9 Ocak 2011 Pazar

Rüya İle İlgili Bilgiler

Rüya Tabirlerinin Tarihçesi 
Rüya tabirleme, tabirlerin kil tabletler üzerine yazıldığı milattan önce 3000 - 4000 yıllarına uzanır. Yazılı olarak kayıt edilmediği daha eski dönemlere, hatta Hazreti Adem'in dünyaya inişine kadar uzandığı şüphesiz bir gerçektir. Rüyalar ile etkileşime girdiğimiz ilk zamanlardan beridir ki, rüyalarımızdan etkilenmiş ve onları anlamak için uğraşıp durmuşuzdur.

İlkel toplumlarda insanlar rüya alemi ile gerçek dünya arasında ayrım yapmayı başaramamış veya basitçe ikisi arasında bir ayrım yapmamayı tercih etmişlerdir. Rüyalar aleminin sadece gerçek dünyanın bir uzantısı olmadığını, ayrıca gerçek dünyadan daha güçlü ve etkili bir dünya olduğunu gördüler.

Yunan ve Roma çağlarında, rüyalar din bağlamında görülmüş ve tanrıdan veya ölülerden gelen direk mesajlar olarak kabul edilmiştir. Rüyalarını ne yapmaları gerektiği ya da ne şekilde yapmaları gerektiği konusunda bir işaret olarak gördüler. Rüyaların onları önceden uyardığı ve gelecekte neler olacağını haber verdiğini düşünüyorlardı. Rüyaların verdiği mesajlara inançları o kadar sağlamdı ki politik ve askeri liderlerin yapması gereken eylemleri bile rüyalara göre belirleyebiliyorlardı. Aslına bakarsanız, savaş stratejilerini belirlemek için rüya tabircileri de savaşlarda askeri liderlere eşlik ederdi.

Helenik çağda, rüyalar üzerindeki ilgi tamamen rüyaların iyileştirici güçlerine odaklanmıştı. Yunan ilaç tanrısı Asclepius adına kurulan ve Asclepieions denen tapınaklar rüyaların iyileştirici güçleri bağlamında inşa edilmişti. Hasta kişilerin bu tapınaklarda uyuması halinde rüyaları aracılığı ile onlara şifa geleceğine inanılırdı. Hatta rüya tabircileri tıp uzmanlarına da eşlik eder ve hastalara teşhis koymaları için onlara yardım ederlerdi. Rüyaların, rüyayı gören kişinin rahatsızlığını ne olduğunu bulmakta kendilerine hayati ipuçları vereceğine inanılırdı. Bu aslında çok saçma olarak görülse de, çaresiz durumda kalan insanların rüyaları aracılığı ile kendileri için doğru ilacın ne olduğunu gördüklerini ve bunu yaparak iyileştiklerini anlattıkları da olmuştur. Ayrıca bugün bilindiği şekli ile, hangi otun hangi hastalığa iyi geldiğini, bir hastalığa yakalanan kişinin ilgili bitkiyi deneyip şifa bularak keşfetmesi olasılık hesabına göre imkansıza yakındır.

Eski Mısırda, papazlar aynı zamanda rüya tabirciliği de yapardı. Mısırlılar rüyalarını hiyeroglifler üzerine kaydetmişlerdir. Özel ve farklı, anlamlı rüyalar gören insanların kutsanmış olduklarına inanılır ve onlara ihtimam ile davranılırdı. Rüyaları tabir etme yeteneğine sahip olan kişiler Allah tarafından lütuf sahibi olarak görülürlerdi. Nitekim Hazreti Yusuf (a.s.) Mısır'da rüyaları tabir etme yeteneği sayesinde zindandan çıkarılmış ve kendisine yüksek mertebeler verilmiştir.

Rüya ruhunuzun her gece bedenden ayrılarak gidip ziyaret ettiği bir yere gibi de düşünülebilir. Çinliler bu aleme gitmek için ruhun bedeni terk ettiğine inanırlardı. Eğer aniden uyandırılacak olurlarsa ruh bedene dönmeyi başaramayabilirdi, bu nedenle Çinliler bugünlerde bile alarm saatleri konusunda şüphecidirler ve ihtiyatlı davranmaktadırlar. Bazı Amerikan yerli kabileleri ve Meksika uygarlıkları da rüya hakkındaki farklı düşünce yapısını paylaşmaktadırlar. Atalarının rüyalarında yaşamaya devam ettiklerine ve bitki gibi insan dışı formlar aldıklarına inanırlardı. Rüyalarını atalarını ziyaret etmek ve onlarla iletişim kurmak için bir araç olarak görürlerdi. Rüyalar aynı zamanda onları hayattaki rollerini ve amaçlarını belirlemelerine de yardımcı olurdu.

Ortaçağ zamanlarında, rüyalar şeytani olarak görülür ve rüyadaki imgeler şeytanın kandırmaları olarak kabul edilirdi. Savunmasız olunan uyku halinde iken şeytanın insanların beynini kendi zehirli fikirleri ve düşünceleri ile doldurduğuna inanılırdı. Şeytanın insanları doğru yoldan saptırmak ve onları kötü yola sevk etmek için kullandığı pis işlerini rüyalar aracılığı ile yaptığına inanılırdı.

19. yüzyılın başlarında, rüyaların sadece endişelerden, evdeki huzursuzluktan ve hatta hazımsızlıktan kaynaklandığı düşünülür ve bu sebeple hiç bir anlamı olmadığı düşünülerek göz ardı edilirdi. Daha sonra yine 19. yüzyılda Sigmund Freud rüyaların önemi ve anlamlarını inceledi ve tüm rüyaların tabir edilip yorumlanması gerektiğini ortaya koydu. Rüyalar üzerindeki çalışmalarda yeni bir devrim başlatmış oldu.

Tüm eski kültürleri ve uygarlıkları da incelediğimizde kesin olarak gördüğümüz şey, insanların her zaman rüyaları tabir etme ve yorumlama eğiliminde olduklarıdır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de rüyalardan defalarca bahsedilmiştir, kıssalar verilmiştir.

Rüya Kaç saniye sürer

Bilim adamları rüyanın süresi üzerinde kesin bir sonuca varamadılar. Bir kısmı birkaç saniye sürdüğünü iddia ederken bazıları da saatlerce devam eden rüyaların mevcut olduğu fikrinde ısrar etmekteydiler. Bu tartışmalar devam ederken, Dr. B. Klein adında Amerikalı bir bilim adamı yardımcıları ile birlikte hummalı çalışmalara koyuldu. Gönüllü olarak seçtiği bazı kimseleri hipnotize ederek uyuttu. Belli bir süre sonra uyandırıp rüyalarını dinledi. Neticede, bir rüyanın yirmi saniyeyi geçmeyecek kadar kısa sürdüğünü tespit etti. İşin enteresan tarafı şuydu ki ; uyandırdığı gönüllüler üç beş saniye süren rüyalarını saatlerce anlatabiliyorlardı. Hatta bir kısmının rüyası yazılsa ortaya kalınca bir macera romanı çıkabilirdi. Dr. Klein yılmadan tecrübelerini sürdürdü. Bu iş üzerinde sarf ettiği pek çok mesai sonunda vardığı netice; en uzun rüyanın doksan saniyeyi geçirmediği idi. Bu konudaki çalışmaların ardı arkası kesilmedi. Chicago Üniversitesi uzmanlarından Dr. Kleitman ve öğrencisi Aserinsky 1953 yılında geniş çapta çalışmalara başladılar. Objektif deneylerini daha sonra nörofizyolojik sahada devam ettirdiler. Dr. Kleitman otuz yıldan beri kendisini rüyadan mahrum etme denemeleri yapmaktaydı. Fakat hiç bir zaman bir haftadan fazla tahammül gösterememişti. Otuz yıllık çalışması aradığı sonucu vermeyince başkaları üzerinde değişik denemeler yapmaya başladı. Deneyin sonunda , rüya esnasında kısa ve uzun süren süratli göz hareketlerine şahit oldu. Denemeye tabi tuttuğu kimseleri, göz hareketlerinin başladığı ve bittiği devrenin muhtelif bölümlerinde uyandırdı. Böylece her defasında kişilerin rüya görmekte olduğunu öğrenmiş oldu. Bu tespitin doğruluğunu ilim çevrelerine delilleriyle sunmak gereğini duydu. Ömrü boyunca hiç rüya görmediklerini iddia eden kimseleri toplayıp onlar üzerinde tecrübeler yaptı. Göz hareketlerinin başladığı anda uyandırdığı bu kimseler hayret ve şaşkınlık içinde ilk defa rüya gördüklerini söylediler.
Dr. Kleitman bundan şu sonucu çıkardı. Herkes rüya görmekte, fakat bazı kimseler rüyalarını hatırlayamamaktadır. Rüyanın objektif olarak en kuvvetli delili ise uyumakta olan kimsenin süratli göz hareketleridir.
Rüyalar kayıt edilebilir mi?

Rüyanın Mekaniği

İnsan rüya gördüğü anda vücutta bazı önemli değişiklikler olmaktadır. Adrenalin seviyesi yükselir, kan basıncı yükselir ve kalp daha hızlı atmaya başlar. Bu bilgi, kalp yetmezliği olan veya kalbi zayıf olan insanların neden uykuda ölebileceklerini de açıklamaktadır. Bu kişilerin kalbi rüya anında kalp atışları ve nefes alıp verme ritmindeki bu dengesiz ve anlık değişimlere dayanamayabilir. Rüya görme hadisesi REM uykusu denen, gözlerin göz kapakları altında ileri ve geri doğru hızlı ve ani hareket ettiği bir evrede gerçekleşmektedir. REM uykusu uykunun 4. evresinde meydana gelir ve toplam uyku süresinin %20-25'lik gibi bir bölümünü oluşturur. Uykuya daldığınız andan itibaren rüya görmeye başlamanız 60 ila 90 dakika kadar sürmektedir. Tüm uykumuz boyunca 4 rüya evresini döngüsel olarak yaşarız ve bir uyku süreci içerisinde 4 ila 7 kez REM evresine girilebilir. Bu da bir insanın bir gecede 4 ila 7 rüya görebileceği anlamına gelir.

REM uykusu süresince, kan basıncı ve kalp ritmi yükselip alçalmaktadır. Bu size her ne kadar vücudumuzun daha çok yorulduğu gibi gelse de, aslında durum tam tersinedir. REM uykusu sırasında vücut tamamen durgun ve kaslar tamamıyla hareketsizdir. Tüm gece yatağınızda o yana bu yana dönüyor olabilirsiniz ancak bunların hiç birisi REM uykusundayken olmuyor. Bu durum ise REM FELCİ olarak bilinmektedir. 
Rüyaların Önemini ve Gerekliliğini Gösteren Bilimsel Çalışmalar
Araştırmalar rüya görme evresine girmesi engellenen ve rüya görmeden uyandırılan insanların çok daha hassas, çok çabuk öfkelenen ve ortalama insanlardan çok da az verimli çalışabildiklerini göstermiştir. Başka bir rüya araştırmasında gönüllüler, rüya görme aşamasına gelmeden hemen önce uyandırılmışlar ve tekrar uyumalarına izin verilmiştir. Tekrar REM uykusuna girmeden hemen önce uyandırılmışlardır. Bu şekilde bütün gece devam edilmiştir. Gönüllüler gece boyunca toplam süre olarak normalde uyudukları kadar uyku uyumuşlardır ve ertesi gün normal günlük işlerine gitmişlerdir. Gün boyunca zihni karışık, keyifsiz, huysuz oldukları ve kolayca sinirlendikleri görülmüştür.

Günlük etkinliklerini yerine getirmede genel bir bozulma olmuştur. Bazıları ise her zaman yediğinden daha çok yemek yemişlerdir. Bu çalışma bir kaç gece daha devam etmiş ve deneye katılan gönüllülerin git-gide ve ciddi şekilde rahatsız oldukları gözlemlenmiştir. REM uykusuna geçmesi engellenen insanlar aşırı duyarlı olup, hafıza kaybı ve odaklanamama, konsantre olamama gibi problemlere sebebiyet vermektedir.

Bu çalışma, rüyaların ne kadar önemli olduğunu ve sağlıklı ve iyi olmamızda ne kadar etkili olduklarını göstermektedir. Bazı araştırmacılar rüyaların stresin üstesinden gelmekte bize yardımcı olduğuna inanmaktadırlar. Rüyanın zihni dinlendirdiği ve vücudu tazelediği açıkça ortadadır. Rüya görmek her insan için gerekli bir faaliyettir. Rüya görememe gibi şikayetleri olan insanlar mutlaka doktora başvurmalı ve tedavi edilmelidirler. 
Bebekler ve Rüya
Bebekler ve rüya üzerine yapılan bir araştırmada, bebeklerin toplam uyku sürelerinin %66'sını REM uykusunda geçirdikleri sonucuna varılmıştır. Bir yetişkinin uykusunun sadece %15 ile %20'sini rüya görme evresinde geçirdiği düşünülürse; bu bebeklerin epeyce bir süre rüya görmeleri demektir. Araştırmacılar REM uykusu ili beynin gelişimi arasında bir ilişki olduğuna inanmaktadır. Ayrıca premature (erken doğan) bebeklerin toplam uyku sürelerinin %80'ine kadarlık bir kısmını REM uykusu şeklinde yaşadıkları da gözlemlenmiştir.

Bebekler büyüdükçe REM uykusunda geçirdikleri uyku süresi de düşmektedir. Bu oran 6-8 aylık bebeklerde %50'ler seviyesinde olup, 1 yaşını doldurmuş bir bebekte %35'e kadar düşmektedir. Bu bulgularla, REM uykusunun bebeğin zihinsel ve akli gelişiminde çok önemli bir etken olduğuna inanılmaktadır. Rüya görmek beyni uyarıcı ve çalıştırıcı bir etkinlik olarak değerlendirilebilir. Bebekler büyüdükçe beyinlerini çalıştıracak ve uyaracak olan etkileri çevrelerinden ve dış ortamdan alacaklardır. İnsanlar yaşlandıkça REM uykusunda geçirdikleri süreç sürekli olarak düşer ve bu oran %12-15 seviyelerine kadar iner.

Rüyadan Sorumlu Beyin Merkezleri
PET scan tekniğiyle bilimciler artık beyindeki çeşitli molekülleri takip edebiliyor ve beynin hangi işlevinde hangi bölümünün çalıştığını tespit edebiliyorlar. Bu yöntem sayesinde rüyaların oluşum mekanizması esas olarak beyinden salgılanan Asetilkolin, Serotonin, Melatonin, Karbolin, Dimetiltriptamin ve Pinolin gibi moleküllerin seviyelerindeki değişiklikler olduğu gösterildi.

Molekül düzeylerindeki bu oynamalar, NREM ve REM uyku geçişlerini ve rüyaları yönetiyor. Rüyalardaki görüntü, düşünce ve seslerin oluşumundan beynin üst merkezleri sorumlu. Ancak beynin alt merkezlerinden birisi olan ve pons denen bölüm, rüya görmeyi tetikleyen en önemli merkez. Yani rüyalar pons bölgesinin uyarısıyla başlıyor. Daha sonra beynin orta merkezlerinden salgılanan bir dizi molekül, üst merkezleri harekete geçirerek rüyaların görülmesini sağlıyor. Rüyaların belirli konuları olması, düzenli ses ve görüntülerin oluşması nedeniyle, rüyaları oluşturan esas bölgeler arasında beyin kabuğundaki düşünce, ses ve görüntü merkezlerinin önemli rol oynadığı düşünülüyor.

REM uykusu sırasında beyin kan akımında %17'ye varan artış gözleniyor. Rüyalar sırasında kan akımın en fazla arttığı merkezler, reflekslerden sorumlu olan beyin sapı, duygularımızın merkezi olarak bilinen limbik sistem ve entelektüel düşünce merkezi olan ön beyin. Limbik sistem içerisinde yer alan Amigdala ve Hipokampus adlı merkezler davranış ve duygulardan sorumlu. Rüyaların duygusal içeriğinden yani rüyalar sırasında hissedilen korku, heyecan gibi abartılı duygulardan bu merkezler sorumlu.

Beynin ön tarafında bulunan Prefrontal bölge günlük hayatta bilinçten ve tüm entelektüel işlevlerden sorumlu olan merkez. Bu merkez NREM uykusunda inaktif hale geçiyor. Ancak REM uykusuna geçişte bu bölgelerde hareket başlıyor. REM uykusunda beynin algılama işlevleri neredeyse tamamen bloke oluyor. Dış dünyadan gelen sesler ya da ışık algılanmıyor. Yani dış dünyayla bağlantı tamamen kopuyor. Aynı zamanda vücudun istemli kontrolünü sağlayan kasları kontrol eden merkezler de baskılanıyor. Böylece, gözlerimiz dışında tam olarak hareketsiz kalıyoruz. Rüyalarda oluşan seslerin, beynin yan tarafından bulunan Ttemporal bölgedeki işitme merkezinin harekete geçmesine bağlı olduğu düşünülüyor.

PET yöntemiyle yapılan çalışmalarda, rüya sırasında kan akımının arttığı gösterilen diğer bir bölge de beynin arka kısmında bulunan Oksipital bölge. Bu bölgede görmeden sorumlu merkez bulunuyor. Özellikle, Brodman'nın 19. ve 37. görmeden sorumlu alanlarında kan akımım önemli ölçüde artıyor. Rüyalar sırasında aktif hale geçen bölgeler esas olarak Asetilkolin tarafından uyarılıyor. Böylece rüya görülüyor. Asetilkolin etkisinin bitmesinden sonra beyin sapından salgılanan Serotonin ve Noradrenalin'e bağlı olarak rüya bitiyor. Rüyalarda aktif hale geçen görme ve işitme merkezleri, bellekte önemli yeri olan talamus ve limbik sistemle de yakın bağlantı içerisinde.

Rüyalardaki görüntü ve seslerin kaynağı, daha önce belleğe kaydedilmiş bilgiler. Beynin çeşitli merkezlerinde kayıtlı olan yakın ve uzak bellekteki bilgiler kullanılarak çeşitli ses ve görüntüler oluşuyor. Limbik sistemin etkisiyle, bellekten alınan ses ve görüntülere duygusal unsurlar ekleniyor. Beynin ön bölümlerindeki bilinçten sorumlu merkezler de, tüm bu unsurları belirli bir düzen içerisine sokmaya çalışıyor. Yani, bir bakıma eldeki materyalle belirli bir senaryo oluşturuyor. Rüyada birçok merkezin aynı anda uyarılması ve günlük hayatta bizi kontrol eden bilincin baskılanması nedeniyle her zaman anlamlı ve düzenli bir rüya görmüyoruz. Bu nedenle rüyalarda bazen son derece makul bir senaryo yaşanırken, çoğu kez anlam veremediğimiz şekiller ve sesler duyabiliyoruz.

Rüyaların oluş mekanizması, esas olarak bir dizi molekülün beynin bazı merkezlerini uyarması ve bazılarını da baskılamasıdır. NREM ve REM uykusu geçişleri sırasında değişik moleküller görev yaparak değişik merkezleri uyarıyorlar. Rüyaların duygusal, görüntüsel ve işitsel unsurları, beynin çeşitli merkezlerinin aktif hale geçmesinden kaynaklanıyor.

Rüyaların mekanizması hakkında henüz bilinmeyen oldukça fazla nokta var. Rüyalar sadece kontrolsüz bir elektro-kimyasal uyarılar zinciri sonucu mu oluyor, yoksa beyin içerisinde bunu düzenleyen bilmediğimiz bir sistem mi var? Günlük hayattaki bilincin devre dışı kaldığı rüya dünyasında, beyin nasıl oluyor da görüntü, ses ve duyguları uyumlu bir birleşime çevirebiliyor? Rüyaların çeşitli buluşlara yol açması, şarkıların bestelenmesine katkıda bulunması acaba önemsenmeyecek rastlantılar mı?

Tabii bu soruların yanıtları henüz bilinmiyor. Hangi rüyayı niçin gördüğümüz, rüyaların anlamları ve rüyaların amacı tam olarak bilinmiyor. Fakat bilimcilerin çoğu, hayatımızın önemli bir parçasını oluşturan rüyaların çok önemli yararları olduğu ve mekanizmasının anlaşılmasının beynin anlaşılmasında çok önemli rol oynayacağı konusunda birleşiyor.

Rüyanın Hafıza Kaynakları
Rüyalarda gördüğümüz görüntü ve seslerin kaynağını, beyinde daha önce depolanmış bilgiler, yani bellek oluşturuyor. Dekleratif bellek, geçmişte yaşadıklarımızın ya da öğrendiklerimizin beyinde depolanması. Sinemaya gitmek, güzel bir akşam yemeği yemek, arkadaşlarla geçirilen güzel bir gün ya da çok üzüntülü bir olay, Episodik bellekte saklanıyor. Kitap okuyarak, ders dinleyerek öğrendiğimiz kitabi bilgilerse Semantik bellekte saklanıyor.

Freud, rüyaları geçmişte yaşanmış olayların su yüzüne çıkması olarak tanımlarken, henüz dekleratif belleğin bir türü olan episodik bellek tanımlanmamıştı. Episodik bellek tanımı, ilk olarak 1972 yılında Tulving tarafından ortaya atıldı.

Rüyaların büyük bölümünü episodik hafıza besliyor. Yani, geçmişte yaşadığımız olaylar rüyalarda belirli bir sıra ya da mantık zincirine bağlı olmasa da tekrar canlandırılıyor. Rüyaları besleyen kaynak yalnızca episodik bellek değil. Bazı rüyalarda semantik bellek devreye giriyor. Kişi, rüya görürken bazı şeyleri bildiğini hissediyor ve oldukça mantıklı bir sıralama olabiliyor.

Hatta rüyalar, çeşitli buluşlara ya da sanat eserlerine ilham kaynağı dahi olabiliyor. Buna bir örnek, Richard Wagner'in, Tristan ve İsolde adlı operasının bestelenişi. Bu eserinin çok beğenilmesinden sonra kendisine yapılan iltifatlarla ilgili olarak Wagner bir arkadaşına şu samimi itirafta bulunmuştur. "Kıymetli dostum. Bu opera benim dehamın eseri değildir. Rüyamda gördüğüm ve işittiğim sesleri uyanır uyanmaz notaya döktüm. Beğendiğiniz bu müzik, rüyalarımın sesidir. Benim zavallı kafam, böyle bir harikayı asla isteyerek ve düşünerek bulamazdı."

Beynin alt merkezlerinden birisi olan ve duygulardan sorumlu kabul edilen Hipokampus, REM uykusu sırasında meydana gelen, hızlı göz hareketi gibi bir çok olaydan sorumlu. Hipokampus'un diğer bir önemli görevi de Episodik belleği depolamak. Bu merkezde meydana gelen hasarlar, Episodik belleği zayıflatıyor. Yakın ve uzak geçmişte yaşanan olayların rüyalar sırasında tekrar canlandırılması için, Hipokampus'un işlevini tam olarak yapabilmesi gerekiyor.

Rüyalar genel olarak Episodik ve Semantik belleğin karışımından kaynaklanıyor. Rüyalar sırasında, bellekte depolanan bilginin üzerinden tekrar geçilmesi sayesinde belleğin tazelendiği ve öğrenme sürecinin güçlendirildiği düşünülüyor.

Rüyanın İşlevi
Rüyalar, uykunun REM evresinde görülüyor ve insan sağlığı için oldukça önemli. REM uykusunda çeşitli sinapslar güçleniyor, yenileri oluşuyor ya da gerekli olmayan sinaps bağlantıları kopuyor. Kısacası, REM uykusu beyindeki bağlantıları yeniden şekillendiriyor. Belleğin gelişmesine ve öğrenmeye de önemli katkısı var. REM uykusunu yeterince alamayan kişilerin belleklerinde zayıflama oluyor ve öğrenme güçlüğü çekiyorlar.

Uykunun REM evresinde uyandırılan kişilerin neredeyse %95'inin rüya gördüklerini ifade ettiklerini görmüştük. Bu durumda, insan beyni için çok önemli olan REM uykusuyla yakın bağlantısı olan rüyaların da büyük önemi olduğu düşünülüyor. Binlerce yıl önce rüyaların tanrılardan gelen mesajlar olduğuna inanılırken artık günümüzde rüyanın beyin içerisinde gerçekleşen kimyasal bir dizi reaksiyonun sonucu oluştuğu bilinen bir gerçek. Rüyalar, beyin kimyasının psikolojik yansımaları olarak kabul ediliyor.

Rüyaların kaynağını esas olarak daha önceden algılanmış ve belleğe atılmış çeşitli veriler oluşturuyor. Kimi bilimciler, bu verilerin çocukluk çağlarında algılanan ve beynin derinliklerinde saklanan kaygılar olduğunu savunurken, kimileri de rüyaların kaynağının, etkisi altında kalınan günlük olaylardan başka bir şey olmadığını savunuyor. Rüyaların işleviyle ilgili yapılan araştırmalar genellikle rüyaların bir amacının olduğu konusunda fikir birliğinde olsa da, bunların ne olduğu halen tartışma konusu. Kimi teorilere göre rüyalar bilinçaltında kalmış, baskılanan arzu ve korkuların uykuda yüzeye çıkmasıdır.

Araştırmalarının büyük kısmını rüyalar üzerinde yapan ünlü psikiyatrist Sigmund Freud'a göre rüyalar, çocukluk çağlarımıza kadar uzanan ve bilinçaltında saklı, bastırılmış ve kökende cinselliğe dayanan arzuların, korkuların kısa bir süre için de olsa bilinç düzeyine çıkması. Çocukluk çağından itibaren bastırılarak bilinçaltına itilen arzular ve korkular, rüyalar sırasında su yüzüne çıkıyor ve bu gerçeklerle yüzleşiyoruz. Ancak bu rüyaların çoğu uyanınca hatırlanmıyor ve bu nedenle önemi anlaşılmıyor.

Freud, rüyaların hiç de küçümsenmemesi gerektiğini, aksine onların üzerine gidip mutlaka yorumlanması gerektiğini savunuyordu. Bu sayede birçok psikolojik sorunun çözümlenebileceğine inanıyordu. Kimilerine göreyse rüyalar, çok eskiden bilinçaltına atılmış olayların değil, sadece günlük olayların tekrar gözden geçirilmesi olarak yorumlanıyor. Freud'un öğrencisi olan Carl Jung, rüyaları bilinçaltındaki cinsel ağırlıklı isteklerin su yüzüne çıkması olarak değil, bazı saklı istek ve kaygılarımızın dile getirildiği bir mekan olarak görüyordu. Jung'a göre, rüyalarda karşılaşılan bu istek ve kaygılar, Freud'un savunduğu gibi çocukluktan beri bastırılmış duyguların sonucu olarak değil, günlük yaşamdaki sıradan olayların etkisiyle meydana geliyordu. Jung'a göre rüya, insan beyninin yine kendisine gönderdiği mesajlardı. Bu mesajlardan yararlanarak gizli kalmış isteklerimizin, sıkıntılarımızın çözüme kavuşturulabileceğine inanıyordu. Etkisi altında kalınan ve bilinçaltına itilen olayların su yüzüne çıkması. Bu teoriye göre, rüyalar beynin kendisine yolladığı önemli mesajlardır. Bu mesajları iyi değerlendirmek gerekmektedir.

Rüyaların duygusal termostatlar olduğunu, yani duygularımızı düzenlediğini savunanlar da var. Rüyalar, dış ortama duygusal olarak uyum sağlamamızı sağlıyor; bir bakıma günlük yaşamdaki davranışlarımızı düzenliyor. Çeşitli günlük olaylara reaksiyonları güçlendiren ve davranış şekillerini ayarlayan rüyalarda, bir bakıma günlük olayların provası yapılıyor. Böylece rüyalar, duygusal ve davranışsal olarak günlük hayata hazırlıyor.

Rüyaların, öğrenme ve bellekle yakın ilişkisi bulunuyor. Rüyalar sırasında beyinde var olan bağlantılar güçlenirken yeni bağlantılar oluşuyor. Beyinde yeni nöron bağlantıları oluşması, öğrenmenin mekanizması olarak biliniyor. Rüyalar sırasında, mevcut nöron bağlantıları defalarca uyarılıyor. Bu da gün içerisinde öğrenilen bilgilerin daha sağlamlaşmasını sağlıyor. Sağlamlaşan bilgi, kalıcı hale geliyor, yani belleğe atılıyor, böylece bellek güçleniyor. Bunun tam aksine, rüyaların unutmak için görüldüğünü düşünen bilimciler de var. Onlara göre rüyalar, gereksiz ya da zararlı bilgilerin silinmesi için gerekli. Rüyalar sırasında gereksiz bağlantılar kopartılıyor ve beyin bir bakıma temizlenip yeni bilgileri yüklemek için hazır hale getiriliyor.

DNA'nın çift sarmal yapısını ortaya çıkaran Nobel ödüllü bilimci Francis Crick ve yardımcısı Graeme Mitchison'a göre, rüyaların en önemli amacı unutmak. Yani, esas olarak unutmak için rüya görüyoruz. Bu teoriye göre rüyaların amacı, beyindeki gereksiz hatta zararlı bazı bağlantıların yok edilmesi. Bu "ters-öğrenme" modeline göre rüyalar sırasında bağlantılar güçlenmiyor, tam tersine zayıflıyor. Rüyaların çoğunun hatırlanamamasının sebebi de bu ters-öğrenme mekanizması. İstenmeyen, faydasız nöron bağlantıları REM uykusu sırasında belirleniyor ve adeta bilgisayarların virüs tarama-yok etme programları gibi bu gereksiz ve zararlı bağlantılar siliniyor. Böylece beyin bir bakıma virüslerden temizlenmiş oluyor.

Crick'in teorisine göre rüyaları hatırlamamak çok daha iyi. Onları hatırlamaya çalışmak ise, Freud'ün savunduğunun tam tersine, beyne zarar veriyor. Henüz ispatlanamamış olan Crick'in "ters-öğrenme" teorisi, rüyaların amacını açıklamakta yaygın kabul gören bir model değil. Rüyalar, beynin kendi kendini tamir etmesi için gerekli ortamı sağlıyor olabilir. Rüyalar sırasında, beyinde azalan mesajcı moleküller yeniden sentezleniyor, gerekli proteinlerin yapımı artıyor. Böylece beyin, rüyaları kendisi için gerekli maddeleri temin etmede kullanıyor. Bütün bu teorilerin aksine rüyaların hiçbir işe yaramadığını düşünenler de vardır.

Bu araştırmacılar rüyaların beyin metabolizmasının bir yan ürünü olduğunu ifade ediyor. Rüyaların, beynin alt merkezlerinde rasgele oluşan uyarıların beynin üst merkezlerinde anlaşılmaya ve ifade edilmeye çalışılması olarak görülüyor. Harvard Üniversitesi'nden Dr. Hobson ve Dr. McCarley'in ilk olarak ortaya attığı "aktivasyon-sentez" modeline göre rüyaların hiçbir psikolojik kökeni ya da amacı yok. Bu teoriye göre rüyalar, beyin sapından kaynaklanan bir dizi nöron bombardımanın yol açtığı düzensiz sinyalin beynin üst merkezlerinde, yani kortekste yol açtığı etkiler sonucu ortaya çıkıyor. Beynin bilinçten sorumlu kısmı olan korteks, bu düzensiz ve kontrolsüz sinyalleri algıladığında bunları belirli bir düzene sokmaya çalışıyor. Son derece düzensiz olan bu uyarılarla ancak belirli imajlar yaratabiliyor, yani rüyaları oluşturuyor. Rüyalarımızda suda yürümemiz, kafası hayvan vücudu insan olan şekiller görmemiz, beyin alt merkezlerinden gelen düzensiz sinyallerin kortekste mümkün olduğunca düzenlenme çabasının sonucunda ortaya çıkıyor.

Tüm bu teorilerin hangisinin doğru olduğu henüz bilinmiyor. Ancak, milyonlarca yıldır süregelen insanın yaşamında hep var olmuş ve hala devam eden bir beyin işlevinin yararlı bir amacı olsa gerek!

Birçok bilimci rüyaların sadece beyin metabolizmasının bir yan ürünü olduğu ve hiçbir amacı olmadığı görüşünü paylaşmıyor. Rüyaların çok önemli fizyolojik görevleri olduğunu düşünen araştırmacılar çoğunluktadır.

Büyük Rüya Yorumcuları
Aralarında Freud, Jung ve Edgar Cayce’nin de bulundukları insanlık tarihinin en özgün ve en büyük zihinlerinden bazıları rüyalarla ilgilenmişlerdir.

Sigmund Freud, rüyaları “bilinçaltına giden kral yolu” olarak tanımlamıştır.

Freud, bilinçaltının uyanık zihinlerimize kabul etmediğimiz pek çok şeyin lağım çukuru olduğunu söyleyerek Avrupa’yı dehşete düşürmüştü. Freud, baskı altına alınan anılar, sansüre uğramış ve belki de aile içi zinaya ilişkin–istekler, ilkel güdüler ve düşünceler gibi uyanıkken utanç duyabileceğimiz düşüncelerin, bu konuları çözümlemeye çalıştığımız rüyalarla sonuçlandığına inanıyordu. Rüyayı, rüya görenden ve rüya görenin zihninin rüyasından ayrılamayacağını iddia ediyordu.

Jung ise, rüya görmenin akli bozukluğu olanlar kadar “normal insanlar”ın huzuru için de önemli olduğunu kabul ediyordu. Böylece rüya Freud için olduğu gibi sadece bir nevroz belirtisi olarak algılanmamıştı.

İkisinin çalışmaları arasındaki temel farklılık Freud’un rüyanın ne saklayacağına, Jung’un ise ne açıklayacağına bakmasıdır.

Edgar Cayce, uykuda veya trans halinde geçmişi ve geleceği görürdü; hastalıklara doğru teşhisler koymuş ve binlerce kişi için gerekli tedaviyi söylemiştir. Trans halindeyken söyledikler kaydedilmiş ve dikkatle belgelenmiştir.

Jung’un kolektif bilinci yerine Cayce kolektif veya evrensel bilinçaltından söz etmiştir. Cayce bunu “insanın başlangıcından beri var olan zihni faaliyetinin toplamı tarafından beslenen bir düşünce nehri” olarak tanımlamıştır.

Cayce trans halindeyken bir keresinde şöyle demiştir:
“ Rüyalar bilinçaltının tezahürleridir. Bir durum gerçek olmadan önce rüya görülür.” 


RÜYA ELEKTRONİK CİHAZLARLA TESBİT EDİLEBİBİLİR Mİ? Dr. Kleitman, uykularını müşahede altında tuttuğu kimselerin (EEG) elektroensefalogranik ve (EKG) elektrokardiagramlarını cihazlarla tespite başladı. Bu çalışmaların sonucunda; rüyanın varlığına delil olarak gösterdiği göz hareketlerine , heyecana bağlı kalp atışlarını da ilave etmiş oldu.
EEG'nin verdiği sonuç oldukça dikkat çekiciydi. Rüyanın başladığı andan itibaren, ağır bir ahenk içinde devam eden uyku halini gösteren çizgiler ritmik bir hal alıyor, uyanıklık halindeki şekilleriyle cihazın kağıt şeridi üzerine kaydoluyordu.
Sekiz kişi üzerinde yapılan bu deneyler on gün devam etti. Her defasında elektronik cihazın kaydettiği eğri büğrü çizgiler dikkatle incelendi. Ve şu sonuca varıldı: Rüya, uykunun yüzde yirmilik bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu durumda ; sekiz saat uyuyan bir insanın uykusunun ilk saati ağır ve rüyasız geçmektedir. Bundan sonraki on dakika içinde rüya görülmekte ve sonra yine bir buçuk saat sürecek ağır uyku devresi başlamaktadır. Sonra yirmi dakikalık bir rüya ve yine bir buçuk saatlik ağır uyku...
Uykunun bundan sonraki kısmında ise otuz dakikalık bir rüya faslı daha vardır.
Nihayet yine uyku ve onu da uyanma takip eder.

Rüya ile Amel edilir mi?
rüya ile amelİnsanın sorumlu olduğu saha vardır. Bu da uyanıklık halidir. Yani insan uyanıklık halinde sorumludur, uyanıklık haricinde uyku ve baygınlık gibi yaptığı işlerden sorumlu tutulmamıştır. Dolayısıyla insan rüyasında yaptığı iş ve davranışlardan, söylediği sözlerden sorumlu değildir. Hatta bir insan rüyasında dinden çıkacak kelimeler söylese dinden çıkmış sayılmaz. Konuya bu açıdan baktığımızda ister olumlu ister olumsuz manada rüyalarla gelen haberler objektif bir değer ifade etmez. Bağlayıcı bir delil kabul edilemez. Rüya yorumunda rüyanın iyi ve isabetli yorumlanması esastır. Bundan dolayı da ruya yorumlayacak kişinin ehil olması şarttır. Rüyada Kur'an ve Sünnete aykırı ,ters bir durum olduğu takdirde bununla amel edilmesi mümkün değildir. Mesela rüyanızda size bir insanı öldürmeniz emrediliyorsa veya intihar etmeniz isteniyorsa bununla amel etmek söz konusu olamaz. Çünkü bir insanı öldürmek ve intihar etmek Kur'an-ı Kerimde ve Sünnette haram kılınmıştır. Bu rüyayı bir insan defalarca aynı şekilde görse yine de gördüğü rüyayla amel edemez ve Kuran ve Sünnet dışına çıkamaz. Kuran ve sünnette tespit edilen hükümler doğrultusunda amel etmek zorundadır. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Bununla beraber, rüyaların mübah meselelerde, rüyayı görene münhasır kalmak şartıyla, yönlendirici bir fonksiyonunun olduğu da kabul edilebilir. Yalnız bunun bile Kur'an ve sünnette ictihad edilerek çıkarılmış bir hüküm ölçüsünde ağırlığının olduğu söylenemez.
Rüya ve İslam

İslam âlimlerinden bazıları rüyanın, rüya melekleri tarafından gösterildiğine inanırlar. Bunun da insana rüyasında refâkat eden rüya meleklerinin, insan ruhuna refâkat ederek değişik yerlere götürülüp gezdirilmesi şeklinde olduğunu söylerler. Bu seyahat sırasında ruhun gördüğü olaylar, akıl veya zihin olarak tabir edilen hafıza tarafından kaydedilir, sonra yeri ve zamanı geldikçe veya uyandıktan sonra bir şekilde hatırlanır.
Rüya hakkında hemen herkes bir şeyler söylemiş ve özellikle İslam alimleri, rüya tabircileri ve filozoflara varıncaya kadar herkes, rüya üzerine değişik yorumlar yapmışlardır. Burada Risale-i Nur külliyatından Mektubat isimli eserde geçen ve üstat Bediüzzaman'ın naklettiği güzel bir rüyayı ve rüyalara ait bazı ilmi gerçekleri ifade eden bir bölümü nakletmek yerinde olacaktır. Şöyle ki:
"Bir zaman kalp ehli iki çoban varmış. Kendileri ağaç kâsesine süt sağıp yanlarına bıraktılar. Kaval tabir ettikleri düdüklerini, o süt kâsesi üzerine uzatmışlardı. Birisi "Uykum geldi." deyip yatar. Uykuda bir zaman kalır. Ötekisi yatana dikkat eder, bakar ki; sinek gibi bir şey, yatanın burnundan çıkıp, süt kâsesine bakıyor ve sonra kaval içine girer, öbür ucundan çıkar gider, bir geven altındaki deliğe girip kaybolur. Bir zaman sonra yine o şey döner, yine kavaldan geçer, yatanın burnuna girer; o da uyanır. Der ki: "Ey arkadaş! Acayip bir rüya gördüm." O da der: "Allah hayır etsin, nedir?" Der ki: "Sütten bir deniz gördüm. Üstünde acayip bir köprü uzanmış. O köprünün üstü kapalı, pencereli idi. Ben o köprüden geçtim. Bir meşelik gördüm ki, başları hep sivri. Onun altında bir mağara gördüm, içine girdim, altın dolu bir hazine gördüm. Acaba tabiri nedir?" Uyanık arkadaşı dedi: "Gördüğün süt denizi, şu ağaç çanaktır. O köprü de, şu kavalımızdır. O başı sivri meşelik de şu gevendir.
O mağara da, şu küçük deliktir. İşte kazmayı getir, sana hazineyi de göstereceğim." Kazmayı getirir. O gevenin altını kazdılar, ikisini de dünyada mesut edecek altınları buldular.
İşte yatan adamın gördüğü doğrudur, doğru görmüş, fakat rüyada iken ihatasız olduğu için tabirde hakkı olmadığından, âlem-i maddî ile âlem-i manevîyi birbirinden fark etmediğinden, hükmü kısmen yanlıştır ki, "Ben hakikî maddî bir deniz gördüm." der. Fakat uyanık adam, âlem-i misal ile âlem-i maddîyi fark ettiği için tabirde hakkı vardır ki, dedi: "Gördüğün doğrudur, fakat hakikî deniz değil; belki şu süt kâsemiz senin hayaline deniz gibi olmuş, kaval da köprü gibi olmuş ve hakeza..." Demek oluyor ki; âlem-i maddî ile âlem-i ruhanîyi birbirinden fark etmek lâzım gelir. Birbirine karıştırılsa, hükümleri yanlış görünür. Meselâ: Senin dar bir odan var; fakat dört duvarını kapayacak dört büyük âyine konulmuş. Sen içine girdiğin vakit, o dar odayı bir meydan kadar geniş görürsün. Eğer desen "Odamı geniş bir meydan kadar görüyorum", doğru dersin. Eğer "Odam bir meydan kadar geniştir" diye hükmetsen, yanlış edersin. Çünkü âlem-i misali, alemi hakikiye karıştırırsın."
Rüyanın Amacı
Rüyaların rastlantı olmadığı, anlam taşıdığı inancı tarih kadar eskidir. Buna ilişkin çeşitli düşünceler, psikiyatrlardan rüya yorumlayıcılarına kadar pek çok insan tarafından benimsenmiştir.

Ünlü psikiyatr Freud, rüyaların günlük yaşamda pek kabul edilebilir olmayan arzuları ifade ettiğine inanmıştır. Ancak bu arzular rüyada simgesel bir biçimde yer aldığından yani açık seçik biçimde ifade edilmediğinden, rüyayı gören kişi tarafından yorumlanamamaktadır.

Daha sonraki kuramlar ise rüyaların, kişinin günlük yaşamındaki sorunlarına bir tür çözüm bulma girişimi olduğu yolundadır. Bu tür rüyalarda sorunun gerçek anlamda çözüme kavuşturulması değil, öyleymişçesine bir duygu edinilmesi söz konusudur. Rüyayı gören kişi, genellikle sorunuyla ilgisi belli olmadığından, rüyasını anımsayamaz. Ancak rüyası sorunuyla açık seçik bir biçimde ilgiliyse yada belli bir heyecan yada duygu yaratmışsa, anımsayabilir.

Sonuçta rüyaların duygusal yönden "amaçlı" mı, yoksa rastlantı mı olduğu henüz bilinmemektedir. Bazı araştırmacıların, rüyaların sorunlara çözüm bulmada pek bir yararı olmayacağını, rüyada görülenlerin bütünüyle anlamsız ve gerçekten uzak olduğunu öne sürmelerine karşılık, bazıları bunun tersine inanmaktadır.

Ancak iki kuramın da geçerli olması olanaklıdır. Yani, rüyalar bir gurup sinir hücresinin elektriksel uyarısı sonucu gerçekleşiyor ama oluşturdukları duyum ve görüntüler kişinin içinde bulunduğu ruhsal durum yada günlük yaşamdaki sorunlarını bağlı olarak anımsanıp unutuluyordur.

Enfal Suresi
43. Ayet
Hani Allah, sana rüyandan onları az gösteriyordu; eğer sana onları açık gösterseydi, korkacak ve kumanda da tartışacaktınız. Fakat Allah, selamete bağladı; çünkü O, bütün sinelerin özünü bilir.
Yusuf Suresi
4. Ayet
Bir vakit Yusuf babasına: "Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki, onlar bana secde ediyorlar." dedi.
Yusuf Suresi
5. Ayet
Babası: "Yavrum, rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar; çünkü şeytan, insana belli bir düşmandır.
Yusuf Suresi
36. Ayet
Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Birisi: rüyada kendimi şarap sıkarken görüyorum." dedi. Diğeri: "Ben, rüyada kendimi basımın üstünde bir ekmek götürürken görüyorum, ondan kuşlar yiyor. Bize bunun tabirim haber ver; çünkü biz seni iyilik sevenlerden görüyoruz." dedi.
Yusuf Suresi
41. Ayet
Ey zindan arkadaşlarım, gelelim rüyanıza: "Biriniz, efendisine yine şarap sunacak, diğeri asılacak ve kuşlar basından yiyecek; işte fetvasını istediğiniz mesele halledildi!" dedi.
Yusuf Suresi
43. Ayet
Bir gün hükümdar: rüyamda yedi arık ineğin yemekte olduğu yedi semiz inek ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak görüyorum. Ey efendiler, eğer rüya tabir ediyorsanız, bana rüyamı halledin!" dedi.
Yusuf Suresi
44. Ayet
Dediler ki: rüya dediğin, demet demet hayallerdir, biz ise hayallerin tabirini bilmiyoruz."
Yusuf Suresi
46. Ayet
Gelip: "Yusuf, ey dosdoğru kişi, "yedi semiz inek. bunları yedi arık inek yiyor ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak" rüyasını bize tabir et, ümit ederim ki, o insanların yanına cevapla dönerim, ola ki, değerini bilirler dedi.
Yusuf Suresi
100. Ayet
Ana ve babasını taht üzerine çıkardı, hepsi Yusuf için secdeye kapandılar. Yusuf da:"Ey babacığım, işte bundan önceki rüyamın yorumu bu; gerçekten Rabbim onu gerçekleştirdi, cidden bana iyilikte bulundu;çünkü beni zindandan çıkardı; şeytan benimle kardeşlerimin arasını dürtüştürdükten (bozduktan) sonra sizi çölden buraya getirdi. Gerçekten Rabbim, dilediği şey için aldığı tedbirde çok hoş davranır. Gerçek şu ki, O, herşeyi çok iyi bilen, her yaptığın bir hikmete göre yapandır!
Yusuf Suresi
101. Ayet
Ey Rabbim, Sen bana mülkten bir nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Gökleri ve
yeri yaratan Rabbim, dünya ve ahirette benim velim Sensin! Benim ruhumu müslüman olarak al ve beni iyiler arasına kat!" dedi.
Enbiya Suresi
5. Ayet
(Onlar): "Bunlar bir takım karışık rüyalar; yok onu kendisi uydurdu; yok o bir şairdir; öyle değilse, önceki peygamberlerin gönderdikleri gibi, bize bir mucize getirsin!" derler.
Saffat Suresi
102. Ayet
(Oğlu) yanında koşma çağına gelince : "Yavrum, ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak ne düşünürsün?" dedi. (Çocuk da): "Babacığım sana ne emrediliyorsa yap! Beni inşaallah sabredenlerden bulacaksın!" dedi.
Saffat Suresi
105. Ayet
rüyaya gerçekten sadakat gösterdin, işte Biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız."
Fetih Suresi
27. Ayet
Andolsun ki, Allah gerçekten peygamberine o rüyayı hakkıyla doğru gösterdi, Şanıma yemin ederim ki, İnşaallah Mescid-i Haram'a güvenlik içinde başlarınızı kazıtarak, kırkarak korkusuzca gireceksiniz! Ancak O, sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de ondan önce yakın bir fetih verdi.

Uyku Nedir?


Uykunun sebebi veya fonksiyonu bilinmemektedir. Chicago üniversitesi uyku araştırmalarından Allan Rechtschaffen uykunun hiç bir fonksiyonu olmadığını tespit etmiştir. Adale yorgunluklarının azalmasına rağmen vücudun dinlenmesi için uykuya ihtiyacı olmadığını söylemiştir. Çünkü vücudumuzdaki hücrelerin kendi kendilerini tamir etme yeteneği vardır. Araştırmacıların tespitlerine göre bu esnada faaliyetten uzak olmasına, ya dinlenme veya uyku durumunda bulunmasına da gerek yoktur. Uyku sırasında alınan EEG kayıtları üzerinde yapılan incelemelerde beyinde faaliyetsizlik görülmemiştir. İngiltere Milli Fizik Laboratuarı Kompütür bilimleri bölümünde psikolog araştırmacı Dr. Evans'a göre uykunun tek maksadı rüya görmemiz için, zemin hazırlamasıdır. Stanford Tıp Merkezi Uyku Kliniği doktoru Dr.William Dument'in görüşüne göre ise; rüya görmek son derece önemlidir. Rüyalar fiziki dengenin oluşmasını sağlanmaktadır. Temple Üniversitesinden Koruyucu ilaç profesörü Dr.Fred.Rofers uykunun aktif hayattan tamamıyla uzaklaşmak olmadığını,bilakis yavaşlayan kalp de dahil olmak üzere uzuvlarımızın değişik bir tip yaşayış durumuna girdiğine inanmaktadır. Fakat yinede aklımıza şu sorunun gelmemesi mümkün değil. Uyku geceye ait bir alışkanlık olabilir mi? Uyku araştırmacılarının babası olarak bilinen Nathaniel Klietman uyku haline geçebilmek için bir faaliyet sisteminde kritik bir seviyenin altında şiddetli bir durum olması gerektiği inancındadır. Bütün kainata ölçülü bir hareket,yani ritim hakimdir. Med-Cezir, güneş ve ayın doğup batmaları,mevsimler,dünyanın ekseni etrafında dönmesi ve daha pek çok düzenli ve maksatlı hareketler hep bu ritmi bize gösterirler.

Dr.Franz Halberg normal durumda ve 24 saatlik bir periyotta meydana gelen değişmeler için "circation" kelimesini kullanmıştır. Vücut dengesi zamana bağlı ritim değişmeleriyle sağlanır. Azalarımızın ritminin en kifayetsiz olduğu anlarda uyku bastırır.Gecenin ilk uyku dönemine hızlı olamayan göz hareketi manasına gelen "NREM-non Raped Eye Movement" denilmektedir.Vücudun dinlendiği en sakin uykudur bu.Nefesimiz düzgün ve sakindir. EEG kayıtları ve beyin faaliyetleri düzgün ve imtiyazlıdır.Horlamada bu uyku döneminde vuku bulur. Hızlı göz hareketi denilen (REM Ropel Eye Movement) faal uyku halidir.Vücut hareketsiz olmakla beraber yüzde ve parmak uçlarında düzensiz hareketler vardır.
Horlama kesilir.Nefes düzensiz haldedir.Yani hızlı ve yavaş arasında ritim değişikliği görülür.Bazılarının kanaatlerine göre REM uyku hali değil bir çeşit sara nöbetidir. Gece uykumuzun 1.5 ile 2 saati REM uykusudur.NRAM ve Rem dereleri 70 ile 110 dakika arasında değişir.Ortalama 90 dakika olarak kabul edilmektedir. Ruhi depresyon geçirenler REM uykusu olmadığı sürece kendilerini daha rahat hissederler. Rüya görme hadisesi ekseriye REM döneminde olmaktadır.Pek çok kişi yatıştırıcı ve uyku verici ilaçları almalarına rağmen REM döneminde faal uyku halinden kurtulamazlar. Halbuki alınan ilaçlarda Rem'i tamamen veya kısmen ortadan kaldırılması aranmaktadır.

Rüyalarla Gelen Buluşlar
Modern Atom Teorisi Nasıl Keşfedildi :
Niels Bohr adlı bir yüksek okul öğrencisi genç, şöyle bir rüya görür :
“Kendisi, güneşin kızgın gazlarla dolu merkezinde duruyor ve gezegenler, ince ipliklerle bağlı oldukları güneşin etrafında dönüyorlardı. Her gezegen Bohr’un yakınından geçerken bir de düdük çalıyordu. Sonra yanan gazlar soğuyup katılaştı, güneş ve gezegenler uzaklaşıp gitti ve Bohr uyandı. Bu rüya, güneş sistemi ile atom yapısı arasında bir benzerlik olduğunu gösteriyordu. Böylece, atomun ilk modern tablosu ortaya çıktı. Ortada bir çekirdek (nucleus) ile bunun etrafında dönen elektronlar... Yani modern atom teorisi, bir rüya ile başlamış oluyordu.”
Rüya Bir Başka İlim Adamının Yardımına Koşuyor :
19. Asrın ortalarında ilim adamlarını hayrete düşüren bir olayın hikayesi bilim tarihinin sayfalarında yerini aldı. Kimya ilminde büyük bir adımın atılmasına yol açan olay, Alman kimyacısı Friedrich August Kekule’nin rüyasıydı.
1850 yıllarında İngiltere’nin sisi eksik olmayan şehri Londra’da çalışmalarını sürdüren Kekule, yorgun argın laboratuarından oteline dönerken otobüste uyuyakaldı. Ve biraz sonra da rüya görmeye başladı. Rüyasında atomlar zıplayıp oynayarak karşısında dans ediyorlar, bazıları da elele verip zincir şeklinde bir halka meydana getiriyorlardı.
Arabanın fren yapmasıyla Kekule uyandı. Fakat rüyası ona çok şeyler öğretmişti. Gördüklerini formül haline getirip defterine kaydetti. Rüyadan yaralanarak ortaya attığı teori ile meşhur oldu ve kimya ilminde de büyük bir hamlenin öncülüğünü yaptı.
Aradan 15 sene geçti. Bir kış günü Kekule, çalışma odasının şöminesinde yanan odunların çıtırtısını dinlerken uyuyakaldı ve yine rüya görmeye başladı. Yine rüyasında atomların hoplayıp zıplayarak dans etmekte olduğunu ve onları birbirine kenetleyen zincirlerin de birer yılana benzediğini gördü. Sonra yılanlardan biri aniden dönerek kendi kuyruğunu ısırdı. Bu esnada da Kekule uyanıverdi.
Böylece karbon atomlarının zincirler şeklinde halkalar meydana getirebileceğini rüya sayesinde fark edebilmişti. Bunun sonucu olarak iç yapısı çözümlenemeyen benzinin yapısı anlaşıldı.
Dante ve İlahi Komedya :
Dante’nin oğlu J. Alighieri, babasının meşhur “İlahi Komedya” adlı eserinin parçalarını toplarken 13 şarkısını bulamıyor. Bütün aramalar boşa çıkıyor. Bir gece rüyasında babasını beyazlar giymiş bir vaziyette görüyor. Dante’nin başında bir ışık, oğlunu hayatında iken oturduğu kendi odasına götürüyor. Eski zaman evlerinin karmakarışık dolapları ile arada kaybolmuş duran, hiç de dolap hissi vermeyen gizli bir yerde bu şarkıların durduğunu gösteriyor. Ertesi gün, rüyasında gördüğü yeri arayıp bulan Alighieri, kayıp olan 13 şarkıyı orada bulur.
Bir Operanın Bestelenişi :
Richard Wagner “Tristan ve İsolde” adlı operasının çok beğenilmesi, olağanüstü bulunması ve kendisine yapılan iltifatlar karşısında samimi bir arkadaşına şu itirafta bulunur :
“- Kıymetli dostum. Bu opera benim dehamın eseri değildir. Rüyamda gördüğüm ve işittiğim sesleri uyanır uyanmaz nota ile tespit ettim. Beğendiğiniz bu müzik, rüyalarımın sesidir. Benim zavallı kafam, böyle bir harikayı asla isteyerek ve düşünerek bulamazdı.”
Yine Wagner, meşhur “Rhinegold” operasını tamamlamış fakat bir bölümünü zihninde tasarladığı gibi besteleyemediğinden rahatsız oluyordu. Nihayet bir gece uykuya dalmak üzere ilen gördüğü rüyadan faydalanarak eserini istediği şekilde tamamlamayı sonunda başardı.
Şeytan Sonatı :
Modern keman yayının mucidi G. Tartini, rüyasında Şeytan’a esir olduğunu görmüştü. Gene bu rüyada Tartini şeytan ile alay etmek üzere, ona bir keman vermişti. Fakat ne görse beğenirsiniz : Şeytan en derin hayallerin bile meydana getiremeyeceği kadar güzel bir sonat çalıyordu. Tartini uyanınca bu müzikten hatırladığı kadarını yazarak, “Şeytan Sonatı’ nı meydana getirdi. Tartini bu rüya hikayesini 1766’da astronom Joseph Lalande’a anlatmıştı.
Beethoven, Mozart, Schumann ve Saint-Saens gibi ünlü kompozitörler, bestelerinin bir kısmını rüyalarında görerek notaya almışlardır.
İcat edici rüya görenler, rüyada gördükleri şeyleri ya doğrudan doğruya kullanmakta veya onlara sembolik bir anlam vermektedirler.
Şairin Rüyası :
Şair Coleridge, Kubilay Han’la ilgili bir kitabı okumakta iken uykuya dalmıştı. Üç saat kadar iskemlesinde öylece uyudu ve bu sırada rüyasında 200-300 satırlık bir şiir yazdığını gördü. Bu rüyada, şiirle ilgili hayaller maddeleşmiş olarak belirmişti. Coloridge uyanır uyanmaz rüyadan hatırladığı satırları yazmaya başladı. Bu sırada bir ziyaretçi geldi., bu nedenle çalışmalarına bir saat ara vermek zorunda kaldı. Sonra rüyanın kalan kısmını yazmak istedi, fakat o satırları unutup gitmişti. İşte Kubilay şiiri böyle meydana geldi.
Korkulu Rüyanın Hayırlı Neticesi :
Mühendis Elias Howe, uzun çalışmalar sonunda dikiş makinesi yapmayı başardı.
İlk yaptığı iğnelerde delik, iğnenin ortasında idi. Fakat, iğne üzerindeki deliğin uygun yere açılmayışı istenilen sonucu vermiyor, ve bunun sonucu olarak dikiş dikmek de mümkün olmuyordu. Howe, gece gündüz beynini buna yoruyor ama bir çıkış yolu bulamıyordu.
Bir gece rüyasında vahşi bir kabilenin eline esir düştüğünü gördü. Kabile reisinin önünde iğnesiz bir dikiş makinesi duruyordu.
-Elias Howe ! diye kükredi kabile reisi. Sana bu makineyi derhal tamamlamanı emrediyorum, aksi halde öleceksin!..
Zavallı Elias’ın dizlerinin bağı çözüldü, elleri titremeye başladı ve yüzünden soğuk bir ter boşandı. Düşünüyor, taşınıyor, makinenin bu parçasındaki eksikliği bir türlü gideremiyordu. Öyle gerçek gibi görünen bir rüyaydı ki, uykusunda avazı çıktığı kadar bağırdı. Esmer tenli cengaverler, onu ölüm meydanına doğru götürmeye başladılar.
İnsan boyunu aşan, yere çakılı kalın gövdeli bir kazığa sıkıca bağlanan Howe her şeyin bittiğini anladı. Kendisinin bile anlayamadığı bir takım dualar mırıldanmaya başladı.
Sonra reisin gök gürültüsünü andıran bir sesle “öldürün” dediğini duydu.
Yerli muhafızın mızrakları gövdesine saplanmak üzere havaya kalktığında,birden bir şey fark etti. Mızrakların ucunda bulunan göz şeklindeki delikler, düşünüp de bir türlü keşfine eremediği dikiş iğnesinin ta kendisiydi. Mızraklar tam göğsüne saplanırken uyandı.
Hemen laboratuarına koşan Howe, böylece rüyası sayesinde dikiş iğnesini de bulmuş ve makinesini çalıştırmıştı.
Dickens’in Habercisi :
Ünlü yazar Charles Dickens’ın gördüğü bir rüya da ilginç rüya örnekleri arasındadır. Dickens rüyasını şöyle anlatıyor:
“Rüyamda, sırtında kırmızı bir şal olan bir hanım gördüm. Arkasını dönmüştü. Bana doğru döndüğünde onu tanımadığımın farkına vardım. ‘Ben Bayan Napier’im dedi’. Ertesi sabah uyandığımda giyinirken bu saçma rüyayı düşündüm. Çok belirgin ancak hiçbir anlamı olmayan bir rüyaydı. Neden Bayan Napier? Ömrümde Bayan Napier diye birini hiç tanımamıştım. O gece kütüphanede kitap okudum. Az sonra Bayan Boyle ve ağabeyi geldiler. Yanlarında kırmızı şallı genç bir bayan vardı. Onu bana Bayan Napier olarak tanıttılar.” Dickens’ın anlattığı türden rüyaların genelde çok belirgin olarak kendilerine özgü bir yanı vardır.
Üst Beyin ve Bilinçaltı
Takıntılarından ve yarattığı sorunlardan kurtulmak için...
Rüya analiziyle terapi
Daha mutlu, başarılı ve güçlük olmak istiyorsanız, insanlarla daha iyi iletişim kurmaya çalışıyorsanız, öncelikle bilinçaltındaki takıntılarınızdan kurtulmalısınız. Bunun yolu da, rüyalarınız aracılığıyla alt beyninizin farkına varmanızdan geçiyor. Rüya analiziyle bunu gerçekleştirmeniz mümkün...
RÜYA: "Yoldayım. Yanımda küçük kızım ile onun yanında bir çocuk daha var. Kız mı oğlan mı bilmiyorum. S. (komşum) ile karşılıklı konuşuyoruz. Onun yüzünde birden kendi yüzümü görüyorum. Zaman zaman S. oluyor, zaman zaman ben oluyorum. Saçlarım omuzlarımda (daha kısadır). Fön çekmişim ve çok güzelim. Yüzüm pırıl pırıl, aydınlık."
ANALİZ: Komşusunun dişi güce ulaştığını (vajinal orgazmı bildiğini) kabul ederek onu kıskanıyor ve kendisini onun yerine geçiriyor. Vajinal orgazmı öğrenip, dişi güce ulaştığında pırıl pırıl ve aydınlık olacağına alt beyin sistemi de ikna olmuş. Tipik bir iyileşme rüyası...
Okuduğunuz paragraf, kitaplardan edindiğimiz tipik bir rüya tabiri değil, uzmanlık alanı uyku "psikofizyolojisi" olan Psikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya'nın kaleme aldığı "İyileşme Kitabı"nda yer alan bir rüya analizi. O "alt beyin" ile "üst beyin" arasında oluşan ve rüyalara yansıyan "takıntılarımızı" rüya analizleriyle ortadan kaldırarak bilincimizi yeniden kaynağına doğru açmayı hedefliyor. Ancak, altını önemle çizmekte yarar görüyoruz: Rüya analizini, rüya tabiri veya yorumuyla karıştırmamanız gerekiyor. Batı'da pek çok psikiyatristin uyguladığı "Rüya Analizi", başlı başına bir bilim dalı. Peki, rüyalarımız hem ruhsal sağlığımız hem de insanlar arası iletişimde neden bu denli önem taşıyor?
Rüyalar mesaj gönderiyor...
Rüyalar, alt beyin ve şuuraltı sistemlerinin özel bir evrensel sembol diliyle üst beyne verdiği mesajları içeriyor. Şuuraltı ve alt beyin sistemleri rüyayı görüyor, üst beyin sistemi hatırlıyor ve yazıyor. Böylece en azından alt ve üst beyin arasında bir temas kuruluyor. Bu mesajları şu şekilde özetleyebiliriz: Üst beyne yani, farkında olduğumuz üstteki kişiliğe "Senin beyninin derinliklerinde şu şu takıntılar var. Bunları halledemezsen, o muhteşem alt beyinsel enerjini sağlıklı olarak kullanamazsın" diyor rüyalarımız. Dolayısıyla rüyalarınız çözümlenerek daha huzurlu, daha enerjik olmanız sağlanıyor. Rüya görmediğinizi düşünüyorsanız, kesinlikle yanılıyorsunuz. Çünkü, her insan her gece rüya görüyor. Rüyalarınızı hatırlamaya özen gösterirseniz, mutlaka hatırlarsınız.
Üst beyin önemli, ancak...
Doç. Dr. Nusret Kaya, beyni, "sağ ve sol" yerine, "üst ve alt beyin" olarak tanımlıyor. Bir de bu ikisinin arasında Nusret Kaya'nın ilkel libido seviyesi olarak tanımladığı bir tabaka mevcut. Üst beyin, bir milimetre kalınlığında, girintili-çıkıntılı, kabuk görünümlü, gri hücrelerden oluşan bir yapı. Tıptaki adı da "korteks" Beynin her iki yarım küresini de kaplayan, bir buçuk metrekarelik bir zar. Bu bölümün maksimum kapasitesi yüzde 28. İşte biz bu korteksle, yani üst beynimizle okuyoruz, yazıyoruz, düşünüyoruz, çalışıyoruz, konuşuyoruz, para kazanıyoruz... Dolayısıyla, genelde baktığımız zaman, bir üst beyin dünyası mevcut. Hepimiz konuşuyor, ancak hiçbirimiz kolay kolay birbirimizi anlamıyoruz. Neden mi? Çünkü, üst beyin genelde zeka, para ve şekille ilgili ve biz tüm beynimizi üst beynimiz sanıyoruz. Oysa, mutlaka alt beynimizin farkına varmamız, ona ulaşmamızı engelleyen takıntılarımızın neler olduğunu bilmemiz gerekiyor. Ancak şuuraltı denen, Nusret Kaya'nın ise "ilkel libido" olarak adlandırdığı takıntılar yüzünden, alt beynimizle bağlantısız yaşıyoruz. Alt beynin daha huzurlu, başarılı, enerjik olmamız ve insanlarla daha iyi iletişim kurmamız açsısından neden önemli olduğuna gelince...
Alt beyne ulaşmak şart!
Nusret Kaya, beynimizi bir buzula, bir Aysberg'e benzetiyor. Buzulun üstünü hepimiz biliyor, görüyoruz. Ama, ondan çok daha büyük ve derin olan, altını görmediğimiz için, daha kapsamlı, daha büyük ve daha derin olduğuna hiçbirimiz inanmıyoruz. İşte, Nusret Kaya'ya göre önemli olan buzulun altını incelemek ve çözümlemeye çalışmak. Kaya, "Biz, tüm beynimizi, korteksin oluşturduğu kadar zannediyoruz. Bence en büyük yanılgımız bu. Korteks dediğimiz, sadece buzulun üstü" diyor. Alt beyin, beynin beyaz hücrelerden oluşan yüzde 72'lik bir bölümü kaplıyor. Üst beynin aksine, duygularımız başta olmak üzere, sezgisel iletişim ve güçlerimiz ise alt beynimizle bağlantılı. Yani, alt beyin, tüm duygularımızın ve içgüdülerimizin kaynağını oluşturuyor. Alt beynin işlevleri bununla da sınırlı değil. Ayrıca, RNA yoluyla atalarımızdan gelen bilgi şifrelerini depoluyor. Bir diğer görevi de; iç organlarımızı çalıştırmak. Otonom sinir sistemi dediğimiz kalbimizin çarpması, bağırsaklarımızın çalışması, tansiyonumuz tüm bunları düzenliyor. Dolayısıyla, alt beyin çok daha kapsamlı, çok daha güçlü özellikler taşıyor.
Takıntılardan kurtulmalı ama nasıl?
Nusret Kaya'ya göre insanların büyük çoğunluğu neredeyse yüzde 99'u alt beyni kullanmıyor. Çünkü, üst beyin ve alt beynin ortasında şuuraltı var. Burada seksüel içerikli takıntılarımız yer alıyor. Bu takıntılardan kurtulamazsak, ömür boyunca alt ve üst beyin bağlantısı kurulamıyor, alt beyindeki koca bir hazine kaybedilebiliyor. Burada esas olan üst beyni devre dışı bırakıp, alt beyne olumlu telkinler yapmak. Bu konuda Batı'da psikoanaliz yoluyla, rüya analizi ve serbest çağrışım metoduyla üst beyin devre dışı bırakılarak alt beyne inmeye çalışılıyor. İşte, rüya analizleriyle bu takıntılardan kurtularak beynin iki bölümünün bağlantısı sağlanıyor. Böylece üst beyinler daha güçlü oluyor. Bu da mutluluk, başarı, yaratıcılık, güç ve barış anlamına geliyor.
Alt beyin takıntıları yumuşayınca...
Kaya'ya göre takıntılarımızdan kurtulduğunuzda üst beyinlerimiz netleşecek, yaratıcılığı yakalayacağız, gücü yakalayacağız, insanlarla iletişimimizde, onların alt beyinlerinin de farkına varacağız. Çünkü, insanlarla hatta diğer canlılarla üst beynimiz şekillere bağlı olarak, alfa frekansıyla iletişim kurarken, alt beynimiz delta frekansı ile daha derinden iletişim kuruyor. Bu delta frekansı, insanların kendi aralarındaki ve diğer varlıklarla ilişkilerinde son derece önemli rol oynuyor. Rüya analizinin nasıl uygulandığına gelince...
Rüyalarınızı not edin...
Üst beynin devre dışı bırakılabildiği her dönemde alt beyne inmek mümkün. Onun için, üst beynin devre dışı kaldığı rüyaların analizi son derece önem taşıyor. Peki, rüya analizi nasıl gerçekleşiyor? Rüya analizinde, eğitim ve çevresel durumunuz ne olursa olsun, ilk görüşme "bilgi verme" seansından oluşuyor. Bu seansın sözel kısmı, psikiyatristinizle yaptığınız "genel sohbet" anlamında işleniyor. Yazılı kısmında ise size beynin yapısı ve rüya analizi terapisinde yararlanacağınız yazılı dökümanlar veriliyor. İlk seansın sonunda, uykudan önce baş ucunuza bir kağıt kalem koymanız ve ne kadar garip, saçma, ayıp, komik olursa olsun, hatırlayabildiğiniz tüm rüyaları, uyanır uyanmaz ya da en geç kahvaltıdan önce, tüm ayrıntılarıyla yazmanız öneriliyor. Yani, rüyalarınızı üst beyin tam olarak devreye girmeden yazmanız şart. Aksi takdirde, üst beyin devreye girdiğinde rüyalarınızı yorumsuz olarak yazmanız mümkün olmayabiliyor. Ayrıca rüyalarınızı kimseye anlatıp, yorumlatmamaya da özen gösterin. Çünkü yanlış bir yorum, alt beyninizin takıntılarının artmasına yol açıyor.
Analizlerle huzuru yaklayın
Genelde iki üç seans beyin kapınızın açılması için yeterli oluyor. Yazdığınız rüyaların sayısı 5-6' ya ulaştığında ikinci seansın başlaması için doktorunuzdan randevu alıyorsunuz. Bu seansta 3-4 rüya analizi ağırlıklı seans yapılıyor, şuuraltı ile buzulun altından bahsediliyor. Bunun sonucunda ise alt beyin takıntılarına inme imkânı yakalanıyor. Alt beyin takıntılarınızın farkına vardıkça, onların yumuşamaya başladığını hayretle izliyorsunuz. Son seans çalışması ise özel olarak geliştirilen bir alt beyin çalışmasından oluşuyor. Seçilmiş ses ve müzik eşliğinde yapılan uygulamalar, rahatlamanızı sağlıyor ve iyileşmenize yardımcı oluyor.
rüyaRüya Nedir
Yorumlanmamış bir rüya okunmamış bir mektuba benzer." Hayatımızın yaklaşık üçte birini uykuda geçirmekteyiz. Bu da 60 senelik bir ömrün 20 senesi demektir. Uyku, günlük çalışmalardan yorgun düşen insan bedeninin ve sinirlerinin dinlenme zamanıdır. Ünlü ruhbilimci Sigmund Freud'un da araştırmalarının büyük bölümünü oluşturan uyku sırasında, kişinin bilinç altında düşüncelerinin, özlemlerinin ya da isteklerinin bir film şeridi gibi göz önünden geçtiği varsayılır. İşte bizler bu olguya Rüya adını veriyoruz. Freud’a göre bilincin gizlediği, tamamen sakladığı bu olgular ortaya çıkabilmek için yol aramaktadırlar. Bunlardan bazıları da rüyalar haline girerek kendilerini göstermektedirler.

Freud’un yolunda ilerleyen doktorlar da günümüzde rüyalara büyük değer vermektedirler. Onlar, rüyaları bilimsel şekilde açıklayarak hastalarını tedavi etmektedirler.

Bazı soyut kavramların açıklamaları bilimsel bir zemine oturtularak ifade edilebildiği halde, rüya kavramını bu şekilde açıklamak pek mümkün görünmüyor. Ancak bunu bilimsel verilerle değil de, dinsel yönden açıklanabildiği de bir başka soyut gerçektir. Bu açıklamaya göre ruh bedenden ayrıldığı zaman, yaşanan olayların tümüne rüya diyebiliriz.

Rüyalarda yaşananlar inanılmayacak kadar hızlı gelişir. Bir kaç dakikalık rüya esnasında bile çok uzun sürdüğünü sandığımız garip, şaşırtıcı ve çok değişik olaylar birbirlerini izlerler. Bu nedenle rüyada zaman kavramı oluşmaz. Ancak zaman kavramını biz uyandıktan sonra beynimizin öğretileri ve alışkanlıkları doğrultusunda saptadığımız bir anlar toplamıdır sadece.

Eski çağlardan beri insanları ilgilendiren rüyalara ilkel toplumlar da çok önem verilmiştir. Rüyaların, korkulan tanrılar tarafından verilen armağan veya cezalar olabileceğine inanılmıştır. Daha sonra kahinler rüyaları açıklamaya, yorumlamaya başlamışlardır. İlk rüya yorumcularının ne zaman ortaya çıktıkları da belli değildir. Ancak Babil’in kahinlerinin büyük ün yaptıkları bilinmektedir. Kaldeliler, Astrolojinin yanı sıra rüya yorumlarında da başarı kazanmışlardır. Zamanla belirli rüyaların anlamları da kesinleşmiştir. Eski Mısırlılar, eski Yunanlılar ve Araplar rüya yorumlarıyla ilgili kitaplar yazmışlardır.

Etkin Bir Rüya Yorumunun 10 Aşaması :

1- Bir Rüya Günlüğü Oluşturun :
Kolay açılan sağlam bir defter bulun ve uzun bir iple bir kalem bağlayın. Uyanır uyanmaz da rüyalarınızı ayrıntılarıyla yazın. Başından sonuna hatırlayabildiğiniz her şeyi, giysilerin renkleri, hareketin yönü, yeri, sayıları, geometrik şekiller, yaratıklar, mücevherler, mevsimler, yapılar, çiçekler, ve her türlü (ses,görüntü vb.) abartmaları ayrıntısıyla kaydedin.

Her kayıt için tarih atmayı unutmayın. Geleceği görme yeteneği olan kişiler için tarih özellikle önem kazanır. Yıllar sonra tekrar gözden geçirerek rüyalarınızın neler söylediğini anlayabilirsiniz. Rüya günlükleri kişisel gelişmeyi yansıtması açısından da önemlidir.

2- O Andaki İzlenimlerinizi Kaydedin :
Sıklıkla rüya tabiri hakkındaki ilk sezgisel izlenimlerimiz sonraki yorumlarımızdan çok daha önemlidir. Bazen rüyalar sonradan yorumlanmaya çalışılırken o andaki duygusal, ruhsal, kişisel değerleri azalır. Örneğin hayran olduğunuz bir sinema yıldızıyla ilgili bir düş gördüğünüzü var sayalım. Bir olasılıkla bu düş sadece sevdiğiniz bir filmi gözünüzde tekrar canlandırmaktan ibarettir. Ama yorumda buna kişisel özellikler katılmaya çalışılır. Bu durumu bir dengeye kavuşturmak için rüyanızda gördüğünüz kişinin ne yaptığına bakın. Örneğin oyuncu iyi tanımadığınız biriyle karşılaşmışsa, bu aslında o kişiyle kendinizin karşılaşmak istediğinizi gösterebilir. rüya tabirleri

3- Açıkça Belli Olanı da Yorumlayın :
Rüyanızda günlük yaşamınızda her zaman başınızdan geçenleri görmeniz olasılıkla sadece o kadardır, yoruma gerek yoktur. Yemek yediğinizi görmeniz aç uyuduğunuzu gösterebilir.

Öte yandan olaylar sıra değiştirmişse ya da başka bir gidiş kazanmışsa önemli olabilir. Kişisel düşüncelerinizi, umutlarınızı, korkularınızı, isteklerinizi yansıtabilir.

Rüyanız günlük, olağan olaylara odaklanmışsa kenarda kalan görüntüleri düşünün. Rüyanızı kısa bir cümleyle anlatmak gerekseydi bu ne olurdu? Aklınıza ilk gelen kelime nedir? Sonuçlandığını düşünene kadar aklınıza gelenlerin hepsini yazın.

4- İç ve Dış Etkileri Düşünün :
Bu aşamada size içinizden ve dışarıdan gelen bütün etkiler hesaba katılır. Rüyalar yorumlanırken bazen ihmal edilen diğer etkenler uyurken çevremizden gelen uyaranlardır. Rüyanızı kaydettikten sonra herhangi bir uyaran varlığı açısından çevrenizi kontrol etmeniz önemlidir.

5- Modelleri, Döngüleri ve Gelişmeleri Hatırlayın :
Modeller genellikle iki yolla ortaya çıkar. Tekrarlayıcı düşlerde aynı düşü tekrar tekrar görürsünüz ya da aynı görüntüleri içeren çok sayıda farklı düş görebilirsiniz.

Bazen sorunun çözüldüğünü düşünseniz de düşleri görmeye devam edebilirsiniz, bu durumda içinizdeki kuşkulardan henüz kurtulamamışsınız demektir. Belirsizliğin nerede olduğunu düşünmelisiniz.

6- Geleceği ve Geçmişi Görme Olasılıklarını Göz ardı Etmeyin :
Uyanık bir rüya yorumcu- sunun temel ilkesi hiçbir olasılığı reddetmemektir. Rüyalar içimizde uyanıklık gerçeğimizden daha geniş bir çerçeve oluşturur. Biz dinlenirken aklımız daha az uyaranla uğraşmak zorundadır. Bu nedenle uykudayken, geleceği görme gibi, günlük yaşam içinde ortaya çıkamayan bazı yeteneklerimiz kendini gösterecek boş bir yer bulabilir.

7- Anıları, Dilekleri, Fantezileri ve Hayalleri Değerlendirin. Anıların, Umutların ve Rüyaların Önemi Göz Ardı Edilemez :
Tepkilerimizin ve duygularımızın çoğu geçmiş deneyimlerimizle ilgilidir. Umut ve dileklerimiz gelecekle yüz yüze gelmemizi sağlar. Bu nedenle dileklerin ve umutların rüyaları etkilemesi şaşırtıcı değildir.

Hayallerimizle erişkin ruhumuzu doyurmaya çalışırız. Bilinçaltımız içimizdeki çocuğun yaratıcı içgüdülerinden kaynaklanan doğal, renkli maceralarla ruhumuzun sıkıntılarını dengelemeye çalışır. Pek çok yazar ve ressam kendilerine esin kaynağı olarak rüyalarından yararlanırlar.

8- Düş Simge Anahtarlarını Kullanın :
Rüyanızdaki görüntülere karşılık gelen simgelerin anlamlarını bir düşünün, önce tüm sahneyi, sonra ayrıntıları değerlendirin. Bazı rüyalarda arketip simgeler çok belirgindir : büyük bir nehir, değerli bir av, hayvan, bilge rehberler gibi. Bunlar genellikle, sırasıyla, tekrar doğumu, üretkenliği ; kendini keşfetmeyi ; iç doğayı ve üst benliği simgeler. Dinsel simgeler de arketiptir, fakat anlamları kültürden kültüre değişebilir.

Ardından seçtiğiniz simgelerin anlamlarını okuyun. Okurken kendinizdeki tepkileri değerlendirin ve çağrıştırdıklarını düşünün. Bunları da rüya günlüğünüze kaydedin.

Bir rüyadaki bütün görüntüleri ve simgeleri birdenbire değerlendirmek zorunda değilsiniz. Zaman içinde tekrar tekrar değerlendirebilirsiniz.

9- Verilen Açıklamalarla Birlikte Simgelerin Sizin İçin Geçerli Olan Anlamlarını da Değerlendirin :
Rüya simgeleri oldukça kişiseldir. Var olan ya da hiç var olmayan bir şey karşınıza düş simgesi olarak çıkabilir.

Bu nedenle rüya yorumlamak için her zaman kendinize dönmeniz önerilir; en iyi düş yorumlayıcı sizsiniz. Profesyoneller bir fikir edinmenize yardım edebilirlerse de, sonuçta hangi yorumu kabul edeceğiniz size kalır. Başkalarının sözlerini değişmez doğrular olarak kabul ederseniz kendinize büyük haksızlık edersiniz. Cesaret doğal yeteneklerinizin gelişmesini sağlayacaktır.

10- Düşünün ve Size Özel Yoruma Varın :
Bir an durup, derin bir nefes alıp düşünmeniz önerilir. Zihninizi gereksiz şeylerden arındırın ve rüyanıza odaklanıp aklınıza gelenleri günlüğünüze not alın.

Unutmayın ki, o anda içinde bulunduğunuz ruh durumu rüyanın yorumunu kendinizden gizlemenize neden olabilir ya da anlamanızı kolaylaştırabilir. Örneğin sıkıntı içindeki biri olasılıkla rüyanın sadece olumsuz anlamlarına odaklanacaktır. Oysa sakin, dengeli bir insan tüm olasılıkları düşünüp daha sağlıklı bir sonuca varabilir.
Nasıl rüya görüyoruz?

Uyku hali özellikle büyük beynin dış ortamla ilişkisinin kesilmesi sonucu, tüm vücudun girdiği mutlak bir dinlenme evresidir. Özellikle sinir dokuda protein yapımı ve yine diğer tüm dokularda dinlenme ve yenilenme, uyku evresinde hızlanır. Uyku süreci, birbirini takip eden 5 farklı evreden oluşur. Uykuya daldıktan 2-3 saat sonra en derin uyku aşamasına ulaşılır. Uykunun yaklaşık %80’lik bölümünde, ilk 4 aşama boyunca derin uyku halinden hafif uyku haline değişimler görülür. Bu esnada, beyinden çıkan elektrik dalgaları da sürekli olarak değişir. Son aşamada ise, REM (rapid eye movement) olarak bilinen hızlı göz hareketleri görülür. Bu nedenle REM evresi olarak da bilinen bu evre, rüyanın görüldüğü esas evredir. REM evresi boyunca, rüya görme boyunca vücut kasları dinlenme halindedir. Ancak kalp atış hızı, oksijen tüketimi, nefes alıp veriş ve göz hareketleri, bu evre boyunca uyanık hal ile aynı oranda gerçekleşir. Normal şartlar altında 8 saat uyuyan bir insan, bu uykunun ortalama 1,5 saatini rüya görerek geçirir. Yaşlanmayla birlikte hem uykunun toplam süresi, hem de REM evresi kısalır. Her uykuda, birden fazla rüya görürüz ve bunların uzunlukları 15 dakikadan 45 dakikaya kadar değişebilir.

İnsan gözünün saniyede en az 16 resim algıladığı bilinmektedir. Ancak çoğu zaman algılanan bu görüntülerin büyük bir kısmı ayrıntısal olarak belleğimizde kalır ve bilinçli görme çerçevesine girmez. Ancak bu görüntülerin tamamı beyne yerleştirilmiştir ve uyku anında büyük beynin üzerindeki denetim kalktığından, bu görüntüler birbiriyle alakalı veya alakasız bir şekilde bir araya getirilir. Genellikle rüyalarımızın içeriğini o gün başımızdan geçen olaylar ve özellikle bizi çok etkileyen konular oluşturur.
Bazı durumlarda, büyük beynin duyu merkezlerinde meydana gelen çeşitli bozukluklar nedeniyle, uyanık halde iken rüya benzeri görüntüler (hayal) görülebilir. Bu duruma ”halüsinasyon” adı verilir.
-Rüyalar bir çeşit ilham sayılır Rahman ve Rahim olan Allah, vahiy ve ilham ile kullarına hitap edip onları onurlandırdığı ve mesajlarını ilettiği gibi, rüya ile de kullarına olan yakınlığını, onlarla ilgili rahmet ve inayetini, onların kimsesiz olmadıklarını, Rableri tarafından her zaman gözetilmekte olduğunu göstermesi rahmet ve inayetinin bir gereğidir

-Rüyalar, insanlara manevî alemlere pencereler açan birer realitedir Sürekli maddî hayatla meşgul olmaktan yorulan insanlar, rüya ile manevî alemlere seyahat etmekle istirahat etmiş olur

-Hadis-i şerifte -mealen-: “Salih rüya vahyin 46 parçasından bir parçadır” (Buharî, Tabir, 5) denilmek suretiyle rüyanın Allah ile kulları arasında işleyen bir manevî telefon hattı mahiyetinde olduğunu gösterilmektedir

-Alem-i Misal’de seyahat etmekle meşhur olmuş Muhyiddin ibn Arabî, alem-i Misale çıkmanın ilk basamağı rüyalardan geçer, demektedir Demek ki, doğru rüyalar görecek kadar hayatını istikametle geçirenler, rüya yoluyla misal aleminden haber alabilirler Nitekim buna Peygamber Efendimiz şöyle işaret buyurmuştur: “Rüyası en doğru olarak çıkanlarınız, en doğru sözlü olanınızdır”(Müslim, Rüya, 6)

-Bir hadiste Hz Peygamber şöyle buyurdu: “Nübüvetten yalnız müjdeciler kalmıştır” Oradakiler “Ya Resulellah! Müjdeciler nelerdir?” diye sorduklarında “Salih rüyalardır” buyurdu (Buharî, 6)

Bu hadis-i şerifler de gösteriyor ki, Allah ile kulları arasında iletişimi gerçekleştiren vahiy yolu kapandıktan sonra, vahyin 46 parçasından bir parçası olan rüyalarla bu iletişim hattı devam edecektir

-Rüyanın en güzel yönlerinden biri de -geçici de olsa- ayrılıkları kaldırıp buluşmaları gerçekleştiren bir misyonunun olmasıdır Yakın akrabasını, yakın dostlarını kaybedenler, rüyada onlarla görüşmekle bir mutluluk elde ederler

Anlatılan bu hususlar, rüyanın hikmeti konusunda yalnız bir ufuk açmak için birer misaldir…

Sual: Rüya görmek neye alamettir?
CEVAP
Rüyada çeşitli hikmetler vardır. Kimi için bir müjde, kimi için bir ikazdır. Kur'an-ı kerimde rüya ve tabiri ile ilgili bilgi vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Güzel rüya müjdedir.) [İbni Cerir]
(Salih rüya rahmani, karışık rüya şeytanidir.) [Buhari]

(En doğru rüya seher vakti görülendir.) [Beyheki]
(Kıyamet yaklaştığında, Müslümanın rüyası ekseriya yalan çıkmaz.) [Müslim]

(Sözü doğru olanın, sadık kimselerin rüyası da doğru çıkar.) [Buhari]
(Gündüz görülen rüyalar doğru çıkar.) [Hakim]

(Peygamberlik müjdelerinden salih [iyi] rüyadan başka kalmadı. Mümin rüyayı, ya kendi görür veya başkaları onun için görür.) [Müslim]

(Salih rüya, Peygamberliğin 46’da biridir.) [Beyheki]

(Rüyada kadın görmek hayra, deve korkuya, süt dine, yeşil Cennete, gemi kurtuluşa, hurma rızka delalet eder.) [Ebu Ya’la]

Rüya tabiri, ilim işidir. Herkes tabir edemez. Hele günümüzde bu ilmi bilen yok gibidir. Rüyalarımızı, anlatacaksak, bilhassa güzel olanları salih kimselere anlatmalıdır. Çünkü salih kimse, rüya tabir ilmini bilmese de, hayra yorar, ondan zarar gelmez. Kötü, karışık rüyaları kimseye anlatmamalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kötü rüya gören kimseye söylemesin, şeytandan da Allahü teâlâya sığınsın.) [Müslim]
(Kötü rüya gören uyanınca sol tarafına üç defa tükürüp, şeytanın şerrinden Allahü teâlâya sığınsın. Bu takdirde rüya, ona zarar vermez.) [Müslim]

(Güzel rüya gören, hemen Allahü teâlâya hamd ve şükretsin! Kötü rüya gören, Allahü teâlâya sığınsın, rüyasını kimseye anlatmasın! O zaman rüyanın ona zararı olmaz.) [Dare Kutni]

(Rüyada başım kesildi, tabiri ne) diye sorana, Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Bu şeytanidir. Kötü rüyayı, anlatmayın! Şeytandan Allahü teâlâya sığının!) [Müslim]

(Rüyasında hoşa gidici güzel şeyler gören, görüşü isabetli salih birine anlatsın! O da hayra yorsun!) [Beyheki]

(Rüya, tabir ilmini bilen bir dosta veya akıllı bir zata anlatılmalıdır!) [İ.Ahmed]

(Rüya nasıl tabir edilirse, öyle çıkar. Bunun için rüyanızı nasih veya âlime anlatın!) [Hakim]
[Nasih, insanlara iyilik tavsiye eden, kötülükten sakındıran, nasihat eden kimsedir.]

Bir kadın, gördüğü rüyayı Peygamber efendimize anlatır. (Yanında olmayan birine [kocana] kavuşursun) buyurur. Kocasına kavuşur. Başka bir zaman aynı rüyayı görür. Başkalarına tabir ettirir. Onlar da, (kocan ölecek) derler. Dedikleri gibi olur.

Onun için rüyayı hayra yormalıdır! Rüya iyi ise, (hayırdır inşaallah) demeli, kötü ise, (Allahü teâlâ bu rüyanın şerrinden seni muhafaza etsin) demelidir! (Bostan)

Görmediği rüyayı gördüm demek çok kötüdür. Çünkü hadis-i şerifte, (En büyük yalan, görmediği halde, “rüyamda şöyle gördüm” demektir) buyuruldu. (Buhari)

Sual: Ölmüş kâfirler rüyada görülür mü?
CEVAP
Ölmüş kâfirlerin ruhları hapistir, rüyada görülmez. Rüyada görülmüşse o şeytandır. Bir kimse, (Ben Ebu Lehebi, Ebu Cehili rüyamda gördüm) dese, gördüğü şeytandır.

Sual: Namaz kılan tesettürlü bir bayanım. Babam da namaz kılan iyi bir insandı. Ailece iyi insanlarız. Babam yakında öldü. Babam ölmeden önce de, şimdi de rüyalarımda bazen babamla ilişkiye giriyorum. Bunun bir anlamı var mıdır? Bilmediğim bir günah mı işliyorum?
CEVAP
Rüyada annemle ilişkiye giriyorum diyen salih erkekler de çıkıyor. Bu bir günahtan dolayı değildir. Babanıza dua ediyor, hayır hasenatta bulunuyorsunuz. babanıza iyilik ettiğiniz anlaşılmaktadır. Annesiyle ilişkiye girenler de annesine iyilik ediyor demektir.

Padişahlardan birinin zengin hanımı, rüyada hacılarla ilişkiye girdiğini görüyor. Şeyhülislama rüyasının tabir etmesi için cariyesini gönderiyor. (Ben ilişkiye girdim de) diye tembihliyor. Şeyhülislam rüyayı dinleyince haydi git sen böyle rüya göremezsin diyor. Sultan hanım, tekrar cariyesini gönderiyor yemin ediyor böyle bir rüya görüldüğünü söyle diyor. Yine inanmazsa sultan hanım görmüş dersin diyor. Yine şeyhülislam kızım sen böyle rüya göremezsin diyor, cariye mecbur kalıp sultan hanım görmüş diyor. Şeyhülislam, bak şimdi oldu diyor, tabir ediyor: Sultan hanımın hacılara büyük hizmetleri dokunacak diyor. Gerçekten de sultan hanım, Türkiye’den Suudi Arabistan’a kadar hacılar için su kanalları, sarnıçlar ve çeşmeler yaptırıyor. Yol boyu hacılar susuz kalmıyor.
Demek ki siz de babanız için Kur'an okuyor dua vs. yapıyorsunuz.

Sual: Namaza başlatmak için, yalandan, şöyle rüya gördüm. (Namaz kılmayanı Cehenneme götürdüler) demem caiz mi?
CEVAP
Sadece burada caizdir.

Sual: Rüya dinde senet midir?
CEVAP
Hayır. Rüya senet değildir. Dinimizde senet olan dört delil vardır.

Sual: Ramazanda şeytani rüya görülür mü?
CEVAP
Görülmez. Nefsani rüya görülür.

Sual: Bazı kimseler, uykuda, rüyada, alemi misal ve hayalin suretlerini görerek, kendilerini büyük bir hükümdar veya yüksek mevki sahibi görür. Veyahut büyük din âlimi olmuş, herkes, ilim öğrenmek için, etrafına toplanmış görür. Halbuki, alemi şehadette, yani uyanık iken, bunların hiçbiri hasıl olmamaktadır. Böyle rüyalar doğru mudur, yoksa aslı, esası yok mudur?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubatta buyuruyor ki:
(Böyle rüyalar boş ve esassız değildir. Bu rüyayı gören kimsede, mevki sahibi olmak, âlim olmak hâli ve kabiliyeti var demektir. Fakat, kuvveti az olup, âlem-i şehadette hasıl olacak kadar değildir. Eğer, bu hâl, zamanla kuvvetlenirse, Allahü teâlânın lütfu ile, âlem-i şehadette de hasıl olur. Eğer âlem-i şehadette hasıl olacak kadar kuvvetlenmezse âlem-i misalde görünmekle kalır. Kuvveti miktarınca, orada görünür. Tasavvuf yolunun saliklerinin rüyaları da böyledir. Kendilerini yüksek makamlarda, Velilerin mertebelerinde görürler. Bu hâl, âlem-i şehadette nasip olursa, pek büyük nimettir. Yok eğer, âlem-i misalde görünmekle kalırsa, hiç kıymeti yoktur. Çöpçüler, hamallar, rüyada, kendilerini hakim, paşa görür. Halbuki, uyanık iken, ellerine bir şey geçmez. Rüyaları üzülmekten, pişmanlıktan başka bir şeye yaramaz. O halde, rüyalara güvenmemeli, uyanık iken ele geçene sevinmelidir.

Bunun içindir ki, büyüklerimiz rüyalara ehemmiyet vermemiş, talebenin rüyasını tabir etmeye lüzum görmemişlerdir. Uyanık iken ele geçene kıymet vermişlerdi. Bundan dolayı, devamlı görünenlere ehemmiyet vermişler, hiç kaybolmayan huzuru, kazanç bilmişlerdi. Allahü teâlâdan başka her şeyi unutmak, hiçbir şeyi hatırlamamak, bunlar için daimi idi. Başlangıcında nihayette ele geçecekler derc edilmiş olanlara, bu kemaller zor ve uzak değildir.) (cild 2, m.58)

Sual: Rüya tabir kitapları ile insan rüyasını sağlıklı bir şekilde öğrenebilir mi?
CEVAPÖğrenemez. Rüya tabiri ile rüya anlaşılmaz. Rüya birçok hâle ve duruma göre değişir. Bazıları şöyledir:
1- Aynı rüya yorumlanışa göre değişir.
2- Yaşlı - genç olmaya göre değişir.
3- Zengin - fakir olmaya göre değişir.
4- Kadın - erkek olmaya göre değişir.
5- Salih - fasık ve bid'at ehli olmaya göre değişir.
6- Âlim - cahil olmaya göre değişir.
7- Gece, gündüz ve seher vakti görmeye göre değişir.
8- Abdestli abdestsiz, cünüp olmaya göre değişir.
9- Günlere, aylara, mevsimlere, göre değişir.
10- Aç - tok yatmaya göre değişir.
11- Hasta veya sağlam olmaya göre değişir.
12- Evli - bekâr olmaya göre değişir.
13- Âmir - memur olmaya göre değişir.
14- Misafir, yolcu, mukim olmaya göre değişir.
15- Mesleğine göre değişir.
Daha başka sebepler rüyaya tesir eder. Rüya tabir kitapları yanıltıcı olur.

Resulullahı rüyada görmek

Sual: Rüyada Peygamber efendimizi değişik şekillerde görmek neye alamettir?
CEVAP
Rüyada Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamı hakiki şekliyle gören, muhakkak Onu görmüş olur. Çünkü şeytan Onun şekline giremez. Fakat şeytan başka şekle girip görünebilir. Resulullahı tanımayan kimsenin, bunu ayırması kolay olmaz.

Bazı âlimler de, (Peygamber efendimizi değişik şekilde görmek, yine Onu görmek olur. Fakat bu, o kişinin dindeki noksanlığına alamettir. Peygamber efendimizi rüyada gerçek şekliyle gören ve mümin olarak ölen herkes Cennete gider) buyurmuşlardır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Beni rüyada gören, gerçekten beni görmüştür. Ben her surette görünürüm.) [Deylemi]
(Beni rüyada gören, gerçekten beni görmüştür. Çünkü şeytan benim şeklime giremez.) [Hatib]

(Beni rüyada gören, uyanıkken görmüş gibidir.) [İbni Mace]
(Beni rüyada gören, Cehenneme girmez.) [İbni Asakir]

Rüyada çeşitli hikmetler vardır. Kimi için bir müjde, kimi için bir ikazdır.

Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâ bir kuluna hayır murat edince, rüyasında onu ikaz eder.) buyurmaktadır. Kur'an-ı Kerimde rüya ve tabiri ile ilgili bilgi vardır. Hz. Yusuf, babasına gördüğü rüyadan bahsetti. "On bir yıldız, güneş ve ay bana secde etti." dedi. Hz. Yakub da, (Oğulcuğum, rüyanı kardeşlerine anlatma! Sana kötülük yapar, tuzak kurarlar. Şeytan, insanın elbette apacık düşmanıdır.) dedi. Güzel rüya görmek iyidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Güzel rüya müjdedir.)
(Salih rüya rahmanî, karışık rüya şeytanîdir.)
(En doğru rüya seher vakti görülendir.)
(Abdestli yatanın ruhu Arş'a yükselir ve gördüğü rüyalar doğru olur. Abdestsiz yatanın ruhu yükselmez; gördüğü rüyalar karışık olur, doğru çikmaz.)

Kötü, karışık rüyaları kimseye anlatmamalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Güzel rüya gören, hemen Allaha şükretsin! Kötü rüya gören, Allaha sığınsın, rüyasını kimseye anlatmasın! O zaman rüyanın ona zararı olmaz.)
Rüyada başının kesildiğini, bunun tabirinin ne olduğunu soran kimseye, Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Bu şeytanîdir. Kötü rüyayı, anlatmayın! Şeytandan Allah'a sığının!)

Rüya Tabiri

Rüya tabiri ilim işidir. Herkes tabir edemez. Rüyasında güzel şeyler gören, salihlere anlatmalıdır. Kur'an-ı Kerimde, (Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder.) buyuruluyor. (4/5
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (Rüyasında güzel şeyler gören, görüşü isabetli salih birine anlatsın! O da hayra yorsun!)
(Rüya, tabir ilmini bilen bir dosta veya akıllı bir zata anlatılmalıdır!)
(Rüya nasıl tabir edilirse, öyle çıkar. Bunun için rüyanızı nasih veya âlime anlatın!) [Nasih, iyilik tavsiye eden, kötülükten sakındıran, nasihat edendir.]
Bir kadın, gördüğü rüyayı Peygamber efendimize anlatır. (Yanında olmayan birine [kocana] kavuşursun!) buyurur. Kocasına kavuşur. Başka bir zaman aynı rüyayı görür. Başkalarına tabir ettirir. Onlar da, (Kocan ölecek!) derler. Dedikleri gibi olur. Onun için rüyayı hayra yormalıdır! Rüya iyi ise, (Hayırdır inşAllah!) demeli; kötü ise, (Allah bu rüyanın şerrinden seni muhafaza etsin!) demelidir.
Hadis-i şerifte, (Rüyada görmediğini, gördüm diye anlatmak büyük iftiradır.) buyurulmuştur.

Resûlullahı (sav) Rüyada Görmek
 
Rüyada Peygamber efendimizi hakiki şekliyle gören, muhakkak Onu görmüş olur. Çünkü şeytan Onun şekline giremez. Fakat şeytan başka şekle girip görünebilir. Resûlullahı tanımayan kimsenin, bunu ayırması kolay olmaz. Gördüğü kimseyi Peygamber efendimiz zanneder. Bazi âlimlere göre, Peygamber efendimizi değişik şekilde görmek, yine Onu görmek olur. Fakat bu, o kişinin dindeki noksanlığına alâmettir. Peygamber efendimizi rüyada gerçek şekliyle görüp, mümin olarak ölen herkes cennete gider. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Rüyada beni gören, gerçekten beni görmüştür. Ben her surette görünürüm.)
Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmı rüyada hakiki şekliyle görebilmek için düzgün itikada sahip olmak, ibadetleri yapıp haramlardan kaçmak ve çok salevat-ı şerife getirmek gerekir. Peygamber efendimiz buyurdu ki: (Cuma gecesi iki rekât namaz kılıp, her rekâtte bir Fâtiha, bir Âyet-el kürsî, 15 Ihlâs okuyup selâm verdikten sonra bana bin salevat okuyan, öteki cumaya varmadan beni rüyada görür.)
Bir dileği olan, yatarken abdest alıp, temiz bir yere oturup, 3 salevat okumalı. Sonra Besmele ile 10 Fâtiha, 11 İhlâs ve 3 salevat okumalı. Sonra sağ yanı üzere, yüzü kıbleye karşı ve sağ elini, sağ yanağının altına koyup yatmalıdır. Niyet ettiği şeyin nasıl olacağını bi-iznillah rüyada görür.

RÜYANIN BİLİMSEL TARİFİ
Biyoloji süratle gelişirken rüyaları bilinç altındaki beyin olaylarına bağladı. Ne var ki, rüyaların zamanı aşan farklılıkları kimsenin gözünden kaçmış değildir. İstisna denerek uzun süre konuya ters açıdan bakıldı. Ünlü bir bilim adamı "Fizik ve Biyolojide istisna olmaz. Tek bir olayın bile açıklanması gerekir." hükmü ile metafizik olaylara bilimsel bir kapı ayarladı. Rüyalar metafizik bir olaydır. İç dünyamızdan doğar. Zaman ötesi nitelikleri ile birlikte bilinç altına yansıyarak bize ulaşır. Bu arada bilincin ve şuur altının şekillenme ve fotoğraflarına bürünür. Zaten eski psikiyatriklerin rüyaları bilinç altı diye nitelendirmesi onların bu özelliklerinden gelir. Hatta iç dünyadan gelen rüya olayının bilinç altında doğmaz. İçimizdeki ben den bize gelen mesajlardır. Bunun önemli delilleri vardır.
   1. Rüyalar çok kısa sürede görülür. Uyandığımız zaman 15 - 20 dakika anlattığımız rüya bilimsel olarak ispatlanmıştır ki, bir kaç saniyede görülmüştür. İç dünyadaki kişiliğimizin madde ötesi olması sebebi ile rüyalarda zaman ötesinde ceyran eder. Birkaç saniyelik süre rüyanın şuur altına, oradan bilince geçmesi süresidir. Yoksa rüyada zaman sıfırdır.
   2. Rüyalarda bir iç spiker vardır. Gördüğümüz bir rüyayı anlatırken "Bir şehre gitmiştim. Orası filanca şehirmiş. Bir kimse gördüm o filanca imiş." dediğimiz zaman bu bilgiyi bize birinin görünmeden söylediğini fark ederiz. İşte bu spiker iç dünyamızdaki ben, asıl kişiliğimizdir.
   3. Rüyalar bazen açıkça bazen üstü kapalı olaylara bürünmüş olarak geleceği haber vermektedir. Bilim tarihinde ve günlük hayatımızda geleceği olduğu gibi gösteren rüyalara sık rastlanmıştır. Bilim tarihine geçen bu tarz ünlü bir rüya Abraham Linkoln' ün rüyasıdır.
   Bazı rüyalar açık değildir şekillere bürünmüş gizlenmiştir. Bu rüyanın şuur altından geçerken aldığı fotoğraflardan meydana gelen karışık bir şekildir. Rüya yorumu bu karışık şekillerin analizi anlamını taşımaktadır. Gelecekten haber veren içimizdeki öz varlığımız, ölümsüz olan madde ötesi yanımızdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder