9 Ocak 2011 Pazar

Olumlu Düşünmek






Zaman zaman olumlu düşünmekle ilgili tavsiyelerime ilginç yorumlar gelir. Bu tepkilerden anladığım kadarıyla insanlar, olumlu düşünmekle sorunları göz ardı etme tavrını karıştırıyorlar ya da böyle düşünmek onlara daha kolay geliyor. Olumlu düşünmeyi bir tür Pollyannacılık oyununa benzetiyorlar. Pollyanna tabiri belli yaşın altındaki insanlar için bir anlam ifade etmeyebilir. Kısaca açıklayayım:

Pollyanna, başa çıkamadığı her olayda güzel bir yan bulan bir roman kahramanıdır. Bu roman kahramanı, kendisini aldatmamaktadır. Sadece bir şeyi değiştiremediği zaman, onda güzel bir yan, öğrenilecek bir şey bularak hayata tutunmaktadır. Aslında başka çaresi de yoktur. O da kötü bir şey yaşadığında acı çekmektedir, ama bunun sürekli olmasına izin vermemektedir. Yoksa Pollyanna’nın yaptığı, acıyı ya da problemleri göz ardı etmek değildir.

Olumlu düşünce de, sorunları göz ardı etmek ya da acı çekmemek anlamına gelmiyor. Olumlu düşünme tarzının bize ilham ettiği sorular şunlardır: ben bu sorunu çözmek için ne yapabilirim? Bu sorundan ne öğrenebilirim? Olumlu düşünmeyi sorunları göz ardı etmek olarak algılamak son derece yanlış bir düşüncedir. Bu bence “olumlu düşünmek zorunda” olduğumuz gerçeğinden kaçmaktır.

Olumlu düşünceden neden kaçarız? Cevap basit: olumlu düşünmek emek ve çaba ister ve genel-geçer alışkanlıklarımıza ters gelir. Olumlu düşünmek rahatlık bölgemizden çıkmamızı gerektirir. “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim ya da “kötümser olmanın neresi rahat?” diyeceksiniz. Sizlere açıklayayım:

Rahatlık bölgesi, gerçekten rahat olunan bir yer değildir. Alıştığımız ve risklerini bildiğimiz bir bölgedir. Dolayısıyla, sorunlar karşısında çaresizlik rolünü doğal gören ve öyle davranan birinin, tersi bir tavır ortaya koyması, çaba gerektirecektir. Bu açıdan olumlu düşünmek ve olumlu davranmak, rahatlık bölgemizden çıkmamızı gerektirir. Bu da bazılarımıza hatta çoğumuza zor gelir.

Pozitif düşünen insanlar, elbette zaman zaman sınırı geçip gerçekçi olmaktan uzaklaşabilirler. Fakat bu, tutumlu bir insanın zaman zaman cimri izlenimi vermesi gibidir. Bazen sınırı geçmek, kaçınılmaz olabilir, mümkündür. Fakat, olumlu düşünce, sorunların göz ardı edilmesi şeklinde ortaya çıkan bir tavır bozukluğu değildir. Pozitif düşünmek, sorunu tanımladıktan sonra hemen bir diğer aşamaya geçmektir. Yani çözümlere odaklanmaktır. Size bir örnek vereyim: Çocuğunuzu hastaneye götürdünüz. Doktorlar ve hemşireler, çocuğunuzun problemini teşhis edip-çözüm aramak yerine oturup sizinle birlikte ağlasalar ne olurdu? Nasıl hissederdiniz? Elbette bunu istemezdiniz, bu durum sizi rahatsız ederdi. Ya da hastalanmış çocuğunuzu muayene etmeden çocuğunuzun hiçbir şeyi olmadığını söyleselerdi ne yapardınız? Bunu yapmaları da saçma olurdu. İşte benim olumlu düşünce kastettiğim şey birinci tavırdır: çocuğun sağlık problemini teşhis edip-tedaviye odaklanmalarıdır.

Olumlu düşünce insanı acı çekmekten korumaz. Fakat yıkılmasını engeller. Esir kamplarından, zor günlerden geçip gelen insanlar, olumlu düşünceye ve bir hayale sahip insanlardır. Bu insanların acı çekmediğini iddia etmek saflık olur.


Olumlu düşünmek ve bazı hayallere-hedeflere tutunmanın işe yarar başka bir pozitif alternatifi de yoktur. Başka bir deyişle, olumlu düşünmek zorundayız zaten. Başkaca işe yarar bir yöntem varsa, ben de bilmek isterim.

Olumlu düşünmek kaybedenler içindir
Ne demek şimdi? Hep karamsar mı olacağız?

Tabii ki hayır. Fakat insan psikolojisi öyle ilginç ki kendi kendimizi yanlış konularda rahatlıkla ikna edebiliriz.

Mesela cumartesi günü önemli bir işiniz var ve erken kalkmak için saatinizin alarmını sabah yediye kurdunuz. Sabah alarm çalar: (parantez içinde geçenler olası düşünceleriniz)

"Zırrr..."
(Beş dakika geç kalksam dünyanın sonu gelmez ki? Hem cumartesi günü sabahın köründe randevu isteyen o manyak asıl sorunlu olan...)
Alarm on dakika ileriye kurulur.

"Zırrr..."
(Anladık ya! zır! Dün akşam kaçta yattım biliyor musun sen? Dinlenmeye ihtiyacım var, yoksa randevuya zamanında gitsem bile konuşulan her şeyi kaçıracağım)
Alarm on dakika daha ileriye kurulur.

"Zırrr..."
(Herkes toplantılara onbeş dakika geç gitmez mi zaten, trafiği falan bahane ederim en kötü ihtimal. Bu dünya üzerinde kim bir toplantıya zamanında başlar ki?)
Alarm on dakika ileriye kurulur.

"Zırrr..."
(Kim mi başlar? Tabii ki Japonlar! Anaa benim bu haftasonu Japonya'dan gelen konseyle toplanıyordum değil mi? Yandık ki ne yandık. Kalk oğlum kalk. Hâlâ sallanıyorsun...)

Panik halinde kalkılır ve toplantıya bir saat geç gidilmiş olur. Japon dostlarınızla yapacağınız işbirliği mi? Unutun gitsin :)

...

İnsanın en kolay kandırabildiği varlık kendisidir. Peki bunun başlığımızla ne ilgisi var?
Bazen olumlu düşünmek adına çaktırmadan bilinçaltımız bize kelime oyunları oynar:
"Esrar içen herkesin sorunları var. Ama ben onlardan daha güçlüyüm. Sadece zevk almak için kullanıyorum. İstediğim zaman bırakabilirim."
"Çok zekiyim; okuduklarımı anında anlıyorum. Zaten sınava daha üç gün var. Fazla çalışmak zaman kaybı değil mi? Son günün akşamı bir baksam yeter. Zehir gibiyim ben zehir!"

"Tatil masraflarını kredi kartımdan karşılamamda hiç bir sorun yok; önümüzdeki ay daha sıkı çalışır, aradaki açığı kapatırım. Hem borç yiğidin kamçısıdır."
"Rampaların ustasıyım, gözlerinin hastasıyım. Trafik kuralları bana işlemez. Profesyonel bir sürücüyüm ben. Azcık daha sürat yapsam ne ters gidebilir ki?"

Dışarıdan bakınca bu düşüncelerin hepsinin motive etmek değil, kendi kendimizi kandırmak olduğunu rahatlıkla fark edebiliriz. Ancak o an olayın içinde iseniz ve baş rolde siz varsanız, kendinizi kandırdığınızı değil "olumlu düşündüğünüzü", kendinizi hedefinizi doğrultusunda motive ettiğinizi var sayarsınız.

Başarınız, olumlu ya da olumsuz düşünmenize değil; reel anamda ne yaptığınıza bağlıdır. Ayinesi iştir kişin, lafa bakılmaz.

Hatta tam tersi bile olabilir. Alican zeki olmadığını düşünen bir öğrenci olduğu için çok çalışarak sınıf birincisi olabilir. Arkadaşı Berke ise üstün zekâlı olsa bile, doğru dürüst dersleri ile ilgilenmediği için ortalamanın altında başarı gösterir.

Dünyanız ve çevreniz hakkında bilgi ve deneyim sahibi olmanız, durumunuz ile ilgili en iyi kararları verecek gücü bulmanıza yardım eder. Bu, işte, aşkta, sanatta ve hayatın her alanında böyledir. Kendi kedimize "olumlu düşünüyorum, o halde yan gelip yatabilirim" şeklinde yalan söylemekle; ne kadar mükemmel olduğumuzu kendi kendimize itiraf edip egomuzu şımartmakla hiç bir yere varamayız.


OLUMLU DÜŞÜNMENİN GÜCÜ

KENDİNİZE GÜVENİN
Kendi gücünüze inanmadıkça başarılı ve mutlu olamazsınız. Gücünüze inanır ve kendinize güvenirseniz, daima başarılı olursunuz. Oysa aşağılık ve yetersizlik duygusu ümitlerinizin kırılmasına yol açar. Kendinize güven duygusu daha güçlü insan olmanızı sağlar. İnsan olumsuz düşünmeye başlamışsa kafasına devamlı olumsuz fikirler gelecek ve yaşamını zehir edecektir. Karşınızdaki güçlük ne kadar büyük olursa olsun, eğer cesaretle göğüsleyecek olursanız sizi ümitsizliğe düşürmez. Beyninizi inançla, kendinizi güven duygusu ile doldurun. Bunlar bütün şüphe ve güvensizlik duygularını kovacaktır.

Günümüzde çoğu insan güvensizlik içindedir. Bir üniversitede, psikoloji dersini alan altı yüz öğrenci ile yapılan bir araştırmada, en çok yakınılan kişisel sorunlar sorulmuştur. Öğrencilerin %70’ i en çok yakındıkları kişisel sorunlarının kendisine güven eksikliği olduğunu vurgulamışlardır. Bu oranın tüm toplum için de geçerli olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Kendine güven duygusunu kazanmak için her şeyden önce başarısız olmayı asla düşünmeyin. Bu düşünceler aklınıza gelince hemen olumlu düşünceler üretmelisiniz. Karşılaştığınız güçlükleri inceleyerek onları en aza indirmeye çalışın.

Kendinize yaratanın sizinle olduğunu ve hiçbir güçlüğün sizi yenemeyeceğini hatırlatın. Özellikle aşağılık duygusunu yenmede çok etkili olan bir sözü sık sık tekrar etmelisiniz; “her zorluğun üstesinden gelebilirim.” Kendine güvensiz ve yanlış hareketlerinizin nedenlerini anlamanızda, size yardımcı olacak bir uzmana mutlaka danışıp kendinizi tanıyın. Böylece bu yanlış duyguları tedavi etmek kolaylaşacaktır.

SAKİN KAFA GÜÇ DOĞURUR
İç huzuru duyarak kendinizle barışık yaşamak herhalde en güzel yaşam biçimidir. Bu etapta verilecek en büyük uğraş, düşünme tarzını bu biçime dönüştürmek için verilen uğraştır.

İç huzura gerçekten kavuşmamış bir çok insanın, suçluluk duygusuyla kıvrandığını hepimiz biliyoruz. Bu insanlar işledikleri günahlardan ve suçlardan dolayı kendilerini affetmez ve suçluluk duyarlar. Bu suçluluk duygusu insanın her türlü faaliyetine etki eder.

Bununla birlikte sakinleşip huzura kavuşmak için uygulanacak bir takım yöntemler vardır. Örneğin ;gün içerisinde zaman zaman barış dolu ve size huzur veren fikirleri aklınıza getirin ve gözünüzde doğa ile ilgili manzaraları canlandırın. Bir başka yöntem ise; kendinize, yüksek sesle zihninizi boşaltacak ve huzura kavuşturacak “sakinleş” sözcüğünü söylemelisiniz

Özellikle konuşurken kullandığımız kelimeler ve ses tonumuz, sinirli gergin ve üzüntülü olmamıza neden olabilir. Eğer sakin bir ortamda yaşamak istiyorsanız, sakin bir şekilde konuşun ve çok sıkıldığınız anlarda şiirlerden bazı dizeler okumak suretiyle rahatlamaya, huzura kavuşmaya çalışın.

SÜREKLİ ENERJİK OLMAK
Hepimiz düşündüğümüz gibiyiz. Nitekim güçlü olacağımızı düşünürsek güçlü, sağlıklı olmayı düşünürsek sağlıklı oluruz. Beynimiz vücut mekanizmamıza, sinir sistemimize yorgun olma mesajı göndererek bu yönde hareket etmelerini sağlar ve sonuçta yorgun düştüğümüzü görürüz.

Manevi yaşamımızın burada çok büyük rolü vardır. Biz başarma azim ve inancında olursak, beynimizde kuvvet ve enerji veren bir takım fikirler oluşacaktır. Böylece günlük yaşamdaki bir takım zorluklar karşısında daha enerjik ve güçlü davranabiliriz.

Bir çok insan çabuk yorulur ve hatta hasta olur. Oysa yorulmamak için izlenmesi gereken en gerçekçi yol, kendini toplumdan soyutlamamak ve toplumsal olaylarla ilgilenmektir. Yani, bir inancımızın olması ve bu inancımız uğruna uğraşmaktır.

DUANIN GÜCÜNÜ DENEYİN
Dua, büyük bir enerji kaynağıdır. Nasıl çeşitli teknik ve yöntemler kullanarak; örneğin, atom enerjisi ortaya çıkarabiliyorsak, dua ederek de ruhsal enerjiyi ortaya çıkarabiliriz. Bu enerjinin olumlu etkileri hemen her zaman görülmektedir.

İnsanlar duanın kişisel yetenekleri geliştirdiğini anladıkları için daha çok dua ederler. Dua onların içindeki gücü ortaya çıkararak kendilerine daha güvenli bir insan olmalarını sağlar. Dua doğru hareket etmek için insana yol gösterir. Bilinçaltınızdaki derinliklere iner ve oradaki saklı olan gücü ortaya çıkarır. Bu gücü ortaya çıkaracak yöntemler ise;

a. Sorunlarınızı anlatın,

b. Çözüm yolarını gözünüzde canlandırın,

c. Büyük bir istek ve gayretle bu sorunları çözmeye çalışın, çoğu kez sorunların üstesinden gelmeyi başardığınızı göreceksiniz.
Başarılı insan ; olumlu düşünmeyi uygular:
Başarıyla aranızda tutumunuz yer alır; kişi olumlu tutum ve düşüncelere sahipse, zorluklarla uğraşmayı seviyor ve onların üstesinden gelmekten haz duyuyorsa, başarıların yarısı gerçekleşmiş sayılır. Olumsuz düşünme, kritik anlarda bulutların oluşmasına neden olur. Olumsuz düşünme, umudu kırar, yaşamdan zevk almayı engeller.
Olumlu düşünme kişilere, zekaya bağlı olmaksızın herkes tarafından öğrenilebilir. Olumlu düşünceyi başlatmak ve geliştirmek için şu on kuralı uygulayabilirsiniz.
1-Olmak istediğimiz kişiye yaraşır şekilde yürüyün konuşun ve davranın
2-Olumlu ve başarılı düşünceleri aklınızdan çıkarmayın.
3-Etrafa mutluluk güven ve amaç saçın.
4-Karşılaştığınız her insana dünyada en önemli insan oymuş gibi davranın.
5-Karşılaştığınız her insanın, kendisinin aranan, önemli ve takdir edilen bir kişi olduğunu hissetmesini sağlayın.
6-Herkesin en iyi yönünü görün.
7-Sağlığınız bozuksa, bunu sadece en yakınlarınızla paylaşın, herkese bahsetmeyin.
8-Yeni fikirler bulabilmek için her yöne bakın.
9-Pireyi deve yapmayın.
10-Verici olmayı geliştirin, kendisine yardım etmeye çalışan bir insana kim karşı koyabilir?
Olumlu düşündüğünüzde, sonuçlar üretebilirsiniz. Kendinizi tepkiler üreten değil, etkiler üreten biri konumuna koyarsınız. Rüzgarın yönünü tayin edemeyiz ama gemilerin seyrini ayarlayabiliriz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder