9 Ocak 2011 Pazar

Güzel ve Etkili Konuşma Yöntemleri

Etkili Konuşma Sanatı




* Giriş ve bitiş cümleleri hayati önem arzeder, dikkat!
* Ağzınızdan çıkan her cümle muhataplarınızı yakından ilgilendirsin, onların ihtiyaçlarına yönelik bilgiler ihtiva etsin.
* Gereksiz ayrıntılarla muhataplarınızı sıkıntıdan patlatmayın, beş dakikada bir ilginç ayrıntılara yer verin.
* Muhataplarınızın yüzüne hatta gözlerinin içine bakın, asla mırıldanarak konuşmayın.
* Ne konuştuğunuz değil nasıl konuştuğunuz önemlidir.
* Enteresan olaylara, merak uyandıran ayrıntılara yer verin.
* Anlatacağınız konu hakkında heyecanlı, arzulu ve şevli olun.
* Konuşmanızı dinleyicilerle paylaşın.
* Kendinizi dinleyicilerle özdeşleştirin.
* Kendinizden örnekler verin, samimi itiraflarda bulunun ama şahsi reklama girmeyin.
* Göze ve kulağa beraber hitap edin, bunun için teknolojiden faydalanın.
* Dinleyicilerinize sevgi ve saygı gösterin, bunu her birine tek tek hissettirin.
* Örnekleriniz bol olsun.
* Beden dilini ustalıkla ve şuurlu olarak kullanın.
* Asla yıkıcı, olumsuz, ümitsiz ifadeler kullanmayın.
* Ses tonunuz bazen hipnotik bazen vurucu olsun.
* Hazırlıksız konuşmamaya çalışın.
* Konuyla ilgili güldüren ama düşündüren esprileriniz mutlaka bulunsun.
* Somurtarak konuşmayın, tebessümünüz bol olsun.
* Anlattıklarınızın nasıl pratik hayata geçirileceğine dair yollar gösterin.


Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı


KONUŞMA GÜÇLÜĞÜ ÇEKİYOR MUYUZ?

Varlığımızı kanıtlamada dış dünya ile bağlantımızı kurmada konuşmanın bize sunduğu olanaklardan yararlanırız. Acaba bu olanakları gerektiği gibi kullanabiliyor muyuz? Nasıl konuşuyoruz? Konuşma güçlüğü çekiyor muyuz?

Konuşma güçlüğü çekip çekmediğimizi düşünce ve duygularımızı rahatça anlatıp anlatamadığımızı karşımızdakilerle doğal bir iletişim kurup kuramadığımızı anlayabiliriz. Konuşurken hangi türden yanlışlıklar yapıyoruz? Söylemek istediklerimizi tam verebiliyor muyuz?

Konuşma sırasında yaptığımız yanlışların ayrımına varamayız. Bunları ancak karşımızdakiler bizleri dinleyenler bilebilir. Belki amacımızı tam karşılayacak uygun sözcükleri seçemiyor aşınmış kullanımdan düşmüş sözcükler seçiyoruz. Belki el kol yüz hareketlerimizi bedensel davranışlarımızı konuşmanın akışına uyduramıyoruz.

Hiç birimizin konuşması tıpatıp birbirine benzemez. Çünkü düşünsel ve dilsel yetkinleşmemiz tam bir özdeşlik göstermez. Bunda yetiştiğimiz içinde bulunduğumuz toplumsal ortamın da payı büyüktür.

Konuşma güçlüğü çekiyor muyuz? Aşağıdaki sorular bunu anlamamızda bir ölçüde yardımcı olabilir:

Söylediklerimi karşımdakiler kolayca anlayabiliyor mu?

Düşüncelerimi açık ve etkili bir biçimde belirtebiliyor muyum?

Sözcükleri söylerken kolayca anlayabiliyor mu?

Sesimi duygu ve düşüncelerimi besleyecek zenginleştirecek bir yönde kullanabiliyor muyum?

Tekdüze mi yoksa canlı ve hareketli bir biçimde mi konuşuyorum?

Konuşurken bakışlarımı beni dinleyenlere yöneltiyor muyum?

El ve yüz hareketlerimi kullanırken bir takım yapmacık durumlara düşüyor muyum?


GÜZEL VE ETKİLİ KONUŞMA

İletişim alanındaki büyük gelişmelere karşın yine de insanoğlunun çevresindekilerle anlaşmasını sağlayan en etkili araç onun konuşma yetkisidir. Birçok etkinliğe konuşma düzleminde katılırız. Düşündüklerimizi tasarladıklarımızı özlemlerimizi kinimizi öfkemizi biçimlendirip yansıtmada başlıca aracımız olmuştur konuşma.


Güzel ve Etkili Konuşmanın İlkeleri Nelerdir
  1. İyi Bir Konuşma Yıkıcı Değil Yapıcıdır: Yapıcı konuşma dinleyicilerin inançlarını değer yargılarını düşüncelerini olumlu bir yönde değiştirmeyi amaçlar.
  2. İyi Bir Konuşma İlginç ve Değerli Konuları Kapsar
  3. İyi Bir Konuşma Konuşmacının Kişiliği İle Bütünleşir
  4. İyi Bir Konuşma Belli Bir Amaca Yönelir
  5. İyi Bir Konuşma Konuşmayı Etkileyen Etkenleri Çözümleyerek Oluşur
  6. İyi Bir Konuşma Sağlam Bir Konuşma Yöntemi Üzerine Kurulur: Genellikle konuşmalarda dört ana amaç ve bu amaçlara yönelik dört ana yöntem vardır. Tartışma savunma öğretme ve duygulandırma.
  7. İyi Bir Konuşma Dinleyicilerin İlgi ve Dikkatini Toplar
Konuşmamızın Türü

Konuşmamızın türü; ister özel karşılıklı dertleşme ve söyleşme niteliğinde olsun ister halk önünde ya da bir topluluk karşısında konuşma olsun güzel ve etkili bir konuşma yapabilmek için konuşmayı etkileyen etkenleri tanımalıyız.

Dinleyicilerimizi Tanıyor muyuz?

Her konuşma bir konuşma bir kimseye bir şey hakkında bir şey söyleme işidir. Dinleyicimiz olan kişi ya da kişiler kimlerdir? Tanıyor muyuz onları? Konuştuğumuz kişiler her günlü çevremizdense arkadaşlarımızı eş dostlarımızsa onlar hakkında bir görüşümüz vardır.

Dinleyicilerimizin Yaş Durumu

İnsanların ilgi ve gereksinimleri yaşlara göre değişir. Kuşkusuz insan ilgileri kişiden kişiye göre değişir. Yaş bu ilgilerin değişiminde önemli bir etkendir.


Dinleyicilerimizin Cinsiyet Durumu

Dinleyicilerimizin Sayısal Durumu

Bireysel düşünüş ve duyuşun yerini toplumsal düşünüş toplumsal duyuş alır. Bu bakımdan küçük bir grubu coşkulandırmak duygularını kamçılamak büyük bir topluluğa oranla daha güçtür.

Dinleyicilerimizin İş ve Uğraş Durumu

İnsanların ilişkileri ilgileri ekonomik durumları davranışları üzerinde işlerinin ve uğraşlarının büyük payı vardır.


Hangi Ortamda Konuşacağız


Toplantının Niteliği

Yapacağımız konuşmanın özelliğini genellikle toplantının amacını belirler.

Konuşmanın Yeri

Kapalı bir yerde mi açık havada mı ses düzeni var mı?

Toplantının Programı

Bizi dinleyenler üzerinde belirli bir etki yaratabilmemiz toplantının programını bu program içindeki yerimizi iyi değerlendirmemize bağlıdır. Toplantının amacı açısından bizim katkımız ne olacaktır bunu açık seçik öğrenmeliyiz.

Toplantının Süresi

Konuşmacıların en büyük eksikliği süreyi iyi ayarlayamamalarıdır.





İyi Bir Konuşmacının Niteliklerini Taşıyor muyuz?
  • Sorumluluk Duygusu
  • Sağlam Bir Kişilik
  • Düşünsel Yetkinlik
Öncelikle üzerinde konuşacağı konu üzerinde düşünsel bir yetkinliğe kavuşmuş olmalıdır.


Konuşma Yönteminde Ustalık

Her konuşma özellikle halk ya da belli bir topluluk önünde yapılan konuşmalar belirli aşamalardan geçerek hazırlanır.


KONUŞMAYI ETKİLEYEN ETMENLER?
Konuşmamızın Türü

Konuşmamızın türü; ister özel karşılıklı dertleşme ve söyleşme niteliğinde olsun ister halk önünde ya da bir topluluk karşısında konuşma olsun güzel ve etkili bir konuşma yapabilmek için konuşmayı etkileyen etkenleri tanımalıyız.

Dinleyicilerimizi Tanıyor muyuz?

Her konuşma bir konuşma bir kimseye bir şey hakkında bir şey söyleme işidir. Dinleyicimiz olan kişi ya da kişiler kimlerdir? Tanıyor muyuz onları? Konuştuğumuz kişiler her günlü çevremizdense arkadaşlarımızı eş dostlarımızsa onlar hakkında bir görüşümüz vardır.

Dinleyicilerimizin Yaş Durumu

İnsanların ilgi ve gereksinimleri yaşlara göre değişir. Kuşkusuz insan ilgileri kişiden kişiye göre değişir. Yaş bu ilgilerin değişiminde önemli bir etkendir.


Dinleyicilerimizin Cinsiyet Durumu

Dinleyicilerimizin Sayısal Durumu

Bireysel düşünüş ve duyuşun yerini toplumsal düşünüş toplumsal duyuş alır. Bu bakımdan küçük bir grubu coşkulandırmak duygularını kamçılamak büyük bir topluluğa oranla daha güçtür.

Dinleyicilerimizin İş ve Uğraş Durumu

İnsanların ilişkileri ilgileri ekonomik durumları davranışları üzerinde işlerinin ve uğraşlarının büyük payı vardır.


Hangi Ortamda Konuşacağız


Toplantının Niteliği

Yapacağımız konuşmanın özelliğini genellikle toplantının amacını belirler.

Konuşmanın Yeri

Kapalı bir yerde mi açık havada mı ses düzeni var mı?

Toplantının Programı

Bizi dinleyenler üzerinde belirli bir etki yaratabilmemiz toplantının programını bu program içindeki yerimizi iyi değerlendirmemize bağlıdır. Toplantının amacı açısından bizim katkımız ne olacaktır bunu açık seçik öğrenmeliyiz.

Toplantının Süresi

Konuşmacıların en büyük eksikliği süreyi iyi ayarlayamamalarıdır.





İyi Bir Konuşmacının Niteliklerini Taşıyor muyuz?
  • Sorumluluk Duygusu
  • Sağlam Bir Kişilik
  • Düşünsel Yetkinlik
Öncelikle üzerinde konuşacağı konu üzerinde düşünsel bir yetkinliğe kavuşmuş olmalıdır.


Konuşma Yönteminde Ustalık

Her konuşma özellikle halk ya da belli bir topluluk önünde yapılan konuşmalar belirli aşamalardan geçerek hazırlanır.


KONUŞMANIN DOKUSU VE ÖRÜNTÜSÜ
Sesimizi Amacımıza Göre Kullanabiliyor muyuz?

Söz ***ürmez bir gerçektir ki konuşmacının sesi işitilmezse dinleyiciler konuşmacıyı duymazsa iletişim olmaz.

Düşünürlerde Söz Söyleme Sanatı
PDF
Yazdır
E-posta

1. Arzularınızı gücünü görebilseydim, adımlarınızın hızını söyleyebilirdim. Dale Carnegie

2. Herkesin dinleyebileceği sözleri söyleyebilmek kadar insanı tanıtan ve ona hızla başarı getiren bir kuvvet yoktur. DEPEW

3. Bu milyarların sahibi olacağıma keşke büyük bir hatip olsaydım. MİLYARDER PHİLİP ARMOUR

4. İhtiyaç hissetmeden konuşmaya kalkma. İhtiyaç hissediyorsan söyleyeceklerini tesbit et. Kalk konuş ve tasarladığından bir kelime fazla konuşmadan otur. ROOSEVELT

5. İrademiz dahilindeki davranışlarımızı denetleyerek ,irademiz dışındaki davranışlarımızı düzenleyebiliriz. WİLLİAM JAMES

6. Cesaret her devirde her yerde takdirle karşılanmış ve itibar sebebi olmuştur . Dale Carnegie

7. Dimdik durunuz ve dinleyenlerin gözlerinin içine bakınız. Dale Carnegie

8. Her insan ilk hareket sırasında korkabilir. Bu sırada hiç korkmuyormuş gibi davranmalısın. Bu cesaret iddiası hemen gerçek bir cesarete dönüşür. İNGİLİZ HARP GEMİSİ KUMANDANI

9. Korkularınızdan kaçmayın. Siz kaçtıkça onlar kovalar. Korkularınızla dövüşün. Onlara meydan okuyun. O zaman onlar dönüp kaçmaya başlarlar.Korkunuz giderilmedikçe kendinize tam olarak güvenen biri olamazsınız. Dale Carnegie

10. Kendine güven kazanmanın en güzel yolu, başarısızlığa imkan vermeyecek kadar iyi hazırlanmaktır. LOCKWOOD THORPE

11. Bir çok cesur ve kabiliyetli kimsenin yeterince çalışmak yüzünden başarısız olduklarını gördüm.Başarı için ilham çalışmaktır. LLOYD GEORGE

12. İnsanın sözüne hâkim olması için konusuna hakim olması gerekir. LLOYD GEORGE

13. Konu hakkında neler anlatacağını sıralamalıdır .Sonrada yazdıklarını okumalıdır. EDWARD EVERTT HALE

14. Beynim sadece o konuyla meşgul olur neticede ,“ deha ürünü” denilen başarım ortaya çıkar.Halbuki ben dâhi değilim .Elde ettiğim ,çalışmanın karşılığıdır. Aleksander HAMİLTON

15.Düşünmeye devam ederken bulduğunuz her sözlü yada yazılı bilgiyi hemen kaydetmeli, sonra bunları bir araya getirmelisiniz. Dr. BROWN

16. Bir evin içinde herkes birbirine düşmansa herkes birbiri ile kavgalıysa o ev mutlaka yıkılır. İçinden kavganın, düşmanlığın bölünmenin eksik olmadığı bir memleket de eninde , sonunda yıkılır gider. Bu memleket de yarı köle , yarı hür insanlardan meydana gelirse hayatiyetini devam ettirmesi mümkün olmaz. LİNCOLN

17. Bir bitkinin yüzlerce çeşidini yetiştirir, en iyi bir-iki cinsini muhafaza edip diğerlerini imha ederim demiştir. LUTHER

18. Yedek güçlerini olmadan ana gücünüzü sahaya süremezsiniz. DALE CARNEGIE

19. Bilgi ; düzenli olarak arttırılmaz, arttıkça düzene sokulmazsa düşüncenin dengesini bozar. HERBERT SPENCER

20. Harp öyle bir ilimdir ki en küçük bir düşünce tembelliğini. En küçük bir hesap hatasını dahi affetmez. NAPOLEON

21. Kelime aramayın.Hâdise ve düşünce arayın. Kelimeleri bunlar getirir. HOROCE

22. Genel olarak insan sahip olduğu hafıza kabiliyetini ancak yüzde onunu kullanır. Yüzde doksanını hafızayı işleten tabii kanunları ihmal ederek israf eder. CARL SEASHERE

H A F I Z A S İ S T E M İ

23. A)Hatırlamamız gerekenler hakkında hafızamızı derin izler meydana getirmek.

B)Unutmamak için sürekli tekrar etmek.

C)Hatırlanacak olanları kolayca hatırlayabilmek için unutulması daha zor Sembollerden –işaretlerden-konulardan faydalanmak.Başka bir deyimle kolay hatırlayabildiklerimizin yardımı ile hatırlamamız gerekenleri hatırlamak.Buna çağrışım zinciri diyebiliriz. CARL SEASHERE

24. Bir saatlik ateşli çalışma,hülyalar içinde geçen yıllardan daha faydalıdır. H.W.BEECHER

25. Öğrendiğim en mühim şey elimdeki iş üzerinde düşüncemi toplamak gereğidir.Ben bütün ruhumla ,zihnimle o işe ait olmalıyım ki netice alayım. EVGENE GLACE

26. Normal bir insanın dimağı, gözünün gördüğü şeylerin binde birini görmüyor. Hakiki görüş kuvvetimizin azlığı inanılmayacak bir derecededir. EDİSON

27. Yüksek sesle okuduğum fikirleri iki hissimle yakalıyorum. Hem görüyorum, hem işitiyorum. Bu yüzden onları daha iyi hatırlıyorum. LİNCOLN

28. Tam yirmi yedi dili ana dili gibi bilirdi. Hiçbir dile bir oturuşta 15 dakikadan fazla çalışmadım. Çünkü daha fazla çalışma, dimağımın gücünü azaltıyordu. SİR RİCHARD BURTON

29.Dimağımız her şeyi birbirine çekip bağlayan bir makinedir. Bir an sustuğumu farzediniz. Sonra bana emrediniz .Hatırla! Neyi hatırlayacağım? Hatırlamam için hafıza ipucu ister. Bana doğduğun günü hatırla derseniz hafızam işlemeye başlar. Kuvvetlerini, belirlenen noktada toplar. WİLLİAM JAMES

30. Tarihin kaydettiği her büyük hareket, heycanın zaferidir. Heyecan, yalnız Konuşmayı değil , reklamcılığı , pazarlamacılığı, her işi zafere götüren bir sebeptir. EMERSON

31. “Sözün kuvveti , söyleyenin söylenmeye değer bir söz sahibi olmasından ve bu sözü söyleme ihtiyacını kuvvetle hissetmesinden ileri gelir.BRANDER MATTHEWS

32. Söz ;kanaatin kuvvetini ,hayret uyandıran bir heyecanı , söylemek için hissedilen ihtiyacın canlılığını taşırsa muhatabını vurabilir. DALE CARNEGIE

33. Genç bir adam Voltaire’e şöyle dedi:

___Yaşamak istiyorum

Filazofun cevabı şu oldu:

___Lüzumunu anlayamıyorum!

“Lüzumunu anlayamadık !”

Dwight Moody “Merhamet” konusundaki konuşmasını hazırlarken öyle heyecanlanmış ,gerçeği ortasından yakalayabilmek için öyle büyük bir istek duymuştur ki birgün şapkasını kapıp sokağa fırlamış ve ilk rastladığı adamın omuzlarını sarsarak sormuştur:

___Söyleyin...Merhamet nedir,Bilir misiniz?

Paris’te bir talebem vardı.Konuşmaları için bir sürü bilgi toplar,bu bilgiyi canlı bir şekilde kullanamadığı için konuşan bir heykel görüntüsü verirdi.O ,kendi sözü ile ilgili değildi ki dinleyenler onunla ilgili olsundu. Kafası ile kalbi arasında bir telgraf hattı kurması gerektiğine inandı. DWİGHT MOODY

34. “Hangi dili kullanırsanız kullanınız.Size ait olmayan ,sizi anlatmayan bir söz söyleyemezsiniz” EMERSON

35. “İradenin doğrudan iradesinde olmayan hissi, iradenin doğrudan iradesinde bulunan hareketlerimizle düzenleyebiliriz” demiştir. Heyecanlı olabilmek nasıl heyecanlı hareketlerle mümkün kılınabilirse , ciddiyet de ciddi harekete bağlıdır.Sesinizi yükseltmekten de korkmayınız.Hareketleriniz sözlerinizi doğrulasın .Radyoda konuşurken bile jest ve mimiklerinizi aynen devam ettirirseniz,dinleyenler bunları görmezler ama sesinize yaptığı katkıyı sesinizden hissederler. Prof .JAMES

36. “Bir faziletten mahrumsanız o fazilete sahipmişsiniz gibi davranınız.” SHAKESPEARE

37. Bir köy papazı meşhur hatip Beecher’e sormuştu:

___Sıcak bir Pazar günü öğleden sonra vaaz ederken dinleyenleri nasıl uyanık tutabilirim ?
Beecher şöyle cevap vermişti:

___Hademelerden birine sivri uçlu bir sopa veriniz...
Papaz şaşırmıştı:

___Hayır,demişti Beecher.Uyuyan olursa sizi dürtecek DALE CARNEGIE


KARALI OLMAK
38. “Kesin kararlıysanız yarı yarıya başarmış sayılırsınız .Başarı için kararlı olmak , diğer bütün sebeplerden önemlidir.” LİNCOLN

39. “Hangi konuda tahsil yapıyorsanız yapın neticeden hiçbir endişeniz olmasın .Yeter ki çalışmak için gerekli zamanı ayırın ve bu zamanın bütün saniyelerine hakkını verin. Çalışanlar birgün kendilerini mesleklerinin zirvesinde bulacaklardır.” WİLLİAM JAMES

40. “Uğraştığınız konuya tam vâkıf olmanızı temin edecek güç ,ilginizdeki sıcaklık ,coşku ve canlılıktır .Böyle bir ilgiyle zengin olmak isteyen zengin ,âlim olmak isteyen âlim olur.” WİLLİAM JAMES

41. “Merkez kuvvetlerim yıkılıyor.Sağ cenahım geriliyor.Fakat durum mükemmeldir.Taarruza geçiyorum” General FOCH

42. Sözden çok söyleme tarzının bir kıymeti vardır. DALE CARNEGIE

43. “Bir nutukta dikkate değer üç esaslı nokta vardır”demiştir:

“Söyleyen kim?Ne söylüyor? Nasıl söylüyor?
Bir kurşunu bir adama elinizle atarsanız belki başında küçük bir şişlik meydana getirebilirsiniz. Aynı kurşunu tabanca ile gönderirseniz adam yere yuvarlanır. LORD MORLEY

44. Güzel bir pencere ,dikkat çeken bir pencere değil ,ışığı en iyi sızdıran penceredir. Dale Carnegie

45. Bir insan hislerinin tesirini saklamazsa hakiki şahsiyeti ortaya çıkar.Gençliğimde o kaidelerle çok uğraştım .Onun için bu eserde o kaidelerin hiçbiri ile karşılaşmıyorsunuz. Dale Carnegie

46. “Tek meziyetim vardır.Asla yeise kapılmamak.” MAREŞAL FOCH

47. “ Tahsilin büyük hedefi bilgi değil, belki harekettir.” HERBERT SPENCER

48. “Başarmak için en gerekli şart inançtır.” GİBBONS

49. “Susmakla konuşursunuz.Susmanın hâlis altın olduğu yer söz arasıdır.” KİPLİNG

50. Söz söylemek isteyen adam için de şahsiyet ,yüksek zekâdan daha gereklidir. Dale Carnegie

51. Gülümsemeni bilmeyen birisi dükkan açmalıdır. ÇİNLİ BİR ATASÖZÜ

52. Büyük halk hareketleri, kitle piskolojisinin eseridir. DALE CARNEGIE

53. Değeri olan jest o anın ilhamı ile yapılan jesttir. DALE CARNEGIE

54. Bütün dikkatleri ayaklandıracak bir başlangıç. DR. HOUGH

55. İleriyi görmek hakim olmak demektir. PASCAL

56. Soru sormak, kafalardaki kiliti açarak kafalardaki kiliti açarak kafaların içine girmek için güvenilir bir yoldur. Dale Carnegie

57. İnsanlar kendilerini ilgilendiren bir konuda dikkat kesilir. Dale Carnegie

58. İyi bir dergi yazısı, okuyanı sarsan olaylar dizesinden ibarettir. S.S. MC CULURE

59. Dinleyicilir bu tabii üsluptan hoşlanırlar. Zorlama ifadelerden ürkerler. Dale Carnegie

60. Nutkun ilk yarım saatinde muhalifleri her sözüne evet diyorlar, onunla aynı görüşte birleşmiş görünüyorlardı. Sonra lincoln onları o noktadan aldı ve yavaş yavaş kendi düşünce limanına doğru çekmeye başladı. THE MİRROR

61. Bazen , direnmeden, heyecanlanmadan düşüncelerimizi değiştirdiğimizi görürüz.Fakat bize yanıldığımız, yanlış düşündüğümüz söylenirse düşündüğümüz söylenirse düşüncelerimize daha çok sahip çıkarız. Direnmeye, sertleşmeye başlarız. JAMES HARVEY RABİNSON

63. Sözü , doruk noktasına götürüp orada tamamlamak en zor fakat en başarılı birimdir. Dale Carnegie

64. Sözü bitirmenin en etkili yollarından biri de şiir okumaktır. Hele konuya uygun, iyi seçilmiş bir şiir, ya da bir şiirden bir parça , mükemmel bir etki yapar. DALE CARNEGIE

65. En çok tutulan makale serisini rağbetin doruğa ulaştığı bir anda keserim. Sebebi şuydu çünkü doruk noktasında okuyucu doyar. O noktadan sonra İlgi azalmaya başlar. LORİMEN

66. Bir kabilede hatibe ancak tek ayağı üzerinde, durabildigi sürece konuş ma izni veriliyordu. JOHNSON

67.Nedir sözün hedefi?

    a.Bir şeyi açıkça anlatmak açıklamak.

    b.Dinleyicileri tesir altına almak.iz bırakmak.

    c.Onları harekete geçirmek.

    d.Dinleyicileri eğlendirmek.

68.Beyler şunu unutmayın yanlış anlaşılması muhtemel her emir yanlış anlaşılır. GENERAL VON MOLTKE

69.Güzel ve etkili konuşmanın ilk prensibi tekrardır.Çünkü kendisinin kolay kavradığı bir fikrin herkesin aynı kolaylıkla kavrayacağını biliyordu. NAPOLEON

70.Zihne giren her kavram yada netice, onu bozacak bir fikirle çarpışmadığı sürece doğru kabul edilir.Bir adama bir fikir verir ve o fikre zıt fikirlerin uymasına imkan tanımazsanız ayrıca o fikrin ispatına gerek yoktur.Mesela size amerikan lastiklerinin iyi olduğu fikrini verirsem , siz bu lastiklerin iyi olduğuna inanırsanız. Bunları iyi olmadığını ispat eden yeni fikir ve tecrübelerle karşılaşıncaya kadar bu inanç devam eder. WALTER DİLL SCOTTE

Bildiğiniz gibi konuşma, sürekli bir düşünme alış-verişidir. Aynı zamanda bireyi aşan ve tarih içinde toplumsal birikim sağlayan bir haberleşme örgütüdür. Böyle dinamik bir örgütte düşüncelerin ve duyguların "dile getirilmesi" gibi (aktif) ve bunların "algılanması" gibi (pasif), iki yanlı bir çalışma vardır.

Konuşmanın esası, "konuşan" ile "dinleyen" arasında konuşulan şeyin (mesaj) anlamında birleşmek olduğuna göre, onu daima bu çok yanlı bütünlüğü içinde düşünmek gerekir.

Ancak hemen belirtmeliyim ki böyle bir amacın gerçekleşmesi, yani olumlu bir sonucun alınması, konuşan ve dinleyen tarafların, konuşmanın ne olduğu, neye yaradığı konusunda bilinçli bulunmalarına sıkı sıkıya bağlıdır.

İşte, duygu, düşünce ve istekleri içine alan konuşma dinamiğine baktığımızda, Neden konuşuruz ? sorusuna ;

- Varlığımızı kanıtlamak,
- Benliğimizi kabul ettirmek,
- Doyum sağlamak,
- Ruhsal ve sinirsel gerginlikten kurtulmak, rahatlamak,
- Toplumsal ilişki kurmak veya
- Çevremizi denetim altına almak için konuşuruz cevabını verebiliriz.

Biraz dikkat edilirse, tarihe mal olmuş bütün büyük adamların iyi birer konuşmacı oldukları ve gereken en uygun yerde, en uygun sözleri söyleyebilmiş oldukları görülür.

Sakarya savaşı sırasında ATATÜRK ; Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır ve bu da bütün Vatan sathıdır; sözleri küçüğünden büyüğüne kadar herkese Başkomutanın ne demek istediğini en veciz bir şekilde anlatmıştır.

Konuşma bu kadar önemli olmasına rağmen, insanlar bilhassa toplum önünde konuşmaktan neden çekinirler, sıkılırlar ve korkarlar ?

Bunun en basit cevabı,
- Kendilerinden emin olmamaları,
- Toplumun önüne çıkınca bir şey söyleyememek,
- İstediği ve düşündüğü şey ve kelimelerden başka şeyler söylemek,
- Toplumun kendisini kabul etmemesi, hatta tahkir etmesi endişesidir.
Bunu çözebilmek için her şeyden önce insanın korktuğu şeyi yapması ve böylece toplumun sanıldığı gibi korkunç, hiçbir hatayı affetmeyen, anlayışsız ve somurtkan insanlardan bir araya gelmediğini tecrübe ile anlaması lazımdır.

Bir topluluğa karşı konuşurken, cesaret ve özgüveni kaybetmemek, soğukkanlı ve açık olmak, inanın çoğu insanın hayal ettiğinin onda biri kadar zor değildir.

Pek çok konuşmacının gelişimleri ve yapılan çalışmalar incelendiğinde, aslında konuşmanın içinde biraz heyecan ve telaş taşıması konuşmayı daha renklendiren bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.

Bir konuşma yapmanın her zaman bir sorumluluğu vardır. Bu, konuşma birkaç düzine insana bile yapılsa, küçük bir iş toplantısı da olsa, geçerlidir. O heyecan ve akıcılık her konuşmanın içinde yerini almalıdır.
Güzel konuşma doğuştan gelen bir yetenek değildir. Bu, bir spor dalı gibidir. Herkes, istediği taktirde yeteri kadar, kendi başarısını yaratacaktır.

Şöyle ki, ayakta, bir topluluğa karşı konuşurken, oturduğunuz zamanki soğukkanlılık ve mantıkla neden konuşamayacağınızı açıklayan geçerli bir sebep gösterebilir misiniz ? Elbette böyle bir sebep yok !

Aslında, bir gruba karşı konuştuğunuzda daha iyi düşünebilirsiniz. Seyircinin varlığı, insana beynini daha verimli kullanması için gereken motivasyonu ve ilhamı sağlar. Bu anlarda düşünceler, gerçekler, fikirler, anlayamadığınız bir şekilde dilinizden akar, bir uyum içinde dökülüverirler.

İşte bu, tecrübedir. Çok çalışmak ve azmetmek, bunu kazandıracaktır.

Çok heyecanlı, öfkeli veya kederli olduğu zamanlarda insan istediğini pek güzel söyler. Mesela yolda giderken ayağınızı bir TAŞA çarpsanız, en büyük kalabalık içerisinde bile acınızı ifade edecek kelimeyi bulmakta güçlük çekmezsiniz.

Şu halde, toplum önünde konuşabilmenin en önemli şartı insanın kendisini unutması ve konuşacağı konuyu, topluma vereceği şeyleri düşünebilmesidir. Bu da düşünerek, okuyarak ve dinleyerek olur ki, kısacası eğitim ve öğrenim demektir.

Kısacası iyi bir konuşma: Topluma, dinleyicilere bir şey verebilen bir konuşmadır.
Eğer bir şey veremiyorsa, onlardan bir çok şeyler alıyor demektir. Onların sabrını, zamanını, iyi niyetlerini, huzurunu hatta inançlarını bile...

İyi bir konuşmada kullanılan kelimeler açık ve yerinde olmalı , ifade edilmek istenen fikirleri tam verebilmelidir." YANLIŞ KELİMELERLE BİR FİKRİ İFADE ETMEK, YANLIŞ VE EKSİK TARTILARLA BİR TERAZİDE DOĞRU TARTMAYA ÇALIŞMAYA BENZER"

Hatta bir düşünür ; " Fikirlerini tam ifade edemeyen insanlar düşünmeyi bilmeyenlerle aynı seviyededir, " demiştir.

Tabi konuşmacının ses tonu, şivesi,duruşu, bütün bunlar iyi bir konuşmayı tamamlayan faktörlerdir.

İyi bir konuşmacı hakikaten sevdiği, heyecan duyduğu, dolu olduğu ve karşısındakilere böyle bir mesaj vermekten mutluluk duyacağı bir KONU, uygun bir ZAMAN ve uygun bir TOPLUM seçmeli ve hiç bir zaman konuşmak için konuşmamalıdır.

Konuşma renkli olmalıdır. Bu da güzel sözlerle, misal, teşbih ve gerekirse uygun fıkralarla süslenmiş bir konuşma demektir. Böyle bir konuşma sıkmaz ve ilgi çeker. Bunun asıl faydası da dinleyicilerin söyleneni daha çabuk anlamalarıdır.

Bunun en iyi örneklerinden biri;
İngiltere savaşı sırasında “ tarihin hiç bir döneminde bu kadar çok insan, bu kadar az insana, bu kadar çok şey borçlu olmamıştır " diyen CHURCHILL için, KENNEDY, " O, kelimelerini birer birer seferber etti, savaş meydanlarına yolladı ve harbi kazandı" şeklindeki misaldir.

KONUŞMADA AMAÇ
- Öğretmek
- Düşünce ve kanıları değiştirmek
- İzlenim yaratmak ve
- Olay içinde yaşatmaya yöneliktir.

Muhakkak olan bir şey varsa o da bir konuşmanın samimi, içten olmasıdır.

"ŞİŞMAN BİR ADAMIN AZ YEMENİN, PERHİZ YAPMANIN FAYDALARI ÜZERİNE YAPACAĞI EN MÜKEMMEL KONUŞMANIN HİÇ BİR ETKİ VE DEĞERİ OLAMAZ"

İyi bir konuşma mantık çerçevesinden ayrılmamak şartı ile kalplere hitabeden bir konuşmadır.

"İYİ BİR KONUŞMA GÜZEL BİR KADIN ELBİSESİNE BENZEMELİDİR. KONUYU KAPLAYACAK KADAR UZUN, FAKAT ENTERESAN OLACAK KADAR DA KISA OLMALIDIR"

İnsan ilişkilerinde başarılı olmanın en önemli unsurlarından birisi de başarılı iletişim bilincine sahip olmaktır. (yüz yüze ilişkilerde kelimeler % 10, ses tonu % 30, beden dili ise % 60 oranında etkili olmaktadır.) Bunun için ;

- Beden dilini, Jest ve mimikler ile yüz ifadelerini, el, kol ve baş hareketlerini uyumlu kullanmak
- Dinleyenlerle göz teması kurmak
- Etkili, güzel konuşma ve ses tonunu iyi kullanmak
- Güvenli ve güven veren bir duruşa sahip olmak
- Sempatik, dostça ve herkese eşit davranan bir tavır ortaya koymak
- Sabırlı, anlayışlı ve alçak gönüllü olmak,
- Konusunda bilgi birikimine sahip olmak ve doyurucu açıklamalar yapmak
- Hareketleri uyumlu, etkili kişilik ve görünüş ile düzgün kılık ve kıyafete sahip olmak,
- Dinleyici kitlesinin düzeyine uygun tavır ve konuşma yapmak gerekmektedir.

Bu bilgiler ışığında , yöneticilerimizin de yukarıdaki açıklamalara uygun hareket etmeleri başarı oranlarını arttıracak ve böylece Ülkemizin ihtiyacı olan, gelecek nesilleri düşünen, dürüst, bilgili, seviyeli, ahlaki değerleri ön planda tutan, erdem sahibi, vizyonu geniş bir yönetici profilini çizmek de mümkün olabilecektir.
dale carnegie :Güzel konuşma ve İnsanları Etkileme Sanatı- etkili konuşma sanatı
nüvit osmay : insan mühendisliği

Kurandan Söz Söyleme Sanatı Üzerine Dersler
Önce Yunus konuşsun: Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ ide bir söz
Bizim medeniyetimiz sözün sultan olduğu bir medeniyetti. Çünkü bu medeniyetin anası sözlerin sultanı olan vahiydi. Vahiy medeniyetinde söz üstündü, söz yüceydi, söz hatırlıydı. Onun için de yerine göre “savaş kesiyor” yerine göre “ağulu/zehirli aşı bal ile yağ ediyordu.” Vahiy medeniyetini ete kemiğe büründüren ve kalbi sözlerin sultanına iniş üssü olan Hz. Peygamber söze o kadar değer veriyordu ki, ona konuşacak sözü olan herkesi sonuna kadar dinlediği için düşmanları hakaret kastıyla “kulak” lakabını takıyorlardı.
Vahiy medeniyetine ihanet edip onun yerine “çağdaş uygarlık”ı ithal eden zihniyet sözden anlamaz, söz dinlemez, sözün en yücesini ve En Yüce Olanın sözünü kulak ardı eden bir zihniyetti. Çünkü kaba kuvveti yüceltmiş, gücü kutsamıştı. Bu yüzden de kâh gücünün önünde baş eğdiriyor kâh gücün önünde baş eğiyordu. Fakat söz dinlemiyor, sözden anlamıyor, söz tutmuyordu. Sözden anlamayan güç sahipleri, yönettikleri kitlelerin de ahlakını ve asabını bozdular. Sözün para etmediğini, değer verilmediğini görenler “sözlerini yükseltmek” yerine “seslerini yükselttiler.”
Öyle ya, yüksek sözleri umursamayan kulaklara yüksek sesler gerekiyordu. Onlar sözü değil, gücü yüceltedursunlar. Biz sözlerin sultanı olan Kur’an vahyinin, muhatabı olan insanoğluna sözü yüceltmenin yollarını nasıl öğrettiğine bir bakalım. Kur’an söz hakkında, farklı vesileler ve farklı bağlamlarda beş ayrı talimatta bulunur:
1 “Sözün doğrusunu söyleyiniz!” (Nisa 9)
2 “Sözü gönül alıcı bir biçimde güzelce söyleyiniz!” (İsra 23)
3 “Sözü muhataplarınıza akla ve sağduyuya uygun ve ortamı gözeterek söyleyiniz!” (Nisa 8)
4 “Sözü kolay anlaşılır bir biçimde söyleyiniz!” (İsra 28)
5 “Onlara kendileri hakkında konuşurken seviyeli, açık ve net söyle!” (Nisa 63)
Söz söyleme sanatına ilişkin Kur’an’da yer alan bu beş talimattan birincisi “sözün mahiyetiyle” ilgilidir. Öncelikle söz doğru-dürüst (sedîd) olmalıdır. Özünde doğruluk ve hakikat içermeyen bir söz ne kadar tumturaklı, ne kadar edebi, ne kadar belagatli olursa olsun sonuçta o “boş laf”tır. Bu yüzden doğruluk, sözün mahiyetine ilişkin vazgeçilmez bir unsurdur.
İkincisi “sözün muhatabıyla” ilgilidir. Söz söylerken muhatabın duygularını gözetmeyi emreden bu âyet, sözün “gönül okşayıcı, hatır alıcı” (kerîm) bir biçimde söylenmesini muhtevayı tamamlayan bir unsur olarak sunmaktadır. Çünkü muhtevası doğru olan nice söz vardır ki, sırf söyleyiş üslubunun çirkinliği yüzünden alıcısına ulaşmamış, ziyan olmuştur. Doğru sözü “üzüm yemek” için değil de “bağcıyı dövmek” için kullananlar, hem söze hem muhataba zulmetmiş olurlar.
Üçüncüsü, söz söylerken hem muhatabın aklını, hem de ortamını gözetmeyi amir bir talimattır. Sözü “ma’rûf” bir biçimde söylemek, hem muhatabın aklına hitab etmek (makul olan), hem de çevresini, ortamını, örfünü ve âdetini dikkate almak (maruf olan) anlamına gelir.
Dördüncü ve beşinci talimatlar sözün biçimiyle ilgilidir. Sözün biçimi, sözün taşındığı kap, yani pakettir. Bu, değerli bir metaı çok kötü ve pespaye bir pakette sunmaya benzer. Sözün doğru ve güzel olması yetmez, onu doğru ve güzel bir biçimde sunmak da şarttır.
KAZANMA 
Konuşma yeteneğini kazanmak güç değildir. Bu yetenek Allah’ın birkaç kişiye bahşettiği yetenek de değildir. Bu golf oynama yeteneğine benzer. Yeterince isteyen ve cesur olan herkes gizli kapasitesini ortaya çıkarabilir.  Sonradan iyi konuşmacılar olarak ün kazanan pek çok kişi çalışmalarının başında sıkılganlık ve topluluk korkusundan yakınıyorlardı. Ne kadar sık konuşursanız konuşun, başlamadan hemen önce bu tedirginliği duyabilirsiniz ama başladıktan sonra birkaç saniye içinde bu duygu tamamen ortadan kalkacaktır.  
 Konuşma sanatını kazanmanız için yapmanız gereken dört şey vardır:  
a- Güçlü bir kararlı bir istekle işe başlayın 
 b- Hazırlanın. Ne söyleyeceğinizi bilmiyorsanız kendinize güvenemezsiniz. 
c- Kendinize güvenli görünün. Cesur olmak için cesurmuş gibi davranın. 
d- Çalışın. Korku güvensizliğin, güvensizlik de neler yapabileceğinizi bilmemenin sonucudur.  Bir konuşmacı duygularını şu şekilde dile getirmiştir. “Başlamadan iki dakika önce başlamaktansa , kamçılanmayı yeğlerim. Bitirmeden iki dakika önce ise durmaktansa ölmeyi tercih ederim.” Bir kişi konuşmasına hazırlık yapmamışsa kendini rahat hissedemez. Bu durumda körlere yol gösteren bir kör gibidir.  Heyecanını yenebilmek için canlı bir şekilde durup, derin bir nefes alın. Aslında toplumun önüne çıkmadan önce otuz saniye derin derin nefes alıp vermelisiniz. Oksijen miktarının artması sizi canlandırıp cesaret kazandırır. Nefesinizi tuttuğunuz zaman da heyecanınız geçer. Konuşmaya başlarken cesur bir şekilde öne çıkın , dik durun, durumunuzdan hoşnutmuş gibi görünün, dinleyicilerin gözlerinin içine bakın sanki hepsinin size borcu varmışçasına güvenli bir şekilde konuşmaya başlayın. Sinirli bir şekilde ceketinizin düğmelerini ilkleyip açmayın, kolyenizle oynamayın ve ellerinizi oynatıp durmayın. İlk birkaç kere bir masa yada sandalyenin arkasında durmak ve bunlara sıkıca tutunmak ya da elinizin içinde bir madeni para tutmak size biraz cesaret kazandırabilir.   İyi bir konuşmacı olmanın yolu, uygulama yapmaktan geçer. Kesin olan tek şey var: yüzmeyi öğrenmenin yolu suya atlamaktan geçer. 
2 BÖLÜM:
HAZIRLANARAK KENDİNE GÜVEN KAZANMA
  Eğer bir konuşmacının kafasında ve kalbinde gerçek bir mesaj, içinde bir konuşma dürtüsü varsa itibar kazanması hemen hemen kesindir. İyi hazırlanmış bir konuşma onda dokuz yapılmış sayılır.   Hazırlanma nedir?Gerçek hazırlık kendinden bir şeyler çıkarmak,kendi düşüncelerini toplamak ve düzenlemek kendi inançlarını beslemektir.  Oturup 30 dakika içinde bir konuşma üretmeye çalışmayın bir konuşma biftek gibi sipariş üzerine yapılamaz.Konuşma gelişmelidir.Konunuzu önceden seçin, sürekli ,uyurken,uyanıkken,düş görürken bu konu üzerinde derinlemesine düşünün.Arkadaşlarınızla tartışın. Aklınıza gelen bütün fikirleri ve örnekleri not alıp yenilerini üretmeye çalışın.  Bir süre bağımsız olarak düşündükten sonra kütüphaneye gidip kitaplar okuyun.Kütüphaneciden yardım isteyin.Size büyük yardımı dokuna bilir.  Kullanmayı düşündüğünüzden çok daha fazla materyal toplayın Luther in  Yaptığını yapın.Luther bir iki tane nispeten iyi örnek bulabilmek için bir milyon bitki dikerdi.  Yüz tane düşünce toplayıp doksanını atın.Bunu daha fazla güven kazanmak ve yaptığınız etkiden emin olmak,zihninizde,kalbinizde ve konuşma tarzınız da yol açacağı etkiyi arttırmak için yapın.  Yedekleme gücünüzü geliştirin.Bunun yolu kullanacağınızdan çok şey bilmek,bilgi toplamaktır.Neden kullanacağınızdan fazla bilgi toplayacaksınız?Çünkü bunun konuşmacıya saklama gücü vereceği ve bildiği halde dile getiremediği şeylerin dile getirdiklerine güç ve renk katacağı kesindir.
  3. BÖLÜM:
ÜNLÜ KONUŞMACILAR KONUŞMALARINI NASIL HAZIRLAR?
  Napolyon “Savaş sanatı,önceden ölçülüp düşünülmemiş hiçbir şeyin başarılı olmadığı bir bilimdir.”demiştir.Bu ateş etmek kadar zor olduğu kadar konuşma için de doğrudur.Konuşma bir yolculuktur.Planlanması gerekir.Aklı başında olan hiç kimse plansız bir ev yapmaya kalkışmaz;öyleyse elinde bulanık bile olsa bir plan program olmadan neden konuşma yapmaya kalkışsın?  Fikirlerin düzenlenmesi ve tüm konuşmaların kurulması için kesin kurallar verilemez. Konuşmacı bir noktayı ele aldığında , o noktaya iyice değinmeli ve bir daha geri dönmemelidir. Kısa zamanda bir konunun geniş ayrıntılarına girilmemeli, konunun tek bir yönü üzerinde durulmalıdır. Konuşmacı alaca karanlıktaki bir yarasa gibi amaçsızca bir o konuya bir bu konuya atlamamalıdır.  
Doktor Corwell pek çok konuşmasını şu plana göre hazırlamıştır.: 
 a- Gerçekleri
b- Gerçekleri tartışın 
 c- Hareket oluşturun  Muhtemel bu plan size çok yardımcı olacaktır: 
 a- Yanlış bir şey gösterin 
 b- Bunu nasıl düzelteceğini gösterin 
 c- İşbirliği isteyin  İşte size mükemmel bir konuşma planı: 
 a- İlgi çektiğinizden emin olun 
 b- Güven kazanın 
 c- Gerçeklerinizi belirtin 
d- İnsanları harekete geçiren dürtüler oluşturun 
Mümkünse konuşmanızı bir diktafona okuyup daha sonra dinleyin. Notlar konuşmanıza olan ilginin yüzde ellisini dağıtır. Konuşma anında not kullanmaktan kaçının. Hepsinden öte, konuşmanızı okumayın. Bir dinleyici topluluğunun okunan bir konuşmayı dinlemeye katlanması çok güçtür.  Konuşmanızı düşünüp düzenledikten sonra , sokakta giderken sessizce tekrarlayın. Ayrıca kendi başınıza bir yere gidip, hareketlerinizi de devreye sokarak konuşmanızı baştan sona yineleyin. Gerçek bir topluluğa hitap ettiğinizi düşünün. Bunu ne kadar çok yaparsanız, konuşmanızı yapma zamanı geldiğinde kendinizi o kadar rahat hissedersiniz.  İki bin yıl önce Horatius şöyle demişti: “Konuşma anında kelime aramayın, sadece gerçek ve düşünce arayın. Sonra kelimeler gelecektir, yığın yığın.”
  4. BÖLÜM:
 BELLEĞİN GELİŞTİRİLMESİ
  Ortalama insan mutlak kalıtsal bellek kapasitesinin yüzde onundan fazlasını kullanmaz. Hatırlamanın doğal kanunlarını ihlal ederek insan belleğinin yüzde doksanını ziyan eder.  Hatırlamanın doğal kanunları üç tanedir: “İzlenim, yineleme, bağdaştırma.”  Anımsamak istediğiniz şeyden derin canlı bir izlenim edinin.
Bunun için :
  a- Konsantre olun 
 b- Yakından gözlemleyin 
c- İzlenimlerinizi edinirken olabildiğince çok duyunuzu kullanın 
d- Her şeyden öte görsel izlenimler edindiğinizden emin olun. Gözden beyine giden sinirler , kulaktan beyine gidenlerden yirmi beş kat daha büyüktürler.   Belleğin ikinci kanunu, yinelemedir. Binlerce müslüman öğrenci Kuran-ı Kerim-i ezberlerler ve bunu büyük ölçüde yineleme gücünü kullanarak başarırlar. Eğer yeterince sık tekrarlarsak makul sınırlar içinde her şeyi ezberleyebiliriz.
 Tekrar ederken şunlara dikkat etmeliyiz: 
a- Bir şeyi belleğinize kazıyana dek tekrarlamayın. Bir iki kere üzerinden geçip bırakın; sonra tekrar elinize alıp bir daha göz atın. Bu şekilde aralıklarla tekrarlayarak ezberlemek, bir seferde ezberlemenin yarısı kadar zamanınızı alacaktır
  b- Bir şeyi ezberledikten sonra ilk sekiz saatte unuttuğunuz miktar sonraki otuz günde unuttuğunuz kadardır.  Belleğin üçüncü kanunu , bağdaştırmadır. Herhangi bir şeyi tam olarak hatırlamanın tek yolu bunu bir başka olguyla bağdaştırmaktır. Bir olguyla zihindeki diğer olgular arasında ilişki kurmak istediğinizde o olguyu tüm açılardan düşünün. Bu niye böyle?, bu nasıl böyle oldu? Ne zaman oldu? Gibi sorular sorun. Bir yabancının ismini hatırlamak için yabancının bakışlarını gözlemleyin. İsmiyle yüzü arasında , mesleği arasında anlamsız ifadeler oluşturun.   Tarihleri anımsamak için akılda olan ünlü tarihlerle , bunlar arasında ilişki kurun. Konuşmanızdaki noktaları anımsamak için bunları birini doğal olarak , diğerine yöneltecek şekilde mantıklı bir sıraya koyun. Aldığınız tüm önlemlere karşın birden bire söylemek istediğiniz şeyleri unutursanız, son cümlenizdeki son sözcükleri bir sonraki cümlenin ilk sözcükleri olarak kullanın. 
5. BÖLÜM:
İYİ KONUŞMANIN SIRRI 
 Bir konuşmada önemli olan tek şey sözcükler değildir. Önemli olan sözcüklerin aktarılırken verdikleri tattır. Ne söylediğiniz , nasıl söylediğiniz kadar önemli değildir.   Konuşma anında konuşmacının yere bakması yada yukarılara bakması dinleyici ile konuşmacı arasındaki iletişimi olumsuz etkiler.   İyi konuşma tarzı sohbet havası taşır ve doğrudandır. Her kes konuşma yeteneğine sahiptir. Konuşmalarınızda başkalarını taklit etmeyin. Eğer kendinizden bir konuşma yaparsanız , dünyadaki herkesten farklı konuşacaksınız.  Dinleyicilerinizle onların ayağa kalkıp size cevap vermelerini bekliyormuş gibi konuşun. Öyleyse birinin size bir soru sorduğunu ve sizin de bunu yinelediğinizi hayal edin. Konuşmalarınıza yüreğinizi katın , duygusal ve samimi olun.   Konuşma anında cümledeki önemli sözcükleri vurgulayıp, önemsizleri ikinci plana bırakın. Ses tonunuzu yükseltip alçaltarak sonra tekrar yükselterek ayarlayın. Önemsiz sözcükleri hızla geçiştirin. Öne çıkarmak istediklerinizi daha fazla zaman ayırın. Önemli fikirlerinizden önce ve sonra durmayı ihmal etmeyin. 
6. BÖLÜM:
KÜRSÜDE VARLIK VE KİŞİLİK 
 İş hayatındaki başarıda kişilik bilgiden daha önemlidir. Bu bildiri iş hayatında olduğu kadar konuşmada da doğrudur.   Yorgun olduğunuz zaman konuşmayın. Dinlenin güç kazanın, enerji depolayın  Konuşmadan önce tedbirli yiyin. Aksi halde beyinde olması gereken kan midede olur, bu da konuşma anında hafızayı olumsuz etkiler.  Enerjinizi köreltecek bir şey yapmayın. Enerji çekicidir. İnsanlar enerjik konuşmacının etrafında toplanırlar.  Temiz ve çekici giyinin. İyi giyinmiş olduğunu bilmek , kişinin kendine duyduğu saygı ve güveni arttırırken , dinleyicilerin de konuşmacıya olan saygı ve güvenini arttırır.  Gülümseyin. “Benzer, benzerler doğurur” kaidesince eğer dinleyicilerimizle ilgilenirsek , dinleyicilerimizin de bizimle ilgilenmesi çok olasıdır.  Dinleyicilerinizi bir araya toplayın. Dağılmış olan hiçbir grup kolay kolay etkilenmez. Birey gülmeyeceği ve etkilenmeyeceği şeylere grup içersinde gülebilir ve bunları onaylayabilir. Küçük bir gruba konuşuyorsanız bu kişileri küçük bir odada toplayın. Konuşmanız candan gayri resmi ve sohbet havasında olsun.   Konuşma yapacağınız yeri ışıkla doldurun. Ortamın havası temiz olsun.   Kürsüde kalabalık eden ıvır zıvırı kaldırın. Kürsüde mümkün mertebe konuk bulundurmayın. Çünkü dikkati ve ilgiyi konuk olumsuz etkileyebilir.  
 7. BÖLÜM :
 KONUŞMAYA NASIL BAŞLANIR 
 Bir konunun açılması güçtür. O sırada dinleyicilerin zihinleri taze ve etkilenmeleri kolay olduğu için açılış oldukça önemlidir. Önceden dikkatle hazırlanması gerekir. Giriş kısa sadece bir iki cümle olmalıdır. Mümkün olan en az sözcükle doğrudan konunun kalbine girilmelidir.  Acemiler fıkra anlatarak veya özür dileyerek başlama eğilimdedir. Genellikle bunların ikisi de kötüdür. Yapılan espriler pastanın kendisi değil, kreması olmalıdır.   Bir konuşmacı şunları yaparak dinleyicinin ilgisini hemen çekebilir: 
 a- Merak uyandırarak 
 b- İlginç bir örnekle başlayarak 
c- Belli bir örnekle başlayarak 
 d- Bir gösteri yaparak 
 e- Soru sorarak 
f- Çarpıcı bir alıntıyla başlayarak 
 g- Konunun dinleyicilerin yaşamsal çıkarlarını nasıl etkilediğini göstererek 
h- Şaşırtıcı gerçeklerle başlayarak   Açılışınızı çok resmi yapmayın. Çok açık da olmayın. 
 8. BÖLÜM :
KONUŞMA NASIL BİTİRİLİR? 
 Bir konuşmanın kapanışı gerçekten onun en staretejik unsurudur. En son söylenenin en uzun süre anımsanması olasıdır.  “Bu konuda söyleyeceklerim bu kadar. Bu yüzden artık sussam iyi olur.” Diyerek bitirmeyin. Durun ama durmaktan söz etmeyin.  Konuşmanızın sonunu önceden dikkatle planlayın. Nasıl kapatacağınızı kelimesi kelimesine bilin. Konuşmanızı toparlayın.  
Kapatmak için önerilen yedi yol : 
 a- Söz ettiğiniz başlıca noktaları özetlemek, kısaca ana hatlarını belirtmek. 
 b- Hareket uyandırmak 
c- Dinleyiciye içten bir iltifatta bulunmak 
d- Güldürmek 
 e- Uygun bir şiir aktarmak 
f- Kutsal kitaplardan alıntı yapmak 
g- Bir zirve oluşturmak  İyi bir başlangıç, iyi bir sonuç hazırlayıp bunları birbirine yaklaştırın. Her zaman dinleyicileriniz istemeden susun. Doyum noktasına popülerlik zirvesinden hemen sonra ulaşılır. 
 9. BÖLÜM:
ANLAMI AÇIK KILMANIN YOLU : 
Açık olmak oldukça önemli ve zaman zaman çok güçtür. Hz. İsa meselelerle öğretmek zorunda olduğunu söylerdi. Hz. İsa bilinmeyeni bilinenden bahsederek açıklardı.  Sıradan bir topluluğa seslenirken teknik terimler kullanmaktan kaçının. Hakkında konuşmak istediğiniz şeyin kendi zihninizde öğle güneşi kadar açık olduğundan emin olun.   Görme duygusuna hitap edin. Mümkün olursa resimler ve örnekler kullanın, kesin olun. Önemli fikirleri tekrar ifade edin ; ancak tekrarlamayın. Aynı ifadeleri kullanmayın. Cümleleri değiştirin ve fikrinizi dinleyicilerin fark etmeyeceği şekilde tekrarlayın. Soyut ifadelerin ardından genel örnekler ve daha da iyisi özel durumlar ve somut vakalar kullanarak bu ifadeleri açıklayın. Konuşmanızı değindiğiniz noktaları kısaca özetleyerek kapatın. 
 10. BÖLÜM :
DİNLEYİCİLERİN İLGİSİNİ ÇEKMENİN YOLLARI 
 İnsanlar sıradan şeyler hakkındaki sıra dışı olgularla ilgilenir. İlgilendiğimiz başlıca şey kendimizdir. Diğerlerini kendileri ve kendi ilgi alanları hakkında konuşturan ve istekle dinleyen kişi , çok az konuşsa da genellikle iyi bir konuşmacı olarak kabul edilir.   İnsanlara yapılan övgüler ve insan hikayeleri hemen hemen her zaman ilgi çeker. Konuşmacı sadece birkaç noktaya değinmeli ve bunları ilgi çekici hikayelerle örneklemelidir.   Konuşmanız somut ve belirli olsun. İfadeleriniz açık, etkileyici ve ilginç olmalıdır. Konuşmanıza gözünüzün önüne imgeler getiren sözcüklerle yapılan resimler oluşturan ifadeler serpiştirin. Mümkün olursa zıt ifadeler kullanın.  
 11. BÖLÜM:
DİKSİYONUNUZU NASIL GELİŞTİREBİLİRSİNİZ 
İnsanlarla sadece dört şekilde ilişki kurarız. Dört şeye göre değerlendirilir ve sınıflandırılırız :Ne yaptığımız , nasıl göründüğümüz , ne söylediğimiz ve nasıl söylediğimle. İnsanlar bizi sık sık dili kullanma tarzımıza göre yargılarlar.   Diksiyonunuz büyük ölçüde arkadaşlarınızın bir yansıması olacaktır. Öyleyse edebiyat ustalarıyla arkadaşlık edin. Akşamlarınızı düz yazı ve şiirin ustalarıyla geçirin. Bunu yaparsanız zihniniz zenginleşecek ve diksiyonunuz arkadaşlarınızın şanından bir şeyler alacaktır.Okurken yanınıza bir sözlük bulundurun. Bilmediğiniz kelimelere bakın. Bu sözcüğü zihninize kazımak için kullanma fırsatları arayın. Kullandığınız kelimelerin kökenini araştırın. Sözcüklerin tarihi cansız ve kuru değildir., sözcükler maceralarla doludur. Eski yıpranmış sözcükleri kullanmayın. Anlamın kesin ve doğru olmasına dikkat edin. Göze hoş görülen her şeyi “güzel”diye tanımlamayın. Bu sözcüğün eş anlamlılarını kullanarak anlamı daha kesin,taze ve güzel bir yolla ifade edebilirsiniz. Basmakalıp ifadeler kullanmayın. Özgün olmak için çaba gösterin. Diğerlerinden farklı olma cesaretini gösterin.  
KONUŞMA GÜÇLÜĞÜ ÇEKİYOR MUYUZ? 
Varlığımızı kanıtlamada, dış dünya ile bağlantımızı kurmada konuşmanın bize sunduğu olanaklardan yararlanırız. Acaba bu olanakları gerektiği gibi kullanabiliyor muyuz? Nasıl konuşuyoruz? Konuşma güçlüğü çekiyor muyuz?

Konuşma güçlüğü çekip çekmediğimizi, düşünce ve duygularımızı rahatça anlatıp anlatamadığımızı, karşımızdakilerle doğal bir iletişim kurup kuramadığımızı anlayabiliriz. Konuşurken hangi türden yanlışlıklar yapıyoruz? Söylemek istediklerimizi tam verebiliyor muyuz?

Konuşma sırasında yaptığımız yanlışların ayrımına varamayız. Bunları ancak karşımızdakiler, bizleri dinleyenler bilebilir. Belki amacımızı tam karşılayacak uygun sözcükleri seçemiyor, aşınmış kullanımdan düşmüş sözcükler seçiyoruz. Belki el, kol, yüz hareketlerimizi bedensel davranışlarımızı konuşmanın akışına uyduramıyoruz.

Hiç birimizin konuşması tıpatıp birbirine benzemez. Çünkü düşünsel ve dilsel yetkinleşmemiz tam bir özdeşlik göstermez. Bunda yetiştiğimiz, içinde bulunduğumuz toplumsal ortamın da payı büyüktür.

Konuşma güçlüğü çekiyor muyuz? Aşağıdaki sorular, bunu anlamamızda bir ölçüde yardımcı olabilir:

Söylediklerimi karşımdakiler kolayca anlayabiliyor mu?

Düşüncelerimi açık ve etkili bir biçimde belirtebiliyor muyum?

Sözcükleri söylerken kolayca anlayabiliyor mu?

Sesimi, duygu ve düşüncelerimi besleyecek, zenginleştirecek bir yönde kullanabiliyor muyum?

Tekdüze mi, yoksa canlı ve hareketli bir biçimde mi konuşuyorum?

Konuşurken bakışlarımı beni dinleyenlere yöneltiyor muyum?

El ve yüz hareketlerimi kullanırken bir takım yapmacık durumlara düşüyor muyum?



Kaynak

Emin ÖZDEMİR
Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı
Remzi KitabeviGüzel Ve Etkili Konuşma
İletişim alanındaki büyük gelişmelere karşın yine de insanoğlunun çevresindekilerle anlaşmasını sağlayan en etkili araç, onun konuşma yetkisidir. Birçok etkinliğe konuşma düzleminde katılırız. Düşündüklerimizi, tasarladıklarımızı, özlemlerimizi, kinimizi, öfkemizi biçimlendirip yansıtmada başlıca aracımız olmuştur konuşma.


Güzel ve Etkili Konuşmanın İlkeleri Nelerdir
  1. İyi Bir Konuşma, Yıkıcı Değil, Yapıcıdır: Yapıcı konuşma, dinleyicilerin inançlarını, değer yargılarını, düşüncelerini olumlu bir yönde değiştirmeyi amaçlar.
  2. İyi Bir Konuşma, İlginç ve Değerli Konuları Kapsar
  3. İyi Bir Konuşma, Konuşmacının Kişiliği İle Bütünleşir
  4. İyi Bir Konuşma, Belli Bir Amaca Yönelir
  5. İyi Bir Konuşma, Konuşmayı Etkileyen Etkenleri Çözümleyerek Oluşur
  6. İyi Bir Konuşma, Sağlam Bir Konuşma Yöntemi Üzerine Kurulur: Genellikle konuşmalarda dört ana amaç ve bu amaçlara yönelik dört ana yöntem vardır. Tartışma, savunma, öğretme ve duygulandırma.
  7. İyi Bir Konuşma, Dinleyicilerin İlgi ve Dikkatini Toplar
     
Konuşmamızın Türü

Konuşmamızın türü; ister özel, karşılıklı, dertleşme ve söyleşme niteliğinde olsun, ister halk önünde ya da bir topluluk karşısında konuşma olsun, güzel ve etkili bir konuşma yapabilmek için konuşmayı etkileyen etkenleri tanımalıyız.

Dinleyicilerimizi Tanıyor muyuz?

Her konuşma, bir konuşma, bir kimseye bir şey hakkında bir şey söyleme işidir. Dinleyicimiz olan kişi ya da kişiler kimlerdir? Tanıyor muyuz onları? Konuştuğumuz kişiler her günlü çevremizdense, arkadaşlarımızı, eş dostlarımızsa onlar hakkında bir görüşümüz vardır.

Dinleyicilerimizin Yaş Durumu

İnsanların ilgi ve gereksinimleri yaşlara göre değişir. Kuşkusuz insan ilgileri kişiden kişiye göre değişir. Yaş, bu ilgilerin değişiminde önemli bir etkendir.


Dinleyicilerimizin Cinsiyet Durumu

Dinleyicilerimizin Sayısal Durumu

Bireysel düşünüş ve duyuşun yerini toplumsal düşünüş, toplumsal duyuş alır. Bu bakımdan küçük bir grubu coşkulandırmak, duygularını kamçılamak, büyük bir topluluğa oranla daha güçtür.

Dinleyicilerimizin İş ve Uğraş Durumu

İnsanların ilişkileri, ilgileri, ekonomik durumları, davranışları üzerinde işlerinin ve uğraşlarının büyük payı vardır.


Hangi Ortamda Konuşacağız


Toplantının Niteliği

Yapacağımız konuşmanın özelliğini, genellikle toplantının amacını belirler.

Konuşmanın Yeri

Kapalı bir yerde mi, açık havada mı, ses düzeni var mı?

Toplantının Programı

Bizi dinleyenler üzerinde belirli bir etki yaratabilmemiz, toplantının programını, bu program içindeki yerimizi iyi değerlendirmemize bağlıdır. Toplantının amacı açısından bizim katkımız ne olacaktır, bunu açık seçik öğrenmeliyiz.

Toplantının Süresi

Konuşmacıların en büyük eksikliği, süreyi iyi ayarlayamamalarıdır.


İyi Bir Konuşmacının Niteliklerini Taşıyor muyuz?
  • Sorumluluk Duygusu
  • Sağlam Bir Kişilik
  • Düşünsel Yetkinlik
Öncelikle üzerinde konuşacağı konu üzerinde düşünsel bir yetkinliğe kavuşmuş olmalıdır.


Konuşma Yönteminde Ustalık

Her konuşma, özellikle halk ya da belli bir topluluk önünde yapılan konuşmalar, belirli aşamalardan geçerek hazırlanır.

 KONUŞMAYI ETKİLEYEN ETMENLER?Konuşmamızın Türü

Konuşmamızın türü; ister özel, karşılıklı, dertleşme ve söyleşme niteliğinde olsun, ister halk önünde ya da bir topluluk karşısında konuşma olsun, güzel ve etkili bir konuşma yapabilmek için konuşmayı etkileyen etkenleri tanımalıyız.

Dinleyicilerimizi Tanıyor muyuz?

Her konuşma, bir konuşma, bir kimseye bir şey hakkında bir şey söyleme işidir. Dinleyicimiz olan kişi ya da kişiler kimlerdir? Tanıyor muyuz onları? Konuştuğumuz kişiler her günlü çevremizdense, arkadaşlarımızı, eş dostlarımızsa onlar hakkında bir görüşümüz vardır.

Dinleyicilerimizin Yaş Durumu

İnsanların ilgi ve gereksinimleri yaşlara göre değişir. Kuşkusuz insan ilgileri kişiden kişiye göre değişir. Yaş, bu ilgilerin değişiminde önemli bir etkendir.


Dinleyicilerimizin Cinsiyet Durumu

Dinleyicilerimizin Sayısal Durumu

Bireysel düşünüş ve duyuşun yerini toplumsal düşünüş, toplumsal duyuş alır. Bu bakımdan küçük bir grubu coşkulandırmak, duygularını kamçılamak, büyük bir topluluğa oranla daha güçtür.

Dinleyicilerimizin İş ve Uğraş Durumu

İnsanların ilişkileri, ilgileri, ekonomik durumları, davranışları üzerinde işlerinin ve uğraşlarının büyük payı vardır.


Hangi Ortamda Konuşacağız


Toplantının Niteliği

Yapacağımız konuşmanın özelliğini, genellikle toplantının amacını belirler.

Konuşmanın Yeri

Kapalı bir yerde mi, açık havada mı, ses düzeni var mı?

Toplantının Programı

Bizi dinleyenler üzerinde belirli bir etki yaratabilmemiz, toplantının programını, bu program içindeki yerimizi iyi değerlendirmemize bağlıdır. Toplantının amacı açısından bizim katkımız ne olacaktır, bunu açık seçik öğrenmeliyiz.

Toplantının Süresi

Konuşmacıların en büyük eksikliği, süreyi iyi ayarlayamamalarıdır.


İyi Bir Konuşmacının Niteliklerini Taşıyor muyuz?
  • Sorumluluk Duygusu
  • Sağlam Bir Kişilik
  • Düşünsel Yetkinlik
Öncelikle üzerinde konuşacağı konu üzerinde düşünsel bir yetkinliğe kavuşmuş olmalıdır.


Konuşma Yönteminde Ustalık

Her konuşma, özellikle halk ya da belli bir topluluk önünde yapılan konuşmalar, belirli aşamalardan geçerek hazırlanır.

 KONUŞMANIN DOKUSU VE ÖRÜNTÜSÜSesimizi Amacımıza Göre Kullanabiliyor muyuz?

Söz götürmez bir gerçektir ki konuşmacının sesi işitilmezse, dinleyiciler konuşmacıyı duymazsa iletişim olmaz.


Tatlılık


Esneklik: Sesimize esneklik kazandırma, önemli noktalardan biridir. Bir konuşma aynı ses tonuyla başlayıp bitmez; yapısına göre, duygu ve düşüncelerin değişimine göre, sesin de değişimini zorunlu kılar.

Canlılık: Canlı bir ses, dinleyicilerin ilgisini dağıtmaz, düşünce ve duyguların dinleyicilere tam olarak iletimini sağlar.

Akıcılık: Sözcüklerin yumuşak bir biçimde, birbirleriyle uyumlanarak söyleniş durumudur akıcılık.

Açıklık: Açıklığın sağlanması, özellikle seslerin ve hecelerin birbirine tam olarak ulanmasına bağlıdır.


Sözcük ve Cümlelerin Hakkını Verebiliyor muyuz?


Sözcük Vurgusu: Sözcüklerde vurgu, genellikle son hecede bulunur.

Cümle Vurgusu: Cümle içersinde anlamca önemli olan sözcüğü vurguyla belirtiriz. Buna cümle vurgusu denir.

Şiddet Vurgusu: Konuşmada ve sesli okumalarda söze daha çok güç vermek için, dinleyicilerin dikkatlerini kamçılamak için cümledeki kimi sözcükleri özellikle vurgularız. Buna şiddet vurgusu denir.



Kaynak

Emin ÖZDEMİR
Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı
Remzi Kitabevi HAZIRLIKLI VE HAZIRLIKSIZ KONUŞMAGünlük konuşmalarımızın büyük bir bölümü özel bir hazırlık yapılmasını gerektirmez. Arkadaşlarımızla dertleşirken, eş-dost toplantılarında söyleşirken, önceden bir hazırlık yapmayız.

Belirli bir konuda, belirli bir amaç için, bir topluluk ya da halk önünde konuşacaksak hazırlık yapmamız gerekir. Konuşmacı, hazırlıklı değilse ıkınır-sıkınır, kekeler, bir şeyler söylemek için ter döker, ya da işi ağız kalabalığına getirir, makineli tüfek gibi asılsız sözcükleri ateşler, üst üste yığar.

Doğallığın Sınırını Aşıyor muyuz?

Yapaylaşan, doğallıktan uzaklaşan her şey çirkinleşir.


Dinleyicinin Tepkisini İzleyebiliyor muyuz?

Bir konuşmacı, ister hazırlıklı, ister hazırlıksız doğaçlama konuşsun, dinleyicilerin tepkisini bilmelidir. Söylediklerim ilgiyle dinleniyor mu? Bakışları bende yoğunlaşıyor mu? Bizi dinleyenlerin tepkilerine göre yönlendirmeliyiz konuşmalarımızı. Dinleyicilerimiz esniyorlarsa bize değil başka yöne ve yere bakıyorlarsa, oturdukları yerde sürekli oturuş biçimini değiştiriyor, kıpırdıyorlarsa belli ki ilgiyle bizi dinlemiyorlar.

Kaynak

Emin ÖZDEMİR
Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı
Remzi Kitabevi KONUMUZU SEÇMEGüzel ve etkili bir konuşmanın ilk koşulu, konuşma konumuzu iyi seçmektir. Günlük konuşmalarımızda böyle bir seçme söz konusu değildir. Konuşacağımız konuyu biz değil, konu bizi seçer. Alışverişlerde, arkadaşlarımızla dertleşmelerde, özel konuşmalarımızda konularımız, yaşadığımız günlerin getirdikleridir. Bir topluluk önünde, belli bir amaç için konuşacaksak iş değişir.

Konumuzu Nasıl Seçeriz?

Eğer üzerinde konuşacağımız konu, toplantıyı düzenleyenlerce bize verilmişse bu soruya gerek yok. Konu bize verilmemiş de seçme işi bize bırakılmışsa düşünürüz. Konumuzu nereden, nasıl seçeceğiz?

Yaşantı ve Deneyimlerimiz

İnsanın yaşantı ve deneyimlerini oluşturan etkenlerin başında daha önce de söylediğimiz gibi çevresi gelir. Yaşantı ve deneyimlerimizin bir bölümü de uğraşımızla ilgilidir.

Özel İlgilerimiz

Özel ilgilerimizden de değişik konuşma konuları çıkarabiliriz. Kendi ilgilerimizle onların ilgileri arasındaki bağlantıyı düşünerek seçmeliyiz konumuzu.

Okuduklarımız ve Dinlediklerimiz

Konuşma konularımızı bulmada, seçmede kaynaklarımızdan biri de okuma ve dinlemedir. Dergiler, gazeteler, araştırma ve incelemeler, romanlar, öyküler bize birçok yeni konunun ipuçlarını verebilir. Aynı durum, dinleme için de geçerlidir. Radyoda, televizyonda, açıkoturumlarda, panel ve masabaşı taştışmalarında dinlediklerimiz de yeni konu çağrışımlarına götürebilir bizi.

Dış Dünyamız

Konuşma konularımızı seçmede temel kaynağımız kuşkusuz dış dünyamızdır. Bizi kuşatan çevreyi, olayları, olguları, görme, işitme, okuma ve dinleme yoluyla kavrarız.

Konu Alanlarını Tanıyor muyuz?

Kendimiz için olduğu kadar başkaları için de ilgi çekici, üzerinde rahatça konuşabileceğimiz konuları bulup seçme, başarılı bir konuşma metni hazırlamanın ilk koşuludur.

Seçtiğimiz Konuyu Sorularla Değerlendirebiliyor muyuz?

Seçtiğimiz bir konu üzerinde hazırlığa başlamadan önce, konumuzu değişik açılardan bir tartıya vurmamız gerekir. Konumuzu sınırlandırmaktır. Belli bir amaç doğrultusunda, belli bir yönden ele almak demektir. AMACIMIZI BELİRLEMEHer konuşma belli bir amaca yönelik olmalıdır. Amaçsız bir konuşma olmaz.


Niçin Konuşuruz?

Önce de dediğimiz gibi bizi konuşmaya iten ya da zorlayan kimi etkenler vardır. Bazen karşımızdakine kendi inanç ve düşüncelerimizi aşılamak, onun davranışlarının, düşüncelerinin kendimizinki doğrultusunda olmasını isteriz. Hakkımızı aramak, kendimizi savunmak,. bir topluluk içinde varlığımızı kanıtlamak isteriz.

Özel Bir Amacımız Var mı?

Her konuşmada, konuşmanın dokusunu yönlendiren belirli bir amaç vardır. İlk bakışta her konuşmanın kendine özgü bir amacı olduğunu görürüz.

Öğretme ve Bilgilendirme

Kimi konuşmalarımızda öğretme amacı ağır basar. Öğretici amaçla yapılan konuşmaların türlü biçimleri vardır.

Dersler ve Konferanslar

Bu tür konuşmaların başında gelir.

Sözlü Raporlar

Öğretici nitelikli konuşmalardandır. Bu şirket ya da kuruluşun yönetmeni, şirketin ya da haftalık, aylık durumuyla ilgili olarak sorumlulara sözlü rapor verir.




Kaynak

Emin ÖZDEMİR
Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı
Remzi Kitabevi SÖYLEYECEKLERİMİZİ SAPTAMAHangi Kaynaklardan Nasıl Yararlanacağız?


Düşünerek

Gözlemleyerek

Gözlemleme, olaylara, olgulara, durumlara, varlıklara alıcı gözle bakma işidir. Görülenlerin belli bir amaç doğrultusunda ayrımlanması, yorumlanması, değerlendirilmesi işidir. Gözlemleme yoluyla elde ettiğimiz bilgiler, birinci eldendir. Bu yönden de ayrı bir önem taşır. Düşünerek bulduğumuz bilgi ve veriler gibi bu yolla bulduklarımızı da saptamalıyız.

Başkalarıyla İletişim Kurarak

Yakın çevremizin dışında bulunan uzmanlaşmış kişilerden yararlanırız. Başkalarıyla iletişim kurma, konuşma konularımız için bilgi toplamada önemli yollardan biridir. Bu yoldan da şu üç yöntemle yararlanabiliriz;
  1. Konuşma ve Tartışma

    Seçtiğimiz konuşma üzerinde başkalarıyla konuşma, tartışma, konumuzla ilgili olarak ilginç ve taze bilgiler bulmamıza olanak sağlar.
  2. Görüşmeler

    Konuşma konumuzla ilgili, çevremizde bir uzman ya da yetkili bir kişi varsa, onunla görüşme olanağı aramalıyız. Görüşmeden önce kendimizi konu üzerinde iyice hazırlamalıyız. Görüşme yapacağımız kişinin durumunu, yetişimini, özel uzmanlık alanını tanımalıyız. Görüşme günümüzün yerini, saatini, konusunu önceden kararlaştırmalıyız. Sorularımızı, konumuz ve amacımız doğrultusunda önceden düzenlemeliyiz. Görüştüğümüz kişiyi dostça bir davranış içinde saygıyla dinlemeliyiz. Görüşmeyi belirli bir zaman dilimine sığdırmalıyız.
  3. Mektuplaşmalar

    Üzerinde konuşacağımız konuyla ilgili uzman kişi yakın çevremizde yoksa, telefonla da görüşemezsek, mektuplaşma yoluyla bilgi toplayabiliriz.

Okuyarak

Konuşacağımız konu üzerinde bilgi toplamanın bir yolu da, yazılı kaynaklara başvurmaktır. Konumuzla ilgili eskiden okuduğumuz belli bir kitap varsa ya da gazete ve dergide bir yazı okumuşsak onu bulmamız gerekir. SÖYLEYECEKLERİMİZİ PLANLAMA VE YAZILAŞTIRMAKonumuzu seçtik, amacımızı belirledik, konumuz ve amacımızla ilgili olarak bilgileri de topladık, konuşmamızı sayabilir miyiz? Konuyu seçmek, amacı belirlemek, bu amaç için gerekli bilgi verileri devşirip toplamak, yetmez. Bunları belirli bir düşünsel düzen, yani plân içinde ele almak gerekir.


Nasıl Bir Sıra İzleyeceğiz?

Konuşmamızda söyleyeceklerimizi belli bir sırayla vermezsek, dinleyicilerimiz rahatlıkla bizi izleyemez. Bu yönden neyi, nerede söyleyeceğimizi bilmek zorundayız.


Plânlarımızı yaparken şu noktalara özellikle uymalıyız:
  • Belirtmek istediğimiz her noktayı özlü ve açık cümleler ya da sözcük öbekleri halinde biçimlendirmeliyiz.
  • Plânımızda yer alan noktalar, birbirinin yinelemesi niteliğinde olmamalıdır.
  • Her nokta konuşmamızın temel amacıyla ilgili olmalı ya da birbirini bütünleyen, açıklayıp geliştiren nitelikte olmalıdır.
  • Her bölüm için uygun ana başlıklar seçilmelidir.
 KONUŞMANIN SUNULUŞUHangi Sunuş Biçimini Yeğleyelim?

Hazırladığımız bir konuşma metnini dinleyicilerimize sunmanın değişik biçimleri vardır. Konuşmanın süresi, dinleyicilerin durumu, konuşmayı yapacağımız fiziksel ortam gibi etkenleri göz önünde tutarak, bu sunuş biçimlerinden birini yeğleriz.

Ezberleme

Konuşma alanında yeterince alışkanlık, bilgi ve deneyim kazanmamış kişiler, bu yolu seçerler.

Okuma

Bir konuşmanın metnini dinleyicilere sunmanın yaygın biçimlerinden biri de okumadır. Kâğıt üzerindeki harflere, sözcüklere, noktalama işaretlerine bir kişilik kazandırmadır. Bu yönden burada iyi bir sesli okumanın da niteliklerine değinmek yararlı olacaktır.

Doğal ve Bağımsız Sunma

Konuşmacı, kesin ve değişmez çizgilerle sınırlandırmaz kendini. İçinden geldiği gibi doğal bir biçimde konuşur. Doğal ve bağımsız sunma, önceden hazırladığımız metni bir yana ama ya da onu yok sayma anlamına gelmez.

Konuşma Hızımız Nasıl Olmalı?

Hangi sunuş biçimini yeğlersek yeğleyelim, konuşma hızımızı iyi ayarlamamız gerekir. Çevremizdeki kişilere dikkat edin, kimileri çok hızlı, kimileri de çok yavaş konuştukları için, konuşmaları anlaşılmaz. Konuşma hızı, buna bağlı olarak zaman etkeni, tartım, konuşma başarımızı etkileyen etkenler arasında önemli bir yer tutar. Konuşma hızının dakikada 125-175 sözcük olması gerektiğini söylüyorlar. Konuşma hızımız büyük ölçüde heceleri oluşturan seslerin, yani ünlülerin ses değeri ile suskuya bağlıdır.

Konuşma Provasına Neden Gerek Var?

Her başarı ve beceri bir ön hazırlığı gerektirir. Karşımızdakilerle yüz yüzeyizdir, aramızda bir sessizlik duvarı yoktur. Sesimizi kullanma, bedensel davranışlarımızı düzenleme, konuşmayı belirli bir düşünce doğrultusunda, belirli amaca yöneltme gibi kaygılar çekmeyiz.

Bedensel Edimlerimiz Nasıl Olmalıdır?

Dinleyicilerimizin karşısına çıktığımız anda onlarla iletişimsel bir süreç içersine girmiş oluruz. Bedensel her edim, sözcüklerin anlamını pekiştirdiği gibi, anlam taşımaya yarar.

Bakış

Bakışlarımızı sürekli olarak bizi dinleyenlere yöneltmeliyiz. Büyük bir dinleyici topluluğu önünde yapıyorsak, konuşmamızı, herkese bakıyor izlenimini uyandırmalıyız.

Yüzsel Anlatım

Konuşmamız süresince yüzümüz düşünce ve duygularımızı yansıtacak bir anlatım içinde olmalıdır. Konuşmamızın duygu ve düşünce örüntüsüyle yüzümüzün anlatımı arasında ortak bir uyum olmalıdır.

Duruş

Etkili bir sunuşta, dinleyicilerimizin karşısındaki yerimizin, daha doğrusu duruşumuzun da önemli bir yeri vardır. Tek bir doğru duruş biçimi yoktur. Bize en rahat gelen, kendimizi dinleyicilerimiz karşısında rahat bulduğumuz biçimdir doğru duruş biçimi.

Jest ve Mimikler

El, kol, baş, omuz ve yüz çizgilerimizin hareketleridir jest ve mimikler. Bu hareketler doğal bir biçimde yapılırsa, konuşmamız canlılık kazanır, sözcükler ve cümleler renklenir. Düşünce ve duyguların vurgulanması, başımızın omuzlarımızın hareketleriyle de sağlanabilir.





Kaynak

Emin ÖZDEMİR
Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı
Remzi Kitabevi KONUŞMA TÜRLERİGünlük Konuşmalar

Evde, yolda, sokakta, okulda, işyerinde, kahvede ve parkta, kısaca günlük yaşamın her kesiminde arkadaşlarımızla, çevremizdekilerle rastlaşır, merhabalaşır, selamlaşıp esenleşerek şuradan buradan konuşuruz. Bu konuşma, öteki konuşma biçimlerine göre yaşamımızda daha çok yer tutar. Gelişigüzel konuşma ya da söyleşmelerde dinletebilmek için dinlemesini bilmeliyiz. Karşımızdakine saygı ile davranmalı, içten olmalıyız. Bu tür konuşmaları ballandıran bu içtenliktir.


İçtenliğin yanı sıra şu noktaları da aklımızda tutmalıyız:
  • Konuşurken kendimizden çok söz etmemeli, "ben şöyleyim, ben böyleyim" gibisinden övünmeye gitmemeliyiz.
  • Hep kendimiz konuşmamalı, karşımızdakine de konuşma olanağı vermeliyiz.
  • Karşımızdakinin sözünü ağzından almamalı, konuşmasını kesmemeliyiz.
  • Çevremizdekileri ya da karşımızdakini inciltici, kaba, argo sözcük ve deyimleri kullanmaktan kaçınmalıyız.
  • Sesimizi, ses tonumuzu iyi ayarlamalı, bangır bangır, konuşmaktan çekinmeliyiz.

Konuşma Teknikleri
PDF
Yazdır
E-posta

1- Erken başlayın
Bir konuşma yapmak zorundaysanız, daha sonra değil, hemen işe başlayın. Hazırlanmak için ne kadar çok zamanınız olursa, kendinizden o kadar emin olursunuz. 2- Dinleyicilerinizi tanıyın
KİME konuşacağınız hakkında bulabildiğiniz kadar bilgi edinin. Dinleyicilerinizin ortak özellikleri nelerdir? Eğitim düzeyleri nasıldır? Bu tür sorulara ne kadar çok yanıt bulabilirseniz, konuşmanızı onların duymak isteyeceklerine o kadar çok odaklayabilirsiniz.

3- Orijinal olmak konusunda endişelenmeyin
Heyecanlı ve kalpten gelen bir konuşma yapar ve söylediklerinize inanırsanız, seçtiğiniz konu hakkında konuşan ilk ya da 15. kişi olmanız fark etmez. Tüm orijinalliğiniz SESİNİZdir.

4- Basit olun
Kısa ve öz bilgi parçacıkları, dinleyicilerin söylenenleri daha kolay algılamalarını sağlar.

5- Onlara bir fırsat sunun
Dinleyicilerinizin sorunlarına çözüm bulun; onların düşünce ve eylem biçimlerini zorlayacak bir iddia öne sürün ya da onlara yeni bir şey öğrenme fırsatı sunun. Konuşmanızı, sunduğunuz fırsatın çevresinde şekillendirin. (“Bugün size işlerinizi sürekli erteleme eğilimini yaşamınızdan sonsuza dek silmeniz için 3 araç sunacağım.”)

6- Bir diyalog yaratın
Yaptığınız işi “bir konuşma yazmak” şeklinde düşünmeyin. Bunu, sizinle dinleyiciniz arasında bir diyalog yaratmak olarak değerlendirin.

7- Dinleyiciyi konuşmanın içine alın
Diyalog hissini yaratmak için dinleyicinizle etkileşimde bulunun. Onlara soru sorun (“Kaçınız bu konuda hemfikir?”); yapacak iş verin (“Bir sonraki gerçeği yazmanızı istiyorum…”).

8- Kendinizi dinleyin
Konuşmanızın kulağa nasıl geldiği, nasıl okunduğundan daha önemlidir. Konuşmanızı göze değil, kulağa hitap edecek biçimde oluşturun.

9- Prova, prova, prova!
Konuşmanızı mümkün olduğunca sık prova edin; sürekli tekrarlayın. Böylece, mükemmel bir sunum yapabilirsiniz.

10- Eğlenin
Konuşmanızı oluşturma sürecinin kolay ve zahmetsiz geçmesine özen gösterin. Süreci eğlenceli kılarsanız, bu durum konuşmanıza da yansır ve süper bir sunum yapmış olursunuz!  

Toplum Karşısında Konuşma
PDF
Yazdır
E-posta

Toplum karşısında, mikrofon veya kamera karşısında konuşurken yüzleştiğimiz en büyük engel korku ve heyecandır. İlk defa yaptığımız her iş önce heyecan ve korku oluşturur. Korku anında dolaşım sistemi içerisine gerginlikle orantılı olarak aşırı kortizol salgılanır. Bu durum düşünce akışını engeller. Kişi bu anda olumlu duygularını kaybeder. Daha ileri düzeyde elleri ve hatta tüm vücudu titrer. Kalbin çarpması ve kan dolaşımı hızlanır. Davranışların kontrol edilmesi zorlaşır. Bu sorun ileri düzeyde olursa, insan başkalarıyla göz göze gelemez; başı titrer, adeta beyni dış dünyadan kopmuş gibi olur. Korku anında insan kalbinde bir iç endişe akıntısı hisseder. İnsan bir an önce bu durumdan kurtulmak için o ortamdan uzaklaşmak, yapmak istediğini yapmaktan vazgeçmek zorunda kalır. Ayrıca endişe veya korku konuşmacının inandırıcılığı kaybetmesine yol açar.
Bazı insanlarda korku duygusu çok gelişmiştir. Sık sık duyulan bu endişeler gittikçe birbirlerini beslerler ve endişe edebilme yeteneği gelişir: İnsan en küçük bir sorundan bile endişe duymaya başlar. İleri düzeyde korku ve endişe, sinir sistemi için son derece tahrip edicidir.
Tüm başarılı konuşmacılar toplum önüne çıktıklarında mutlaka heyecanlanmışlardır. İstisnasız her insan korku ve endişeyi yenebilir. Ancak bunun için tüm inançlarını yeniden gözden geçirmeli ve bir dizi egzersiz yapılmalıdır. Aşağıda korkunun nedenleri tek tek açıklanmıştır. Bu nedenler varsa bunları yok etmek amacıyla bir sonraki bölümde yine bir dizi alıştırma hazırlanmıştır. Bu alıştırmaların bir kısmını yalnız başınıza gerçekleştirebilirsiniz. Ancak bunları toplum karşısında gerçekleştirirseniz daha hızlı başarırsınız.KORKUNUN NEDENLERİ
Temel korku nedenleri arasında baskı dolu çocukluğu, sürekli yaşanan stres ve hastalıkları, sosyal olmayan bir iş ortamında uzun süre çalışmayı, başarısızlığa inanmayı, hafızanın zayıf kalmasını, söylenecek bir söz bulunamamasını sayabiliriz.Baskı Dolu Çocukluk
Çocukluk ve gençlik döneminde aşırı aile otoritesi, baskı, şiddet, dayak gibi olaylar yaşanabilir. Normalin üzerine çıkarak belli bir süreklilikte devam ettiğinde bu durum kişinin psikolojisinde çok köklü bir içe dönüklük ve cesaretsizlik üretir. Baskı ve şiddet ortamında çocuk kendine güvenini kaybeder. Kişiliği bir yandan tepkici, diğer yandan başkalarına bağımlı gelişir. Sürekli aşağılanan çocuğun alt şuurunda başarısızlık imajı yerleşir. Bu imajı normal şarlar altında özel bir gayret göstermeksizin yok etmek mümkün değildir. eğer bir şekilde yerleşmiş olan aşırı heyecanlarınız varsa köklü değişikliklerle bunları yok etmelisiniz.
Sürekli Stres ve Hastalıklar
Ara sıra yaşanan, şiddetli de olsa, stres ve hastalıkların kalıcı bir olumsuz psikolojik etkisi yoktur. Hatta kısa süreli ve geçici olduklarında bunlar insanın yaşama sevincini ve heyecanını artırabilirler.
Ancak stres (ve stres üreten hastalıklar) hafif de olsa uzun süreli yaşanırsa şöyle bir gelişme olur: Kan dolaşım sistemine devamlı kortizol hormonu salgılanır. Bu salgılama vücudu kısa sürede çöplüğe dönüştürür. Stres vücudu germekte ve saldırıya hazır tutmaktadır. Dolaysıyla bu kirlilik uygun yöntemlerle temizlenmediğinde aşırı baskı altında kalan sinir sistemi yorulur. Bu yorgunluğun aralıksız devam etmesi halinde insan ölüme kadar gidebilir. Vücut bu durum karşısında otomatik bir tedbir alır. Beyin ile vücut arasındaki emir-komuta zinciri zayıflatılır. Çünkü kişi öyle bir düşünce alışkanlığına sahiptir ki bu düşünce gerginlik üretmekte ve vücudu tahrip etmektedir. Bu durumda vücudu ölüme gitmekten kurtarmak için beyin bir anlamda vücudu uyuşturur, vücut gevşer ve rahatlar. Ama bu rahatlama aynı zamanda düşünce akışını da iyice tahrip eder. Bu süreçte düşünce akışı bloke olur, hatırlama iyice zayıflar, unutkanlık kendini gösterir, kişi iç sorunlarıyla iyice bunalır.
Tüm bunlar yine kişinin kendine güvenini sarsar, kişiyi insanlardan uzaklaştırır. Böylece korkunun başarısızlık, kendini suçlama, aşağılama gibi bir boyutu ortaya çıkar.
Ancak hastalıkların stres üretmesi insanın düşünce biçiminden kaynaklanır. İnsan eğer hastalığı kendisini olgunlaştıran bir fırsat olarak görürse, vücudu acı çekebilir, ama psikolojisi sağlam olacağından tahrip edici stresi yaşamayabilir. Antisosyal Bir İş Ortamı
Bazı işler veya iş ortamları vardır ki bunlar yapıları gereği insanları toplumdan uzak tutarlar. Örneğin bilgisayarın sürekli başında oturup iş yapmak durumunda olanlar dış dünyadan büyük ölçüde koparlar. Zihinleri bilgisayar dünyasının kendilerine sunduğu sanal ortama iyice kapılmıştır. Bazı fabrika işleri belli bir tezgahın önüne hapsedebilir. Bu arada geceleri çalışıp gündüzleri uyuyan bekçilerin genellikle konumları da toplumsal olmayan (asosyal) bir yapı taşır. Buna karşın yöneticilik, pazarlamacılık, öğretmenlik ve sunuculuk gibi meslekler kişileri sosyal olmaya zorlar.
İnsanlar kendilerini toplumdan uzaklaştıran işlere hapsettiklerinde beyinleri bu ortama alışır. Değişik insanlarla muhatap olabilme yetenekleri zayıflar. Kavramaları kendi iç referanslarıyla sınırlanır. Topluma açılıp insanlarla konuşmaktan sıkılırlar. Kişilikleri, içine kapanık ve bireysellik ekseninde gelişir. Dolaysıyla toplum önünde söz söylemeleri gerektiğinde büyük bir korku ve heyecan duyarlar. Ancak çeşitli hobiler geliştirerek ek sosyal faaliyetler içerisinde bulunanlar bu kötü gidişi engelleyebilirler.
Başarısızlık İnancı
Yukarıdaki şartların hiç birisi mevcut olmadığı halde insanlar yine de toplum önünde söz söylemekten korkabilirler. Bunun önemli bir nedeni başarısızlık imajının zihinlerine iyice yerleşmesidir. İnsanın her davranışa yüklediği anlam, alt bilincine bir emir olarak gönderilir. Bir işi başarmaya girişen insan her zaman istediği sonucu elde edemeyebilir. Bu herkes için tabiidir. Ama bazı insanlar sonucu elde edemediklerinde hemen başarısız olduklarını düşünürler ve kendilerini suçlarlar. Bu suçlamalar bir çok kez tekrarlanır. Sonuçta insan farkında olmadan kendi alt bilincine “ben başarısızım” hükmünü yerleştirmiş olur. Bu çok sınırlayıcı bir kalıptır. Çünkü insan bir kere bu inancı otomatikleştirdiğinde bu inanç onun hemen her işinde başarısız olmasına yol açar. Neye inanıyorsak beynimiz onu doğrulamak uğurunda amansız gayretler göstermeye devam edecektir.
“Ben başarısızım” inancı alt bilincinde yerleşmiş olan insan “belki bu defa başarabilirim” diyerek harekete geçse de sık sık “ya başaramazsam” endişesini yaşar. Bu endişe dikkatini zayıflatır, zihnini olumsuz sonuçlara yaklaştırır. Bu muhtemel olumsuz sonuçlar dayanma ve direnme azmini azaltır. Kişi kendisini güçsüz hisseder. Bu güçsüzlük ve onun getirdiği tedirginlik kişiyi “vazgeçme” noktasına götürür. Böylece kişi gerçekten de başarısız olur. Toplum karşısında konuşabilme ise cesaret gerektiren bir başarıdır. Başarısızlık inancı cesareti kıracağından kişi toplum karşısında konuşamaz. Başarısızlık ihtimali aklına geldiğinde bile derin bir korku veya endişe yaşar.
Söylenecek Bir Sözün Olmaması
Toplum karşısında söz söylemeyi engelleyen son faktör kişinin söyleyecek bir sözünün olmamasıdır. Pek tabii ki ne söyleyeceğimizi bilmiyorsak konuşmaya başlayınca takılırız. Bunu bir çok defa tecrübe etmişizdir. Dolaysıyla düşüncelerimizden emin olmadığımızda konuşmaya cesaret edemeyiz.
Bir insanın söyleyecek sözünün olmamasının çeşitli nedenleri olabilir ki bu, çok kapsamlı bir sorundur. En temelde bu durum kişinin iyi bir okuyucu olmamasından kaynaklanır. İnsanlar bilgilerinin % 80’ini okuma yoluyla elde ederler. Hiç okumayan insanların bilgileri çok sınırlıdır. Ayrıca bu kişiler bilgilerini birbirleriyle ilişkilendirerek yeni anlamlar ve bakış açıları da üretemezler. Ancak insanlar okuma dışında kişisel tecrübelere sahip olabilirler. Bu tecrübeler üzerinde düşünmüş olabilirler. Bu durumda bilgileri var demektir. Söyleyecek sözü olmayan insan çok az konuyla ilgilenen hatta kendisinin dışında hiç bir şeyle ilgilenmeyen insandır. Çünkü söylenen söz ancak başkalarını ilgilendirdiğinde başkalarına anlatılabilir. Başkalarıyla ilgilenmeyen ve genel sorunlar üzerinde düşünmeyen insanların beyin aktiviteleri zayıftır. Dolaysıyla böyle insanlardan söz söylemeleri istendiğinde ne söyleyecekleri konusunda endişeye kapılırlar. Bu endişe konuşma cesaretlerini kırar.
Hafızanın kontrol Edilememesi
Çok zayıf bir hafıza kişinin özgüvenini yitirmesinin ve konuşmaktan çekinmesinin en önemli nedenlerindendir. Çünkü konuşmacı huzura çıktığında hafızasının kendisine yardımcı olmayacağını ve ne söyleyeceğini unutabileceğini düşündüğünden konuşmaya cesaret edemez. Esasen hafızası çok zayıf olan insanlar belirgin bir hastalığın işaretini verirler. Çoğunlukla hafıza eksikliği bir hastalığın belirtisi değil zihinsel tembelliğin belirtisidir. Zihinsel tembellik konsantrasyon eksikliğinden kaynaklanır. Konsantrasyon eksikliği ise girginlikten veya stresten kaynaklanır. Dolaysıyla kişi gevşedikçe konsantrasyon yeteneği artar; bu artış hafızanın doğal çalışma ritminin sağlam işlemesine yol açar.
Konuşacağı konu üzerinde yeterince zihinsel ve duygusal olarak yoğunlaşmış bir kişi mutlaka o konu üzerinde söz söyleyebilir. Ancak biz yine de ayrıntılı olmamakla birlikte hafızamızın güçlenmesini ve bize yeterince yardım etmesini sağlayan bazı teknikler üzerinde duracağız. Mükemmel bir hafızaya sahip olmak isteyenler bilmelidirler ki ısrarlı bir çalışma ile kısa sürede arzuladıkları hafızayı geliştirebileceklerini görebilirler.
Korkunun Çözülmesi
Şurası gerçek: Yüzlerce defa binlerce insanın huzurunda konuşmamışsanız her defasında heyecan duyarsınız. Bazen heyecanınız o kadar büyük olur ki sizi zincirlerle kürsüye çıkaramazlar.
Kendinizden emin olun. Korkuyu ve heyecanı çok kolay yeneceksiniz. Eğer bunu gerçekten arzuluyorsanız şimdiden bilin: Toplum önüne çıktığınızda kalbiniz sakin, gözleriniz ışıl ışıl olacak.
Çalışmalarınızı üç ana bölümde oluşturacaksınız. Unutmuyorsunuz. Korkular zihninizde yerleşmiş otomatik programların sonucudur. Ortamı oluştuğunda bu programlar bir plak gibi devreye girmektedir. Plağı bozmaz ve yerine yenisini koymazsanız eskisi çalmaya devam eder. En kötüsü de devamlı çaldığınız plaklar her defasında daha güçlü ve köklü hale gelirler.
Korkularımızı üç temel alanda çalışarak yok edeceğiz. Birinci alan kelimelerle kurulu alandır. Düşüncelerin bir boyutunu kelimeler oluşturur. Korkularımız varsa bunlar kelimelerle örülmüştür. Bu bölümü “Cümle Telkin sistemi”yle çözeceğiz.
Düşüncelerimizin ikinci boyutunu imajlar oluşturur. Kendinizi nasıl canlandırıyorsunuz. Korkudan titreyen bir insan olarak mı? Başı dik, yüzünde tebessüm olan bir cesaret abidesi olarak mı? “İnsan ne düşünüyorsa odur.” sözü doğrudur. Bu ifadeyi değiştirelim. İnsan kendini hayalinde en çok nasıl görüyorsa odur. Kendimiz hakkındaki imaj filmlerini değiştirmemiz gerekiyor. Bu çalışma alanını “İmaj telkin Sistemi” olarak adlandıralım. Korkuyu yenmeye çalışırken üçüncü bir boyutu “davranışı” kullanacağız. Kelime veya imajlardan oluşan tüm düşünceler, tekrar edildiklerinde eyleme dönüşürler. Eylem davranıştır, tutumdur. Beynimizdeki kalıpları asıl pekiştiren sergilediğimiz tutumdur. Çünkü düşünce tutuma dönüştüğünde tüm algılarımız devreye girer. Davranırken yaptıklarınızı duyar, görür ve onlara dokunursunuz. Bu bölümde yapacağımız çalışmaları “Tutum telkin Sistemi” kavramıyla ifade edelim. Şimdi gurur verici büyük kişiliğinizi inşa etmeye hazırsınız. bizimle gönü birliği içinde çalışmaya devam ettiğinizde heyecan verici bir hızda nasıl da değiştiğinizi göreceksiniz. Başlıyoruz:
Cümle Telkini
Toplum karşısında söz söylemekten korku ve endişe duymanın devamlılığını sağlayan en önemli faktör inanç sistemidir. Aldığımız her bilgi, yaşadığımız her tecrübe inanç sistemimizi etkiler ve yeniden şekillendirir. Bu bölümde bu inançların başlıcalarını aktarıyoruz.
-Ben yeterince yetenekli değilim
-Bu işi başaran insanlar benden çok üstün
-Şimdiye kadar hep başarısız oldum
-Başkaları varken bu işi yapmak bana düşmez
Bu temel inançlar sizde az veya çok bulunabilir. Herkes için bunlar kesinlikle asılsız inançlardır. Ancak ne yazık ki insanların çoğunluğu bu asılsız inançları edindiklerinden hayatları hep sönük geçmeye mahkum edilmiştir. Dikkat edelim: İnançlar her zaman kendilerini doğrularlar. Neye inanıyorsak, maddi manevi tüm güçler bizi doğrulamak için çalışırlar. Şimdi yukarıdaki inançların neden doğru olmadığını anlatacağız. Lütfen bu açıklamaları tekrar tekrar okuyunuz. Bu açıklamaları ezberleseniz bile fırsat buldukça okumaya devam ediniz. Burada amaçlanan sadece öğrenmeniz değildir. Temel amaç doğru inancın alt bilincinize kilitlenmesinin sağlanmasıdır. Zira inançlarınız kendinize defalarca söylediğiniz sözlerdir. Şimdi doğru sözleri kendinize söyleyerek doğru inançları yerleştirmeniz gerekmektedir. Bu açıklamaları yeterince okur ve anlatılanları fırsat buldukça düşünmeye devam ederseniz bir ay içinde yeni inançlarınız alt şuurunuza kaydolacaktır. Daha hızlı değişmek istiyorsanız, tele-terapi kasetlerinde anlatılan sistemi her gün kullanmalısınız.
Cümle telkin sistemine göre alt şuurumuzu hızla yapılandıracak yeni cümle emirleri vereceğiz. Alt şuurumuzdaki kalıplar zaten bu tür cümle emirlerinden oluşmuştu. Emirlerin güçlü bir şekilde yerleşmesi için belli özelikler taşıması gerekir. Bu özellikleri sıralayalım:
1.Derin Gevşeme: Tüm kas sistemlerinizi gevşetmelisiniz. (Ek ‘ye bakınız.) Seminer ortamında sunucunuz derin gevşemeyi size gösterecektir. Ne kadar derin gevşeyebilirseniz emirleriniz o kadar derin ve kalıcı yerleşir.
2.Cümle Yapısı: Cümle yapısı yeterince basit olmalıdır. Kısa cümleler kurmalısınız. Cümle sadece şimdiki zaman kipinde olmalıdır. Alt şuur geçmiş veya gelecek zaman kipinde söylenen sözleri, geçmiş veya gelecek zaman için dikkate alır. Geçmiş hep geçmiştir ve gelecek de hep gelecektir. Alt şuur olumsuz emirleri anlamaz veya tersinden anlar Sadece olumlu emirleri anlar.
3. Gelişme Sürekliliği: Cümle yapısı gelişmenin sürekliliğini ve tekamülü içermelidir. Her hangi bir olayın tekrarına bağlı olarak daha iyi olma durumu ifade edilmelidir. Buna göre aşağıdaki telkin cümlelerini eleştirelim:
--Ben başarılı olmak isteyen bir insan olarak her gün gelişiyor, mükemmelleşmeye adım adım ve süratle ilerliyorum. (Cümle çok uzun, emir kayboluyor.)
--Sigara içmiyorum. (Zaman kipi doğru, ama cümle olumsuz.)
--Çok ders çalışacağım. (Gelişme bağı yok. Gelecek zaman hatası var. Asırlar geçse de alt şuur emri hep geleceğe atar.)
--Her gün ve her nefeste daha çok gülümsüyorum. (Uzunluk yeterli. Şimdiki zaman doğru kullanılmış. Gelişme her güne ve her nefese bağlanmış. İşte en iyi cümle telkin biçimi budur. “Her sabah daha dinç uyanıyorum.” deyin.
Telkin oluştururken yıkmak istediğiniz olumsuzluklar hakkında zorluklarla karşılaşabilirsiniz. Eskilerini nasıl kaldıracaksınız?
Öfkeleniyorum--------------------- Öfkelenmiyorum.
Sigara içiyorum--------------------- Sigara içmiyorum.
Çözüm kelimelerin olumsuzlanarak kullanılması değildir. bunun yerine olumlu karşıt anlamlı kelimeleri seçmek zorundasınız.
Öfkelenmemek istiyorsunuz----------------- Daha sakin oluyorum.
Sigara içmemek istiyorsunuz---------------- Sigara içmeyi bırakıyorum.
Bu bölümde önce genel başarımızı engelleyen hatalı inançları yok etmemiz gerekir. Ardından doğru inançların fikir temellerini oluşturacağız. bu fikir temellerinin alt şuurumuza kodlanması için alıştırmalar yapacağız.
YIKICI İNANÇLAR
Ben Yeterince Yetenekli Değilim
Size de Edison veya Einstein gibi günü 24 saat olan bir ömür emanet edildi. Siz de kafatasınızın içinde bütün diğer insanlar gibi ölünceye kadar eşit sayıda milyarlarca sinir hücresinden oluşturulan harika bir beyin mekanizması taşıyorsunuz. Siz de herkes gibi sadece süt emme yeteneği gelişmiş olarak dünyaya gönderildiniz ve bunun dışındaki her şeyi dünyada öğrendiniz. Öyle büyük bir potansiyele sahipsiniz ki milyonlarca iş yapsanız bile beyin kapasitenizin hala yaklaşık binde bir-ikisini kullanıyorsunuz. Kimse sizden üstün yeteneklerle yaratılmadı. Siz de kimseden üstün yeteneklerle yaratılmadınız. Öyleyse neden bazı insanlar zirvelere tırmanıyorlar? Neden sempati, karizma, zenginlik, şöhret gibi değerler yalnızca bazı insanların elinde kalıyor? Fizikçi iseniz neden bir Einstein veya Abdüsselam değilsiniz? Edebiyatçı iseniz tarihin gerilerinde hala parlak kalan Shakeasper’in ötesine neden geçmiyorsunuz?
İnsanı potansiyel üstünlüğüne kavuşturan tek vasıta “bilgi” ve bilgiye dayalı “eğitim”dir. Kendinizi incelediğinizde bilgiye dayalı olmayan hiç bir becerinizi bulamayacaksınız. Okuma-yazması olmayan Hz. Peygamber’e(asm) Kur’an’da geçen ilk emrin “oku” yani “öğren” olması şaşırtıcı gelmiyor mu? Bugün biz bilgilerimizin % 80’ini okuma yoluyla elde ediyoruz.
Siz sel yığınlarında kendinizi sürükleyen bir sıradanlığa layık olamayacak kadar üstünsünüz. Hayallerinizde yaşayan “büyük size” ulaşmak sizin elinizdedir. Kimse günlük 24 saatine bir dakika ekleyemez. Ama siz bir gününüze 10 günlük işi sığdırabilirsiniz. Bu güne kadar kişisel yeteneklerinize ne kadar yatırım yaptınız?
Zihninizden yükselen çeşitli itiraz sesleri duyuluyor; iddialarımızı küçümsüyor musunuz? O zaman aşağıdaki açıklamalara ne diyeceksiniz?
-Bu İşi Başaran İnsanlar Benden Çok Üstün
Kendinizi yanıltıyorsunuz. bir vakitler Anthony Robbins de böyle düşündüğünü söylüyor. 20 yaşlarında iken bir otelde hizmetli olarak çalışıyordu. Fakir ve eğitimsizdi. Çektiği ızdırap canına tak ettiğinde tüm hayatını kökten değiştirmeye karar verdi. Önce bir hızlı okuma kursuna gitti ve ardından birkaç yıl içinde 700 kitap okudu.
Bugün aynı adam Amerika Birleşik Devletlerinin her yıl milyonlarca dolar kazanan adamı ve neredeyse tüm dünyada tanınıyor. yıllarını eğitime harcayan profesörler bile önce hafife aldıkları bu yüksek eğitimi olmayan adamdan ders almaya ve kitaplarını tavsiye etmeye başladılar. Onun hayatını sadece on yıl içinde böylesine değiştiren neydi? O sadece başarmak için yola çıktı ve kader onu başarıya ulaştırdı. Onun kavradığı gerçeği biz de kavramalıyız.
Şunları bilmeliyiz. İnsanın sinir sisteminde milyarlarca nöron vardır. Nöronlardan oluşan beynimiz saniyede 30 milyar bitlik bilgi işleyebilmektedir. Herhangi bir normal beyinde oluşturulabilecek potansiyel örgü veya bağlantı sayısı 1 rakamını izleyen 10 milyon kilometre sıfırla ifade edilebiliyor. Kafamızdaki her bir nöronun bir milyon bitlik enformasyon depolama kapasitesi vardır. Bu korkunç potansiyel sağlıklı olan herkeste vardır ve biz insanlar potansiyelimizin ortalama olarak % 1’ini kullanıyoruz. Geri kalan büyük kapasite ise kullanmamız için bizi bekliyor.
200 civarındaki buluşun sahibi Edison başarının % 99’unu çalışmaya, %1’ini de zekaya bağlamaktadır. Bu zekanın önemsiz olduğu anlamına gelmez. bunun anlamı zekanın tek gelişme yolunun çalışma olduğunu gösterir.
Evet sonuçta bu işi başaranlar sizden üstündür. Ama bu üstünlükleri sizden üstün doğmalarından kaynaklanmaz. Sadece çalışarak üstün hale gelmişlerdir. Tarihe üstün olarak geçen herkes sadece ve yalnızca amansızca çalışarak üstünleşmişler; yani kullandıkları beyin kapasitelerini arttırmışlardır. Diğerlerinden hiç farkınız olmadığı halde kendinizi üstün olmamaya mahkum ederseniz oluşturduğunuz bu inanç kalıbı tüm hayatınız boyunca sizin üstün olmanızı engelleyecektir.
-Şimdiye Kadar Hep Başarısız Oldum
Edison da elektriği bulmak için yıllarca beklemek ve binlerce deney yapmak zorunda kalmıştı. Bir ABD başkanı sonunda başkan olabilmek için yıllarca bir çok seçime girmek ve kaybetmek zorunda kalmıştı. Hayat her zaman sabırla hedefleri üzerinde durmaya devam edenleri hedefe ulaştırmıştır.
Dağarcığınızdan “başarısızlık” kelimesini kaldırmak zorundasınız. Böyle bir olgu yoktur; teşebbüse devam eden insan için başarısızlık yoktur. Sadece her defasında başarıya bir adım daha yaklaşmak vardır. Başarısızlık denilen her şey sizi başarıya götürmeyen bir yolun keşfidir. Her başarısızlık zannedilen olay bizin için paha biçilmez derslerle doludur. Eğer yaptıklarınızın sonucunu kontrol etmemişseniz “başarısızlığınıza” hükmedecek ve çalışmaktan vazgeçeceksiniz. Elinizde bir pusula yoksa tek başarı yolunuz deneme-yanılmadır. Oysa şimdi elinizde başarıya ulaşanların oluşturduğu pusulalar vardır.
“Başarısızlık” kelimenizi kaldırmakla kalmamalı ve bu kelimeye yüklediğiniz tecrübelerinizin anlamlarını da “başarıya bir adım daya yaklaştım” şeklinde değiştirmelisiniz. Bu değişikliği yaptığınızda aslında gerçeğin ta kendisinin de bu olduğunu göreceksiniz.
Eğer bu kelimeyi unutamıyorsanız, mutlaka kullanacaksanız, başarısızlığı doğru tanımlayın. Gerçekte tek başarısızlık vardır: Çalışmaktan, denemekten, teşebbüsten vazgeçmek...
Başkaları Varken Bu İşi Yapmak Bana Düşmez
Herkes böyle düşünseydi şimdi geceleri karanlıkta kalıyor olacaktık. Hepimizin hayatını değiştiren insanlar böyle düşünmüyorlardı. Bu iş öncelikle birinci derecede bana düşer diyen insanlar o işi yapan insanlardır. Farklılaşan insanlar derhal sorumluluk üstlenen insanlardır. Kullandığınız her şey başkalarının ürettiği şeyler midir? Neden siz de üretmeyesiniz? Bu işin sorumluluğu benim omuzlarımda dediğinizde birden o işin önderi konumuna getirildiğinizi göreceksiniz. Bu konulmuş bir kanundur. Sizin yaptığınız işi başkalarının da yapmasının size zararı yoktur. Siz de yaparsanız o iş daha mükemmele ulaşır. Kaldı ki eğer duygularınızı kuvvetli kullanıyor ve daha çok çalışıyorsanız, o işi yapan başkalarının da lideri konumuna yükselirsiniz.
Dünyada iki tip insan vardır: Yöneten ve yönetilenler; güdenler ve güdülenler; düşünce üretenler ve üretilen düşünceyi taklit edenler... Birinci sınıfta yer alanlar tüm insanlığın %10’undan azdır. siz sadece bir inanç ve bakış açısı değişikliği ile ilk guruba dahil olabilirsiniz.
Eğer hala “ben yapamam” diyorsanız, o zaman bilmelisiniz ki yapmak istemiyorsunuz. Yani “ben yapmak istemiyorum” demek istiyorsunuz. Yapabileceğini bildiği halde yapmak istemeyen insan için ise yapılabilecek hiç bir şey yoktur. Yaratıcımız ne yapabileceklerini bilen insanların tercihlerine müdahale etme hakkını ve gücünü kimseye vermemiştir. ALIŞTIRMA: KORKU-CÜMLE TELKİN
1.  Aşağıdaki telkin cümlelerini okuduktan sonra takip eden açıklamaları inceleyin. Önce telkin cümlelerinin inanç temellerini yerleştirmeliyiz.
a) Her gün Büyük Yeteneklerim Sürekli Gelişiyor.
Bu sözü milyonlarca defa kendinize söyleyeceksiniz. Lütfen önce bir kaç saatinizi kendinize ayırın. Tüm geçmişinize bakın. Bu güne kadar başardığınız küçük büyük ne varsa, edindiğiniz küçücük bir tecrübe bile olsa not defterinize kaydediniz. Göreceksiniz ki küçümsediğiniz siz, çok büyük işleri zaten başardınız. Köyde hiç bir kültürel ve tecrübi birikimi olmayan bir çobana göre çok farklı birikimleriniz var. Bunları tekrar tekrar düşünerek ne kadar yetenek potansiyeliniz olduğunu kendinize söyleyeceksiniz.
b) Her gün Daha Üstün Olmaya Devam ediyorum
Bu inancı da milyonlarca defa tekrar edeceksiniz. Unutmayın zaten her gün binlerce defa kendiniz hakkında kendinize bir şeyler söylüyorsunuz. Geçmişteki tecrübelerinizi hep yüklediğiniz anlamlarla sık sık kendinize söylediniz. Şimdi o tecrübelerin anlamını değiştiriyorsunuz ve yine kendinize söylüyorsunuz. Başaran insanların geçmişlerini düşünün. Bir Marslı gibi, başka bir yaratık gibi dünyaya gelmediler. Onlar da sizin gibi önce, okuma-yazma bilmiyorlardı. Onlar da annelerinin kucağında büyüdüler. Hatta biz bir anne kucağından yoksun idiyseniz daha üstün olma fırsatına sahip olduk demektir. Daha büyük asker daha zor şartlara rağmen zafere kavuşan askerdir. Başarılı olduklarını bildiğiniz insanlara göre daha çok fakirlik, hastalık veya acı çekmişseniz ruhunuz daha dolu ve heyecanlı demektir. Tüm bunlar diğerlerinden daha da üstün olabilmeniz konusunda sizi daha yukarılara itecektir. Bu yeni iç konuşmanın duygularınızda yol açtığı değişikliği hemen görmelisiniz.
c) Her gün Daha Başarılı Olmaya Devam Ediyorum.
Lütfen geçmişinize bakınız. 10 yıl önceki siz ile 5 yıl önceki ve bugünkü sizi karşılaştırın. Bu karşılaştırma biçimi bir alışkanlık olarak yerleşmelidir. Her zaman dikkat etmeniz gereken, azıcık da olsa üstünleştiğiniz noktalar olmalıdır. Çoğu insanın düştüğü korkunç hataya düşmeyin. Kendinizi çok imkanı olan başkalarıyla değil; bugün düne göre daha çok imkanı olan kendinizle karşılaştıracaksınız. Siz size göre üstünleşiyorsunuz. Nerelerde ne kadar? Üstün noktalarınızı görmek için kendinizden aşağıda olanlara bakabilirsiniz ama asla kendinizden üstün olanlara bakarak kendinizde üstün noktalar aramayın. Aksi taktirde ilerleme sürecini gerileme sürecine dönüştürürsünüz. Kendinizden üstün olanlara sadece nerelere çıkmak istediğinizi düşündüğünüzde bakmalısınız. Bu bakış sizi yukarıya çekecektir. Bu ilerleyişinizi milyonlarca defa görmelisiniz. Unutmayın, beynimiz dışarıdaki gerçeğimizi hayalimizde kurguladığımız gerçeğimizden ayıramaz. Yani yetim bir bebeği görmek sizi üzdüğü kadar, yetim bir çocuğu hayal etmek de sizi üzer. Dışarıdaki gerçeği biz kontrol edemeyiz ama hayalimizdeki gerçekle istediğimiz gibi oynayabiliriz, onu hemen değiştirebiliriz. Hemen değişmek istediğimize göre ilk yapmamız gereken hayalimizi değiştirmektir.
d) Önüme Çıkan Her İşi Hemen Yapıyorum.
Karşınızda çözülmesi gereken bir problem mi var? Hemen harekete geçiyorsunuz. Problem yoksa aramalısınız. Çünkü özellikle bu çağda problemsiz hiçbir köşe bulamayız. Üstlenebileceğimiz bir çok görev vardır. Biz görevi arayarak üstlenmesek bile çoğu zaman görev bir fırsat olarak bize sunulur. Çoğu insan bu tür fırsatları angarya görerek reddeder. Bilmeliyiz ki yaptığımız her işin hemen parasal bir karşılığı olmak zorunda değildir. En önemli karşılık edineceğiniz paha biçilmez tecrübedir. Önce gereken mükemmellikte işi gerçekleştiremeseniz de bilmesiniz ki hiç kimse bir işi ilk yaptığında kusursuz olmamıştır.
Yolda yürüyen bir görme özürlüyü kolundan tutup yardım etmek mi gerekiyor? Bir milletvekilinin bir konuda uyarılması mı gerekiyor? Yetim bir çocuğun başının okşanması mı gerekiyor? Ailenizin geçiminin sağlanması mı gerekiyor? Daha neler bulacaksınız. Neden siz değil de bir başkası yapsın bunları? Başkası da yalnız başına eksik yapmaya mahkum üstelik... Sizi sadece bu tutumunuz ve bu tutuma bağlı olarak sürdürdüğünüz tekrarlarınız geliştirir. Hiç bir iş angarya değildir. Ücretsiz çıraklık yapsanız bile edindiğiniz tecrübe bir gün paha biçilmez olacak ve eğer ücret arıyorsanız yılların emek birikimini bir gecede alabilecek hale gelebildiğinizi göreceksiniz.
Burada tabii ki her işi hemen yapmaya kalkın demiyoruz. “Arzuladığınız size” destek olabilecek, o kişi olabilmek için gerekli yeteneklerinizin gelişmesine destek olacak her iş fırsatına sahip çıkın diyoruz.2. Aşağıdaki Telkinleri derin gevşemeyi takiben uyguluyorsunuz. Her bir telkini 10’ar defa zihninizden tekrar edin.
--Her gün dostlarımı daha çok seviyorum.
Her gün kendime güvenim ve cesaretim artıyor. Her gün sahnede daha yüksek güvenle konuşuyorum.
3. Aşağıdaki telkin cümlelerini seminer ortamında (veya arkadaşlarınızla birlikte başka bir ortamda) yüksek sesle söyleyiniz. Önce hep birlikte, ardından tek tek.
--Kendime güvenim artıyor.
--Cesaretim artıyor.
--Yaratıcımın verdiği gücü hissediyorum.
--Tüm engelleri aşıyorum.
--Hızla güçleniyorum.
--Hepinizi çok seviyorum.
İmaj-Telkini
Telkinlerin çok büyük boyutunu zihnimizde yaşadığımız imajlar (visualization) oluşturur. İmajların etkisi kelimelerden bazan yüzlerce kat fazladır. Zihninizde kendinizi görüyorsunuz. Ulaşmak istediğiniz ideal “siz” i tanımlıyorsunuz. o kişiyi inşa edeceksiniz. Geleceğinizi kuracaksınız. hayalinizde hangi filmlerin kahramanısınız. kendinize ne tür roller biçiyorsunuz. İnsanlar yaşadıklarını önce zihinlerinde prova etmişlerdir. gelecekte yaşayacak olan nasıl bir “siz”in provasını yapıyorsunuz?
İmaj-Telkin sisteminde korkularını yenen bir “siz” in provasını yapacaksınız. Gelecekteki size hayalinizde dokunacaksınız. Sizi göreceksiniz. Sizin kokunuzu hissedeceksiniz. Sizi işiteceksiniz. Bu tekniği sadece korku ve heyecanı yenmekte kullanmak zorunda değilsiniz. Geliştirmek istediğiniz tüm yeteneklerinizde bu çalışma size yardımcı olacaktır.
ALIŞTIRMA: KORKU-İMAJ-TELKİN
1. Toplum Önündesiniz: Gözlerinizi kapatacaksınız. (Şu anda nasıl yapıldığını okumak için tabii ki gözleriniz açık) Kendinizi sahnede hayal ediyorsunuz. Karşınızda binlerce insan var. Sizi heyecanla alkışlıyorlar. Onları görün. Işıklar üzerinizde odaklı. Fotoğraf flaşları üzerinizde patlıyor. Size dönen kameraları, resminizi çeken kameraları görün. Tüm salonu, kocaman salonu görün. Kürsüde kendinizi görün.
Ortamınızdaki tüm sesleri duyun. Alkışları, ıslıkları, flaş patlamalarını, elinizdeki mikrofonu.... “Sağ olun. sağ olun” diyorsunuz. Sesinizin yankısını duyun. “Huzurunuzda olmaktan mutluyum. Sizi seviyorum” deyin. Sesiniz dalgalanıyor, duyuyorsunuz. Ortam sıcak. Sıcaklığı hissedin. Kalbinize dikkat edin. Çok sakinsiniz. Elinizde mikrofon var. Onu ağzınıza yakın tutuyorsunuz ve hissediyorsunuz. Kalbiniz sakin. Mutlusunuz. Heyecanla konuşmaya başlıyorsunuz. sizi alkışlıyorlar. Onları görüyorsunuz.
Protokol sıralarına bakın. Orada devlet başkanları ve milletvekilleri oturmuş, sizi seyrediyorlar. Onlara hükmeder gibi konuşuyorsunuz. Başınız dim dik. mutlusunuz, cesursunuz, gülümsüyorsunuz.” (Bu bölümde size anlatılan görsel canlandırma müzik eşliğinde seminer sunucunuz tarafından uygulanacaktır.)
2. kendinizi Bil Clinton ile tartışırken hayal edin.
3. Televizyonda bir açık oturumda konuştuğunuzu hayal edin. tüm ayrıntıları yaşayın.
4. Meclis kürsüsünde milletvekillerine konuşuyorsunuz.
Davranış-Telkini
Sergilediğimiz tüm davranışlarımız zamanla kişiliğimizin bir parçası olurlar. Otomatikleşirler. Eğer davranışlarımızı değiştirirsek onlara bağladığımız duygularımızı da değiştirmiş olacağız. Duygular ve davranışlar her zaman yan yana gelirler. Korkmuş gibi davranırsanız korkarsınız; korkarsanız, korkmuş gibi davranırsınız. Ya korkmamış gibi davranırsanız ne olur? Korkuyor olsanız da süratle korkunuzun yok olduğunu görürsünüz. Duygularınızı boş verin ve korktuğunuz her şeyin üzerine korkmuyor gibi davranarak gidin. Şimdi korku duygusunun yaptırmak istemediği bir kısım davranışları zayıftan şiddetliye doğru arttırarak yapacağız. Yıktığımız davranış kalıplarıyla aslında o kalıpları oluşturan korkularımızı yıkacağız. Ancak bu çalışmaları bilhassa topluluk ortamlarında yapmaya özen göstermeliyiz.
ALIŞTIRMA: KORKU-DAVRANIŞ-TELKİN
1.  Önce ayağa kalkıp güzel konuşma seminerini tercih ettiğiniz için gurup olarak kendinizi alkışlayınız. Ayağa kalkarak isim, soyad ve görevinizi söyleyiniz. Her arkadaşınızı alkışlayınız.
2.  Dörder kişilik guruplar oluşturarak ön sırada ayakta durunuz. (1 er dakika) Semineri hangi yolla öğrendiniz, katılma amacınız nedir? Herkes hocaya kısa bir soru sorar. (her konuşmada alkışlar-bağırmalar- yüksek sesle bravo bağırışları)
3 . Tek tek yüksek bir zemin üzerine çıkınız. Aşağıdaki cümleleri bağırarak söyleyiniz ve oturunuz.(alkışlar)
“Ben cesaretliyim. Kendime güveniyorum. Herkes gibi yetenekliyim.
Başaracağım. Bana inanın arkadaşlar.”
4 . Gazete kağıdından sopa yapınız. Ayağa kalkınız, aşağıdaki cümleleri kuvvetle söyleyerek sopayı tekrar tekrar masaya vurunuz.
“İçimdeki engelleri yok ediyorum. Ben başarısızlık tanımıyorum. Çok güçlüyüm.”
5 . İkişerli guruplar halinde aşağıdaki konuya sert dille (oturarak ve ayakta olarak) tartışırlar:
“Işık topraktan daha önemlidir.” “Toprak ışıktan daha önemlidir”
“Bilgi sayesinde zeka artar.” “Zeka sayesinde bilgi artar.”
6 . Önce herkes oturduğu yerde sesini yükselterek gülme ve bağırma çalışması yapar. Ardından dörderli guruplar halinde ve son olarak teker teker topluluk önüne çıkarak bu çalışmayı yapar.
Gülerken: Şuna bakın hahhahhaaa, hihhihhi, şuna bakın hohhohhoo, hehhehhee
Bağırırken: Defol yanımdan. Defol. Gözüm görmesin seni, defol...
7 . Yürüyüş çalışmaları:
Omuzlar dik, ileriye bakarak sert ve düzgün adımla yürüyüş
Önce bir, sonra iki el havada, ardından eller havada çırpılarak ve guruba bakarak yürüyüş.
Tüm vücudu hareket ettirerek, sağa sola sarkarak ve guruba bakarak yürüyüş
Eller arkada (dil çıkararak bunu yapmayı çok zor buluyorsanız oluşturabileceğiniz en gülünç yüz ifadesiyle) guruba bakarak yürüyüş
8 . Şarkı Söyleme:
Gurup ortamında hem gurup halinde hem de bireysel olarak belli şarkılar, mırıldanarak, yüksek sesle, oturarak, gurup halinde ve tek tek ayağa kalkılarak söylenecek. (seminer sunucusu gerekli parçaları, söz çözümleriyle birlikte öğrencilere sunacaktır)
Hafıza Faktörü
Hafızamızı etkileyebilmek için üzerinde durabileceğimiz dört teme alan vardır. Bu alanlara hakimiyet derecemiz hafıza gücümüzü belirler. kitabımızın temel konusu “hafıza eğitimi” olmadığından burada konu hakkında detaylı bilgi verilmeyecektir. İşte önemli faktörler:
1. Biyolojik-Psikolojik Sağlamlık: Vücudumuzu genel yönetim biçimimizle ilgilidir. Vücudumuzun bio-kimyasal denge durumu hafızamızı ciddi şekilde etkiler. bu arada ruhumuzu yönetme biçimimiz de ciddi şekilde hafızamızı etkiler. Konuya ilişkin daha ayrıntılı bilgi için kitabınızın ikinci bölümünde yer alan “Mutluluk Geliştirme Yaklaşımı” altında yapılan açıklamaları okuyunuz.
2. Gevşeme Düzeyi: en büyük hafıza düşmanı gerginliktir. Gerginliğin ürettiği stres düşünce akışını engeller, yavaşlatır. Gerginlik arttıkça konsantrasyon azalır. Konsantrasyon azaldıkça da hafıza tahrip olur. Seminerimizde size öğretilen derin gevşeme egzersizlerini her gün bir defa (30 dakika) uyguladığınız taktirde 20 gün içersinde fark edilir bir değişim gözlemleyeceksiniz. (Bkz Ek: de yer alan açıklamalar) Hafızayı güçlendirmenin en kolay yolunun derin gevşeme olduğunu söyleyebiliriz.
3.  İnanç Biçimi: hafızanızın kötü olduğuna inanıyor musunuz? Cevabınız “evet”se, emin olun hafızanız kötüdür. Çünkü süper bir hafıza temeline sahip olsanız da, eğer olmadığına inanmışsanız sadık dostunuz olan alt şuur tüm çabasını sarf ederek hafızanızı tıpkı inandığınız hale getirir. Deli olmak istiyorsanız bunun çok kolay bir yolu vardır. Her gün kendinize deli olduğunuzu söyleyiniz.
Hafızamızın kötü olduğuna ilişkin inancı nasıl geliştiririz? Gergin ve sıkıntılı yaşadığımız günlerde beynimizin düşünce akışı yavaşlar. O zamanlarda kötü hafıza dikkatimizi çeker. Gizliden gizliye endişe etmeye ve hafızamızın kötü olduğunu kendimize söylemeye başlarız. Sonra sevdiğimiz zarar verici arkadaşlarımız bize bizi güçsüzleştiren telkinler iletirler: “Nasıl unutursun, yaşlanıyorsun galiba. sen de mi unutkan oldun? Sakın bunu da unutma ha!” Bu sözleri duya duya büsbütün unutkanlığa şartlanırız. Bu tür sözler tekrar edildiklerinde önce şüphe oluştururlar. Sonra kanaata dönüşürler. ardından inanç olurlar. Sonunda iyice güçlenirler; iman derecesinde güçlü olurlar. Onları söküp atmak vücuttan damarları söküp atmak kadar zor oluverir.
Varsa -bilinçli veya bilinçsiz yerleşmiş olabilir- böyle bir inancı derhal yıkmalısınız. Hafıza zayıflamasının nedenlerini öğreniniz. Hafızanızın yerinde olduğunu ve gelişmeye devam ettiğini düşünürseniz, süreci tersine dönüştürürsünüz. Önce eski inancınızdan şüphelenirsiniz. Ardından bu şüphe kanaata dönüşür. güçlü bir hafızaya sahip olduğunuza inandınız mı emin olun beyniniz bu inancınızı doğrulamak için tüm gücüyle çalışacaktır.
4.Hafıza Teknikleri
Bu güne kadar hafıza üzerinde pek çok bilimsel araştırma yapılmış; özellikle Batı’lı araştırmacılar orijinal hafıza teknikleri geliştirmişlerdir. Esasen bu hafıza teknikleri insanlık tarihi kadar eskidir. zira tarihte süper hafızalı insanlar yaşamıştır. Ama herkesin kolaylıkla kullanabileceği sisteme yeni kavuştuğumuzu söyleyebiliriz. Bu teknikler üzerinde yeterince çalışarak sizler de birer hafıza ustası olursunuz.
Dünyaca tanınmış hafıza öğreticilerinden birinin Dominic O’brain, diğerinin Tony Buzan olduğunu biliyoruz. Türkiye’den kendisi de mükemmel bir hafızaya sahip olan Melik Safi Duyar bilinen hafıza tekniklerini Türkiye halkının hizmetine sunarak çok değerli bir hizmete imzasını atmıştır. Bu isimler dışında inanılmaz hafızalarıyla şaşırtıcı gösteriler yapan pek çok isim bulunmakla birlikte, bu üç ismin imzasıyla yayınlanan eserler hafıza teknikleri konusunda yeterince bilgilenmemizi sağlayacaktır.
Bir gerçeğin altı çizilmelidir. derin gevşemeyi bilmeyen kişi için diğer iki faktörün büyük etkinliği kalmaz. Derin gevşemeyi başardığınızda ise beyninizin doğal çalışma biçimi normal hayatta hafıza tekniklerine fazla bir ihtiyaç bırakmaz.
Bu kitapta hafıza üzerinde ayrıntılı bilgi vermiyoruz. Ancak konuya ilişkin kitapların bazılarını kitabınızın Ek ‘inde bulabilirsiniz. Konuşma sırasında karılaşacağınız hatırlama sorununu çözmek için konunuzu çalışın ve gerginliği yok edin. Hafızanızın sizi yalnız ve yardımsız bırakmayacağını göreceksiniz. Burada size sadece bir kaç alıştırma verilecektir.ALIŞTIRMA: KORKU-HAFIZA
1.  Derin Gevşeme ve Telkin
Kitabınızın Ek’ de anlatılan derin gevşemeyi yaptıktan sonra aşağıdaki telkinleri, telkin bölümünde tekrar ediniz.
--Her gün hafızam gelişiyor.
--Her gün daha iyi hatırlıyorum.
2. Duyusal Canlandırma Yapınız
Duyularınızı kullanarak zihninizde canlandırma yapınız. Duyusal canlandırma yeteneğinizi bol alıştırmalarla geliştirdikçe bilgilerin daha güçlü olarak hafızanızda yerleşmeye başladığını göreceksiniz. Aşağıda örnekleri verilen bu tür egzersizler iç görü yeteneğinizi artıracaktır. Söz söylemeye kalkmadan önce yapacağınız çalışmada ise böyle bir canlandırma ile hafızanızdaki bilgileri iyice pekiştirmiş olacaksınız.
Görsel Canlandırma
Kaybettiği yavrusunu arayan bir annenin görüntüsü, Güneş doğarken ve batarken oluşturduğu görüntünün renk özellikleri, akan suda yansıyan ışığın görüntüsü, bir fırtına görüntüsü, lisede iken sizin görüntünüz, çiçeklerin görüntüleri, böcekler, arabalar....
İşitsel Canlandırma
Gök gürültüsü, hayvanların sesleri, rüzgar, sinek vızıltısı, uçak sesi, öfkeyle bağırma, ağlama, gülme sesleri ...
Dokunsal Canlandırma
Tokat attığınızda eliniz ne duyar, ateşte yansa parmağınız ne hisseder, demiri sıksanız, elinizi kesseniz, yumuşak yatağa uzansanız, çocuğu öpseniz... ne duyarsınız.
2 . Eski Bilgilerinizi Tarayınız
İlk okul, ortaokul, lise döneminde okulda öğretmenleriniz kimlerdi, hangi dersleri aldınız, okulunuzun nasıl bir çevresi vardı, hangi önemli hatıralarınız var? Oturun ve kendinize bunları hatırlama talimatı vererek bekleyin.  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder