9 Ocak 2011 Pazar

Ey Nefs

ARAŞTIR VE ÜMİTLEN
Zalimlerin "hırıltısı"yla ürperen bir dünyada mı yaşıyorsun? Her yanda, kaba kuvvetin saygısız çığlıkları kulakları uğuldatıp, duruyor mu? Çevrende "fısk u fücûr" ruhları kemiriyor, yalan revaç bulup, hıyanet adiyattan görülüyor ve aldatmak da akıllılık mı sayılıyor? Öyleyse dikkat et ve araştır, -tüm bunlara rağmen-, yeniden insani değerlere dönenler var mı? Eğer varsa -ki var- ışığı görünce yarasaların çılgına dönüp, çığlık koparması gibi gör ve ışığa yönel. Artık kötülüklere takılıp vakit kaybetmeyi bırak. Tüm enerjini, az sonra ışıl ışıl parlayacak dünyada, yapman gereken güzel şeylere yoğunlaştır.

DİKKAT ET
Güçlülerin, "aydınlanma", "medeniyet", "modernite", "insan hakları" gibi yaldızlı cümlelerine dikkat et. İnsanlığı korkunç bir kaosa sürüklerken, nasıl da "herkesin kör ve âlemin de sersem" yerine konularak işlerin çevrildiğini görmeye çalış. Düşün! Neden bunca fezâîye dur diyecek bir yiğit ses çıkamıyor? Ve mağdurlar, azıcık insan hakları ve demokrasiden bahsedince, nasıl da "çağdaşlık" ve "medeniyet" hamleleriyle sindiriliyorlar!

BİL Kİ
Küfür devam eder ama zulüm devam etmez. Eğer böylesine ayyuka çıkmış bir zulüm varsa, "gayretullah"a dokunma çizgisine az kalmış demektir. Öyleyse "Hakk'ın rızası için" bir meş'ale de sen yak. Zulmün karanlığını aydınlatmada senin de bir payın olsun.

Neler yapmalı?
Efendimiz (sas), namazlarımızı ölmeden önceki son namazmış gibi kılmayı tavsiye buyurmaktadırlar. Aynen onun gibi, öylesine Allah'a yönelmeli ki, görenler sanki az sonra kıyamet kopacak zannetsinler. Bizleri son defa gökler ötesine yönelişin temsilcileri gibi gösterecek ve her yanı uhreviliğin sarmasına vesile olacak bir gayrete girilmelidir. Böylece, ruhlarımız ötelerden sızarak gelen kokuları alabilir.
Bütün bir varlığın adeta bir nabız gibi Allah'a bağlı olarak attığını idrak edecek bir ilim ve tefekküre sahip olmalıyız. Sonra da kendimizin ve tüm insanlığın, aynı şekilde O'na bağlı bir nabız gibi attığını hislerimizle doya doya yaşamaya bakmalıyız. Ötelerin sıcaklığının her yanımızı sardığını hissetmeye çalışmalıyız.
Her varlığın bir dili vardır. Hal dili denilen bu lisan vasıtasıyla bize hayatın ona bakan yönünü bir şiir gibi, bir musiki gibi duyurur. Bu nidaları işitmeliyiz. Sonra da kendi şiirimiz ve musikimizle onlara eşlik etmeliyiz. Sonra da hayatı veren Rabb'imize yönelip şükürlerimizi arz etmeliyiz.
Yarınların aydınlığını şimdiden hissederek, ufuklarımızın daha aydın, bakışlarımızın daha keskin ve varlık hakkındaki yorumlarımızın da daha tutarlı olması için azami gayret göstermeliyiz.
İnsanların simasında belirginleşmeye başlayan uhreviliği görebiliyor muyuz? Eğer görmeyi başarırsak artık hiçbir problemin çözümsüz kalmayacağını da anlayabiliriz. Bütün varlığı anlamlı bir resim gibi seyretmeye hazırlanabilir, her nesneyi daha farklı bir şekilde duyabiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder