Müslümanm, herşeyden önce orucun bir ibadet olduğunu ve Allah'ın onu farz kıldığını bilmesi gerekir İbâdet olmasından maksat, Allah'ın emrine uymak ve Allah'a karşı kulluk görevini yerine getirmek amacıyla oruç tutmaktır Müslüman, bu ibadetten doğması mümkün olan sonuca bakmaksızın bunu yerine getirmelidir Böyle yaptıktan sonra orucun hikmet ve faydalarını araştırmasına herhangibir engel yoktur Hiç şüphesiz Allah'ın hükümlerinin tümünde hikmet ve kullar için faydalar vardır Ancak ibadet eden kişi, o ibadetteki hikmet ve faydalan bilmek mecburiyetinde değildir Yine hiç şüphe yok ki orucun da birçok hikmet ve faydaları vardır Bu hikmet ve faydaların bir kısmına muttali olunur, bir kısmı ise kullar için gizli kalır Orucun hikmet ve faydalarını şöyle sıralayabiliriz:
1 Sahih oruç, Allah'ın murakabesi için mü'minin kalbini uyanık tu-tar Oruçlu bir kişi, bir müddet sonra açlık ve susuzluk hisseder Nefsi, yemeye ve içmeye meyleder Fakat oruçlu olduğunun şuurunda olması buna mâni olur Oruçlu kimse, nefsinin arzu ve isteklerine engel olur Bunu da Allah'ın emrini yerine getirmek için yapar Böylece kalbi daima uyanık olur, Allah'ın murakabesi altında olduğunun şuuruna varır ve daima Allah'ı anmış olur O'nun kudret ve azametini hisseder
2 Ramazan ayı mukaddes bir aydır Allah, kullarından, bu ayı iba-detle geçirmelerini, Allah'a yaklaşmak için gayret göstermelerini istemiştir Yemek sofrasında, içki meclisinde keyif yaparken bunların olması müm-kün değildir Bu bakımdan Ramazan ayı, ibadet etmek ve Allah'a yaklaşmak için en uygun zamandır
3 Sene boyunca yemek yendiği için hisler dumura uğrar ve nefsin azmasına sebep olur Her iki durum da müslüman için uygun değildir Orucun teşrî kılınmasında, nefsi temizlemek, hisleri güçlendirmek gibi hikmetler olduğu anlaşılmaktadır
4 İslâm toplumunun üzerine bina edildiği temellerin en önemlile-rinden biri de müslümanların birbirlerine sevgi ve merhamet göstermele-ridir Zengin, açlığın acısını tatmadıkça, felaketlerini hissetmedikçe fakire gerektiği gibi merhamet edemez Fakat Ramazan ay'ı, zengine fakirlik şuurunu veren, onu elem ve yoksulluğunda fakirle beraber yaşamaya seç-vaden bir aydır Bu bakımdan zenginlerin kalbine şefkat ve merhamet duygularını yerleştiren, fakirlere yardım etmeye sevmeden bir ibadettir oruç!
Orucun bu kadar ince mana sırrı.
Oruç, nefsin ALLAH adına dünyayı ve zevkleri terk etme sanatıdır. Gönüllere mana âleminden açılan ziyafet sofrasının zevki de, ancak nefislerin teslim olup secde ettiği oruçlu anlarda yaşanabilir.
Âlemlerin en yüce varlığı Fahir-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) Ramazan ayının hazzını öyle derinlerde yaşardı ki, koca mübarek ayın bir saniyesini dahi telef etmez, boşa geçirmezdi.
Orucun bu kadar ince mana sırrı acaba nereden geliyordu?
"Ben arza, semalara ve arşa sığmam, ancak tertemiz olmuş bir müminin gönlüne sığarım" hikmetini seyretmenin "arınmışlık"şartıyla olan paralelliğini bildirmektedir. Bu arınma ise, gönül penceresi önündeki iki kalın perdenin kaldırılmasına bağlıdır. Bunlardan biri yeme-içme, diğeri ise cinsî duygulardır. Mühim olan bu duygulardan temelli kopmak değil, o duyguları belli bir süre için ALLAH adına durdurabilmektir. Ömür boyu çabalayıp bir türlü açamadığımız "nefsin Kasası”nın gizli şifrelerini elde etmenin en emin yolu da budur.
Nefsin bizi mana âleminden mahrum etmek için kurduğu her türlü tuzağı bozmak, orucun en önemli hedefidir. Zaten oruç tutanın davranışlarına ait şeriatın getirdiği hükümler, bu söylediklerimizi açıkça ortaya koyar.
Orucun "mana”dan kaynaklanan bir sır olduğu, orucu ilk tutanlarca bile kolaylıkla fark edilir.
Oruçlu bir insan az besin ve enerji aldığı için, duygu melekeleri zayıflaması gerekirken aksine güçlenir. Daha iyi koku almaya başlar. Kulakları ve gözleri, tok halinden daha hassas ve aydınlıktır. Çünkü insan, beynin hücrelerinden emir almaz, ruhun güçlü himayesine girer.
Zaman içerisinde oruçtan gelen bu yücelmenin ve manadan gelen sezgilerin sırrı daha da derinleşir. Bir mümin, kendisini ALLAH’A götüren yolda kalbine ve ruhuna diken gibi batan dünya ihtiraslarının çirkinliğinden sıyrılır. Daha önceleri her attığı adımda ızdırap çekerken, oruca devam ettikçe koşar adımlarla manaya yaklaştığını fark eder.
Bir süre sonra da gündüz ALLAH için yememenin, akşam da ALLAH için yaşamanın ayrı bir haz olduğunu sezer. Zaten kulluğun sırrı da yemek, içmek, hevesler peşinde koşmakta değil, yaptığı herzeyi ALLAH için yapmaktadır.
Yine Ramazan'ın sırrı içinde sırf hayır yapmak ve kimsesizlere el uzatmak için para kazanırsa, ALLAH’I (c.c.) ne kadar hoşnut edeceğini sezer.
Bu noktadan baktığımızda, İslamiyetçin hiçbir dinde olmayan muhteşem bir sırrı ortaya çıkar: Hayat, ALLAH’IN emrettiği bir vazife olarak sürdürülmelidir. Bunun en iyi sezilebileceği ibadet ise oruçtur.
Bu güzel ibadet, bizim dört temel unsurumuza birden ayrı ayrı hayat veren bir sırra sahiptir.
l- Orucun ruha verdiği hayat hazzı:
Ruhumuz, ruhlar âleminden gelip bedene hapa olunca, dünya sıkıntıları içinde kıvranan nefsin ızdırabını çeker. Çok iyi tanıdığı gerçek güzellikler dururken, kırılmaya mahkûm bir oyuncaktan farksız olan dünyanın peşinde koşturmak ona çok ağır gelir. Oruçla terk edilen yemek-içmek lezzeti, birden insanı meleklerle aynı özelliğe kavuşturur ve ruh bir anda yücelerek âdeta sıla hasretinden kurtulur. Kendi yurdunda yaşıyormuşçasına mutlu olur.
2- Orucun kalbe verdiği haz:
İlâhî sevda ile soluma arzusuyla yanıp tutuşan kalp, nefsin kirli perdesi altında kıvranmaktan bir türlü "hay" sırrına kavuşamamaktadır. Bu yüzden de neticede bütün ışıkları söner ve karanlık bir kuyuda kaybolur gider. Oruç başladığı zaman kalp, özünden aralanan nefis perdesinin ardından İlâhî güzellikleri seyretmeye başlar ve yavaş yavaş canlanarak hazların en güzeline erişir.
3- Orucun nefse verdiği nimetler:
Bütün ihtiras ve şaşkınlığına rağmen bu huyundan en şikâyetçi olan yine bizzat nefsin kendisidir. Ne kadar çılgınlık yaparsa yapsın, mutlu olamaz. Çünkü mutlu olmak için kullandığı ihtiras, aslında mutsuzluğun temel sebebidir. İşte nefs, Ramazan'da hırslarına vurulan oruç gemiyle bu gerçeği anlar ve mutsuzluğun kendinden doğduğunu bilerek, yavaş yavaş gerçek mutluluğa doğru koşar.
4- Orucun bedene verdiği nimetler:
Oruç bedenin zindeliği ve sağlığı için tam bir altın reçetedir. Ana başlıklar halinde özetlersek:
a- Kalbin önündeki sıvı barajını azalttığı için, su içmemekle kalbe mutlak bir istirahat sağlamış olur.
b- Oruç, özellikle küçük tansiyonu mutlaka düşürdüğü için, dolaşım sisteminin en iyi sakinleştiricisidir.
c- Kan içindeki besin artıklarını özellikle orucun son saatlerinde tamamen yok eder ki, bunların başında yağ artıkları (Lipit kolesterol) gelir.
d- Oruç, ömür boyu kesiksiz çalışan sindirim sistemi hücrelerinin revizyonu için bulunmaz bir fırsat sağlar. Böylece Ramazan'da mide ve bağırsaktaki bir çok aksaklıklar giderilmiş olur.
e- Sindirim salgı bezleri, bir aylık nefis bir tatilden sonra daha randımanlı çalışmaya başlar.
F- Cinsî fonksiyonlara karşı konan sınırlama sebebiyle, hipofiz salgı bezi istirahata sevk edilerek ahenkli bir hormonsal denge elde edilir.
G- Oruç, hücre arası suda nisai bir azalma sağladığı için, hücrelerin biyosentez olayını kolaylaştırır.
H- Orucun hücre uyarıcı tesiri, inanan inanmayan bütün batılı ilim çevrelerince de kabul edilmektedir. Hatta kronik kanser vakalarında vücutta biriken zehirleri atmak için aralıklı oruç uygulamaları yapılmaktadır.
I- Orucun en büyük hizmeti ise bizzat karaciğer hücresinedir. Hatta Ramazan yaklaştıkça karaciğer hücreleri mana telefonuyla "Ramazan ne zaman?" diye haberleşip dururlar. Ömür boyu kesintisiz çalışan ve birbirinden farklı pek çok biyolojik görevleri bulunan bu hücreler, ancak Ramazan'da bir soluk alma şansına sahiptir. Çağımızın insanı artık karaciğerin önemini anlamış ve elinde karaciğer tahlil kâğıtlarıyla dolaşıp durur olmuştur. Buna karşılık karaciğer hücrelerinin "gayesiz dolaşıp durma, oruç tut" dediğini işitmezlikten gelir
Âlemlerin en yüce varlığı Fahir-i Kâinat Efendimiz (s.a.v.) Ramazan ayının hazzını öyle derinlerde yaşardı ki, koca mübarek ayın bir saniyesini dahi telef etmez, boşa geçirmezdi.
Orucun bu kadar ince mana sırrı acaba nereden geliyordu?
"Ben arza, semalara ve arşa sığmam, ancak tertemiz olmuş bir müminin gönlüne sığarım" hikmetini seyretmenin "arınmışlık"şartıyla olan paralelliğini bildirmektedir. Bu arınma ise, gönül penceresi önündeki iki kalın perdenin kaldırılmasına bağlıdır. Bunlardan biri yeme-içme, diğeri ise cinsî duygulardır. Mühim olan bu duygulardan temelli kopmak değil, o duyguları belli bir süre için ALLAH adına durdurabilmektir. Ömür boyu çabalayıp bir türlü açamadığımız "nefsin Kasası”nın gizli şifrelerini elde etmenin en emin yolu da budur.
Nefsin bizi mana âleminden mahrum etmek için kurduğu her türlü tuzağı bozmak, orucun en önemli hedefidir. Zaten oruç tutanın davranışlarına ait şeriatın getirdiği hükümler, bu söylediklerimizi açıkça ortaya koyar.
Orucun "mana”dan kaynaklanan bir sır olduğu, orucu ilk tutanlarca bile kolaylıkla fark edilir.
Oruçlu bir insan az besin ve enerji aldığı için, duygu melekeleri zayıflaması gerekirken aksine güçlenir. Daha iyi koku almaya başlar. Kulakları ve gözleri, tok halinden daha hassas ve aydınlıktır. Çünkü insan, beynin hücrelerinden emir almaz, ruhun güçlü himayesine girer.
Zaman içerisinde oruçtan gelen bu yücelmenin ve manadan gelen sezgilerin sırrı daha da derinleşir. Bir mümin, kendisini ALLAH’A götüren yolda kalbine ve ruhuna diken gibi batan dünya ihtiraslarının çirkinliğinden sıyrılır. Daha önceleri her attığı adımda ızdırap çekerken, oruca devam ettikçe koşar adımlarla manaya yaklaştığını fark eder.
Bir süre sonra da gündüz ALLAH için yememenin, akşam da ALLAH için yaşamanın ayrı bir haz olduğunu sezer. Zaten kulluğun sırrı da yemek, içmek, hevesler peşinde koşmakta değil, yaptığı herzeyi ALLAH için yapmaktadır.
Yine Ramazan'ın sırrı içinde sırf hayır yapmak ve kimsesizlere el uzatmak için para kazanırsa, ALLAH’I (c.c.) ne kadar hoşnut edeceğini sezer.
Bu noktadan baktığımızda, İslamiyetçin hiçbir dinde olmayan muhteşem bir sırrı ortaya çıkar: Hayat, ALLAH’IN emrettiği bir vazife olarak sürdürülmelidir. Bunun en iyi sezilebileceği ibadet ise oruçtur.
Bu güzel ibadet, bizim dört temel unsurumuza birden ayrı ayrı hayat veren bir sırra sahiptir.
l- Orucun ruha verdiği hayat hazzı:
Ruhumuz, ruhlar âleminden gelip bedene hapa olunca, dünya sıkıntıları içinde kıvranan nefsin ızdırabını çeker. Çok iyi tanıdığı gerçek güzellikler dururken, kırılmaya mahkûm bir oyuncaktan farksız olan dünyanın peşinde koşturmak ona çok ağır gelir. Oruçla terk edilen yemek-içmek lezzeti, birden insanı meleklerle aynı özelliğe kavuşturur ve ruh bir anda yücelerek âdeta sıla hasretinden kurtulur. Kendi yurdunda yaşıyormuşçasına mutlu olur.
2- Orucun kalbe verdiği haz:
İlâhî sevda ile soluma arzusuyla yanıp tutuşan kalp, nefsin kirli perdesi altında kıvranmaktan bir türlü "hay" sırrına kavuşamamaktadır. Bu yüzden de neticede bütün ışıkları söner ve karanlık bir kuyuda kaybolur gider. Oruç başladığı zaman kalp, özünden aralanan nefis perdesinin ardından İlâhî güzellikleri seyretmeye başlar ve yavaş yavaş canlanarak hazların en güzeline erişir.
3- Orucun nefse verdiği nimetler:
Bütün ihtiras ve şaşkınlığına rağmen bu huyundan en şikâyetçi olan yine bizzat nefsin kendisidir. Ne kadar çılgınlık yaparsa yapsın, mutlu olamaz. Çünkü mutlu olmak için kullandığı ihtiras, aslında mutsuzluğun temel sebebidir. İşte nefs, Ramazan'da hırslarına vurulan oruç gemiyle bu gerçeği anlar ve mutsuzluğun kendinden doğduğunu bilerek, yavaş yavaş gerçek mutluluğa doğru koşar.
4- Orucun bedene verdiği nimetler:
Oruç bedenin zindeliği ve sağlığı için tam bir altın reçetedir. Ana başlıklar halinde özetlersek:
a- Kalbin önündeki sıvı barajını azalttığı için, su içmemekle kalbe mutlak bir istirahat sağlamış olur.
b- Oruç, özellikle küçük tansiyonu mutlaka düşürdüğü için, dolaşım sisteminin en iyi sakinleştiricisidir.
c- Kan içindeki besin artıklarını özellikle orucun son saatlerinde tamamen yok eder ki, bunların başında yağ artıkları (Lipit kolesterol) gelir.
d- Oruç, ömür boyu kesiksiz çalışan sindirim sistemi hücrelerinin revizyonu için bulunmaz bir fırsat sağlar. Böylece Ramazan'da mide ve bağırsaktaki bir çok aksaklıklar giderilmiş olur.
e- Sindirim salgı bezleri, bir aylık nefis bir tatilden sonra daha randımanlı çalışmaya başlar.
F- Cinsî fonksiyonlara karşı konan sınırlama sebebiyle, hipofiz salgı bezi istirahata sevk edilerek ahenkli bir hormonsal denge elde edilir.
G- Oruç, hücre arası suda nisai bir azalma sağladığı için, hücrelerin biyosentez olayını kolaylaştırır.
H- Orucun hücre uyarıcı tesiri, inanan inanmayan bütün batılı ilim çevrelerince de kabul edilmektedir. Hatta kronik kanser vakalarında vücutta biriken zehirleri atmak için aralıklı oruç uygulamaları yapılmaktadır.
I- Orucun en büyük hizmeti ise bizzat karaciğer hücresinedir. Hatta Ramazan yaklaştıkça karaciğer hücreleri mana telefonuyla "Ramazan ne zaman?" diye haberleşip dururlar. Ömür boyu kesintisiz çalışan ve birbirinden farklı pek çok biyolojik görevleri bulunan bu hücreler, ancak Ramazan'da bir soluk alma şansına sahiptir. Çağımızın insanı artık karaciğerin önemini anlamış ve elinde karaciğer tahlil kâğıtlarıyla dolaşıp durur olmuştur. Buna karşılık karaciğer hücrelerinin "gayesiz dolaşıp durma, oruç tut" dediğini işitmezlikten gelir
Dünya Ve Ahrete Yönelik Faydaları
Oruç insanın gafletten uyanmasını, başıboş olmadığını anlamasını, ve Rabbini tanımasını sağlar.
Oruç, Allah'ın nimetlerini hatırlayarak O'na olan teşekkür borcunu ödemektir. Çünkü her zaman her istediğini yiyebilen insan, oruç tutmakla: "Bu nimetler benim mülküm değil, ben bunları yiyip içmekte hür değilim, başkasının malıdırlar, yemek için O'nun emrini bekliyorum" demiş ve manevî bir şükür yapmış olur.
Oruç zenginlere fakirlerin durumunu hatırlatmak; böylece sosyal dayanışmayı, yardımlaşmayı, sevmeyi ve toplum düzenini kolaylaştırmak demektir. Zira başka yolla "zengin fakirin halinden bilmez." Bu yüzden Mısır’ın kıtlık yıllarında, Hz. Yusuf un bütün zahire ve erzak ambarları elinde olduğu halde, üç günde bir yemek yediği ve sebebini soranlara; "Benim karnım tok olursa, zahire almaya gelen zavallılara acıyabilir miyim?" dediği nakledilir. (Risale-i Hamidiyye,127; (Sifâ'dan nakil), Sabûnî, Ravâi' I/218)
Oruç, gücüne, kuvvetine, varlığına güvenip ululuk taslayanları, firavunlaşma ve karunlaşma istidadında olanları, açlığın kırbacıyla acıtıp onlara âciz olduklarını ve bir Kadîre muhtaç bulunduklarını hatırlatır. Zira: "Dünyada açlık kadar müessir ma'şeri bir vicdan oluşturan başka bir motif yoktur." (Mustafa Ateş, Diyanet gazetesi, sy. 327 s. 2) Yine "bu yolla insanın mayasında bulunan kibir, gururu, enaniyet ve üstünlük gibi şeytani tekebbürü de mahviyet, tevazu ve teslimiyete dönüştürür." (Aynı kaynak.)
Oruç, maddî ve manevî bir perhiz ve bu itibarla önemli bir, ilaçtır. Nitekim Allah Resulü "Sıhhat bulmak için oruç tutun." buyurmuştur. (Orucun sindirim, dolaşım ve sinir sistemlerine ve özellikle karaciğere, damar sertliğine, böbreklere, kan yapısına, strese olan olumlu tesirleri vardır. Oruç zor zamanlarda ve olağanüstü durumlarda, uzun süre açlığa tahammülü sağlayacak iyi bir eğitim ve cihada hazırlığıdır.
Oruç, vücutta bir fabrika durumunda olan mideye hizmetçi pozisyonundaki bir sürü organın, fabrika sanki yıllık bakıma alındığı için, onunla irtibatlarının kesilmesi, onların sırf mideye hizmet için yaratılmadığını, melekleşme yolunda da görevlerinin bulunduğunu hatırlatmaktır. "Ayrıca oruç, şehvani arzuların doruk noktasında bulunan genci, sapık ilişkilere zorlayan hormon birikimini tadil eder: " .. Kimin evlenme masraflarına gücü yetmezse oruca sarılsın. Çünkü orucun şehveti kırıcı özelliği vardır." (Buhara, Saim ) hadis-i şerif buna işaret eder.
Her iyiliğin karşılığı 10 ilâ 700 katı ve fazlasıyla verileceği halde, Allah Teâlâ orucu diğerlerinden ayırmış ve "O benim içindir." buyurmuştur. Çünkü, oruç bir şeyi yapmak değil, yapmamak şeklinde bir ibadet olduğu için, görünen bir ibadet değildir. Bu yüzden sırf riya için yapılamayacak, belki de tek ibadettir. Sonra oruç Allah'ın düşmanları olan şeytanı, nefsi, dolayısıyla şehvetleri kahretmektedir. Bu yüzden ona nikbet edilmesi uygundur. (Mustafa M. Ambara, et-Tergib, N/143 (Ihyâ'dan nakil)) Yeme, içme ve cinsî ilişki gibi dünyevî ihtiyaçları terketmekle, insanda Allah'ın bu vasıf larının tecelli etmesiyle de Oruç O'nun olmaya lâyıktır. Allah'dan başkasına yapılmayan tek ibadet oruç olduğundan, böyle buyurulmuştur da denmiştir. Ya da oruçta, oruçlunun nefsinin hiçbir payı olmadığı için böyle denmiştir denilebilir. (Bk. Ambara,ege. N/79)
Ancak bilmek gerekir ki, oruç için sayılan bu menfaatların çoğuna, iftar ve sahurda yemeği fazla kaçırıp letâif'i (rahmet alıcılarını) öldürmemekle ulaşılabilir. Yoksa normal öğün adedi zaten iki olduğundan, orucun sair zamanlardan bir farkı kalmayabilir. Nitekim nafaka ve fidyeler iki öğün hesabıyle verilir.
ORUCUN HİKMETLERİ ÜZERİNE
Oruç bizler için hikmetlerle doludur. Bu hikmetleri beş madde halinde dile getirebiliriz.
Oruçtaki birinci hikmet, kişinin kendini denetim altına alması, nefsine egemen olmasıdır. Bu sayede kişi ahlaki olarak yükselecektir. Alemlerin rabbi olan yüce Tanrı’nın ahlakıyla ahlaklaşacaktır. Böylece eline, diline ve beline sahip olacaktır. Bu da o kişiyi örnek insan ve örnek kul mertebesine taşıyacaktır.
Ne mutlu yüce Allah’a hakkıyla kul olabilmek için çalışanlara !
Ne mutlu gösterişten uzak bir biçimde ibadet edenlere !
Oruçtaki ikinci hikmet, kişinin kutsal bir görevi yerine getirmiş olmanın huzurunu yaşamasıdır. Bu sayede insanın kalbi sevinç ve mutlulukla dolacaktır. Kalbi sevinç ve mutlulukla dolan kişi ne yana dönerse orada Allah’ı görecektir. Allah’ın evrendeki yansımasını yani tecellisini seyredecektir. Gördüğü her nesne ona Tanrı’yı hatırlatacaktır. Nitekim Bakara Suresi 115. ayette yüce Allah şöyle demektedir:
“…Her nereye dönerseniz dönün orada Allah’ın yüzünü görürsünüz…”
Gerçek müminlerin ibadeti işte böyledir canlar ! İbadette iken nereye baksalar orada Allah’ın cemalini görürler. Her an onunladırlar. Yürekleri onun sevgisiyle doludur.Her türlü şekil ve kalıptan sıyrılıp öze ulaşarak manevi derinliğin hazzını yaşarlar.
Ne mutlu oruçtaki bu hikmete vasıl olanlara !
Ne mutlu Hakkın tecellisini görebilenlere !
Oruçtaki bir diğer hikmet de kişinin aç ve susuz kalmak suretiyle açların ve susuzların halinden anlamasıdır. Oruç tutan kişi açlığı ve susuzluğu yüreğinde hisseder. Böylece yardıma muhtaç kimselere daha bir istekle yardım eder. Açları doyurmaya çalışır. Lokmasını paylaşır. Cimrilik gibi hastalıklardan kurtulur. Cömertliğin ne büyük bir erdem olduğunu anlar. Bilir ki Allah cömerttir ve cömert olanları sever. Böylece cömertlik makamının sırrına ulaşır.
Yüce peygamberimizin; “ Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Sözünün anlamına ererek toplumsal dayanışma ve ulusal birlik için üzerine düşen görevleri kavrar.
Kuşku yok ki, oruç tutan kişi, helal kazancın ne demek olduğunu da daha iyi kavrar. Bu da orucun bir diğer hikmetidir. Oruç tutmak suretiyle aç ve susuz kalan kişi kul hakkının ne denli önemli olduğunu anlar. Başkalarının büyük emek harcayarak elde ettiklerini haksız bir biçimde kendi zimmetine geçirmekten uzak durur. Bilir ki, kendisi de benzer bir durumla karşılaşabilir. Böylece kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına yapmamak gerektiğini daha açık bir biçimde öğrenir.
Orucun insana kazandıracağı bir diğer hikmet de kamil insan olma vasfıdır. Kamil insan, insani erdemleri kişiliğinde toplayan bireydir. Kamil insan olmak her gerçek müminin amacıdır. Oruç, kişiyi kamil insan olmaya götüren en önemli araçlardan biridir. Orucu olgunlaşma vesilesi olarak görüp kamil insan niteliğini, eskimez bir elbise gibi giyinenler kaynağı hak olan bir örtüyle örtünmüş olacaklardır.
Bu örtü, ahlak ve edep örtüsüdür.
Bu örtü, iman ve hakka teslimiyet örtüsüdür.
Ahlak ve edepten yoksun kimseler ne kadar giyinirlerse giyinsinler, ne kadar örtünürlerse örtünsünler aslında çıplaktırlar.
İşte canlar, oruç bize gerçek örtünün ahlak ve edep olduğunu öğretir.
Elimize, dilimize ve belimize sahip olarak kamil bir ahlak ile olgun insan olmanın yolunu açar.
Ne mutlu gerçek müminlere !
Ne mutlu hikmet ve inançla oruç tutanlara !
ORUCUN HİKMETLERİ ÜZERİNE
Oruç bizler için hikmetlerle doludur. Bu hikmetleri beş madde halinde dile getirebiliriz.
Oruçtaki birinci hikmet, kişinin kendini denetim altına alması, nefsine egemen olmasıdır. Bu sayede kişi ahlaki olarak yükselecektir. Alemlerin rabbi olan yüce Tanrı’nın ahlakıyla ahlaklaşacaktır. Böylece eline, diline ve beline sahip olacaktır. Bu da o kişiyi örnek insan ve örnek kul mertebesine taşıyacaktır.
Ne mutlu yüce Allah’a hakkıyla kul olabilmek için çalışanlara !
Ne mutlu gösterişten uzak bir biçimde ibadet edenlere !
Oruçtaki ikinci hikmet, kişinin kutsal bir görevi yerine getirmiş olmanın huzurunu yaşamasıdır. Bu sayede insanın kalbi sevinç ve mutlulukla dolacaktır. Kalbi sevinç ve mutlulukla dolan kişi ne yana dönerse orada Allah’ı görecektir. Allah’ın evrendeki yansımasını yani tecellisini seyredecektir. Gördüğü her nesne ona Tanrı’yı hatırlatacaktır. Nitekim Bakara Suresi 115. ayette yüce Allah şöyle demektedir:
“…Her nereye dönerseniz dönün orada Allah’ın yüzünü görürsünüz…”
Gerçek müminlerin ibadeti işte böyledir canlar ! İbadette iken nereye baksalar orada Allah’ın cemalini görürler. Her an onunladırlar. Yürekleri onun sevgisiyle doludur.Her türlü şekil ve kalıptan sıyrılıp öze ulaşarak manevi derinliğin hazzını yaşarlar.
Ne mutlu oruçtaki bu hikmete vasıl olanlara !
Ne mutlu Hakkın tecellisini görebilenlere !
Oruçtaki bir diğer hikmet de kişinin aç ve susuz kalmak suretiyle açların ve susuzların halinden anlamasıdır. Oruç tutan kişi açlığı ve susuzluğu yüreğinde hisseder. Böylece yardıma muhtaç kimselere daha bir istekle yardım eder. Açları doyurmaya çalışır. Lokmasını paylaşır. Cimrilik gibi hastalıklardan kurtulur. Cömertliğin ne büyük bir erdem olduğunu anlar. Bilir ki Allah cömerttir ve cömert olanları sever. Böylece cömertlik makamının sırrına ulaşır.
Yüce peygamberimizin; “ Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Sözünün anlamına ererek toplumsal dayanışma ve ulusal birlik için üzerine düşen görevleri kavrar.
Kuşku yok ki, oruç tutan kişi, helal kazancın ne demek olduğunu da daha iyi kavrar. Bu da orucun bir diğer hikmetidir. Oruç tutmak suretiyle aç ve susuz kalan kişi kul hakkının ne denli önemli olduğunu anlar. Başkalarının büyük emek harcayarak elde ettiklerini haksız bir biçimde kendi zimmetine geçirmekten uzak durur. Bilir ki, kendisi de benzer bir durumla karşılaşabilir. Böylece kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkalarına yapmamak gerektiğini daha açık bir biçimde öğrenir.
Orucun insana kazandıracağı bir diğer hikmet de kamil insan olma vasfıdır. Kamil insan, insani erdemleri kişiliğinde toplayan bireydir. Kamil insan olmak her gerçek müminin amacıdır. Oruç, kişiyi kamil insan olmaya götüren en önemli araçlardan biridir. Orucu olgunlaşma vesilesi olarak görüp kamil insan niteliğini, eskimez bir elbise gibi giyinenler kaynağı hak olan bir örtüyle örtünmüş olacaklardır.
Bu örtü, ahlak ve edep örtüsüdür.
Bu örtü, iman ve hakka teslimiyet örtüsüdür.
Ahlak ve edepten yoksun kimseler ne kadar giyinirlerse giyinsinler, ne kadar örtünürlerse örtünsünler aslında çıplaktırlar.
İşte canlar, oruç bize gerçek örtünün ahlak ve edep olduğunu öğretir.
Elimize, dilimize ve belimize sahip olarak kamil bir ahlak ile olgun insan olmanın yolunu açar.
Ne mutlu gerçek müminlere !
Ne mutlu hikmet ve inançla oruç tutanlara !
Ramazan ayındaki oruç sadece aç kalmaktan ibaret degildir; saymakla bitmeyecek pek çok hikmetleri vardir. Bu hikmetlerinden bazilarini kısaca şöylece sıralayabiliriz:
1- Cenab-ı Hak yeryüzünü bir nimet sofrası şeklinde yaratıp, umulmadık tarzda ve hadsiz hesapsız nimetlerle donatmıştır. Böylelikle ‘rubûbiyetini’, ‘rahmâniyetini’ ‘rahîmiyetini’ insanlara göstermiştir. Ancak insanlar gaflet perdesi altında oldukları veya unuttukları için bu hakikati tam göremeyebiliyorlar. Ramazan ayında ise disiplinli ve muntazam bir ordu hükmüne geçen müzminler, iftar vakti “Buyurunuz!” emrini duymadan ellerini nimetlere sürmezler. Gafletleri kırılır ve o Yüce Rab’e karsı gerçek bir ‘aba’, hakiki bir ‘kul’ tavrını takınırlar. Hem de topyekûn, tüm âlem-i Iskamla birlikte...
2-Insanlar maiset, yani geçim yönünden farkli farkli yaratilmistir. Böylelikle Yüce Yaratici zenginlere fakirlere yardim etmelerini emretmiştir. Bunun için de her insana insanlara karsı sefkat etme hissi verilmiştir. Ancak Ramazan ayı dışındaki vakitlerde aç insanların açlıkları tam olarak hissedilmediği için bu şefkat hissi tam uyanmaz. Ramazan ayında ise en zenginden en fakire kadar herkes açlık hissini tadar. Herkes kendinden bir derece daha fakiri bulabilir ve ona şefkat ve yardımla mükelleftir. İste Ramazan ayındaki oruç, bu hissi uyandırdığı için sosyal hayatin huzuruna vesile olur.
ORUÇ SÜKRÜN ANAHTARIDIR
3-İnsan, kendisine verilen nimetlere karsı şükürle mükelleftir. İnsanin yaratılış gayesi de şükürdür. Şükür ise ancak ‘nimetin kıymetini takdir etmek’, ‘nimeti doğrudan doğruya Allah’dan bilmek’ ve ‘nimete ihtiyaç hissetmekle mümkündür. Ramazan-i Şerif dışında insan, hakiki açlığı tam hissetmediği için nimetlerin kıymetlerini takdir edemiyor. Ramazan’da ise aç kalmakla “Bu nimetler benim mülküm değil! Çünkü bunların kullanılmasında hür değilim” deyip nimeti nimet bilir ve gerçek vazifesi olan şükre yönelmiş olur.
4-Ramazan-i Şerifteki oruç, maddî ve manevî bir perhizdir. İnsan Ramazan ayı dışında dilediğince yemek ve içmek ister. Bu şekilde bedenine çokça zarar verdiği gibi, helâl ve haramlara dikkat etmediği için de manevî olarak da zarar görür. Artik bu hâldeki nefis dizginlenemez; nefis dizginleri ele geçirir, insana her istediğini yaptırtır. Ramazan-i Şerif’teki oruç vasıtasıyla nefis perhize alışır, riyazete çalışır ve ‘emir dinlemeyi’ öğrenir. Demek ki Ramazan ayındaki orucun nefsin ıslahında mühim bir tesiri vardır ve cihada-i ekler olan nefisle mücadelede en tesirli silah oruçtur.
5-Oruç doğrudan doğruya nefsin gururunu, enâniyetini, kibrini kırar ve insana aczini, fakrını, noksanlıklarını hissettirir, kul olduğunu bildirir. Hadisin rivayetlerinde vardır ki: Cenaba-i Hake nefse demiş: “Ben neyim, sen nesin?” Nefis: “Ben benim, Sen sensin!” demiş. Cenaba-i Hake nefse azan vermiş, ateşe atmış yine ayni soruyu sormuş, nefis de ayni cevabi vermiş: “Ben benim Sen sensin!” Hangi azan verilirse verilsin nefis firavunluktan vazgeçmemiş. Daha sonra Cenaba-i Hake nefsi aç bırakmış ve ayni soruyu tekrarlamış: “Ben neyim, sen nesin?” Nefis demiş: “Sen Rahîm olan Rabbimsin, ben ise aciz bir kulunum”.
Orucun en mükemmeli bütün hislere, azalara, duygulara oruç tutturmak, hepsini Allah’ın razı olacağı fillerle meşgul etmektir. Haramlardan, mekruhlardan hatta malayani dediğimiz bos ve yararsız islerden bütün aza ve hislere el çektirmektir. “Nice oruç tutan vardır ki, onlardan kendilerine kalan yalnızca açlık ve susuzluktur” nebevî ihtarındaki kimseler gibi olmamak için gayret göstermektir. Ramazan-i Şerif hepimize mübarek olsun! Hake Teâlâ tutacağımız oruçları kabul etsin. Âmin.
1- Cenab-ı Hak yeryüzünü bir nimet sofrası şeklinde yaratıp, umulmadık tarzda ve hadsiz hesapsız nimetlerle donatmıştır. Böylelikle ‘rubûbiyetini’, ‘rahmâniyetini’ ‘rahîmiyetini’ insanlara göstermiştir. Ancak insanlar gaflet perdesi altında oldukları veya unuttukları için bu hakikati tam göremeyebiliyorlar. Ramazan ayında ise disiplinli ve muntazam bir ordu hükmüne geçen müzminler, iftar vakti “Buyurunuz!” emrini duymadan ellerini nimetlere sürmezler. Gafletleri kırılır ve o Yüce Rab’e karsı gerçek bir ‘aba’, hakiki bir ‘kul’ tavrını takınırlar. Hem de topyekûn, tüm âlem-i Iskamla birlikte...
2-Insanlar maiset, yani geçim yönünden farkli farkli yaratilmistir. Böylelikle Yüce Yaratici zenginlere fakirlere yardim etmelerini emretmiştir. Bunun için de her insana insanlara karsı sefkat etme hissi verilmiştir. Ancak Ramazan ayı dışındaki vakitlerde aç insanların açlıkları tam olarak hissedilmediği için bu şefkat hissi tam uyanmaz. Ramazan ayında ise en zenginden en fakire kadar herkes açlık hissini tadar. Herkes kendinden bir derece daha fakiri bulabilir ve ona şefkat ve yardımla mükelleftir. İste Ramazan ayındaki oruç, bu hissi uyandırdığı için sosyal hayatin huzuruna vesile olur.
ORUÇ SÜKRÜN ANAHTARIDIR
3-İnsan, kendisine verilen nimetlere karsı şükürle mükelleftir. İnsanin yaratılış gayesi de şükürdür. Şükür ise ancak ‘nimetin kıymetini takdir etmek’, ‘nimeti doğrudan doğruya Allah’dan bilmek’ ve ‘nimete ihtiyaç hissetmekle mümkündür. Ramazan-i Şerif dışında insan, hakiki açlığı tam hissetmediği için nimetlerin kıymetlerini takdir edemiyor. Ramazan’da ise aç kalmakla “Bu nimetler benim mülküm değil! Çünkü bunların kullanılmasında hür değilim” deyip nimeti nimet bilir ve gerçek vazifesi olan şükre yönelmiş olur.
4-Ramazan-i Şerifteki oruç, maddî ve manevî bir perhizdir. İnsan Ramazan ayı dışında dilediğince yemek ve içmek ister. Bu şekilde bedenine çokça zarar verdiği gibi, helâl ve haramlara dikkat etmediği için de manevî olarak da zarar görür. Artik bu hâldeki nefis dizginlenemez; nefis dizginleri ele geçirir, insana her istediğini yaptırtır. Ramazan-i Şerif’teki oruç vasıtasıyla nefis perhize alışır, riyazete çalışır ve ‘emir dinlemeyi’ öğrenir. Demek ki Ramazan ayındaki orucun nefsin ıslahında mühim bir tesiri vardır ve cihada-i ekler olan nefisle mücadelede en tesirli silah oruçtur.
5-Oruç doğrudan doğruya nefsin gururunu, enâniyetini, kibrini kırar ve insana aczini, fakrını, noksanlıklarını hissettirir, kul olduğunu bildirir. Hadisin rivayetlerinde vardır ki: Cenaba-i Hake nefse demiş: “Ben neyim, sen nesin?” Nefis: “Ben benim, Sen sensin!” demiş. Cenaba-i Hake nefse azan vermiş, ateşe atmış yine ayni soruyu sormuş, nefis de ayni cevabi vermiş: “Ben benim Sen sensin!” Hangi azan verilirse verilsin nefis firavunluktan vazgeçmemiş. Daha sonra Cenaba-i Hake nefsi aç bırakmış ve ayni soruyu tekrarlamış: “Ben neyim, sen nesin?” Nefis demiş: “Sen Rahîm olan Rabbimsin, ben ise aciz bir kulunum”.
Orucun en mükemmeli bütün hislere, azalara, duygulara oruç tutturmak, hepsini Allah’ın razı olacağı fillerle meşgul etmektir. Haramlardan, mekruhlardan hatta malayani dediğimiz bos ve yararsız islerden bütün aza ve hislere el çektirmektir. “Nice oruç tutan vardır ki, onlardan kendilerine kalan yalnızca açlık ve susuzluktur” nebevî ihtarındaki kimseler gibi olmamak için gayret göstermektir. Ramazan-i Şerif hepimize mübarek olsun! Hake Teâlâ tutacağımız oruçları kabul etsin. Âmin.
Oruç’un hikmetleri ve faydaları
Allah’u Tealacın kullarından oruç tutmalarını istemesinden birinci derecede maksat, orucun farz olduğuna işaret eden ayette de görüldüğü gibi, Allah’ın emirlerine itaat ve boyun eğmeye muhalefet ve isyan etmeme melekesi olan takvayı kişinin nefsine yerleştirmesidir.
Oruç, insanı takvaya ulaştırır. Bunun yanında orucun dini, ruhi, sosyal, sağlık, ekonomik ve pedagojik bakımlardan çok faydaları vardır. Oruç, Allah’a itaat ve ibadettir. Kişiye sınırsız sevap kazandırır. Çünkü oruç, yalnız Allah içindir. Onun için de Allah, sınırsız kereminden kuluna dilediği kadar verir.
Oruç bir yıl yorulan insan bedenini dinlendirir ve ona sağlık kazandırır. Peygamberimiz (sav) “Oruç tutun sıhhat bulun” buyurmuştur.
Oruç nefisle cihada, şehvet ve nefsani arzuları kırmada bir kalkandır. Onun içindir ki Peygamber efendimiz (as) evlenme imkanı bulamayan gençlere oruç tutmayı tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: “Ey gençler topluluğu! Sizden evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek gözü daha çok muhafaza eder, iffeti daha fazla korur. Evlenmeye gücü yetmeyenler oruç tutsun. Çünkü oruç bir kalkandır.” Nefes-i emare oruçla sükunet bulur, nefsin harama karşı şehveti kırılır. Zira “nefis acıkınca bütün azalar doyar, nefis doyunca bütün azalar acıkır.”
Oruç yoksullara karşı şefkatli ve merhametli olmayı öğretir. Oruç tutarak açlığın acısını tadan zengin, her zaman açlıkla karşı karşıya olan yoksulun halini yakından tanımış olur ve ona yardıma yönelir. Bu açıdan bakınca orucun, güzel ahlak okulu vazifesini yaptığı görülür. Yemek, içmek gibi insanın yaşamsal ihtiyaçlarından olan kimi alışkanlıkları vardır ki, bunları sınırlı bir zaman için bile olsa terk etmek tahammülü zor ve büyük fedakarlık isteyen bir konudur. İnsanlar sadece Allah rızası için Allah emrine uyarak yemelerini, içmelerini ve şehevi arzularını terk etme melekesini (alışkanlığını) kazanmalılar ki, yasak olan şeylere daha fazla meyli olan nefislerine ve iradelerine sahip olabilsinler ve haram ve yasak olan şeylerden kendilerini uzak tutabilsinler. Gerçekte oruç tutanın yemeden, içmeden ve şehevini muamelelerden nefsine hakim olması, asıl maksat değil. Bilakis nefsi yönlendirme ve ilahi emirlere boyun eğmekle ahlakı güzelleştirme gayesine bir vasıtadır. Bu gaye ise “nefse hakim olma” şeklinde tarif edilebilir. İnsanlarda nefse hakimiyet, sosyal ve ferdi her saadetin ve insanlık için bir süs sayılacak olan güzel ahlakın oluşmasının temel kaynağıdır. Bunun yani nefis hakimiyetinin yokluğu ise, hayvani isteklere esaret ve mahkumiyet neticesini doğurur ki, bu da toplumda oluşacak güvensizlik, iffetsizlik ve hamiyetsizlik gibi ahlaki hastalıkların yerleşmesine sebep olur. İşte oruç insana, nefse hakimiyet melekesini kazandırarak, ona ahlaksızlık hastalığının tedavisini yapma imkanını sağlamış olur.
Oruç, insanı adeta köle haline getiren alışkanlıkların saltanatına son verir. İnsanların çay, kahve, sigara gibi öyle alışkanlıkları vardır ki, bu alışkanlıkların önüne zaman zaman geçilemediği görülmüştür. İnsanlar, bu alışkanlıklarından vazgeçemediklerini iddia ederler ve kendilerince çeşitli mazeretler ileri sürerler. Ama Ramazan ayında çok uzun günlerde bile oruç tutsalar, bu alışkanlılarına karşı direnirler ve sabrederler. İnsanlar her zaman aynı düzeyde yaşamını sürdüremez. Aniden toplumsal bir krizin veya kıtlığın alışılmış düzeni bozmayacağını kim garanti edebilir. İnsanlar her zaman her şeye hazırlıklı olmalıdır. Bunun için de yılda bir ay bile olsa, alışageldiği hayat düzeninin dışında bir proğramla oruç tutarak yaşamaya çalışan müslüman, hayatta karşılaşabileceği yeni durumlara hazır hale gelmek üzere tatbikat yapmaktadır. Aslında bu bir iradeye sahip olup olamama meselesidir. Ramazan ayında Allah emrine uyarak iradesine sahip olan bir müslüman ramazan ayından sonra da iradesine sahip olarak bu alışkanlıklarına gem vurabilir. İşte oruç, bir manada da iradeyi güçlendirme okuludur.
Kısaca oruç, ferdi ve toplumsal, ruhi ve bedeni sıkıntılara en faydalı ilaç ve şifa kaynağıdır.Her ibadetin yerine getirilmesinde sayisiz hikmetler ve bilemedigimiz nice yararlar bulunmaktadir. Ancak kula gereken, ibadeti hikmet ve faydalari için değil, sirf Allah’ın emrini yerine getirmek ve ibadet maksadiyla yapmaktir. Zira bir isten maksat ne ise hüküm ona göre verilir. Faydasi sonsuz olan ve büyük hikmetler barindiran ibadetlerden biri de oruçtur.Kelime olarak “imsak”, yani “kendisini tutmak” anlamina gelen oruç (savm); müslüman, âkil ve balig olan kimselerin ibadet niyetiyle, tan yeri agarmasindan baslayarak, günes batincaya kadar yiyip içmekten, cinsî iliskiden ve bu iliskiye davet eden her türlü davranistan kendisini tutmasi demektir.Oruç Allah’ın bir emri olup, farziyeti Kitap, Sünnet ve Icma ile sabittir. Kur'an-i Kerim'deki: “...oruç sizden önceki ümmetlere farz kilindigi gibi size de farz kilindi.” “…sizden her kim bu aya (Ramazan'a) yetisirse onun orucunu tutsun”, ayetleri ile Hz. Peygamber s.a.v.'in; “Islâm bes esas üzerine bina kilinmistir. (Bunlar) Allah'tan baska ilâh olmadigina ve Muhammed'in Allah'in Rasulü olduguna sahadet etmek, namaz kilmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmektir”, seklindeki hadisi, sartlarina haiz olan müslümanlar tarafindan orucun mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ibadet olduguna açikça isaret etmektedir. Ayrica Ramazan orucu Hz. Peygamber s.a.v.'den asrimiza kadar tevatür yoluyla sabit olmus ve günümüzde de oldugu gibi her dönemde bütün müslümanlar bu oruç farizasini ittifakla yerine getirmislerdir.
Allah’u Tealacın kullarından oruç tutmalarını istemesinden birinci derecede maksat, orucun farz olduğuna işaret eden ayette de görüldüğü gibi, Allah’ın emirlerine itaat ve boyun eğmeye muhalefet ve isyan etmeme melekesi olan takvayı kişinin nefsine yerleştirmesidir.
Oruç, insanı takvaya ulaştırır. Bunun yanında orucun dini, ruhi, sosyal, sağlık, ekonomik ve pedagojik bakımlardan çok faydaları vardır. Oruç, Allah’a itaat ve ibadettir. Kişiye sınırsız sevap kazandırır. Çünkü oruç, yalnız Allah içindir. Onun için de Allah, sınırsız kereminden kuluna dilediği kadar verir.
Oruç bir yıl yorulan insan bedenini dinlendirir ve ona sağlık kazandırır. Peygamberimiz (sav) “Oruç tutun sıhhat bulun” buyurmuştur.
Oruç nefisle cihada, şehvet ve nefsani arzuları kırmada bir kalkandır. Onun içindir ki Peygamber efendimiz (as) evlenme imkanı bulamayan gençlere oruç tutmayı tavsiye ederek şöyle buyurmuştur: “Ey gençler topluluğu! Sizden evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek gözü daha çok muhafaza eder, iffeti daha fazla korur. Evlenmeye gücü yetmeyenler oruç tutsun. Çünkü oruç bir kalkandır.” Nefes-i emare oruçla sükunet bulur, nefsin harama karşı şehveti kırılır. Zira “nefis acıkınca bütün azalar doyar, nefis doyunca bütün azalar acıkır.”
Oruç yoksullara karşı şefkatli ve merhametli olmayı öğretir. Oruç tutarak açlığın acısını tadan zengin, her zaman açlıkla karşı karşıya olan yoksulun halini yakından tanımış olur ve ona yardıma yönelir. Bu açıdan bakınca orucun, güzel ahlak okulu vazifesini yaptığı görülür. Yemek, içmek gibi insanın yaşamsal ihtiyaçlarından olan kimi alışkanlıkları vardır ki, bunları sınırlı bir zaman için bile olsa terk etmek tahammülü zor ve büyük fedakarlık isteyen bir konudur. İnsanlar sadece Allah rızası için Allah emrine uyarak yemelerini, içmelerini ve şehevi arzularını terk etme melekesini (alışkanlığını) kazanmalılar ki, yasak olan şeylere daha fazla meyli olan nefislerine ve iradelerine sahip olabilsinler ve haram ve yasak olan şeylerden kendilerini uzak tutabilsinler. Gerçekte oruç tutanın yemeden, içmeden ve şehevini muamelelerden nefsine hakim olması, asıl maksat değil. Bilakis nefsi yönlendirme ve ilahi emirlere boyun eğmekle ahlakı güzelleştirme gayesine bir vasıtadır. Bu gaye ise “nefse hakim olma” şeklinde tarif edilebilir. İnsanlarda nefse hakimiyet, sosyal ve ferdi her saadetin ve insanlık için bir süs sayılacak olan güzel ahlakın oluşmasının temel kaynağıdır. Bunun yani nefis hakimiyetinin yokluğu ise, hayvani isteklere esaret ve mahkumiyet neticesini doğurur ki, bu da toplumda oluşacak güvensizlik, iffetsizlik ve hamiyetsizlik gibi ahlaki hastalıkların yerleşmesine sebep olur. İşte oruç insana, nefse hakimiyet melekesini kazandırarak, ona ahlaksızlık hastalığının tedavisini yapma imkanını sağlamış olur.
Oruç, insanı adeta köle haline getiren alışkanlıkların saltanatına son verir. İnsanların çay, kahve, sigara gibi öyle alışkanlıkları vardır ki, bu alışkanlıkların önüne zaman zaman geçilemediği görülmüştür. İnsanlar, bu alışkanlıklarından vazgeçemediklerini iddia ederler ve kendilerince çeşitli mazeretler ileri sürerler. Ama Ramazan ayında çok uzun günlerde bile oruç tutsalar, bu alışkanlılarına karşı direnirler ve sabrederler. İnsanlar her zaman aynı düzeyde yaşamını sürdüremez. Aniden toplumsal bir krizin veya kıtlığın alışılmış düzeni bozmayacağını kim garanti edebilir. İnsanlar her zaman her şeye hazırlıklı olmalıdır. Bunun için de yılda bir ay bile olsa, alışageldiği hayat düzeninin dışında bir proğramla oruç tutarak yaşamaya çalışan müslüman, hayatta karşılaşabileceği yeni durumlara hazır hale gelmek üzere tatbikat yapmaktadır. Aslında bu bir iradeye sahip olup olamama meselesidir. Ramazan ayında Allah emrine uyarak iradesine sahip olan bir müslüman ramazan ayından sonra da iradesine sahip olarak bu alışkanlıklarına gem vurabilir. İşte oruç, bir manada da iradeyi güçlendirme okuludur.
Kısaca oruç, ferdi ve toplumsal, ruhi ve bedeni sıkıntılara en faydalı ilaç ve şifa kaynağıdır.Her ibadetin yerine getirilmesinde sayisiz hikmetler ve bilemedigimiz nice yararlar bulunmaktadir. Ancak kula gereken, ibadeti hikmet ve faydalari için değil, sirf Allah’ın emrini yerine getirmek ve ibadet maksadiyla yapmaktir. Zira bir isten maksat ne ise hüküm ona göre verilir. Faydasi sonsuz olan ve büyük hikmetler barindiran ibadetlerden biri de oruçtur.Kelime olarak “imsak”, yani “kendisini tutmak” anlamina gelen oruç (savm); müslüman, âkil ve balig olan kimselerin ibadet niyetiyle, tan yeri agarmasindan baslayarak, günes batincaya kadar yiyip içmekten, cinsî iliskiden ve bu iliskiye davet eden her türlü davranistan kendisini tutmasi demektir.Oruç Allah’ın bir emri olup, farziyeti Kitap, Sünnet ve Icma ile sabittir. Kur'an-i Kerim'deki: “...oruç sizden önceki ümmetlere farz kilindigi gibi size de farz kilindi.” “…sizden her kim bu aya (Ramazan'a) yetisirse onun orucunu tutsun”, ayetleri ile Hz. Peygamber s.a.v.'in; “Islâm bes esas üzerine bina kilinmistir. (Bunlar) Allah'tan baska ilâh olmadigina ve Muhammed'in Allah'in Rasulü olduguna sahadet etmek, namaz kilmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmektir”, seklindeki hadisi, sartlarina haiz olan müslümanlar tarafindan orucun mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ibadet olduguna açikça isaret etmektedir. Ayrica Ramazan orucu Hz. Peygamber s.a.v.'den asrimiza kadar tevatür yoluyla sabit olmus ve günümüzde de oldugu gibi her dönemde bütün müslümanlar bu oruç farizasini ittifakla yerine getirmislerdir.
MANEVİ HİKMETLER
Oruç ruhu takviye eder. Kur'an-i Kerim'de de ifade edildigi gibi, insan ruh ve bedenden mütesekkil bir varliktir. Maddi olan varligi insani iyi ve güzele yönlendirdigi gibi, zaman zaman onu azginliga ve Yüce Allah'in yapilmamasini emrettigi hususlara da sevk edebilir. Iste tam bu sirada oruç devreye girer ve insani manen takviye ederek, yasak olan fiilleri islememesi konusunda ona yardimci olur. Insanin manevi yasantisi ve iradesi ne kadar kuvvetli olursa, Allah'a olan yakinligi da o nispette artar.Takvayi gerçeklestirme konusunda en büyük yardimcilardan biri süphesiz oruçtur. Takva Allah'tan nasil korkulmasi gerekiyorsa öylece korkmak ve her fiil, söz ve harekette murakabe yapmaktir. Oruç tutan kisi, Allah'in emrine boyun egerek, belirli bir zaman diliminde yemeyi, içmeyi vs. birakmak suretiyle takvaya (Allah katinda manen yükselme amacina) yönelir.Oruç iradeyi kuvvetlendirir. Insani diger varliklardan ayiran en büyük özellik akildir. Akli sayesinde insan istedigini yapabilir. Bazi insanlar akillarinin kendilerine gösterdigi hakikatlerin farkina varamayarak, zararli veya faydali olmasina bakmaksizin hayatlarini hep baskalarini taklit ederek geçirirler. Bu nedenle oruç insan için sahsi iradeyi terbiyede etkili olur. Oruç, insani kurtulusa götüren muayyen bir yola, muntazam bir hayat tarzina yöneltir. Bu gerçegi gören günümüzün alimleri, iradeyi terbiye etmek ve özünde bulunan güzellikleri ortaya çikarmak için oruç tutmayi tavsiye etmektedirler.Insanin belirli dönemlerde ve bilhassa gençlik çaginda, Islâm'in hos görmedigi yollara düsmekten korunmasi için iradesini kuvvetlendirmesi gerekir. Insan iradesini saglamlastirmanin ve kötü yollara düsmekten korumanin en güzel yollardan birinin de oruç tutmak oldugu gerçegi, Hz. Peygamber s.a.v.'in; “Ey gençler toplulugu! ...sizden evlenmeye kimin gücü yetmiyorsa o oruç tutsun. Çünkü oruç onun için koruyucu bir kalkandir.” hadisinden açikça ortaya çikmaktadir.Oruç sabri ögretir. Nefsin sinirsiz istekleri vardir. Onun her istegini yerine getirmek mümkün degildir. Nefsin uygun olmayan telkinlerine dur diyebilmenin yollarýndan biri de süphesiz sabirdir. Oruç tutan insan, nefsinin bazi isteklerine gem vurarak en güzel sabir örneklerinden birini vermektedir. Bunun içindir ki, oruç tutmanin farz oldugu Ramazan ayi “sabir ayi” olarak bilinir. Hz. Peygamber s.a.v.; “Sabir (Ramazan) ayinin orucuyla, her aydan tutulan üç gün oruç, gögsün hararetini (nefsin azgin isteklerini) yok eder.” Baska bir hadiste de; “Her seyin bir zekâti vardir. Vücudun zekâti da oruçtur. Oruç sabrin yarisidir.” buyurmuslardir.Oruç nefsi terbiye eder. Diger yaratiklardan hayvanlarda bulunan sehevî kuvvet, yirtici mahlukatta bulunan gadabî kuvvet, meleklerde bulunan ruhanî kuvvet, insanda da bulunur. Insan oruç tutmak suretiyle, sehevî ve gadabî kuvvetlerin istek ve arzularina boyun egmeyerek ruhani kuvvete yönelirse, o zaman adeta meleklesir ve Hz. Peygamber'in müjdeledigi sabrin yarisina erismis olur. Islâm'da tembellik ve teslimiyetçilik hos görülmemistir. Karsilasilan her türlü engel ve zorluklarin asilabilmesi için öncelikle oruçla sabir ve iradenin kuvvetlendirilmesi tavsiye edilmistir. Zira oruçla nefsini terbiye edemeyen, bir günlük açliga sabredemeyen kisi, sehevî arzulari kamçilayan nefsin esiri olur. Nefsinin pesine düsen bir kisinin ise sonu hüsran ve pismanliktir.Oruç, insana Allah'in bahsettigi nimetlerin kiymetini fark ettirir. Insana nimetler devamli verildikçe, onlara ve onlari verene karsi saygi duygusu azalir. Nimetin kiymeti ancak olmadigi zaman bilinir. Aciyi tatmayan tatlinin, zifiri karanlikta kalmayan gündüzün kiymetini bilemez. Oruçta fakiri gözetme, yeme, içme ve doymanin kiymetini bilme vardir. Aç kalanlarin durumunu hatirlamak, orucun içtimai sirlarindan biridir. Oruç tutana bu durumda olanlarin halini hatirlatmak için ne belig bir hutbeye, ne de fasih bir lisana ihtiyaç vardir. Zira oruçlu, bagirsaklarindaki patirtiyi ve midesinin sesiyle ister istemez aç olani hatirlar.Oruç, tok olana aç olanin halini ögretir, yardima tesvik eder. Sayisiz nimetler içinde bulunan bir kisi aç olanin, issiz bucaksiz bir çölde kalip da susuzluktan dudaklari çatlamayan bir kisi de susuz olanin halini nereden bilsin? Her istediklerine ulasabilen kisiler, bütün insanlarin da kendileri gibi büyük nimetler ve rahatlik içinde oldugunu zannederler. Bir lokmaya muhtaç olan, çöplüklerden günlük ihtiyacini karsilamaya çalisan insanlarin varligindan habersiz olarak veya böyle kisileri hiç kâle almaksizin dünyanin her türlü nimetinden en güzel sekilde yararlanmaya devam ederler.Insanlarin içinde bulundugu aci gerçegi ortaya koymak, bir ay gibi kisa bir süre de olsa ayni hisleri yasatmak ve açliktan nefesleri kokan insanlarin varligini ve onlarin çektikleri izdirabi hatirlatmak maksadiyla Yüce Allah oruç tutmayi emretti. Aç ve susuz kalmayi belirli bir zaman dilimi için zaruri kildi. Ta ki zengin muhtaca yardim etsin. Kendisi sayisiz nimetlere sahipken aç olanin halini bilsin de, hiç olmazsa ona ölmeyecek kadar da olsa yardim elini uzatsin ve Allah'in kendisine bahsettiklerden bir kismini böyle kisilerle paylassin. Zengin hatirlasin ki, etrafinda aç insanlar, hayâlarindan dolayi kimseye hallerini arz edemeyen, sokaklara çikip el açamayan muhtaç eller var. O fakirlerin halini anlasin da zenginin kalbi yumusasin ve böylece muhtaç olanlara yardim elini uzatsin.Hz. Peygamber s.a.v.'in; “Merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” “Yeryüzünde olanlara merhamet ediniz ki, gökyüzünde olanlar da size merhamet etsin.” hadislerinde de belirtildiği gibi, Cenaba-i Allah ancak rahmet edene merhamet eder. Hz. Yusuf'un yeryüzünün bütün hazinelerine sahip olduğu halde çok oruç tuttuğu, kendisine niçin çok oruç tuttuğu sorulduğunda; “iyice doyduğum zaman fakirin aç kaldığını unutmaktan korktuğum için” diye cevap verdiği rivayet edilmektedir. Oruç, teslimiyet ve itaati öğretir. Zira oruçta mutlak olarak kâinatın yegâne sahibi olan Allah'a teslimiyet ve hakkıyla O'na ibadet vardır. Bu bütün oruçlularda müşterek olarak bulunan bir hikmettir. İbadetlerin kabul edilebilmesi ve gerçek manada kulluk yapılabilmesi ancak Allah'a mutlak bir teslimiyetle mümkündür. Bakara Suresi'nin 285. ayetinde de belirtildiği üzere, gerçek müminler Allah’ın emir ve yasakları kendilerine bildirilince, hiç tereddüt etmeksizin hemen onu kabul ederler. Onlar sadece Yüce Allah'tan af dilerler. Çünkü onlar sonunda dönüsün ancak ve ancak Allah'a olduğunu bilirler.Allah'a kulluk ve teslimiyet gerçek anlamda oruçla ortaya çikar. Oruçlu acikir ve susar. Önünde bütün nimetler bulundugu halde, sadece Allah'in emrine uyarak ve O'nun rizasini umarak sabreder. Bunun içindir ki Yüce Allah: “Insanoglunun bütün amelleri kendisi içindir. Ancak oruç hariç.” buyurmustur.
ZAHİRİ HİKMETLER
Oruçta sıhhati koruma vardır. Hz. Peygamber s.a.v.; “Oruç tutun ki, sıhhat bulasınız” buyurmustur. Orucun insan sagligi üzerindeki müspet etkileri bugün tibbi otoriteler tarafindan da kabul edilmektedir. Bunun içindir ki oruç tip sahasinda bir çok vakalarda tedavi vasitasi olarak kullanilmakta ve hatiri sayilir bir yeri bulunmaktadir.Sahasinda uzmanlasmis doktorlarin belirttigi gibi; insanin saglikli olmasinin en belirgin örnegi kendi midesidir. Bu nedenle mide sifanin evi konumundadir. Sagligi koruyucu önlem olarak önce mideden baslamak gerekir. Bütün hastaliklarin temelinde fazla gida alma ve asiri beslenme yatmaktadir. Mideyi fazla doldurmamak, gereginden fazla yemek yiyerek bünyenin çalismasini zorlastirmamak lazimdir. Oruç, metabolizmayi düzene koymak için kaçirilmaz bir firsattir. Ramazan ayi boyunca tutulan oruç sayesinde sindirim sistemi dinlenir, tazelenir ve hastalikli olan yerleri iyileserek yepyeni olur.Zarari faydasindan çok olmakla birlikte, insanlarin çogunlugu devamli olarak ihtiyacindan fazla yemeyi adet haline getirmistir. Bu nedenle oruç tutan kisiler az yemek suretiyle midelerinin fazla yorulmamasini ve saglikli kalmasini saglamis olurlar.Diger yönden oruç tutacak olan kisinin imsak vaktinden önce kalkarak, az da olsa bir seyler yemesi tavsiye olunmus ve bu yemekte bolluk ve sayisiz hikmetlerin bulundugu hususu Hz. Peygamber s.a.v. tarafindan bizlere bildirilmistir. Islâm alimleri sahur yemenin müstehap oldugunu ittifakla kabul etmislerdir. Ayrica sahur, Hz. Peygamber s.a.v'in ifadesiyle, hristiyanlarin orucuyla müslümanlarin orucunun arasini ayiran bir fasildir. Zira hristiyanlar sahura kalkmazlar.Nasil ki sahur yemede büyük hikmetler varsa, iftar açmada da sayisiz hikmet ve faydalar bulunmaktadir. Sahuru geciktirmek gerektigi halde, Hz. Peygamber s.a.v.'in; “Insanlar iftari acele yapmaya devam ettikleri müddetçe hayirla yasamada daimdirler.” hadisinden de anlasilacagi üzere, iftarda acele etmek ve bir an evvel hurma, zeytin, su vs. ile orucu açmak gerekir. Bunda da sayisiz hikmetlerin oldugunu bildiren çok sayida hadis-i serif bulunmaktadir.Diger yönden oruç tutan dilini daima zikirle, kalbini de tefekkürle mesgul etmeli ve bilhassa iftarini açarken çokça dua etmelidir. Çünkü iftar açarken oruçlunun yaptigi duanin reddedilmeyecegini bize Hz. Peygamber s.a.v. müjdelemektedir. Bu hususta en meshur dua: “Allahim! Senin rizan için oruç tuttum. Sana iman ettim ve isimi sana havale ettim ve senin rizkinla iftar ettim” seklinde yapilan duadir.Buraya kadar izaha çalistigimiz gibi, gerçekten oruç hem maddi hem de manevi bir tedavi vasitasidir. Kurumus kalpler oruçla yeserir. Susamis gönüller oruçla hayat bulur. Öyleyse bize düsen, Yüce Allah'in emrine uyarak manen ve madden hakkiyla orucumuzu tutmak, oruç vesilesiyle Rabbimiz'in bize bahsedecegi bildigimiz ve bilemedigimiz nice nimetlere kavusmak için gerekli gayreti göstermektir.
RAMAZAN AYININ VE ORUCUN HİKMETLERİ
Allah Kuran'da iman eden kullarına birçok emir ve tavsiyelerde bulunmuş, onlara çeşitli ibadetler bildirmiştir. Bu ibadetlerin herbirinin müminler açısından sayısız hikmetleri bulunmaktadır. Allah'ın yüceliğini takdir edebilen ve Kuran'ın ruhunu kavramış olan Müslümanlar derin derin düşünerek bu hikmetlerin büyük bir kısmını kavrayabilirler.
Ramazan Ayı da Müslümanların hikmetlerini iyi düşünüp kavramaları gereken bir öneme sahiptir. Çünkü Ramazan Ayı gerek hikmet yüklü mübarek Kuran'ı Kerim'in indirildiği gerekse Müslümanların yüksek bir kardeşlik ruhu içinde toplu olarak Allah'ın farz kıldığı oruç ibadetlerini yerine getirdikleri ay olması açısından özel bir önem taşımaktadır.
Allah Kuran'ın Bakara Suresi'nde bu ayın ve oruç ibadetinin önemini ve ne şekilde uygulanması gerektiğini şöyle açıklamaktadır.
Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz. (Bakara Suresi 185)
Ayette geçen ifadeden de açıkça anlaşıldığı gibi bu aya şahit olan tüm Müslümanların, Allah'ın kendilerine gösterdiği kolaylıklar çerçevesinde oruç ibadetlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu hem Müslümanların Rabbimiz olan Allah'ın yüceliğini ve kendilerine karşı ne büyük bir lütuf sahibi olduğunu anlamaları, hem de bu büyük rahmet karşısında Rabbimizi şükrederek tesbih etmeleri açısından son derece önemlidir.
Bir ay boyunca Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu emrini tutan ve sınırlarını aşmayan müminler nefislerini terbiye ederler. Bunun yanısıra diğer ibadetlerini yerine getirirken de nasıl bir nefsani terbiye içinde olmaları gerektiğini anlamış olurlar. Bu kavrayış bir insanın bir yandan kendi nefsini daha yakından ve tarafsız olarak tanımasını sağlarken, diğer yandan da böyle bir eğitime ne kadar ihtiyacı olduğunu anlamasını sağlar.
Diğer yandan insan hayatının her alanında aldığı bu özel terbiyenin nimetlerinden yararlanır. Çünkü nefsini terbiye etmiş -yani elindeki nimetlerin Allah'a ait olduğunu ve acizliğini fark etmiş- bir insanın hayatında bir takım değişiklikler meydana gelir. Böyle bir insanın dünya görüşü olaylar karşısındaki tepkileri ve yorumları farklılaşır. İnsani yönü ön plana çıkar. Allah'ın nimetleri olmadan yaşamanın imkansız olduğunu açlığı yaşamak suretiyle uygulamalı olarak tespit etmiş bir kişinin bakış açısında çok olumlu değişiklikler meydana gelir.
Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri de Ramazan Ayı'nın ve oruç tutmanın bu yöndeki hikmetlerine eserlerinde geniş yer ayırmıştır. Ramazan ayı sırasında tutulan orucun kişinin nefsini terbiye etmesinde ve Allah'a yakınlaşmasında önemli etkileri olduğunu bir sözünde şu şekilde ifade etmiştir.
"İşte Ramazan-ı Şerif'teki orucun çok hikmetleri hem Cenab-ı Hakkın rububiyetine hem insanın hayat-ı içtimaiyesine hem hayat-ı şahsiyesine hem nefsin terbiyesine hem ilahi nimetlerin şükrüne bakar hikmetleri var."
Ramazan Ayı da Müslümanların hikmetlerini iyi düşünüp kavramaları gereken bir öneme sahiptir. Çünkü Ramazan Ayı gerek hikmet yüklü mübarek Kuran'ı Kerim'in indirildiği gerekse Müslümanların yüksek bir kardeşlik ruhu içinde toplu olarak Allah'ın farz kıldığı oruç ibadetlerini yerine getirdikleri ay olması açısından özel bir önem taşımaktadır.
Allah Kuran'ın Bakara Suresi'nde bu ayın ve oruç ibadetinin önemini ve ne şekilde uygulanması gerektiğini şöyle açıklamaktadır.
Ramazan ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahid olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz. (Bakara Suresi 185)
Ayette geçen ifadeden de açıkça anlaşıldığı gibi bu aya şahit olan tüm Müslümanların, Allah'ın kendilerine gösterdiği kolaylıklar çerçevesinde oruç ibadetlerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu hem Müslümanların Rabbimiz olan Allah'ın yüceliğini ve kendilerine karşı ne büyük bir lütuf sahibi olduğunu anlamaları, hem de bu büyük rahmet karşısında Rabbimizi şükrederek tesbih etmeleri açısından son derece önemlidir.
Bir ay boyunca Allah'ın Kuran'da bildirdiği bu emrini tutan ve sınırlarını aşmayan müminler nefislerini terbiye ederler. Bunun yanısıra diğer ibadetlerini yerine getirirken de nasıl bir nefsani terbiye içinde olmaları gerektiğini anlamış olurlar. Bu kavrayış bir insanın bir yandan kendi nefsini daha yakından ve tarafsız olarak tanımasını sağlarken, diğer yandan da böyle bir eğitime ne kadar ihtiyacı olduğunu anlamasını sağlar.
Diğer yandan insan hayatının her alanında aldığı bu özel terbiyenin nimetlerinden yararlanır. Çünkü nefsini terbiye etmiş -yani elindeki nimetlerin Allah'a ait olduğunu ve acizliğini fark etmiş- bir insanın hayatında bir takım değişiklikler meydana gelir. Böyle bir insanın dünya görüşü olaylar karşısındaki tepkileri ve yorumları farklılaşır. İnsani yönü ön plana çıkar. Allah'ın nimetleri olmadan yaşamanın imkansız olduğunu açlığı yaşamak suretiyle uygulamalı olarak tespit etmiş bir kişinin bakış açısında çok olumlu değişiklikler meydana gelir.
Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri de Ramazan Ayı'nın ve oruç tutmanın bu yöndeki hikmetlerine eserlerinde geniş yer ayırmıştır. Ramazan ayı sırasında tutulan orucun kişinin nefsini terbiye etmesinde ve Allah'a yakınlaşmasında önemli etkileri olduğunu bir sözünde şu şekilde ifade etmiştir.
"İşte Ramazan-ı Şerif'teki orucun çok hikmetleri hem Cenab-ı Hakkın rububiyetine hem insanın hayat-ı içtimaiyesine hem hayat-ı şahsiyesine hem nefsin terbiyesine hem ilahi nimetlerin şükrüne bakar hikmetleri var."
Bu hikmetlerden bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
İnsanın Acizliğini Fark Etmesi
Ramazan ayı geldiğinde Müslümanlar Allah'ın kendilerine tarif ettiği şekilde oruç ibadetlerini yerine getirirler. Bakara Suresi'nde bu ibadetin vakti "…Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın… Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır..." (Bakara Suresi 187 şeklinde bildirilmiştir.
Allah ayetlerine iman eden ve O'ndan içi titreyerek korkanlar için bu süre kesin bir sınır olarak belirlenmiştir. Bu süre içinde kesintisiz olarak oruç tutan insanlar nefislerinin kendi üzerlerindeki etkisine şahit olurlar. Kötülüğü haddi aşmayı ve sınır çiğnemeyi emreden bencil aç gözlü zalim yönleriyle nefislerini tanıma fırsatı bulmuş olurlar. Ancak tüm bunların yanında onu nasıl dizginleyeceklerini nasıl söz geçireceklerini de öğrenirler. Zannettikleri gibi güçlü yıkılmaz ve sapasağlam bir vücutları olmadığını aksine son derece aciz zorluklardan çok çabuk etkilenen bir yapıya sahip olduklarını da bu ibadet vesilesiyle görmüş olurlar. Bu bir aylık süre boyunca aslında her yönden Allah'a ne kadar muhtaç bir varlık olduklarını kavrar, kendi acizliklerine bizzat tanık olurlar. Üstad oruç tutan bir insanın acizliğini fark edişindeki bu gibi hikmetleri Mektubat'ta şöyle ifade etmektedir.
Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi nihayetsiz fakrı gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zayıf ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Adete polattan bir vücudu var gibi ölmeyecekmişçesine kendini ebedi tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedid bir hırs ve tamahla ve şiddetli alaka ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Halıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; kötü ahlak içinde yuvarlanır.
İşte Ramazan-ı Şerif'teki oruç en gafillere ve inatçılara zaafını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor; midesindeki ihtiyacını anlar. Zayıf vücudunu ne derece çürük olduğunu hatırlatıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp kemal-i acz ve fakr ile dergah-ı İlahiyeye ilticaya bir arzu hisseder ve bir şükr-ü manevi eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır-eğer gaflet kalbini bozmamışsa!" (Yirmi Dokuzuncu Mektup Beşinci Nükte
Allah ayetlerine iman eden ve O'ndan içi titreyerek korkanlar için bu süre kesin bir sınır olarak belirlenmiştir. Bu süre içinde kesintisiz olarak oruç tutan insanlar nefislerinin kendi üzerlerindeki etkisine şahit olurlar. Kötülüğü haddi aşmayı ve sınır çiğnemeyi emreden bencil aç gözlü zalim yönleriyle nefislerini tanıma fırsatı bulmuş olurlar. Ancak tüm bunların yanında onu nasıl dizginleyeceklerini nasıl söz geçireceklerini de öğrenirler. Zannettikleri gibi güçlü yıkılmaz ve sapasağlam bir vücutları olmadığını aksine son derece aciz zorluklardan çok çabuk etkilenen bir yapıya sahip olduklarını da bu ibadet vesilesiyle görmüş olurlar. Bu bir aylık süre boyunca aslında her yönden Allah'a ne kadar muhtaç bir varlık olduklarını kavrar, kendi acizliklerine bizzat tanık olurlar. Üstad oruç tutan bir insanın acizliğini fark edişindeki bu gibi hikmetleri Mektubat'ta şöyle ifade etmektedir.
Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi nihayetsiz fakrı gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zayıf ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Adete polattan bir vücudu var gibi ölmeyecekmişçesine kendini ebedi tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedid bir hırs ve tamahla ve şiddetli alaka ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Halıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; kötü ahlak içinde yuvarlanır.
İşte Ramazan-ı Şerif'teki oruç en gafillere ve inatçılara zaafını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor; midesindeki ihtiyacını anlar. Zayıf vücudunu ne derece çürük olduğunu hatırlatıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp kemal-i acz ve fakr ile dergah-ı İlahiyeye ilticaya bir arzu hisseder ve bir şükr-ü manevi eliyle rahmet kapısını çalmaya hazırlanır-eğer gaflet kalbini bozmamışsa!" (Yirmi Dokuzuncu Mektup Beşinci Nükte
İnsanların halden anlayan bir ahlaka sahip olmaları
Oruç ibadetinin bir diğer hikmeti de insanların bu ibadet sırasında diğer insanların içinde bulundukları durumu anlamalarıdır. Aç, susuz, fakir ya da ihtiyaç içinde olan bir insanın yaşadığı zorluklara kavrar, kendi durumlarına şükretmeyi öğrenirler. Çünkü elindeki imkanları kendi gücünden bilen bu nedenle de zenginliğine ve imkanlarına güvenen bir insan bu ibadet esnasında bu değerlerin bir önemi olmadığını daha iyi anlar. Fakir bir insanla kendisi arasında gerçekte hiçbir farkın olmadığını elindeki imkanların gelip geçici olduğunu görmesini sağlar. Bir yandan bu gerçeği fark ederken, diğer yandan da fakir bir insanın durumunu bizzat yaşayarak anlamış olur. İçinde bulunduğu bu durum kişinin kalbini yumuşatır şefkat ve merhamet hislerinin açığa çıkmasını sağlar. Daha insaniyetli halden anlar mütevazi, yardımsever ve fedakar bir kişilik kazanmasında önemli rol oynar.
Diğer taraftan fakir bir insan da kendisinden daha fakir ve muhtaç olan başka bir insanın durumunu anlar. Kendi haline şükreder. Her iki taraf da oruç ibadetlerini yerine getirirken hem ellerindeki nimetlere şükretmeyi öğrenirler, hem de samimi olarak açlığı tadarak o durumdaki insanların halini anlamış olurlar. Bediüzzaman Said Nursi fakirlerle zenginleri bir yapan oruç ibadetinin bu önemli hikmetini ise şöyle ifade etmiştir.
İnsanlar ihtiyaç cihetinde muhtelif bir surette var edilmişler. Cenab-ı Hak o ihtilafa binaen zenginleri fukaraların yardımına davet ediyor. Halbuki zenginler fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa nefisperest çok zenginler bulunabilir ki açlık ve fakirlik ne kadar elim ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hem cinsine şefkat ise şükr-ü hakikinin bir esasıdır. Hangi fert olursa olsun kendinden bir yönde daha fakiri bulabilir; ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa şefkat vasıtasıyla yardıma mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz yapsa da tam olmaz. Çünkü hakiki o hali kendi nefsinde hissetmiyor. (Yirmi Dokuzuncu Mektup Üçüncü Nükte)
Oruç ibadetinin bir diğer hikmeti de insanların bu ibadet sırasında diğer insanların içinde bulundukları durumu anlamalarıdır. Aç, susuz, fakir ya da ihtiyaç içinde olan bir insanın yaşadığı zorluklara kavrar, kendi durumlarına şükretmeyi öğrenirler. Çünkü elindeki imkanları kendi gücünden bilen bu nedenle de zenginliğine ve imkanlarına güvenen bir insan bu ibadet esnasında bu değerlerin bir önemi olmadığını daha iyi anlar. Fakir bir insanla kendisi arasında gerçekte hiçbir farkın olmadığını elindeki imkanların gelip geçici olduğunu görmesini sağlar. Bir yandan bu gerçeği fark ederken, diğer yandan da fakir bir insanın durumunu bizzat yaşayarak anlamış olur. İçinde bulunduğu bu durum kişinin kalbini yumuşatır şefkat ve merhamet hislerinin açığa çıkmasını sağlar. Daha insaniyetli halden anlar mütevazi, yardımsever ve fedakar bir kişilik kazanmasında önemli rol oynar.
Diğer taraftan fakir bir insan da kendisinden daha fakir ve muhtaç olan başka bir insanın durumunu anlar. Kendi haline şükreder. Her iki taraf da oruç ibadetlerini yerine getirirken hem ellerindeki nimetlere şükretmeyi öğrenirler, hem de samimi olarak açlığı tadarak o durumdaki insanların halini anlamış olurlar. Bediüzzaman Said Nursi fakirlerle zenginleri bir yapan oruç ibadetinin bu önemli hikmetini ise şöyle ifade etmiştir.
İnsanlar ihtiyaç cihetinde muhtelif bir surette var edilmişler. Cenab-ı Hak o ihtilafa binaen zenginleri fukaraların yardımına davet ediyor. Halbuki zenginler fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını oruçtaki açlıkla tam hissedebilirler. Eğer oruç olmazsa nefisperest çok zenginler bulunabilir ki açlık ve fakirlik ne kadar elim ve onlar şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak edemez. Bu cihette insaniyetteki hem cinsine şefkat ise şükr-ü hakikinin bir esasıdır. Hangi fert olursa olsun kendinden bir yönde daha fakiri bulabilir; ona karşı şefkate mükelleftir. Eğer nefsine açlık çektirmek mecburiyeti olmazsa şefkat vasıtasıyla yardıma mükellef olduğu ihsanı ve yardımı yapamaz yapsa da tam olmaz. Çünkü hakiki o hali kendi nefsinde hissetmiyor. (Yirmi Dokuzuncu Mektup Üçüncü Nükte)
Nefsin Terbiye Edilmesi
Oruç ibadetinin bir diğer hikmeti de insana nefsinin gerçek durumunu göstermesidir. Bediüzzaman Hazretleri, Mektubat adlı eserinde insan nefsinin bu durumunu şöyle ifade etmektedir.
Nefis kendini hür ve serbest ister ve öyle olduğunu düşünür. Hatta kuruntuya dayalı bir terbiye ve başıboş hareketi fıtri olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan dünyada servet ve iktidarı da varsa gaflet dahi yardım etmişse bütün bütün gasbederek hırsızcasına nimet-i İlahiyeyi hayvan gibi yutar.İşte Ramazan-ı Şerifte en zengin en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki kendisi malik değil köledir; hür değil kuldur. Emrolunmazsa en adi ve en rahat şeyi de yapamaz elini suya uzatamaz diye kuruntuya dayalı rububiyeti kırılır kulluğunu takınır hakiki vazifesi olan şükre girer."
Üstadın ifade ettiği gibi Allah'a teslim olmayı, kulluk etmeyi reddeden ve kendini özgür bilen insan nefsi sınır tanımaz bir azgınlık içine girmeyi arzular. Ancak Allah'ın Kuran'la insanlara getirdiği sınırlar bu azgınlığı dizginler. Bu sınırlardan biri de oruç ibadeti sırasındaki sınırlardır. Bu disiplin içinde nefsini eğiten onun bitmeyen istekleri yerine Allah'ın emir ve yasaklarına uyan insanlar gaflet uykusundan uyanırlar. Nefislerindeki azgınlığın yerini Allah'a kul olduğunu bilen aciz bir insana bırakır. Nefsinin bu durumunu kavramak onu mütekebbir ulaşılamaz kavrayışı zayıf bir insan sıfatından çıkarıp Rabbimize şükreden acizliğini fark etmiş güzel ahlaklı bir insan durumuna getirir.
Unutulmamalıdır ki, bu saydıklarımız oruç ibadetinin sayısız hikmetinden sadece bir kısmıdır. Ancak sadece bu saydıklarımız üzerinde düşünmek bile Müslümanların dimağını açacak ve diğer hikmetleri kendi vicdanlarıyla çözmelerinde onlara yol gösterecektir.
Oruç ibadetinin bir diğer hikmeti de insana nefsinin gerçek durumunu göstermesidir. Bediüzzaman Hazretleri, Mektubat adlı eserinde insan nefsinin bu durumunu şöyle ifade etmektedir.
Nefis kendini hür ve serbest ister ve öyle olduğunu düşünür. Hatta kuruntuya dayalı bir terbiye ve başıboş hareketi fıtri olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan dünyada servet ve iktidarı da varsa gaflet dahi yardım etmişse bütün bütün gasbederek hırsızcasına nimet-i İlahiyeyi hayvan gibi yutar.İşte Ramazan-ı Şerifte en zengin en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki kendisi malik değil köledir; hür değil kuldur. Emrolunmazsa en adi ve en rahat şeyi de yapamaz elini suya uzatamaz diye kuruntuya dayalı rububiyeti kırılır kulluğunu takınır hakiki vazifesi olan şükre girer."
Üstadın ifade ettiği gibi Allah'a teslim olmayı, kulluk etmeyi reddeden ve kendini özgür bilen insan nefsi sınır tanımaz bir azgınlık içine girmeyi arzular. Ancak Allah'ın Kuran'la insanlara getirdiği sınırlar bu azgınlığı dizginler. Bu sınırlardan biri de oruç ibadeti sırasındaki sınırlardır. Bu disiplin içinde nefsini eğiten onun bitmeyen istekleri yerine Allah'ın emir ve yasaklarına uyan insanlar gaflet uykusundan uyanırlar. Nefislerindeki azgınlığın yerini Allah'a kul olduğunu bilen aciz bir insana bırakır. Nefsinin bu durumunu kavramak onu mütekebbir ulaşılamaz kavrayışı zayıf bir insan sıfatından çıkarıp Rabbimize şükreden acizliğini fark etmiş güzel ahlaklı bir insan durumuna getirir.
Unutulmamalıdır ki, bu saydıklarımız oruç ibadetinin sayısız hikmetinden sadece bir kısmıdır. Ancak sadece bu saydıklarımız üzerinde düşünmek bile Müslümanların dimağını açacak ve diğer hikmetleri kendi vicdanlarıyla çözmelerinde onlara yol gösterecektir.
Oruç ile ilgili yapılan araştırmalar
Oruç konusunda yerli yabancı birçok ilim adamı çalışma yapmıştır. Bu çalışmalar daha çok, insan üzerindeki psiko-fizik etkileri üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Bu konuda Özellikle Marie-Reine Geffroy’un “Le Jeûne, Moyen De Puricfation Totale” (Tam Bir Arınma Vasıtası Olarak Oruç) isimli eseri bu konuda önemli bir kaynaktır. Bu çalışma orucun fizyolojik etkilerini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Geffroy, bugün bazı kimselerin oruca karşı olumsuz tavrını bilhassa bir peşin hükümden kaynaklandığını belirtmektedir: Ona göre, oruca karşı takınılan bu olumsuz tavır, zayıf düşmemek için, beslenmek hatta aşırı derecede beslenmek zorunluluğu ile ilgili bir peşin hükümden kaynaklanmaktadır.
Geffroy’a göre, aşırı yiyecek, gücü artırmak yerine, aksine azaltmaktadır. Bunun üç sebebi vardır:
1) Her kategoriden yiyeceğin kullanılabilir miktarını aşan kısmı “artık” olur ve organların normal işleyişini alt üst ederek, sindirim organları ve iç organlarda biriken maddelerle organizmaya aşırı bir yük getirir.
2) Fazla yükleme, hazım ve sindirim fonksiyonlarında bir yavaşlama ile bu besin fazlalığını telâfi etmek için fazla güç sarfına sebep olur.
3) Bu çok miktardaki besinlerin hazmının sebep olduğu şimik ve fizik oluşumlar, aşırı bir enerji kaybına yol açar.
Geffroy, bu kanaatini destekleyen tıbbî bazı uygulamalara da değinir. Onun belirttiğine göre Dr. Dewey, öğrencisi bayan Dr. Hazzard ve Dr. Garignton gibi, tabip araştırmacılar, bir tedavî usulü olarak, hastalarına 65 ile 75 gün arasında değişen sürelerde oruç tutturmuşlardır.
Bu sahadaki diğer önemli bir araştırmacı olan Dr. Bertholet, kitabında topladığı çok sayıdaki uzun süreli oruç tedavilerinin incelenmesine ve elde edilen sonuçlara dayanarak; ağır vak’alarda bile oruç vasıtasıyla fevkalâde şifalar elde edilebileceğini belirtmektedirler.
Hastalıkların tedavisinde oruç
Dr. Dewey, Dr. Guelpa, Dr. Frumusan, Dr. Pauchet gibi oruçla ilgili araştırmalarda uzmanlaşmış tabibler de, hastalarını tedavi etmek için kısa ve uzun süreli oruç kürleri uygulamışlardır. Bunlardan Dr. Dewey hastalarına ve sağlıklı kişilere günde iki öğün yemek yemelerini; cerrahi Profesörü Dr. Pauchet, ameliyatı daha tehlikesiz kılmak ve yaraların çabuk kapanmasını kolaylaştırmak için hastalarına ameliyat öncesi ve sonrasında oruç tavsiye ediyordu.
Geffroy orucu fizikî ve ruhî bakımdan ikiye ayırarak her iki açıdan bazı tavsiyelerde bulunmaktadır. Fizikî bakımdan daha çok meyve sebze rejimi, banyo, açık hava gibi faktörlerin oruçla tedavideki önemine dikkati çekmektedir.
Geffroy, “Ruhî-mânevî bakımdan nasıl oruç tutmalı?” sorusuna kısaca şöyle cevap vermektedir: “Her devirde oruç mükemmel bir ruhî/manevî eğitim ve de mâsivadan kurtulma vasıtası olarak kullanılmıştır. İnsanın, Yaradanına kavuşabilmesi O’nun emir ve yasaklarını çiğneyerek mümkün olamaz.
Allahü teâlânın bizi ruh ve bedenden yarattığını, bir ruhumuz, bir bedenimiz olduğunu asla unutmamak gerekir. Beden ve ruh ölünceye kadar birbirinden ayrılmayacak bir şekilde yaratılmıştır. Dolayısıyla maddî âlemden zamansız ve gereksiz bir biçimde kopmak ve bedeninin ihtiyaçlarını hiçe saymak akıl kârı bir iş değildir. Nefse tam hakimiyet ve kemâle ulaşabilmek için insan, bütün bir ömre, hem de günden güne giderek arınan bir ömre ihtiyacı olduğunu unutmamalıdır. Ayrıca insan az veya çok büyük ölçüde nihai başarıya götüren faktörlerin tamamını dikkate almak zorundadır.”
Bazıları aç kalmanın zararlı olduğu söylüyorlar. Aç kalmakla oruç tutmayı karıştırmamalıdır. Bunlar çok farklı şeylerdir. Aç kalmak zararlı olabilir, fakat oruç tutmak faydalıdır. Çünkü, insan aç kalınca devamlı yiyecek beklentisi içinde olduğu için mideye devamlı salgı gelmektedir. Bu da zararlı olmaktadır. Fakat, oruç tutan kimsede yemek beklentisi yoktur. Beyin biliyor ki iftara kadar yemek gelmeyecek. Bunun için beyinin emriyle salgı akmamaktadır. Salgı akmayınca da mide zarar görmemektedir.
Pakistan’da yapılan araştırma
Orucun fizyolojik fonksiyonlar üzerindeki etkisini tıbbî metodlarla laboratuarda inceleyen bir araştırma da Pakistan’da yapılmıştır. Bu araştırma “el-Muslimûn” dergisinde “Orucun İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri” başlığı altında yayınlanmıştır. Söz konusu bu araştırma, oruçlu onüç kişi üzerinde yapılmış ve denekler arasında altı aylık hamile bir kadın da yer almıştır. Araştırmanın amacı, orucun insan vücudu üzerindeki tesirini öğrenmektir.
Arada bir karşılaştırma yapabilmek için, aynı zamanda ve benzer şartlarda yirmiyedi yaşında, oruçsuz bir erkek üzerinde de benzer bir uygulama yapılmıştır. Araştırmada orucun ağırlık, sıcaklık, kan dolaşımı, vücuttaki temel hücrelerin oranı, sıvı maddelerindeki denkleşme, kan ve idrar üzerinde ne gibi kimyevî değişiklikler yaptığı incelenmiştir.
Oruçlu oldukları zaman ile oruçlu olmadıkları zaman arasında bir karşılaştırma yapabilmek için, deneme ve incelemelere Ramazan’dan bir hafta önce başlanmıştır. Bu bir haftalık süre içinde tahlil edilmek üzere numuneler kahvaltıdan önce; Ramazan’da ise iftar vakti bir yudum su içildikten sonra alınmıştır. Bu işlem, Ramazan’ın birinci, onuncu ve sonuncu günlerinde tekrar edilmiştir. Bu araştırmanın neticeleri kısaca şöyle özetlenebilir:
1) Orucun vücut ağırlığı üzerindeki ekilerini gösteren bulgular, oruçsuz deneğin kilosunda herhangi bir değişiklik olmadığını; oruçlulardan ikisi hariç, bunların kilolarında hafif bir düşüş olduğunu göstermiştir.
2) Kan dolaşımına ait bulgular ise, orucun kan dolaşımı ve vücut sıcaklığında herhangi bir menfi etki yapmadığını göstermiştir. Hemoglobin üzerinde de herhangi bir etki yapmadığı ve normal bir şekilde devam ettiği anlaşılmıştır.
3) Kandaki şeker oranını gösteren bulgulara göre ise, şeker nisbetinde apaçık bir düşme gözlenmiş ve bu oranın, oruçluların onunda %70 miligramdan daha az olduğu tesbit edilmiştir. Bunun normal olarak bir insanda müşahede edilen en düşük sınır olduğu belirtilmektedir.
4) Sıvı maddelerde denkleşme bakımından oruçluların çoğunda, içtikleri suyun yeterli olduğu, oruçlu iken böbreklerin görevinde değişiklik olmadığı anlaşılmıştır.
Netice olarak bu tıbbî araştırma, orucun insan sağlığı üzerinde herhangi menfî bir etkisi bulunmadığını ispatlamıştır. Aksine müspet etkisi olduğu gözlenmiştir.
Ülkemizde yapılan araştırmalar
Yabancı ülkelerde yapılan sınırlı sayıdaki araştırmalar ve tecrübeler yanında ülkemizde de tıbbî metodlarla bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırma Prof. Dr. Münip Yeğin ve arkadaşları tarafından yürütülmüş ve “İslamî Oruç Üzerinde Biyokimyasal Bir Araştırma” adıyla yayınlanmıştır.
Bu geniş çaplı laboratuvar araştırmasında orucun biyoşimik kan tablosu incelenmiştir. Araştırmada sekiz uzman ve dört kişilik yardımcı kadro görev almış ve Ramazan Ayı içerisinde, orucunu tam olarak tutan muhtelif meslek ve yaştan yüz kişi gönüllü olarak araştırmaya katılmıştır. Bir karşılaştırma yapabilmek için Ramazan’dan önce ve Ramazan’ın son haftasında kan alınarak; kanlardaki total protein, albümin, globulin, kan şekeri v.s. incelenmiştir. Detaylı analizlerle elde edilen bulgular rapor edildikten sonra, total açlık araştırmalarının sonuçları ile toplam yüz oruçlu üzerinde yapılan analiz sonuçları sonucu şöyle:
1- Oruç tutanlarda bir fizyolojik açlık (yani hakiki açlık) tablosuna rastlanmadı.
2- Yağ depolarının harekete geçirilmesi suretiyle lipit metabolizması fizyolojik sınırlar içinde süratlenmiştir. Bu sayede damar sertliğine sebep olan “ateroskleroz”un teşekkül etme ihtimali azalmaktadır.
3- 20. Asrın aterosklerozu ve ona eşlik eden kolesterol yüksekliği, hiper tansiyon, angina pektoris, enfarktuslar ve bazı böbrek hastalıkları gibi, zenginlik ve refah hastalıklarına yakalanmamak için en mükemmel bir “tıbbî proslaksi” veya “sağlık kazanma egzersizi”dir.
4- Oruçta insanın açlık hissi duyması, istediği her an yiyip içebilme alışkanlığının kişiye verdiği “psikolojik bir hadise”dir. Bu açlığa “psikolojik açlık” veya “yalancı açlık” da denilebilir.
5- Oruç bazı nadir hastalıklar dışındaki durumlarda önemli bir “şifa vasıtası”dır.
6- Oruç “açlık” olmadığına göre, sadece bir “total perhiz”den ibarettir.
Araştırmacılar yapılan analizlerin istatistiki değerlendirmelerine dayanarak şu sonuca varmaktadırlar: “Oruç ile açlık vetiresinin tamamen birbirinden ayrı vasıflara sahip oldukları tesbit edildi. Oruçta vücut depo yağlarının metabolizasyon kazanması sayesinde orucun asrımızın zenginlik ve refah hastalıkları için bir nevi “sağlık kazanma egzersizi” olduğu kanaatine varıldı” (Psiko-sosyal açıdan oruç – Veysel Uysal – Diyanet Vakfı Yayınları)
ORUÇ TUTMANIN TOPLUM AÇISINDAN ÖNEMİ
İbadetlerin faydaları sadece fertlerle sınırlı değildir. Bazı ibadetler toplum düzen ve ahengini önemli ölçüde etkiler. Mesela oruçta bu özellik çok bariz ve belirgin bir şekilde gözlemlenir. Cemaatle kılınan namazların sosyal ilişkiler açısından ne kadar önemli etkisi olduğunu kim inkar edebilir?
Zekatta bunlara ilaveten sosyoekonomik dengeleri olumlu yönde etkileyen çok hikmetli özellikler vardır. Ramazan ayının manevi atmosferi içinde farz olan zekatın dışındaki her türlü sadaka ve maddi yardımlaşmanın da zenginleştirdiği bir ihsan ortamında nice bunalmış insanların sıkıntı ve problemlerine çözüm ve rahatlık sağlandığı herkesin bildiği bir gerçektir.
Ramazan ayı boyunca insan, aslında ferdi ve sosyal olgunluğa erişmek için çok ciddi ve zor bir imtihandan geçer. Nefsinin zaaf ve tutkularıyla oldukça çetin bir mücadele içine girer.
Oruç, kişi iradesini iyiye ve güzele yönlendirme noktasında insana çok ciddi destek ve katkılar sağlar. İnsan; çirkinlikler ve olumsuzluklar bir yana, günlük hayatın normal seyri içinde kendisi için helal ve meşru olan pek çok iş ve davranışları bile, geçici bir zaman için bile olsa kısıtlama veya tamamen terkedebilme kararlılığını gösterir.
Faydalı ve güzel işleri yapmakta çok farklı bir şevk ve heyecan duymaya başlayan insan, yavaş yavaş kötülüklerden nefret etmeye başlar. Önemli olan Ramazandan sonra da aynı alışkanlıkları sürdürmek ve bunları kalıcı hale getirmeye çalışmaktır.
Zaten Ramazan sonunda büyük sevinç ve mutluluk sahnesi oluşturan Bayramın ifade ettiği hikmetli mana, nefse karşı yürütülen akılcı ve kararlı mücadelenin zaferle sonuçlanmış olmasıyla çok yakından ilgilidir.
Ramazan-ı Şerifte tutulan oruç, şayet halis bir niyetle tamamlanırsa ona verilecek manevi ecir ve sevaba insanlarca bir ölçü ve sınır konulmasına imkan yoktur. Çünkü Cenab-ı Hak “Oruç sırf benim için eda edilen bir ibadettir, onun mükafatını da ancak ben takdir ederim” buyurmuştur.
Oruçlu kişi, orucunun feyiz ve bereketine kavuşabilmek için kaynağını şeytandan alan, nefsin bencil ve mağrur tutkularıyla kabaran öfke ve asabiyet halini mutlaka terketmek zorundadır. Ramazan orucuyla bu imtihandan yüz akıyla çıkanlar öfkelerini yenerek ne kadar güçlü bir iradeye sahip olduklarını gösterirlerse Bayramı gerçek anlamda hak etmiş olurlar.
Oruç Kötülüklerden Korur
Kur'an-ı kerimde, orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki "...ta ki korunasınız" buyurulmaktadır. Allah teâlâ, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma yollarını göstermiştir. İşte orucun bir özelliği, bir hikmeti de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur.
Nitekim Peygamberimiz de "Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, "ben oruçluyum" desin." buyurmuştur.
Kalkan, savaşlarda kişiyi düşmanın kılıcından koruyan bir vasıta idi. Kalkan, sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyerek nefsine hakim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır.
Oruç, kişiyi sadece kötülüklerden korumakla kalmayacak, onu cehennem ateşinden de koruyacaktır. Çünkü, insanı cehenneme sürükleyen kötülüklerdir, bunlardan uzaklaşan cehennemden de uzaklaşmış demektir.
Her kötülüğün başı, Cenab-ı Hakkı unutmak ve sorumluluk duygusunu kaybetmektir. Halbuki oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah korkusu kalblere iyice yerleşir,bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur.
Allahü teâlânın her emrinde olduğu gibi oruçta da bunun gibi birçok hikmetler ve bizim için pek çok faydalar olduğu muhakkaktır. Orucu Allah rızası için tutmakla beraber, bunları da bilmekte faydalar vardır.
Hastalıkların Başı Çok Yemek
Allahü teâlâ, insanı ve bütün varlıkları âciz, muhtaç olarak yaratmıştır. Bedenin çeşitli şeylere ihtiyâcı vardır. Hastalandığı zaman, tedâvi olmaya muhtaçtır. Hastalıkların çeşitli sebepleri mevcuttur. Bunların ekserîsi ise, çok yemekten ileri gelmektedir. Az yiyenin vücûdu sıhhatli olur.
Orucun insan sağlığına te'sîri, sayılamıyacak kadar çoktur. Bunların içinden en önemlileri olarak karaciğer ve damarlar üzerindeki etkileri olarak bildirilmiştir.
Karaciğer, vücûdun, muazzam kompüterlerle çalışan kimya laboratuarı gibidir. Karaciğer, bir taraftan sindirim için çok büyük mes'ele olan yağları sindirir, eritir, diğer taraftan da besinleri depo eder, ihtiyaca göre onları çözer. Ayrıca karaciğer, vücûda giren mikroplara karşı, faydalı zehirler üretir. Kemik iliğinde kan yapan hücreler için, temel maddeler hazırlar.
Vitamin ve hormonlar ile kandaki iyot dengesinin bütün faaliyetinden karaciğer sorumludur. Bunun için karaciğer hücreleri, yirmi dört saat durmadan çalışmak mecburiyetindedir. Çok yemek ve içmek, karaciğer hücreleri için çok zararlıdır. Aşırı derecede çalışan karaciğer hücreleri, Ramazan-ı şerîfte, oruç tutmak suretiyle dinlenmektedir. Böylece karaciğer, bir sene müddetle daha kuvvetli çalışma imkânı bulmaktadır.
Bugün yapılan tıbbî araştırmalarda, gençliğinden i'tibâren oruç tutan kimselerin karaciğer bozukluğu ile ilgili rahatsızlık çekmediği tespit edilmiştir. Yapılan araştırmalarda, zayıf, güçsüz kimselerin oruç tuttukları zaman, daha kanlı canlı hâle geldikleri görülmüştür.
Orucun, karaciğer üzerindeki bu etkisinin yanı sıra damarlar üzerindeki etkisi de insanı hayretler içinde bırakmaktadır. Damarların en büyük düşmanı, kandaki aşırı besin maddeleri ve bilhassa bu maddelerin yakılamıyan artıklarıdır. Bu artıklar, ihtiyarlığın, yıpranmanın sebebi olarak gösterilmektedir.
Oruçlu iken, hücre arası su azaldığından, küçük tansiyon azalarak damarların üzerindeki baskı kalkar. Bunun için oruç tutanların damarları ve küçük tansiyonları daima sağlıklı olmaktadır.
Orucun Sosyal Faydaları
Orucun fert bakımından pek çok faydaları yanında toplumun huzuruna da sağladığı çok önemli faydaları vardır.
Oruç, insanın şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar.
Hayatında açlık nedir bilmeyen bir insan yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayabilir mi? "Bir eli yağda, bir eli balda" olan varlıklı bir kimse yoksulların çektiği ızdırabı yüreğinde duyabilir mi? Elbetteki, gereği gibi duyamaz.
Fakat oruç tutan kimse açlığın ne demek olduğunu bizzat tatmış olduğundan yokluk içinde kıvranan fakirlerin, kimsesizlerin çektikleri sıkıntıları içinde duyarak şefkat ve acıma duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakirlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur.
Dinimiz, bütün müslümanları tek bir vücut gibi kabul etmiş, müslümanların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini istemiştir.
Peygamberimizin, "Yanıbaşında komşusu aç olduğu halde tok yaşayan, kâmil mü'min değildir" anlamındaki hadis-i şerifi, konunun önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bizim için en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz insanların en cömerdi idi.
Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı.
Peygamberimizin mubarek hanımı Hz. Aişe diyor ki: "Allahü teâlânın Rasûlü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi."
Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı.
Peygamberimizin mubarek hanımı Hz. Aişe diyor ki: "Allahü teâlânın Rasûlü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi."
Onun ahlâk ve fazilet dolu yaşayışını örnek alan müslümanlarda da aynı davranışları sergilemek zorundadır.
Hz. Ömer'in halifeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Ömer, "ihtiyaç sahipleri bize gelsin" diye halka duyuru yapmış; kendisi de, müslümanlar bolluğa kavuşuncaya kadar ekmekle beraber zeytin yağından başka katık yemeyeceğine yemin etmişti.
Oruç Ahlâkımızı Güzelleştirir
Oruç, imsaktan akşama kadar bir süre basit bir aç kalma olayı değildir. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ibadettir.
Nitekim, Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: "Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah onun yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez."
Bu hadis-i şerifte, oruç tuttuğu halde kötü huyları terketmeyenlerin oruçlarının kâmil oruç olmayacağını bildirilmiştir.
Bu hadis-i şerifte, oruç tuttuğu halde kötü huyları terketmeyenlerin oruçlarının kâmil oruç olmayacağını bildirilmiştir.
Peygamber efendimiz diğer bir hadis-i şerifinde de:"Çok oruç tutanlar var ki onlara tuttukları oruçlardan sadece açlık ve susuzluk kalır. Çok gece ibadet edenler vardır ki onlara da bundan kalan sadece uykusuzluktur." buyurmuştur.
Bu kimseler, helâl olan şeylerden uzaklaştıkları halde, uzaklaşmaları gereken diğer haramlardan uzaklaşmadıkları için oruç borcundan kurtulmakla beraber oruç ibadetinden bekledikleri karşılığı tam bulamayacaklardır.
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, orucun bir hikmeti de, insanı kötülüklerden uzaklaştırarak olgunlaştırmak, ahlâk ve fazilet sahibi olmasını sağlamaktır.
Orucun Hikmetleri
1- Oruç, baştan başa bir zikirdir. Ramazan Ayında farz olan orucu tutan bir Müslüman, bir ay boyunca devamlı olarak Allah'ı zikir etmektedir. Gündüz, oruçlu olduğunun şuuru içinde bulunduğu için daima Allah'ı hatırlar, oruç bozacak işlerden kendisini korur, iftardan sonra; namaz ve benzeri ibadetlerle meşgul olur ve yatarken sahura kalkabilme endişesini taşır. Dolayısıyla oruçlu kişinin Allah'ı hatırlamadığı bir anı yoktur.
2- Oruç, kişiyi ruhsal yönden terbiye eder. Gerçek anlamda oruç tutan kimse, kelimenin tam anlamıyla ruhsal olgunluğa erişir. "Oruçlu kişiye eğer birileri sataşırsa, 'ben oruçluyum, ben oruçluyum', desin" (Hadis-i Şerif. Buhari-Tecrid-i Sarih Terc. c. 6/2 95)
3- Oruç, kişiyi sabırlı kılar. Özellikle, bazı kötü alışkanlıklarına mahkum olan bir kişiyi, belirli bir süre zarfında, oruçtan başka hangi kuvvet bu alışkanlıklarından alıkoyabilir? Alışkanlıklardan uzak durmak büyük bir sabır işidir.
4- Oruç, görür gibi Allah'a inanmanın ve gerçek anlamda Allah'tan korkmanın bir sembolüdür. Çünkü, oruçta kişi yalnız Allah'tan korkar, hiç kimsenin kendisini görmediği zamanlarda orucunu bozmayan bir mü'min, gerçekten Allah'tan korkan, Allah'ı görür gibi ona inanan kişidir.
5- Oruç, müslümana yılın diğer günlerinde yiyecek bulamayıp, açlık ve yokluk çekenlerin durumunu fiilen hatırlatır, dolayısıyla aç ve açıkta bulunan insanlara yardıma koşma, onların ihtiyaçlarını giderme gayreti göstermeye iterek, fiili bir şükür yapmayı öğretir.
6- Oruç, bir aylık uzun bir perhiz olup, organların uzun süre dinlenmesini sağlayarak, insan sıhhatini korur; kişiye güç ve zindelik verir.
7- Oruç, müslümanı disipline sokar, müslümana zamanının önemini hatırlatır.
İbadetlerin bir illeti, yani âyet, hadis, icma gibi bir delili, bir de hikmeti vardır. Bir ibadeti yaparken illetini bilmek lâzım; fakat, hikmetini bilmek lâzım değildir. Çünkü ibadetlerin hikmetleri açık olarak bildirilmemiştir. Daha tespit edilemeyen pek çok hikmet vardır. Fakat tespit edilen hikmetlerini de bilmekte zarar değil fayda var. Hayranlık duyup o ibadeti seve seve yapmaya, yakîne sebep olur. İslamiyeti bilmeyenlere, hikmetini, faydasını anlatmak, dini sevdirmeye vesile olur. Mü'min, ibâdetlerini cenâb-ı Hak emrettiği için yerine getirmelidir. İbadetlerde esas olan budur.
Bu açıklamadan sonra şimdi kısaca Ramazan orucun hikmeti üzerinde duralım: Oruç, senede bir ay, yalnız gündüzleri orucu bozan şeylerden uzaklaşmak demektir. Orucun, dünyadaki faydalarından biri insanlara açlığın ve susuzluğun ne demek olduğunu öğretmektir. Tok, hiç bir zaman açın halinden anlamaz ve ona merhamet etmez. Oruç, bundan başka, nefse hakim olmayı sağlar. Oruç tutma zamanı arabi aya göre tayin edildiğinden, her sene önceki seneye göre on gün evvel başlar. Bu sebebden bazan yaza, bazan kışa isabet eder. Böylece en kısa ve en uzun günlerda de oruç tutmuş olur.
Allahü teâlâ, oruç tutulması emrini sebepsiz vermemiştir. Oruç, insanlara hem maddi, hem de manevi faydalar sağlar. Bütün bir sene, çeşidli yemekleri eritmek için, yorulan insan midesi ve bağırsakları, senede bir ay dinlenerek sağlığını korumuş olur .Bu maddi faydasıdır. Manevi faydası de şudur: Oruç tutan bir insan, bizzat his ederek fakir insanlara yardım etmek ihtiyacını duyar. Bu da, insanların birbirlerine yardım etmelerine sebep olur. Birbirlerine yardım eden insan topluluğu arasında ise çekişmeler olmaz.
Bundan başka, Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için gündüzleri bir ay oruç tutan bir müslüman, Allahü teâlânın emirlerini yapmak itiyadını da kazanır. Böylelikle, Allahü teâlânın başka emirlerini yapmaya da alışkanlık peyda eder.
“Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz”
Orucun bedenimize o kadar faydası vardır ki, birçok batılı ilim adamı, ileride doktorlar reçetelerine ilaç yazdıkları gibi, şu kadar gün oruç tutacaksın diye yazacaklarını bildiriyorlar.
Zaten Peygamber efendimiz de , “Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz” buyurmuştur.
Oruç, bir sene boyunca durmadan çalışan sindirim sisteminin istirahate sevk edilmesi ve insan vücudünün bir tasfiyeye tabi tutulmasıdır. Böylece, sindirim sistemi dinlendirilmiş olur. İnsanlarda en çok görülen rahatsızlık, sindirim bozukluğudur. Şişmanlık, kalb ve damar hastalıklarına, şeker hastalığına ve tansiyon yüksekliğine sebep olmaktadır. Oruç, bütün bu hastalıklara karşı koruyuculuk vazifesi yaptığı gibi, bir de tedavi vasıtasıdır. Bugün bir çok hastalıktan kurtulmak için, perhiz lazım olduğunu herkes biliyor.
Oruç ile, insanın güçlü bir irade kuvveti kazanacağı şüphesizdir. Bu sebep ile alkol, uyuşturucu gibi, kötü alışkanlıklardan oruç vesilesi ile kurtulanlar çok görülmektedir.
Oruç, vücuddaki karbonhidrat, protein ve bilhassa yağ depolarının harekete geçirilmesini sağlar. Oruç sayesinde madde süzmekten kurtulan böbrekler, tamire girerek, dinlenme ve yenilenme imkanı bulurlar.
Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en mühim sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar.
Bu gerçeği, sadece Müslüman bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir:
1940 Nobel Tıp ödülünü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." bildirmektedir.
Oruç Cenab-ı Hakkın Emri Olduğu İçin Tutulur
Cenab-ı Hak faydasız hiçbir şeyi emretmemiştir. Bunun için bütün ibadetlerin bilinen veya bilinemeyen pek çok faydaları olduğu muhakkaktır.. Hak teâlânın elçileri olan peygamberler, insanlara iyi, güzel ve faydalı olan işleri emretmiş, çirkin ve zararlı olan iş ve davranışları yasaklamışlardır. Peygamberler temiz ve faydalı olan şeylerin helal ve meşru olduğunu anlatırken, pis ve zararlı olan işlerin haram ve yasak olduğunu haber vermişlerdir.
İbadet, Allahü teâlânın kullarından yapılmasını istediği işleri sırf Allah emri olduğu için yapmağa denilir. İbadet sadece ve yalnız Allah için yapılır. Başka amaçların öncelik kazandığı işler, ibadet olma niteliğini yitirir. Fakat burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta, istisnasız bütün ibadetlerin insanlarca bilinen veya bilinemeyen pek çok faydaları olduğu gerçeğidir.
Dinimizin temelini teşkil eden namaz, oruç, hac ve zekat gibi dini emirler, bunları eda ve ifa gücüne sahip olanlarca sırf Allah buyruğu olduğu için yerine getirilir. Fakat bu meyanda insan maddi ve manevi sayısız yarar ve kazanç elde eder. Bedenen ve ruhen gerçekleştirdiği olumlu gelişmeler yanında kendisinin ve etrafının rahat ve huzuruna çok önemli katkılar sağlamış olur.
İbadetle meşgul olan insanların ibadetlerinin uhrevi karşılığını alabilmeleri için dikkat etmeleri ve üzerinde önem ve hassasiyetle durmaları gereken en ciddi işleri, niyetlerini ilahi rızanın dışına taşırmamaktır.
Mesela, Ramazan-ı Şerifte farz olan orucu tutarken kişinin maksat ve niyeti mutlaka Allah emrini yerine getirmek olmaktır. Orucu beslenme rejiminin bir uygulama aracı görerek dengeli beslenmeye niyetinde öncelikli bir yer vermeğe yeltenenler her ne kadar oruç tutuyor görüntüsü verseler de, gerçekte ibadet değil düzenli beslenme egzersizleri yapmış olurlar.
Ama niyetlerini Hak rızası yönünden saptırmayanlar hem uhrevi feyiz ve bereketlere, hem de sayısız dünya menfaatlerine birlikte sahip olmanın mutluluğuna ererler.
Bütün ibadetlerin bir genel faydası, bir de her birine mahsus özel faydaları vardır. Orucun genellikle ibadetlerde bulunan faydası, oruç sayesinde insanın yaratılış amacını gerçekleştirmesi, Allah rızasını elde etmesi, âhiret sermayesi demek olan sevap kazanması, onu Allah'a yakınlık vesilesi kılmasıdır.
Oruca mahsus bulunan fayda ve özellikleri de şöylece sıralamak mümkündür:
Oruç bir irade terbiyesidir. İnsan, aklı ve iradesiyle insandır. Ondaki güdüler, heyecanlar, duygular, arzular aklı perdeler veya aklın hükmünün işlemesini engeller. Aklın, dinin, ahlakın doğrularını, güzellerini hayata geçirebilmek için güçlü bir iradeye ihtiyaç vardır. Güçlü irade eğitimle elde edilir, oruç da çok uygun bir "irade terbiyesi aracı"dır.
Oruç kesintisiz bir ibadet olduğu ve beşeri ihtiyaçlar sebebiyle devamlı olarak kendisini hatırlattığı için bir "huzur maallah" vesilesidir. Huzur maallah'tan maksat, kulun kendini Allah ile beraber, O'nun huzurunda, Allah'ı yanında hissetmesi, böyle düşünmesi ve buna göre yaşamasıdır.
Oruç –diğer ibadetlerden farklı olarak– kendini dışa vurmayan bir ibadettir. Söylemedikçe bir kimsenin oruçlu olduğu bilinemez. Bu sebeple de orucun, göstermek ve işittirmek maksadıyla yapılması zordur. Bir ibadetin, başkaları bilsin, görsün, değerlendirsin diye değil de sırf Allah rızası için yapılması "ihlas"tır. Dini hayatın can damarı olan ihlas eğitimi bakımından da oruç müstesna bir ibadettir.
Oruç, Hz. Peygamber'in (Selamün Aleyküm.v) yiyip içme konusundaki sünnet ve tavsiyelerine uygun hareket etmek şartıyla insan sağlığına olumlu etki yapar, fazlalıkların erimesini, sindirim organlarının dinlenmesini sağlar.
Dilimizde "Tok, acın halinden ne anlar!" diye bir söz vardır. Her istediğini önünde bulan, alıp yemeye gücü yeten insanlar, bundan mahrum olanların, açlık, yokluk ve yoksulluk içinde yaşayanları halini anlayamazlar. Oruç, toplum içindeki yoksulların, aç ve açıkta olanların haliyle hallenmeyi, onları anlamayı, acımayı ve yardım elini uzatmayı sağlar.
Orucun faydaları
Kur'an-ı Kerimde orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki "ta ki korunasınız" ifadesi orucun hikmetine dikkati çekmektedir. Allah Teala, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma vasıtaları vermiştir. İşte orucun bir özelliği de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur. Nitekim Peygamberimiz orucun bu özelliğini hepimizin kolayca anlayabileceği şekilde güzel bir benzetme ile açıklayarak şöyle buyurmuştur:
"Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, "ben oruçluyum" desin." Bir kalkanın sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyerek nefsine hakim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır.
Oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah korkusu kalblere iyice yerleşir, bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur. Oruç, basit bir 'aç kalma' olayı değildir. Onu sadece bu yönüyle değerlendirmek son derece yanlış olur. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir.
İslam bilginleri orucun üç mertebesi olduğunu bildirilmiştir:
Birincisi; imsaktan akşama kadar yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan sakınmak suretiyle tutulan oruçtur. Bu oruç, şartları yerine getirildiği için sahihtir. Ancak bunun gayesine ulaşması için oruçlunun ikinci basamağa yükselmesi lazımdır.
İkincisi; birinci maddedekilerle birlikte, kulak, göz, dil, el, ayak ve diğer organları günahlardan uzaklaştırmak suretiyle tutulan oruçtur. Çünkü bu, organlar üzerinde olumlu etkisini gösteren ve sahibine ahlakî faziletler kazandırarak gayesine ulaşan oruçtur.
Orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim:
"Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine (Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz) hadis-i şerifinde işaret edildiği gibi, vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır."
"Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en önemli sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar."
Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir:
1940 Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." söyler.
Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.
Allah Teala şöyle buyuruyor: "Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım." Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helal şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur.
Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur. Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.
Oruç İnsanı Sağlıklı Yapar
Orucun, ruh ve beden üzerinde olumlu etkileri ve vücut sağlığı bakımından faydalı sonuçları tıbben de kanıtlanmış bir gerçektir. Pek çok hikmetleri olan oruç emrinin bu yönüne de Peygamber Efendimiz dikkatimizi çekerek şöyle buyurmuştur:
"Oruç tutunuz ki sağlıklı olasınız."(27)
Peygamberimizin bu evrensel mesajının taşıdığı mânâ, çağlara ışık tutmakta, dinimizin emirlerindeki sır ve hikmetler zaman geçtikte daha iyi anlaşılmaktadır.
Burada sözü, konunun uzmanı olan tıp doktorlarına bırakarak orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim:
"Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz" hadis-i şerifinde işaret buyurulduğu veçhile, vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır." (28)
"Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en mühim sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar." (29)
Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir:
1940 Nobel Tıp ödülünü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel (Aleksi Karel) "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." söyler. (30)
Orucun faydaları sadece bedenimizle ilgili değildir. Onun ruhumuzda ve sinir sistemi üzerindeki olumlu etkileri ve bu ibadetten oruçlunun duyduğu iç huzuru, pek çok manevî rahatsızlığı tedavî ederek kişiye güçlü bir moral kazandırır.
"Oruçta asıl sinir sistemi tam bir rahatlama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğu bizdeki gerginliklerin, huzursuzlukların hemen hemen tümünü yok eder. Günümüzün en önemli iç sorunlarından olan stresler böylece büyük ölçüde kalkar." (31)
Oruç Nimetlerin Kıymetini Öğretir
Nimet elde iken değeri gereği gibi bilinemez. İnsan sahip olduğu nimetlerin değerini ancak bunlar elden çıktıktan sonra anlayabilir. Fakat iş işten geçtiği için artık bunun yararı olmaz.
Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.
Allah Tealâ şöyle buyuruyor:
"Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım." (32)
Oruçlu Sabırlı Olmayı Öğrenir
Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helâl şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur.
Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur.
Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.
Orucun Sosyal Faydaları
Orucun fert bakımından pek çok faydaları yanında toplumun huzuruna da sağladığı çok önemli faydaları vardır.
Oruç, insanın şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar.
Hayatında açlık nedir bilmeyen bir insan yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayabilir mi? "Bir eli yağda, bir eli balda" olan varlıklı bir kimse yoksulların çektiği ızdırabı yüreğinde duyabilir mi?
Elbetteki, gereği gibi duyamaz.
Fakat oruç tutan kimse açlığın ne demek olduğunu bizzat tatmış olduğundan yokluk içinde kıvranan fakirlerin, kimsesizlerin çektikleri sıkıntıları içinde duyarak şefkat ve acıma duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakirlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur.
Dinimiz, bütün müslümanları tek bir vücut gibi kabul etmiş, müslümanların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini istemiştir.
Peygamberimizin, "Yanıbaşında komşusu aç olduğu halde tok yaşayan, olgun mü'min değildir" (33) anlamındaki sözü, konunun önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bizim için en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz insanların en cömerdi idi.
Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı.
Peygamberimizin saygı değer eşi Hz. Aişe diyor ki: "Allah'ın Rasûlü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi." (34)
Onun ahlâk ve fazilet dolu yaşayışını örnek alan müslümanlarda da aynı davranışları görüyoruz.
Hz. Ömer'in halifeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Ömer, "ihtiyaç sahipleri bize gelsin" diye halka duyuru yapmış; kendisi de, müslümanlar bolluğa kavuşuncaya kadar ekmekle beraber zeytin yağından başka katık yemeyeceğine yemin etmişti. (35)
Oruca mahsus bulunan fayda ve özellikleri de şöylece sıralamak mümkündür:
Oruç bir irade terbiyesidir. İnsan, aklı ve iradesiyle insandır. Ondaki güdüler, heyecanlar, duygular, arzular aklı perdeler veya aklın hükmünün işlemesini engeller. Aklın, dinin, ahlakın doğrularını, güzellerini hayata geçirebilmek için güçlü bir iradeye ihtiyaç vardır. Güçlü irade eğitimle elde edilir, oruç da çok uygun bir "irade terbiyesi aracı"dır.
Oruç kesintisiz bir ibadet olduğu ve beşeri ihtiyaçlar sebebiyle devamlı olarak kendisini hatırlattığı için bir "huzur maallah" vesilesidir. Huzur maallah'tan maksat, kulun kendini Allah ile beraber, O'nun huzurunda, Allah'ı yanında hissetmesi, böyle düşünmesi ve buna göre yaşamasıdır.
Oruç –diğer ibadetlerden farklı olarak– kendini dışa vurmayan bir ibadettir. Söylemedikçe bir kimsenin oruçlu olduğu bilinemez. Bu sebeple de orucun, göstermek ve işittirmek maksadıyla yapılması zordur. Bir ibadetin, başkaları bilsin, görsün, değerlendirsin diye değil de sırf Allah rızası için yapılması "ihlas"tır. Dini hayatın can damarı olan ihlas eğitimi bakımından da oruç müstesna bir ibadettir.
Oruç, Hz. Peygamber'in (Selamün Aleyküm.v) yiyip içme konusundaki sünnet ve tavsiyelerine uygun hareket etmek şartıyla insan sağlığına olumlu etki yapar, fazlalıkların erimesini, sindirim organlarının dinlenmesini sağlar.
Dilimizde "Tok, acın halinden ne anlar!" diye bir söz vardır. Her istediğini önünde bulan, alıp yemeye gücü yeten insanlar, bundan mahrum olanların, açlık, yokluk ve yoksulluk içinde yaşayanları halini anlayamazlar. Oruç, toplum içindeki yoksulların, aç ve açıkta olanların haliyle hallenmeyi, onları anlamayı, acımayı ve yardım elini uzatmayı sağlar.
Orucun faydaları
Kur'an-ı Kerimde orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki "ta ki korunasınız" ifadesi orucun hikmetine dikkati çekmektedir. Allah Teala, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma vasıtaları vermiştir. İşte orucun bir özelliği de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur. Nitekim Peygamberimiz orucun bu özelliğini hepimizin kolayca anlayabileceği şekilde güzel bir benzetme ile açıklayarak şöyle buyurmuştur:
"Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, "ben oruçluyum" desin." Bir kalkanın sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyerek nefsine hakim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır.
Oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah korkusu kalblere iyice yerleşir, bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur. Oruç, basit bir 'aç kalma' olayı değildir. Onu sadece bu yönüyle değerlendirmek son derece yanlış olur. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir.
İslam bilginleri orucun üç mertebesi olduğunu bildirilmiştir:
Birincisi; imsaktan akşama kadar yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan sakınmak suretiyle tutulan oruçtur. Bu oruç, şartları yerine getirildiği için sahihtir. Ancak bunun gayesine ulaşması için oruçlunun ikinci basamağa yükselmesi lazımdır.
İkincisi; birinci maddedekilerle birlikte, kulak, göz, dil, el, ayak ve diğer organları günahlardan uzaklaştırmak suretiyle tutulan oruçtur. Çünkü bu, organlar üzerinde olumlu etkisini gösteren ve sahibine ahlakî faziletler kazandırarak gayesine ulaşan oruçtur.
Orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim:
"Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine (Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz) hadis-i şerifinde işaret edildiği gibi, vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır."
"Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en önemli sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar."
Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir:
1940 Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." söyler.
Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.
Allah Teala şöyle buyuruyor: "Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım." Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helal şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur.
Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur. Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.
Oruç İnsanı Sağlıklı Yapar
Orucun, ruh ve beden üzerinde olumlu etkileri ve vücut sağlığı bakımından faydalı sonuçları tıbben de kanıtlanmış bir gerçektir. Pek çok hikmetleri olan oruç emrinin bu yönüne de Peygamber Efendimiz dikkatimizi çekerek şöyle buyurmuştur:
"Oruç tutunuz ki sağlıklı olasınız."(27)
Peygamberimizin bu evrensel mesajının taşıdığı mânâ, çağlara ışık tutmakta, dinimizin emirlerindeki sır ve hikmetler zaman geçtikte daha iyi anlaşılmaktadır.
Burada sözü, konunun uzmanı olan tıp doktorlarına bırakarak orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim:
"Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz" hadis-i şerifinde işaret buyurulduğu veçhile, vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır." (28)
"Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en mühim sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar." (29)
Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir:
1940 Nobel Tıp ödülünü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel (Aleksi Karel) "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." söyler. (30)
Orucun faydaları sadece bedenimizle ilgili değildir. Onun ruhumuzda ve sinir sistemi üzerindeki olumlu etkileri ve bu ibadetten oruçlunun duyduğu iç huzuru, pek çok manevî rahatsızlığı tedavî ederek kişiye güçlü bir moral kazandırır.
"Oruçta asıl sinir sistemi tam bir rahatlama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğu bizdeki gerginliklerin, huzursuzlukların hemen hemen tümünü yok eder. Günümüzün en önemli iç sorunlarından olan stresler böylece büyük ölçüde kalkar." (31)
Oruç Nimetlerin Kıymetini Öğretir
Nimet elde iken değeri gereği gibi bilinemez. İnsan sahip olduğu nimetlerin değerini ancak bunlar elden çıktıktan sonra anlayabilir. Fakat iş işten geçtiği için artık bunun yararı olmaz.
Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.
Allah Tealâ şöyle buyuruyor:
"Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım." (32)
Oruçlu Sabırlı Olmayı Öğrenir
Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helâl şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur.
Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur.
Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.
Orucun Sosyal Faydaları
Orucun fert bakımından pek çok faydaları yanında toplumun huzuruna da sağladığı çok önemli faydaları vardır.
Oruç, insanın şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar.
Hayatında açlık nedir bilmeyen bir insan yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayabilir mi? "Bir eli yağda, bir eli balda" olan varlıklı bir kimse yoksulların çektiği ızdırabı yüreğinde duyabilir mi?
Elbetteki, gereği gibi duyamaz.
Fakat oruç tutan kimse açlığın ne demek olduğunu bizzat tatmış olduğundan yokluk içinde kıvranan fakirlerin, kimsesizlerin çektikleri sıkıntıları içinde duyarak şefkat ve acıma duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakirlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur.
Dinimiz, bütün müslümanları tek bir vücut gibi kabul etmiş, müslümanların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini istemiştir.
Peygamberimizin, "Yanıbaşında komşusu aç olduğu halde tok yaşayan, olgun mü'min değildir" (33) anlamındaki sözü, konunun önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bizim için en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz insanların en cömerdi idi.
Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı.
Peygamberimizin saygı değer eşi Hz. Aişe diyor ki: "Allah'ın Rasûlü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi." (34)
Onun ahlâk ve fazilet dolu yaşayışını örnek alan müslümanlarda da aynı davranışları görüyoruz.
Hz. Ömer'in halifeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Ömer, "ihtiyaç sahipleri bize gelsin" diye halka duyuru yapmış; kendisi de, müslümanlar bolluğa kavuşuncaya kadar ekmekle beraber zeytin yağından başka katık yemeyeceğine yemin etmişti. (35)
ORUC'UN FAYDALARI
Orucun bircok maddi ve manevi faydalari vardir. Bunlardan bazilari söyledir:
1- Insan nefsinin asiri isteklerine ve ihtiraslarina engel olur. Oruc tutanlar daha sabirli ve metin olurlar. Peygamberimiz: "Oruç sabrin yarsidir." buyurmustur ve ayni zamanda: „Sabir imanin yarisidir." hadis-i serifleriyle orucun, imanin dörtte biri oldugu sâbit olmustur.
2- Senenin diger aylarinda devamli calisan ve yorulan mide oruc araciligiyla dinlenme imkâni bulur.
3- Oruc, toplumun ahlâki hayatini degistirir, iyiye ve güzele götürür.
4- Zenginler, oruc sayesinde fakir ve yoksullarin durumunu daha iyi anlar. Böylece bireyler arasinda yardimlasma, acima, sefkat ve merhamet duygulari gelisir.
5- Ilâhi bir emir oldugu icin ramazanda kendisine helâl olan seyleri yapmayan kimse haramlara hic yaklasmaz.
Bunlardan baska orucun bir cok dini yararlari vardir:
3082 - Hz. Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ademoglunun her ameli katlanir. (Zira Cenab-i Hakk'in bu husustaki sünneti sudur Hayir ameller en az on misliyle yazilir, bu yediyüz misline kadar çikar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) söyle buyurmustur: "Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sirf benim içindir, ben de onu (diledigim gibi) mükâfaatlandiracagim. Kulum benim için sehvetini, yiyecegini terketti."
"Oruçlu için iki sevinç vardir: Biri, orucu açtigi zamanki sevincidir; digeri de Rabbine kavustugu zamanki sevincidir. Oruçlunun agzindan çikan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hostur.''
3104 - Hz. Aise ve Hz. Hafsa (radiyallahu anhümâ) buyurdular ki: "Sadece safaktan önce niyet edenlerin orucu muteberdir.''
„Bir kimse ramazanin faziletine inanarak ve mükafatini Allah'dan ummarak oruc tutarsa gecmis günahlari affolunur."
1- Insan nefsinin asiri isteklerine ve ihtiraslarina engel olur. Oruc tutanlar daha sabirli ve metin olurlar. Peygamberimiz: "Oruç sabrin yarsidir." buyurmustur ve ayni zamanda: „Sabir imanin yarisidir." hadis-i serifleriyle orucun, imanin dörtte biri oldugu sâbit olmustur.
2- Senenin diger aylarinda devamli calisan ve yorulan mide oruc araciligiyla dinlenme imkâni bulur.
3- Oruc, toplumun ahlâki hayatini degistirir, iyiye ve güzele götürür.
4- Zenginler, oruc sayesinde fakir ve yoksullarin durumunu daha iyi anlar. Böylece bireyler arasinda yardimlasma, acima, sefkat ve merhamet duygulari gelisir.
5- Ilâhi bir emir oldugu icin ramazanda kendisine helâl olan seyleri yapmayan kimse haramlara hic yaklasmaz.
Bunlardan baska orucun bir cok dini yararlari vardir:
3082 - Hz. Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ademoglunun her ameli katlanir. (Zira Cenab-i Hakk'in bu husustaki sünneti sudur Hayir ameller en az on misliyle yazilir, bu yediyüz misline kadar çikar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) söyle buyurmustur: "Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sirf benim içindir, ben de onu (diledigim gibi) mükâfaatlandiracagim. Kulum benim için sehvetini, yiyecegini terketti."
"Oruçlu için iki sevinç vardir: Biri, orucu açtigi zamanki sevincidir; digeri de Rabbine kavustugu zamanki sevincidir. Oruçlunun agzindan çikan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hostur.''
3104 - Hz. Aise ve Hz. Hafsa (radiyallahu anhümâ) buyurdular ki: "Sadece safaktan önce niyet edenlerin orucu muteberdir.''
„Bir kimse ramazanin faziletine inanarak ve mükafatini Allah'dan ummarak oruc tutarsa gecmis günahlari affolunur."
ORUCUN FAYDALARI |
Oruç, insanı hasta yapmaz. Oruç zayıfları kuvvetlendirir, zihinleri açar. Allahü teâlâ, faydalı şeyleri emreder. Zararlı şeyi emretmez. Orucun daha birçok faydalan vardır. Bunlardan bazıları şunlardır: 1- Allahü teâlâ, yemek ve içmekten münezzehtir. Oruç tutmakla Allahü teâlânın ahlâkından birine yapışılmış olur. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki: (Bir kimsede Allahü teâlânın ahlâkından bir ahlâk bulunursa, o kimse Cennetliktir.) 2- Oruç gizli bir ibâdettir. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki: (Gizli verilen bir gümüş, aşikare verilen yedi yüz gümüşten daha üstündür.) 3- Oruç tutan nefsini yenebilir. Bu da üstün bir ibadettir. 4- Oruç tutmakla şeytanı da yenmek mümkündür. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki: (Şeytan damarlarınızda kan gibi dolaşır. Oruç tutmakla, yolunu daraltınız!) 5- Oruç tutmakla, meleklere benzemiş olunur. Hadîs-i şerifte buyuruldu ki: (Salihlerin hasletinden kimde bulunursa kıyamette onlarla haşr olur.) (Allah yolunda bir gün oruç tutanın bedenini, Allahü teâlâ Cehennemden yetmiş sene uzak tutar.) 6- Onbir ay devamlı çalışan mide ve ona bağlı olan azalar dinlenmiş ve sıhhate kavuşmuş olur. Vücutta birikmiş enerjileri harcar. 7- Oruç tutarak aç kalan müslümanların, aç kalan fakirleri hatırlama ve onlara yardım etme arzusu ve gayreti artar. 8- İftar davetleri ile dostluk, akrabalık bağlan kuvvetlenir. 9- Oruç münasebeti ile yemek yime işleri kısaldığından, yiyeceklere talep az olduğundan ucuzluk olur. 10- Oruçlu insan kızmaz, kalb kırmaz ve kimseyi hattâ hayvanları bile incitmez. 11- Rızkı genişler. Para ve malın bereketi artar. Orucun, insan bedeninde sağladığı faydalardan diğer bazıları şunlardır: Oruç tutanlarda gündüz kan hacminin azaldığı, doku suyunun azaldığı ve sonuçta minima (küçük) tansiyonun düştüğü, kalbin rahatladığı tetkikler sonucu anlaşılmıştır. Oruçta sinir sistemi de bir rahatlama içindedir. Bir ibâdeti yerine getirme mutluluğu, gerginlikleri, sıkıntıları azaltır, yok eder. |
Orucun bircok maddi ve manevi faydalari vardir Bunlardan bazilari söyledir:
Insan nefsinin asiri isteklerine ve ihtiraslarina engel olur Oruc tutanlar daha sabirli ve metin olurlar Peygamberimiz: "Oruç sabrin yarsidir" buyurmustur ve ayni zamanda: „Sabir imanin yarisidir" hadis-i serifleriyle orucun, imanin dörtte biri oldugu sâbit olmustur
Senenin diger aylarinda devamli calisan ve yorulan mide oruc araciligiyla dinlenme imkâni bulur
Oruc, toplumun ahlâki hayatini degistirir, iyiye ve güzele götürür
Zenginler, oruc sayesinde fakir ve yoksullarin durumunu daha iyi anlar Böylece bireyler arasinda yardimlasma, acima, sefkat ve merhamet duygulari gelisir
Ilâhi bir emir oldugu icin ramazanda kendisine helâl olan seyleri yapmayan kimse haramlara hic yaklasmaz
Bunlardan baska orucun bir cok dini yararlari vardir:
Hz Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatiyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Ademoglunun her ameli katlanir (Zira Cenab-i Hakk'in bu husustaki sünneti sudur Hayir ameller en az on misliyle yazilir, bu yediyüz misline kadar çikar Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) söyle buyurmustur: "Oruç bu kaideden hariçtir Çünkü o sirf benim içindir, ben de onu (diledigim gibi) mükâfaatlandiracagim Kulum benim için sehvetini, yiyecegini terketti"
"Oruçlu için iki sevinç vardir: Biri, orucu açtigi zamanki sevincidir; digeri de Rabbine kavustugu zamanki sevincidir Oruçlunun agzindan çikan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hostur''
Hz Aise ve Hz Hafsa (radiyallahu anhümâ) buyurdular ki: "Sadece safaktan önce niyet edenlerin orucu muteberdir''
„Bir kimse ramazanin faziletine inanarak ve mükafatini Allah'dan ummarak oruc tutarsa gecmis günahlari affolunur"
Orucun Faydaları:
Orucun Faydaları:
Oruç tutan bünye adeta bakıma girer.İç organları saran yağlar erir, vücudun zindeliği artar ve birçok hastalığa karşı direnci artırır.
Karaciğer, oruçlu iken 3-5 saat istirahat eder, depolama işine ara vermiş olur.
Gıda artıkları iyi yakılmayınca, damarları yıpratır. Yakılmayan yağlar, damarları daraltır, damar sertliği denilen rahatsızlığa sebep olur. Akşama doğru vücutta gıda hemen hiç kalmaz. Yani bütün gıdalar yakılmış olur. Bu bakımdan bilhassa damar sertliği olanların oruç tutmaları iyidir. Oruç iken vücudun diğer organlarında da dinlenme olur. Az yemek ve oruç tutmak vücudun sıhhati için önemlidir.
Midedeki kaslar ve salgı ifraz eden hücreler, oruç müddetince birkaç saat dinlenir. Kan hacmi de azaldığı için tansiyon düşerek kalp rahatlar.
ORUCUN FAYDALARI
ORUCUN FAYDALARI
Ramazan orucunun, dünyevî ve uhrevî, ferdî ve içtimaî pek çok faydaları vardır. Biz burada bu faydalardan sadece mühim birkaçına işaret edeceğiz:
Orucun, İlâhî Nimetlerin Şükrüne Bakan Faydası:
Cenâb-ı Hak, yeryüzünde insanların istifadesine sunmuş olduğu hesapsız nimetleri için, fiyat ve karşılık olarak, onlardan sadece şükür istemektedir. Şükür ise, bütün nimetleri Allah'tan bilmek, o nimetlere hakikî ihtiyacını hissedip kıymetini tam takdir etmekle olur.
İşte Ramazan orucu, hakikî, hâlis, çok büyük ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Zira başka vakitler çok kişi, hakikî açlık duymadığı için, pek çok nimetlerin kıymetini takdir edemez. O nimetlere ne derece ihtiyacı olduğunu hakkıyla hissedip bilemez. Halbuki iftar vaktinde hakikî açlığın verdiği iştahla, kuru bir ekmeğin bile ne kadar kıymetli bir nimet olduğu yakînen hissedilir. En zengininden en fakîrine kadar her mü'min, nimetlere ihtiyacını hissedip değerini anlamakta mânen bir nevi şükre mazhar olur.
Hem oruçlu herkes, yemeden içmeden uzak kalma mecburiyeti cihetiyle, nimetlerin hakiki sâhip ve mâlikini de idrâk eder. Nimeti nimet bilir ve o nimeti vereni düşünür. Bu cihetle de mânen bir nevi şükür vazifesini yerine getirmiş olur.
Orucun İçtimaî Hayata Bakan Faydası:
İnsanlar, maişet ve geçim yönünden aynı seviyede yaratılmamış; fakir, zengin, orta halli gibi bâzı sınıflara ayrılmıştır. Cenâb-ı Hak, maişetteki bu farklılık sebebiyle, zenginleri fakirlerin yardımına dâvet etmektedir. Tâ ki zenginle fakir arasında büyük bir yaşayış farkı meydana gelmesin. Fakirler de zenginler gibi insanca bir yaşayışa, zarurî ihtiyaçlarını te'min edebileceği normal bir hayat seviyesine kavuşsun...
Cem'iyette sınıflar arasında gerçek bir yardımlaşma ve dayanışmanın te'sis edilmesi büyük bir zarurettir. Aksi takdirde fakirlerde zengine karşı kin ve hased, zenginlerde ise fakire karşı küçümseme ve hakkını gasbetme duyguları gelişir ki, bunun sonucu olarak da toplumun huzur ve saadeti kaybolur, âsâyiş ve iç güvenliği tehlikeye düşer. Demek ki huzurlu bir cem'iyet yapısına kavuşmak için, sınıflar arasındaki uçurumların doldurulması, zenginle fakir arasında tam bir yardımlaşmanın temini ve karşılıklı hürmet, merhamet ve sevgi bağlarının te'sisi şarttır.
Zenginlerin ve imkân sahiplerinin, fakir-fukaranın yardımına koşması ise, ancak onların acınacak hallerini ve açlıklarını, imkânsızlıklarını yakînen bilmeleri, bir nebze olsun yaşamaları ve hissetmeleri ile mümkündür. Bu da en iyi şekilde oruçla gerçekleşir.
Orucun, Nefsin Terbiyesine Bakan Faydası:
İnsan nefsi, kendisini hür ve serbest ister, kendisine hiç karışanı olmadan, dilediği tarzda hareket etmeyi fıtrî olarak arzular. Mahiyetindeki âcizlik ve zayıflığı, kusur ve hatâları hiçbir vakit görmeye yanaşmaz. Hadsiz nimetlerle beslenip yaşatıldığını, terbiye olunduğunu asla düşünmek istemez. Üstelik, servet ve iktidarı da varsa, gaflet içinde, ilâhî nimetleri, gâsıbâne ve hırsızcasına hayvan gibi tutar. Âdeta demirden bir vücudu, ölümsüz bir hayatı varmış, gibi bütün varlığıyla dünyaya sarılır, birçok kötü ahlâk ve günahlar içinde yuvarlanıp gider.
İşte Ramazan-ı şerîf'te tutulan oruç, en zengininden en fakirine, en gafilinden en mütemerridine kadar herkese, nefsinin gerçek mahiyetini gösterir. Hiç kimsenin kendi nefsine mâlik olmadığını; Allah'ın izni ve emri olmadan hiçbir şey yapılamayacağını hatırlatır. Oruç sayesinde nefsin ne derece zayıf ve âciz olduğu, demirden sanılan vücudun ise, ne kadar çürük ve dayanıksız bulunduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Nefsinin gerçek mahiyetini bu şekilde görüp idrâk eden insan, artık başıboşluğu, serseriliği, nefsine itimat ve gururu bir tarafa bırakarak hakikî vazifesi olan şükür ve kulluk görevini omuzlarına yüklenip; kötü ahlâktan, günah ve sefahetlerden vazgeçer.
Orucun, Nefsin Fir'avunluk Damarını Kırmasına Bakan Faydası:
İnsandaki nefs-i emmâre, Rabbini tanımak, O'nun emirlerine boyun eğmek istemez. Fir'avn gibi, bizzat kendisi rablık ve ilâhlık dâvasında bulunur. Nefsin bu damarını açlıktan başka hiçbir şekilde kırmak mümkün değildir.
İşte Ramazan orucu, doğrudan doğruya nefsin fir'avunluk cephesine darbe vurup kırar; ona za'fını ve fakrını hissettirerek Allah'ın âciz bir kulu olduğunu bildirir.
Rivayete göre, Cenâb-ı Hak nefse:
- Ben kimim, sen kimsin? diye sormuş. Nefis de:
- Ben benim, sen sensin! diye cevab vermiş. Bunun üzerine Allah ona azab vermiş, Cehenneme atmış, sonra yine sormuş:
- Ben kimim, sen kimsin?
Nefsin cevabı aynı olmuş:
- Ben benim, sen sensin!
Hangi azâbı verdiyse, nefis gurur ve enaniyetinden vazgeçmemiş. Nihayet uzun süre aç bırakarak bir nevi oruç tutturmuş, sonra tekrar sormuş:
- Ben kimim, sen kimsin?
Nefis bu sefer şu cevabı vermiş:
- Sen benim Rabb-i Rahîmimsin, bense senin âciz bir kulun...
Orucun, Kur'ân-ı Kerîm'in Nüzûlüne Bakan Faydası:
Oruç ayı olan Ramazan ayı, Kur'ân-ı Hakîmin Resûl-i Ekrem'e (asm) indirilmeye başlandığı mübarek bir aydır. İlâhî vahyin ilk lemeân etmeye, hidâyet nurlarını saçmaya başladığı böyle ulvi ve yüce bir aya, insanların ne çok hürmet etmeleri gerektiği ve bu İlâhî hâtırayı kalb ve gönüllerinde devamlı olarak yaşatmalarının ne derece zaruret olduğu apaçık ortadadır.
İşte, oruç ibâdetinin bu ayda farz kılınmasının bir hikmeti de budur.
Oruç ibâdeti, Kur'ân'ın ruhu ve dâvetiyle, hedef ve gayesiyle ve indirilmesindeki İlâhî hikmetle son derece mütenasibdir. Kur'an bizatihî hidâyet ve nurdur. İnsanları takvâ ve merhamete, adâlet ve eşitliğe, iyi muamele ve muaşerete, doğruluğa, ihlâsa, nefsin hile ve desiselerinden temizlenmeye teşvik eder. Oruç ve onun hikmeti de böyledir. Çünkü oruç da insanları doğruluğa, ihlâsa, iyiliğe, nefis terbiyesine, merhamete yöneltir. Nefsi sabra, güçlük ve meşakkatlere katlanmaya, karşılaşılacak her türlü zorlukları yenmek ve engelleri aşmak için gereken dikkat ve metanete sevk eder.
Kısacası, oruç, Kur'an ayı olan Ramazan ayına en lâyık bir ibâdettir ve Kur'ân-ı Kerîm'in nüzûlünün sene-i devriyesini tes'îd ve ihyâ mahiyetinde büyük bir mânevî festivaldir.
Orucun, İnsanın Uhrevî Kazancına Bakan Faydası:
İnsanoğlu bu dünyaya, âhireti için ziraat ve ticaret etmeye gelmiştir. Oruç ayı olan Ramazan-ı Şerîf ise, insanın bu uhrevî ticaret ve ziraati için en bereketli bir zamandır. Çünkü Ramazan-ı şerîf'te işlenen amellerin sevabı bire bindir. Kur'ân-ı Hakîm'in herbir harfinin sevabı, hadîslerin bildirdiğine göre, on hasene iken, Ramazan-ı şerîf'te herbir harfin sevabı on değil bin ve Âyete'l-Kürsî gibi bâzı âyetlerin herbir harfi binler ve Ramazan-ı şerîfin Cumalarında daha fazla olur. Ve Kadir gecesinde de 30 bine kadar çıkar.
Bu bakımdan Ramazan-ı şerîf, âhiret ticareti için, çok kârlı bir pazar; uhrevî hâsılat için gayet bereketli bir zemindir. Cenâb-ı Hakkın Rububiyet saltanatına karşı, beşerî ubudiyetin resmî geçiş yaptığı parlak ve kudsî bir bayram hükmündedir.
Gerçekten de Ramazan-ı şerîf, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde, kısa bir hayatta, bâkî bir ömür ve uzun bir hayatı kazanmaya en büyük vesiledir.
İşte böyle kudsî bir bayram veya kârlı bir pazarda, insanın oruç tutmak suretiyle yemek, içmek gibi süflî meşguliyetlerini, nefsin heves ve zevklerini muvakkaten terk etmesi ne derece lüzumlu, fıtrî, tam yerinde bir vazife olduğunu artık siz düşününüz...
Orucun Beden Sağlığına Bakan Faydaları:
Orucun beden sağlığına yaptığı müsbet te'sir ve faydaları şöylece sıralayabiliriz:
* Oruç, sıhhatın anahtarıdır. Bir yıl çeşitli yemeklerle ve içilen meşrubatla yorulan, yıpranan sindirim organlarımıza dinlenme, toparlanma, güç ve kuvvet kazanma imkânları hazırlar. Devamlı çalışan bir makinanın muayyen zamanlarda nasıl bakıma ihtiyacı var ise, bunun gibi yorulan sindirim organlarımızın da hiç olmazsa senede bir ay dinlenmeye ve bakıma ihtiyacı vardır. Bunu da en iyi şekilde oruç ibâdeti yapmaktadır.
* Oruç vücudun açlığa, susuzluğa karşı mukavemetini de arttırır. İnsana dayanıklılık ve tahammül gücü kazandırır.
* Oruç ömrü de uzatır. Çünkü o, sıhhatın devamını ve gençlik çağının uzamasını te'min edebilir. Uzun yaşayan bir hasta, tıp nazarında uzun ömürlü sayılmaz. Uzun ömür, vücûdun dinç ve sağlam kalması demektir.
Oruç, aynı zamanda, çalışan kimseler için sıhhat ve rahatlık kaynağıdır. Çünkü orucun verdiği hafiflik ve rahatlık sâyesinde iç organlarımız metanete sevk eder.
Kısacası, oruç, Kur'an ayı olan Ramazan ayına en lâyık bir ibâdettir ve Kur'ân-ı Kerîm'in nüzûlünün sene-i devriyesini tes'îd ve ihyâ mahiyetinde büyük bir mânevî festivaldir.
Orucun fert bakımından pek çok faydaları yanında toplumun huzuruna da sağladığı çok önemli faydaları vardır. Oruç, insanın şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar. Hayatında açlık nedir bilmeyen bir insan yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayabilir mi? "Bir eli yağda, bir eli balda" olan varlıklı bir kimse yoksulların çektiği ızdırabı yüreğinde duyabilir mi? Elbetteki, gereği gibi duyamaz. Fakat oruç tutan kimse açlığın ne demek olduğunu bizzat tatmış olduğundan yokluk içinde kıvranan fakirlerin, kimsesizlerin çektikleri sıkıntıları içinde duyarak şefkat ve acıma duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakirlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur. Dinimiz, bütün müslümanları tek bir vücut gibi kabul etmiş, müslümanların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini istemiştir. Peygamberimizin, "Yanıbaşında komşusu aç olduğu halde tok yaşayan, olgun mü´min değildir" 33anlamındaki sözü, konunun önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bizim için en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz insanların en cömerdi idi. Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı. Peygamberimizin saygı değer eşi Hz. Aişe diyor ki: "Allah´ın Rasûlü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi." 34 Onun ahlâk ve fazilet dolu yaşayışını örnek alan müslümanlarda da aynı davranışları görüyoruz. Hz. Ömer´in halifeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Ömer, "ihtiyaç sahipleri bize gelsin" diye halka duyuru yapmış; kendisi de, müslümanlar bolluğa kavuşuncaya kadar ekmekle beraber zeytin yağından başka katık yemeyeceğine yemin etmişti.
Bizleri yaratan Rabb imiz.bizlere emrettigi ibadetlerin icinde birtakim hikmetler,sirlar gizlemistir.Orucu bir ibadet aski icerisinde tutarken,onun ne gibi faydalar sagladigini belki hic dusunmemisizdir.Orucun maddi,manevi faydalari saymakla bitmez.Dini sosyal saglik, ekonomik ve ruhi yonden bir cok faydalari vardir.. *ORUC,ALLAH A ITAAT VE IBADETTIR. *ORUC YALNIZ ALLAH ICINDIR.ORUC,TUTANA SINIRSIZ SEVAP KAZANDIRIR. *SENE BOYUNCA BIR MAKINA GIBI CALISAN VUCUDUMUZUN BOZULAN DENGELERINI DINLENDIREREK YENIDEN TESIS EDER. *ORUC ZENGINLERE,FAKIRLERIN VE ACLARIN HALINI DUSUNME FIRSATI VERIR *ORUC INSANLARA YARDIMLASMA VE MERHAMET DUYGULARINI HAREKETE GECIRIR *TIP ILERLEDIKCE ORUCUN,SINDIRIM SISTEMINE DOLASIM SISITEMINE VE SINIR SISTEMINE OLAN FAYDALARI BIR MUCIZE OLARAK KARSIMIZA CIKMAKTADIR *ORUC,KORUYUCU HEKIMLIK GOREVINI YAPAR.BIR COK HASTALIKLARIN OLUSAMSINI ENGELLER *ORUC NEFISLE MUCADELE,$EHVET VE NEFISLERIN KIRMADA BIR KALKANDIR PEYGAMBER EFENDIMIZ SOYLE BUYURMAKTADIR: ORUC TUTUNUZKI SIHHAT BULASINIZ
Orucun Faydaları
Biz orucu herhangi bir menfaat düşüncesi ile değil, yalnız Allan’ın emrini yerine getirmek ve onun rızasını kazanmak için tutarız. Oruç, bu niyetle tutulduğu taktirde makbul olur.
Ancak, Allah’ın her emrinde olduğu gibi oruç ibadetinde de birçok hikmetler, bizim için maddi ve manevi pek çok faydalar vardır. Biz orucu Allah’ın rızası için tutmakla beraber, bize sağladığı faydaları da bilmek ve değerlendirmek durumundayız.
Alah’ın yarattığı kulları için emretmiş olduğu şeylerde muhakkak ki, büyük faydalar ve bilemediğimiz nice hikmetler vardır. Peygamberimiz (sav): “Her şeyin bir zekatı vardır. Cesedin zekatı da oruçtur.” (ramuzul Ehadis c. 2 shf. 350 hadis. 4) Zekat malı temizler, oruç da bünyeyi temizler, onu sağlığa kavuşturur.
1. Oruç, Ahlakımızı Güzelleştirir
Oruç, belirli bir süre sadece aç kalma olayı değildir. Oruç, köklü bir irade
Terbiyesi; insanı köklü alışkanlıklarından temizleyen, iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa, Allah onun yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez.” (buhari, savm,8) “Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ben oruçluyum desin.” (Buhari, savm, 9) Bu hadisi şeriflerde orucun yüksek hedefi açıkça gösterilmiş, bu ibadetin sadece aç ve susuz kalmaktan ibaret olmadığı, esas gayenin insanı olgunlaştırmak, ahlak ve fazilet sahibi olarak yetiştirmek olduğu bildirilmiştir.
Demek ki, oruçlu tam bir imsak disiplini içine girip dilini, ve diğer organlarını haramlardan korumalıdır. Yalan, gıybet, koğuculuk gibi yasaklar orucu bozmazsa da orucun fazilet ve sevabına mani olur. Allah katında değer ifade eden oruç, bütün yasaklardan kendisini uzak tutmayı başarabilen kimsenin tuttuğu oruçtur.
2. Oruç kötülüklerden korur
Kur’an-ı Kerim’de orucun farz oluşunu bildiren ayette Yüce Allah: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı, ta ki korunasınız.” (Bakara, 183)
Allah Teala, her derde deva verdiği gibi, her kötülüğe karşı da bize bir korunma vasıtası vermiştir ki, oruç ibadeti bunlardan biridir.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz orucun bu koruyucu özelliğini güzel bir benzetme ile şöyle açıklamıştır: “Oruç bir kalkandır.” (buhari, savm, 2, siyam, 30) Bilindiği gibi kalkan, eskiden savaşlarda insanı düşmanın kılıcından koruyan bir vasıta idi. İşte oruç, müslümanı dünyada günah işlemekten, ahirette cehennem ateşinden koruyan bir vasıtadır.
Dünyada her kötülüğün başı, Allah’ı unutmak ve sorumluluk duygusunu kaybetmektir. Oruç ise bize daima Allah’ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevi eğitimin olumlu tesiri ile insan, davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülüklerden uzaklaşır.
3. Oruç, merhamet duygularını geliştirir
Hayatında açlık nedir bilmeyen varlıklı bir insan, yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayabilir mi? Onların çektiği ıztırabı yüreğinde duyabilir mi? Elbette ki, gereği gibi duyamaz. Fakat bu insan, oruç tutarsa, açlığın ne olduğunu bizzat tatmış olur.
Böylece, yokluk içinde kıvranan fakirlerin sıkıntılarını içinde duyarak, şefkat ve merhamet duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakirlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur. “Tok acın halinden anlamaz” derler. Oruç, “Tok olan acın halinden ne anlar”ifadesini yalanlayacaktır. Zengin mü’mini bedenen ve ruhen fakirliğin sınırları içine çeken oruç böylece, yardımlaşma duygularını geliştiren bir ibadettir.
İşte orucun bize verdiği sosyal adalet dersi.....
Bizim için en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz, insanların en cömerdi idi. O, açları doyurur, kendisi aç kalırdı. Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı.
Peygamberimizin eşi Hz. Aişe diyor ki: “Allah’ın Resulü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lakin yoksulları doyurup, kendisi aç kalmayı tercih ederdi.”
Hz. Aişe, Peygamberimizin vefatından sonra ne zaman bir yemek yese ağlamaya başlardı. Bir defasında niçin ağladığı kendisine sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “Hz. Muhammed (as) sağlığında doyasıya bir günde iki defa yemek yiyemedi. Onu hatırladığım için ağlıyorum.” (tirmizi, zühd, 38)
Hz. Ömer’in halifeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Ömer: “İhtiyaç sahipleri bize gelsin.”diye halka duyuru yapmış, kendisi de müslümanlar bolluğa kavuşuncaya kadar ekmekle beraber zeytin yağından başka katık yemeyeceğine yemin etmişti. Halkın sıkıntılarını yüreğinde hisseden ve onlardan farksız olarak yaşayan bu büyük insan, elbisesi yıkandığı ve başka elbisesi olmadığı için bir gün cumaya geç gitmiş ve bu yüzden cemaatten özür dilemiştir. (Şarani, et-Tabakül-kübra c.1, s. 24)
Vaktiyle Mısır’da yıllarca süren bir kıtlık olmuştu. O sırada devletin hazinesi Yusuf Aleyhisselamın elindeydi. Halk açtı. Hz. Yusuf’da bütün imkanlara sahip olduğu halde karnını doyurmuyordu. Neden böyle yaptığı kendisine sorulunca, içinde yaşadığı toplumun acılarını yüreğinde duyan bir sorumluluk anlayışı ile şu cevabı vermiştir: “Eğer ben tok olursam, açların halini anlayamam, yoksulları gereği gibi düşünemem.” (Aliyyül kari, mirkatül-mefatih, c.2, s. 492)
Oruçla toplumda kalbden kalbe yol açılır. Birinden şefkat ve merhamet, diğerinden sevgi ve saygı.
4. Oruç sağlığı korur.
Sevgili peygamberimiz, orucun sağlığımız yönünden önemini şöyle belirtiyor: “Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz.” (keşfül Hafa, c. 2, s.33)
İnsanlığın büyük mürşidinin söylediği bu söz, tıbben de kanıtlanmıştır. Konu ile ilgili olarak iki yabancı bilim adamının tespitleri şöyle:
1040 Nobel Top Ödülünü kazanan ünlü bilim adamı Dr. Alexis Carrel “L’Hamme, Cet İnconnu” adlı eserinde, oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu anlatır, orucun sağlık bakımından çok faydalı olduğunu” söyler.(hayat ansiklopedisi, oruç maddesi)
Fransız profesörü Pierre Moulin (Pier Mulen )’de şunları söylüyor: “İslam dünyasının en yararlı kurumlarından biri oruçtur. Oruç, bedenin hem fiziksel, hem ruhsal dinlenişidir. Dokuları temizler, birikmiş toksinleri, zehirleri atar. Müslümanlar böylece her yıl bir ay bedenlerini dinlendirirler... Hiristiyan dininde orucun bulunmaması büyük bir kayıptır. Aslında insanların her hafta bir gün oruç tutmaları, başka bir deyimle diyet etmeleri ve sadece meyve suyu içmelerinde büyük yarar var. Böylece vücut, doku ve organlardaki zehirleri atar, beden dinçleşir.” (Günaydın gazetesi, 13 Ağustos 1982, s.1)
5. Oruç, nimetlerin kiymetini öğretir
İnsan, elinde olan nimetlerin kıymetini ancak bunlar elinden çıktıktan sonra anlar. Fakat iş işten geçtiği için bunun bir yararı olmaz. Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan insanın gözünde bu nimetlerin değeri daha iyi anlaşılır.
Bu anlayış insana, onları daha iyi korumasını ve nimetleri kendisine veren Allah’a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.
Allah Teala şöyle buyuruyor: “And olsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım.” (İbrahim surese ayet: 7)
Açlıkta, kalb safası, gönlün ve kalbin Allah’a ram olması, huzur ve huşu içersinde Allah’ın emirlerine boyun eğmesi vardır.
Açlıkta, kalbin saf, temiz , meşgalelerden arı bulunması vardır.
Açlıkta, kalpde şimarıklık gider. Nefis açlıkla kırıldığı kadar hiçbir şeyle kırılmaz.
İnsan açlıkla belaları unutmaz, zararlara ve afetlere düçar olmaları unutmaz.
Açlık, bütün kötü istekleri yok eder.
Açlık, insana hareketsizlik, miskinlik, tambellik veren fazla uykulu defeder.
Açlıkta ibadete devam kolaylaşır. Toklukta ibaret ise zorlaşır.
Açlıkta bedenler ve uzuvlar sıhhatli olur, hastalıklar def olur.
Açlıkta, sadakasını gönül huzuru ile verebilir. Yemeğin fazlasını miskinlere, fakirlere dağıtır.
6. Oruç, insana sabırlı olmayı öğretir
Oruç tutmakla belirli bir zaman kendini yememeye, içmemeye alıştıran insan, hayatta karşısına çıkabilecek güçlüklere kolaylıkla sabreder, acılara ve sıkıntılara dayanmasını, zorlukları yenmesini bilir.
Peygamberimiz (sav): “Oruçlu için iki sevinç vardır. Birisi (iftar sofrasının başında) iftar ettiği zaman, birisi de Rabbı’nın huzuruna çıkıp ona kavuştuğu zaman.” (et-Terğib ü Vet-terhib c.3 shf.81 hadis.3) Evet orucun mükafatı sonsuzdur. Çünkü oruç, mü’minin iman ve ihlasının en büyük delilidir. Sabır ve metanetin en açık bir tezahürüdür. Bunun için de sabrının karşılığı olarak hesapsız ecir alacak, ihlasının karşılığı olarak da Cemalüllah’a kavuşacaktır, inşallah! K. Kerim’de: “Şüphesiz sabredenlerin mükafatı, hesabsız olarak ödenecektir.” (Zümer, 10)
ORUÇLUDAN BEKLENEN
Oruç, sadece yemeyi içmeyi bırakmak değil, aynı zamanda kötülüklerden de uzaklaşmaktır.
Midemiz, yiyecek ve içeceklerden uzak kaldığı gibi, dilimiz yalandan, ellerimiz haram işlerden, gözlerimiz harama bakmaktan, kulaklarımız yalan ve dedikodu dinlemekten, ayaklarımız kötü işler peyinde koşmaktan uzaklaşarak oruçtan nasibini almalıdır. Oruçludan beklenen budur.
Oruç tutan bir müslüman çeşitli yemeklerle donatılmış sofranın başında helal olan nimetlere elini sürmez, sabırla iftar vaktini bekler.
Allah’ın emri karşısındaki bu teslimiyet ulvi bir manzaradır. Orucun müslümana kazandırdığı bu irade terbiyesi, insanı nefsani arzuların esaretinden kurtarıp adeta melekleştiren gerçek bir eğitimdir.
Şimdi insafla düşünelim:
Helal olan şeylere bile elini sürmeyen bu oruçlu, nasıl olur da harama el uzatabilir. Vücudunun ihtiyacı olan faydalı yiyecek ve içecekleri istediği zaman bırakabilen bir mü’min, nasıl olur da zararlı içkileri kullanmaktan vazgeçmez.
Oruç bize, belirli bir süre helal olan şeylerden uzaklaşmakla haramlardan sakınmayı öğretir.
ORUCUN MÜKAFATI
Lütfu ve ihsanı sonsuz olan yüce Allah, kullarının ibadetlerine, yaptıkları iyiliklere bire ondan yediyüz katına kadar mükafat vereceğini bildirdiği halde, “Oruç benim içindir, onun mükafatını ben veririm.” (buhari savm, 9,müslim, siyam, 30) buyurarak oruca ayrı bir önem vermiş; dolayısıyla mükafatının çok daha fazla olacağına işaret etmiştir.
Oruç büyük bir sabr ve fedakarlık sonucu yerine getirilen bir ibadet olduğu için, karşılığı da ona göre kat kat fazlasıyla verilecektir. Hatta oruçlular kendileri için özel olarak ayrılan, “Reyyan” kapısından cennete girecekleri peygamberimiz tarafından bildirilmiştir. (buhari, savm, 9, müslim , siyam, 30)
Oruçlu, Allah’a kavuştuğu mutluluğun zirvesine çıktığı gün en büyük sevinci tadacaktır.
Bizleri yaratan Rabb imiz.bizlere emrettigi ibadetlerin icinde birtakim hikmetler,sirlar gizlemistir.Orucu bir ibadet aski icerisinde tutarken,onun ne gibi faydalar sagladigini belki hic dusunmemisizdir.Orucun maddi,manevi faydalari saymakla bitmez.Dini sosyal saglik, ekonomik ve ruhi yonden bir cok faydalari vardir.. *ORUC,ALLAH A ITAAT VE IBADETTIR. *ORUC YALNIZ ALLAH ICINDIR.ORUC,TUTANA SINIRSIZ SEVAP KAZANDIRIR. *SENE BOYUNCA BIR MAKINA GIBI CALISAN VUCUDUMUZUN BOZULAN DENGELERINI DINLENDIREREK YENIDEN TESIS EDER. *ORUC ZENGINLERE,FAKIRLERIN VE ACLARIN HALINI DUSUNME FIRSATI VERIR *ORUC INSANLARA YARDIMLASMA VE MERHAMET DUYGULARINI HAREKETE GECIRIR *TIP ILERLEDIKCE ORUCUN,SINDIRIM SISTEMINE DOLASIM SISITEMINE VE SINIR SISTEMINE OLAN FAYDALARI BIR MUCIZE OLARAK KARSIMIZA CIKMAKTADIR *ORUC,KORUYUCU HEKIMLIK GOREVINI YAPAR.BIR COK HASTALIKLARIN OLUSAMSINI ENGELLER *ORUC NEFISLE MUCADELE,$EHVET VE NEFISLERIN KIRMADA BIR KALKANDIR PEYGAMBER EFENDIMIZ SOYLE BUYURMAKTADIR: ORUC TUTUNUZKI SIHHAT BULASINIZ
Orucun Faydaları
Biz orucu herhangi bir menfaat düşüncesi ile değil, yalnız Allan’ın emrini yerine getirmek ve onun rızasını kazanmak için tutarız. Oruç, bu niyetle tutulduğu taktirde makbul olur.
Ancak, Allah’ın her emrinde olduğu gibi oruç ibadetinde de birçok hikmetler, bizim için maddi ve manevi pek çok faydalar vardır. Biz orucu Allah’ın rızası için tutmakla beraber, bize sağladığı faydaları da bilmek ve değerlendirmek durumundayız.
Alah’ın yarattığı kulları için emretmiş olduğu şeylerde muhakkak ki, büyük faydalar ve bilemediğimiz nice hikmetler vardır. Peygamberimiz (sav): “Her şeyin bir zekatı vardır. Cesedin zekatı da oruçtur.” (ramuzul Ehadis c. 2 shf. 350 hadis. 4) Zekat malı temizler, oruç da bünyeyi temizler, onu sağlığa kavuşturur.
1. Oruç, Ahlakımızı Güzelleştirir
Oruç, belirli bir süre sadece aç kalma olayı değildir. Oruç, köklü bir irade
Terbiyesi; insanı köklü alışkanlıklarından temizleyen, iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir. Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa, Allah onun yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez.” (buhari, savm,8) “Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ben oruçluyum desin.” (Buhari, savm, 9) Bu hadisi şeriflerde orucun yüksek hedefi açıkça gösterilmiş, bu ibadetin sadece aç ve susuz kalmaktan ibaret olmadığı, esas gayenin insanı olgunlaştırmak, ahlak ve fazilet sahibi olarak yetiştirmek olduğu bildirilmiştir.
Demek ki, oruçlu tam bir imsak disiplini içine girip dilini, ve diğer organlarını haramlardan korumalıdır. Yalan, gıybet, koğuculuk gibi yasaklar orucu bozmazsa da orucun fazilet ve sevabına mani olur. Allah katında değer ifade eden oruç, bütün yasaklardan kendisini uzak tutmayı başarabilen kimsenin tuttuğu oruçtur.
2. Oruç kötülüklerden korur
Kur’an-ı Kerim’de orucun farz oluşunu bildiren ayette Yüce Allah: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı, ta ki korunasınız.” (Bakara, 183)
Allah Teala, her derde deva verdiği gibi, her kötülüğe karşı da bize bir korunma vasıtası vermiştir ki, oruç ibadeti bunlardan biridir.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz orucun bu koruyucu özelliğini güzel bir benzetme ile şöyle açıklamıştır: “Oruç bir kalkandır.” (buhari, savm, 2, siyam, 30) Bilindiği gibi kalkan, eskiden savaşlarda insanı düşmanın kılıcından koruyan bir vasıta idi. İşte oruç, müslümanı dünyada günah işlemekten, ahirette cehennem ateşinden koruyan bir vasıtadır.
Dünyada her kötülüğün başı, Allah’ı unutmak ve sorumluluk duygusunu kaybetmektir. Oruç ise bize daima Allah’ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevi eğitimin olumlu tesiri ile insan, davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülüklerden uzaklaşır.
3. Oruç, merhamet duygularını geliştirir
Hayatında açlık nedir bilmeyen varlıklı bir insan, yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayabilir mi? Onların çektiği ıztırabı yüreğinde duyabilir mi? Elbette ki, gereği gibi duyamaz. Fakat bu insan, oruç tutarsa, açlığın ne olduğunu bizzat tatmış olur.
Böylece, yokluk içinde kıvranan fakirlerin sıkıntılarını içinde duyarak, şefkat ve merhamet duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakirlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur. “Tok acın halinden anlamaz” derler. Oruç, “Tok olan acın halinden ne anlar”ifadesini yalanlayacaktır. Zengin mü’mini bedenen ve ruhen fakirliğin sınırları içine çeken oruç böylece, yardımlaşma duygularını geliştiren bir ibadettir.
İşte orucun bize verdiği sosyal adalet dersi.....
Bizim için en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimiz, insanların en cömerdi idi. O, açları doyurur, kendisi aç kalırdı. Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı.
Peygamberimizin eşi Hz. Aişe diyor ki: “Allah’ın Resulü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lakin yoksulları doyurup, kendisi aç kalmayı tercih ederdi.”
Hz. Aişe, Peygamberimizin vefatından sonra ne zaman bir yemek yese ağlamaya başlardı. Bir defasında niçin ağladığı kendisine sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “Hz. Muhammed (as) sağlığında doyasıya bir günde iki defa yemek yiyemedi. Onu hatırladığım için ağlıyorum.” (tirmizi, zühd, 38)
Hz. Ömer’in halifeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Ömer: “İhtiyaç sahipleri bize gelsin.”diye halka duyuru yapmış, kendisi de müslümanlar bolluğa kavuşuncaya kadar ekmekle beraber zeytin yağından başka katık yemeyeceğine yemin etmişti. Halkın sıkıntılarını yüreğinde hisseden ve onlardan farksız olarak yaşayan bu büyük insan, elbisesi yıkandığı ve başka elbisesi olmadığı için bir gün cumaya geç gitmiş ve bu yüzden cemaatten özür dilemiştir. (Şarani, et-Tabakül-kübra c.1, s. 24)
Vaktiyle Mısır’da yıllarca süren bir kıtlık olmuştu. O sırada devletin hazinesi Yusuf Aleyhisselamın elindeydi. Halk açtı. Hz. Yusuf’da bütün imkanlara sahip olduğu halde karnını doyurmuyordu. Neden böyle yaptığı kendisine sorulunca, içinde yaşadığı toplumun acılarını yüreğinde duyan bir sorumluluk anlayışı ile şu cevabı vermiştir: “Eğer ben tok olursam, açların halini anlayamam, yoksulları gereği gibi düşünemem.” (Aliyyül kari, mirkatül-mefatih, c.2, s. 492)
Oruçla toplumda kalbden kalbe yol açılır. Birinden şefkat ve merhamet, diğerinden sevgi ve saygı.
4. Oruç sağlığı korur.
Sevgili peygamberimiz, orucun sağlığımız yönünden önemini şöyle belirtiyor: “Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz.” (keşfül Hafa, c. 2, s.33)
İnsanlığın büyük mürşidinin söylediği bu söz, tıbben de kanıtlanmıştır. Konu ile ilgili olarak iki yabancı bilim adamının tespitleri şöyle:
1040 Nobel Top Ödülünü kazanan ünlü bilim adamı Dr. Alexis Carrel “L’Hamme, Cet İnconnu” adlı eserinde, oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu anlatır, orucun sağlık bakımından çok faydalı olduğunu” söyler.(hayat ansiklopedisi, oruç maddesi)
Fransız profesörü Pierre Moulin (Pier Mulen )’de şunları söylüyor: “İslam dünyasının en yararlı kurumlarından biri oruçtur. Oruç, bedenin hem fiziksel, hem ruhsal dinlenişidir. Dokuları temizler, birikmiş toksinleri, zehirleri atar. Müslümanlar böylece her yıl bir ay bedenlerini dinlendirirler... Hiristiyan dininde orucun bulunmaması büyük bir kayıptır. Aslında insanların her hafta bir gün oruç tutmaları, başka bir deyimle diyet etmeleri ve sadece meyve suyu içmelerinde büyük yarar var. Böylece vücut, doku ve organlardaki zehirleri atar, beden dinçleşir.” (Günaydın gazetesi, 13 Ağustos 1982, s.1)
5. Oruç, nimetlerin kiymetini öğretir
İnsan, elinde olan nimetlerin kıymetini ancak bunlar elinden çıktıktan sonra anlar. Fakat iş işten geçtiği için bunun bir yararı olmaz. Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan insanın gözünde bu nimetlerin değeri daha iyi anlaşılır.
Bu anlayış insana, onları daha iyi korumasını ve nimetleri kendisine veren Allah’a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.
Allah Teala şöyle buyuruyor: “And olsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım.” (İbrahim surese ayet: 7)
Açlıkta, kalb safası, gönlün ve kalbin Allah’a ram olması, huzur ve huşu içersinde Allah’ın emirlerine boyun eğmesi vardır.
Açlıkta, kalbin saf, temiz , meşgalelerden arı bulunması vardır.
Açlıkta, kalpde şimarıklık gider. Nefis açlıkla kırıldığı kadar hiçbir şeyle kırılmaz.
İnsan açlıkla belaları unutmaz, zararlara ve afetlere düçar olmaları unutmaz.
Açlık, bütün kötü istekleri yok eder.
Açlık, insana hareketsizlik, miskinlik, tambellik veren fazla uykulu defeder.
Açlıkta ibadete devam kolaylaşır. Toklukta ibaret ise zorlaşır.
Açlıkta bedenler ve uzuvlar sıhhatli olur, hastalıklar def olur.
Açlıkta, sadakasını gönül huzuru ile verebilir. Yemeğin fazlasını miskinlere, fakirlere dağıtır.
6. Oruç, insana sabırlı olmayı öğretir
Oruç tutmakla belirli bir zaman kendini yememeye, içmemeye alıştıran insan, hayatta karşısına çıkabilecek güçlüklere kolaylıkla sabreder, acılara ve sıkıntılara dayanmasını, zorlukları yenmesini bilir.
Peygamberimiz (sav): “Oruçlu için iki sevinç vardır. Birisi (iftar sofrasının başında) iftar ettiği zaman, birisi de Rabbı’nın huzuruna çıkıp ona kavuştuğu zaman.” (et-Terğib ü Vet-terhib c.3 shf.81 hadis.3) Evet orucun mükafatı sonsuzdur. Çünkü oruç, mü’minin iman ve ihlasının en büyük delilidir. Sabır ve metanetin en açık bir tezahürüdür. Bunun için de sabrının karşılığı olarak hesapsız ecir alacak, ihlasının karşılığı olarak da Cemalüllah’a kavuşacaktır, inşallah! K. Kerim’de: “Şüphesiz sabredenlerin mükafatı, hesabsız olarak ödenecektir.” (Zümer, 10)
ORUÇLUDAN BEKLENEN
Oruç, sadece yemeyi içmeyi bırakmak değil, aynı zamanda kötülüklerden de uzaklaşmaktır.
Midemiz, yiyecek ve içeceklerden uzak kaldığı gibi, dilimiz yalandan, ellerimiz haram işlerden, gözlerimiz harama bakmaktan, kulaklarımız yalan ve dedikodu dinlemekten, ayaklarımız kötü işler peyinde koşmaktan uzaklaşarak oruçtan nasibini almalıdır. Oruçludan beklenen budur.
Oruç tutan bir müslüman çeşitli yemeklerle donatılmış sofranın başında helal olan nimetlere elini sürmez, sabırla iftar vaktini bekler.
Allah’ın emri karşısındaki bu teslimiyet ulvi bir manzaradır. Orucun müslümana kazandırdığı bu irade terbiyesi, insanı nefsani arzuların esaretinden kurtarıp adeta melekleştiren gerçek bir eğitimdir.
Şimdi insafla düşünelim:
Helal olan şeylere bile elini sürmeyen bu oruçlu, nasıl olur da harama el uzatabilir. Vücudunun ihtiyacı olan faydalı yiyecek ve içecekleri istediği zaman bırakabilen bir mü’min, nasıl olur da zararlı içkileri kullanmaktan vazgeçmez.
Oruç bize, belirli bir süre helal olan şeylerden uzaklaşmakla haramlardan sakınmayı öğretir.
ORUCUN MÜKAFATI
Lütfu ve ihsanı sonsuz olan yüce Allah, kullarının ibadetlerine, yaptıkları iyiliklere bire ondan yediyüz katına kadar mükafat vereceğini bildirdiği halde, “Oruç benim içindir, onun mükafatını ben veririm.” (buhari savm, 9,müslim, siyam, 30) buyurarak oruca ayrı bir önem vermiş; dolayısıyla mükafatının çok daha fazla olacağına işaret etmiştir.
Oruç büyük bir sabr ve fedakarlık sonucu yerine getirilen bir ibadet olduğu için, karşılığı da ona göre kat kat fazlasıyla verilecektir. Hatta oruçlular kendileri için özel olarak ayrılan, “Reyyan” kapısından cennete girecekleri peygamberimiz tarafından bildirilmiştir. (buhari, savm, 9, müslim , siyam, 30)
Oruçlu, Allah’a kavuştuğu mutluluğun zirvesine çıktığı gün en büyük sevinci tadacaktır.
Devamlı çalışan bir makinenin belli bir süre durdurulup dinlendirilmesi, ondan daha iyi verim almaya ve onu daha uzun zaman kullanmaya vesile olacağı gibi, senenin 11 ayı yoğun bir şekilde çalışan midemizin de bir ay dinlenmesi ve yoğun yemek baskısından kurtulması onun daha sağlıklı olmasını sağlayacaktır.
Rabbimiz’in bizden istediği bütün ibadet ve davranışların hem bedenimize hem de ruhumuza -bildiğimiz, bilemediğimiz- pek çok yararı vardır. Ancak Müslümanlar olarak biz, bu ibadetleri faydalarından dolayı değil, Allah emrettiği için yaparız. Oruç tutan sağlıklı olur Efendimiz (sas), Ahmed ibn Hanbel’in Ebu Hureyre’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte “Oruç tutun ki, sağlıklı olasınız.” buyuruyorlar. Bu, hastaların oruç tutup iyileşmesi manasına değildir. Çünkü orucun anlatıldığı ayette ve dinin uygulamalarında hasta olanların oruç tutmayacakları ve hastalığının şekline göre bazen tutmamaları gerektiği anlatılıyor. Efendimiz’in (sas) bu sözü günümüzde daha iyi anlaşılmakta ve orucun insan vücuduna faydası daha iyi görülmektedir. Bazı gazeteler ve doktorlar Ramazan ayı gelince, daha ziyade kimlerin oruç tutmaması gerektiğini anlatıyorlar. Halbuki dine karşı önyargısı olmayan bir uzmana sorulsa o, şunu söyleyecektir: “Normalde rahatsızlığı olmayan bir insana orucun hiçbir zararı yoktur. Aksine orucun insan vücûduna değişik faydaları vardır. Devamlı çalışan mide, karaciğer ve diğer sindirim organlarının dinlenmesi ve kendi kendilerini toparlaması insana büyük bir fayda getirir.” Çünkü oruç bir perhizdir. Vücutta depolanan zararlı yağların erimesine katkıda bulunur. Oruçlu insan belli bir düzen içinde yaşar. Tabi bir de orucun hakkı verilerek tutulur, iftarda birkaç günlük yemek yenmezse, bu, insanın biraz kilo vermesine; damar sertliği, yüksek tansiyon, kalp gibi hastalıkların kendisinde bulunmamasına yardımcı olur. Sinir sistemine faydası vardır Orucun bedene faydasının yanında ruha ve sinir sistemine de faydaları vardır. Çünkü oruçlu bir insanda ibadeti yerine getirmenin verdiği iç huzuru vardır. Memleketimizde daha ziyade öğleden sonra görülen gerginlikler oruçtan ziyade hayatın kargaşasından kaynaklanmaktadır. Aslında orucu Efendimiz’in (sas) anlattığı gibi tutanlarda bu hiç görülmez. Toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı artırır İnsan oruç tutup aç kalınca fakirlerin çektiğini daha iyi anlar ve bu konuda içinden fakirlere daha fazla yardım yapma duygusu gelir. “Tok açın halinden ne anlar?” şeklinde bir atasözümüz vardır. Biz de aç hale gelerek açın halinden anlama seviyesini yakalarız oruçta. Oruç insan iradesini güçlendirir Oruçlu bilir ki, kendisini devamlı gören ve gözeten bir Rabbi vardır. O yüzden insanların arasında bir şey yemediği gibi gizli olarak da yemez. Önündeki yemekleri elini uzatsa alabilecek bir ortamdadır. Yanında başka kimse de yoktur; ama o iradenin hakkını verir ve vakit gelmeden tek bir lokma bile yemez. Dini hassasiyetlerimiz oruçla pekişir Allah Rasulü (sas) insanları aldatmayı ve yalan söylemeyi bırakmadıkça Allah’ın bizim oruçlarımıza değer vermeyeceğini anlatır. Esasen dini hayat bir bütündür. O yüzden bedenimiz oruç tutarken, gözümüz ve dilimiz de oruçtan nasibini almalıdır. Müslüman’ın oruç tutmasının sebebi nedir? Orucun insana pek çok faydası vardır ki, bunlar sadece şu an için bildiklerimiz. Belki ileride orucun başka faydaları da ortaya çıkacak ve bu, şükrümüzü artıracaktır. Biz orucu hiçbir zaman bu faydaları elde etmek için tutmayız. Çünkü dinde Allah’ın emretmesi ve yasaklaması önemlidir; hikmetler değil. Müslümanlar olarak biz sadece “Rabbimiz emrettiği için” oruç tutarız ki, buna dini literatürde “taabbüdîlik” denir. “Bırakın, artık oruç tutmanıza gerek yok!” dediği zaman da “Bayram” ederiz.
Bütün ibâdetlerin bir genel faydası, bir de her birine mahsus özel faydaları vardır.
Orucun genellikle ibâdetlerde bulunan faydası, oruç sâyesinde insanın yaratılış amacını gerçekleştirmesi, Allah rızâsını elde etmesi, âhiret sermayesi demek olan sevap kazanması, onu Allah'a yakınlık vesîlesi kılmasıdır.
Oruca mahsus bulunan fayda ve özellikleri de şöylece sıralamak mümkündür:
Oruç bir irâde terbiyesidir. İnsan, aklı ve irâdesiyle insandır. Ondaki güdüler, heyecanlar, duygular, arzular aklı perdeler veya aklın hükmünün işlemesini engeller. Aklın, dînin, ahlâkın doğrularını, güzellerini hayata geçirebilmek için güçlü bir irâdeye ihtiyaç vardır. Güçlü irâde eğitimle elde edilir, oruç da çok uygun bir "irâde terbiyesi aracı"dır.
Oruç kesintisiz bir ibâdet olduğu ve beşerî ihtiyaçlar sebebiyle devamlı olarak kendisini hatırlattığı için bir "huzur maallah" vesîlesidir. Huzur maallah'tan maksat, kulun kendini Allah ile beraber, O'nun huzurunda, Allah'ı yanında hissetmesi, böyle düşünmesi ve buna göre yaşamasıdır.
Oruç -diğer ibâdetleden farklı olarak- kendini dışa vurmayan bir ibâdettir. Söylemedikçe bir kimsenin oruçlu olduğu bilinemez. Bu sebeple de orucun, göstermek ve işittirmek maksadıyla yapılması zordur. Bir ibâdetin, başkaları bilsin, görsün, değerlendirsin diye değil de sırf Allah rızâsı için yapılması "ihlâs"tır. Dîni hayatın can damarı olan ihlâs eğitimi bakımından da oruç müstesna bir ibâdettir.
Oruç, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yiyip içme konusundaki sünnet ve tavsiyelerine uygun hareket etmek şartıyla insan sağlığına olumlu etki yapar, fazlalıkların erimesini, sindirim organlarının dinlenmesini sağlar.
Dilimizde "Tok, acın halinden ne anlar!" diye bir söz vardır. Her istediğini önünde bulan, alıp yemeye gücü yeten insanlar, bundan mahrûm olanların, açlık, yokluk ve yoksulluk içinde yaşayanları halini anlayamazlar. Oruç, toplum içindeki yoksulların, aç ve açıkta olanların haliyle hallenmeyi, onları anlamayı, acımayı ve yardım elini uzatmayı sağlar.
Hiç şüphesiz; Allah'ın bize emrettiği ve hoş gördüğü işlerde sayısız faydalar vardır. Bu faydalı emirlerinden biriside, Ramazan orucudur. Zaten, orucun faydalarını hepimiz gözlerimizle görüyoruz. Orucun dünya ve ahiret saadetinin yanında bir de; sosyal, ekonomik, psikolojik ve biyolojik bir çok faydaları vardır.
Sosyal olarak oruç; Topluma genel anlamda huzur ve merhamet verir ve toplum birbirine daha faydalı olmaya çalışır.
Ekonomik olarak oruç; Piyasada parasal bir hareket oluşturarak, ticari bir canlılık meydana getirir.
Psikolojik olarak oruç; İnsanın ruh dünyasını tedavi ederek, psikolojik sıkıntı, bunalım ve saplantıları ortadan kaldırır.
Biyolojik olarak oruç; Vücudun normal zamanlarda depolayıp dışarı atamadığı zararlı hücre ve yağları, sağlıklı olarak yenileriyle değiştirir. İnsanın daha dinç ve zinde olarak yaşamasını sağlar.
Kıymetli Müslümanlar! Aslında farklı bir objektiften baktığımızda oruç; bir aksiyon, bir hareket ve bir inkılâptır.
Oruç; Azgın nefislere Rahman'ın emriyle “dur!” demesini bilmektir.
Oruç; bir terbiye metodu, Ramazan ise, bir ayar istasyonudur.
Oruç; Allah'a kulluğun bir şuur ifadesidir.
Oruç; bir teslimiyettir. "Ey Rabbim! Sen istediğin için, yemiyorum, içmiyorum. İşte senin emrindeyim" demektir.
“Oruç; günahlara karşı koruyucu bir kalkandır.”
“Oruç; sabrın yarısıdır. her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.”
Oruç; hayatın hayat bulması için yapılan bir ibadet, Ramazan ise; tüm bunlara zemin sağlayan, ilâhi bir rahmet ve mağfiret ayıdır...
Kıymetli Cemaat!
İşte bizler, böylesine mübarek bir ayda; orucu ve ibadetlerimizi ilâhi emirlere uygun bir şekilde yerine getirmeliyiz. Bu ilâhi emirlere olan itaatimiz, Ramazandan sonra bitmemeli, kulluk vazifelerimiz, ölünceye kadar devam etmelidir.
Hepimiz iyi biliyoruz ki; "İnsan ne yaparsa kendisine yapar" Normal zamanlarda: "Ben, namaz kılamıyorum" diyen kardeşlerimiz, aslında, Ramazanda fevkalâde kılabiliyorlar. Normal zamanlarda, insanlık yapmaktan uzak kimseler; aslında Ramazanda fevkalâde insanlıklarını yapabiliyorlar. Daha buna bir çok örnekler verebiliriz.
Demek ki, İnsanoğlu isterse her zaman ve her yerde, kulluk ve insanlık vazifelerini yerine getirebilir. Hem de hiç bir şey kaybetmeden kazanç sağlamış olur. İnsan, kendi uydurduğu bahanelerinin arkasına sığınmazsa; çok şeyler yapabilecek güçte yaratılmıştır. Bunun doğruluğunu hepimiz gözlerimizle görüyoruz.
Muhterem Müslümanlar!
Allah'ın nimetlerini yiyip içtiğimiz bu dünya da, çevremizin iftar ve sahurda gıda sıkıntısı çektiklerini; bununla beraber, diğer bir çok ihtiyaçlarının olduğunu hatırlatırım. İmkânlar ölçüsünde ihtiyaç sahiplerini bulup yardım etmek, insanların yüzünü güldürmek; ibadetin, İslâmın ve insanlığın bir gereğidir.
Allah’û Tealâ, canlarını ve mallarını satın alarak, karşılığında cennetle müjdelediği kimseleri şöyle sıralamıştır.
“(Bu alış verişi yapanlar), Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırını koruyanlardır. O Mü’minleri müjdele !”
Yüce Mevlâ’mız, böyle mübarek gün ve gecelerin hürmetine, tüm dünya Müslümanlarına, birlik, beraberlik ve İslâmi şuur nasip eylesin. Müslümanların nefes alıp verdiği tüm beldeleri, zulüm ve fitne ateşinden muhafaza buyursun. İslâmın aleyhine propaganda yapanlara yine İslâmın hatırına fırsat vermesin. Dinimizin izzeti için mücadele veren tüm dünya Müslümanlarına yardımını esirgemesin, cümle Mü'minlere, Ramazanı, orucu ve tüm ibadetleri, hayırlı ve mübarek kılsın... Amin
Rabbimiz’in bizden istediği bütün ibadet ve davranışların hem bedenimize hem de ruhumuza -bildiğimiz, bilemediğimiz- pek çok yararı vardır. Ancak Müslümanlar olarak biz, bu ibadetleri faydalarından dolayı değil, Allah emrettiği için yaparız. Oruç tutan sağlıklı olur Efendimiz (sas), Ahmed ibn Hanbel’in Ebu Hureyre’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte “Oruç tutun ki, sağlıklı olasınız.” buyuruyorlar. Bu, hastaların oruç tutup iyileşmesi manasına değildir. Çünkü orucun anlatıldığı ayette ve dinin uygulamalarında hasta olanların oruç tutmayacakları ve hastalığının şekline göre bazen tutmamaları gerektiği anlatılıyor. Efendimiz’in (sas) bu sözü günümüzde daha iyi anlaşılmakta ve orucun insan vücuduna faydası daha iyi görülmektedir. Bazı gazeteler ve doktorlar Ramazan ayı gelince, daha ziyade kimlerin oruç tutmaması gerektiğini anlatıyorlar. Halbuki dine karşı önyargısı olmayan bir uzmana sorulsa o, şunu söyleyecektir: “Normalde rahatsızlığı olmayan bir insana orucun hiçbir zararı yoktur. Aksine orucun insan vücûduna değişik faydaları vardır. Devamlı çalışan mide, karaciğer ve diğer sindirim organlarının dinlenmesi ve kendi kendilerini toparlaması insana büyük bir fayda getirir.” Çünkü oruç bir perhizdir. Vücutta depolanan zararlı yağların erimesine katkıda bulunur. Oruçlu insan belli bir düzen içinde yaşar. Tabi bir de orucun hakkı verilerek tutulur, iftarda birkaç günlük yemek yenmezse, bu, insanın biraz kilo vermesine; damar sertliği, yüksek tansiyon, kalp gibi hastalıkların kendisinde bulunmamasına yardımcı olur. Sinir sistemine faydası vardır Orucun bedene faydasının yanında ruha ve sinir sistemine de faydaları vardır. Çünkü oruçlu bir insanda ibadeti yerine getirmenin verdiği iç huzuru vardır. Memleketimizde daha ziyade öğleden sonra görülen gerginlikler oruçtan ziyade hayatın kargaşasından kaynaklanmaktadır. Aslında orucu Efendimiz’in (sas) anlattığı gibi tutanlarda bu hiç görülmez. Toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı artırır İnsan oruç tutup aç kalınca fakirlerin çektiğini daha iyi anlar ve bu konuda içinden fakirlere daha fazla yardım yapma duygusu gelir. “Tok açın halinden ne anlar?” şeklinde bir atasözümüz vardır. Biz de aç hale gelerek açın halinden anlama seviyesini yakalarız oruçta. Oruç insan iradesini güçlendirir Oruçlu bilir ki, kendisini devamlı gören ve gözeten bir Rabbi vardır. O yüzden insanların arasında bir şey yemediği gibi gizli olarak da yemez. Önündeki yemekleri elini uzatsa alabilecek bir ortamdadır. Yanında başka kimse de yoktur; ama o iradenin hakkını verir ve vakit gelmeden tek bir lokma bile yemez. Dini hassasiyetlerimiz oruçla pekişir Allah Rasulü (sas) insanları aldatmayı ve yalan söylemeyi bırakmadıkça Allah’ın bizim oruçlarımıza değer vermeyeceğini anlatır. Esasen dini hayat bir bütündür. O yüzden bedenimiz oruç tutarken, gözümüz ve dilimiz de oruçtan nasibini almalıdır. Müslüman’ın oruç tutmasının sebebi nedir? Orucun insana pek çok faydası vardır ki, bunlar sadece şu an için bildiklerimiz. Belki ileride orucun başka faydaları da ortaya çıkacak ve bu, şükrümüzü artıracaktır. Biz orucu hiçbir zaman bu faydaları elde etmek için tutmayız. Çünkü dinde Allah’ın emretmesi ve yasaklaması önemlidir; hikmetler değil. Müslümanlar olarak biz sadece “Rabbimiz emrettiği için” oruç tutarız ki, buna dini literatürde “taabbüdîlik” denir. “Bırakın, artık oruç tutmanıza gerek yok!” dediği zaman da “Bayram” ederiz.
Bütün ibâdetlerin bir genel faydası, bir de her birine mahsus özel faydaları vardır.
Orucun genellikle ibâdetlerde bulunan faydası, oruç sâyesinde insanın yaratılış amacını gerçekleştirmesi, Allah rızâsını elde etmesi, âhiret sermayesi demek olan sevap kazanması, onu Allah'a yakınlık vesîlesi kılmasıdır.
Oruca mahsus bulunan fayda ve özellikleri de şöylece sıralamak mümkündür:
Oruç bir irâde terbiyesidir. İnsan, aklı ve irâdesiyle insandır. Ondaki güdüler, heyecanlar, duygular, arzular aklı perdeler veya aklın hükmünün işlemesini engeller. Aklın, dînin, ahlâkın doğrularını, güzellerini hayata geçirebilmek için güçlü bir irâdeye ihtiyaç vardır. Güçlü irâde eğitimle elde edilir, oruç da çok uygun bir "irâde terbiyesi aracı"dır.
Oruç kesintisiz bir ibâdet olduğu ve beşerî ihtiyaçlar sebebiyle devamlı olarak kendisini hatırlattığı için bir "huzur maallah" vesîlesidir. Huzur maallah'tan maksat, kulun kendini Allah ile beraber, O'nun huzurunda, Allah'ı yanında hissetmesi, böyle düşünmesi ve buna göre yaşamasıdır.
Oruç -diğer ibâdetleden farklı olarak- kendini dışa vurmayan bir ibâdettir. Söylemedikçe bir kimsenin oruçlu olduğu bilinemez. Bu sebeple de orucun, göstermek ve işittirmek maksadıyla yapılması zordur. Bir ibâdetin, başkaları bilsin, görsün, değerlendirsin diye değil de sırf Allah rızâsı için yapılması "ihlâs"tır. Dîni hayatın can damarı olan ihlâs eğitimi bakımından da oruç müstesna bir ibâdettir.
Oruç, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yiyip içme konusundaki sünnet ve tavsiyelerine uygun hareket etmek şartıyla insan sağlığına olumlu etki yapar, fazlalıkların erimesini, sindirim organlarının dinlenmesini sağlar.
Dilimizde "Tok, acın halinden ne anlar!" diye bir söz vardır. Her istediğini önünde bulan, alıp yemeye gücü yeten insanlar, bundan mahrûm olanların, açlık, yokluk ve yoksulluk içinde yaşayanları halini anlayamazlar. Oruç, toplum içindeki yoksulların, aç ve açıkta olanların haliyle hallenmeyi, onları anlamayı, acımayı ve yardım elini uzatmayı sağlar.
Hiç şüphesiz; Allah'ın bize emrettiği ve hoş gördüğü işlerde sayısız faydalar vardır. Bu faydalı emirlerinden biriside, Ramazan orucudur. Zaten, orucun faydalarını hepimiz gözlerimizle görüyoruz. Orucun dünya ve ahiret saadetinin yanında bir de; sosyal, ekonomik, psikolojik ve biyolojik bir çok faydaları vardır.
Sosyal olarak oruç; Topluma genel anlamda huzur ve merhamet verir ve toplum birbirine daha faydalı olmaya çalışır.
Ekonomik olarak oruç; Piyasada parasal bir hareket oluşturarak, ticari bir canlılık meydana getirir.
Psikolojik olarak oruç; İnsanın ruh dünyasını tedavi ederek, psikolojik sıkıntı, bunalım ve saplantıları ortadan kaldırır.
Biyolojik olarak oruç; Vücudun normal zamanlarda depolayıp dışarı atamadığı zararlı hücre ve yağları, sağlıklı olarak yenileriyle değiştirir. İnsanın daha dinç ve zinde olarak yaşamasını sağlar.
Kıymetli Müslümanlar! Aslında farklı bir objektiften baktığımızda oruç; bir aksiyon, bir hareket ve bir inkılâptır.
Oruç; Azgın nefislere Rahman'ın emriyle “dur!” demesini bilmektir.
Oruç; bir terbiye metodu, Ramazan ise, bir ayar istasyonudur.
Oruç; Allah'a kulluğun bir şuur ifadesidir.
Oruç; bir teslimiyettir. "Ey Rabbim! Sen istediğin için, yemiyorum, içmiyorum. İşte senin emrindeyim" demektir.
“Oruç; günahlara karşı koruyucu bir kalkandır.”
“Oruç; sabrın yarısıdır. her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.”
Oruç; hayatın hayat bulması için yapılan bir ibadet, Ramazan ise; tüm bunlara zemin sağlayan, ilâhi bir rahmet ve mağfiret ayıdır...
Kıymetli Cemaat!
İşte bizler, böylesine mübarek bir ayda; orucu ve ibadetlerimizi ilâhi emirlere uygun bir şekilde yerine getirmeliyiz. Bu ilâhi emirlere olan itaatimiz, Ramazandan sonra bitmemeli, kulluk vazifelerimiz, ölünceye kadar devam etmelidir.
Hepimiz iyi biliyoruz ki; "İnsan ne yaparsa kendisine yapar" Normal zamanlarda: "Ben, namaz kılamıyorum" diyen kardeşlerimiz, aslında, Ramazanda fevkalâde kılabiliyorlar. Normal zamanlarda, insanlık yapmaktan uzak kimseler; aslında Ramazanda fevkalâde insanlıklarını yapabiliyorlar. Daha buna bir çok örnekler verebiliriz.
Demek ki, İnsanoğlu isterse her zaman ve her yerde, kulluk ve insanlık vazifelerini yerine getirebilir. Hem de hiç bir şey kaybetmeden kazanç sağlamış olur. İnsan, kendi uydurduğu bahanelerinin arkasına sığınmazsa; çok şeyler yapabilecek güçte yaratılmıştır. Bunun doğruluğunu hepimiz gözlerimizle görüyoruz.
Muhterem Müslümanlar!
Allah'ın nimetlerini yiyip içtiğimiz bu dünya da, çevremizin iftar ve sahurda gıda sıkıntısı çektiklerini; bununla beraber, diğer bir çok ihtiyaçlarının olduğunu hatırlatırım. İmkânlar ölçüsünde ihtiyaç sahiplerini bulup yardım etmek, insanların yüzünü güldürmek; ibadetin, İslâmın ve insanlığın bir gereğidir.
Allah’û Tealâ, canlarını ve mallarını satın alarak, karşılığında cennetle müjdelediği kimseleri şöyle sıralamıştır.
“(Bu alış verişi yapanlar), Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırını koruyanlardır. O Mü’minleri müjdele !”
Yüce Mevlâ’mız, böyle mübarek gün ve gecelerin hürmetine, tüm dünya Müslümanlarına, birlik, beraberlik ve İslâmi şuur nasip eylesin. Müslümanların nefes alıp verdiği tüm beldeleri, zulüm ve fitne ateşinden muhafaza buyursun. İslâmın aleyhine propaganda yapanlara yine İslâmın hatırına fırsat vermesin. Dinimizin izzeti için mücadele veren tüm dünya Müslümanlarına yardımını esirgemesin, cümle Mü'minlere, Ramazanı, orucu ve tüm ibadetleri, hayırlı ve mübarek kılsın... Amin
Orucun Kişisel Faydaları, Ruh Üzerindeki Tesirleri:
Oruç, hayatın yalnız yeme-içme, egoist duygu ve şehevî arzuları tatmin etme felsefesine dayanmadığını öğreten bir ibâdettir.
Oruç, köklü bir irâde terbiyesi verir, insanı her yönüyle olgunlaştırır, kendi içinden gelen bazı olumsuz duygulara gem vurmasını öğretir. İnsanı "aşağılık duygusu"ndan kurtarır, kendine güven duygusunu arttırır.
Oruç, insanlara her türlü zorluklara tahammül etmeyi, yeme-içme ve cinsî zevk gibi insanın en doğal ihtiyaçlarında bile aşırılığı önlemeyi öğretir. Ahlâkî güzelliklerin ve başarıların kaynağı sabırdır. Oruçla sabır arasındaki bu ilgiyi Yüce Peygamberimiz şöyle dile getirir: "Oruç sabrın yarısıdır." (Tirmizî, Deavât, 86, 87, hadis no: 3519)
Oruç, sadece yeme-içmeyi ve cinsel ilişkiyi belirli bir zaman terketmek değildir. Oruçlu insan, ağzını ve cinsel organını her türlü ahlâksızlıktan, günah ve kötülükten de koruyacak, oruç sâyesinde en olgun ahlâk sahibi olmaya çalışacaktır. Kötülükleri ve günahların çoğu bu iki organ (ağız ve tenâsül organı) vâsıtasıyla yapıldığından, bu organları oruçlu kimse sıkı bir disipline tâbi tutacaktır. Çünkü oruçlunun yalan ve çirkin sözler söylemesi, iftira ve dedikodu ile uğraşması, haramlara bakması, şehvetini tahrik edici çeşitli işler yapması oruçsuz müslümana göre daha ısrarla yasaklanmış, hakiki orucun ancak böyle gerçekleşeceği belirtilmiştir.
Oruçta temel esas, insanın mide ve cinsiyet şehvetlerinden alıkonmasıdır. Kim oruçlu iken nefsini bu iki şehvetten uzak tutabilirse, diğer şehvetlerden rahatlıkla uzak durabilir. Kim de oruç ve Ramazan'dan sonra,bu şehvetleri (Ramazan'da alıştığı üzere) bir disipline ve düzene sokar, helâl sınırların dışına çıkmazsa, o kimse cennet yolundadır. Bu hususu Peygamber Efendimiz, bir hadis-i şerifde şöyle belirtmiştir: "Kim bana iki dudağının arasıyla, iki bacağının arasındaki et parçalarını garanti ederse (bu organları her türlü günah ve çirkinliklerden korursa), ben de ona cenneti garanti ederim."
Oruç, gösteriş ve çıkar duygusu karışmaksızın, yalnız ALLAH için yapılabilen bir ibâdettir. Çünkü, kişinin oruçlu olduğunu hakikaten yeme-içme gibi gizli de yapılabilecek şeylerden kaçtığını ancak ALLAH bilir. Bu özelliğinden dolayı oruç, ruha kemal yollarını açan, sadece ALLAH için, O'nun rızâsını kazanma niyetiyle yapılacak fedâkârlıkları sembolleştiren bir ibâdettir. Dolayısıyla mü'minlere ALLAH için iş yapma, menfaat beklemeksizin meşakkat ve mahrûmiyetlere katlanma gibi eğitim ve alıştırmaları oruç yeterince yerine getirir.
İnsanlarda nefis ve akıl, hayvanlarda ise sadece nefis vardır. İnsanlara menfaati, yeme-içme ve zevk almayı herşeyin üstünde gösteren, kişisel çıkar için her çeşit kötülük, ahlâksızlık ve haramları normal gösterip sahibine emreden duygunun adıdır nefis. İnsanın melekten ayrılan en önemli yönü, insanda nefsin bulunmasıdır. Hayvandan ayrılan en önemli yönü ise, aklını kullanarak nefsine hâkim olması, onu sınırlamasıdır. İnsanlar, nefislerinin her isteklerine uyarlarsa, yeryüzü menfaat kavgalarından geçilmeyen, sömürü, zulüm ve karagaşa içindeki bir arenaya döner. Nefsi sınırlamak, hem kişi, hem de toplum menfaati açısından zarûrîdir. Bu nefsin arzu ve isteklerini, şehvetlerini kırmak için en güzel yol, kişinin dış baskılarla değil; insanda doğuştan mevcut din duygusuyla Rabbından korkarak, O'nun emir ve yasaklarına boyun eğmektir. İnsan bu mücâdelede, nefsine gâlip gelirse, egoist arzularına ve şehvetlerine sınır koyarsa, melekleşir ve hatta derece itibarıyla onlardan daha yükselir. Çünkü yiyip içmek ve cinsî zevkler meleklerin şânından değildir. Kişi, bunları sınırlayarak meleklerin ALLAH'a yakınlığı gibi O'na yakın olup günahsızlaşabilir.
Kişi, nefsine ambargo koyamayıp ona esir olursa, aklını, kendi benliğini nefsi yönetmeye kalkarsa, Rasûlullah (Selamun Aleykum.s.)'ın ifadesiyle büyük savaştan mağlûp olarak çıkar, dünya imtihanını kaybetmiş olur. Dünyada da hem kendi, hem başkaları zarar görür. Nefis ve şehvetleri, insanın yapısına gâlip olursa, insan canavarlaşır, Kur'an tâbiriyle hayvandan daha aşağı olur: "Onlar için kalpler vardı, fakat onunla (yeterince) düşünmezler. Onların kulakları vardır, onunla (hakkı) duymazlar. Onların gözleri vardır, fakat bunlarla (hakkı) görmezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağı derecededirler. İşte asıl gâfiller onlardır." (7/A'râf, 179)
Bedeni, akıl ve ruha tâbi kılmak, bedenin kuvvetini frenlemek ve ruhun gücünü arttırmak gerekir. Bu hususta hiçbir şey açlık, susuzluk ve hayvanî arzulardan vazgeçmek kadar, yani oruç kadar tesirli değildir. İnsan tabiatı, bazen ruha ve akla uyma, bazen de isyan halindedir. Bu itibarla bir kimsenin hayvanî arzularına, nefse gem vurması için, şartlarına riâyet ederek oruç gibi bir ibâdeti yerine getirmeye de ihtiyacı vardır.Yememek-içmemek, meleklerin özelliğinden olduğu için, bu rejimi (orucu) yerine getirmekle insan, gittikçe kendini meleklere benzetir. Bunu da ALLAH'a itaat kasdıyla yaptığından O'na yaklaşır ve O'nun rızâsını elde eder ki bu da bir müslümanın ilk ve en son ve de en önemli gâyesidir.
İşte nefse hâkimiyeti ve onu sınırlamayı insana öğreten en güzel okul Ramazan ve oruçtur. Müslüman da bu okulda her sene en az bir ay hem eğitim, hem de öğretim yapmak zorundadır. Dinimizin, olgun aklın ve müsbet ilmin yasakladıklarından korunup sakındıran bir ibâdettir oruç. Meselâ, çok yemenin, sigara veya içmenin zararlı olduğunu bildiği ve bırakmak istediği halde irâdesine sahip olamayan insan, oruç sâyesinde uzun müddet bunları yapamayacak, sonunda irâdesine ve nefsine hâkim olup, bu güzel antrenmanla (Ramazan boyunca oruçla) bunları bırakmış olacaktır.
İnsanın kötülüklere ve günahlara meyletme yönünü kırmada en önemli etken olan orucun bu yönünü Kur'an şöyle anlatmaktadır: "...Umulur ki oruç sâyesinde fenâlıklardan korunursunuz." (2/Bakara, 183). Kur'an'ın verdiği mâlûmattan da anlıyoruz ki, Hz. Âdem'den beri, kendilerine peygamber gönderilen her topluluğa oruç farz kılınmıştır. Hıristiyanlığı iyi bilenler de kabul ederler ki, oruç hıristiyanlığın aslında da mevcuttur.
Karşı cinse meyilli olarak yaratılan, hayvanlarla ortak yönlerinin en başında üreme şekli ve bunun için karşı cinsi arzu etme özelliği gelen insanoğlu, bu duygusunu meşrû ölçülerle sınırlamak zorundadır. Kendisini, ileride kuracağı mutlu bir yuvanın annesi olarak hazırlaması, bunun yolunun kocasını aldatmayı aklından bile geçirmemek olduğunu kabul etmesi gereken bir genç kız, nâmusunu korumak, bir hazine gibi saklamak, diğer erkeklerin de nâmusunu düşünerek, onların şehevî yönden tahrik edecek her şeyden kaçınmak zorunda olursa, neler kaybeder, neler kazanır? Yine bir erkek, kendi karısı ve kızının nâmusunu düşünür, onların kötü yola düşmelerini nasıl arzu etmezse, kendisi gibi başka bir erkeğin kadın ve kızlarının nâmusuna da aynı anlayışla saygı göstermesi gerekmez mi? İslâm Dini, kadın-erkek ilişkilerini her iki cinsin de değerini yükselterek, nâmus, ahlâk, iffet, hayâ açısından değerlendirip âile hayatına çok büyük önem vermiş, sarsılmasını istememiş ve zinâyı en büyük suçlardan saymıştır. Zinâya giden her türlü yolu yasaklamış, oruçla da insanı, kadın-erkek ilişkilerinde aşırılığı önleyecek, cinsel duygularını bastırabilecek seviyeye yükselmiştir.
Orucun Sağlık Açısından Faydaları: Orucun bize kazandıracağı şeyler şüphesiz ne yalnız dünya ile, ne de sadece âhiretle sınırlandırılabilir. “Oruç tutun, sıhhat bulursunuz” nebevî tavsiyesine karşın, orucun maddî faydaları müslümanlar için hep ikinci planda gelmiştir. Bunun sebebi, Ramazan ayıyla birlikte herkesin gözlemleyebildiği mânevî iklim ve ön plana çıkan sosyal ve kültürel silkiniş olsa gerek.
Orucun Sağlık Yönüyle Faydaları: Orucun kilo kontrolü, kan yağlarının düşürülmesi ve sindirim sisteminin dinlenmesine yönelik yararları biliniyor. Diğer yandan, bunlar tam açlık ve diyetle sağlanamıyor. Tam açlık ve sıkı diyetlerin yan etkileri fazladır; zira yeterli enerji alımı olmadığından negatif enerji dengesi söz konusudur. Oruçta ise -iftar ve sahurda aşırı yememek kaydıyla- optimum bir enerji dengesi vardır. Bu da faydalarının organizmaya zarar vermeden elde edilmesini sağlıyor. Genellikle bir veya birkaç besin ögesinden mahrum kalma prensibi üzerine oturan zayıflama amaçlı diyetlerden farklı olarak oruç fıtrîdir, helâl yiyeceklerde bir kısıtlama yoktur.
Normal, sağlıklı, hatta istisnâlar dışında rahatsız bir bünye için orucun vücut üzerinde zararlı bir etkisinin olmadığı birçok tıbbî araştırma ve incelemeler neticesinde açıklık kazanmış, isbatlanmıştır. Oruç tutanların yaşayarak bildikleri, oruç tutmayan insanların da çoğunun kabul etmek zorunda kaldığı gibi, bazılarının zannettiklerinin tam aksine, orucun vücuda da birçok faydası vardır.
Kur'ân-ı Kerim'in ilgili âyetlerinden ve hadis-i şeriflerden de açıkça anlaşılır ki İslâm dini, insanların kaldıramayacağı ağır yükleri onlara yüklemediği için (meselâ, bkz. 2/Bakara, 286, 183-185), kadınların aylık rahatsızlıklarında, hâmilelik ve doğum sonrasında anne ve çocuk için orucun zarar verdiği zamanlarda, uzun yolculuk ve şiddetli rahatsızlık/hastalık hallerinde oruç, başka bir münâsip zamanda tutulmak üzere ertelenir. Bu, İslâm dininin gösterdiği kolaylık ve sağlığa verdiği önemi gösterir.
Normal, sağlıklı ve bülûğ yaşını doldurmuş müslümanların tutmak zorunda oldukları Ramazan orucunun insan vücudu üzerindeki faydalarından bazılarını belirtmeye çalışalım:
Orucun vücudumuzun deveran, sinir ve sindirim sistemleri üzerinde dinlendirici ve şifâ bahşedici tesirleri pek çoktur. Bunun içindir ki Peygamberimiz (s.a.s.): "Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız" buyurarak Ramazan'da olduğu gibi, bu ayın dışında da sık sık oruç tutmamız hususunda müslümanları teşvik etmişlerdir.
Küçük bir bebeğin mamasını veya anasının memesini ilk ağzına alışından tâ insanın ölümüne kadar iç organlar ve sindirim organları devamlı çalışmaktadır. Sindirim organlarını dinlendirmek, Allah'ın en güzel şekilde yarattığı, her şeyiyle en mükemmel bir fabrikaya benzeyen vücudun iç yapısını revizyona ve bakıma almak, elbette makinelerin sağlamca çalışması için gereklidir. Onun için birçok hastaya perhiz tavsiye edilir veya tedâvi için belli saatlerde yemekten alıkonulur. "Mide, hastalıkların evi, perhiz ise tedâvinin başıdır" sözü tarihin çok eski devirlerinden beri birçok doktor tarafından tekrar edilmiş, tecrübe eden halk tarafından doğrulanmıştır.
Az yemenin çok yemekten daha iyi olduğu bir gerçektir. Vücut için, yeterli enerji alındıktan sonra belli zamanlarda yemek yemek; faydalı-faydasız şeylerle mideyi doldurmaktan daha iyi, daha sıhhîdir. Aslında bu özellik, oruçlunun iftar sırasında da az yemesiyle gerçekleşir. O zaman orucun faydası daha büyük olur. Rasûlullah (s.a.s.)'ın sünneti ve tavsiyesi de budur.
İlim de kabul etmektedir ki, çok yemek zararlıdır. Romatizma, kalp hastalıkları, kan dolaşımındaki bozukluklar, şeker vb. hastalıklarda, bu hastalıkları başlatan veya artıran büyük etkenlerin başında çok yemek gelir. Çok yemekte vücudun lüzumundan fazla kilo alması vardır ki, bu sebeple kalbin etrafı yağ tabakasıyla kaplandığı için, insan rahat nefes alıp veremez. Kollestrin (kanda yağ birikmesi) denilen hastalığın başlıca sebebi yine çok yemektir. Çok yemek neticesinde böbrekler vaktinden önce yorulur ve bozulur, vazifesini yapamaz olur. Mide doğal halini kaybeder, büyür, elastikiyetini muhâfaza edemez. Dolayısıyla yenilenleri kolay kolay hazmedemez. Bu yüzden bütün vücut da rahatsız hale gelir. Çok kere mide ülseri, mide veya kalın bağırsakda çıban da meydana gelir. Bu saydıklarımız ve daha birçok rahatsızlıklar hep çok yiyip içme neticesi meydana gelen zararlardandır. Bu gibi hastalıkların oruç tutulmayan yerlerde ve oruç tutmayan kimselerde daha çok bulunduğunu hatırlatalım. Onun için her yıl, on iki aydan birinde vücudun dinlendirilmesinde büyük faydaların olduğu inkâr edilemez.
Müslüman, oruçla irâdesini ve mide şehvetini gemleme gücünü kuvvetlendirir. Sigara ve benzeri kötü alışkanlıkları varsa, vücuduna zarar veren bu gibi şeylerden orucun yardımıyla kurtulur. Vücut bakımından sağlam ve karakterli insanların yetişmesinde orucun büyük faydaları vardır. Peygamberimiz ve asr-ı saâdet devrinde insanların çok az hasta olduğunu, çok az yedikleri halde maddî ve mânevî yönden çok kuvvetli insanların mevcut olduğunu tarih haber vermektedir. Asırlardır müslümanların (dinlerinin emirlerini yaşayan, oruç tutan ve az yiyen dindar müslümanların) durumu da bunu isbatlamıştır. Tabii bütün bunları görebilmek için gören göze, idrâk eden akla ihtiyaç vardır.
Fizyolojik ve Biyokimyasal Etkiler: Kan şekerinde kısmî düşme (özellikle ilk günlerde) ve kan yağlarında daha uzun vâdede düşme beklenir. Kolesterol ve büyük (sistolik) tansiyon düşer. Aslında Ramazan orucu, hafif ve orta derecede ve düzende olan, İnsüline bağımlı olmayan diabet, şişmanlık, esansiyel hipertansiyon, gastrit gibi bazı hastalıkların düzelmesi için ideal bir fırsattır.
1994’de yapılan uluslararası katılımlı “Sağlık ve Ramazan” konulu kongrede geniş kapsamlı toplam 50 çalışmada bu tip hastalıkları olanlarda orucun hastalık parametrelerinde düzelme sağladığı, kötüleşme görülmediği bildirilmiştir. Diğer yandan şiddetli hastalıkları olanlarda, tip 1 (İnsüline bağımlı) diyabet, koroner arter hastalığı, böbrek taşı gibi hastalıklarda oruç tutulmaması gerektiği kanaati ortaya konmuştur.
Psikososyal değişiklikler: Suç oranlarının Ramazan ayında azaldığı saptanmıştır. Oruç tutanlarda huzur ve sükûnet hali ön plana çıkar. Sinirli ve taşkın hareketlerin azalmasında fizyolojik bir mekanizmanın da payı olduğu düşünülmektedir: Kan şekerinin yükselmesine aşırı cevap veren İnsülin karşıtı sistem’in oluşturduğu ‘reaktif hipoglisemi’ diye bilinen, stresli bir tablo oruç tutan bir insanda gelişmez. Oruçluyken tartışmak bile yasaklanmıştır; bu da kişisel düşmanlık hisleri ve gerilimi minimum düzeyde tutar.
Bunalımı doğuran şey beklentidir. Tartışma beklentisi olmazsa gerilim azalır. Cinsel beklentiler olmadığında başıboş şehvet hisleri ortaya çıkmaz. Helâl olan gıdadan bile ümidini en azından yarım gün kesebilen “insan”, harama dair düşüncelerden ve beklentilerden uzaklaşmak için bulunmaz bir fırsata kavuşur. İşte o nimet; oruçtur. Peygamberimiz: “Oruç, sabrın yarısıdır” (Tirmizî, Deavât, 87, hadis no: 3519) buyurmuşlardır. İnsanı bunalımlara ya da yanlış yollara sürükleyen de hep sabırsız olması değil mi?
Orucun Sosyal Faydaları: Fiilî bir fakirlik hali olan oruç, sosyal adâlet fikrini ve orzusunu kafalara ve kalplere işleyen bir ibâdettir. Çünkü hem, her arzu ettiğini yiyebilecek durumda olan zengin, hem de yiyeceğini bile zor temin eden insan, oruçlu iken aynı bedenî durumdadır. Zengin bir mü'mini bedenen ve rûhen fakirliğin sınırları içine çeke oruç, böylece yardım edilecek insanların sıkıntılarını pratik olarak insana yaşatır. Tedaviyi yapabilecek olana hastalığı teşhis ettirir. Yardımlaşma duygularını geliştirir.
Kiminin yiyip kiminin baktığı, zenginle fakir arasındaki kıskançlık ve düşmanlığın büyük boyutlara ulaştığı, açlıktan ölen insanların milyonları aştığı günümüz dünyasında, toplum huzurunun ve iç barışın sağlanmasında, tokun aç insanın halinden anlamasını kolaylaştırdığı için orucun sosyal faydası çok büyüktür.
Bu sebeplerden dolayı oruç tutan müslümanlar, Ramazan ayında daha çok cömert olurlar, evlerine misafir götürüp sofralarında başkalarının ve özellikle fakirlerin bulunmasına gayret ederler. Yine Ramazan ve orucun bu sosyal atmosferinden dolayı, müslümanlar, kendi mallarından, fakirlerin hakkı kabul ettikleri % 2,5 oranında bir tasarrufta bulunarak bu kesintiyi bu ayda fakirlere dağıtırlar. Akraba veya tanıdıkları, hatta tanımadıklarına bu ayda maddî yönden yardımları artar, sadaka verirler.
Her devlet, halkı ileride ihtimal dâhilinde olabilecek olan savaşa hazırlar, onun için hemen hemen her ülkede askerlik sistemi vardır. Gençler arkere alınıp ileride çıkması muhtemel bir savaşın her türlü eğitimine ve zor şartlarına dayanabilecek duruma getirilmeye çalışılır. Savaş, her türlü zor şartlara sabretmeyi, aç ve susuz kalmayı gerektirebilir. Oruç, tüm insanları, ileride toplumların savaş, doğal âfet ve benzeri sosyal çalkantılarda doğabilecek zor şartlara karşı hazırlar.
Bazı yiyecekler, bazı memleketlerde hiç değilse bazı zamanlarda azalabilir, kısmen de olsa toplum veya önemli bir çoğunluk, yokluklarla, hatta açlıkla karşı karşıya kalabilir. Oruç, insanları, bazı nimetlerden mahrum kalmayı normal karşılamayı, böyle bir durum olursa, çalkantı ve kargaşalık olmadan bunları atlatmayı, böylesine sıkıntılara insanların hazır olmaları gerektiğini öğretir.
Cinsel duygulara gem vurmayı öğretmesi yönünden, toplum ahlâkını düzeltmek doğrultusunda orucun faydalarını hatırlamak yerinde olur. İnsanoğlu, içgüdüsel olarak karşı cinse eğilim duyacaktır. Fakat bunu, toplum kurallarını ve genel ahlâkı zedeleyecek boyutlara vardırısa bir sürü problem ve kargaşa kendini gösterecektir. Bugün dünya gençliği, seks buhranını en acı şekilde yaşıyor. Aile hayatları temelinden sarsılmış, üremeler iyice azalmış, sağlıklı nesiller yerini yalnız hayvanî duygulardan başka bir şey düşünmeyen gençliğe bırakmıştır. Kız veya kadınlar, erkeklerin cinsel duygularına her yönüyle hitab edip, onu kendine ve cinsel duygularına esir etmiş, erkekler de kadınları kendi zevklerine yarayan bir makine, bir eğlence aracı olarak görmüş, karı-kocanın yatakta yaptıklarını sokakta her türlü kuralları çiğneyerek açıktan ve hiç utanmadan yapabilen, bu konuda hayvanlaşan insanlar hep tarafı kaplamıştır. Bir-iki nesil sonra, bu ahlâksızlığın sonunun nereye varacağı, endişeleri aşan bir sorudur; cevabı da annelik-babalık kavramının bile tarihe karışabileceği, her türlü ahlâksızlığın sanat kabul edileceği, cadde ortasında karşı cinslerin, hatta eşcinsellerin birbirleriyle zinâ yapabileceği, birçok toplumun bu ahlâk buhranından dünyada bile çok büyük kapyıplar ve sarsıntılar geçireceği de muhakkaktır.
İşte bütün bunları önlemenin en büyük yolu, cinsel duyguları frenlemeyi, Allah'ın yasaklarına yaklaşmamayı öğreten oruçtur. İnsan oruçlu iken (Allah'ın, oruçlunun dışındakilere helâl kıldığı) hanımı ile beraber yatmasını bile terkedecek, hele hele başkalarının kadın ve kızlarına şehvet nazarıyla bakmayacak, kötü düşünce ve sözlerden bile sakınacak, şehvetini kontrol altına alacak, zinâya ve ahlâksızlığa götüren her yoldan oruçlu olmadığı zamanlara göre daha fazla kaçacak, hem kendini hem de toplum ahlâkını en güzele götürecektir. Bunun için Yüce Peygamberimiz, orucun ahlâk ve özellikle toplum ahlâkı açısından bu faydasını şu mübârek tavsiyesiyle dile getirmiştir: “Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenme külfetine gücü yeterse evlensin! Zira evlenme, gözü (haramdan) daha çok önler ve iffeti de o nisbette korur. Evlenme masrafına gücü yetmeyen kimse de oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandır.” (Buhârî, Savm 10, Nikâh 2, 3; Müslim, Nikâh 1, 3; İbn Mâce, Nikâh 1; Nesâî, Sıyâm 43, Nikâh 3; İbn Mâce, Nikâh 1; Dârimî, Nikâh 2; Ahmed bin Hanbel, I/378, 424, 425). Böylece oruçlu genç, hem kendi ahlâkını korumuş, hem de topluma ahlâk yönüyle zararı olmamış olacaktır. Cinsel suç ve sapıklıkların toplumları derinden etkilediği, insanların cinsel duygularını, hem de paralar harcatarak sömüren binlerce mihrak bulunduğu günümüz dünyasında insanların oruca ve orucun yetiştirdiği talebelere ihtiyacının büyük olduğu her akıl sahibi insan tarafından kabul edilmelidir.
Orucun alıştırdığı az yemede başka faydalar da vardır. Bunlardan bir kısmına kısaca değinelim:
Az yemede kalbin/gönlün safâsı, inceliği, hassâsiyeti vardır. Gönlün Hakk'a bağlılığı artar. Çok yemekle kalp katılığı oluşur, kalbin nuru kaybolur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.): "Kalplerinizi çok yemekle öldürmeyin. Ekinleri çok suyun öldürdüğü gibi, muhakka fazla yemekle de kalp ölür" buyurmaktadır.
Az yemekle kalpte tatlı bir hüzün, güzel bir kırıklık olur. Şımarıklık yok olur. Lüzumsuz ferah ve taşkınlığın başlangıcı olan, aynı zamanda büyük mahrûmiyetlerin sebebi olan gurur ve böbürlenme duygusu gider. Nefis açlıkla kırıldığı kadar hiçbir şeyle kırılmaz.
İnsan, açlıkta, belâları unutmaz. Zararlara ve âfetlere dûçar olanları hatırlar, sömürülen, zayıf düşürülen insanları ve fakirleri, ezilmişleri aklından çıkarmaz.
Az yemek, insana tembellik, uyuşukluk ve ahmaklık veren fazla uykuyu def eder. Çok yiyenin gafleti artar. Gafleti çok olan ise zarara uğrar ve pişman olur. Bütün bunlardan dolayı Peygamberimiz: "Âdemoğlu, midesinden daha şerli/zararlı bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokmacık ona yeter." (Tirmizî, Zühd 47; İbn Mâce, Et'ıme 50). İsa (a.s.)'nın da şöyle söylediği rivâyet edilir: "Sizler karnınızı aç tutunuz, fazla yemeyiniz. Ola ki kalbinizle Rabbinizi göresiniz."
Az yemekle ibâdete devam kolaylaşır; çok yiyen, ibâdetlere zor eğilir. Az yemeyi alışkanlık yapan, az mala da kanaat eder. Sade bir hayat sürer, sıkıntısı olmaz. Hem kendisi, hem içinde yaşadığı sistem israftan, ekonomik ve itisadî zorluklardan, lüzumsuz harcamalardan kurtulur. Borç-harç içinde huzursuzca yaşama, yerini "azıcık aşım, ağrısız başım" anlayışına götürür. Müslümanın kazancı, daha çok yiyebileceği rahat bir yaşama biçimine müsâitse,bunu toplum için daha hayırlı yerlere sarfeder. Az yemenin kanaati doğurduğu, kanaatin de tükenmez bir hazine olduğu dinimizce beyan edilir. Peygamberimiz (s.a.s.) de: "İktisatlı yaşayan (israf ve lüzumsuz harcamalar yapmayıp tutumlu olan) fakir olmaz" buyurmuştur.
Çok yemek, ilim ve idrâki, zekâyı azaltır. Çok yiyen değil; koşudan önce rejim yapan bir at koşuyu kazanır. İnsanın, vücudundan ve ruhundan âzamî istifadesi için de az yemesi şarttır.
Hindistan millî kahramanı Mahatma Gandhi, kendisi müslüman olmadığı halde, aynen İslâm'da olduğu gibi sık sık oruç tutar, önemli bir karar öncesi veya duâ edeceği mühim bir durum olunca, orucu ihmal etmezdi. Orucun faydalarını, müslümanlar üzerinde gördüğünü başkalarına anlatırdı.
Çok yemekte çok yorgunluk ve çok zahmet vardır. Çok yemeğe yetecek kadar para kazanmakta, yemekleri hazırlamakta, hatta yiyip sonra da hazmedeceğim diye uğraşmakta çeşitli zahmet ve meşakkatler mevcuttur. Az yemekte ise bütün bu zahmetler de azalacak, insanoğlu daha yüce işler için fazlaca vakit ayırabilecek, vakitlerini ilimle, ibâdetle geçirebilecektir.
Mü'minler, Allah'a itaat ve ibâdet etmekten başka şeylere fazla önem vermezler. Bütün bu sayılanlar, oruç tutmada esas gaye değildir. Gâye, Allah'ın emirlerine sarılmaktır. Bütün bu sayılanlar, yeterince bilinirse, ibâdetler daha bir şevkle yapılmış olur. Bunlar mü'minlerin imanını arttıracak hikmetlerdir. Kâfirlerin de akıllarını kullanıp İslâm dinini seçmeleri, dünya ve âhiretlerini kurtarmaları için en güzel fırsatlardır. İslâm'da her ibâdet, dünyada bazı faydalar sağladığı için değil; Allah'a itaat ve ibâdet etmek ve O'nun emir ve yasaklarına uymak için, Allah'ın rızâsını kazanmak için yapılır. Böyle olunca, âhirette cennet müjdesi olduğu gibi, dünyada da birçok faydalar beraberce müslümanı kuşatır. Sadece oruçta değil, İslâm'ın her emir ve yasaklarına uymak, daha dünyada bile birçok tesbit edilen ve edilemeyen, sayılan ve sayılamayan faydalar sağlar. Bu dünyevî faydalar, âhiretteki büyük ödülün avanslarıdır. Allah, her emir ve yasağını bizim dünyadaki istifâdelerimiz için, aynı zamanda da bizi imtihan edip, kazananları cennetine koymak için hükmetmiştir.
Oruç, hayatın yalnız yeme-içme, egoist duygu ve şehevî arzuları tatmin etme felsefesine dayanmadığını öğreten bir ibâdettir.
Oruç, köklü bir irâde terbiyesi verir, insanı her yönüyle olgunlaştırır, kendi içinden gelen bazı olumsuz duygulara gem vurmasını öğretir. İnsanı "aşağılık duygusu"ndan kurtarır, kendine güven duygusunu arttırır.
Oruç, insanlara her türlü zorluklara tahammül etmeyi, yeme-içme ve cinsî zevk gibi insanın en doğal ihtiyaçlarında bile aşırılığı önlemeyi öğretir. Ahlâkî güzelliklerin ve başarıların kaynağı sabırdır. Oruçla sabır arasındaki bu ilgiyi Yüce Peygamberimiz şöyle dile getirir: "Oruç sabrın yarısıdır." (Tirmizî, Deavât, 86, 87, hadis no: 3519)
Oruç, sadece yeme-içmeyi ve cinsel ilişkiyi belirli bir zaman terketmek değildir. Oruçlu insan, ağzını ve cinsel organını her türlü ahlâksızlıktan, günah ve kötülükten de koruyacak, oruç sâyesinde en olgun ahlâk sahibi olmaya çalışacaktır. Kötülükleri ve günahların çoğu bu iki organ (ağız ve tenâsül organı) vâsıtasıyla yapıldığından, bu organları oruçlu kimse sıkı bir disipline tâbi tutacaktır. Çünkü oruçlunun yalan ve çirkin sözler söylemesi, iftira ve dedikodu ile uğraşması, haramlara bakması, şehvetini tahrik edici çeşitli işler yapması oruçsuz müslümana göre daha ısrarla yasaklanmış, hakiki orucun ancak böyle gerçekleşeceği belirtilmiştir.
Oruçta temel esas, insanın mide ve cinsiyet şehvetlerinden alıkonmasıdır. Kim oruçlu iken nefsini bu iki şehvetten uzak tutabilirse, diğer şehvetlerden rahatlıkla uzak durabilir. Kim de oruç ve Ramazan'dan sonra,bu şehvetleri (Ramazan'da alıştığı üzere) bir disipline ve düzene sokar, helâl sınırların dışına çıkmazsa, o kimse cennet yolundadır. Bu hususu Peygamber Efendimiz, bir hadis-i şerifde şöyle belirtmiştir: "Kim bana iki dudağının arasıyla, iki bacağının arasındaki et parçalarını garanti ederse (bu organları her türlü günah ve çirkinliklerden korursa), ben de ona cenneti garanti ederim."
Oruç, gösteriş ve çıkar duygusu karışmaksızın, yalnız ALLAH için yapılabilen bir ibâdettir. Çünkü, kişinin oruçlu olduğunu hakikaten yeme-içme gibi gizli de yapılabilecek şeylerden kaçtığını ancak ALLAH bilir. Bu özelliğinden dolayı oruç, ruha kemal yollarını açan, sadece ALLAH için, O'nun rızâsını kazanma niyetiyle yapılacak fedâkârlıkları sembolleştiren bir ibâdettir. Dolayısıyla mü'minlere ALLAH için iş yapma, menfaat beklemeksizin meşakkat ve mahrûmiyetlere katlanma gibi eğitim ve alıştırmaları oruç yeterince yerine getirir.
İnsanlarda nefis ve akıl, hayvanlarda ise sadece nefis vardır. İnsanlara menfaati, yeme-içme ve zevk almayı herşeyin üstünde gösteren, kişisel çıkar için her çeşit kötülük, ahlâksızlık ve haramları normal gösterip sahibine emreden duygunun adıdır nefis. İnsanın melekten ayrılan en önemli yönü, insanda nefsin bulunmasıdır. Hayvandan ayrılan en önemli yönü ise, aklını kullanarak nefsine hâkim olması, onu sınırlamasıdır. İnsanlar, nefislerinin her isteklerine uyarlarsa, yeryüzü menfaat kavgalarından geçilmeyen, sömürü, zulüm ve karagaşa içindeki bir arenaya döner. Nefsi sınırlamak, hem kişi, hem de toplum menfaati açısından zarûrîdir. Bu nefsin arzu ve isteklerini, şehvetlerini kırmak için en güzel yol, kişinin dış baskılarla değil; insanda doğuştan mevcut din duygusuyla Rabbından korkarak, O'nun emir ve yasaklarına boyun eğmektir. İnsan bu mücâdelede, nefsine gâlip gelirse, egoist arzularına ve şehvetlerine sınır koyarsa, melekleşir ve hatta derece itibarıyla onlardan daha yükselir. Çünkü yiyip içmek ve cinsî zevkler meleklerin şânından değildir. Kişi, bunları sınırlayarak meleklerin ALLAH'a yakınlığı gibi O'na yakın olup günahsızlaşabilir.
Kişi, nefsine ambargo koyamayıp ona esir olursa, aklını, kendi benliğini nefsi yönetmeye kalkarsa, Rasûlullah (Selamun Aleykum.s.)'ın ifadesiyle büyük savaştan mağlûp olarak çıkar, dünya imtihanını kaybetmiş olur. Dünyada da hem kendi, hem başkaları zarar görür. Nefis ve şehvetleri, insanın yapısına gâlip olursa, insan canavarlaşır, Kur'an tâbiriyle hayvandan daha aşağı olur: "Onlar için kalpler vardı, fakat onunla (yeterince) düşünmezler. Onların kulakları vardır, onunla (hakkı) duymazlar. Onların gözleri vardır, fakat bunlarla (hakkı) görmezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağı derecededirler. İşte asıl gâfiller onlardır." (7/A'râf, 179)
Bedeni, akıl ve ruha tâbi kılmak, bedenin kuvvetini frenlemek ve ruhun gücünü arttırmak gerekir. Bu hususta hiçbir şey açlık, susuzluk ve hayvanî arzulardan vazgeçmek kadar, yani oruç kadar tesirli değildir. İnsan tabiatı, bazen ruha ve akla uyma, bazen de isyan halindedir. Bu itibarla bir kimsenin hayvanî arzularına, nefse gem vurması için, şartlarına riâyet ederek oruç gibi bir ibâdeti yerine getirmeye de ihtiyacı vardır.Yememek-içmemek, meleklerin özelliğinden olduğu için, bu rejimi (orucu) yerine getirmekle insan, gittikçe kendini meleklere benzetir. Bunu da ALLAH'a itaat kasdıyla yaptığından O'na yaklaşır ve O'nun rızâsını elde eder ki bu da bir müslümanın ilk ve en son ve de en önemli gâyesidir.
İşte nefse hâkimiyeti ve onu sınırlamayı insana öğreten en güzel okul Ramazan ve oruçtur. Müslüman da bu okulda her sene en az bir ay hem eğitim, hem de öğretim yapmak zorundadır. Dinimizin, olgun aklın ve müsbet ilmin yasakladıklarından korunup sakındıran bir ibâdettir oruç. Meselâ, çok yemenin, sigara veya içmenin zararlı olduğunu bildiği ve bırakmak istediği halde irâdesine sahip olamayan insan, oruç sâyesinde uzun müddet bunları yapamayacak, sonunda irâdesine ve nefsine hâkim olup, bu güzel antrenmanla (Ramazan boyunca oruçla) bunları bırakmış olacaktır.
İnsanın kötülüklere ve günahlara meyletme yönünü kırmada en önemli etken olan orucun bu yönünü Kur'an şöyle anlatmaktadır: "...Umulur ki oruç sâyesinde fenâlıklardan korunursunuz." (2/Bakara, 183). Kur'an'ın verdiği mâlûmattan da anlıyoruz ki, Hz. Âdem'den beri, kendilerine peygamber gönderilen her topluluğa oruç farz kılınmıştır. Hıristiyanlığı iyi bilenler de kabul ederler ki, oruç hıristiyanlığın aslında da mevcuttur.
Karşı cinse meyilli olarak yaratılan, hayvanlarla ortak yönlerinin en başında üreme şekli ve bunun için karşı cinsi arzu etme özelliği gelen insanoğlu, bu duygusunu meşrû ölçülerle sınırlamak zorundadır. Kendisini, ileride kuracağı mutlu bir yuvanın annesi olarak hazırlaması, bunun yolunun kocasını aldatmayı aklından bile geçirmemek olduğunu kabul etmesi gereken bir genç kız, nâmusunu korumak, bir hazine gibi saklamak, diğer erkeklerin de nâmusunu düşünerek, onların şehevî yönden tahrik edecek her şeyden kaçınmak zorunda olursa, neler kaybeder, neler kazanır? Yine bir erkek, kendi karısı ve kızının nâmusunu düşünür, onların kötü yola düşmelerini nasıl arzu etmezse, kendisi gibi başka bir erkeğin kadın ve kızlarının nâmusuna da aynı anlayışla saygı göstermesi gerekmez mi? İslâm Dini, kadın-erkek ilişkilerini her iki cinsin de değerini yükselterek, nâmus, ahlâk, iffet, hayâ açısından değerlendirip âile hayatına çok büyük önem vermiş, sarsılmasını istememiş ve zinâyı en büyük suçlardan saymıştır. Zinâya giden her türlü yolu yasaklamış, oruçla da insanı, kadın-erkek ilişkilerinde aşırılığı önleyecek, cinsel duygularını bastırabilecek seviyeye yükselmiştir.
Orucun Sağlık Açısından Faydaları: Orucun bize kazandıracağı şeyler şüphesiz ne yalnız dünya ile, ne de sadece âhiretle sınırlandırılabilir. “Oruç tutun, sıhhat bulursunuz” nebevî tavsiyesine karşın, orucun maddî faydaları müslümanlar için hep ikinci planda gelmiştir. Bunun sebebi, Ramazan ayıyla birlikte herkesin gözlemleyebildiği mânevî iklim ve ön plana çıkan sosyal ve kültürel silkiniş olsa gerek.
Orucun Sağlık Yönüyle Faydaları: Orucun kilo kontrolü, kan yağlarının düşürülmesi ve sindirim sisteminin dinlenmesine yönelik yararları biliniyor. Diğer yandan, bunlar tam açlık ve diyetle sağlanamıyor. Tam açlık ve sıkı diyetlerin yan etkileri fazladır; zira yeterli enerji alımı olmadığından negatif enerji dengesi söz konusudur. Oruçta ise -iftar ve sahurda aşırı yememek kaydıyla- optimum bir enerji dengesi vardır. Bu da faydalarının organizmaya zarar vermeden elde edilmesini sağlıyor. Genellikle bir veya birkaç besin ögesinden mahrum kalma prensibi üzerine oturan zayıflama amaçlı diyetlerden farklı olarak oruç fıtrîdir, helâl yiyeceklerde bir kısıtlama yoktur.
Normal, sağlıklı, hatta istisnâlar dışında rahatsız bir bünye için orucun vücut üzerinde zararlı bir etkisinin olmadığı birçok tıbbî araştırma ve incelemeler neticesinde açıklık kazanmış, isbatlanmıştır. Oruç tutanların yaşayarak bildikleri, oruç tutmayan insanların da çoğunun kabul etmek zorunda kaldığı gibi, bazılarının zannettiklerinin tam aksine, orucun vücuda da birçok faydası vardır.
Kur'ân-ı Kerim'in ilgili âyetlerinden ve hadis-i şeriflerden de açıkça anlaşılır ki İslâm dini, insanların kaldıramayacağı ağır yükleri onlara yüklemediği için (meselâ, bkz. 2/Bakara, 286, 183-185), kadınların aylık rahatsızlıklarında, hâmilelik ve doğum sonrasında anne ve çocuk için orucun zarar verdiği zamanlarda, uzun yolculuk ve şiddetli rahatsızlık/hastalık hallerinde oruç, başka bir münâsip zamanda tutulmak üzere ertelenir. Bu, İslâm dininin gösterdiği kolaylık ve sağlığa verdiği önemi gösterir.
Normal, sağlıklı ve bülûğ yaşını doldurmuş müslümanların tutmak zorunda oldukları Ramazan orucunun insan vücudu üzerindeki faydalarından bazılarını belirtmeye çalışalım:
Orucun vücudumuzun deveran, sinir ve sindirim sistemleri üzerinde dinlendirici ve şifâ bahşedici tesirleri pek çoktur. Bunun içindir ki Peygamberimiz (s.a.s.): "Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız" buyurarak Ramazan'da olduğu gibi, bu ayın dışında da sık sık oruç tutmamız hususunda müslümanları teşvik etmişlerdir.
Küçük bir bebeğin mamasını veya anasının memesini ilk ağzına alışından tâ insanın ölümüne kadar iç organlar ve sindirim organları devamlı çalışmaktadır. Sindirim organlarını dinlendirmek, Allah'ın en güzel şekilde yarattığı, her şeyiyle en mükemmel bir fabrikaya benzeyen vücudun iç yapısını revizyona ve bakıma almak, elbette makinelerin sağlamca çalışması için gereklidir. Onun için birçok hastaya perhiz tavsiye edilir veya tedâvi için belli saatlerde yemekten alıkonulur. "Mide, hastalıkların evi, perhiz ise tedâvinin başıdır" sözü tarihin çok eski devirlerinden beri birçok doktor tarafından tekrar edilmiş, tecrübe eden halk tarafından doğrulanmıştır.
Az yemenin çok yemekten daha iyi olduğu bir gerçektir. Vücut için, yeterli enerji alındıktan sonra belli zamanlarda yemek yemek; faydalı-faydasız şeylerle mideyi doldurmaktan daha iyi, daha sıhhîdir. Aslında bu özellik, oruçlunun iftar sırasında da az yemesiyle gerçekleşir. O zaman orucun faydası daha büyük olur. Rasûlullah (s.a.s.)'ın sünneti ve tavsiyesi de budur.
İlim de kabul etmektedir ki, çok yemek zararlıdır. Romatizma, kalp hastalıkları, kan dolaşımındaki bozukluklar, şeker vb. hastalıklarda, bu hastalıkları başlatan veya artıran büyük etkenlerin başında çok yemek gelir. Çok yemekte vücudun lüzumundan fazla kilo alması vardır ki, bu sebeple kalbin etrafı yağ tabakasıyla kaplandığı için, insan rahat nefes alıp veremez. Kollestrin (kanda yağ birikmesi) denilen hastalığın başlıca sebebi yine çok yemektir. Çok yemek neticesinde böbrekler vaktinden önce yorulur ve bozulur, vazifesini yapamaz olur. Mide doğal halini kaybeder, büyür, elastikiyetini muhâfaza edemez. Dolayısıyla yenilenleri kolay kolay hazmedemez. Bu yüzden bütün vücut da rahatsız hale gelir. Çok kere mide ülseri, mide veya kalın bağırsakda çıban da meydana gelir. Bu saydıklarımız ve daha birçok rahatsızlıklar hep çok yiyip içme neticesi meydana gelen zararlardandır. Bu gibi hastalıkların oruç tutulmayan yerlerde ve oruç tutmayan kimselerde daha çok bulunduğunu hatırlatalım. Onun için her yıl, on iki aydan birinde vücudun dinlendirilmesinde büyük faydaların olduğu inkâr edilemez.
Müslüman, oruçla irâdesini ve mide şehvetini gemleme gücünü kuvvetlendirir. Sigara ve benzeri kötü alışkanlıkları varsa, vücuduna zarar veren bu gibi şeylerden orucun yardımıyla kurtulur. Vücut bakımından sağlam ve karakterli insanların yetişmesinde orucun büyük faydaları vardır. Peygamberimiz ve asr-ı saâdet devrinde insanların çok az hasta olduğunu, çok az yedikleri halde maddî ve mânevî yönden çok kuvvetli insanların mevcut olduğunu tarih haber vermektedir. Asırlardır müslümanların (dinlerinin emirlerini yaşayan, oruç tutan ve az yiyen dindar müslümanların) durumu da bunu isbatlamıştır. Tabii bütün bunları görebilmek için gören göze, idrâk eden akla ihtiyaç vardır.
Fizyolojik ve Biyokimyasal Etkiler: Kan şekerinde kısmî düşme (özellikle ilk günlerde) ve kan yağlarında daha uzun vâdede düşme beklenir. Kolesterol ve büyük (sistolik) tansiyon düşer. Aslında Ramazan orucu, hafif ve orta derecede ve düzende olan, İnsüline bağımlı olmayan diabet, şişmanlık, esansiyel hipertansiyon, gastrit gibi bazı hastalıkların düzelmesi için ideal bir fırsattır.
1994’de yapılan uluslararası katılımlı “Sağlık ve Ramazan” konulu kongrede geniş kapsamlı toplam 50 çalışmada bu tip hastalıkları olanlarda orucun hastalık parametrelerinde düzelme sağladığı, kötüleşme görülmediği bildirilmiştir. Diğer yandan şiddetli hastalıkları olanlarda, tip 1 (İnsüline bağımlı) diyabet, koroner arter hastalığı, böbrek taşı gibi hastalıklarda oruç tutulmaması gerektiği kanaati ortaya konmuştur.
Psikososyal değişiklikler: Suç oranlarının Ramazan ayında azaldığı saptanmıştır. Oruç tutanlarda huzur ve sükûnet hali ön plana çıkar. Sinirli ve taşkın hareketlerin azalmasında fizyolojik bir mekanizmanın da payı olduğu düşünülmektedir: Kan şekerinin yükselmesine aşırı cevap veren İnsülin karşıtı sistem’in oluşturduğu ‘reaktif hipoglisemi’ diye bilinen, stresli bir tablo oruç tutan bir insanda gelişmez. Oruçluyken tartışmak bile yasaklanmıştır; bu da kişisel düşmanlık hisleri ve gerilimi minimum düzeyde tutar.
Bunalımı doğuran şey beklentidir. Tartışma beklentisi olmazsa gerilim azalır. Cinsel beklentiler olmadığında başıboş şehvet hisleri ortaya çıkmaz. Helâl olan gıdadan bile ümidini en azından yarım gün kesebilen “insan”, harama dair düşüncelerden ve beklentilerden uzaklaşmak için bulunmaz bir fırsata kavuşur. İşte o nimet; oruçtur. Peygamberimiz: “Oruç, sabrın yarısıdır” (Tirmizî, Deavât, 87, hadis no: 3519) buyurmuşlardır. İnsanı bunalımlara ya da yanlış yollara sürükleyen de hep sabırsız olması değil mi?
Orucun Sosyal Faydaları: Fiilî bir fakirlik hali olan oruç, sosyal adâlet fikrini ve orzusunu kafalara ve kalplere işleyen bir ibâdettir. Çünkü hem, her arzu ettiğini yiyebilecek durumda olan zengin, hem de yiyeceğini bile zor temin eden insan, oruçlu iken aynı bedenî durumdadır. Zengin bir mü'mini bedenen ve rûhen fakirliğin sınırları içine çeke oruç, böylece yardım edilecek insanların sıkıntılarını pratik olarak insana yaşatır. Tedaviyi yapabilecek olana hastalığı teşhis ettirir. Yardımlaşma duygularını geliştirir.
Kiminin yiyip kiminin baktığı, zenginle fakir arasındaki kıskançlık ve düşmanlığın büyük boyutlara ulaştığı, açlıktan ölen insanların milyonları aştığı günümüz dünyasında, toplum huzurunun ve iç barışın sağlanmasında, tokun aç insanın halinden anlamasını kolaylaştırdığı için orucun sosyal faydası çok büyüktür.
Bu sebeplerden dolayı oruç tutan müslümanlar, Ramazan ayında daha çok cömert olurlar, evlerine misafir götürüp sofralarında başkalarının ve özellikle fakirlerin bulunmasına gayret ederler. Yine Ramazan ve orucun bu sosyal atmosferinden dolayı, müslümanlar, kendi mallarından, fakirlerin hakkı kabul ettikleri % 2,5 oranında bir tasarrufta bulunarak bu kesintiyi bu ayda fakirlere dağıtırlar. Akraba veya tanıdıkları, hatta tanımadıklarına bu ayda maddî yönden yardımları artar, sadaka verirler.
Her devlet, halkı ileride ihtimal dâhilinde olabilecek olan savaşa hazırlar, onun için hemen hemen her ülkede askerlik sistemi vardır. Gençler arkere alınıp ileride çıkması muhtemel bir savaşın her türlü eğitimine ve zor şartlarına dayanabilecek duruma getirilmeye çalışılır. Savaş, her türlü zor şartlara sabretmeyi, aç ve susuz kalmayı gerektirebilir. Oruç, tüm insanları, ileride toplumların savaş, doğal âfet ve benzeri sosyal çalkantılarda doğabilecek zor şartlara karşı hazırlar.
Bazı yiyecekler, bazı memleketlerde hiç değilse bazı zamanlarda azalabilir, kısmen de olsa toplum veya önemli bir çoğunluk, yokluklarla, hatta açlıkla karşı karşıya kalabilir. Oruç, insanları, bazı nimetlerden mahrum kalmayı normal karşılamayı, böyle bir durum olursa, çalkantı ve kargaşalık olmadan bunları atlatmayı, böylesine sıkıntılara insanların hazır olmaları gerektiğini öğretir.
Cinsel duygulara gem vurmayı öğretmesi yönünden, toplum ahlâkını düzeltmek doğrultusunda orucun faydalarını hatırlamak yerinde olur. İnsanoğlu, içgüdüsel olarak karşı cinse eğilim duyacaktır. Fakat bunu, toplum kurallarını ve genel ahlâkı zedeleyecek boyutlara vardırısa bir sürü problem ve kargaşa kendini gösterecektir. Bugün dünya gençliği, seks buhranını en acı şekilde yaşıyor. Aile hayatları temelinden sarsılmış, üremeler iyice azalmış, sağlıklı nesiller yerini yalnız hayvanî duygulardan başka bir şey düşünmeyen gençliğe bırakmıştır. Kız veya kadınlar, erkeklerin cinsel duygularına her yönüyle hitab edip, onu kendine ve cinsel duygularına esir etmiş, erkekler de kadınları kendi zevklerine yarayan bir makine, bir eğlence aracı olarak görmüş, karı-kocanın yatakta yaptıklarını sokakta her türlü kuralları çiğneyerek açıktan ve hiç utanmadan yapabilen, bu konuda hayvanlaşan insanlar hep tarafı kaplamıştır. Bir-iki nesil sonra, bu ahlâksızlığın sonunun nereye varacağı, endişeleri aşan bir sorudur; cevabı da annelik-babalık kavramının bile tarihe karışabileceği, her türlü ahlâksızlığın sanat kabul edileceği, cadde ortasında karşı cinslerin, hatta eşcinsellerin birbirleriyle zinâ yapabileceği, birçok toplumun bu ahlâk buhranından dünyada bile çok büyük kapyıplar ve sarsıntılar geçireceği de muhakkaktır.
İşte bütün bunları önlemenin en büyük yolu, cinsel duyguları frenlemeyi, Allah'ın yasaklarına yaklaşmamayı öğreten oruçtur. İnsan oruçlu iken (Allah'ın, oruçlunun dışındakilere helâl kıldığı) hanımı ile beraber yatmasını bile terkedecek, hele hele başkalarının kadın ve kızlarına şehvet nazarıyla bakmayacak, kötü düşünce ve sözlerden bile sakınacak, şehvetini kontrol altına alacak, zinâya ve ahlâksızlığa götüren her yoldan oruçlu olmadığı zamanlara göre daha fazla kaçacak, hem kendini hem de toplum ahlâkını en güzele götürecektir. Bunun için Yüce Peygamberimiz, orucun ahlâk ve özellikle toplum ahlâkı açısından bu faydasını şu mübârek tavsiyesiyle dile getirmiştir: “Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenme külfetine gücü yeterse evlensin! Zira evlenme, gözü (haramdan) daha çok önler ve iffeti de o nisbette korur. Evlenme masrafına gücü yetmeyen kimse de oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandır.” (Buhârî, Savm 10, Nikâh 2, 3; Müslim, Nikâh 1, 3; İbn Mâce, Nikâh 1; Nesâî, Sıyâm 43, Nikâh 3; İbn Mâce, Nikâh 1; Dârimî, Nikâh 2; Ahmed bin Hanbel, I/378, 424, 425). Böylece oruçlu genç, hem kendi ahlâkını korumuş, hem de topluma ahlâk yönüyle zararı olmamış olacaktır. Cinsel suç ve sapıklıkların toplumları derinden etkilediği, insanların cinsel duygularını, hem de paralar harcatarak sömüren binlerce mihrak bulunduğu günümüz dünyasında insanların oruca ve orucun yetiştirdiği talebelere ihtiyacının büyük olduğu her akıl sahibi insan tarafından kabul edilmelidir.
Orucun alıştırdığı az yemede başka faydalar da vardır. Bunlardan bir kısmına kısaca değinelim:
Az yemede kalbin/gönlün safâsı, inceliği, hassâsiyeti vardır. Gönlün Hakk'a bağlılığı artar. Çok yemekle kalp katılığı oluşur, kalbin nuru kaybolur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.): "Kalplerinizi çok yemekle öldürmeyin. Ekinleri çok suyun öldürdüğü gibi, muhakka fazla yemekle de kalp ölür" buyurmaktadır.
Az yemekle kalpte tatlı bir hüzün, güzel bir kırıklık olur. Şımarıklık yok olur. Lüzumsuz ferah ve taşkınlığın başlangıcı olan, aynı zamanda büyük mahrûmiyetlerin sebebi olan gurur ve böbürlenme duygusu gider. Nefis açlıkla kırıldığı kadar hiçbir şeyle kırılmaz.
İnsan, açlıkta, belâları unutmaz. Zararlara ve âfetlere dûçar olanları hatırlar, sömürülen, zayıf düşürülen insanları ve fakirleri, ezilmişleri aklından çıkarmaz.
Az yemek, insana tembellik, uyuşukluk ve ahmaklık veren fazla uykuyu def eder. Çok yiyenin gafleti artar. Gafleti çok olan ise zarara uğrar ve pişman olur. Bütün bunlardan dolayı Peygamberimiz: "Âdemoğlu, midesinden daha şerli/zararlı bir kap doldurmamıştır. Belini doğrultacak birkaç lokmacık ona yeter." (Tirmizî, Zühd 47; İbn Mâce, Et'ıme 50). İsa (a.s.)'nın da şöyle söylediği rivâyet edilir: "Sizler karnınızı aç tutunuz, fazla yemeyiniz. Ola ki kalbinizle Rabbinizi göresiniz."
Az yemekle ibâdete devam kolaylaşır; çok yiyen, ibâdetlere zor eğilir. Az yemeyi alışkanlık yapan, az mala da kanaat eder. Sade bir hayat sürer, sıkıntısı olmaz. Hem kendisi, hem içinde yaşadığı sistem israftan, ekonomik ve itisadî zorluklardan, lüzumsuz harcamalardan kurtulur. Borç-harç içinde huzursuzca yaşama, yerini "azıcık aşım, ağrısız başım" anlayışına götürür. Müslümanın kazancı, daha çok yiyebileceği rahat bir yaşama biçimine müsâitse,bunu toplum için daha hayırlı yerlere sarfeder. Az yemenin kanaati doğurduğu, kanaatin de tükenmez bir hazine olduğu dinimizce beyan edilir. Peygamberimiz (s.a.s.) de: "İktisatlı yaşayan (israf ve lüzumsuz harcamalar yapmayıp tutumlu olan) fakir olmaz" buyurmuştur.
Çok yemek, ilim ve idrâki, zekâyı azaltır. Çok yiyen değil; koşudan önce rejim yapan bir at koşuyu kazanır. İnsanın, vücudundan ve ruhundan âzamî istifadesi için de az yemesi şarttır.
Hindistan millî kahramanı Mahatma Gandhi, kendisi müslüman olmadığı halde, aynen İslâm'da olduğu gibi sık sık oruç tutar, önemli bir karar öncesi veya duâ edeceği mühim bir durum olunca, orucu ihmal etmezdi. Orucun faydalarını, müslümanlar üzerinde gördüğünü başkalarına anlatırdı.
Çok yemekte çok yorgunluk ve çok zahmet vardır. Çok yemeğe yetecek kadar para kazanmakta, yemekleri hazırlamakta, hatta yiyip sonra da hazmedeceğim diye uğraşmakta çeşitli zahmet ve meşakkatler mevcuttur. Az yemekte ise bütün bu zahmetler de azalacak, insanoğlu daha yüce işler için fazlaca vakit ayırabilecek, vakitlerini ilimle, ibâdetle geçirebilecektir.
Mü'minler, Allah'a itaat ve ibâdet etmekten başka şeylere fazla önem vermezler. Bütün bu sayılanlar, oruç tutmada esas gaye değildir. Gâye, Allah'ın emirlerine sarılmaktır. Bütün bu sayılanlar, yeterince bilinirse, ibâdetler daha bir şevkle yapılmış olur. Bunlar mü'minlerin imanını arttıracak hikmetlerdir. Kâfirlerin de akıllarını kullanıp İslâm dinini seçmeleri, dünya ve âhiretlerini kurtarmaları için en güzel fırsatlardır. İslâm'da her ibâdet, dünyada bazı faydalar sağladığı için değil; Allah'a itaat ve ibâdet etmek ve O'nun emir ve yasaklarına uymak için, Allah'ın rızâsını kazanmak için yapılır. Böyle olunca, âhirette cennet müjdesi olduğu gibi, dünyada da birçok faydalar beraberce müslümanı kuşatır. Sadece oruçta değil, İslâm'ın her emir ve yasaklarına uymak, daha dünyada bile birçok tesbit edilen ve edilemeyen, sayılan ve sayılamayan faydalar sağlar. Bu dünyevî faydalar, âhiretteki büyük ödülün avanslarıdır. Allah, her emir ve yasağını bizim dünyadaki istifâdelerimiz için, aynı zamanda da bizi imtihan edip, kazananları cennetine koymak için hükmetmiştir.
Oruç un birçok maddi ve manevi faydaları vardır. Bunlardan bazıları şöyledir:
1-Insan nefsinin aşırı isteklerine ve ihtiraslarına engel olur. Oruc tutanlar daha sabırlı ve metin olurlar. Peygamberimiz: "Oruç sabrın yarısıdır." buyurmuştur ve aynı zamanda: "Sabir imanın yarısıdır." hadis-i şerifleriyle orucun, imanın dörtte biri olduğu sâbit olmuştur.
2-Senenin diğer aylarında devamlı çalışan ve yorulan mide oruç aracılığıyla dinlenme imkânı bulur.
3-Oruç, toplumun ahlâkı hayatını değiştirir, iyiye ve güzele götürür.
4-Zenginler, oruç sayesinde fakir ve yoksulların durumunu daha iyi anlar. Böylece bireyler arasında yardımlaşma, acıma, şefkat ve merhamet duyguları gelişir.
5-Ilâhi bir emir olduğu için Ramazanda kendisine helâl olan şeyleri yapmayan kimse haramlara hiç yaklaşmaz.
Bunlardan başka orucun bir çok dini yararları da vardır:
- Hz. Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-i Hakk'ın bu husustaki sünneti şudur. Hayir ameller en az on misliyle yazılır, bu yediyüz misline kadar çıkar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: "Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (diledigim gibi) mükâfaatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terketti."
"Oruçlu için iki sevinç vardir: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.''
a) Oruç Ahlâkımızı Güzelleştirir
Oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Kalbimizi kötü duygu ve düşüncelerden temizler, başkalarına fenalık yapmaktan korur. Oruç, bize en güzel ahlâkî davranışları kazandırarak adeta melekleştirir.
Orucun farz olmasındaki hikmet, Allah'a karşı kulluk görevini yerine getirmek ve kötülüklerden sakınmaktır.
b) Oruç, Merhamet ve Yardım Duygularını Geliştirir
Hayatında açlık nedir bilmeyen varlıklı bir kimse, yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayamaz. Fakat bu kişi oruç tutarsa açlığın ne olduğunu anlar ve yoksulların sıkıntılarını yüreğinde daha iyi hisseder, onlara karşı şefkat ve merhamet duyguları uyanır. Bunun sonucu olarak da yoksullara yardım elini uzatır, sıkıntılarını gidermeye çalışır.
c) Oruç Tutmak İnsanı Sağlıklı Yapar
Bu konuda Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz."(50)
Senenin onbir ayında yorulan sindirim organları oruç sayesinde dinlenir. Bilim adamları, orucun sağlık yönünden vücudumuza bir çok faydaları olduğunu belirtmişlerdir. Nobel tıp armağanı kazanan ünlü Fransız bilim adamı Doktor Aleksi Karel oruç hakkında şunları söylüyor: "Oruç sırasında vücutta depo edilmiş besin maddeleri harcanır, sonradan bunların yerine yenileri gelir, böylece vücutta bir yenilenme olur. Oruç sağlık bakımından çok faydalıdır."(51)
d) Oruç İnsana Sabırlı Olmayı Öğretir
Oruç tutmakla, belirli bir zaman yeme, içme arzusuna karşı koyan kişi, hayatta karşısına çıkabilecek güçlüklere kolaylıkla sabreder, acılarave sıkıntılara dayanır, iradesi güç kazanır. Gerektiğinde düşmanla savaşmaktan yılmaz, bu uğurda karşısına çıkabilecek zorluklara dayanmasını bilir.
1-Insan nefsinin aşırı isteklerine ve ihtiraslarına engel olur. Oruc tutanlar daha sabırlı ve metin olurlar. Peygamberimiz: "Oruç sabrın yarısıdır." buyurmuştur ve aynı zamanda: "Sabir imanın yarısıdır." hadis-i şerifleriyle orucun, imanın dörtte biri olduğu sâbit olmuştur.
2-Senenin diğer aylarında devamlı çalışan ve yorulan mide oruç aracılığıyla dinlenme imkânı bulur.
3-Oruç, toplumun ahlâkı hayatını değiştirir, iyiye ve güzele götürür.
4-Zenginler, oruç sayesinde fakir ve yoksulların durumunu daha iyi anlar. Böylece bireyler arasında yardımlaşma, acıma, şefkat ve merhamet duyguları gelişir.
5-Ilâhi bir emir olduğu için Ramazanda kendisine helâl olan şeyleri yapmayan kimse haramlara hiç yaklaşmaz.
Bunlardan başka orucun bir çok dini yararları da vardır:
- Hz. Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-i Hakk'ın bu husustaki sünneti şudur. Hayir ameller en az on misliyle yazılır, bu yediyüz misline kadar çıkar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: "Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (diledigim gibi) mükâfaatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terketti."
"Oruçlu için iki sevinç vardir: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.''
a) Oruç Ahlâkımızı Güzelleştirir
Oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Kalbimizi kötü duygu ve düşüncelerden temizler, başkalarına fenalık yapmaktan korur. Oruç, bize en güzel ahlâkî davranışları kazandırarak adeta melekleştirir.
Orucun farz olmasındaki hikmet, Allah'a karşı kulluk görevini yerine getirmek ve kötülüklerden sakınmaktır.
b) Oruç, Merhamet ve Yardım Duygularını Geliştirir
Hayatında açlık nedir bilmeyen varlıklı bir kimse, yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayamaz. Fakat bu kişi oruç tutarsa açlığın ne olduğunu anlar ve yoksulların sıkıntılarını yüreğinde daha iyi hisseder, onlara karşı şefkat ve merhamet duyguları uyanır. Bunun sonucu olarak da yoksullara yardım elini uzatır, sıkıntılarını gidermeye çalışır.
c) Oruç Tutmak İnsanı Sağlıklı Yapar
Bu konuda Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz."(50)
Senenin onbir ayında yorulan sindirim organları oruç sayesinde dinlenir. Bilim adamları, orucun sağlık yönünden vücudumuza bir çok faydaları olduğunu belirtmişlerdir. Nobel tıp armağanı kazanan ünlü Fransız bilim adamı Doktor Aleksi Karel oruç hakkında şunları söylüyor: "Oruç sırasında vücutta depo edilmiş besin maddeleri harcanır, sonradan bunların yerine yenileri gelir, böylece vücutta bir yenilenme olur. Oruç sağlık bakımından çok faydalıdır."(51)
d) Oruç İnsana Sabırlı Olmayı Öğretir
Oruç tutmakla, belirli bir zaman yeme, içme arzusuna karşı koyan kişi, hayatta karşısına çıkabilecek güçlüklere kolaylıkla sabreder, acılarave sıkıntılara dayanır, iradesi güç kazanır. Gerektiğinde düşmanla savaşmaktan yılmaz, bu uğurda karşısına çıkabilecek zorluklara dayanmasını bilir.
Orucun bircok maddi ve manevi faydalari vardir. Bunlardan bazilari söyledir:
Insan nefsinin asiri isteklerine ve ihtiraslarina engel olur. Oruc tutanlar daha sabirli ve metin olurlar. Peygamberimiz: “Oruç sabrin yarsidir.” buyurmustur ve ayni zamanda: „Sabir imanin yarisidir.” hadis-i serifleriyle orucun, imanin dörtte biri oldugu sâbit olmustur.
Senenin diger aylarinda devamli calisan ve yorulan mide oruc araciligiyla dinlenme imkâni bulur.
Oruc, toplumun ahlâki hayatini degistirir, iyiye ve güzele götürür.
Zenginler, oruc sayesinde fakir ve yoksullarin durumunu daha iyi anlar. Böylece bireyler arasinda yardimlasma, acima, sefkat ve merhamet duygulari gelisir.
Ilâhi bir emir oldugu icin ramazanda kendisine helâl olan seyleri yapmayan kimse haramlara hic yaklasmaz.
Senenin diger aylarinda devamli calisan ve yorulan mide oruc araciligiyla dinlenme imkâni bulur.
Oruc, toplumun ahlâki hayatini degistirir, iyiye ve güzele götürür.
Zenginler, oruc sayesinde fakir ve yoksullarin durumunu daha iyi anlar. Böylece bireyler arasinda yardimlasma, acima, sefkat ve merhamet duygulari gelisir.
Ilâhi bir emir oldugu icin ramazanda kendisine helâl olan seyleri yapmayan kimse haramlara hic yaklasmaz.
Bunlardan baska orucun bir cok dini yararlari vardir:
3082 - Hz. Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatiyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ademoglunun her ameli katlanir. (Zira Cenab-i Hakk’in bu husustaki sünneti sudur:) Hayir ameller en az on misliyle yazilir, bu yediyüz misline kadar çikar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) söyle buyurmustur: “Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sirf benim içindir, ben de onu (diledigim gibi) mükâfaatlandiracagim. Kulum benim için sehvetini, yiyecegini terketti.”
“Oruçlu için iki sevinç vardir: Biri, orucu açtigi zamanki sevincidir; digeri de Rabbine kavustugu zamanki sevincidir. Oruçlunun agzindan çikan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hostur.”
3104 - Hz. Aise ve Hz. Hafsa (radiyallahu anhümâ) buyurdular ki: “Sadece safaktan önce niyet edenlerin orucu muteberdir.”
Bir kimse ramazanin faziletine inanarak ve mükafatini Allah’dan ummarak oruc tutarsa gecmis günahlari affolunur.”
Orucun Faydaları
Ramazan orucunun, dünyevî ve uhrevî, ferdî ve içtimaî pek çok faydaları vardır. Biz burada bu faydalardan sadece mühim birkaçına işaret edeceğiz:
Orucun, İlâhî Nimetlerin Şükrüne Bakan Faydası:
Cenâb-ı Hak, yeryüzünde insanların istifadesine sunmuş olduğu hesapsız nimetleri için, fiyat ve karşılık olarak, onlardan sadece şükür istemektedir. Şükür ise, bütün nimetleri Allah’tan bilmek, o nimetlere hakikî ihtiyacını hissedip kıymetini tam takdir etmekle olur.
İşte Ramazan orucu, hakikî, hâlis, çok büyük ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Zira başka vakitler çok kişi, hakikî açlık duymadığı için, pek çok nimetlerin kıymetini takdir edemez. O nimetlere ne derece ihtiyacı olduğunu hakkıyla hissedip bilemez. Halbuki iftar vaktinde hakikî açlığın verdiği iştahla, kuru bir ekmeğin bile ne kadar kıymetli bir nimet olduğu yakînen hissedilir. En zengininden en fakîrine kadar her mü’min, nimetlere ihtiyacını hissedip değerini anlamakta mânen bir nevi şükre mazhar olur.
Hem oruçlu herkes, yemeden içmeden uzak kalma mecburiyeti cihetiyle, nimetlerin hakiki sâhip ve mâlikini de idrâk eder. Nimeti nimet bilir ve o nimeti vereni düşünür. Bu cihetle de mânen bir nevi şükür vazifesini yerine getirmiş olur.
Orucun İçtimaî Hayata Bakan Faydası:
Orucun İçtimaî Hayata Bakan Faydası:
İnsanlar, maişet ve geçim yönünden aynı seviyede yaratılmamış; fakir, zengin, orta halli gibi bâzı sınıflara ayrılmıştır. Cenâb-ı Hak, maişetteki bu farklılık sebebiyle, zenginleri fakirlerin yardımına dâvet etmektedir. Tâ ki zenginle fakir arasında büyük bir yaşayış farkı meydana gelmesin. Fakirler de zenginler gibi insanca bir yaşayışa, zarurî ihtiyaçlarını te’min edebileceği normal bir hayat seviyesine kavuşsun…
Cem’iyette sınıflar arasında gerçek bir yardımlaşma ve dayanışmanın te’sis edilmesi büyük bir zarurettir. Aksi takdirde fakirlerde zengine karşı kin ve hased, zenginlerde ise fakire karşı küçümseme ve hakkını gasbetme duyguları gelişir ki, bunun sonucu olarak da toplumun huzur ve saadeti kaybolur, âsâyiş ve iç güvenliği tehlikeye düşer. Demek ki huzurlu bir cem’iyet yapısına kavuşmak için, sınıflar arasındaki uçurumların doldurulması, zenginle fakir arasında tam bir yardımlaşmanın temini ve karşılıklı hürmet, merhamet ve sevgi bağlarının te’sisi şarttır.
Zenginlerin ve imkân sahiplerinin, fakir-fukaranın yardımına koşması ise, ancak onların acınacak hallerini ve açlıklarını, imkânsızlıklarını yakînen bilmeleri, bir nebze olsun yaşamaları ve hissetmeleri ile mümkündür. Bu da en iyi şekilde oruçla gerçekleşir.
Orucun, Nefsin Terbiyesine Bakan Faydası:
Orucun, Nefsin Terbiyesine Bakan Faydası:
İnsan nefsi, kendisini hür ve serbest ister, kendisine hiç karışanı olmadan, dilediği tarzda hareket etmeyi fıtrî olarak arzular. Mahiyetindeki âcizlik ve zayıflığı, kusur ve hatâları hiçbir vakit görmeye yanaşmaz. Hadsiz nimetlerle beslenip yaşatıldığını, terbiye olunduğunu asla düşünmek istemez. Üstelik, servet ve iktidarı da varsa, gaflet içinde, ilâhî nimetleri, gâsıbâne ve hırsızcasına hayvan gibi tutar. Âdeta demirden bir vücudu, ölümsüz bir hayatı varmış, gibi bütün varlığıyla dünyaya sarılır, birçok kötü ahlâk ve günahlar içinde yuvarlanıp gider.
İşte Ramazan-ı şerîf’te tutulan oruç, en zengininden en fakirine, en gafilinden en mütemerridine kadar herkese, nefsinin gerçek mahiyetini gösterir. Hiç kimsenin kendi nefsine mâlik olmadığını; Allah’ın izni ve emri olmadan hiçbir şey yapılamayacağını hatırlatır. Oruç sayesinde nefsin ne derece zayıf ve âciz olduğu, demirden sanılan vücudun ise, ne kadar çürük ve dayanıksız bulunduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Nefsinin gerçek mahiyetini bu şekilde görüp idrâk eden insan, artık başıboşluğu, serseriliği, nefsine itimat ve gururu bir tarafa bırakarak hakikî vazifesi olan şükür ve kulluk görevini omuzlarına yüklenip; kötü ahlâktan, günah ve sefahetlerden vazgeçer.
Orucun, Nefsin Fir’avunluk Damarını Kırmasına Bakan Faydası:
Orucun, Nefsin Fir’avunluk Damarını Kırmasına Bakan Faydası:
İnsandaki nefs-i emmâre, Rabbini tanımak, O’nun emirlerine boyun eğmek istemez. Fir’avn gibi, bizzat kendisi rablık ve ilâhlık dâvasında bulunur. Nefsin bu damarını açlıktan başka hiçbir şekilde kırmak mümkün değildir.
İşte Ramazan orucu, doğrudan doğruya nefsin fir’avunluk cephesine darbe vurup kırar; ona za’fını ve fakrını hissettirerek Allah’ın âciz bir kulu olduğunu bildirir.
Orucun, Kur’ân-ı Kerîm’in Nüzûlüne Bakan Faydası:
Oruç ayı olan Ramazan ayı, Kur’ân-ı Hakîmin Resûl-i Ekrem’e (asm) indirilmeye başlandığı mübarek bir aydır. İlâhî vahyin ilk lemeân etmeye, hidâyet nurlarını saçmaya başladığı böyle ulvi ve yüce bir aya, insanların ne çok hürmet etmeleri gerektiği ve bu İlâhî hâtırayı kalb ve gönüllerinde devamlı olarak yaşatmalarının ne derece zaruret olduğu apaçık ortadadır.
İşte, oruç ibâdetinin bu ayda farz kılınmasının bir hikmeti de budur.
Oruç ibâdeti, Kur’ân’ın ruhu ve dâvetiyle, hedef ve gayesiyle ve indirilmesindeki İlâhî hikmetle son derece mütenasibdir. Kur’an bizatihî hidâyet ve nurdur. İnsanları takvâ ve merhamete, adâlet ve eşitliğe, iyi muamele ve muaşerete, doğruluğa, ihlâsa, nefsin hile ve desiselerinden temizlenmeye teşvik eder. Oruç ve onun hikmeti de böyledir. Çünkü oruç da insanları doğruluğa, ihlâsa, iyiliğe, nefis terbiyesine, merhamete yöneltir. Nefsi sabra, güçlük ve meşakkatlere katlanmaya, karşılaşılacak her türlü zorlukları yenmek ve engelleri aşmak için gereken dikkat ve
metanete sevk eder.
metanete sevk eder.
Kısacası, oruç, Kur’an ayı olan Ramazan ayına en lâyık bir ibâdettir ve Kur’ân-ı Kerîm’in
nüzûlünün sene-i devriyesini tes’îd ve ihyâ mahiyetinde büyük bir mânevî festivaldir.
Orucun, İnsanın Uhrevî Kazancına Bakan Faydası
nüzûlünün sene-i devriyesini tes’îd ve ihyâ mahiyetinde büyük bir mânevî festivaldir.
Orucun, İnsanın Uhrevî Kazancına Bakan Faydası
İnsanoğlu bu dünyaya, âhireti için ziraat ve ticaret etmeye gelmiştir. Oruç ayı olan Ramazan-ı Şerîf ise, insanın bu uhrevî ticaret ve ziraati için en bereketli bir zamandır. Çünkü Ramazan-ı şerîf’te işlenen amellerin sevabı bire bindir. Kur’ân-ı Hakîm’in herbir harfinin sevabı, hadîslerin bildirdiğine göre, on hasene iken, Ramazan-ı şerîf’te herbir harfin sevabı on değil bin ve Âyete’l-Kürsî gibi bâzı âyetlerin herbir harfi binler ve Ramazan-ı şerîfin Cumalarında daha fazla olur. Ve Kadir gecesinde de 30 bine kadar çıkar.
Bu bakımdan Ramazan-ı şerîf, âhiret ticareti için, çok kârlı bir pazar; uhrevî hâsılat için gayet bereketli bir zemindir. Cenâb-ı Hakkın Rububiyet saltanatına karşı, beşerî ubudiyetin resmî geçiş yaptığı parlak ve kudsî bir bayram hükmündedir.
Gerçekten de Ramazan-ı şerîf, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde, kısa bir hayatta, bâkî bir ömür
ve uzun bir hayatı kazanmaya en büyük vesiledir.
ve uzun bir hayatı kazanmaya en büyük vesiledir.
İşte böyle kudsî bir bayram veya kârlı bir pazarda, insanın oruç tutmak suretiyle yemek, içmek gibi süflî meşguliyetlerini, nefsin heves ve zevklerini muvakkaten terk etmesi ne derece lüzumlu, fıtrî, tam yerinde bir vazife olduğunu artık siz düşününüz…
Orucun Beden Sağlığına Bakan Faydaları:
Orucun Beden Sağlığına Bakan Faydaları:
Orucun beden sağlığına yaptığı müsbet te’sir ve faydaları şöylece sıralayabiliriz:
* Oruç, sıhhatın anahtarıdır. Bir yıl çeşitli yemeklerle ve içilen meşrubatla yorulan, yıpranan sindirim organlarımıza dinlenme, toparlanma, güç ve kuvvet kazanma imkânları hazırlar. Devamlı çalışan bir makinanın muayyen zamanlarda nasıl bakıma ihtiyacı var ise, bunun gibi yorulan sindirim organlarımızın da hiç olmazsa senede bir ay dinlenmeye ve bakıma ihtiyacı vardır. Bunu da en iyi şekilde oruç ibâdeti yapmaktadır.
* Oruç, sıhhatın anahtarıdır. Bir yıl çeşitli yemeklerle ve içilen meşrubatla yorulan, yıpranan sindirim organlarımıza dinlenme, toparlanma, güç ve kuvvet kazanma imkânları hazırlar. Devamlı çalışan bir makinanın muayyen zamanlarda nasıl bakıma ihtiyacı var ise, bunun gibi yorulan sindirim organlarımızın da hiç olmazsa senede bir ay dinlenmeye ve bakıma ihtiyacı vardır. Bunu da en iyi şekilde oruç ibâdeti yapmaktadır.
* Oruç vücudun açlığa, susuzluğa karşı mukavemetini de arttırır. İnsana dayanıklılık ve tahammül gücü kazandırır.
* Oruç ömrü de uzatır. Çünkü o, sıhhatın devamını ve gençlik çağının uzamasını te’min edebilir. Uzun yaşayan bir hasta, tıp nazarında uzun ömürlü sayılmaz. Uzun ömür, vücûdun dinç ve sağlam kalması demektir.
Oruç, aynı zamanda, çalışan kimseler için sıhhat ve rahatlık kaynağıdır. Çünkü orucun verdiği hafiflik ve rahatlık sâyesinde iç organlarımız
yediğimiz günlere nisbetle çok daha rahat çalışırlar. Bu rahat çalışma, bütün bedenimizde bir hafiflik ve zindelik meydana getirir. Ramazan günlerinde kendimizi kuş gibi hafif hissedişimizin sebebi, orucun verdiği bu zindeliktir.
yediğimiz günlere nisbetle çok daha rahat çalışırlar. Bu rahat çalışma, bütün bedenimizde bir hafiflik ve zindelik meydana getirir. Ramazan günlerinde kendimizi kuş gibi hafif hissedişimizin sebebi, orucun verdiği bu zindeliktir.
Oruçlu olan kimse, günde iki defa yemek yer: Birisi iftarda, diğeri de sahurda. Bugün modern tıbbın öngördüğü yaşama tarzında da yemek öğünü ikidir. Çünkü ikiden fazla yemek öğünleri, hem bedenimize zarar vermekte, hem de zaman kaybına sebeb olmaktadır. Öğle yemeği te’siriyle vücudumuz kuvvetini ve canlılığını kaybeder, tenbelleşip uyuşur. Böyle bir bedenle işe başladığımızda randıman yarı yarıya düşecektir. Halbuki mide boş iken, beden daima hafif kalır. Çalışmasına aynı âhenkle devam eder.
Aslında, iftar ve sahurda aşırı yemek, mideyi tıkabasa doldurmak da doğru değildir. Çünkü o takdirde beden ve ruha dinlenme, rahatlama imkânı, vücut fabrikasına yıllık bakım ve tamir fırsatı verilmemiş, oruçtan beklenen netice ve fayda da te’min edilememiş olur.
Orucun vücut sağlığı açısından taşıdığı önemi Peygamberimiz hadîs-i şerîflerinde şu şekilde beyan buyurmuşlardır:
“Oruç tutun! Vücudunuz sağlam (ve sıhhatli) olsun.”
“Oruç tutun! Vücudunuz sağlam (ve sıhhatli) olsun.”
“Her şey’in bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtı da oruçtur.”
Yani, zekâtı vermek, nasıl malı ve malın pisliğini giderip temizliyorsa, oruç da vücudu temizleyip vücuttaki zehirleri, fazlalıkları bertaraf eder; insanı hastalıklardan kurtarır.
Orucun Ruh sağlığına Bakan Faydaları:
Orucun Ruh sağlığına Bakan Faydaları:
Orucun, insanın ruh sağlığına ve mânevî hayatına verdiği bâzı faydaları şöylece sıralayabiliriz:
* Oruç, insan için maddî bir perhiz olduğu kadar mânevî bir perhizdir de… Çünkü insan nefsi, yeme, içme konusunda dilediği şekilde hareket ettikçe, kişinin beden sağlığına zarar verdiği gibi helâl-haram demeyip rastgelen şey’e saldırmak ve bulduğunu yutmakla da mânevî hayatını zehirler, ruh sağlığını tehlikeye düşürür. Artık kalb ve ruhun emrettiklerini yapmak, gösterdiği yolda gitmek, o nefse zor gelir. İnsanı kendi istediği, canının çektiği istikamete doğru sürükleyip götürmeye başlar.
İşte Ramazan-ı şerîf’te oruç vasıtasıyla, nefis, bir nevi perhiz ve riyazete alışır ve emir dinlemeyi öğrenir. İlâhî emre boyun eğerek helâl işleri bile terk ettiğinden, haramlardan çekinmek hususunda da tam bir meleke ve kabiliyet kazanır. Böylelikle bedenî olduğu kadar mânevî ve ruhî sıhhat ve âfiyete de kavuşur.
* İnsan midesi, vücuttaki bütün duygu ve cihazlarla alâkalı bir şekilde yaratılmıştır. Âdeta mide büyük bir fabrika, vücuttaki bütün duygu ve cihazlar da o fabrikanın hademesi, işçisi, yardımcısı hükmündedir. Bu mide fabrikası, bütün sene boyunca hiç tatil ettirilmeden çalıştırılırsa, nefis, mideye yardımcı durumunda olan bütün duygu ve cihazları, devamlı mide ile meşgul ettirir; onların kendilerine mahsus ibâdetlerini ve ulvî vazifelerini insana unutturur. İnsanoğlu sanki dünyaya sadece yiyip içmek için gelmiş gibi, kalbi, ruhu, aklı, fikri ve sair bütün duyguları ile midenin ihtiyacını te’min, rızkını bulmak için seferber olur. Bütün duygularıyla midesini düşünür hâle gelmesi ise, insanı mânen alçaltır, hayvancasına bir hayatın sâhibi kılar.
İşte Ramazan-ı şerîf orucuyla, her müslüman, bu dünyadaki vazifesinin, sırf mideyi beslemek onun ihtiyaçlarını te’min etmek olmadığını anlar. Her bir duygu ve cihazını, kendine mahsus ibâdet ve ulvî vazifelerinde istihdam eder. Bu sebeble, Ramazan-ı şerîf’te mü’minler, derecelerine göre, ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sevinçlere mazhar olurlar. Kalb ve ruh, akıl ve sır gibi lâtifeler, o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakki ve tefeyyüzde bulunur. Midenin ağlamasına bedel, sair duygular mâsumâne gülerler..
Oruç vücuda sağlık getirir Bir yıl tıka basa yemeden dolayı mide yorulur İşte oruç, midenin uzun süre dinlenmesine vesile olur Ancak iftar vakti ölçüyü kaçırıp mideyi şişirmemek ve terâvihi de mutlaka kılmak lâzımdır Terâvih, ibâdet yönünden orucun tamamlayıcısı olduğu gibi; dolan midenin, yemekleri kolayca sindirmesine de yardımcı olur Bilindiği gibi, şişmanlık (obezite), insan sağlığına çok zararlıdır İşte iftarları ve sahurları ölçülü yemek şartıyla insan, oruç tutarak vücutta birikmiş zararlı kiloları, yükleri atmış olur
Oruç, insanın duygu ve düşüncelerini inceltir İnsanı şefkatli, merhametli yapar Oruç tutan insan, açlığın ne demek olduğunu, sürekli olarak açlık ve sefâlet içinde kıvrananların ıstırabını anlar; onlara elinden geldiğince yardım etmeğe çalışır Oruç, insanı sabra, dayanıklı olmaya alıştırır Bugün isteğiyle oruç tutan kimse, bir gün savaş, deprem veya başka felâketler gibi zor şartlar karşısında yiyecek bulamadığı zaman, daha önce kendisini aç kalmaya alıştırdığı için dayanır Ama hiç oruç tutmayan insanlar, birkaç saat aç kalınca açlıktan öleceklerini zanneder, daha işin başında rûhen çökerler Oruç ayı, bolluk ve bereket ayıdır En fakir âilenin dahi evinde bakarsınız
Ramazan ayında bir bolluk-bereket vardır Allah oruç tutan o insanlara ummadıkları yerden rızıklar gönderir Bunu her müslüman âilesi bilir
Oruç, mânevî duygulara güç verir Ruh, şu ten kafesine bürününce maddenin etkisi altında kalarak hayvansal duygulara esir olur Biz kendimizi açlığa alıştırırsak, maddî arzularımız zayıflar, rûhânî hislerimiz kuvvetlenir, gönül gözümüz açılır O yüzden bütün peygamberler riyâzet yapmışlar, oruç tutarak yücelmişlerdir Peygamber Efendimiz, henüz kendisine peygamberlik gelmezden önce Hira mağarasına çekilir, yemekten kesilir, riyâzet yapar, derin tefekküre dalardı
Orucun Faydaları
Biz ibâdetleri, dünyevî faydalarından dolayı değil; Allah emrettiği için yaparız Fakat şu da muhakkak ki Allah, her zaman yararımıza olan şeyleri yapmamızı emreder, zararımıza olan şeyleri yasaklar Oruçta gerek ruhumuz, gerek bedenimiz için pek çok fayda vardır Oruç, nefsin şehvetlerini kırar, önüne geçilmez ihtiraslarını, azgınlıklarını dizginler Oruç tutmadığı zaman insan, canının çektiğini yemek ister, ama oruçlu bunu yapamaz Harama bakmaya meyleden nefsi, oruç bundan men eder, zinânın ve diğer haram hususların sebeplerinden uzaklaştırır; nefsin bayağı iştahlarını kırar Bundan dolayı Peygamberimiz, orucun kötülüklere karşı bir kalkan olduğunu söylemiş[1] ve demiştir ki:
"İçinizden kimin evlenmeğe gücü yeterse evlensin Çünkü evlenmek, gözü haramdan korur Buna gücü yetmeyen oruç tutsun Çünkü oruç, onun şehvetini kırar"[2]
Oruç vücuda sağlık getirir Bir yıl tıka basa yemeden dolayı mide yorulur İşte oruç, midenin uzun süre dinlenmesine vesile olur Ancak iftar vakti ölçüyü kaçırıp mideyi şişirmemek ve terâvihi de mutlaka kılmak lâzımdır Terâvih, ibâdet yönünden orucun tamamlayıcısı olduğu gibi; dolan midenin, yemekleri kolayca sindirmesine de yardımcı olur Bilindiği gibi, şişmanlık (obezite), insan sağlığına çok zararlıdır İşte iftarları ve sahurları ölçülü yemek şartıyla insan, oruç tutarak vücutta birikmiş zararlı kiloları, yükleri atmış olur
Oruç, insanın duygu ve düşüncelerini inceltir İnsanı şefkatli, merhametli yapar Oruç tutan insan, açlığın ne demek olduğunu, sürekli olarak açlık ve sefâlet içinde kıvrananların ıstırabını anlar; onlara elinden geldiğince yardım etmeğe çalışır Oruç, insanı sabra, dayanıklı olmaya alıştırır Bugün isteğiyle oruç tutan kimse, bir gün savaş, deprem veya başka felâketler gibi zor şartlar karşısında yiyecek bulamadığı zaman, daha önce kendisini aç kalmaya alıştırdığı için dayanır Ama hiç oruç tutmayan insanlar, birkaç saat aç kalınca açlıktan öleceklerini zanneder, daha işin başında rûhen çökerler Oruç ayı, bolluk ve bereket ayıdır En fakir âilenin dahi evinde bakarsınız Ramazan ayında bir bolluk-bereket vardır Allah oruç tutan o insanlara ummadıkları yerden rızıklar gönderir Bunu her müslüman âilesi bilir
Oruç, mânevî duygulara güç verir Ruh, şu ten kafesine bürününce maddenin etkisi altında kalarak hayvansal duygulara esir olur Biz kendimizi açlığa alıştırırsak, maddî arzularımız zayıflar, rûhânî hislerimiz kuvvetlenir, gönül gözümüz açılır O yüzden bütün peygamberler riyâzet yapmışlar, oruç tutarak yücelmişlerdir Peygamber Efendimiz, henüz kendisine peygamberlik gelmezden önce Hira mağarasına çekilir, yemekten kesilir, riyâzet yapar, derin tefekküre dalardı Rasûlullah (sas) orucu severlerdi Medine'ye gelmezden önce, yani daha oruç farz kılınmamışken, her ay üç gün ve bir de Âşûra günü nâfile olarak oruç tutmayı tavsiye ederlerdi Nihayet Medine'ye hicret etmelerinden bir buçuk yıl sonra Şa'ban ayının onunda Ramazan orucu farz kılınmıştır Riya karışmadığından dolayı Allah indinde en makbul ibâdet oruçtur Bir kudsî hadiste Cenâb-ı Allah: "Oruç Benim içindir, onu Ben mükâfatlandırırım"[3]buyurmuştur[4]
ORUÇ'UN FAYDALARI
Oruç, insanın duygu ve düşüncelerini inceltir İnsanı şefkatli, merhametli yapar Oruç tutan insan, açlığın ne demek olduğunu, sürekli olarak açlık ve sefâlet içinde kıvrananların ıstırabını anlar; onlara elinden geldiğince yardım etmeğe çalışır Oruç, insanı sabra, dayanıklı olmaya alıştırır Bugün isteğiyle oruç tutan kimse, bir gün savaş, deprem veya başka felâketler gibi zor şartlar karşısında yiyecek bulamadığı zaman, daha önce kendisini aç kalmaya alıştırdığı için dayanır Ama hiç oruç tutmayan insanlar, birkaç saat aç kalınca açlıktan öleceklerini zanneder, daha işin başında rûhen çökerler Oruç ayı, bolluk ve bereket ayıdır En fakir âilenin dahi evinde bakarsınız
Ramazan ayında bir bolluk-bereket vardır Allah oruç tutan o insanlara ummadıkları yerden rızıklar gönderir Bunu her müslüman âilesi bilir
Oruç, mânevî duygulara güç verir Ruh, şu ten kafesine bürününce maddenin etkisi altında kalarak hayvansal duygulara esir olur Biz kendimizi açlığa alıştırırsak, maddî arzularımız zayıflar, rûhânî hislerimiz kuvvetlenir, gönül gözümüz açılır O yüzden bütün peygamberler riyâzet yapmışlar, oruç tutarak yücelmişlerdir Peygamber Efendimiz, henüz kendisine peygamberlik gelmezden önce Hira mağarasına çekilir, yemekten kesilir, riyâzet yapar, derin tefekküre dalardı
Orucun Faydaları
Biz ibâdetleri, dünyevî faydalarından dolayı değil; Allah emrettiği için yaparız Fakat şu da muhakkak ki Allah, her zaman yararımıza olan şeyleri yapmamızı emreder, zararımıza olan şeyleri yasaklar Oruçta gerek ruhumuz, gerek bedenimiz için pek çok fayda vardır Oruç, nefsin şehvetlerini kırar, önüne geçilmez ihtiraslarını, azgınlıklarını dizginler Oruç tutmadığı zaman insan, canının çektiğini yemek ister, ama oruçlu bunu yapamaz Harama bakmaya meyleden nefsi, oruç bundan men eder, zinânın ve diğer haram hususların sebeplerinden uzaklaştırır; nefsin bayağı iştahlarını kırar Bundan dolayı Peygamberimiz, orucun kötülüklere karşı bir kalkan olduğunu söylemiş[1] ve demiştir ki:
"İçinizden kimin evlenmeğe gücü yeterse evlensin Çünkü evlenmek, gözü haramdan korur Buna gücü yetmeyen oruç tutsun Çünkü oruç, onun şehvetini kırar"[2]
Oruç vücuda sağlık getirir Bir yıl tıka basa yemeden dolayı mide yorulur İşte oruç, midenin uzun süre dinlenmesine vesile olur Ancak iftar vakti ölçüyü kaçırıp mideyi şişirmemek ve terâvihi de mutlaka kılmak lâzımdır Terâvih, ibâdet yönünden orucun tamamlayıcısı olduğu gibi; dolan midenin, yemekleri kolayca sindirmesine de yardımcı olur Bilindiği gibi, şişmanlık (obezite), insan sağlığına çok zararlıdır İşte iftarları ve sahurları ölçülü yemek şartıyla insan, oruç tutarak vücutta birikmiş zararlı kiloları, yükleri atmış olur
Oruç, insanın duygu ve düşüncelerini inceltir İnsanı şefkatli, merhametli yapar Oruç tutan insan, açlığın ne demek olduğunu, sürekli olarak açlık ve sefâlet içinde kıvrananların ıstırabını anlar; onlara elinden geldiğince yardım etmeğe çalışır Oruç, insanı sabra, dayanıklı olmaya alıştırır Bugün isteğiyle oruç tutan kimse, bir gün savaş, deprem veya başka felâketler gibi zor şartlar karşısında yiyecek bulamadığı zaman, daha önce kendisini aç kalmaya alıştırdığı için dayanır Ama hiç oruç tutmayan insanlar, birkaç saat aç kalınca açlıktan öleceklerini zanneder, daha işin başında rûhen çökerler Oruç ayı, bolluk ve bereket ayıdır En fakir âilenin dahi evinde bakarsınız Ramazan ayında bir bolluk-bereket vardır Allah oruç tutan o insanlara ummadıkları yerden rızıklar gönderir Bunu her müslüman âilesi bilir
Oruç, mânevî duygulara güç verir Ruh, şu ten kafesine bürününce maddenin etkisi altında kalarak hayvansal duygulara esir olur Biz kendimizi açlığa alıştırırsak, maddî arzularımız zayıflar, rûhânî hislerimiz kuvvetlenir, gönül gözümüz açılır O yüzden bütün peygamberler riyâzet yapmışlar, oruç tutarak yücelmişlerdir Peygamber Efendimiz, henüz kendisine peygamberlik gelmezden önce Hira mağarasına çekilir, yemekten kesilir, riyâzet yapar, derin tefekküre dalardı Rasûlullah (sas) orucu severlerdi Medine'ye gelmezden önce, yani daha oruç farz kılınmamışken, her ay üç gün ve bir de Âşûra günü nâfile olarak oruç tutmayı tavsiye ederlerdi Nihayet Medine'ye hicret etmelerinden bir buçuk yıl sonra Şa'ban ayının onunda Ramazan orucu farz kılınmıştır Riya karışmadığından dolayı Allah indinde en makbul ibâdet oruçtur Bir kudsî hadiste Cenâb-ı Allah: "Oruç Benim içindir, onu Ben mükâfatlandırırım"[3]buyurmuştur[4]
ORUÇ'UN FAYDALARI
Orucun bircok maddi ve manevi faydalari vardir. Bunlardan bazilari söyledir:
Insan nefsinin asiri isteklerine ve ihtiraslarina engel olur. Oruc tutanlar daha sabirli ve metin olurlar. Peygamberimiz: "Oruç sabrin yarsidir." buyurmustur ve ayni zamanda: „Sabir imanin yarisidir." hadis-i serifleriyle orucun, imanin dörtte biri oldugu sâbit olmustur.
Senenin diger aylarinda devamli calisan ve yorulan mide oruc araciligiyla dinlenme imkâni bulur.
Oruc, toplumun ahlâki hayatini degistirir, iyiye ve güzele götürür.
Zenginler, oruc sayesinde fakir ve yoksullarin durumunu daha iyi anlar. Böylece bireyler arasinda yardimlasma, acima, sefkat ve merhamet duygulari gelisir.
Ilâhi bir emir oldugu icin ramazanda kendisine helâl olan seyleri yapmayan kimse haramlara hic yaklasmaz.
Bunlardan baska orucun bir cok dini yararlari vardir:
3082 - Hz. Ebu Hüreyre (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ademoglunun her ameli katlanir. (Zira Cenab-i Hakk'in bu husustaki sünneti sudur:) Hayir ameller en az on misliyle yazilir, bu yediyüz misline kadar çikar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) söyle buyurmustur: "Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sirf benim içindir, ben de onu (diledigim gibi) mükâfaatlandiracagim. Kulum benim için sehvetini, yiyecegini terketti."
"Oruçlu için iki sevinç vardir: Biri, orucu açtigi zamanki sevincidir; digeri de Rabbine kavustugu zamanki sevincidir. Oruçlunun agzindan çikan koku (halüf), Allah indinde misk kokusundan daha hostur.''
3104 - Hz. Aise ve Hz. Hafsa (radiyallahu anhümâ) buyurdular ki: "Sadece safaktan önce niyet edenlerin orucu muteberdir.''
Bir kimse ramazanin faziletine inanarak ve mükafatini Allah'dan ummarak oruc tutarsa gecmis günahlari affolunur."
Orucun faydaları nelerdir
Kur'an-ı Kerimde orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki "ta ki korunasınız" ifadesi orucun hikmetine dikkati çekmektedir. Allah Teala, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma vasıtaları vermiştir. İşte orucun bir özelliği de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur. Nitekim Peygamberimiz orucun bu özelliğini hepimizin kolayca anlayabileceği şekilde güzel bir benzetme ile açıklayarak şöyle buyurmuştur:
"Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, "ben oruçluyum" desin." Bir kalkanın sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyerek nefsine hakim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır.
Oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah korkusu kalblere iyice yerleşir, bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur. Oruç, basit bir 'aç kalma' olayı değildir. Onu sadece bu yönüyle değerlendirmek son derece yanlış olur. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir.
İslam bilginleri orucun üç mertebesi olduğunu bildirilmiştir:
Birincisi; imsaktan akşama kadar yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan sakınmak suretiyle tutulan oruçtur. Bu oruç, şartları yerine getirildiği için sahihtir. Ancak bunun gayesine ulaşması için oruçlunun ikinci basamağa yükselmesi lazımdır.
İkincisi; birinci maddedekilerle birlikte, kulak, göz, dil, el, ayak ve diğer organları günahlardan uzaklaştırmak suretiyle tutulan oruçtur. Çünkü bu, organlar üzerinde olumlu etkisini gösteren ve sahibine ahlakî faziletler kazandırarak gayesine ulaşan oruçtur.
Orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim:
"Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine (Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz) hadis-i şerifinde işaret edildiği gibi, vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır."
"Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en önemli sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar."
Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir:
1940 Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." söyler.
Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.
Allah Teala şöyle buyuruyor: "Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım." Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helal şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur.
Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur. Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.
"Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, "ben oruçluyum" desin." Bir kalkanın sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyerek nefsine hakim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır.
Oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah korkusu kalblere iyice yerleşir, bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur. Oruç, basit bir 'aç kalma' olayı değildir. Onu sadece bu yönüyle değerlendirmek son derece yanlış olur. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ahlak eğitimidir.
İslam bilginleri orucun üç mertebesi olduğunu bildirilmiştir:
Birincisi; imsaktan akşama kadar yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan sakınmak suretiyle tutulan oruçtur. Bu oruç, şartları yerine getirildiği için sahihtir. Ancak bunun gayesine ulaşması için oruçlunun ikinci basamağa yükselmesi lazımdır.
İkincisi; birinci maddedekilerle birlikte, kulak, göz, dil, el, ayak ve diğer organları günahlardan uzaklaştırmak suretiyle tutulan oruçtur. Çünkü bu, organlar üzerinde olumlu etkisini gösteren ve sahibine ahlakî faziletler kazandırarak gayesine ulaşan oruçtur.
Orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim:
"Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine (Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz) hadis-i şerifinde işaret edildiği gibi, vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır."
"Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en önemli sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar."
Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir:
1940 Nobel Tıp Ödülü'nü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." söyler.
Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.
Allah Teala şöyle buyuruyor: "Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım." Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helal şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur.
Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur. Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.
ORUCUN BİR HİKMETİ: NİMETLERİN KIYMETİNİ TAKDİR EDEBİLMEK
Rabbimiz'in Kuran ile insanlara bildirdiği tüm hükümlerinde olduğu gibi, orucun da insanlar için çok fazla hayır ve hikmetleri vardır. Ramazan Ayı, iman edenlerin bu hikmetleri görüp düşünmelerine ve bu şekilde imanda derinleşmelerine vesile olmaktadır.
Orucun hikmetlerinden biri, insanların Rabbimiz'in üzerimizdeki nimetlerini ve rahmetini daha derin kavramalarına ve daha çok şükretmelerine vesile olmasıdır. Insan yaşadığı her an Rabbimiz'in kendisine sunduğu pek çok nimetle muhatap olur. Allah (cc) kara bir topraktan insanlara rengi, şekli, kokusu ve lezzeti mükemmel olan rızıkları hazır olarak sunmaktadır. Eğer Allah (cc) dileseydi bize tek bir çeşit rızık yaratabilir ve bu rızkın lezzeti de çıktığı toprağa uygun olarak acı veya tatsız olabilirdi. Ancak Allah (cc)'ın kullarına merhametinin bir gereği olarak sahip olduğumuz yiyecekler, sayamayacağımız kadar çok çeşitte ve lezzettedir. Bediüzzaman bu konuyu insanların unuttuğuna dikkat çekmiş ve Ramazan Ayı'nın Allah (cc)'ın Rahman ve Rahim isminin tecellisi olan bu nimet çeşitliliğinin hatırlandığı bir zaman olduğunu belirtmiştir. Çünkü Ramazan Ayı'nda insanlar kısa bir süre için de olsa bu nimetlerden uzak kalırlar. Oruçlarını tamamladıklarında ise Rabbimiz'in kendilerine lütfettiği nimetlerin değerini daha iyi anlama imkanı elde ederler. Bediüzzaman Said Nursi Mektubat adlı eserinde orucun hikmetlerini açıkladığı 29. Mektup’unda bu gerçeğe şu sözleriyle dikkat çekmiştir:
İşte, Ramazan-ı Şerif’teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü, sair (başka) vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk (idrak) edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan (özellikle) zengin olsa, ondaki derece-i nimet (nimetin derecesi) anlaşılmıyor. Halbuki, iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü'minin nazarında (gözünde) çok kıymettar (kıymetli) bir nimet-i İlâhiye (Allah (cc)’ın verdiği bir nimet) olduğuna kuvve-i zâikası (tat alma duyusuyla) şehadet (şahitlik) eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerif’te o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü mânevîye (manevi şükre) mazhar olur (kavuşur).
Hem gündüzdeki yemekten memnûiyeti cihetiyle (yemeğin yasak olması açısından), "O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenâvülünde (kullanlımasında) hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in'âmıdır (ihsan ettiği nimetidir); O’nun emrini bekliyorum" diye, nimeti nimet bilir, bir şükr-ü mânevî eder (manevi şükreder). İşte, bu suretle oruç çok cihetlerle (açıdan) hakikî vazife-i insaniye (insanın hakiki vazifesi) olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.
Orucun hikmetlerinden biri, insanların Rabbimiz'in üzerimizdeki nimetlerini ve rahmetini daha derin kavramalarına ve daha çok şükretmelerine vesile olmasıdır. Insan yaşadığı her an Rabbimiz'in kendisine sunduğu pek çok nimetle muhatap olur. Allah (cc) kara bir topraktan insanlara rengi, şekli, kokusu ve lezzeti mükemmel olan rızıkları hazır olarak sunmaktadır. Eğer Allah (cc) dileseydi bize tek bir çeşit rızık yaratabilir ve bu rızkın lezzeti de çıktığı toprağa uygun olarak acı veya tatsız olabilirdi. Ancak Allah (cc)'ın kullarına merhametinin bir gereği olarak sahip olduğumuz yiyecekler, sayamayacağımız kadar çok çeşitte ve lezzettedir. Bediüzzaman bu konuyu insanların unuttuğuna dikkat çekmiş ve Ramazan Ayı'nın Allah (cc)'ın Rahman ve Rahim isminin tecellisi olan bu nimet çeşitliliğinin hatırlandığı bir zaman olduğunu belirtmiştir. Çünkü Ramazan Ayı'nda insanlar kısa bir süre için de olsa bu nimetlerden uzak kalırlar. Oruçlarını tamamladıklarında ise Rabbimiz'in kendilerine lütfettiği nimetlerin değerini daha iyi anlama imkanı elde ederler. Bediüzzaman Said Nursi Mektubat adlı eserinde orucun hikmetlerini açıkladığı 29. Mektup’unda bu gerçeğe şu sözleriyle dikkat çekmiştir:
İşte, Ramazan-ı Şerif’teki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü, sair (başka) vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk (idrak) edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan (özellikle) zengin olsa, ondaki derece-i nimet (nimetin derecesi) anlaşılmıyor. Halbuki, iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü'minin nazarında (gözünde) çok kıymettar (kıymetli) bir nimet-i İlâhiye (Allah (cc)’ın verdiği bir nimet) olduğuna kuvve-i zâikası (tat alma duyusuyla) şehadet (şahitlik) eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerif’te o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü mânevîye (manevi şükre) mazhar olur (kavuşur).
Hem gündüzdeki yemekten memnûiyeti cihetiyle (yemeğin yasak olması açısından), "O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenâvülünde (kullanlımasında) hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in'âmıdır (ihsan ettiği nimetidir); O’nun emrini bekliyorum" diye, nimeti nimet bilir, bir şükr-ü mânevî eder (manevi şükreder). İşte, bu suretle oruç çok cihetlerle (açıdan) hakikî vazife-i insaniye (insanın hakiki vazifesi) olan şükrün anahtarı hükmüne geçer.
Orucun hikmetleri ve faydaları
Allah'ın her emrinde olduğu gibi oruçta da birçok hikmetler ve bizim için pek çok faydalar olduğu bilinen bir gerçektir. Orucu Allah rızası için tutmakla beraber, bunları da gözönünde bulundurarak değerlendirmek durumundayız. Orucun başlıca faydaları şunlardır:
Oruç Kötülüklerden Korur
Kur'an-ı Kerimde orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki "ta ki korunasınız" ifadesi orucun hikmetine dikkatimizi çekmektedir.
Allah Tealâ, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma vasıtaları vermiştir. İşte orucun bir özelliği de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur.
Nitekim Peygamberimiz orucun bu özelliğini hepimizin kolayca anlayabileceği şekilde güzel bir benzetme ile açıklayarak şöyle buyurmuştur:
"Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, "ben oruçluyum" desin.
Bilindiği gibi kalkan, savaşlarda kişiyi düşmanın kılıcından koruyan bir vasıta idi. Kalkan, sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyerek nefsine hakim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır.
Oruç, kişiyi sadece kötülüklerden korumakla kalmayacak, onu cehennem ateşinden de koruyacaktır. Çünkü, insanı cehenneme sürükleyen kötülüklerdir, bunlardan uzaklaşan cehennemden de uzaklaşmış demektir.
Her kötülüğün başı, Allah'ı unutmak ve sorumluluk duygusunu kaybetmektir. Halbuki oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah korkusu kalblere iyice yerleşir,bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur.
Oruç Ahlâkımızı Güzelleştirir
Oruç, belirli bir süre basit bir aç kalma olayı değildir. Onu sadece bu yönüyle değerlendirmek son derece yanlış olur. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ahlâk eğitimidir.
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah onun yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez.
Bu hadis-i şerifte orucun yüksek hedefi açıkça gösterilmiş, oruç tuttuğu halde kötü huyları terketmeyenlerin oruçlarına Cenab-ı Hakk'ın değer vermeyeceği bildirilmiştir.
Konunun önemi hakkında peygamberimiz diğer bir hadis-i şerifinde biraz daha açıklık getirerek buyuruyor ki:
"Çok oruç tutanlar var ki onlara tuttukları oruçlardan sadece açlık ve susuzluk kalır. Çok gece ibadet edenler vardır ki onlara da bundan kalan sadece uykusuzluktur.
Bu kimseler, helâl olan şeylerden uzaklaştıkları halde, esas uzaklaşmaları gereken haramlardan uzaklaşmadıkları için ibadetlerinden bekledikleri karşılığı bulamayacaklardır.
Görülüyor ki orucun asıl gayesi, insanı kötülüklerden uzaklaştırarak olgunlaştırmak, ahlâk ve fazilet sahibi olmasını sağlamaktır.
İslâm bilginleri orucun üç mertebesi olduğunu bildirmişlerdir:
Birincisi; imsaktan akşama kadar yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan sakınmak suretiyle tutulan oruçtur. Bu oruç, şartları yerine getirildiği için sahihtir. Ancak bunun gayesine ulaşması için oruçlunun ikinci basamağa yükselmesi lâzımdır.
İkincisi; birinci maddedekilerle birlikte, kulak, göz, dil, el, ayak ve diğer organları günahlardan uzaklaştırmak suretiyle tutulan oruçtur. Makbul olan oruç budur. Çünkü bu, organlar üzerinde olumlu etkisini gösteren ve sahibine ahlâkî faziletler kazandırarak gayesine ulaşan oruçtur.
Üçüncüsü; birinci ve ikinci maddedekilerle beraber gönlünde Allah'tan başkasına yer vermemek, kalbini Allah'tan başka şeylerle meşgul etmemek suretiyle tutulan oruçtur. Oruçta ulaşılan en yüksek derece budur. Peygamberlerin ve Allah'ın veli kullarının tuttuğu oruç budur.
Oruçlu, önce helâl olan yiyecek içecek ve cinsel arzularından geçici bir süre uzak kalarak iradesine hakim olmayı öğrenir. Bu irade terbiyesi ile organlarının her türlü kötülükten uzaklaşmasını sağlayan mü'min, nihayet kalbini de kötü duygulardan arındırarak âdeta melekleşir. Maddî bağlardan, fani ihtiraslardan uzaklaştıkça kulluğun zirvesine ulaşır ve Allah'a yaklaşır.
Oruç İnsanı Sağlıklı Yapar
Orucun, ruh ve beden üzerinde olumlu etkileri ve vücut sağlığı bakımından faydalı sonuçları tıbben de kanıtlanmış bir gerçektir. Pek çok hikmetleri olan oruç emrinin bu yönüne de Peygamber Efendimiz dikkatimizi çekerek şöyle buyurmuştur:
"Oruç tutunuz ki sağlıklı olasınız.
Peygamberimizin bu evrensel mesajının taşıdığı mânâ, çağlara ışık tutmakta, dinimizin emirlerindeki sır ve hikmetler zaman geçtikte daha iyi anlaşılmaktadır.
Burada sözü, konunun uzmanı olan tıp doktorlarına bırakarak orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim:
"Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz" hadis-i şerifinde işaret buyurulduğu veçhile, vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır.
"Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en mühim sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar.
Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir:
1940 Nobel Tıp ödülünü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel (Aleksi Karel) "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." söyler.
Orucun faydaları sadece bedenimizle ilgili değildir. Onun ruhumuzda ve sinir sistemi üzerindeki olumlu etkileri ve bu ibadetten oruçlunun duyduğu iç huzuru, pek çok manevî rahatsızlığı tedavî ederek kişiye güçlü bir moral kazandırır.
"Oruçta asıl sinir sistemi tam bir rahatlama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğu bizdeki gerginliklerin, huzursuzlukların hemen hemen tümünü yok eder. Günümüzün en önemli iç sorunlarından olan stresler böylece büyük ölçüde kalkar.
Oruç Nimetlerin Kıymetini Öğretir
Nimet elde iken değeri gereği gibi bilinemez. İnsan sahip olduğu nimetlerin değerini ancak bunlar elden çıktıktan sonra anlayabilir. Fakat iş işten geçtiği için artık bunun yararı olmaz.
Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.
Allah Tealâ şöyle buyuruyor:
"Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım.
Oruçlu Sabırlı Olmayı Öğrenir
Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helâl şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur.
Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur.
Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.
Orucun Sosyal Faydaları
Orucun fert bakımından pek çok faydaları yanında toplumun huzuruna da sağladığı çok önemli faydaları vardır.
Oruç, insanın şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar.
Hayatında açlık nedir bilmeyen bir insan yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayabilir mi? "Bir eli yağda, bir eli balda" olan varlıklı bir kimse yoksulların çektiği ızdırabı yüreğinde duyabilir mi?
Elbetteki, gereği gibi duyamaz.
Fakat oruç tutan kimse açlığın ne demek olduğunu bizzat tatmış olduğundan yokluk içinde kıvranan fakirlerin, kimsesizlerin çektikleri sıkıntıları içinde duyarak şefkat ve acıma duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakirlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur.
Dinimiz, bütün müslümanları tek bir vücut gibi kabul etmiş, müslümanların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini istemiştir.
Peygamberimizin, "Yanıbaşında komşusu aç olduğu halde tok yaşayan, olgun mü'min değildir anlamındaki sözü, konunun önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bizim için en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz insanların en cömerdi idi.
Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı.
Peygamberimizin saygı değer eşi Hz. Aişe diyor ki: "Allah'ın Rasûlü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi.
Onun ahlâk ve fazilet dolu yaşayışını örnek alan müslümanlarda da aynı davranışları görüyoruz.
Hz. Ömer'in halifeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Ömer, "ihtiyaç sahipleri bize gelsin" diye halka duyuru yapmış; kendisi de, müslümanlar bolluğa kavuşuncaya kadar ekmekle beraber zeytin yağından başka katık yemeyeceğine yemin etmişti.
Allah'ın her emrinde olduğu gibi oruçta da birçok hikmetler ve bizim için pek çok faydalar olduğu bilinen bir gerçektir. Orucu Allah rızası için tutmakla beraber, bunları da gözönünde bulundurarak değerlendirmek durumundayız. Orucun başlıca faydaları şunlardır:
Oruç Kötülüklerden Korur
Kur'an-ı Kerimde orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki "ta ki korunasınız" ifadesi orucun hikmetine dikkatimizi çekmektedir.
Allah Tealâ, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma vasıtaları vermiştir. İşte orucun bir özelliği de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur.
Nitekim Peygamberimiz orucun bu özelliğini hepimizin kolayca anlayabileceği şekilde güzel bir benzetme ile açıklayarak şöyle buyurmuştur:
"Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, "ben oruçluyum" desin.
Bilindiği gibi kalkan, savaşlarda kişiyi düşmanın kılıcından koruyan bir vasıta idi. Kalkan, sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyerek nefsine hakim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır.
Oruç, kişiyi sadece kötülüklerden korumakla kalmayacak, onu cehennem ateşinden de koruyacaktır. Çünkü, insanı cehenneme sürükleyen kötülüklerdir, bunlardan uzaklaşan cehennemden de uzaklaşmış demektir.
Her kötülüğün başı, Allah'ı unutmak ve sorumluluk duygusunu kaybetmektir. Halbuki oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah korkusu kalblere iyice yerleşir,bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur.
Oruç Ahlâkımızı Güzelleştirir
Oruç, belirli bir süre basit bir aç kalma olayı değildir. Onu sadece bu yönüyle değerlendirmek son derece yanlış olur. Oruç, köklü bir irade terbiyesi, insanı kötü alışkanlıklardan temizleyen, çirkin davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ahlâk eğitimidir.
Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor: "Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah onun yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez.
Bu hadis-i şerifte orucun yüksek hedefi açıkça gösterilmiş, oruç tuttuğu halde kötü huyları terketmeyenlerin oruçlarına Cenab-ı Hakk'ın değer vermeyeceği bildirilmiştir.
Konunun önemi hakkında peygamberimiz diğer bir hadis-i şerifinde biraz daha açıklık getirerek buyuruyor ki:
"Çok oruç tutanlar var ki onlara tuttukları oruçlardan sadece açlık ve susuzluk kalır. Çok gece ibadet edenler vardır ki onlara da bundan kalan sadece uykusuzluktur.
Bu kimseler, helâl olan şeylerden uzaklaştıkları halde, esas uzaklaşmaları gereken haramlardan uzaklaşmadıkları için ibadetlerinden bekledikleri karşılığı bulamayacaklardır.
Görülüyor ki orucun asıl gayesi, insanı kötülüklerden uzaklaştırarak olgunlaştırmak, ahlâk ve fazilet sahibi olmasını sağlamaktır.
İslâm bilginleri orucun üç mertebesi olduğunu bildirmişlerdir:
Birincisi; imsaktan akşama kadar yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan sakınmak suretiyle tutulan oruçtur. Bu oruç, şartları yerine getirildiği için sahihtir. Ancak bunun gayesine ulaşması için oruçlunun ikinci basamağa yükselmesi lâzımdır.
İkincisi; birinci maddedekilerle birlikte, kulak, göz, dil, el, ayak ve diğer organları günahlardan uzaklaştırmak suretiyle tutulan oruçtur. Makbul olan oruç budur. Çünkü bu, organlar üzerinde olumlu etkisini gösteren ve sahibine ahlâkî faziletler kazandırarak gayesine ulaşan oruçtur.
Üçüncüsü; birinci ve ikinci maddedekilerle beraber gönlünde Allah'tan başkasına yer vermemek, kalbini Allah'tan başka şeylerle meşgul etmemek suretiyle tutulan oruçtur. Oruçta ulaşılan en yüksek derece budur. Peygamberlerin ve Allah'ın veli kullarının tuttuğu oruç budur.
Oruçlu, önce helâl olan yiyecek içecek ve cinsel arzularından geçici bir süre uzak kalarak iradesine hakim olmayı öğrenir. Bu irade terbiyesi ile organlarının her türlü kötülükten uzaklaşmasını sağlayan mü'min, nihayet kalbini de kötü duygulardan arındırarak âdeta melekleşir. Maddî bağlardan, fani ihtiraslardan uzaklaştıkça kulluğun zirvesine ulaşır ve Allah'a yaklaşır.
Oruç İnsanı Sağlıklı Yapar
Orucun, ruh ve beden üzerinde olumlu etkileri ve vücut sağlığı bakımından faydalı sonuçları tıbben de kanıtlanmış bir gerçektir. Pek çok hikmetleri olan oruç emrinin bu yönüne de Peygamber Efendimiz dikkatimizi çekerek şöyle buyurmuştur:
"Oruç tutunuz ki sağlıklı olasınız.
Peygamberimizin bu evrensel mesajının taşıdığı mânâ, çağlara ışık tutmakta, dinimizin emirlerindeki sır ve hikmetler zaman geçtikte daha iyi anlaşılmaktadır.
Burada sözü, konunun uzmanı olan tıp doktorlarına bırakarak orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim:
"Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz" hadis-i şerifinde işaret buyurulduğu veçhile, vücûda faydası vardır. 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesi kendi kendini toparlaması büyük bir faydadır.
"Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazanda bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise asrımızda herkese tavsiye edilen en mühim sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar.
Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir:
1940 Nobel Tıp ödülünü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel (Aleksi Karel) "L'Hamme, Cet İnconnu" adlı eserinde: "Oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu." söyler.
Orucun faydaları sadece bedenimizle ilgili değildir. Onun ruhumuzda ve sinir sistemi üzerindeki olumlu etkileri ve bu ibadetten oruçlunun duyduğu iç huzuru, pek çok manevî rahatsızlığı tedavî ederek kişiye güçlü bir moral kazandırır.
"Oruçta asıl sinir sistemi tam bir rahatlama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğu bizdeki gerginliklerin, huzursuzlukların hemen hemen tümünü yok eder. Günümüzün en önemli iç sorunlarından olan stresler böylece büyük ölçüde kalkar.
Oruç Nimetlerin Kıymetini Öğretir
Nimet elde iken değeri gereği gibi bilinemez. İnsan sahip olduğu nimetlerin değerini ancak bunlar elden çıktıktan sonra anlayabilir. Fakat iş işten geçtiği için artık bunun yararı olmaz.
Oruç tutmakla bir süre nimetlerden uzak kalan kimse bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur.
Allah Tealâ şöyle buyuruyor:
"Andolsun, şükrederseniz elbette (nimetimi) artırırım.
Oruçlu Sabırlı Olmayı Öğrenir
Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helâl şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hakim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur.
Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur.
Orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.
Orucun Sosyal Faydaları
Orucun fert bakımından pek çok faydaları yanında toplumun huzuruna da sağladığı çok önemli faydaları vardır.
Oruç, insanın şefkat ve merhamet duygularını geliştirerek bunun topluma sevgi ve yardım şeklinde yansımasını sağlar.
Hayatında açlık nedir bilmeyen bir insan yoksulların çektiği açlık ve sıkıntıyı gereği gibi anlayabilir mi? "Bir eli yağda, bir eli balda" olan varlıklı bir kimse yoksulların çektiği ızdırabı yüreğinde duyabilir mi?
Elbetteki, gereği gibi duyamaz.
Fakat oruç tutan kimse açlığın ne demek olduğunu bizzat tatmış olduğundan yokluk içinde kıvranan fakirlerin, kimsesizlerin çektikleri sıkıntıları içinde duyarak şefkat ve acıma duyguları gelişir. Bunun sonucu olarak da fakirlere yardım elini uzatarak sıkıntılarını giderir, toplumun huzur ve mutluluğuna katkıda bulunur.
Dinimiz, bütün müslümanları tek bir vücut gibi kabul etmiş, müslümanların birbirlerinin dertleri ile ilgilenmelerini istemiştir.
Peygamberimizin, "Yanıbaşında komşusu aç olduğu halde tok yaşayan, olgun mü'min değildir anlamındaki sözü, konunun önemini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bizim için en güzel örnek olan sevgili Peygamberimiz insanların en cömerdi idi.
Ramazan ayında cömertliği doruk noktasına ulaşır, elinde ne varsa yoksullara dağıtırdı.
Peygamberimizin saygı değer eşi Hz. Aişe diyor ki: "Allah'ın Rasûlü üç gün peşpeşe karnını doyurmamıştır. İsteseydi doyururdu. Lâkin o, yoksulları doyurup kendisi aç kalmayı tercih ederdi.
Onun ahlâk ve fazilet dolu yaşayışını örnek alan müslümanlarda da aynı davranışları görüyoruz.
Hz. Ömer'in halifeliği zamanında dokuz ay süren bir kıtlık olmuştu. Ömer, "ihtiyaç sahipleri bize gelsin" diye halka duyuru yapmış; kendisi de, müslümanlar bolluğa kavuşuncaya kadar ekmekle beraber zeytin yağından başka katık yemeyeceğine yemin etmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder