9 Ocak 2011 Pazar

Dost Kazanmak

Dost kazanmanın yolu, insanlara değer vermekten geçer. Değer vermek için de insanların hep iyi taraflarını görmeli ve bu hâllerini takdir etmeliyiz. Yediden yetmişe herkes takdir, tebrik bekler. Takdire, teşekküre kendimizi alıştırmalıyız. Hatta şartlandırmalıyız. Zaten dinimiz de bunu emrederek, "İnsanlara teşekkür etmeyen Allaha şükretmiş olmaz" diyor.
Şunu unutmayalım: Hayatta rastladığımız her insan, hiç olmazsa bir veya birkaç yönden bizden üstündür. Dolayısıyla bizim başkasından öğreneceğimiz çok şey vardır. Yeter ki biz, insanlara yaklaşmasını bilelim. Kibire, gurura kapılmayalım.
Memnun etmenin yolu
Herkesin sevdiği, hoşlandığı bir şey vardır. Farenin sucuğu, peyniri çok sevdiği bilindiği için, fare kapanına bunlar takılır. Bunların yerine, kapana çilek takmak kimsenin hatırına gelmez. Balıklar ise, kurt yemeyi seviyorlar. Onun için herkes balığa çıktığında, oltaya kurt takar. İnsanları elde etmek, onlara yaklaşabilmek için de aynı yolu takip etmek mecburiyetindeyiz. Şu kaideyi hiçbir zaman unutmayalım: Oltaya doğru yem takmak şartıyla, memnun edemeyeceğimiz insan yoktur.
Hiç kimse tıpatıp bizim gibi düşünmez. Çünkü bizim kopyamız değil. Herkesin düşüncesi, anlayışı bir değildir. Bir insanı memnun etmenin tek çaresi, onun istekleriyle ilgilenmek, onun isteklerine değer vermek, onun isteklerinin önemini kabul etmektir.
Dünya, sadece kendi istekleri ile ilgili olan, başkalarının isteklerini düşünmeyen insanlarla doludur. Bunun için, başkalarının istekleri ile ilgilenenler büyük başarılara aday olurlar. Çünkü karşılarında çok az rakip bulunur.
Her insan gerek maddî, gerekse manevî yönden erişebileceği sınırın çok gerisindedir. Kapasitesinin çok altında bulunmaktadır. İmkân verdikçe, önünü açtıkça kapasitesi genişler. Ona yaklaşmasını bilmez, önünü tıkarsak, değer vermezsek mevcut kapasitesini de zamanla daraltırız, yeteneklerini köreltiriz.
İlim adamları diyor ki:
"Neler yapabileceğimizi düşünecek olursak, henüz pek birşey yapamadığımızı, varabileceğimiz sınırın çok gerisinde kaldığımızı görürüz. Çünkü fizikî, fikrî ve ruhî kuvvetlerimizin ancak çok az bir kısmını kullanabilmekteyiz."
Bunun için hedefimiz, insanların kullanılmayan değerlerini harekete geçirmek olmalıdır. Bu hem maddî, hem de manevî manada ele alınabilir. Bütün bunlar, insanların birbirlerini iyi tanımaları, birbirlerinden karşılıklı olarak istifadeleri ile mümkündür.
Zaten, öğrenim ve eğitimin büyük hedefi, sadece bilgi sahibi olmak değil, nihaî hedef bu bilgiyi tatbik ettirmektir. Bir insan bilgisini, cevherini kendiliğinden başkalarının istifadesine sunamıyorsa, biz bir yolunu bulup, bundan istifade etmeyi bilmeliyiz. Bu aslında bizim kadar onun da yararınadır.
Çünkü, harekete dönüşmeyen bilgi bir kıymet ifade etmez. Dinimiz de bu tür bilgi depolamayı hoş görmemektedir. Hatta Kur'an-ı kerimde böyle kimseler için, "Kitap yüklü merkep" ifadesi geçmektedir.
Er kişinin işi
Allahü teâlâ insanı eşref-i mahlûkat, yani yaratılmışların en şereflisi olarak yaratmıştır. İnsanın bu şerefli tarafı öne çıkartılıp, insanlığın hizmetine sunulabilirse, insan, dünyada ve âhirette rahat ve huzur içinde olur.
İnsanların bu yönü değil de zararlı, yıkıcı, bölücü, fitneci yönleri öne çıkartılırsa, o derece zararlı olur. Böyle insanlar için âyet-i kerimede, "Onlar hayvandır, hatta hayvandan daha aşağıdırlar" buyurulmuştur.
Tabii ki, dost kazanmak, insanların iyi yönlerini ortaya çıkarmak kolay değildir. Bilgi ister, sabır ister. En önemlisi de samimiyet ister. Halis niyet ister. Bunun için atalarımız, "Düşman kazanmak her kişinin, dost kazanmak er kişinin işidir" demişlerdir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder