İnsanları birbirine düşüren ve toplumsal huzuru bozan manevi hastalıklardan biri de “gıybet” yani “dedikodu” dur. Peygamber Efendimiz (s.a.s), bir gün ashabına;
- “Gıybet nedir, bilir misiniz,?” diye sordu.
Ashap;
“Allah ve Resulü daha iyi bilir”, dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamberimiz (s.a.s.);
-“Din kardeşini hoşlanmayacağı bir sıfatla anmandır.” buyurdular. Bu arada ashabdan birinin;
“Ey Allah’ın elçisi, eğer söylediğim şey din kardeşimde varsa ne buyurursunuz?” demesi üzerine;
“Zaten söylediğin sıfat kardeşinde varsa onun gıybetini yapmış olursun, şayet yoksa, ona iftira etmiş olursun.” buyurdu.(1)
Şu halde konu ne olursa olsun, bir müslümanın gıyabında konuşulan şey onun hoşuna gitmezse, o gıybet sayılır, haramdır.
Gıybeti Yüce Allah Kuran’da ölü kardeşinin etini yemeye benzetmiştir. Hucurat Suresinin 12. ayetinde;
-“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”(2) buyurmuştur.
Muhterem Mü’minler!
Gıybet ve iftira, insanlar arasındaki ilişkileri bozar, insanların zarar görmesine sebep olur. Toplumun düzenini sarsar. Dostlukları ortadan kaldırır. Güvensizlik ve tedirginlik meydana getirir. İnsanların birbirlerine karşı önyargılı olmalarına sebebiyet verir. Bu önyargılar sonuçta toplumsal bir hastalığa dönüşür.
Bunun için, insan onurunu zedeleyen, dargınlık ve düşmanlıklara sebep olan gıybet ve iftiradan uzak duralım. Akıl ve vicdana ters düşen bu fiilleri yapmışsak, hiç vakit kaybetmeden gıybet yaptığımız kardeşlerimizden özür dileyerek bizleri affetmelerini isteyelim. Yüce Rabbimizin kul haklarını affetmeyeceğini asla unutmayalım.
----------------------------------------------------
1- Ebu Davut Terc. C. 5/25
2- Hucurat, 49/12
Eğer insanlar gerçekleri açık ve cesur bir ortamda eşit şartlar altında paylaşabilselerdi; yüzlerinden başka gıyaplarında başka olmasalardı savaşlar çıkmayacaktı; kavgalara üzüntülere yer kalmayacaktı. Tüm kötülükler gıybeti de beraberlerinde taşırlar.
GIYBET TÜRLERİ
•Alenî sade gıybet: Sevgili Peygamber (a.s.m.) gıybeti “Birinizin kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” şeklinde tanımlamış; ([Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. “Din kardeşinin yüzüne karşı söylemediğin şeyi ardından söylemen gıybettir” ([Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. demiştir. Bir kişinin gıyabında ondan hoşlanmayacağı şekilde hakkında doğru olan birşeyi söylemek alenî gıybetin ta kendisidir. Eğer hakkında konuştuğunuz kişi huzurda olsaydı cümlelerinizi hatta o andaki duruşunuzu değiştirme ihtiyacı duyar mıydınız? Eğer öyleyse—doğruları söylemeniz şartıyla—yaptığınızın adı gıybettir ve bu gıybetin en sade formudur.
•İftiralı gıybet: Peygamber (a.s.m.) devam eder: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun; eğer yoksa bir de iftirada bulundun.” ([Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. İftira kusurların en çirkinidir. Eğer gıybet ederken kullandığımız bilgi bizzat kendi gözlemimize ait değilse başkasından duymuşsak dilden dile kesinlikle değişime uğramıştır ve tam olarak doğru değildir.
•Gizli gıybet: Çoğu zaman yaptığımız kalbimizden geçirmek yani zannetmek suretiyle gıybete girmektir. Gıybetin ne kadar kötü olduğunun vurgulandığı âyette Kur’ân şöyle der: “Ey iman edenler zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın.”([Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. Bütün zanlar ve tahminler değil; ama kimi zanlar gıybet hâlini almaktan kendini kurtaramaz. Hazret-i Gazalî bunu ‘kalp ile gıybet’ şeklinde tanımlamış; ‘bir kimsenin ayıbını insanın kendi kendine söylemesini’ bile reddetmiş; kalp ile gıybeti ‘gözü ile kötü birşeyi görmeden kulağı ile duymadan bir kimseye suizanda bulunmak’ şeklinde tarif etmiştir.
Peygamber (a.s.m.) der ki “Bir kimse kardeşini bir kusur ile ayıplarsa o kimse ölmeden o kusuru işler.” Başkalarının hoşlanmadığımız özelliklerinin hangi şartlardan kaynaklandığını nereden biliyoruz? Kimlerin hangi zorluklar yoluyla kaderleri tarafından eğitildiklerini bilmeksizin kimi kusurlu gözüken yönlerinin gizli bile olsa gıybetini yapmaya ne hakkımız var!
•Münafıkâne/ikiyüzlü gıybet: Gıybetin en utanç verici biçimidir ki İmam Gazalî buna ‘münafıkâne gıybet’ demiştir. Gıybeti yapan şöyle der: “Allah affetsin o da bizim gibi bazen karıştırıyor” “İnşaallah düzelir daha iyi olur.” Bu gibi sözlerle görünürde hakkında konuştuğu kişiyi sevdiğini iyiliğini dilediğini demeye çalışmakta; ama gizliden gizliye de o kişinin bozulmuş olduğunu yanlışlar yaptığını ima etmektedir. Dinleyenin ikiyüzlülüğü de şu şekildedir: “Boşver gitsin gıybet oluyor.” Bunlara benzer sözleri söylerken aslında gıybeti gerçekten engellemek istemiyor; görünürde aksini savunsa da içten içe o kişi hakkında gıybet yapılmasından hoşlanıyor.
•Söz taşımalı gıybet: İnsanların sözlerini muhataplarına ara bozmaya yol açacak şekilde taşımak biçimindeki gıybettir. Şöyle der Peygamber(a.s.m.): “(Arabozucu) söz taşıyan cennete giremeyecektir.” ([Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. Kur’ân bizi uyarır: “Ey inananlar eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.”
GIYBET TÜRLERİ
•Alenî sade gıybet: Sevgili Peygamber (a.s.m.) gıybeti “Birinizin kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” şeklinde tanımlamış; ([Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. “Din kardeşinin yüzüne karşı söylemediğin şeyi ardından söylemen gıybettir” ([Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. demiştir. Bir kişinin gıyabında ondan hoşlanmayacağı şekilde hakkında doğru olan birşeyi söylemek alenî gıybetin ta kendisidir. Eğer hakkında konuştuğunuz kişi huzurda olsaydı cümlelerinizi hatta o andaki duruşunuzu değiştirme ihtiyacı duyar mıydınız? Eğer öyleyse—doğruları söylemeniz şartıyla—yaptığınızın adı gıybettir ve bu gıybetin en sade formudur.
•İftiralı gıybet: Peygamber (a.s.m.) devam eder: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun; eğer yoksa bir de iftirada bulundun.” ([Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. İftira kusurların en çirkinidir. Eğer gıybet ederken kullandığımız bilgi bizzat kendi gözlemimize ait değilse başkasından duymuşsak dilden dile kesinlikle değişime uğramıştır ve tam olarak doğru değildir.
•Gizli gıybet: Çoğu zaman yaptığımız kalbimizden geçirmek yani zannetmek suretiyle gıybete girmektir. Gıybetin ne kadar kötü olduğunun vurgulandığı âyette Kur’ân şöyle der: “Ey iman edenler zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın.”([Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. Bütün zanlar ve tahminler değil; ama kimi zanlar gıybet hâlini almaktan kendini kurtaramaz. Hazret-i Gazalî bunu ‘kalp ile gıybet’ şeklinde tanımlamış; ‘bir kimsenin ayıbını insanın kendi kendine söylemesini’ bile reddetmiş; kalp ile gıybeti ‘gözü ile kötü birşeyi görmeden kulağı ile duymadan bir kimseye suizanda bulunmak’ şeklinde tarif etmiştir.
Peygamber (a.s.m.) der ki “Bir kimse kardeşini bir kusur ile ayıplarsa o kimse ölmeden o kusuru işler.” Başkalarının hoşlanmadığımız özelliklerinin hangi şartlardan kaynaklandığını nereden biliyoruz? Kimlerin hangi zorluklar yoluyla kaderleri tarafından eğitildiklerini bilmeksizin kimi kusurlu gözüken yönlerinin gizli bile olsa gıybetini yapmaya ne hakkımız var!
•Münafıkâne/ikiyüzlü gıybet: Gıybetin en utanç verici biçimidir ki İmam Gazalî buna ‘münafıkâne gıybet’ demiştir. Gıybeti yapan şöyle der: “Allah affetsin o da bizim gibi bazen karıştırıyor” “İnşaallah düzelir daha iyi olur.” Bu gibi sözlerle görünürde hakkında konuştuğu kişiyi sevdiğini iyiliğini dilediğini demeye çalışmakta; ama gizliden gizliye de o kişinin bozulmuş olduğunu yanlışlar yaptığını ima etmektedir. Dinleyenin ikiyüzlülüğü de şu şekildedir: “Boşver gitsin gıybet oluyor.” Bunlara benzer sözleri söylerken aslında gıybeti gerçekten engellemek istemiyor; görünürde aksini savunsa da içten içe o kişi hakkında gıybet yapılmasından hoşlanıyor.
•Söz taşımalı gıybet: İnsanların sözlerini muhataplarına ara bozmaya yol açacak şekilde taşımak biçimindeki gıybettir. Şöyle der Peygamber(a.s.m.): “(Arabozucu) söz taşıyan cennete giremeyecektir.” ([Linkleri Görebilmek İçin Üye Olmanız Gerekiyor. Kur’ân bizi uyarır: “Ey inananlar eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.”
Belli bir mümin veya zimmi kâfirin aybını, onu kötülemek için arkasından söylemek, gıybet olur. Gıybet, haramdır. Dinleyen, o kimseyi tanımıyorsa, gıybet olmaz.
Gıybet olunan kimse, bedeninde, nesebinde, ahlakında, işinde, sözünde, dininde, dünyasında, hatta elbisesinde, evinde, hayvanında bulunan bir kusur, arkasından söylendiği zaman, bunu işitince üzülürse, gıybet olur. Duyunca üzüleceği bir sözü yüzüne karşı da söylemek günahtır.
Kapalı söylemek, işaret ile, hareket ile bildirmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi gıybettir.
Bir müslümanın günahı ve kusuru söylendiğinde, hafızların, din adamlarının, (Elhamdülillah, biz böyle değiliz) demeleri, gıybetin en kötüsü olur. Birisinden bahsedilirken, (Elhamdülillah, Allah bizi hayasız yapmadı) gibi, onu kötülemek, çok çirkin gıybet olur. (Falanca kimse çok iyidir, ibadette şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu) demek de gıybet olur.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Birbirinizi gıybet etmeyiniz.) [Hucurat 12]
Gıybet, adam çekiştirmek demektir. Birisini gıybet etmenin, ölmüş insanın etini yemek gibi olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Miraca çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan kimseler gördüm. "Bunlar kim" dedim. Cebrail aleyhisselam, "Gıybet ederek insanların etini yiyen, şahsiyetlerini zedeleyen kimselerdir" dedi.) [Ebu Davud]
(Kıyamette bir kimse, sevap defterinde, yapmadığı ibadetleri görür. "Bunlar seni gıybet edenlerin sevaplarıdır" denir.) [Harâiti]
(Bir cemaat içinde bulunurken, bir kimse hakkında gıybet edildiğini görürsen, o kimse için yardımcı ol. Ve cemaatı da ondan men etmeye çalış veya oradan kalk git.) [İ.Ebiddünya]
(Din kardeşinin yüzüne söylemekten hoşlanmayacağın şey gıybettir.) [İbni Asakir]
(Bir kimsenin yanında din kardeşi gıybet edilir de, yardıma muktedirken ona yardım etmezse, Allahü teâlâ o kimseyi dünya ve ahirette rezil eder.) [İbni Ebiddünya]
(Bir kimsenin malı az, çoluk çocuğu çok, namazı güzel olursa ve müslümanları gıybet etmezse, kıyamette onunla yan yana oluruz.) [Hatib]
(Falancanın boyu kısadır) diyen birisine, Peygamber efendimiz, (Bu sözün denize atılsa, denizi kokutur) buyurdu. (Tirmizi)
Gıybet, insanın sevaplarının azalmasına, başkasının günahlarının kendine verilmesine sebep olur. Bunları her zaman düşünmek, gıybet etmeye mani olur. (İslam Ahlakı)
Gıybetten kurtulmak için:
1- Gıybetin zararını düşünmeli! Gıybet sebebiyle, sevaplarının gideceğini, hatta gıybet ettiği kimsenin günahlarını da yükleneceğini bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette, sevap defteri açılan bir kimse, "Dünyada iken, şu ibadetleri yapmıştım, burada yazılı değil" der. "Onlar, silinip gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı" denir.) [İsfehani]
2- Gıybet, dünyada da alında bir kara lekedir! Kendine dedikoducu dedirtmemelidir. Çünkü Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gıybet edeni dinleyen de günahta ortaktır.) [Taberani]
3- Bir kimse, başka birine kırgınsa, onu kötülemeye çalışır, gıybetini eder. Başkasına kızıp da kendini Cehenneme atmanın ahmaklık olduğunu bilen, gıybet etmez. Gıybet etmekle, ona zarar vermiş olmuyor, kendini felakete atıyor. Üstelik sevmediği kişinin günahlarını alıp, yerine kendi sevaplarını veriyor.
4- Bazen topluluktakileri memnun etmek, onları güldürmek için gıybet edilir. İnsanları memnun etmek için, Allahü teâlânın gazabına maruz kalmayı istemek ne kadar yanlıştır.
5- Gıybet eden, övülmeyi, herkesin kendisinden bahsetmesini ister. Bu bakımdan kendini övmek için dolaylı yolları seçer. Mesela, (Falanca çok geçimsizdir) der. Bu, (Ben geçim ehliyim) demektir. Cömert olduğunu bildirmek için, (Falanca çok cimridir) der. Eğer böyle gıybet edeni dinleyen, akıllı birisi ise, kendini bu şekilde övene hiç değer vermez, onun değersiz olduğunu anlar. Bunları dinleyen akıllı değil de, cahil, ahmak birisi ise, gıybet ettiği için ona değer verse, ne çıkar? Kazancı ne olur?
6- Başkalarını gıybet edip kusur araştıran kimse, kendi kusurlarını göremez. Halbuki kendi kusurları ile meşgul olan başkalarının kusurlarını göremez. Başkalarının kusurları ile uğraşan birisinin, kendi kusurunu görmeyen zavallı bir ahmak olduğu anlaşılır.
7- Kıskanç olan, mal sahiplerini kötüler. (Malı çok ama yemesini bilmez, cimrinin biridir) der. Yahut mevki sahibi için, (Müdür oldu diye kendini bir şey zannediyor) der. Böyle söylemekle, gıybet edilenin ne malı azalır, ne de makamı elden gider. Buna rağmen kıskançlık ateşi, söyleyeni yakıp kavurur. Üstelik, gıybet günahına girdiği için sevaplarını sevmediği kimseye vermeye mahkum olur.
İslam âlimlerinin kitaplarında bulunan hadis-i şeriflere itiraz edilmez, dil uzatılamaz. Ancak acaba açıklaması nasıldır, âlimlerimiz ne bildirmişlerdir diye sorulabilir.
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Fitne, katillikten daha kötüdür.) [Bekara 191]
Âyet-i kerimede fitnenin adam öldürmekten daha büyük günah olduğu bildiriliyor. Fitne nasıl olur da katillikten daha kötü denmediği gibi, gıybet nasıl olur da zinadan daha kötüdür denmez. Adam öldürmek bir suç ise, fitne bir çok suçlara sebep olabilir. Fitnenin, birçok anlamı vardır. Daha çok küfür, bozgunculuk, bölücülük, bela, imtihan gibi anlamlara gelir. Fitne, bir çok müslüman kanı dökülmesine veya bir müslüman ülkenin küffârın eline geçmesine sebep olabilir.
Bir kimse, nefsine, şeytana ve kötü arkadaşa uyup zina etmişse, sonra pişman olup bir daha yapmamışsa, Allahü teâlâ onun tevbesini kabul eder. Ama gıybet, söz taşımak, bir çok fitnelere sebep olabilir. Gıybete kolayca girildiği, zararının sınırı olmadığı için bu şiddetli bir ikazdır.
Gıybet, Kur'an-ı kerimde, ölü kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir. Bir âyet meali:
(Birbirinizin kusurunu araştırmayın, arkasından çekiştirmeyin, gıybet etmeyin. Kim ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Bu tiksindiricidir. O halde Allah'tan korkun.) [Hucurat 12]
Gıybet, söz taşımak ve diğer günahlardan kaçınmak, nefs ile cihad olup, cihad-ı ekber olarak bildirilmiştir. Gıybetin verdiği zararlar hakkında hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Miracda göğüslerinden asılarak azap edilenleri gördüm. Bunlar, kaş göz işaretiyle alay ve gıybet edenlerdir dendi. Nitekim Kuranda, [mealen] şöyle buyuruluyor: (İnsanları arkadan çekiştirip, kaş göz ile alay edenlerin vay haline!) [Hümeze1] (Beyheki)
(Miracda, Cehennemde kokmuş leş yiyenlerin kim olduğunu sordum. Bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyenlerdir dendi.) [I. Ahmed]
(Gıybet ve kovuculuk, kişinin imanını zayıflatarak yok eder.) [İsfehani]
(Cehennemden en son çıkan, gıybetten tevbe edendir. Cehenneme ilk giren, gıybetten tevbe etmeden ölendir.) [R.Nasıhin]
(Gıybet, etmek leş yemekten daha kötüdür.) [İ.Hibban]
(Biri için söylenen kusur, onda varsa, gıybettir, yoksa iftira olur.) [Müslim]
(Kıyamette, bir kimse amel defterine bakar, "Şu ibadetleri yapmıştım. Bunlar yazılı değil" der. "Onlar, silindi, gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı" denir.) [İsfehani]
(Gıybet edenin duası kabul olmaz.) [Şira]
(Gıybet eden Cehennemliktir.) [İsfehani]
(Dört kişinin, çektikleri şiddetli azaptan, Cehennemdekiler rahatsız olur. Biri, ateşten bir tabut içindedir, ikincisi bağırsaklarını yerde sürür, üçüncüsü kan ve irin kusar, dördüncüsü kendi etini yer. İlki borçlu olarak öldü. İkincisi idrardan sakınmazdı. Üçüncüsü, müstehcen konuşurdu. Dördüncüsü, gıybet ve kovuculuk ederdi.) [Taberani]
(Beş şey oruç ve abdestte hayır bırakmaz: Yalan, gıybet, söz taşıma, şehvetle harama bakmak, yalan yere yemin etmek.) [Deylemi]
(Oruç, ateşe kalkandır. Gıybetle parçalanmadıkça korur.) [Buhari]
(Gıybet yapmayan Allahü teâlânın güvencesindedir.) [İbni Huzeyme]
(Leş yemek, gıybet ederek, arkadaşının etini yemekten daha hafiftir.) [Ebuşşeyh]
Yeni defnedilen iki ölü için Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Şimdi onların kabirleri ateşle dolduruldu, azap içindedir. Feryatlarını insan ve cinden başka her mahluk işitti. Eğer gizleyebilseydiniz, benim işittiklerimi siz de işitirdiniz. Bunlardan biri, idrardan sakınmazdı, öteki de, insan eti yerdi [gıybet ederdi].) [İ.Ahmed, İbni Cerir]
Resulullah gıybet edene, (Tevbe et, kardeşinin etini yedin) buyurdu. (Taberani, İ. Ebi Şeybe)
Suç işleyerek cezalandırılan birisini gıybet edenlere, Resulullah efendimiz, (Şu eşeğin leşinden yiyin. Gıybet etmek, şu eşek leşini yemekten daha kötüdür) buyurdu. (İbni Hibban]
Netice: Resulullah efendimizin (Vârislerim) dediği, Allahü teâlânın güvendiği zatlara yani İslam âlimlerine karşı en azından edebi muhafaza etmeli, din düşmanlarına aldanıp suizan etmemeli. Allahü teâlânın, dinini, soysuzlara karşı bu mübarek zatlar vasıtasıyla muhafaza edip, yaydığını unutmamalı.
Gıybetin kefareti
Gıybet etmenin kefareti, üzülüp tevbe etmek ve helalleşmektir. Pişman olmadan helalleşmek, riya olur, ayrı bir günah olur. Gıybet, üç türlüdür:
1- (Bu gıybet değil, onda olan şeyleri söyledim) demek. Böyle söylemekle, harama helal demiş olur ki, çok tehlikelidir.
2- Gıybet olunan, bunu duymuşsa, tevbe etmekle affedilmez. Onunla helalleşmek de gerekir. Bir hadis-i şerif meali: (Gıybetini yaptığı kişi, gıybet edeni affetmedikçe, mağfiret olunmaz.) [Deylemi]
3- Gıybet olunanın bundan haberi yoksa, tevbe ve istiğfar etmekle ve ona hayır dua etmekle affolur. (Ya Rabbi beni de, gıybetini ettiğim kişiyi de affet) diye dua etmelidir! İki hadis-i şerif meali :
(Gıybetin kefareti, gıybet edilenin mağfireti için dua etmektir.) [İbni Lâl]
(Gıybet eden, gıybet edilen için mağfiret dilerse gıybet günahına kefaret olur.) [Hatib]
İhtiyaç halinde gıybeti caiz olanlar
Gıybet olunan kimse, bedeninde, nesebinde, ahlakında, işinde, sözünde, dininde, dünyasında, hatta elbisesinde, evinde, hayvanında bulunan bir kusur, arkasından söylendiği zaman, bunu işitince üzülürse, gıybet olur. Duyunca üzüleceği bir sözü yüzüne karşı da söylemek günahtır.
Kapalı söylemek, işaret ile, hareket ile bildirmek, yazı ile bildirmek de, hep söylemek gibi gıybettir.
Bir müslümanın günahı ve kusuru söylendiğinde, hafızların, din adamlarının, (Elhamdülillah, biz böyle değiliz) demeleri, gıybetin en kötüsü olur. Birisinden bahsedilirken, (Elhamdülillah, Allah bizi hayasız yapmadı) gibi, onu kötülemek, çok çirkin gıybet olur. (Falanca kimse çok iyidir, ibadette şu kusuru olmasa, daha iyi olurdu) demek de gıybet olur.
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Birbirinizi gıybet etmeyiniz.) [Hucurat 12]
Gıybet, adam çekiştirmek demektir. Birisini gıybet etmenin, ölmüş insanın etini yemek gibi olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Miraca çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan kimseler gördüm. "Bunlar kim" dedim. Cebrail aleyhisselam, "Gıybet ederek insanların etini yiyen, şahsiyetlerini zedeleyen kimselerdir" dedi.) [Ebu Davud]
(Kıyamette bir kimse, sevap defterinde, yapmadığı ibadetleri görür. "Bunlar seni gıybet edenlerin sevaplarıdır" denir.) [Harâiti]
(Bir cemaat içinde bulunurken, bir kimse hakkında gıybet edildiğini görürsen, o kimse için yardımcı ol. Ve cemaatı da ondan men etmeye çalış veya oradan kalk git.) [İ.Ebiddünya]
(Din kardeşinin yüzüne söylemekten hoşlanmayacağın şey gıybettir.) [İbni Asakir]
(Bir kimsenin yanında din kardeşi gıybet edilir de, yardıma muktedirken ona yardım etmezse, Allahü teâlâ o kimseyi dünya ve ahirette rezil eder.) [İbni Ebiddünya]
(Bir kimsenin malı az, çoluk çocuğu çok, namazı güzel olursa ve müslümanları gıybet etmezse, kıyamette onunla yan yana oluruz.) [Hatib]
(Falancanın boyu kısadır) diyen birisine, Peygamber efendimiz, (Bu sözün denize atılsa, denizi kokutur) buyurdu. (Tirmizi)
Gıybet, insanın sevaplarının azalmasına, başkasının günahlarının kendine verilmesine sebep olur. Bunları her zaman düşünmek, gıybet etmeye mani olur. (İslam Ahlakı)
Gıybetten kurtulmak için:
1- Gıybetin zararını düşünmeli! Gıybet sebebiyle, sevaplarının gideceğini, hatta gıybet ettiği kimsenin günahlarını da yükleneceğini bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette, sevap defteri açılan bir kimse, "Dünyada iken, şu ibadetleri yapmıştım, burada yazılı değil" der. "Onlar, silinip gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı" denir.) [İsfehani]
2- Gıybet, dünyada da alında bir kara lekedir! Kendine dedikoducu dedirtmemelidir. Çünkü Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gıybet edeni dinleyen de günahta ortaktır.) [Taberani]
3- Bir kimse, başka birine kırgınsa, onu kötülemeye çalışır, gıybetini eder. Başkasına kızıp da kendini Cehenneme atmanın ahmaklık olduğunu bilen, gıybet etmez. Gıybet etmekle, ona zarar vermiş olmuyor, kendini felakete atıyor. Üstelik sevmediği kişinin günahlarını alıp, yerine kendi sevaplarını veriyor.
4- Bazen topluluktakileri memnun etmek, onları güldürmek için gıybet edilir. İnsanları memnun etmek için, Allahü teâlânın gazabına maruz kalmayı istemek ne kadar yanlıştır.
5- Gıybet eden, övülmeyi, herkesin kendisinden bahsetmesini ister. Bu bakımdan kendini övmek için dolaylı yolları seçer. Mesela, (Falanca çok geçimsizdir) der. Bu, (Ben geçim ehliyim) demektir. Cömert olduğunu bildirmek için, (Falanca çok cimridir) der. Eğer böyle gıybet edeni dinleyen, akıllı birisi ise, kendini bu şekilde övene hiç değer vermez, onun değersiz olduğunu anlar. Bunları dinleyen akıllı değil de, cahil, ahmak birisi ise, gıybet ettiği için ona değer verse, ne çıkar? Kazancı ne olur?
6- Başkalarını gıybet edip kusur araştıran kimse, kendi kusurlarını göremez. Halbuki kendi kusurları ile meşgul olan başkalarının kusurlarını göremez. Başkalarının kusurları ile uğraşan birisinin, kendi kusurunu görmeyen zavallı bir ahmak olduğu anlaşılır.
7- Kıskanç olan, mal sahiplerini kötüler. (Malı çok ama yemesini bilmez, cimrinin biridir) der. Yahut mevki sahibi için, (Müdür oldu diye kendini bir şey zannediyor) der. Böyle söylemekle, gıybet edilenin ne malı azalır, ne de makamı elden gider. Buna rağmen kıskançlık ateşi, söyleyeni yakıp kavurur. Üstelik, gıybet günahına girdiği için sevaplarını sevmediği kimseye vermeye mahkum olur.
İslam âlimlerinin kitaplarında bulunan hadis-i şeriflere itiraz edilmez, dil uzatılamaz. Ancak acaba açıklaması nasıldır, âlimlerimiz ne bildirmişlerdir diye sorulabilir.
Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Fitne, katillikten daha kötüdür.) [Bekara 191]
Âyet-i kerimede fitnenin adam öldürmekten daha büyük günah olduğu bildiriliyor. Fitne nasıl olur da katillikten daha kötü denmediği gibi, gıybet nasıl olur da zinadan daha kötüdür denmez. Adam öldürmek bir suç ise, fitne bir çok suçlara sebep olabilir. Fitnenin, birçok anlamı vardır. Daha çok küfür, bozgunculuk, bölücülük, bela, imtihan gibi anlamlara gelir. Fitne, bir çok müslüman kanı dökülmesine veya bir müslüman ülkenin küffârın eline geçmesine sebep olabilir.
Bir kimse, nefsine, şeytana ve kötü arkadaşa uyup zina etmişse, sonra pişman olup bir daha yapmamışsa, Allahü teâlâ onun tevbesini kabul eder. Ama gıybet, söz taşımak, bir çok fitnelere sebep olabilir. Gıybete kolayca girildiği, zararının sınırı olmadığı için bu şiddetli bir ikazdır.
Gıybet, Kur'an-ı kerimde, ölü kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir. Bir âyet meali:
(Birbirinizin kusurunu araştırmayın, arkasından çekiştirmeyin, gıybet etmeyin. Kim ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır? Bu tiksindiricidir. O halde Allah'tan korkun.) [Hucurat 12]
Gıybet, söz taşımak ve diğer günahlardan kaçınmak, nefs ile cihad olup, cihad-ı ekber olarak bildirilmiştir. Gıybetin verdiği zararlar hakkında hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Miracda göğüslerinden asılarak azap edilenleri gördüm. Bunlar, kaş göz işaretiyle alay ve gıybet edenlerdir dendi. Nitekim Kuranda, [mealen] şöyle buyuruluyor: (İnsanları arkadan çekiştirip, kaş göz ile alay edenlerin vay haline!) [Hümeze1] (Beyheki)
(Miracda, Cehennemde kokmuş leş yiyenlerin kim olduğunu sordum. Bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyenlerdir dendi.) [I. Ahmed]
(Gıybet ve kovuculuk, kişinin imanını zayıflatarak yok eder.) [İsfehani]
(Cehennemden en son çıkan, gıybetten tevbe edendir. Cehenneme ilk giren, gıybetten tevbe etmeden ölendir.) [R.Nasıhin]
(Gıybet, etmek leş yemekten daha kötüdür.) [İ.Hibban]
(Biri için söylenen kusur, onda varsa, gıybettir, yoksa iftira olur.) [Müslim]
(Kıyamette, bir kimse amel defterine bakar, "Şu ibadetleri yapmıştım. Bunlar yazılı değil" der. "Onlar, silindi, gıybet ettiklerinin defterlerine yazıldı" denir.) [İsfehani]
(Gıybet edenin duası kabul olmaz.) [Şira]
(Gıybet eden Cehennemliktir.) [İsfehani]
(Dört kişinin, çektikleri şiddetli azaptan, Cehennemdekiler rahatsız olur. Biri, ateşten bir tabut içindedir, ikincisi bağırsaklarını yerde sürür, üçüncüsü kan ve irin kusar, dördüncüsü kendi etini yer. İlki borçlu olarak öldü. İkincisi idrardan sakınmazdı. Üçüncüsü, müstehcen konuşurdu. Dördüncüsü, gıybet ve kovuculuk ederdi.) [Taberani]
(Beş şey oruç ve abdestte hayır bırakmaz: Yalan, gıybet, söz taşıma, şehvetle harama bakmak, yalan yere yemin etmek.) [Deylemi]
(Oruç, ateşe kalkandır. Gıybetle parçalanmadıkça korur.) [Buhari]
(Gıybet yapmayan Allahü teâlânın güvencesindedir.) [İbni Huzeyme]
(Leş yemek, gıybet ederek, arkadaşının etini yemekten daha hafiftir.) [Ebuşşeyh]
Yeni defnedilen iki ölü için Resulullah efendimiz buyurdu ki: (Şimdi onların kabirleri ateşle dolduruldu, azap içindedir. Feryatlarını insan ve cinden başka her mahluk işitti. Eğer gizleyebilseydiniz, benim işittiklerimi siz de işitirdiniz. Bunlardan biri, idrardan sakınmazdı, öteki de, insan eti yerdi [gıybet ederdi].) [İ.Ahmed, İbni Cerir]
Resulullah gıybet edene, (Tevbe et, kardeşinin etini yedin) buyurdu. (Taberani, İ. Ebi Şeybe)
Suç işleyerek cezalandırılan birisini gıybet edenlere, Resulullah efendimiz, (Şu eşeğin leşinden yiyin. Gıybet etmek, şu eşek leşini yemekten daha kötüdür) buyurdu. (İbni Hibban]
Netice: Resulullah efendimizin (Vârislerim) dediği, Allahü teâlânın güvendiği zatlara yani İslam âlimlerine karşı en azından edebi muhafaza etmeli, din düşmanlarına aldanıp suizan etmemeli. Allahü teâlânın, dinini, soysuzlara karşı bu mübarek zatlar vasıtasıyla muhafaza edip, yaydığını unutmamalı.
Gıybetin kefareti
Gıybet etmenin kefareti, üzülüp tevbe etmek ve helalleşmektir. Pişman olmadan helalleşmek, riya olur, ayrı bir günah olur. Gıybet, üç türlüdür:
1- (Bu gıybet değil, onda olan şeyleri söyledim) demek. Böyle söylemekle, harama helal demiş olur ki, çok tehlikelidir.
2- Gıybet olunan, bunu duymuşsa, tevbe etmekle affedilmez. Onunla helalleşmek de gerekir. Bir hadis-i şerif meali: (Gıybetini yaptığı kişi, gıybet edeni affetmedikçe, mağfiret olunmaz.) [Deylemi]
3- Gıybet olunanın bundan haberi yoksa, tevbe ve istiğfar etmekle ve ona hayır dua etmekle affolur. (Ya Rabbi beni de, gıybetini ettiğim kişiyi de affet) diye dua etmelidir! İki hadis-i şerif meali :
(Gıybetin kefareti, gıybet edilenin mağfireti için dua etmektir.) [İbni Lâl]
(Gıybet eden, gıybet edilen için mağfiret dilerse gıybet günahına kefaret olur.) [Hatib]
İhtiyaç halinde gıybeti caiz olanlar
1- Bir haksızlığı, bir yolsuzluğu şikayet için, ilgili mercilere bildirmek.
2- Etkili ve yetkili birisine, (Falanca, gayri meşru iş yapıyor, buna mani olun) demek.
3- Bid'at sahibi ile gezen birine, (Onunla gezme, o mezhepsizdir) demek.
4- Şahitlikte, (Falanca şöyle yaptı) demek.
5- İnsanları, açıktan günah işleyenlerden korumak için, mesela (O kumarbazdır) demek.
6- Müslümanları, bidat ehlinin zararlarından korumak için, bunların kitaplarının ve yazılarının bozukluğunu, sözle veya yazı ile bildirmek. [Bunu yapmak, aynı zamanda dinin emridir.]
Bir kimsenin gıybet ettiğini görünce:
Söyleyince kabul edecek biriyse mani olmalı, böyle değilse konuyu değiştirmeye çalışmalı veya orayı terk etmeli. Bunlar da mümkün olmazsa, kalben gıybete razı olmamalıdır.
Bir toplumda dedikodu hastalığını önlemenin kesin çözümü nedir?
"Arkadan çekiştirip duran kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline;" (Hümeze Suresi 1)
Dedikodu sevgi şefkat ve merhameti azaltan bir kötü ahlak özelliğidir. Yüce Allah Kuran'da müminleri bu davranıştan kesin olarak men etmiştir. Müminin aklından geçirdikleri ve hissettikleri de yapıp ettiklerinde olduğu gibi Allah'ın sınırlarını aşmaz. Kuran hükümlerinin rehberliğinde duygu ve düşüncelerini terbiye eden mümin şüphesiz Allah’ın izniyle mümin kardeşlerine daima en güzel ahlakla yaklaşır.
Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda en yaygın olarak görülen karakter bozukluklarından biri "dedikodu"dur. Bu gibi toplumlardaki din ahlakından uzak insanlar vakitleri ya da imkanları olmasa dahi dedikodu yapabilmek için mutlaka bir fırsat bulurlar. Bazen kapı önünde komşularla bazen saatler süren telefon konuşmalarında bazen de çay ya da kahve ziyaretlerinde bu manzarayı görmek mümkündür. Ancak burada asıl önemli olan bu kişilerin dedikodudan derin bir zevk almalarıdır. Çünkü dedikoduya konu olan kişi küçük düşürülüp aşağılanırken dedikoduyu yapanlar kendilerini büyük göstermeye çalışırlar. Bu nedenle arkadaş toplantılarında konuşabilecekleri pek çok faydalı ya da güzel konu varken onlar ısrarla dönüp dolaşıp sözü birilerinin dedikodusunu yapmaya getirirler. Komşuları dostları akrabaları eşleri televizyon yıldızları ve hatta yoldan geçen yabancı biri bile bu dedikodulara malzeme olabilir. Yüce Rabbimiz birbirlerinin dedikodusunu yapan arkadan çekiştiren insanları bir ayetinde şu şekilde uyarmaktadır:
Dedikodu Kişinin İyi Niyetten Uzak Olduğunun Bir Göstergesidir
Kişinin duyduğunda hoşlanmayacağı hiçbir konuşmayı arkasından yapmanın doğru olmadığını her insan bilir. Hiç kimse -dedikodu yapan kişi de dahil- bunun aksini savunmaz. Çünkü gerçekten eleştirilmesi gereken bir konu varsa ve bu konu o kişiye yardımcı olmak amacıyla konuşuluyorsa yapılacak en doğru hareket bu durumu ilgili kişiye bildirmektir. Yoksa herkesle durum değerlendirmesi yapıp kınanan kişinin durumdan haberdar edilmemesinin altında iyi bir niyet ve akılcı bir amaç yattığı söylenemez. Üstelik dedikodu yapan bu insanlar aynı davranışın kendileri için de yapılma ihtimali olduğunu bilir ve bundan hiç hoşlanmazlar. Kendileri hakkında olumsuz konuşulması konusuna son derece hassasiyet gösterirken başkalarının canının yanmasını umursamadan bu çirkin tavırdan vazgeçmezler. Ancak Yüce Allah Kuran’da insanları dedikodudan men etmiş ve bunun Kuran ahlakına uygun olmadığını şu şekilde bildirmiştir:
"Ey iman edenler zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah tevbeleri kabul edendir çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi 12)
Allah’ın Kuran'da bildirdiği bu emir gereği Allah korkusu taşıyan müminler asla birbirlerinin arkasından konuşup birbirlerini çekiştirmezler. Gerçek sevginin ve dostluğun en önemli belirtilerinden birinin karşılarındaki kişiye dünyada ve ahirette fayda verecek şekilde hareket etmek olduğunu bilirler. Bu durumda da eğer yanlış bir tavır görüyorlarsa bir an önce yanlışını anlaması ve bu yanlıştan vazgeçmesi için bunu ilgili kişiye söylerler.
Dedikodu Yapanlar Şeytanın Yoluna Uymuş Olurlar
Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlar arasında normal karşılanan dedikodu görmezlikten gelinecek bir davranış değildir. Çünkü dedikodu yapmayı alışkanlık haline getiren kişinin vicdanı farkında olmadan öyle körelir ki kişi artık bunun bir suç olduğunu bile hissetmemeye başlar ve çekinmeden her fırsatta dedikodu yapar. Kuşkusuz bu şeytanın iman etmeyen insanları sürüklediği büyük bir beladır. Yüce Rabbimiz şeytanın bu oyununa karşı kullarını bir ayette şöyle uyarmıştır:
Kullarıma sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi 53)
Dedikodu Toplum İçindeki Başka Kötülüklerin de Kaynağıdır
İnsanlar kendileri hakkında dedikodu yapılmasından hoşlanmayacakları için dedikodunun sebebiyet verdiği en önemli sonuçlardan biri insanlar arasında dedikoduyla düşmanlık tohumlarının serpilmesidir. Dedikodu kini öfkeyi ve nefreti alevlendirir. Çok küçük konular dedikodu yüzünden önlenemez problemlerin tartışmaların kavgaların ortaya çıkmasına neden olur. Hatta gazetelerde çoğu kez dedikodu yüzünden yuvaların yıkıldığına ortaklıkların bozulduğuna dahası cinayetlerin işlendiğine dair haberlere tanık oluruz.
Dedikodu yapmak tek başına çok kötü bir ahlak özelliği olduğu gibi aynı zamanda da insanların vakitlerinin boş ve amaçsız geçmesine de sebep olmaktadır. Oysa sonsuz hüküm ve hikmet sahibi olan Allah Kuran’da dedikoduyu yasakladığı gibi boş vakit geçirmeyi de yasaklamıştır. Yüce Allah’a samimi olarak inanan kişi bırakın dedikodu yapmayı veya dedikodu yapan kişiyi dinlemeyi boş veya yararsız olan tek bir söz duyduğunda dahi o ortamdan en güzel bir tarzda uzaklaşır. Rabbimiz bir Kuran ayetinde şöyle buyurur:
"Ki onlar yalan şahidlikte bulunmayanlar boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir." (Furkan Suresi 72)
Allah başka bir ayette ise iman edenlerin boş şeylerden tümüyle yüz çevirdiklerini bildirir:
"Onlar 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir." (Müminun Suresi 3)
Sonuç olarak dedikodu yapmak Allah’ın haram kıldığı bir eylem olduğu gibi bu kötülüğü yapanlar Allah’ın haram kıldığı; insanların arasını açmak kin ve öfkeye neden olmak ve boş vakit geçirmek gibi başka günahları da işlemiş olurlar.
Bu nedenlerden dolayı dedikodudan şiddetle kaçınmak dedikodu yapılan ortamlardan uzak durmak dedikoduya şahit olunduğunda da bu yanlışı uygun bir şekilde hatırlatmak en onurluasil ve Kuran ahlakına en uygun davranış olacaktır.
Unutulmamalıdır ki bir toplumda dedikodu hastalığının önlenmesinin tek geçerli yolu din ahlakının insanlar arasında yaygınlaşmasını sağlamaktır. Din ahlakının varlığı öncelikle Allah sevgisini beraberinde getireceği için bu tüm insanlarda çok olumlu ve güzel bir etki yapar. Herkes Allah'ın rızasını kazanmak için güzel ahlak gösterir birbirini Allah rızası için sever sayar. Toplumun geneline şefkat merhamet hoşgörü hakim olur. İnsanlar Allah'ın emri doğrultusunda hayırlarda yarışır imkanlarını ve vakitlerini dedikodu yapmak gibi boş işler yerine hayırlı bir faaliyette bulunmaya yöneltirler.
"Arkadan çekiştirip duran kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline;" (Hümeze Suresi 1)
Dedikodu sevgi şefkat ve merhameti azaltan bir kötü ahlak özelliğidir. Yüce Allah Kuran'da müminleri bu davranıştan kesin olarak men etmiştir. Müminin aklından geçirdikleri ve hissettikleri de yapıp ettiklerinde olduğu gibi Allah'ın sınırlarını aşmaz. Kuran hükümlerinin rehberliğinde duygu ve düşüncelerini terbiye eden mümin şüphesiz Allah’ın izniyle mümin kardeşlerine daima en güzel ahlakla yaklaşır.
Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda en yaygın olarak görülen karakter bozukluklarından biri "dedikodu"dur. Bu gibi toplumlardaki din ahlakından uzak insanlar vakitleri ya da imkanları olmasa dahi dedikodu yapabilmek için mutlaka bir fırsat bulurlar. Bazen kapı önünde komşularla bazen saatler süren telefon konuşmalarında bazen de çay ya da kahve ziyaretlerinde bu manzarayı görmek mümkündür. Ancak burada asıl önemli olan bu kişilerin dedikodudan derin bir zevk almalarıdır. Çünkü dedikoduya konu olan kişi küçük düşürülüp aşağılanırken dedikoduyu yapanlar kendilerini büyük göstermeye çalışırlar. Bu nedenle arkadaş toplantılarında konuşabilecekleri pek çok faydalı ya da güzel konu varken onlar ısrarla dönüp dolaşıp sözü birilerinin dedikodusunu yapmaya getirirler. Komşuları dostları akrabaları eşleri televizyon yıldızları ve hatta yoldan geçen yabancı biri bile bu dedikodulara malzeme olabilir. Yüce Rabbimiz birbirlerinin dedikodusunu yapan arkadan çekiştiren insanları bir ayetinde şu şekilde uyarmaktadır:
Dedikodu Kişinin İyi Niyetten Uzak Olduğunun Bir Göstergesidir
Kişinin duyduğunda hoşlanmayacağı hiçbir konuşmayı arkasından yapmanın doğru olmadığını her insan bilir. Hiç kimse -dedikodu yapan kişi de dahil- bunun aksini savunmaz. Çünkü gerçekten eleştirilmesi gereken bir konu varsa ve bu konu o kişiye yardımcı olmak amacıyla konuşuluyorsa yapılacak en doğru hareket bu durumu ilgili kişiye bildirmektir. Yoksa herkesle durum değerlendirmesi yapıp kınanan kişinin durumdan haberdar edilmemesinin altında iyi bir niyet ve akılcı bir amaç yattığı söylenemez. Üstelik dedikodu yapan bu insanlar aynı davranışın kendileri için de yapılma ihtimali olduğunu bilir ve bundan hiç hoşlanmazlar. Kendileri hakkında olumsuz konuşulması konusuna son derece hassasiyet gösterirken başkalarının canının yanmasını umursamadan bu çirkin tavırdan vazgeçmezler. Ancak Yüce Allah Kuran’da insanları dedikodudan men etmiş ve bunun Kuran ahlakına uygun olmadığını şu şekilde bildirmiştir:
"Ey iman edenler zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah tevbeleri kabul edendir çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi 12)
Allah’ın Kuran'da bildirdiği bu emir gereği Allah korkusu taşıyan müminler asla birbirlerinin arkasından konuşup birbirlerini çekiştirmezler. Gerçek sevginin ve dostluğun en önemli belirtilerinden birinin karşılarındaki kişiye dünyada ve ahirette fayda verecek şekilde hareket etmek olduğunu bilirler. Bu durumda da eğer yanlış bir tavır görüyorlarsa bir an önce yanlışını anlaması ve bu yanlıştan vazgeçmesi için bunu ilgili kişiye söylerler.
Dedikodu Yapanlar Şeytanın Yoluna Uymuş Olurlar
Kuran ahlakından uzak yaşayan insanlar arasında normal karşılanan dedikodu görmezlikten gelinecek bir davranış değildir. Çünkü dedikodu yapmayı alışkanlık haline getiren kişinin vicdanı farkında olmadan öyle körelir ki kişi artık bunun bir suç olduğunu bile hissetmemeye başlar ve çekinmeden her fırsatta dedikodu yapar. Kuşkusuz bu şeytanın iman etmeyen insanları sürüklediği büyük bir beladır. Yüce Rabbimiz şeytanın bu oyununa karşı kullarını bir ayette şöyle uyarmıştır:
Kullarıma sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi 53)
Dedikodu Toplum İçindeki Başka Kötülüklerin de Kaynağıdır
İnsanlar kendileri hakkında dedikodu yapılmasından hoşlanmayacakları için dedikodunun sebebiyet verdiği en önemli sonuçlardan biri insanlar arasında dedikoduyla düşmanlık tohumlarının serpilmesidir. Dedikodu kini öfkeyi ve nefreti alevlendirir. Çok küçük konular dedikodu yüzünden önlenemez problemlerin tartışmaların kavgaların ortaya çıkmasına neden olur. Hatta gazetelerde çoğu kez dedikodu yüzünden yuvaların yıkıldığına ortaklıkların bozulduğuna dahası cinayetlerin işlendiğine dair haberlere tanık oluruz.
Dedikodu yapmak tek başına çok kötü bir ahlak özelliği olduğu gibi aynı zamanda da insanların vakitlerinin boş ve amaçsız geçmesine de sebep olmaktadır. Oysa sonsuz hüküm ve hikmet sahibi olan Allah Kuran’da dedikoduyu yasakladığı gibi boş vakit geçirmeyi de yasaklamıştır. Yüce Allah’a samimi olarak inanan kişi bırakın dedikodu yapmayı veya dedikodu yapan kişiyi dinlemeyi boş veya yararsız olan tek bir söz duyduğunda dahi o ortamdan en güzel bir tarzda uzaklaşır. Rabbimiz bir Kuran ayetinde şöyle buyurur:
"Ki onlar yalan şahidlikte bulunmayanlar boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir." (Furkan Suresi 72)
Allah başka bir ayette ise iman edenlerin boş şeylerden tümüyle yüz çevirdiklerini bildirir:
"Onlar 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir." (Müminun Suresi 3)
Sonuç olarak dedikodu yapmak Allah’ın haram kıldığı bir eylem olduğu gibi bu kötülüğü yapanlar Allah’ın haram kıldığı; insanların arasını açmak kin ve öfkeye neden olmak ve boş vakit geçirmek gibi başka günahları da işlemiş olurlar.
Bu nedenlerden dolayı dedikodudan şiddetle kaçınmak dedikodu yapılan ortamlardan uzak durmak dedikoduya şahit olunduğunda da bu yanlışı uygun bir şekilde hatırlatmak en onurluasil ve Kuran ahlakına en uygun davranış olacaktır.
Unutulmamalıdır ki bir toplumda dedikodu hastalığının önlenmesinin tek geçerli yolu din ahlakının insanlar arasında yaygınlaşmasını sağlamaktır. Din ahlakının varlığı öncelikle Allah sevgisini beraberinde getireceği için bu tüm insanlarda çok olumlu ve güzel bir etki yapar. Herkes Allah'ın rızasını kazanmak için güzel ahlak gösterir birbirini Allah rızası için sever sayar. Toplumun geneline şefkat merhamet hoşgörü hakim olur. İnsanlar Allah'ın emri doğrultusunda hayırlarda yarışır imkanlarını ve vakitlerini dedikodu yapmak gibi boş işler yerine hayırlı bir faaliyette bulunmaya yöneltirler.
Toplumu oluşturan bireyler arasındaki ilişkiler, o toplumun niteliğini de belirler. Hoşgörü ve affedicilik gibi özelliklere sahip olmayan bireylerin oluşturduğu toplumlarda huzur ve güvenlik duygusunun hakim olması düşünülemez. Kişilerin birbirlerine tahammülsüz yaklaşımları insan ilişkilerini, dolayısıyla toplum yapısını bozar.
İnsan ilişkilerini bozan en önemli toplumsal hastalıklardan birisi de “gıybet” tir. Gıybet “bir kişinin arkasından onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek” olarak tarif edilebilir. Genelde kişiyi arkasından çekiştirenler bir savunma olarak söylediklerinin doğru olduğunu, yalan söylemediklerini ifade etseler de bu sonucu değiştirmeyecektir. Söz konusu kişilerin yaptıkları gıybettir. Eğer kişinin arkasından söylenen şeyler doğru değilse, bu iftira olur ki, bu durumda bu sözleri söyleyen kişi yalan söyleyerek büyük bir günah daha işlemiş olur.
Gıybeti Yüce Allah Kuran’da kardeşinin etini yemeye benzetmiştir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir: “Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurat Suresi, 12)
Ayette Yüce Allah insanlara bir örnek vermiştir. Şimdi bu örneği gözünüzde canlandırın. Kendi öz kardeşinizin ölüsünün etini yediğinizi düşünün. Bunu yaptığınızı düşünmek bile tiksindiricidir. İşte Allah Katında birisinin gıybetini yapmak, kardeşinin ölü etini yemeğe eşdeğer bir tavırdır. Başka insanları çekiştirenler, bu derece kötü bir davranışta bulunmuş olurlar.
Gıybet, insanlar arasındaki ilişkileri bozar, gereksiz husumetlere sebep olur. Gıybet yapılan ortamda bulunanlar bu konuşmalara şahit oldukları için, kendisini savunma imkanı olmayan kişi hakkında, bilinçsizce olumsuz düşüncelere sahip olurlar. Bir nedeni olmadığı halde gereksiz yere başkaları hakkında olumsuz önyargıları olur. Bu önyargılar sonuçta toplumsal bir hastalığa dönüşür ve insanlar arasındaki dostluğa zarar verir.
Gıybeti yapılan kişi ise bir vesile ile bu konuşmaları duymuş olsa, o insanlara karşı güveni sarsılır. Toplum içinde karşılıklı güvensizlik ve tedirginlik doğar. Kendisi hakkında yapılan bu hoş olmayan çekiştirmelerden dolayı, onlara karşı duyduğu yakınlık ve dostluğu kaybeder.
Müslümanların birbirleri hakkında gıybet yapması inananları birbirlerinden tümüyle uzaklaştırıp fırkalara böler. Bu da Yüce Rabbimizin; “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın...” (Al-i İmran Suresi, 103) emrine ters bir durum oluşturur.
Her ne yönden bakılırsa bakılsın gıybet insanlara zarar veren, toplumu içten içe kemiren toplumsal bir hastalıktır. Bu hastalığa karşı mücadele, ancak insanların birbirlerine karşı samimi ve yapıcı düşünüp davranmalarıyla olur. Yapılması gereken, bir kişide bir hata gördüğünde, arkasından çekiştirmek yerine yapıcı eleştirilerde bulunarak kendince gördüğü hatayı düzeltmeye çalışmaktır. Bu tarz olumlu bir yaklaşım insanların karşılıklı güvenini, saygısını ve sevgisini arttıracaktır.
Samimi bir niyetle gıybetin terk edilmesi sadece insan ilişkilerini düzeltmekle kalmaz. Bu, insanın ahiret yaşamı için de yapabileceği en doğru davranıştır. Hümeze Suresi'ndeki bir Kuran ayetinde Allah insanları arkasından çekiştirenleri şöyle uyarmaktadır: “Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline.” (Hümeze Suresi, 1)
İnsanlar arasındaki dostlukları bozan, onların birbirlerine düşman olmalarına sebep olan bu çirkin tavrın terk edilmesi sadece daha sağlıklı daha güvenli toplumlar yaratmakla kalmayacak, insanların ahiret yurdunu kazanmalarına vesile olacak hayırlı bir amelde bulunmalarını da sağlayacaktır.
İnsan ilişkilerini bozan en önemli toplumsal hastalıklardan birisi de “gıybet” tir. Gıybet “bir kişinin arkasından onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek” olarak tarif edilebilir. Genelde kişiyi arkasından çekiştirenler bir savunma olarak söylediklerinin doğru olduğunu, yalan söylemediklerini ifade etseler de bu sonucu değiştirmeyecektir. Söz konusu kişilerin yaptıkları gıybettir. Eğer kişinin arkasından söylenen şeyler doğru değilse, bu iftira olur ki, bu durumda bu sözleri söyleyen kişi yalan söyleyerek büyük bir günah daha işlemiş olur.
Gıybeti Yüce Allah Kuran’da kardeşinin etini yemeye benzetmiştir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir: “Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.” (Hucurat Suresi, 12)
Ayette Yüce Allah insanlara bir örnek vermiştir. Şimdi bu örneği gözünüzde canlandırın. Kendi öz kardeşinizin ölüsünün etini yediğinizi düşünün. Bunu yaptığınızı düşünmek bile tiksindiricidir. İşte Allah Katında birisinin gıybetini yapmak, kardeşinin ölü etini yemeğe eşdeğer bir tavırdır. Başka insanları çekiştirenler, bu derece kötü bir davranışta bulunmuş olurlar.
Gıybet, insanlar arasındaki ilişkileri bozar, gereksiz husumetlere sebep olur. Gıybet yapılan ortamda bulunanlar bu konuşmalara şahit oldukları için, kendisini savunma imkanı olmayan kişi hakkında, bilinçsizce olumsuz düşüncelere sahip olurlar. Bir nedeni olmadığı halde gereksiz yere başkaları hakkında olumsuz önyargıları olur. Bu önyargılar sonuçta toplumsal bir hastalığa dönüşür ve insanlar arasındaki dostluğa zarar verir.
Gıybeti yapılan kişi ise bir vesile ile bu konuşmaları duymuş olsa, o insanlara karşı güveni sarsılır. Toplum içinde karşılıklı güvensizlik ve tedirginlik doğar. Kendisi hakkında yapılan bu hoş olmayan çekiştirmelerden dolayı, onlara karşı duyduğu yakınlık ve dostluğu kaybeder.
Müslümanların birbirleri hakkında gıybet yapması inananları birbirlerinden tümüyle uzaklaştırıp fırkalara böler. Bu da Yüce Rabbimizin; “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın...” (Al-i İmran Suresi, 103) emrine ters bir durum oluşturur.
Her ne yönden bakılırsa bakılsın gıybet insanlara zarar veren, toplumu içten içe kemiren toplumsal bir hastalıktır. Bu hastalığa karşı mücadele, ancak insanların birbirlerine karşı samimi ve yapıcı düşünüp davranmalarıyla olur. Yapılması gereken, bir kişide bir hata gördüğünde, arkasından çekiştirmek yerine yapıcı eleştirilerde bulunarak kendince gördüğü hatayı düzeltmeye çalışmaktır. Bu tarz olumlu bir yaklaşım insanların karşılıklı güvenini, saygısını ve sevgisini arttıracaktır.
Samimi bir niyetle gıybetin terk edilmesi sadece insan ilişkilerini düzeltmekle kalmaz. Bu, insanın ahiret yaşamı için de yapabileceği en doğru davranıştır. Hümeze Suresi'ndeki bir Kuran ayetinde Allah insanları arkasından çekiştirenleri şöyle uyarmaktadır: “Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline.” (Hümeze Suresi, 1)
İnsanlar arasındaki dostlukları bozan, onların birbirlerine düşman olmalarına sebep olan bu çirkin tavrın terk edilmesi sadece daha sağlıklı daha güvenli toplumlar yaratmakla kalmayacak, insanların ahiret yurdunu kazanmalarına vesile olacak hayırlı bir amelde bulunmalarını da sağlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder