bir uçan nesneyi gördüm.

Detaylı olarak açıklamak gerekirse olay şöyle gerçekleşti :Tüm hazırlıklarımızı bitirmiş ve yolcuların uçağa gelmelerini bekliyorduk . Kabindeki arkadaşlarımın da hazırlıklarını bitirdiklerini teyid etmek için onlarla görüşmek üzere kabine girmiş ve onlarla konuşmaya başlamışken kapıda beklemekte olan kabin memuru arkadaşım "Kaptanım birdakika buraya gelebilirmisini size birşey göstermek istiyorum" diyerek bana seslendi. Kapıdan dışarıya çıktığımda bana gökyüzünü göstererek "Bu uçan şey nedir?" diye sordu. Uçağımızın burnu batı istikametine doğru dönüktü. Buradan yaklaşık Kuzey/ Kuzeybatı istikametine doğru baktığımızda bu uçan garip nesneyi gördüm. Yüksekliğini kestirmemin mümkün olmadığı, bir uçaktan daha hızlı, ama bir yıldız ya da göktaşı kaymasından sa daha yavaş hareket eden, yuvarlak bir alev topunu andıran arkasından da bir miktar ışık hüzmesi bırakan, batıdan doğuya doğru hareket eden, doğuya doğru uzaklaştıkça alev ya da ışığının feri gittikçe azalan sonra da ufukta kaybolan bu nesneyi yaklaşık olarak 30 -40 saniye süreyle izleyebildim.

Ancak tahmini olarak benim görmemden bir 15-20 sn. Kadar önce gökyüzünde görülmeye başlamış olabilir diye düşünüyorum. Aynı olayı , bizden önce havalanmış olan diğer kaptan arkadaşlarımızın görmüş olduklarını öğrendim ve kendileriyle , benim gördüklerimin birbirini teyit eder mahiyette olduğunu öğrendim

İlgililerin bilgilerine sunarım
Saygılarımla,
Muhsin AKTAR, Kaptan Pilot

Şükrü ÇELİK'in Raporu (1)
18.11.2002

KIMDEN : Şükrü Çelik
KIME : Sirius / Sayın Haktan Akdoğan,
KONU : 01.11.2002 tarihinde gördüğüm yabancı cisim

Ben Antalya da ikamet eden fakat 2002 yaz sezonu için Bodrum Türkbükü’nde bir otelde Genel Müdüre olarak görevliyim.Evim, eşim ve çocuklarım Antalya Manavgat’ta ikamet ettikleri için yaklaşık her iki üç haftada bir Bodrum Türkbükü’nden yola çıkıp Manavgat’a gidiyorum. Yine 01.11.2002 tarihinde yola çıktım.

Saat 02:00 civarında otelin güvenliğinden çıkış yaparak her zaman gittiğim Borum-Milas-Yatağan-Muğla üzeri Kale –Tavas- Acıpayam- yolu ile Korkuteli-Antalya-Manavgat ı içeren 521 kilometrelik yola koyuldum.

Saat 04:59 Muğla yatağan arasında kahvaltı edip yola devam ettim. Muğla’dan Kale’nin uçurumlu yoluna girdim. Daha öncede sürekli radar vs sorunları ile karşılaştığım ve yolunda tehlikeli olmasında ötürü dikkatli ve yavaş şekilde sigara kullandığım için sağ tarafımdaki cam yarım açık vaziyette yola devam ederken 1060 rakımlı bir noktadan 05:30-05:40 arası (Gazeller mevkii civarına yaklaşırken 1060 rakımlı bir yer var ismini hatırlamıyorum) araçla yavaş ve dikkatlice aşağıya doğru inerken ;

Çok güzel ve de bugüne kadar hayatımda görmediğim güzellik ve ilginçlikte yere tam 90 c dik bir yıldız kaydı..Bu güzelliği hayranlıkla görmemin tam tamına aynı saniyesinde sağ tarafımdan bir ışık kümesinin hareket ettiğini gördüm. O an çok hızı saliselerle hesaplanacak sürede ne olduğunu anlamaya çalıştım ama gördüğüm şey tüm fizik kurallarına aykırı idi.

Öncelikle çevreci bir yapım olduğu için bir uçak ormana düşüyor vah diyorum ama uçak değil ve düşmüyor aksine seste yok, düşen uçak olsa gözlerim yakıt vs yada duman arıyor oda yok ve irtifa kaybetmiyor, en son ihtimal göktaşıdır dedim kendi kendime..ama her saniye aklıma gelen fikir anında kafamda çürüyordu..Göktaşı olsa bu cisim son hızla hatta kilometrelerce hızla yere çakılması gerekir. Fizik kurallarına aykırı irtifa kaybetmiyor ve hatta tam sağımdan hafifçe yükselip süzülerek uzaklaşınca , gördüğüm ışıklar ve havayı yakarcasına havada son sürat ve sessiz geçen bu cisim bende heyecanı giderek arttırdı, ama o anda arabaya da hakim olmak zorunda idim, çok yavaşlayarak ben yoldan aşağı inmeye çalışırken bu cisim her ne ise kayboldu.

Bu arada sorumluluk ve heyecan duygusu ile 05:42 civarında telefona sarıldım ve otelde tanıştığım NTV Güneydoğu muhabiri Sayın Nizamettin Kaplana ulaşıp olayı haber verip araştırma yapması için Ön-Büro Müdürümüz İsmet Ergüleç i aradım. Fakat sonradan öğrendim Oteldeki yöneticilere iletip olayı dikkate almamış taaki 07.11.2002 tarihinde Pilotlarında bu olayı görmesi ve gazetelere yansıması sonucunda özür diler mahiyette hem Vatan gazetesine hem de Stara ulaşıp muhabirlerin bana ulaşmasını sağladılar ve de telefon numaralarını verdiler. Olaydan 5-6 dakika sonrada aynı heyecanla eşimi arayıp tüm detayına kadar ilettim o da ‘’ aman dikkatli kullan arabayı derken birazda şakacı tavırla ‘’ sen iyi adamsın meleklerin takip ediyordur ‘‘ dedi. O arada yine ısrarla TRT FM radyosunu yolda dinlediğimden aklımda kalan 0312 309 70 70 no lu telefonu çaldırıp TRT ye bildireyim dedim ama telefona kimse cevap vermedi. Ne olduğunu anlamak istiyordum ama olayı çoğu kimse dikkate almayıp hatta ‘’yahu boş ver şimdi çıkar dalga geçerler seninle’’ dedikleri için 07.11.2002 deki haberleri duyana kadar sesimi çıkarmadım haberi duyunca gazeteleri aldım ve de benim gördüğüm cismi tanımlıyorlardı. Yalnız bazı pilotlar filodan söz etmiş benim gördüğüm tek hareket eden bir cisimdi. Etrafında yada çevresinde başka hareket görmedim. Beni en dikkatli 8 yaşındaki oğlum dinledi ve sık sorular sordu bu çok hoşuma gitmişti.

Cismi aracın solundan sağ tarafımda süzülerek kayboluşuna kadar çok ama çok dikkatli izledim. Cismi tanımlamak gerekirse.

1-)Ses yoktu ve yaklaşık olarak benim
1000 metre civarında dağdan indiğimi varsayarsak, yaklaşık toplam 3000 metre civarında göz hizamın 15-20 c üzerinde 180 c yere paralel aracın tam solundan tam sağıma geçip hafif sola ve sonrada sağa doğru kıvrılıp yükseldi,

3-Merkezinden uzaklaştıkça renk kızıllaşıyor belli bir kızıl merkezi vardı ana beyaz merkezin hemen arkasındaki ilk kümede...

4-En ön kısmında tam yuvarlak bembeyaz şeklinde bir merkez vardı bu merkez toplam görünen görüntünün ancak yüzde 5 i kadar tanımlanabilir. Ama öndeki beyaz ok gibi çıkıntılı değil gövde içinin en önünde denebilir. Belirgin şekilde çok beyazdı.

5-Cisim tam fiziksel anlatımla belirtmek gerekirse havaya sürtünüyor ve önündeki yoğun havayı arkaya doğru yan taraflarına atarcasına elipsi çıkıntılar şeklinde atarak gidiyordu. 6-Havada süsülen bir kartal kadar sessiz, süzülürcesine ama çok hızlı gidiyordu

Gazetelerde çıkan bazı yorumlar ciddiyetten uzak saçma sapan şeyler. Çıkıp bir bilim adamı bana olayı bilimsel anlatsın bende diyebileyim ki gördüğüm şu yada bu. Fakat özellikle bir gözlemcinin yaptığı açıklama komik ve ayıp. Yok efendim havaim-fişek yada göktaşı imiş..

Bu inanmaz cahilce, yüz binlerce dönüm arazide sabahın 05 'lerinde birinin işi yokta havaii-fişek atacakmış,
41 feet' e kadar çıkacak bir fişek, herkes her yerde görecek kadar teknolojik bir fişek, yada göktaşı imiş... bu daha da komik madem göktaşı idi de neden süzülüp tüm yerçekimi kurallarına aykırı 180 derece yere paralel uçup birde üstüne üstlük yükselip kayboluyor

Neden bir bilim adamı yada gökbilimci çıkıp ta bu olay zincirini dikkate almıyor. Her alanda olduğu gibi varsa ki; VAR ; size yemin ederim garip bir şey var bunu araştırmaya ve açıklamaya ve gerçek var ise onun ile yüzleşmek yerine, çaba göstermeyip saçma sapan zırvalarla cevap vermeye çalışıyor.

Saygılarımla

Şükrü Çelik, (OTEL Genel Müdürü)

Hayriye ÖZTÜZÜN'ün raporu

Haktan Akdoğan Bey’in ve Yetkililerin Dikkatine

Gökyüzünden hızla inen ışık çizgisini önce yıldız kayması olarak algıladım.

Gökyüzünden yıldız kayması gibi hızla inen ışık çizgisi gökyüzünde ani bir hareketle asılı kaldı ve bir anda rüyalarımda bile göremeyeceğim parlaklıkta bir ışık kütlesi oluşmaya başladı ve aman tanrım bu nedir oldum ve kütle hızla muhteşem bir şekilde büyüdü ve karşı tepelere doğru siyah gökyüzünde muhteşem bir şekilde süzülmeye başladı. Tanrım bu ne olabilir gözlerimi ayıramıyordum olduğum yerde donup kaldığımı hissettim. Büyülenmiştim.

Kütlenin geriye doğru adlandırdığım bölümünde bir enerji-ışık hareketi vardı ( sanki araba egzozunun görevini yapan bir bölüm gibi )

4. bölgeye yakın bölümde yuvarlağımsı ampul gibi ışıklar görebiliyordum.

Uçakların bıraktığı yakıt izi gibi bir duman kütlesi. Bu kütleyi güneşin doğuşundan hemen hemen 5-10 dakika sonra göremez oldum.

Yıldıza benzetebildiğim bir ışık kütlenin hemen üsttarafında kütleyle birlikte hareket ediyordu.

Kütle 8 nolu tepenin üzerinden süzülerek kaybolmaya başladı . Ön bölüm tepelerin üzerinden cetvel düzgünlüğünde kayboluyordu .

Kütle görüş alanından kaybolduktan hemen sonra tepelerin hemen üzerinde yada arkasında bir ışık dalgalanması oldu ( sanki karanlıktan aydınlığa geçişteki bir göz algılaması gibiydi. ) ve 7 nolu kırmızı ışığı tekrar görmeye başladım ve kütlenin kaybolduğu yerin sol tarafına doğru tepelerin üzerinden ( işaret parmağının kendi etrafında çevrilmesi gibi bir hareketle ) kayboldu.

·31 Ekimi 1 Kasıma bağlayan gecenin sabahında saat 05.30-05.45 zaman dilimi içinde tanık olduğum bu olayın ( belki 3 dk. Belki 4 dk. süren beni çok etkilediğini söyleyebilirim. Dünyamızın dışında başka yaşamlar var mı ? sorusunu daha sık düşünmeye başladım. Eğer var ise de eminimki bizden daha üstün bir teknolojiye sahipler.

Hayriye Öztüzün- Bodrum

Kütahyalı İmamın Ufo Gözlemi



Milliyet Gazetesi, 11.11.2002

TAHSİN DOLAVCI Kütahya DHA

KÜTAHYA Altıntaş'ta imamlık yapan Hasan Hüseyin Yavuz, UFO gördüğünü iddia etti. Konak Camii imamı Yavuz, önceki sabah namazı için evinden camiye giderken gökyüzünde ışık saçan parlak cisimler gördüğünü söyledi. Yavuz, "İnce, uzun minareyi andıran parlak cisimler gördüm. Uşak yönüne doğru gözden kayboldular" diye konuştu.

ALTINTAŞ'TA oturan Ulvi Sarıkaya da aynı saatlerde, Yavuz'un gördüğü parlak cisimleri gördüğünü söyledi. Sarıkaya, "Sabah ezanına yakın saatlerde gökyüzünde cisimler gördük. Gökyüzündeki cisimler bir ara sarı ışık kütlesi haline geldi. Her tarafı parlaktı. Gözlerimle görmesem inanmazdım" dedi.

Bu Olağanüstü Olayın Amatör Kamerayla Çekilmiş Görüntüleri

Bu olağanüstü olay 1 Kasım 2002 saat 5:38'de Halil Yalçın tarafından karısıyla beraber Balıkesir - Susurluk arasında arabayla giderken çekilmiştir.

Videoları kaydetmek için resimlerin üzerindeyken sağ tıklayıp -> hedefi farklı kaydet menüsünü seçiniz.

Orjinal Versiyonu (1,45 MB)




%50 Yavaş Versiyonu (2,35 MB)



U F O Daire İçinde(2.33 MB)



BU OLAYDAKİLER SADECE BASİT BİR METEOR YAĞMURU OLAMAZDI ÇÜNKÜ :


Bazı kesimler bu olaydaki tüm kanıtları görmeden ve incelemeden önyargılı açıklamalar yaptılar. Önce bunları ele alalım.

(Bu arada eminiz ki, bu açıklamaları yapanlar şimdiki kanıtları gördükten sonra fikirlerini değiştirmek zorunda kalacaklar..).

BU OLAYDAKİLER SADECE BASİT BİR METEOR YAĞMURU OLAMAZDI ÇÜNKÜ :

Meteorlar atmosferin 70 ila 100. kilometrelerindeki yakıcı katmanlarında yanarlar. Bu olaydaki ise 45.000 feet’e kadar yani
15 km ye kadar inmiş 15-20 tane ve en az 30-40 metre büyüklüğünde oldukları tahmin edilen meteorlar, normalde bunların yeryüzüne çarpmaları ve de çok büyük bir felakete yol açmaları gerekirdi.

Normal olarak Meteorlar yatay uçamazlar , yerçekimi kurallarına uygun olarak en az 45 derecelik açılarla düşerler

Ve de normalde, hiçbir Meteorun içinde bu olayda görüldüğü gibi yanıp sönen ışıklı nesneler olmaz.

Bu Olaydaki kesinlikle SOYUZ’ un parçası olamaz! Çünkü :

İddia edilen
2.7 metre çapında – 6.7 metre çapındaki parça atmosferin 100. ile 70. kilometreleri arasındaki yanıcı katmanlarında erir ve yok olurdu.

Hadi diyelim bir mucize oldu ve 45.000 feet’e kadar orjinal ebadında kaldı. Peki, nasıl oluyorda
2.7 metre çapındaki bu küçük parça Pilotların gözlemledikleri ve rapor ettikleri gibi 15-20 tane ayrı ve en az 30-40 metrelik parçalara bölünüyor ve çok parlak oluyorlar?

Ve de bu parça nasıl oluyorda yer çekimi kurallarına ters gelecek bir şekilde yatay olarak uçuyor?

Ve de nasıl oluyorda bu parçanın arkasında video görüntüsündeki gibi yanıp sönen ayrı bir ışıklı cisim oluşuyor?

HAVA OBJELERİNİ ÇOK İYİ TANIYAN VE GÖZLEMLEYEN, BİNLERCE SAAT UÇUŞ TECRÜBELERİ OLAN, 6 UÇAĞIN UÇUŞ EKİBİNİN VE DİĞER TANIKLARIN İFADELERİNE , RAPORLARINA VE DE ELE GEÇEN VİDEODAKİ GÖRÜNTÜLERDEN SONRA VARDIĞIMIZ SONUÇ:

Atmosfer objelerini çok iyi tanıyan 6 ayrı uçuş ekibi , aynı ifadelerle , bu cisimlerin birbirinden bağımsız yatay olarak hareket eden ( yerçekimine ve fizik kurallarına ters) ve en az Boeing 747 büyüklüğünde 10-15 nesneden oluştuklarını belirtmişlerdir..
Normalde cisimleri gözlemledikleri, Atmosferin
45.000 feet (15 km) civarlarında hiç bir meteor o büyüklüklerde olamazdı. Çünkü, atmosferin yanıcı katmanlarından parçalanmadan geçmiş olan 15 veya daha fazla 40 metre çaplarındaki cisimler dünyaya çarpıp çok büyük hasar verirlerdi.

Hiç bir meteor da yatay olarak uçamaz ve eğer bunlar normal meteor olsaydı en az 45 derecelik açılarla dikey olarak fizik ve yer çekimi kurallarına uygun olarak yere doğru bir seyir izlerlerdi

Ayrıca gerek video’da çok net görüldüğü gibi, gerekse tanıkların yazılı ifadelerinde de açıkça belirttikleri gibi cisimlerle birlikte bağımsız bir şekilde hareket eden ve saniyede en az 2 kere sürekli olarak yanıp sönen bir ışıklı nesne bulunmakta.

Niye Soyuz Roketinin Parçası Değil !

Ayrıca bunun bir roketin parçası olduğunun iddia edildiği savda , roket parçası güneydoğu yönünden kuzeybatıya doğru , yolcu uçağıyla genelde aynı yönde ilerlemekte ve uçağın rotası ile kesişmemekte. UFO'nun yolcu uçağının önünde uçuşunu gösteren simülasyonlarda da açıkça görüldüğü üzere UFO ve meteor farklı yönlerde uçmaktadır.

Ayrıca Roket parçasının seyrettiği yükseklik Harro Zimmer'ın raporuna göre
78 km'den fazla ve 78 kilometre 255.905 feet'e denk geliyor.Yani Roket parçası en azından 229.000 feet yükseklikte ve yolcu uçağıyla aynı yönde ilerlemekteyken bu parçanın 36.000 feet yükseklikte seyreden uçağın önünden geçmesi olanaksız.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder